Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bugünkü Isparta’nın yerinde ya da yakınlarında ilkçağda Baris adlı bir kentin olduğu ve Isparta adının Baris isminden geldiği düşünülmekte idi. Şehir ve civarında yapılan araştırmalarda herhangi bir kent kalıntısı olmadığı tespit edilmiştir. 1948 yılında L. Robert, bulduğu bir yazıtla bu antik kentin Keçiborlu-Kılıç Kasabası yakınında Fari’de olduğunu belirtmiştir.

 

Isparta adının ilkçağdaki kökeni olarak Saporda adı üzerinde durulmaktadır. Polybiosda’ki (V.72) bir metinde “Aynı yılın yazında, Selgelilerce kuşatılan ve zaptedilmek tehlikesiyle karşılaşan Pednelissos’un halkı Seleukos Prensi Akhaios’a ulak gönderip yardım istedi. Bu isteğin hemen kabul edilmesi üzerine Pednalissoslular yardım gelecek umuduyla yüreklendiklerinden, kuşatmaya inatla direnir oldular; Akhaiosda seferin komutanlığına Garyeris’i atayarak, onunla birlikte 6.000 yaya ve 500 atlıyı yardıma gönderdi. Selge’liler bu kuvvetin geldiğini duyunca askerlerinin çoğuyla ‘Basamaklar’ denilen yerdeki geçidi tuttular. Saporda'ya giriş onların denetimindeydi ve tüm geçit verebilecek diğer yerleri geçilmez hale getirmişlerdi” yazmaktadır. Selge güney Pisidia’dadır. Pednelissos’un yeri kesin olarak tespit edilmiş olmamakla birlikte Selge civarındaki kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Sardes (Salihli)de üstlenen Seleukos Prensi Akhaios bölgeye göndereceği yardım için Eumenia (Çivril), Apameia (Dinar), Isparta, Çandır yolunu kullanmış olmalıdır. Bu

durumda “Saportaya giriş onların denetimindeydi” derken sözü edilen geçidin şimdiki Isparta civarında olabileceği ileri sürülmektedir. XIV. yüzyıl Arap kaynaklarında ilin bugün bulunduğu yöre Saparta olarak anılmakta, Isparta adının bu sözcükten geldiği sanılmaktadır.

 

Isparta Akdeniz, Ege ve İç Anadolu Bölgeleri arasında önemli bir coğrafi noktadadır. Tarih boyunca sürekli yerleşim gören “Göller Bölgesi” Pisidia olarak adlandırılmıştır. Bölge güneyden Toros Dağları, kuzeyden Acı Göl ve Burdur Gölü arasından geçen Söğüt Dağlarının uzantıları ve Sultan Dağları ile çevrelenmiştir. Doğu sınırı Beyşehir Gölü’nün batısından ve güneydoğu köşesinden Manavgat Çayı’nın ortasına kadar olan yeri kaplar.

 

Bölgeye ilk yerleşimlerin tarihi Üst Paleolitik (MÖ 35.000-10.000) ve Mezolitik (MÖ 10.000-8.000) dönemlere iner. 1944 yılında Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu ve ekibi tarafından kazısı yapılan ilk Paleolitik merkez Senirce ve Bozanönü yakınında Bozanönü istasyonunun kuzeyinde bulunan tabii mağaralardan Kapalıin’de tespit edilmiştir.

 

Isparta, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadele’ye canıyla-malıyla tam destek vermiş, tüm Ispartalılar Kuvay-i Milliye ile bütünleşmiştir. Milli Mücadeleye Mustafa Kemal Paşa’nın safında giren Isparta, ilçeleriyle birlikte, 871 şehit, binlerce yaralı vermiş ve Büyük Zafer’i içtenlikle kutlayarak, Cumhuriyet’e aydınlık kucağını açmıştır. Atatürk, zaman zaman kendisini ziyarete gelen Isparta heyetine: “Sevgili Ispartalılara selamlarımı götürünüz. Bir fırsatını bularak şehrinize geleceğim, çorbanızı içeceğim..” demekteydi. Kendisini Antalyalılar da bekliyordu. Atatürk İzmir’den yola çıkarak, 5 Mart 1930 günü, yanında Prof. Dr. Afet (İnan), İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya), Ordu Müfettişi Fahreddin (Altay) Paşa Emniyet Genel Müdürü Şükrü (Sökmensüer), Prof. Dr. İsmail Hakkı (Uzunçarşılı) ve yaverleri olduğu halde Denizli’ye, 6 Mart 1930 sabahı da Eğirdir’e ulaşmıştır. Burada Isparta Valisi Ekrem Bey, Isparta Milletvekilleri Hafız İbrahim Demiralay ve Belediye Başkanı Mustafa Hilmi Çakmakçı ile görüşmüştür. Atatürk, Eğirdir Gölü’nü ve Can Ada’yı çok beğenmiştir. Bunun karşısında daha sonra Can Ada’nın tapusu Belediye Meclis kararıyla Atatürk’e verilmiştir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’den Isparta’ya yolculuk yapmış ve saat 11.00 sularında Isparta’ya gelmiştir. Burada büyük ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Bugünkü Atatürk Bulvarı üzerinden yürüyerek doğruca Tümen Komutanlığı’na gelen Atatürk, buradan Valiliği ziyaret ederek, çeşitli heyetleri kabul etmiş ve dertlerini dinlemiştir.Heyetlerin dilekleri arasında, Isparta’nın İzmir, Denizli, Afyon demiryolu şebekesine bir an önce bağlanması sık sık dile getiriliyordu. Atatürk, daha önce söz verdiği gibi, o gün öğle yemeğini Ispartalılarla birlikte yiyerek, Isparta’nın sorunlarını dinlemeye devam etmiştir. Yemekten sonra Atatürk, saat 13.00’te Burdur’a gitmek üzere Isparta’dan ayrılmıştır.

