_asi_ tarafından postalanan herşey
-
Balıkesir'de Barana Geleneği
BARANA GELENEĞİ Barana kelimesi Farsça Barhana (Barhane) kelimesinden gelmektedir.Halk arasında konak,han gibi anlamlarda kullanılan bu kelime zamanla barana şekline dönüşerek topluluk adı olarak kullanılmıştır. Bugün Anadolu’nun çeşitli yörelerinde gezek,oturak,sıra gecesi ve şeker bağlaması gibi adlarla sürdürülen geleneklerle benzerlikler de göstermektedir. Esas itibariyle gençlerin kendilerini eğittikleri bir örgütlenme olan Barana’da eğlence bir araçtır.Daha sonraları toplumsal değişimlerin etkisiyle eğlence ön plana çıkmıştır. Her yıl hasat bitiminde eylül ortası veya ekim başı gibi başlayıp Hıdrelleze kadar devam eden bu gelenek Balıkesir’in Dursunbey İlçesi’nde görülmektedir. Hasat bitiminde Barana kurmak isteyen arkadaşlar biraraya gelerek Barana’yı oluştururlar.Bu aşamada önemli olan Barana’nın ismi ile görev bölümüdür.Barana’da beş önemli görev vardır.Bunlar için seçimler yapılır: a)Patron veya Başkan :Gençler arasında ve toplumda sayılan ve sevilen birisi seçilir. b)Hakim veya Başkan Yardımcısı :Başkan olmadığı zaman onun yerine geçer. c)Çavuş :Tarafsız ve adaletli birisi seçilir. d)Çavuş yardımcıları veya Falakacı:Güçlü kuvvetli ve saygılı kişilerden seçilir. Seçimlerin ardından ilk toplantının nerede yapılacağı kararlaştırılır.Toplantının günü ve yapılan seçilen cep defterine yazılır.Barana üyeleri 16 veya 17 kişiden oluşur.Ayrıca Baranalarada üyeler arasında en fazla üç yaş fark olması gerekmektedir.Barana grupları akranlar arasında kurulur. İlk toplantı bir evde olmaya başlar ve bu toplantılar kan kardeşliğini sembolize ettiği için “kanlı pilav” olarak ifade edilir. Barana’nın İşleyişi Barana üyeleri seçimin ardından bir Pazar akşamı sohbetin yapılacağı evde buluşmak üzere ayrılırlar. Ev sahibi dümbelek, tef ve zilli maşadan oluşan müzik aletlerini bir çuvalın içine koyup evine götür. Ailesine Pazar akşamı evde toplantı yapılacağını ve hazırlık yapmalarını ister. Aileler yıllardır bu uygulamayı bildikleri için oğullarının barana üyesi olmasından gurur duyarak, büyük bir mutlulukla hazırlıklarını tamamlayıp Pazar akşamını iple çekerler.Pazar akşamı Barana üyelerinin tamamı sohbetin yapılacağı evin en yakınındaki camiye giderek yatsı namazını kılarlar. Cami çıkışında birlikte eve doğru yönelirler ve belli bir mesafeden sonra başkanın işaret vermesiyle ‘ Sabahtan Kavuştum’ türküsünü söylemeye başlarlar. (Parçanın ilk dörtlüğü) Sabahtan kavuştum ben bir güzele Güzel senin uykuların uçtu mu Senin gönlün yad ellere düştü mü Gülün bir tanesi sen kerem eyle (ben yandım) Eve geldiklerinde merdiven dibinde şu parçaya geçilir: Küçüğüm nereden gelirsin Gasaved gönlümü alırsın (ben yandım) Ergeç sen benim olursun Gasaved gönlümü alırsın (ben yandım) Ev sahipleri türküyü duyar duymaz kapının önüne çıkarlar ve gelenleri karşılarlar.Misafirler tek tek “hoş geldiniz, sefa getirdiniz” denilerek içeri alınırlar.Avluda hep birlikte bir iki dönüp oynadıktan sonra sohbetin yapılacağı odaya çıkılır. Onları oda kapısında ev sahibi ve barana üyesi karşılar ve ‘evimize hoş geldiniz!’diyerek içeri alır.Odaya girişte belli bir sıra yoktur ama genellikle başkan önce diğer üyeler onun ardından içeri girmeye özen gösteririler.Oda ocaklığı(şömine) olan evin geniş odasına geçilir. İçeride hasırlar serilidir. Hasırların üstüne kilimler vardır odanın kenarlarında yastıklar vardır. Yastıkların hemen önünde oturanların rahat etmesini sağlayan minderler vardır.Ocaklığın yanı başına başkan tam bağdaş kurarak oturur,onun karşısına hakim oturur.Barana Başı’nın “rahat oturun” demesiyle sohbete şu türküyle başlanır: Eminemin çam dibinde sesi var Varın bakın bohçasında nesi var Bir yazmayla top püsküllü fesi var Aman Eminem kalk gidelim dağlara Mekân tutalım mor sümbüllü dağlara Hakimin yanında çavuşun yardımcıları gelecek şekilde gençler karşılıklı otururlar. Başkan gibi rahat oturan sadece hakimdir. Diğerleri diz üstü otururlar.Ev sahibi barana üyesi ve onun en can arkadaşları kapı açık ise kapının dışında dururlar.Herhangi bir hizmet görmek için hazır olurlar. Eve girildikten sonra,merdiven başında,oturulurken,söyleşiye başlarken hep ayrı özel ezgiler çalınıp koro halinde söylenir.Kırık hava,karşılama ve zeybek oynanır.Oyunlar esnasında oyunu bırakan kaşıkları bir arkadaşının önüne bırakır.Bu şekilde herkes oynamış olur.Başkanın “herrol” komutu ile oyunlara ara verilir.Ardından en yaygını “yüzük oyunu” olmak üzere çeşitli eğlencelik oyunlar oynanır.Daha sonra yemek yenir,kahveler içilir,masallar öyküler anlatılır,çeşitli konularda söyleşilir ve “Sohbet Övme” gibi çok özel ezgiler okunur. Sohbet Övme Türküsünün ilk dörtlüğü şöyledir: Uzun çarşı baştan başa Keklik seker taştan taşa Geçmiş olsun (...........) paşa Sevdiğim bir o,saydığım bir o Olacak sohbet senindir Senindir,gerçek senindir. Sohbet Övmede ayrıca o geceki ve gelecek toplantının söyleşilerini yapacak kişiler açıklanır.Sohbetin bir de yargılama bölümü vardır.Bu bölümde suçlular yargılanır ve suçlarına göre cezalara çarptırılır.Kumar oynamak,yalan söylemek,sarhoş olmak ve benzeri davranışlar suç sayılmakta ve suçlulara cezaları hemen uygulanmaktadır. Gizlilik Barana’nın önemli özelliklerinden biridir.Söyleşi yerinin açıklanması yasaktır.Sohbet ahbapları birbirlerini sevmek,saymak ve birbirlerine yardımcı olmakla yükümlüdürler. Baranalar tümüyle toplumsal,ahlaksal ve eğitsel bir kurum niteliğindedir.Dursunbey Baranası Türk geleneklerini sürdürmektedir.
