Misafir demirefe Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2007 Evrim konusunda çok yanılgıya yol açan bir anlatım vardır: Bazı yapıların ve işlevlerin gerekli olduğu için evrim sürecinde korunduğu, bazılarının ise gereksizliğinden dolayı yok olduğu söylenir. Bu anlatım, sanki canlı kendi yararına olan yapı ve işlevleri sürdürme, olmayanları yok etme iradesine sahipmiş ve bu konuda bir seçim yapabiliyormuş izlenimi verir. Bir ikincisi, “doğa bu canlıyı bu şekilde tasarlamış” şeklinde ifadelerdir. Bu cümlelerle doğaya bilinç atfediliyor gibi bir izlenim uyanır. Birinci konuyu ele alırsak: Canlının kendi yapısı üzerinde isteğe bağlı değişiklikler yapabileceği Lamarck teorisidir ve kesinlikle çürütülmüştür. Darwin bunun yerine, faydalı özelliklerin türün devamını sağladığı ve korunduğu, faydalı olmayan özellikleri taşıyan bireylerin seçilim baskısı ile yaşama şansını ve dolayısıyla bu özelliği sürdürme şansını yitirdiği savını getirmiştir. Bu mekanizma, yararlı özelliklerin devamını dolaylı yoldan sağlamaktadır, çünkü bu özellikleri taşıyan bireyler bu özelliklerin yardımıyla hayatta kalıp soylarını sürdürerek bu özellikleri soylarına aktarabilmektedir. Yarayışı olmayan bir işlev ise ya yarar sağlamadığı için türün devamına katkı yapmadığından yok olmakta, ya da gelişmemektedir. Canlıların sürekli bir yarış içinde olduğu ve kazanılan küçük avantajların bile öne geçip neslini sürdürmeyi sağladığı göz önüne alındığında, avantaj sağlayan mutasyonların korunacağı anlaşılır. Canlılarda bir çok mutasyon olur, ancak yararlı olanlar devam eder. Bilinmesi gereken, bu sürecin yavaş işlediği ve kısa süre içinde bu etkiyi göremeyeceğimizdir. Ancak bu doğal seçilim mekanizması yerine yapay seçilim yaptığımızda süreç biraz hızlanır. Güvercinleri kendi hallerine bırakmayıp sürekli açık renk olanlardan döl alırsanız, sonuçta beyaz güvercin elde edersiniz. Köpek ve kedi ırkları da yapay seçilimle elde edilmiştir. Daha iri meyve ve sebzeler de… Ancak ister doğal, ister yapay seçilimle, evrim hiçbir zaman bir canlı türünü başka canlıya dönüştürmez. Ortak bir atadan dallanma sağlar. Tektonik hareket sonucu kabaran yerkabuğunu düşünün. Bir çok zirveden oluşan sıradağlar oluşacaktır. Bu zirvelerin her biri bir türü temsil eder. Bir zirvenin üzerine başka zirveyi ekleyip daha yüksek bir zirve artık elde edemezsiniz. Her zirve, giderek daha çok kendisi olacaktır. İnsan giderek daha hızla insan olmaktadır, şempanze giderek daha fazla şempanze olmaktadır. Şempanzeden insan çıkması söz konusu değildir. Yani, hadi bir canlıyı başka canlıya dönüştürelim de evrimi kanıtlayalım diye bir girişimde bulunamayız. Bunu en fazla sazan balığını Japon balığına dönüştürerek yapabiliriz. Bir kuşla bir balığın köken birliğini tasavvur etmek çok güç gelebilir. Fakat milyarlarca yıl dediğimiz zaman ne kadar uzun bir zamandan bahsettiğimizin tasavvuru da çok güçtür. Bilmemiz gereken, önce balığın oluşup sonra balığın kuşa dönüşmediğidir. Ortak atadan dallanma yoluyla türlerin giderek birbirinden uzaklaştığı ve farklılaştığıdır. Zirveler örneği gibi, süreç her yerde birden bütün türler için işlemiş ve farklılaşma giderek artmış. Sonuçta birbiriyle ilgi kurulması zor türler ortaya çıkmış. Ancak bir bitki planktonu ile insanın aynı genetik mekanizmaya sahip olduğu kesinlikle biliniyor. Bu konu bilimdeki ender dogmalardandır. Bilim dogmadan nefret eder ve her dogmanın üzerine gider. Fakat kendi yarattığı bu dogmayı yıkmayı başaramamıştır. Dünyada farklı