 

6 Mart 1930 günü, Isparta’nın mutlu günlerinden birisi olması nedeniyle her yıl 6 Mart günü Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak üzere kutlamalar yapılmaktadır.

 

 

Aynı ekip tarafından Baladız ve İğdecik Köyü arasında tren yolu açılırken ortaya çıkan kum tepeciğinde yapılan kazıda Mezolitik bir merkez ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar Isparta il sınırları içindeki en erken yerleşimlerdir.

 

Neolitik Dönemde (MÖ 8.000-5.500) bölge Anadolu’nun en önemli kültür bölgeleri arasındadır. Burdur İlindeki Hacılar, Kuruçay ve Bademağacı höyükleri bu yerleşmelerin en fazla bilinenleri arasındadır. Isparta İl sınırları içinde Neolitik malzeme veren Örenköy Höyük (Örenköy), Yeniköy Höyük ve Teknepınar Höyükleri (Sücüllü) olmakla birlikte yeni yapılacak araştırmalarla bu sayının artacağı muhakkaktır.

 

Kalkolitik Çağda da (MÖ 5500-3000) bölge önemini sürdürmüştür. İl sınırları içinde 12 höyükte Kalkolitik Dönem malzemesi bulunmuştur.

 

Tunç Çağ (MÖ 3000-1200) yerleşiminin bol olduğu Isparta ilinde Neolitik ve Kalkolitik yerleşimlerinde üzerinde olduğu toplam 56 adet höyük tespit edilmiştir. Tüm höyüklerde Tunç Çağ yerleşimi bulunmaktadır.

 

Hitit Döneminde (MÖ 1800-1200) metinlerde bölgenin adı “Pitaşşa” olarak geçmektedir. Çeşitli kaynaklarda farklı yerlerde gösterilen Arzava Ülkesinin muhtemelen klasik çağlardaki Pamphilya ve Pisidia bölgesi sınırları üzerinde yeralmış olabileceği düşünülmektedir. Hititlerin siyasi bir güç olarak ortaya çıkmalarından sonra Arzava konfederasyonunu oluşturan krallıklarla sürekli çekişme içinde olunmuştur. Hitit döneminde Arzava adı verilen bölge olduğu ileri sürülen Pisidia toprakları hiçbir zaman tam olarak Hitit egemenliği altına girmemiştir.

 

Hitit Devletinin yıkılması ile Friglerin Anadolu’da MÖ 750 yılında bir devlet olarak ortaya çıktığı zamana kadar geçen dönem karanlıktır. Friglerin güneydoğudaki hakimiyet sahasının sınırı; Yarışlı Gölü ve Düver arasında Frig seramiği bulunması, göl içinde küçük adada Frig iskanının tespiti bu kesimde Frig yerleşiminin varlığını kanıtlamaktadır. Fakat Friglerin yayılım alanının doğusunda kalan Pisidia bölgesini egemenlikleri altına alıp almadıkları ve bu bölgeyle olan ilişkileri bilinmemektedir.

 

MÖ 695 yılında Kimmerler tarafından yıkılan Frig Devleti yerine Lidyalılar, Batı Anadolu Bölgesinde büyük bir devlet kurmuşlardır. Mermnad sülalesinden Kral Kroisos (MÖ 561-547) zamanında en geniş şeklini alan Lidya sınırlarını Herodotus’dan öğreniyoruz. Herodotus Kroisos’un Likya ve Kilikyalılar dışında Halys’in (Kızılırmak) batısındaki tüm kavimleri hakimiyeti altına aldığını yazmaktadır. Pisidia bölgesinde Lidya hakimiyetine işaret edecek herhangi bir arkeolojik delil bulunmamaktadır. Muhtemelen Lidya Devleti Pisidia bölgesini siyasi olarak kapsamış olmalıdır.

 

MÖ 547 yılında Sardesi alarak Lidya Devletini yıkan Persler, MÖ 334 yılına kadar Anadolu’ya hakim olmuş ve Lydia Devleti egemenliğindeki toprakları kontrolleri altına almışlarıdır. Pisidia bölgesi de bu dönemde Pers egemenliğine girmiştir. Tarihi kaynaklarda Pisidia adına ilk kez MÖ 5. yüzyıl sonunda rastlanır. Batı Anadolu satrabı Genç Kyros Ağabeyi Pers Kralı II. Artakserkses’e (MÖ 405-359) karşı yapacağı seferin hazırlıklarını gizlemek için Phrigia’ya yağma akınları düzenleyen Pisidialılara karşı ceza seferi hazırlıkları içinde olduğunu bildirmiştir. Bu tarihi vesikalar içinde olan ilk Pisidialılar adıdır.

 