-
Balıkesir Oyun ve Spor
Geleneksel Kurtdereli Güreşleri Ata yadigârı olan güreşi yurt içinde ve yurt dışında büyük başarılarıyla temsil eden ve her güreşinde arkasında Türk milletinin olduğunu hissettiğini söyleyen Kurtdereli Mehmet Pehlivan hem Osmanlı İmparatorluğu hem de Türk Cumhuriyeti Devleti döneminde örnek bir sporcu olmuştur. Dünya spor tarihinde önemli bir yeri olan Balıkesirli ünlü sporcu Kurtdereli Mehmet Pehlivan adıyla 1961’den beri yağlı güreşler Kurtdereli Köyü’nde yapılmaktadır. Güreş kategorileri şunlardır:Baş,başaltı,büyük orta,küçük ort. büyük boy, küçük ort. küçük boy,deste büyük boy, deste orta boy, deste küçük boy,tozkoparan,teşvik,minik 1, minik 2. Temmuz ayının ikinci haftasında yapılan güreşlere Kırkpınar Güreşlerinde bulunan güreşçiler Kırkpınar’ın ardından buraya gelerek katılmaktadır.Üç gün süren etkinliklerin son günü yağlı güreşleri kapsamaktadır. Şerif Pehlivan Güreşleri 1946-1949 yılları arasında Türkiye Baş Pehlivanı Sındırgılı Şerif Pehlivan anısına Sındırgı İlçesi,Yüreğil Belediye Başkanlığı’nca 2001 ve 2002 yıllarında Ekim ayı içerisinde Şerif Pehlivan Yağlı Güreşleri ve kültür etkinlikleri düzenlenmiştir.2003 ve 2004 yıllarında maddi yetersizliklerden güreşler yapılamamıştır. 3-Mahalli Yağlı Pehlivan Güreşleri İvrindi İlçesinde Eylül ayı içerisinde düzenlenen panayırlarda Mahalli Yağlı Pehlivan Güreşleri yapılmaktadır. Hayvan Gücüne Dayanan Sportif Oyunlar-Karşılaşmalar; 1-Edremit-Güre Geleneksel Deve Güreşi Şenlikleri Her yıl Aralık ayının son haftasında Edremit İlçesi’ne bağlı Güre Beldesi’nde geleneksel olarak deve güreşleri yapılmaktadır.Deve güreşlerine Ege Bölgesi’nin çeşitli yörelerinden ve Balıkesir İlçelerinden katılım olmaktadır. Özel olarak yetiştirilen ve “Tülü” adı verilen erkek develer bu şenliğe uygun olarak tahsis edilen geniş alanlarda,her türlü güvenlik önlemi alınarak güreştirilmektedir. Develer yaptıkları güreşe göre isim alırlar.Sağdan güreşen develere sağcı,soldan güreşen develere solcu,ayak oyunları yaparak rakibinin ayağını çengel alıp oturan develere bağcı,rakibini yıkmak ve kaçırmak için yan yana gelip ittiren ve başıyla ayaklarını yoklayan develere tekçi denilmektedir.Bunların içinde en makbul olan şekil tekçi develerin güreşidir. Güreşlerde 3 veya 5 kişiden kurulu Masa Heyeti ve bir Orta Hakem ile bir de Saha Komiseri bulunmaktadır. Ayrıca sahada görev yapan Ağız Bağcı,Ağız Kontrolörü,Urgancılar bulunmaktadır. Güreşlerde dereceye giren develerin sahiplerine para ödüllerinin yanı sıra develere de havut,havan vb. takımlar hediye edilmektedir. Şenlik olarak kutlanan bu organizasyon bölgede çok sevilmekte ve iç turizme hareket getirmektedir. 2-Burhaniye Deve Güreşleri Türkiye’nin en önemli birkaç deve güreşleri organizasyonundan biri olan Burhaniye Deve Güreşlerinin en az yüz yıllık bir geçmişi bulunmaktadır.Burhaniye ve Yöresinde her yıl üç defa Deve Güreşleri düzenlenmekte;Aydın,Germencik,Çanakkale,Antalya ve Bodrum olmak üzere çeşitli yörelerden her yarışmaya 75-100 arasında deve katılmaktadır.Güreşleri saha kapasitesine göre ortalama 5-6 bin kişi izlemektedir.Davul zurna eşliğinde yapılan deve güreşleri panayır havasında geçmektedir. Güreşler için develerin hazırlıkları güreş sezonunun sonunda (Mart sonları) develerin sırtlarındaki havutlar çıkarılarak başlanır ve develer bakıma çekilir.Ekim ayının başlarında ise havaların serinlemesiyle antrenmanlara başlanır.Ekim sonlarında havutlar tekrar takılır.Havut takılması dualı törenlerle yapılır,mevlit okutulur ve pilav ayran dağıtılır.Aralık ayı başlarında antrenmanlar yoğunlaştırılır. Yalnızca erkek develerin yarıştırıldığı güreşler üç kategoride yapılmaktadır: Başüstü, Baş,Başaltı.Teknik olarak ise develer güreşlerdeki dalışlarına göre adlandırılırlar.Sağdan dalanlara Sağcı, soldan dalanlara Solcu denilmektedir.Her iki yönden dalış yaparak dalış yaparak güreşen develer de vardır. Güreşlerde 3 veya 5 kişiden kurulu Masa Heyeti ve bir Orta Hakem ile bir de Saha Komiseri bulunmaktadır.Ayrıca sahada