bir genetik mekanizmaya sahip bir tek canlı örneği bulunsa, bilimin bu dogması da yıkılacaktı. Bilim hala dogmalardan nefret ediyor. Uzayda başka bir gezegende başka bir genetik mekanizmaya sahip bir tür bulur bu dogmayı da yıkarız umarım. Buradan doğanın tasarlaması konusuna geçebiliriz: Doğa zaman içinde belli nedensellik ilişkilerinin belirlediği kararlı bir yapı kazanmıştır. Bu yapıda hangi etkenlerin ne sonuç vereceği bellidir, belli kurallar oluşmuştur ve doğa bu kurallara uyarak işler. Böylece doğa belli koşulları geçirgen, belli koşulları geçirmeyen bir yapı kazanmıştır. Kurallara uymayan durumlar kaybeder, devam etmez. Eğer teknoloji gelişmeseydi insanların çoğu kaybedecekti. Miyopi diye bir sorun olmayacaktı, bütün miyoplar çoktan ölmüş olacaktı. Giderek daha keskin görüşlü insanlar hayatta kalacak ve çocukları da keskin görüşlü olacaktı. Bu durum, sanki doğa keskin görüş yaratıyor ve keskin görüşlülere iltimas geçiyor gibi bir izlenim verebilir. Halbuki bu gerekircilik ilkesidir. Her şey olması gerektiği, olabilmesi mümkün olduğu biçimde olmaktadır. Dünyada hiç uçan canlı yokken geniş yüzeyli cisimleri rüzgar yukarı kaldırabiliyordu ise, uçabilen canlıların da ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. Güneş parlıyorsa ve henüz görebilen canlılar yoksa, bir şekilde ışığa duyarlılık kazanan hücreler gelişecek ve bu hücreler gözün evrimini başlatacaktır. Doğanın bazı canlılara uçma ve görme yeteneği verme kıyağı geçmesine gerek yoktur. Düşünülebilir ki insan da hep uçmayı arzulamıştır, niye uçan insan türü olmadı? Az önce bahsettiğim zirveler örneği… Kuş ayrı bir zirve, insan ayrı bir zirvedir. Türlerin dallanması başladığı anda uçabilme şansını biz kaybetmiş, başka türlere bırakmışızdır. Tam tersine doğanın içinde veya dışında bir tasarımcı güç olsaydı, “yahu niye uçan at, akıllı maymun, ateş soluyan ejderha yaratmıyorum ki?” deyip böyle şeyleri yaratırdı. Uçan bir canlının mutlaka ön ekstremitelerinin kanada dönüşmesi zorunlu. Tasarımcı olsa, kollarını (veya ön ayaklarını) kaybettirmeden onun sırtına kanatlar ilave ediverirdi. Ancak karmaşanın yüksek düzeyde olması ve bazı organ işlevlerinin gerçekten mükemmel olması, bir akıllı tasarım olasılığının tamamen devreden çıkarılmasına engel olabilmektedir. Gözdeki renk ve ışık algılamaya duyarlı ayrı tip konik ve çubuk hücrelerinin bu farklılaşmayı ve uzmanlaşmayı “işe yaramayan hücrelerin elimine olması” yoluyla kazanıp kazanamayacakları tartışma konusu olabiliyor. Bir bilinçli tasarım sürecinin evrimi yönlendirmiş olma olasılığı gündeme getiriliyor. Felsefi açıdan düşünülürse yukarıda belirttiğim gibi bu tasarımcının hiç fantastik bir yaratımı olmaması ve mantar ve yosundan başka canlı yaratmak için bir milyar yıl beklemesi tuhaf. Neyse burada sözkonusu ettiğimiz bilim. Bilimsel açıdan ise kanıt gerekiyor. Kanıt ortaya çıkmadığı sürece yapılabilecek tek şey daha derin araştırmalara girmek ve daha ince mekanizmaları keşfetmeye çalışmak. Bu gün anlaşıldı ki bilinmeyen yanıtlar kuantum düzeyde yatıyor. Bütün canlı süreçler sonuçta moleküler düzeyde çalışıyor. Moleküler dünyayı, o dünya için çok ama çok kaba bir araç olan gözlerimizin önüne açıkça serecek bir teknoloji geliştirmedikçe yanıtlanmamış çok fazla soru olmaya devam edecek. Moleküler dünyanın derininde ise kuantum alemi var. Kuantumu kavramadan moleküler oluşumları kavramak güç. Bunun için bilimciler kilometrelerce uzunlukta parçacık hızlandırıcılarla noktasal partiküllere muazzam enerji