Pisidia topraklarına girmeyerek kuzeyinden geçen Kyros’un ordusu MÖ 401 yılında Kunaksada yapılan savaşta Artakserkses II’ye yenilmiştir. Bu savaşla Anadolu’daki Pers egemenliği sarsılmıştır. Bağımsızlıklarını elde etmek isteyen Pers Valileri ve Mısır, Kıbrıs ve Anadolu’nun bazı bölgeleri ayaklanmalara katılmışlardır. Pers Kralı Artakserkses II’nin MÖ 386 yılında Greklerle yaptığı Antialkidas Antlaşması sırasında Mısır’da XXIX. sülale firavunlarından Akoris (MÖ 393-380) isyana teşebbüs etmek isteyen Karya satrabı Hekatomnos ve isyan halinde bulunan Kıbrıs Kralı I Euagoras’a her türlü Pisidialılarla bir antlaşma yapmıştır. Bu antlaşma dahilinde ayaklanmaya Pisidialıların da katıldığı bilinmektedir. MÖ 334 yılında Anadolu’ya giren Büyük İskender’in egemenliğine geçen bölge MÖ 323 yılından ölümüne kadar bu durumunu sürdürmüştür. Büyük İskender’in MÖ 323 yılında Babil’de ölmesinin arkasından, halefleri Seleukos ve Lysimakhos arasında MÖ 281 yılında yapılan Kurupedion Savaşında Seleukos’un savaşı kazanmasıyla Anadolu’nun tamamı Suriyeli sülaleye geçmiştir. Bu dönemde Pisidya bölgesinde Seleukoslar tarafından Seleukeia Sidera (Atabey-Bayat), Apollonia (Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç) kentleri kurulmuştur. Seleukos Kralı Büyük Antiokhos’un Manisa yöresinde L. Cornelius Scipio komutasındaki Roma ordusuna yenilmesiyle Apameia Görüşmeleri (MÖ 190-188) sonucunda Seleukoslar Anadolu’da Toroslara kadar olan tüm topraklarını kaybetmiş ve bu topraklar Romalılarca Bergama ve Rodoslular arasında paylaştırılmıştır. Pisidia bölgesi bu tarihten sonra Bergamalıların egemenliğine geçmiş, Attalos III’ün MÖ 133 yılından ölümüne kadar Bergama krallığına bağlı kalmıştır. Kralın vasiyeti üzerine Pisidia bölgesinin de içinde bulunduğu topraklar Roma’ya bırakılmıştır. Bu olay aynı zamanda Anadolu’daki Roma egemenliğinin başlangıcı olmuştur. Aynı yıl Bergama’da krallığın el değiştirmesi ile ilgili çıkan ayaklanma MÖ 130 yılında Romalı komutan M. Perperna ve müttefikleri tarafından bastırılmıştır. MÖ 129 yılında Asia Eyaleti kurulmuş ve Pisidia bölgesi bu eyaletin içine alınmayarak, muhtemelen Bergama isyanının bastırılmasında yardımcı olan ve bu esnada ölen Kappadokya Kralı Ariarathes V’in çocuklarına verilmiş olmalıdır.

 

Bölge, MÖ 102 yılında M. Antonius tarafından korsanların merkezini oluşturan Kilikia Eyaleti içine alınmış ve MÖ 49 yılına kadar ismen de olsa Kilikia eyaleti İçinde kalmıştır. Daha sonra Asia Eyaletine bağlanmıştır. Galat Kralı Amyntas, Antonius tarafından Pisidia ve çevresinde Roma idarecilerinin kuramadığı otoriteyi kurması için MÖ 39 yılında bölgeye kral olarak atanmış ve MÖ 25 yılında öldürülünceye kadar görevini sürdürmüştür. Amyntas’ın ölümüyle krallığın toprakları Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27-MS 14) tarafından Galatia Eyaleti haline getirilmiştir. Bu eyaletin sınırları zaman içinde değişmiş olsa da Pisidia bölgesi içinde kalmıştır.

 

Pisidia bölgesinde özellikle İmparator Augustus döneminde Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulmuştur. Bunlar Antiokheia (Yalvaç), Kremna (Çamlık), Komoma (Ürkütlü), Olbasa (Belenli), Parlais (Barla)’dır.

 

 

Turizm

 

Milli Parklar

 

1. Kızıldağ Milli Parkı: Şarkikaraağaç ilçesine 5 km. mesafede 59600 ha.lık bir alanı kapsamaktadır. Isparta merkezine 120 km., Konya iline 150 km.dir. Parkın güneyinde Beyşehir Gölü olup, gölden esen güney rüzgarları Bebik Vadisi ile Yertutan mevkiden geçerek milli parka ulaşılmaktadır. Bu nedenle bol oksijenli temiz havası parkın cazibesini artırmıştır.

f_4.jpg

Yenişarbademli ilçesinde bulunan Dedegül Dağı, 2998 m. yüksekliği ile Orta Toroslar’ın en yüksek tepesi olup, yılın on bir ayı kar bulunur. Bu dağda bulunan Karagöl görülmeye değerdir. Dağ yürüyüşü, kamp, tırmanma için uygun yer ve imkanlar sunar.

 

Dağ evleri ve kamp sahaları bulunan milli parkta 1840 m. yükseklikteki Büyüksivri tepesine tırmanarak doğa yürüyüşü yapılabilir. Ayrıca temmuz ayının ikinci pazarında Kızıldağ Milli Parkı’nda düzenlenen “Helva Bayramı” görülmeye değerdir. Milli parkta kamp ve piknik imkanı bulunmaktadır. Mavi sedir ormanlarının bol oksijen üretimi nedeniyle Milli parkın temiz havası, solunum yolları rahatsızlığı bulunanlar için uygundur. Bu sebeple 1986 yılında 100 yataklı bir göğüs hastalıkları hastanesi temeli atılmış olup, inşaat devam etmektedir. Çadır ve karavanla konaklama yapılabilir. Ayrıca Milli Park içinde halka açık bungalowlar, yeme-içme tesisleri bulunmaktadır. 1988 yılında doğal sit alanı olarak tescil edilmiştir. Milli Parkın orman ağaçlarını başta sedir, ardıç, karaçam, köknar, meşe olmak üzere kavak, söğüt ve az miktarda ıhlamur oluşturur.

 

Kızıldağ Milli Parkı alt florası çok zengin bir tür yapısına sahip olup, sadece tıbbi ve aromatik bitki sayısı 80’in üzerindedir. Mevcut bitki örtüsünün %15’i endemik türlerdir.