görev yapan Ağız Bağcı,Ağız Kontrolörü,Urgancılar bulunmaktadır. “Cazgır” adı verilen görevli ise bir çeşit sunuculuk görevi yapmakta çeşitli mani ve beyitlerle develeri güreş alanına davet etmektedir. Güreşlerde dereceye giren develerin sahiplerine para ödülleri yanı sıra develere de havut,havan vb. takımlar hediye edilmektedir. Yörede yapılan deve güreşlerinin tarihleri şöyledir: -Burhaniye :Aralık ayının 2.haftası -Pelitköy :Şubat ayının ilk haftası -Karaağaç :Şubat ayının son haftası Grup Halinde Yapılan İnsan Gücü ve Hayvan Gücüne dayanan Sportif Karşılaşmalar-Yarışmalar 1-Karapürçek At Yarışları Karapürçek At Yarışları Susurluk İlçesi’nin Karapürçek Beldesi’nde her yılın Mayıs ayının son haftasında veya Haziran ayının ilk haftasında düzenlenmektedir.1200 metre uzunluğunda olan koşu sahası Beldenin sınırları içerisinde bulunan mülkiyettedir.Arazide yarış yapılacak alan dışında bir kapalı tribün ve Hakem Heyeti kulübesi yer almaktadır. Her yıl yarışa katılacak olanlara yarışmacılara yarışlardan bir ay öncesinde haber verilerek kayıt formları düzenlenmekte ve yarışa katılacak atlar Belde’ye bir hafta öncesinden gelmeye başlamaktadır.Yarışlara 300 ile 700 sayıları arasında at katılmaktadır. Yarışlarda ödül olarak para ve her boyun birincisine de “bayrak” verilmektedir.Atın aldığı bayrak sayısına göre de bir sonra yapılacak rahvan yarışlarında kategorisi belirlenmektedir.Atlar için VI kategori vardır ve bu kategorilerden VI.sına gelen ve bunu kazanan at birinci olmaktadır. Karapürçek At Yarışları’nda bulunan Hakem Heyeti genellikle 5 kişiden oluşmakta ve yarış günü bu yarışla uğraşan misafirlerin içinden seçilmektedir.Kendine has olan Rahvan At Yarışları Kuralları gelenek olarak her yıl uygulanmaktadır.
-
Balıkesir'de Geleneksel Türk Tiyatrosu
Balıkesir'de Geleneksel Türk Tiyatrosu Balıkesir Yöresi köy seyirlik oyunları Bigadiç,İvrindi,Dursunbey ve Sındırgı İlçelerinde daha çok görülmektedir.Bu oyunlardan bazıları şunlardır:Deve Oyunu,Afyon Kazması,Öküz Oyunu,Değirmenci,At Oyunu,Delioğlan... Günümüzde oynanan başlıca oyunlar şunlardır:Bigadiç-Kayırlar Köyü:Deve Oyunu,Bebek Oyunu, Afyon Kazması , İvrindi:Kepçecik Oyunu, İvrindi-Yürekli:Bebek Oyunu,Delioğlan, Dursunbey-İsmailler Köyü:Deve Oyunu. -TÜLÜ Milli günlerde düğün ve bayramlarda,debbağ esnafı tarafından gerçekleştirilen bir gösteridir. En az on kişiden oluşan bir grup keçi ve koyun derilerinin tüylü yerleri dışa gelecek şekilde giyer.Deriden bir başlık,ucuna tüylü deri takılmış bir sopa ve üzerlerine dongurdaklar takarak ahalinin üzerine yürünür. Tülü grubunun başında bir “Tülü Kadısı” bulunur.Bir eşeğe ters binerek bahşiş vermeyenlere elindeki sopanın tüylü kısmıyla su atar. -DEVE OYUNU Deveyi yapabilmek için 2.5 m. uzunluğunda 5 cm. genişliğinde dört tane, aynı genişlikte ve 50 cm. uzunluğunda üç tane çıta, fındık dalından kesilmiş yaklaşık 1 m. uzunluğunda beş veya altı, 3-3.5 m. uzunluğunda iki tane çubuk, at veya eşeğin kafa kemiği, koyun ye de keçi derisi, 4.5 tane çan, kilim, battaniye veya tül ile ipin hazır olması gerekir. İlk önce uzun çıtalar parelel olarak üç kısa çıtayla ön, orta ve arkadan tutturulur. Uzun çıtalara karşılık olarak eşit aralarla beş, altı, delik açılır, uzun çubuklar çıtaların üzerinden kavisli şekilde uzatılarak uçları öndeki ve arkadaki deliklere girdirilir. Diğer kısa çubuklar da diğer iki çıtada karşılıklı olarak açılmış deliklere kavisli olarak girdirilir. Uzun çubukların arka deliklerden sarkan uçları birleştirilerek bağlanır. Bu kısım devenin kuyruğu olur. İskeletin ön kısmındaki çıtaya yine 50 cm. uzunluğunda başka bir çıta 45 derecelik açıyla tam ortadan çakılır. Bu çıtanın ucuna 90 derecelik açıyla ucu aşağı doğru uzanan başka bir çıta çakılır.