yükleyen görülmemiş deneysel makineler yapıyor ve harıl harıl çalışıyorlar. Bilimin bugünkü en büyük hedefi ve rüyası kuantum alemini göz önüne çıkarabilmektir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi daha en az bir, belki iki milyar yılımız var, çok büyük bir aksilik olup bir gezegenle filan çarpışmazsak! Eminim yanıtların çoğu bulunacaktır. Orta çağ karanlığında bocalayan ve hemen hiçbir şey bilmeyen insanların da canı, duyguları vardı. Onlar da seviniyor ve ağlıyorlardı. İnsanlık adına henüz ne kaybedilmiş, ne kazanılmış bir şey yok. Araştırmaya tüm güçle devam… Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 yıne mı yenıden mı evrim?bu konuyu forumda gunlerce tartışdık ama her daim gundemde kalacak bu konu...çunku teorının gerçekleştiğini görmek için dunyanın sonunu beklemek gerekıcek Alıntı
Misafir yersoy Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2007 yıne mı yenıden mı evrim?bu konuyu forumda gunlerce tartışdık ama her daim gundemde kalacak bu konu...çunku teorının gerçekleştiğini görmek için dunyanın sonunu beklemek gerekıcek Eğer takip etmezseniz dünyanın sonu gelse de öğrenemeyeceksiniz. Hangi kaynakları okuyup da bu yargılara varıyorsunuz bir türlü anlamıyorum... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2008 Sayın sedelina karşıt bir yorum yapacaksınız madem, evrimin hangi argümanına karşı olduğunuzu belirtseniz, polemik türü yazmasanız tartışılabileybıl olabileybıldı... Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 1 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 1 Şubat , 2008 Eğer takip etmezseniz dünyanın sonu gelse de öğrenemeyeceksiniz.Hangi kaynakları okuyup da bu yargılara varıyorsunuz bir türlü anlamıyorum... kuram kendısınde içerdiği parçalar kısmen doğrulanmış olsa da tümü bakımından kesinleşmemiş bir sistemdir..ve kuramların(teorilerin) kesinleşmesi için uzun süreç gereklidir..o nedenle dünyanın sonunu beklememiz gerekıcek demişdim önyargısız değerlndırseydınız anlardınız.. bir yerçekimi kanunu(yasası) ile evrim kuramını bilimsel kavramlar çerçevesınde aynı şekılde değerlendıremeyiz.. ayrıca İntüisyonist değilim takıp edıyorum... Alıntı
Misafir huseyinn Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2008 Evrim konusunda çok yanılgıya yol açan bir anlatım vardır: Bazı yapıların ve işlevlerin gerekli olduğu için evrim sürecinde korunduğu, bazılarının ise gereksizliğinden dolayı yok olduğu söylenir. ... Evrime karşı çıkışın bilimsel bir tarafı yok. Dini gerekçeler ön plandaymış gibi görünüyor. Ama bence asıl karşı çıkışın sebebi ekonomik, politiktir. "Her şey değişir." sözü toplumun da evrildiğini, dolayısıyla zamanı gelince topluma egemen olanların egemenliklerini yitireceklerini söylemektedir. Sadece biyolojik dünya değil herşey değişip, dönüşüyor. Değişmek istemeyenler için evrim teorisi çok mide bulandırıcıdır. Alıntı
Φ rizeli53 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2008 Evrime karşı çıkışın bilimsel bir tarafı yok. Dini gerekçeler ön plandaymış gibi görünüyor. Ama bence asıl karşı çıkışın sebebi ekonomik, politiktir. "Her şey değişir." sözü toplumun da evrildiğini, dolayısıyla zamanı gelince topluma egemen olanların egemenliklerini yitireceklerini söylemektedir. Sadece biyolojik dünya değil herşey değişip, dönüşüyor. Değişmek istemeyenler için evrim teorisi çok mide bulandırıcıdır.size bir soru o zaman?madem ortak bir atadan geliyoruz ve yaratıcı veya doğaüstü güç yok ise dünya nasıl meydana geldi?bilirsiniz ki herşeyin bir yaratılışı vardır.Sayın Darwin ,teorisini ortaya atarken bunu belirtmiştir eserinde.şöyle ifadede bulundu:Ben bu teoriyi atıyorum ama ilk hücreyi bilim bulacak demiştir ve de bilim de herşeyin bir yaratıcısı -doğaüstü güç- olduğunu belirtmiştir.önceden de demiştim dünyanın yaratılışı ile ilgili Big Bang teorisi geçerlidir. Alıntı