 

Geçmiş yıllarda ayı, kurt, çakal, sırtlan, pars gibi memeli yırtıcıların yanında geyik, dağ keçisi gibi memeliler de yaşamıştır. Bugün ise tavşan, tilki, sansar, kurt, çakal, yaban domuzu ve kuş türlerinden kartal, akbaba, şahin, doğan, atmaca, baykuş türleri gibi yırtıcılar; keklik, ardıç kuşu, üveyik, kaya güvercini gibi kuşlar ile yaklaşık 181 su kuşu türü bulunmaktadır.

 

2. Kovada Gölü Milli Parkı: Benzersiz flora zenginliği ve yaban hayatı çeşitliliğinin yanı sıra, açık havada dinlenme ve eğlenme imkanları bakımından büyük potansiyele sahip olması, doğal kaynakların ender bir peyzaj bütünlüğü içinde bir araya gelmesi, Kovada Gölü ve çevresini milli park yapmaya yetmiştir. 6534 hektar büyüklüğündeki saha, 1970 yılında milli park olarak ilan edilmiş olup, 1992 yılında l. derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. Kovada Gölü Milli Park sahasının en önemli özelliği regreasyonel kullanıma müsait olan doğal kaynaklarıdır. 9 km. genişliğinde ve oldukça sığ olan gölün çevresi 20,6 km.dir. Derinliği ise 6-7 metreye kadar iner. Suda bulunan ve göle yeşil renk veren tortular 1,5 m. derinlikten sonrasının görülmesine engel olurlar. Gölün deniz seviyesinden yükseltisi 900 m.dir. Yörenin oluşumunu sağlayan karst morfolojisi, bakir doğanın araştırılması, kampçılık, yürüyüş, manzara seyretme ve tırmanma ziyaretçilerin katılacağı başlıca uğraşlardır

f5_kovada_01.jpg

Zengin bir bitki örtüsüne sahip milli park; kızılçam, karaçam, saplı-sapsız-saçlı meşeler, pırnal meşesi, kokar ağaç ve ardıç gibi ağaç türleri ile hayıt, sandal kocayemiş, kocayemiş, funda, çitlembik, yabani zeytin, akçakesme, mersin, menengiç, boyacı sumağı, muşmula, alıç, dağ muşmulası, böğürtlen, yabani gül, defne, tesbih ağacı, karaçalı, kördiken gibi maki florasının çalıları ile kaplanmıştır.

 

Kovada Gölü'nde sazan, kadife ve tatlı su levreği, tatlı su ıstakozu bulunur. Bunun yanı sıra düzensiz ve yasadışı avlanmalar, yaban hayatı çok çeşitli ve zengin olabilecek bu yöreyi de kurutmuştur. Kovada çevresinde en çok bulunan yaban hayvanları, yaban domuzu, sansar, porsuk, tilki, tavşan ve ağaç sincabıdır. Kovada Gölünde 153 tür su kuşu tespit edilmiştir. Kuşlardan yaban ördeği, kaz, angut, keklik ve çulluk mevsimlere göre milli parkta rastlanan belli başlı türlerdir.

 

Tabiat Parkları

 

1. Gölcük Tabiat Parkı: Merkez ilçenin güney batısındaki 1380 m. rakımlı alan ve çevresi yeni yetiştirilmiş ağaçlarla kaplı bir krater gölü olan Gölcük, şehir merkezine 12 km. uzaklıktadır. Asfalt yolla ulaşım imkanı bulunur. Gölün etrafı 150-300 m.yi bulan volkanik küllü tepelerle çevrilidir. Daireyi andıran gölün çapı 1500 m. derinliği yer yer 32 metreyi bulur. Göl kıyısında piknik için tüm alt yapı tesisleri mevcuttur. Bir restaurant binası ve bir de kır gazinosu bulunmaktadır. Gölcük gölü ve çevresi 1998 yılında Turizm Bakanlığınca turizm merkezi ilan edilmiştir.

 

2. Yazılı Kanyon Tabiat Parkı: Sütçüler ilçesine 10 km. uzaklıkta olup, 600 ha. bir alanı kapsamaktadır. Park adını veren kanyonun derinliği 100 ile 400 m.dir. Zengin bitki örtüsü, yaban hayatı ve seyrine doyum olmayan doğal güzellikleri vardır. Tarihi “Kral Yolu”nun da geçtiği kanyon tapınak ve kaya yazıtları ile tarihi önem arz etmektedir. Kanyonun içinde ikinci köprünün sağında tahrip edilmiş olan yazıt Antalya Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu üyesi Prof. Dr. Sencer Şahin tarafından çözülmüş ve Isparta Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Başmühendisliği’nin girişimi ve katkısı ile bu yazıtın karşısına Türkçe ve İngilizce tercümesi asılmıştır. Aziz Paul, Perge'den Pisidia Antiocheia'ya giderken bu kanyondan geçmiştir.

 

Yazılı Kanyon Tabiat Parkı’nda kızılçam, kızılağaç, saçlımeşe, çınar, ardıç, ceviz, pırnal meşesi, keçiboynuzu, akça kesme, defne, zeytin, sandal, sakız, tesbih, mersin, alıç, karaçalı, laden, katırtırnağı, zakkum, yaban gülü, sarmaşık, eğrelti gibi bitki türleri ile domuz, yaban keçisi, tilki, porsuk, su samuru, tavşan, sincap, kartal, kızıl akbaba, doğan, güvercin, üveyik, keklik gibi yabani hayvanlar bulunmaktadır.

f7_yazili_kan_02.jpg

Yazılı Kanyon Tabiat Park alanında önemli kanyonlar bulunmaktadır. Pek çok araştırmacının ve meraklıların bu kanyonu görmek üzere yöreye helikopterle geldikleri bilinmektedir. Trafiğe açık olan Antalya-Isparta Dereboğazı Karayolu ile Antalya yöresinde yer alan turistik tesislerden bu alanlara ulaşılması 1,5 saatlik bir süreye inmiştir. Bu bölgede nehir turizmi (rafting) yapmakta mümkündür.