Çıtanın üzerine at veya eşeğin kafa kemiği bağlanır. Kafa kemiğinin altındaki destek olarak uzatılan çubuğun ucuna, çekildiğinde oynayacak şekilde küçük bir çıta bağlanır. Bu çıta devenin alt çene görevini yapar. Alttaki oyuncu bu ağaç parçasının ucuna bağlı ipi çektiğinde devenin ağzı hareket etmiş olur. Kafa kemiğinin üzerine koyun veya keçi derisi sarılır, üzerine yular şeklinde ip bağlanır. Bu ipin bir ucu deveyi önden çeken kişinin eline verilir. Devenin çenesinin altına beş veya altı tane çan bağlanır. Çanların çıkardığı seslerle deve oyununun başlamış olduğu köye duyurulur. Gövde iskeletinin üzerine büyük bir kilim, kilimin üzerine de battaniye yada tül örtülür. Bu kişi kilimin içerisine girerek tam ortadan iskeleti omuzlarına alır ve yürümeye başlar. Böylece devemiz oyun için hazırlanmış olur. Sıra oyuncuların hazırlanmasına gelir. Dört kişiye beyaz elbise giydirilir, ellerine ve yüzlerine soba isi sürülerek Arap haline getirilir. Oyunda rolü olan diğer oyuncular günlük kıyafetleriyle oynarlar. Deve ve oyuncular hazırlandıktan sonra akşam karanlığı basınca köy meydanında büyük bir ateş yakılır. Köyün bir ucundan oyun başlatılır. Araplardan biri önde deveyi çeker, diğerleri devenin etrafında gezinerek ve çeşitli sesler çıkartarak yürürler. Devenin arkasında oyunu seyretmeye gelen köy halkı yürür. Kalabalık, deve meydanda yakılan ateşe yaklaştıkça artar. Kalabalıktan bir grup tef eşliğinde deve havası türküsünü söylerken deve de müziğe uygun hareketleriyle oynar.
-
Balıkesir gelenek görenekleri
GELENEKLER DOĞUM ADETLERİ Çocuk ailenin temelini sağlamlaştıran,neşe sevinç kaynağıdır.Ancak çocuk sahibi olamayan kadınlar diğer yörelerde olduğu gibi bu yörede de çeşitli yollara başvurmaktadır. Bunların başında adak yerlerini ziyaret etmek gelmektedir. Ayrıca evde hazırlanan koca karı ilaçları diye tabir ettiğimiz ilaçlarda kullanılmakta ve bu konuda çeşitli inanmalar uygulanmaktadır. Yörede doğacak olan çocuğun cinsiyetini saptamak içinde çeşitli yöntemlere başvurulur. Bu yöntemlerden birisi ateşe şap atmaktır. Şap yanınca kabarmaya başlarsa doğacak çocuk erkek,kabarmazsa kız olacağına inanılır. Başka bir yolda gebenin sütünü bir bardak suya damlatmaktır. Süt dağılmadan dibe inerse erkek,dağılırsa kız çocuk beklenir. Doğacak çocuğun genellikle baba tarafından evin ocağını tüttürecek,soylarını sürdürecek bir erkek çocuk olması istenir. Doğumun kolaylaştırmak için de şunlar yapılır: Hocalara tabar verilir. Onlarda içine dualar yazarlar. Daha sonra tabağın içine su konur ve gebeye içirilir. Gebenin örülü saçları,düğmeleri çözülür. Evdeki kapıların ve sandıkların kilitleri açılır. Ayrıca gebe kadının bağırışlarının başkalarınca duyulması çok günah sayılır. Duyanlar günahları bağışlanana dek çocuğun doğmayacağına inanılır. Birkaç kez çocuğu olup ta ölen anneler,buna bir çare bulabilmek için kendilerince tedbirler alırlar. Bunlardan bazıları şunlardır: Hasan adlı üç çocuktan birer çivi alınır. Bunlar demirciye verilir. Demirci bunlardan gece yarısı bir bilezik yapar. Çocuk doğar doğmaz bu bilezik koluna takılır. Gebenin önüne yeni kalaysız bir bakır tepsi konur. Çocuk bu bakır tepsinin içine doğar. Daha sonra tepsi bir yoksula verilir. Hiç çocuğu ölmemiş birkaç anneden,birer parça bez alınır. Bunlardan dikilen gömlek,doğar doğmaz çocuğa giydirilir. Doğum olduktan sonra doğan bebeğin göbeği kesilirken ebe tarafından bebeğe göbek adı verilir. Daha sonra genellikle üç gün içinde çocuğun adı verilir. Ailenin büyüğü,yaşlı bir erkek tarafından çocuk kucağa alınır ve kıbleye karşı döner. Çocuğun kulağına ezan okur,üç defa da adını söyler. Böylece adı verilmiş olur. Çocuğa genellikle erkek tarafına öncelik tanınarak büyükannenin yada dedenin adı verilir. Çocuğun doğduğu yedinci günde çocuk Mevlidi okunur. Mevlide bu mutlu günü kutlamaya gelen yakınlar çağırılır. Çocuğun ellerinin doğduğu zamanki durumuna göre geleceğine ilişkin tahminler yürütülür. Örneğin elleri kulaklarına doğru kalkmış durumdaysa ileride büyük adam olacağına, göğsünde ise bilgiç olacağına,doğar doğmaz ellerini bir şey arar gibi kımıldatırsa iyi huylu olacağına inanılır. Çocuğa meme verilmesi için doğumun üzerinden üç gün geçmiş olması gerekir. İlk memeden önce Kur’an üzerinden toz alınır. Bu toz çocuğun ağzına ve annesinin memesine