Misafir YARASA Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2008 size bir soru o zaman?madem ortak bir atadan geliyoruz ve yaratıcı veya doğaüstü güç yok ise dünya nasıl meydana geldi? Dünyanın meydana gelişi ile ilgili çeşitli teorileri ilgili kitaplarda, sitelerde okuyabilirsin. Ancak henüz herşey gün ışığına çıkarılmış ve öğrenilmiş değil. Bilinmiyor olması da sizin haklı olduğunuzu göstermez... bilirsiniz ki herşeyin bir yaratılışı vardır. Ben böyle bir şey bilmiyorum. Ne duydum ne de gördüm yaratılan (yoktan var edilen) bir şey. Siz gördü ya da tanık olduysanız bilemem. Kendi adınıza konuşunuz. Sayın Darwin ,teorisini ortaya atarken bunu belirtmiştir eserinde.şöyle ifadede bulundu:Ben bu teoriyi atıyorum ama ilk hücreyi bilim bulacak demiştir Sayın Darwin'in teorisi çok değişti. Evrim deyince aklınıza Sayın Darwin gelmesin sadece. ve de bilim de herşeyin bir yaratıcısı -doğaüstü güç- olduğunu belirtmiştir. Kim ve hangi bilim bunu ispatlamış? Bilim adına çarpıtılmış cğmleler kullanmayınız. Dİğer bir başlıkta bunla ilgili görüşümü belirttim. Yine söyleyeyim: Hangi bilim yaratıcının varlığını kabul ediyor?Hangi bilimsel dergide makalesi çıkmış bu çalışmanın? Bilimsel olarak nasıl ispatlanmış? Hangi ortam ve deney şartları kullanılmış? Kendin de söylüyorsun: "kabul etmek"... Bunu yapanlar da henüz açıklanamayan şeyleri Allaha havale eden bilim adamlarıdır. Açıklandığında ne olacak? Alıntı
Φ sedat sencan Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2008 İnsanlık tarihinde bilimin kapsadığı zaman bölümü korkunç derecede kısadır.Aslında insanlığın kendisinin tarihi de çok kısadır.Bu konuda Carl Sagan’ın kozmik takvimini hatırlatmak istiyorum.Yazar,evrenin 15 milyar yıllık yaşam süresini tek bir takvim yılına sıkıştırmıştır. Başka bir söyleyişle,evrende, Büyük Patlama’dan bu güne kadar olan süreç.bir yıl olarak ele alınmıştır.Buna göre dünya tarihinin her bir milyar yılı, kozmik yılın 24 saatine eştir.Bu yılın her saniyesi,dünyanın güneş etrafındaki 475 kez dönüşüne karşılık olur. Takvimden bazı alıntıları kısaca özetleyelim: 1 Ocak : Büyük Patlama. 1 Mayıs : Samanyolu’nun oluşmaya başlaması. 9 Eylül : Güneş sisteminin ilk oluşumu. 14 Eylül : Dünyanın şekillenmesi. 25 Eylül : Dünyada ilk yaşam belirtisi. 15 Kasım : İlk çekirdekli hücreler. Devam eden bu sürecin bundan sonrası, yılın son ayı olan Aralık içinde incelenmiştir. Nihayet 31 Aralık gününe ulaşıyoruz. 22.30 : İlk insanlar. 23.46 : Ateşin kullanılması. 23.59 : Mağara resimleri. 23.59.20 : Tarımın başlangıcı. 23.59.50 : Sümer ve Mısır’da ilk hanedanlar. 23.59.55 : Perikles. 23.59.56 : İsa’nın doğuşu. 23.59.59: Avrupa’da rönesans. Yılın bu son saniyesi ile yeni yılın ilk saniyesi :Ortaçağdan günümüze uzanan tüm olaylar. İşte bilim dediğimiz olgu bu son saniye içinde yer alıyor.Bu nedenle ben,bugün için bilinemeyen pekçok olayın mutlaka çözüleceğine inanırım. Alıntı
Φ hike Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2009 Evrim konusunda aşağıdaki filmi izlemenizi tavsiye ederim. http://www.turkish-media.com/forum/index.php?app=videos&do=view&id=304 Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.