 

Çandır (Aksu'nun bir kolu) Vadisinde Yazılı Kanyon (Isparta) Kaya Yazıtı

f36_yazili_kanyon_kaya_yazit.jpg

(Hür insan üzerine şiir)

 

Ey yolcu, yol hazırlığını yap ve koyul yola; şunu bilerek :

Hür kişi sadece karakterinde hür olan kişidir

Kişi hürriyetinin ölçüsü bizzat kendi doğasında bulunur

Ve kararında içtenlikliyse hür kişi ,

Yüreğinde ise dürüstlüğü, işte bunlar asil yapar kişiyi

Ve bununla yücelir hür kişi hatalarla değil.

Ana-babadan gelen uydurma bir asaletten tad almaz o :

Zira ana-baba değildir hür insanı doğuran

Zeus'tur herkese ata olan ve de tek kök insanoğluna

Herkesin tek şansı vardır. O alır kader icabı beden güzelliğini

Budur soy güzelliği ve hür olma hali gerçek anlamda.

Ruhen köle olan ise sakınmaz kötü sözden, katmerli köle de olsa

Aşırılıktır şiarı bu kişinin, yüreğinde soysuzluk vardır

Ey yolcu, Epiktetos köle bir anadan doğmuştu, ama

Yüceydi herkesten, bir kartal gibi: bilgelikte ise takdire şayandı ruhu

Söylemem gerekirse, tanrısal bir varlık doğurdu onu. Keşke şimdi de (bu mümkün olsa)

Böylesine yararlı ve sevinç kaynağı bir insan

Tüm ünlü kişiler arasında köle bir anadan dünyaya geldi.

 

“Epiktetos (Epikirus) : İ.S 50 - 138 yılları arasında Hierapolis’te doğup Yunanistan’ın Epirus bölgesinde ölen ünlü filozof olup, bir köle olarak Roma’ya götürülmüş orada azad edilmiştir. Tanrının birliğine, tüm insanların aynı ve tek tanrıdan geldiğine inanan bir düşünür idi.”

 

Kanyonlar

 

1. Köprüçayı Kanyonu: Köprüçay Isparta’ya bağlı Aksu İlçesinin yaklaşık 8 km kuzeyinde yer alan Anamas Dağları’nın güney yamacından doğar ve bölgede küçük bir dere niteliğindedir. Bu küçük dere Sorgun Yaylası’na ulaştığında Anamas Dağları’nın haşin topoğrafyasından kurtulmanın rehaveti ve rahatlığı ile salınarak, menderesler çizer. 4 km’lik Sorgun Yaylası’nı geçtikten sonra güneye yönelir ve Aksu kaynağının sularını da kendisine katarak, Zindan Boğazı’na girer. Bu alanda derinliği yüzeyden 200-300 m’ye ulaşan, içerisinde doğal ve suni alabalıkların oynaştığı ve ulaşmak istediği yere bir an önce varma telaşı içinde delice coşan, şelaleler oluşturan bir çaydır. Derenin buradaki adına Aksu Çayı denilmektedir. Zindan Boğazı güneyde Aksu ve Yılanlı Ovası’na açılır. Burada kanyonun suları ovanın şah ve kılcal damarlarını oluşturur, ovadaki binbir türlü yeşilliğe can veren hayat suyuna dönüşür.

 

Aksu Çayı, Aksu ve Yılanlı Ovaları’nı suladıktan sonra kendisine yeniden bir çeki düzen vererek, üzerindeki çam ormanı yeşiliyle uyumluluk gösteren yeşil kayalar (serpantinit) içinde bir vadi oluşturur. Aksu Çayı, Ayvalıpınar Kasabasından sonra güney-doğuya yönelir ve Ayvalı Çayı adını alarak, Belence Boğazı’na girer. Belence Boğazının içinde birkaç yan dere ile Başak Dere’nin de suyunu alan Ayvalı Çayı, biraz daha güçlenerek güneye Kasımlar’a doğru yönelir. Kasımlar’ın doğusunda Kartoz Çayı’yla birleşir ve buradan sonra adı artık Köprüçay Irmağı’dır. Kartoz Çayı’nın da desteğini alan Ayvalı Çayı, kalın kireçtaşlarını delmeye hazır bir potansiyel oluşturur. Bu nehir Kasımlar’ın güneyinden başlayarak Değirmenözü Köyü’ne kadar (12 km) sadece kireçtaşları içinde devam eder. Bu kesimde kendisinden 200-300 m. yüksekliğe ulaşan dar bir kanyon oluşturur. Kanyon boyunca kanyonun iki tarafındaki yüksek kayalar yer yer birbirlerine yaklaşmakta ve yöre halkı tarafından kayalara “Öpüşen Kaya” ismi verilmektedir.

 

Nehir, Değirmenözü Köyü’nün güneybatısında bir menderes yaparak, tekrar güneye yönelmekte ve ikinci kanyona girmektedir. Bu kanyonun uzunluğu 1,5 km.dir. Bu kısa kanyondan sonra nehir kıvrımlar çizerek, adacıklar oluşturur, Çaltepe güneyine kadar; yaklaşık 15-20 km, yöre halkının “Uyuyan Su” dedikleri durgun su şeklinde akar. Çaltepe güneyinden tekrar karbonatlı kayaçlar içerisine giren su Oluk Köprü’ye kadar dar ve derin bir kanyon daha oluşturur. Bu kanyonun haritadaki uzunluğu 15 km.den daha fazladır. Çevre köylülerinin anlattığına göre bu kesimde 60 m.ye varan şelaleler (uçan su) ve zaman zaman nehirin kayalar altında kaybolduğu alanlar (yiten su) olduğu belirtilmektedir. Köprüçay Antalya Serik yakınlarında Akdeniz’e dökülmektedir.