sürülür. Loğusaya özel bir özen gösterilir ve “al basmasına” uğramaması için çaba harcanır. Bu nedenle ölü evinden gelenlerin bir yere uğramadan loğusaya gelmelerinin,kırklar çıkmadan iki loğusanın görüşmesini ve loğusanın yalnız kalmasının sakıncalı olduğuna inanılır. Ayrıca loğusa al basmasından korunabilmek için kırmızı kurdele bağlar. Otuz gün boyunca anne dışarı çıkmaz. Hep evde kalarak bebeğiyle ilgilenir. Yirmi yedi veya yirmi dokuzuncu gününde çocuk yıkanır. Günün tekli sayılarla bitmesine dikkat edilir. Suyun içine bir gümüş,bir altın yüzük atılır. Ayrıca bir süpürge çöpünü 29 kez parçalayıp suya atılır. Bu suyla önce bebek sonra anne yıkanır. Sabahtan yıkanma işlemi bittikten sonra öğleden sonra en yakınlarına kırk uçurmaya giderken genç anne güzel giyinip süslenirse ileride bebek büyüyüp genç kız veya delikanlı olunca, süsün giyiminin yakışacağına inanılır. Gidilen yerden geri dönülürken ev sahibi bebeğe,para mendil,yumurta,ekmek vb. verilir. Yumurta,yumurta gibi güzel olsun,ekmek eli ekmek tutsun, para,parasız kalmasın, mendil;temiz olsun diye verilir. Bebek kırk uçurmaya gittiği yerden boş döndürülmez. Anne ve bebeği,bütün yakınlarını dolaşarak kırk uçururlar. Otuz yedinci yada otuz dokuzuncu günü otuz kırkında işlem tekrarlanır. Anne ve bebeği yıkanırlar. Yine öğleden sonra en yakınlarından birine gidip kırk kırkını uçururlar. Çocuk altı aylık olunca babasının cebinden para aldırılır. Çocuğun aldığı paraya göre yorum yapılır. Çocuk az para aldıysa ileride nasibinin az olacağına, çok aldıysa nasibinin çok olacağına inanılır. Çocuğun aldığı parayla akşam ellerine kına yakılır. İsteğe göre bu akşam eğlence de düzenlenir. Zamanı geldiği halde yürüyemeyen çocuklar sela vakti kollarından tutularak sallanır. Eğer yürüyüp de düşüyorsa hamurdan büyükçe bir simit pişirilir. Bu simit çocuğun başından aşağıya geçirilir. Ayak hizasına geldiğinde parçalanırı ve mahallenin çocuklarına dağıtılır. SÜNNET DÜĞÜNÜ Sünnet düğünü erkek çocuğun sünnet ettirilmesinin kutlanmasıdır. Sünnet düğününü yapan aile oğlunun sünnet edilmesine duyduğu sevinci,yakınlarıyla bunu kutlayarak paylaşır. İslam Dininin gereklerinden olan her erkek çocuğunun sünnet edilmesi halk arasında bazı gelenekleri beraberinde getirmiştir. Düğün sahibi düğünden önce bir takım hazırlıklara başlar. Daha önceden çağrılan yengeler, Çarşamba günü düğün evine gelerek sünnet çocuğunun karyolasını süsler. Perşembe günü yengeler düğün sahibi adına çok yakınlara kına,tanıdıklarına da şekerle sünnet düğününe çağırırlar. Düğün evinin erkekleri de çağırılması gereken erkek tanıdıkları Pazar günü sünnet düğününe davet ederler. Perşembe veya Cuma günü düğün için ekmek yapılır. Aşçı, bulaşıkçı ve tefçi,davulcu tutulur. Cumartesi akşamı kadınlar toplanır. Mevlit okunur. Mevlit bittikten sonra sünnet olacak çocuk ortaya oturtulur ve eline genellikle sırça parmağına kına yakılır. Sünnet çocuğuna kınayı yengeler yakar. Düğün sahibi yani sünnet çocuğunun annesi kına yakan yengelere iğne oyalı bez örtü verir. Orta yerde kına yakılırken sünnet çocuğunun yakınları para takarlar. Bir süre sonra kalabalık dağılır. Pazar günü davetliler sabah 10-13 civarı verilen davete gelirler. Davete gelenlere sofra açılır,yemek verilir. Sünnet çocuğuna davetliler para,altın takarlar. Davetliler yemeklerini yedikten sonra sünnet çocuğunu gezdirmek için beklerler. Bir at getirilerek sünnet çocuğu bu ata bindirilir. Atın üstüne duvar halısına benzeyen küçük ipek dokuma halı serilir. Atın kulak kısmına kırmız veya mavi krep asılır. Bunun yanında havlu,çamaşır vb. de asılabilir. Bütün bu asılanlar daha sonra atın sahibine kalır. Ata bindirilen sünnet çocuğu davul zurna eşliğinde,atın arkasında konvoy oluşturan yakınlarının kullandıkları arabalarla mahalle aralarında gezdirilerek tekrar düğün evine gelinir. Daha önce bir yakını tarafından tembihlenen çocuk attan inmez. Çocuğun attan inmesi için yakın akrabaları ve babası vaatlerde bulunur. Çocuk istediği şeyi almaları için “ tamam “ dedirtinceye