 

2. Yazılı Kanyon: Kanyon, Sütçüler ilçesinin güneybatısında bulunur. Değirmendere Çayı vadisi içinden geçerek Karacaören Baraj Gölü’ne dökülür. Yaklaşık uzunluğu 10 km.dir. Jeolojik olarak Kretase yaşlı kalın kireçtaşlarında oluşan kırıklar boyunca gelişen karstlaşma (erime) söz konusu kanyonun oluşmasına neden olmuştur. Sürekli olarak akan Değirmendere Çayı, kanyon içinde irili ufaklı bir çok cepler (kazanlar) oluşturmuştur. Kanyonun yan duvarlarında oluşan karstik boşluklarda (inlerde) ibadet yapılan bölümler ve yazılar vardır. Bu yazıtlardan dolayı kanyona “Yazılı Kanyon” denilmektedir. Söz konusu tarihi kalıntıların Bizans dönemine ait olduğu bilinmektedir. Yazılı kanyon tarihi ve doğal güzellikleri nedeniyle yörenin eşsiz bir köşesidir. Eğirdir ilçesinden buraya kadar turlar düzenlenmektedir.

f_33.jpg

Gönderi tarihi:

Diğer Doğal Güzellikler ve Mesire Yerleri

 

Ayazmana Mesireliği: Ayazmana mesire yeri Merkez ilçenin 2 km. güneydoğusunda olup, ilçeye asfalt bir yolla bağlıdır. Soğuk suları ile dinlenme yeri kestane ağaçlarıyla kaplıdır. Piknik için tüm altyapı düzenlemeleri yapılmıştır.

 

Milas Mesireliği: Merkez ilçeye 10 km.lik bir asfalt yolla bağlı olan mesirelik soğuk suları ve doğal güzellikleri ile ünlüdür.

f11_isparta_milas_mesire_yeri.jpg

 

Kirazlıdere Mesireliği: Hisartepe yamaçlarında, Isparta'yı kuşbakışı gören, etrafı bağ ve bahçelerle kaplı ve lokantası bulunan bir dinlenme yeridir. Özellikle yaz aylarında panoramik bir görüntüye sahiptir.

f11_2.jpg

 

Eğirdir Gölü: Isparta il hudutları içinde olduğu kadar Göller Bölgesi’nin de en önemli göllerinden birisidir. 517 km2 yüzölçümü ile Türkiye'nin 4. büyük gölüdür. Kuzey-güney uzunluğu 50 km. doğu-batı genişliği 3-15 km.dir. Göl, deniz seviyesinden 916 m. yükseklikte Sultan ve Karakuş dağlarının arasında, il alanının ortasında yer almaktadır. Ortalama derinliği 12 metre, maksimum derinliği ise Eğirdir yakınlarında 16,5 m.dir. Göl iki kısma ayrılmaktadır. Kuzeyde kalan ve daha küçük olan kısmına Hoyran bölümü, güneyde kalan kısmına Eğirdir Gölü denir. Her iki bölüm Hoyran Boğazı ile birbirine bağlanır. Göl içerisinde iki küçük ada vardır. Biri Can Ada diğeri Yeşil Ada (Nis)’dır. Son zamanlarda suların azalmasıyla bu adalar bir yarım ada biçiminde Eğridir’e bağlanmıştır. Gölde sudak, sazan, sıraz balıkları bulunmaktadır. Göl doğal sit alanıdır. Gölün birinci 300 m.lik kıyı şeridi 1996 yılında birinci dereceden sit alanı olarak ilan edilmiştir.

f_2.jpg

 

Yeşil Ada: Ev pansiyonculuğunun çok yaygın olduğu bu ada balık lokantaları ile dikkat çeker. Doğal güzelliği yanında tarihi zenginlikleri de bulunan ada yerli yabancı ziyaretçileri konuk etmektedir.

f14_egirdir_ada.jpg

 

Can Ada: Eğirdir ile Yeşil Ada arasında yer alan 7000 m² büyüklüğünde sevimli bir adacıktır. Yapılaşma yoktur. Sadece piknik alanı olarak düzenlenmiştir. Ada Atatürk'ün Eğridir’i ziyareti sırasında 1 Şubat 1933 tarihli Belediye Encümeni Kararı ile kendine hediye edilmiştir. Şu anda Ata Parkı olarak rekreasyon çalışmaları devam etmektedir.

 

Altınkum Plajı: Eğirdir tren istasyonunun altında bulunan plaj ince kumlu olup gölün yüzmeye en elverişli yeridir. Kıyıdan itibaren 200 m. ilerlenmesine rağmen insan boyunu geçmeyen sığlığı ile güvenli bir plajdır. Alt yapı ve çevre düzenlemeleri sonucunda “Mavi Bayrak” ile ödüllendirilmiştir. Düzenli olarak göl suyu tahlilleri yapılmaktadır. Plajın 50 çadır kapasitesi olup, kiralık bungalowlar da vardır.

f_12.jpg

 

Akpınar Köyü Seyir Terası: Akpınar Köyü, Eğirdir şehir merkezinden 7 km uzaklıkta, Eğirdir gölünün kuşbakışı olarak seyredilebildiği şirin bir köydür. Eğirdir Kaymakamlığı’nın yaptığı çalışmalar ile yeşilin ve mavinin yedi tonunu, Yeşil ve Can adalarını, Barla Dağını, Anamas Dağları’nı, Boğaz Ova’yı, sıcak bir çay ve gözleme yiyerek görmek mümkündür.