kadar attan inmez. Bu pazarlıktan sonra attan inmeye razı olan çocuk attan inerken başından şeker serpilir. Attan indirilen çocuk yakınları tarafından sünnet odasına götürülür ve sünnetçi tarafından sünnet edilir. Sünnet edilirken çocuğun yanında babası ve yakınları da bulunur. Eğer sünnet çocuğu tekse çocuğa arkadaş olacağına inanıldığı için düğün evinin penceresinden aşağıdaki çocuklara doğru horoz uçurulur. Kim kaparsa horoz onun olur. Sünnetten sonra düğüne çağrılan kadınlar gelir. Onlara sofra açılır. Yemek verilir. Daha sonra tefçi eşliğinde oynarlar. Gündüz düğüne gelen kadınlar oynarlar. Akşamüstü kalabalık dağılır. Akşam yine toplanılır ancak bu kez meydan genç kızlarındır. Akşam da genç kızlar oynar. Geç saatlerde düğün sona erer. ASKERLİK Askerlik çağı gelen ve askerlik kağıdı gelen gençler akrabaları ve komşuları tarafından toplu olarak her öğün ayrı evde olmak üzere yemeğe davet edilirler.Her genç helalleşip evinden ayrılırken işleri yolunda gitsin diye arkasından su dökülür.Askere gidecek gençlerle,köy halkı köy meydanında toplanır ve köy imamı çağrılarak dua edilir.Bu törene gelenler askere gidecek gençlerin cebine para koyarlar.Gençler askere uğurlandıktan sonra askere giden gençlerin evleri ziyaret edilir. Askere giden gencin evine huzur içinde dönmesi için gencin ailesi tarafından “Sıvık hamur”dan saç üzerinde çırpma pişirilerek bu hamur işi komşulara dağıtılır.Bu olaya “Döndürme” de denilmektedir.Yörede askerliğini yapmayanlar çocuk ve cahil sayılmaktadır. DÜĞÜN ADETLERİ Günümüzde artık kırsal kesimde uygulanan bu adetler gün geçtikçe azalmakta ve çağa yenik düşmektedir.Kırsal kesimde uygulanan evlilik aşamaları şöyledir: Görücü usulüyle kız beğenilir.Erkek tarafı yakınlarından birkaç kişi dünür olarak görevlendirilir.Dünürler iki kez kız evine giderler.Birincide iyi karşılanırlarsa ikinci gidişte kızı isterler ve söz kesilir.Söz kesmeye “el öpme” denir.Kız evine oğlan evinden yiyecekler ve giyecekler hediye olarak gönderilir.Kız evinde verilen davette oğlan evi hazır bulunur ve söz kesimi gerçekleşir. Perşembe veya Pazar gününe rastlayan bir gün için nişan tarihine karar verilir.Nişanda maddi güce göre her iki tarafta hediyeler alır ve nişanda bu hediyeler takdim edilir. Oğlan evi düğün yapmaya karar verdiğinde kız evine haber gönderir.Karşılıklı düğün hazırlıkları başlar.Kızın yengeleri kız tarafını,oğlanın yengeleri oğlan tarafını düğüne davet ederler.Buna “düğüne okuma” denir.Düğünün başladığı gün kadınlar arası eğlence yapılır ve buna “ikindi kınası” denir.Erkekler keşkek döğer,kına gezdirir ve misafirleri ağırlar.Bütün bunlar damadın yakın arkadaşı “sağdıç” ve arkadaşları tarafından yapılır.Bir de bayraktar vardır.Bu kişi düğün konvoyunun önünde Türk bayrağını taşıyan kişidir.İkinci gün “oturma” adı verilen eğlenceler yapılır.Bu günün akşamında da “Kına Gecesi” gerçekleştirilir.Düğünün ikinci günü davetli evlerden davul zurna eşliğinde hediyeler toplanır. Düğün eğlencelerinde kızlar ve erkekler ayrı evlerde toplanarak oyunlar oynanıp,maniler söylenir. Düğünün son gününde “Gelin Çıkarma” yani gelin alma gerçekleşir.Günün sabahında damadın arkadaşları toplanıp başta bayraktar ve arkasında konuklar ve akrabalarla kız evine giderler.Çalgılar eşliğinde kız evinden dışarı çıkar ve gelinin başına bereket gelmesi amacıyla buğday sepilir.Böylece damat evine getirilir.Bu arada kızın çeyizi de bu düğün kervanıyla birlikte veya daha önce erkek evine taşınır. Gelin erkek evine geldikten sonra odasına çıkarılır.Camide yatsı namazını kılan ve arkadaşları tarafından eve getirilen damat çeşitli şakalarla birlikte gerdeğe girer.Birkaç gün sonra da kız evi ve erkek evinin ziyaretleriyle evlilik töreni sona erer. ÖLÜM ADETLERİ Ölümünden sonra sırtüstü yatırılan ölüye yapılacak ilk iş ölünün çenesini çekmektir. Kollarını yana getirmek ve ayak başparmakların pamuk ipliğiyle bağlamaktır. Daha sonra ölü şişip patlamasın diye karnının üzerine kara saplı bir bıçak konur. Ölünün bulunduğu odaya kedi girmemesine