 

Eğirdir Belediyesi Rekreasyon Alanı: Eğirdir-Konya yolu üzerinde sanayi sitesinin karşısında üç yüz dönüm arazi üzerinde kurulmuş rekreasyon alanı iki adet çim futbol sahası ile yaz aylarında birinci ve ikinci Türkiye Futbol Ligindeki Futbol takımları tarafından ikişer haftalık periyodlarla kamp yeri olarak tercih edilmektedir. Rekreasyon alanı içersinde rehabilite edildiğinde oldukça ilgi çekebilecek bir hayvanat bahçesi mevcuttur. Ayrıca olta balıkçılığının yapılabileceği balık havuzları ile aile piknik alanları bulunmaktadır.

 

Bedre Koyu: Eğirdir-Barla yolu üzerinde merkeze 11 km. mesafede 1500 m. sahil şeridi olan güzel bir dinlenme yeridir. Soyunma kabinleri, umumi mutfakları ve kamping alanları vardır.

 

Pınar Pazarı Mesireliği: Eğirdir ilçesi, Bağlar Mahallesi’nde yeşil bir alan içerisinde geleneksel olarak kurulan bir pazardır. 600 yıllık bir geçmişi vardır. Her yıl Eylül ayından itibaren 8-12 hafta devam eder. Haftada bir gün (Pazar günleri) panayır mahiyetinde kurulan pazarda; her çeşit ticari eşya, koyun, keçi, sığır ve süt ürünleri ile yörede yetiştirilen sebze ve meyveler satılır. Pazar yerinde kesilen koyun ve keçi etleri fırınlarda fırın kebabı şeklinde pişirilerek isteyenlere satılır.

f15_egirdir_pinar_pazari.jpg

Pınar Pazarı’nın kurulduğu son hafta kadınlar pazarı olarak tertip edilir. Bu günde kadınlar el emeği göz nuru olan el işlerini, oyalarını satışa sunarlar. Ayrıca âdetlere göre bu pazarda kız beğenilerek görücülük yapıldığına da rastlanılır.

 

Çamyol Dinlenme Parkı: Eğirdir-Sütçüler karayolu üzerinde 15 km.de yer alan orman içi dinlenme tesisidir. İnsana rahatlık veren temiz orman havasının bulunduğu parkta doğal içme suyu ve piknik için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Çamyol dinlenme tesisleri Milli Parklar İdaresi'ne bağlı olarak çalışmaktadır.

 

Sorgun Yaylası: Aksu ilçesi sınırları içerisinde bol su kaynaklarına sahip Sorgun Yaylası film çekimlerine de sahne olmuş iyi bir dinlenme yeridir.

 

Tarlapınarı: Gönen ilçesi sınırları içerisinde, yazın sıcaklarından bunalanların yorgunluklarını giderebilecekleri, soğuk suyu bulunan, yeşillikler içerisinde bir mesire yeridir.

 

Değirmenderesi ve Ayazmana: Senirkent ilçesi Yassıören kasabası sınırları içerisinde yemyeşil doğası ile güzel bir piknik alanıdır.

 

Felepınarı: Şarkikaraağaç ilçesine 15 km. uzaklıkta içimi güzel olan suyu ve yeşillikler içerisinde bir mesire yeridir. Etrafında yöresel yemek ve kebapların yapıldığı lokantalar bulunmaktadır.

 

 

İnanç Turizmi

 

Antik Pisidia kilisesi

k59_yalvac_pisidia_aniocheia_stpaul_kilisesi.jpg

Antik Pisidia bölgesi tarih öncesi çağlardan günümüze dek çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere kadar bir çok dine kucak açmış bir bölgedir. Bu bölgenin 2000 yıllık tarihine baktığımızda Museviliğin, Hıristiyanlığın ve daha sonrasında Müslümanlığın yan yana, bazen de iç içe olduğunu görmekteyiz.

 

Hıristiyanlık dininin yayılmasında siyasi kişiliği ile çok önemli bir rol oynamış olan Hz. İsa'nın 12 havarisinden St. Paul’un Pisidia bölgesinin başkenti Antiocheia'ya gelmesi, burada 2 sene kıl çadır dokuyarak hayatını kazanması ve farklı dinlere inanan insanlara hitap ederek, onlara Hıristiyanlığı anlatması, vaazlar vermesi, bu bölgenin, Hıristiyanlığın beşiği olmasına neden olmuştur. Daha sonra kilise yapımı serbest bırakılınca Antiocheia halkı, St. Paul'un anısına dünyanın ilk ve en büyük kilisesini 325 yılında Aziz'in ilk resmi vaazını verdiği Sinagog üzerine yapmışlardır. Dolayısıyla Hıristiyanlığın bu kadar hızla yayıldığı bölgede Hıristiyanlığı kabul eden rahibeler de kendilerine fiziki konumu nedeni ile Eğridir’in Nis Adası'nı, bugünkü adıyla Yeşil Ada'yı mekan olarak seçmişlerdir. Nis Adası'nın karşısındaki Karabağlar bölgesinin esas isminin Karıbağları olduğu ve rahibelerin bu bölgede üzüm yetiştirip, dünyanın en kaliteli şaraplarını ürettikleri araştırmalarla belirlenmiştir. Ayrıca çok yakın tarihimize kadar gelenek olarak gelen, Eğridir’de 6 yaşından büyük erkek çocukların alınmadığı, sadece kadınların gittiği mesire yerlerinin bulunması dünyanın ilk rahibelerinin Eğirdir Nis Adası'nda yaşadığını göstermektedir.