özellikle dikkat edilir. Çünkü ölünün üzerinden atlayan kedinin cadı olacağına inanılır. Her hangi bir yerde biri ölünce Azraillin kılıcını testilere soktuğuna inanıldığından,o mahalledeki tüm sular dökülür. Bu arada konu-komşu ölü evine ölen kişinin yakınlarına baş sağlığı dilemeye gelirler. “Allah taksiratını affetsin”, “ Allah sabırlık versin” gibi teselli edici dualarla ölünün yakınlarının üzüntülerini paylaşırlar. Ellerinden gelen her türlü yardımı yaparlar. Bu da halk arasında kötü gününde bile kopmayan bir bağ olduğunu gösterir. Ölüm gününün ertesinde,sabah erkenden kefen su ve tabut hazırlanır. Bükülmemiş pamuk ipliğiyle mezar ölçüsü alını. Bu iplik daha sonra ölüyle birlikte gömülür. Ölü erkekse bir erkek,kadınsa bir kadın getirir. Su kazanının dibine çöre otu atılır. Ateş üflemeden yakılır. Su kaynadıktan sonra,yıkayıcı kefen biçer,ölü yıkamaya götürülünce döşeği kaldırılır. Yerine bir tabak un konur. Daha sonra bu un bir yoksula verilir. Su kazanının altında kalan yanmamış odun parçalar ile kül dışarı atılır. Böyle yapılmazsa o ailenin ölüyü unutamayacağına sürekli yüreğinin yanacağına inanılır. Ölü evden çıktıktan sonra,hemen arkasında dışarıda bulunan çocuklara şeker,bisküvi,ceviz vb. dağıtılır.,Ayrıca ölünün geri kalan elbiseleri de yoksullara dağıtılır. Ayrıca kadınlar ölü evden çıktıktan sonra mevlit okurlar. Ölünün gömüldüğü ilk gece tevhit çekilir. Daha sonar gece boyunca tebareke okunur. Tebarekelerin akşam ile yatsı arasında okunmasına dikkat edilir. Yedinci gün mevlit okunur. Bu arada üçüncü gün “gödek” denilen lokma pişirilip,yakınlara ve fakirlere dağıtılır. Yedi gün boyunca eş dost konu-komşu,tanıdıklar ölü evine yemek getirirler. Kırkıncı ve elli ikinci gün yine kadınlar ölü evinde toplanarak mevlit okurlar. Cüz okunur,hatim indirilir. Mevlide daha fazla kişi çağrılır. Genellikle tanıdıklar ve fakirler gelir sofra atılıp yemek verilir. O günlerde ölen kişi anıldığı gibi,ayrıca hayırda yapılmış olur. HIDRELLEZ Mevsimlik bayramlarımız içerisinde yer alan ve halkımız arasında baharın başlangıcı olarak kabul edilen Hıdrellez Kültür-Bahar Bayramı her yıl 6 Mayıs günü kutlanmaktadır.Hıdrellez günü Hızır ve İlyas Peygamberlerin yeryüzünde buluştukları gün olarak kabul edilmektedir.Bugüne Hızır günü denilmektedir. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır:6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini,8 Mayıs’tan 6 Kasım’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır.Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başlaması ve hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış Hızır’ın yeryüzüne inip zor durumda olan insanlara yardım ettiği gün olması nedeniyle mevsimlik bir bayram olmuştur. Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hıdrellez Bayramı etkin olarak kutlanmaktadır.Hıdrellez günü yeşillik alanlarda,su kenarlarında veya türbe, yatır yakınlarında yapılır.Bu yerlere gidilerek Bahar bayramı coşku içinde kutlanır.Hıdrellezden önce çeşitli hazırlıklar yapılmaktadır.Bu hazırlıklar,evin temizliği,üst-baş temizliği,yiyecek içeceklerle ilgili hazırlıklardır.Hıdrellez gününden önce evler baştan başa temizlenir.Çünkü temiz olan evlere Hızır’ın uğrayacağı düşünülür.Aynı zamanda Hızır’ın eve kolay girip bolluk bereket getirmesi için kapı ve pencereler açık bırakılır. Hıdrellez günü ateş yakılır.Bu gün yaz ayının başladığı gün olarak kabul edildiğinden,kış günlerinin son işaretini yok etmek istenilmektedir. Hastalıklardan korunmak isteyenler dua ederek yeşil çimenler üstüne yatarak yuvarlanırlar. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece gül dallarına bozuk paralar kırmızı atlas keselere sarılarak bağlanır.Önümüzdeki yılın bereketli geçmesi istenilmektedir. Kısmeti çıkmayan kızların başında kilit açılır. Baht açma törenleri yapılır ve bu törene “dağara yüzük atma” denir.Balıkesir’de yaygın olan diğer bir gelenekte Çırpılı Dede ve Çömlek Kıran Dede adlarıyla bilinen iki ziyaret yerine gidilmesidir.Bu yerlere de adaklar yapılır.