 

1402 yılındaki Timur’un saldırısına kadar Nis Adası'nda yalnız kadınlara mahsus 18 adet manastır ve kilise bulunmaktaydı. Timur'un saldırısından çekinen Eğirdir halkı Nis Adası'na sığınmış, bunu fark eden Timur sallar yaptırarak, Nis Adası'na saldırmış ve adadaki manastırları yıkmıştır. Bu tarihten sonra adadaki Hıristiyan rahibelerin bir kısmı başka yere göçmüş, bir kısmı ise Müslüman halkla birlikte uyum içinde yaşamışlardır. Prof. Ramsey ve Bizans tarihçilerinin yazdığı Türk hoşgörüsü ve inançlara karşılıklı saygının bir örneği olarak belirtildiği gibi, halk Nis Adası'nda yaşayan Müslümanların namaz kılmak için fırtınalı havalarda Eğridir’e gitmelerinin zor olduğunu beyan ederek, adadaki kız kiliselerinden birinin Müslümanlara tahsisini 2. Osman'dan istemişlerdir. Padişah Hazretleri Atabey Medresesi’nden konuyu tahkik ettirmiş ve harap durumda olan kız kilisesinin Müslümanlarca tamir edilerek ve yalnız cuma ve iki bayram namazında kullanılmak üzere camiye dönüştürülebileceğine padişah fermanı olarak karar verilmiştir. Bu fermanın aslı Nis Adası'ndaki caminin duvarına asılmıştır. Bu padişah fermanı aşağıdaki gibidir:

 

“Siddei Saadetime mektuplar gönderip, Eğirdir kasabası ceziresinde (Nis Adası'nda) 18 bab kınısa olup, kenaıs mezkureden (Adı geçen kiliselerden) kız kilisesi demekle maaruf kinisa camii olmak münasip olmakla, kendi mallarıyla, haraba müşerref olan yerlerin tamir edüp, Camii Şerif olmasın rica ettikleri, bildürüp izni hümayunu erzan kılınmıştır. Buyurdum ki, göresin, zikr olunan kınısa müstamel olmayıp, harap ve muattal ise kendi mallarıyla tamir ettürüp ikameti, Salat-ı Cuma ve iydeyn (Cuma ve iki bayram namazı kılınması) ettiresin. Şöyle bilesin, alameti şerifeme itimat kılasın. Hicri 1027, miladi 1618.”

 

İnanç turizmi açısından Yalvaç ilçesi de büyük bir potansiyele sahiptir. Yalvaç ilçe merkezine 1 km. mesafede bulunan Pisidia Antiocheia antik kentinde bulunan kilise Hıristiyanlarca önemli sayılmaktadır. İ.S. 46 yılında St. Paul ve Barnabas bu kilisenin yerinde bulunan Sinagog’da Hıristiyanlığı yaymak için ilk vaazlarını vermişlerdir. Sonradan burada St. Paul adına bir kilise yapılmıştır. Bu kilise Hıristiyanların yaptığı ilk kilisedir. Bu kilisenin günümüzde yalnız temelleri mevcuttur. Bu bölgede inanç turizmi ağırlıklı bir turizm türü olarak potansiyel taşımaktadır. Son çalışmalarda, Yalvaç St. Paul Kilisesi Turizm Bakanlığınca hazırlanan inanç turizmi kapsamına dahil edilmiştir. Ayrıca Haziran 1997 tarihinde Yalvaç'ta Uluslararası St. Paul Sempozyumu yapılmış olması da bölge turizmi açısından çok önemli bir girişimdir.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığınca Yalvaç'ın Hıristiyan alemi açısından önemli bir hac merkezi olabileceği kabul edilmektedir. Yalvaç'ın iyi bir tanıtımla Efes'ten daha iyi bir konuma gelebileceği düşünülmektedir. Düzenlenmiş olan bu uluslararası sempozyuma Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 250 profesörün de katılmak istemeleri bölgenin önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu potansiyelden Eğirdir ilçesinin de faydalanacağı ve Eğirdir konaklama tesislerinden bölgeye gelen turistlerin yaralanacağı düşünülmektedir. Yalvaç ilçesinin sahip olduğu inanç turizmi konusundaki bu büyük potansiyel Hıristiyanlık dininin kutsal kitabı olan İncil'de yer almaktadır. İncil'in 280'inci sayfasında yer alan “Elçilerin İşleri” başlığı altında Yalvaç ilçesinde yer alan Pisidia Antiocheia antik kentinden bahsedilmektedir. İncil'de yazılanlara göre: İsa çarmıha gerildikten sonra İsa'nın Havarileri Kıbrıs’a gitmişler ve daha sonra da Yuhanna isimli havari diğer havariler ile birlikte Kudüs'e gitmiştir. Paulus isimli havari ise tekrar Anadolu'ya dönerek, önce Pamfilya bölgesine gelmiş daha sonra ise Perge ve en son olarak Yalvaç ilçesinde yer alan Pisidia Antiocheia antik kentine yerleşmiştir. Pisidia Antiocheia antik kentine Paulus isimli bu havari yerleştikten sonra bugün St Paulus kilisesi altında bulunan Sinagog’da Yahudilere vaazlar vermiştir. Hıristiyanlığın yaygınlaşması üzerine MS 325 yılında buraya büyük kilise inşa edilmiştir. Görüldüğü gibi Yalvaç ilçesinin Hıristiyanlık alemi açısından öneminin İncil'de de vurgulanıyor olması Yalvaç ilçesinin önemini ortaya koymaktadır. Çünkü, günümüzde Hıristiyanlar Efes Antik kentine hacı olmak için gelmelerine rağmen İncil'de Efes'ten bahsedilmemektedir. Yalvaç ilçesinin bu durumu çok iyi kullanıldığı takdirde Hıristiyanlık aleminin dikkatleri bu yöreye çekilebilecektir.

f18_egird_bld_13.jpg

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.