-
Balıkesir halk inanışları
İNANIŞLAR Batıl inanışlara günümüzde çok sık rastlanmamakla birlikte bazılarının özellikle köylerde uygulandığı görülmektedir.Bu inanmalardan bazıları şunlardır: -Bazı köylerde büyüye inanılır.Büyü tutmaması için küçük enam,gümüş,yılan kemiği takılır,bunları takan veya taşıyan kimseyi büyü tutmayacağına inanılır. -Nazar değme inanışları yaygın bir inanmadır.Böyle bir şey olunca nazar duaları okutulur.Küçük yaştakilere nazarlık ve çitlenbikten yapılan özel nazarlıklar takılır. -Nazardan korunmak için çörek otu evlerde kapı arkalarına,hamile kadınların elbiselerine konulur ve çocuklara yedirilir. -Hayvanlara nazar değerse yedi mezardan çırpı alınır,hayvanın durduğu yerde tütsülenir. -İftiraya uğramamak için kapının eşiğine oturulmaz. -Akşam olunca evden tuz,soğan,sirke çıkmaz;çıkarsa evin bereketi gider. -Delik tas asılırsa yağmurun yağmayacağına inanılır. -İki bayram arasında nikah olmaz. -Salı günü işe başlanmaz;başlanırsa iş sallanır,gecikir. -Evin kapısı akşam gecenin şerri girmesin diye erken örtülür,sabahleyin ise sabahın hayrı girsin diye erkenden açılır. -Hamur yoğrulurken odadan birisi çıkıp gidecekse,hamurun kabarmaması korkusu ile herhangi bir tencere kapağı hamur üzerine kapatılır. -Kargalar köyün üzerinden mezarlığa doğru uçtuğunda bir kişinin öldüğüne veya öleceğine inanılır. -İncir ağacı dibine yatılmaz. -Kedi öldürenin minare yaptırması gerekir. -Kızlar çeyizlerini hazırlarken,nasipleri kapanmasın diye,çeyizleri tersine katlamazlar. -Duyulan kötü bir olayın başa gelmemesi için “şeytan kulağına kurşun” denir. YAĞMUR DUASI : Genelde cuma günleri bir türbe yanına gidilerek Yağmur Duası yapılır. Duadan önce yemek veya lokma dağıtılır.Dua yapıldığı sırada eller yere çevrildiği gibi ceketlerde ters giyilir.Ayrıca bütün çocukların dua edilen yerde olmasına özen gösterilir.Duadan sonra herkes elindeki su kaplarıyla birbirlerine su atar.Böylece duaların kabul olacağına inanılır. Yağmur yağması için yapılan törenlerden biri de “kepçecik”tir.12 yaşlarında bir grup çocuk tarafından uygulanan “kepçecik” şöyle yapılır:Anasının ilki olan bir çocuğun bedenine bir hasır dolanır,başına da bir tencere geçirilir.Ayakları da çıplak olduğu halde beline bağlanan bir iple çekilerek ev ev gezdirilir.Her varılan evde kepçeciğin başına su sepildikten sonra çocuklara yiyecek veya para verilir.Kepçeciği gezdiren bu çocuk grubu şu dizeleri özel bir makamla yüksek sesle söylerler: Kepçecik! kepçecik! Kepçeciğe ne gereeeek! Anasınııın ilkiiii! Dam altındaaa! tilkiiii! Altın arabaaa!gümüş tekerleeeek! Gökten rahmeeet!yerden berekeeeet! Veer Allahım ver suluca rahmet! Tören bittikten sonra çocuk grubu topluca topladıkları yiyecekleri yiyip eğlenirler.
-
Balıkesir efsaneleri
EFSANELER -Balıkesir Adının Menşei Tarihçilere göre Balıkesir adı, Bizans imparatoru Hadrianus'un av partilerinde kullanmak için yaptırdığı Paleo Kastro (Eski Hisar) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Tarihi bir gerçekliği de bulunan bu ad, daha sonra halk etimolojisi sayesinde değişik rivayet ve yorumlara da konu teşkil etmiştir.Bu rivayetlerden birkaçı kısaca şöyledir: Balıkesir adı daha çok bal, balık, kesir ve hisar kelimeleri üzerinde yapılan oynamalarla izah edilmektedir. Bir rivayete göre Balıkesir'in adı eskiden Balık Hisar şeklindeymiş. Buradaki. balık sözü Eski Türkçe'de şehir, kale veya saray anlamı taşımaktaymış. Kale Şehri anlamını veren bu rivayete göre bu ad, XI. yüzyıldan sonra kullanılmaz olmuştur. Gerçekten de Orta Asya'da Beşbalık gibi bazı Uygur devrine ait yer isimlerinde balık kelimesinin şehir anlamında kullanıldığı dikkati çekmektedir. Diğer bir rivayete göre ise Balıkesir adı, balı kesir, yani balıçok, bol anlamındaki söz .grubundan gelmektedir. Buna göre Balıkesir'in balının bol ve lezzetli oluşu bu adı almasına sebep olmuştur. Başka bir rivayet ise Balıkesir'in ilk kurulduğu yıllarda buraya gelen bir yabancının iyi muamele görmemesi üzerine. balı keser, yani hatır, gönül tanımaz adını verdiği 'şeklindedir. Buna göre bal, Arapça'da hatır, gönül anlamını taşımaktadır. Bunların dışında bölgede bir süre hakim olan İran Hükümdarı Balı Kisra veya civardaki Yılanlı Dağ'ın eski adı olan Balcea yada Pelecas'ın Balıkesir adının ilk şekli olduğu ileri sürülmektedir. Fakat bunlar uzak ihtimaller olarak değerlendirilmektedir. Bütün bu rivayetler içinde en kabul edileni, buraya yerleşen Türk oymaklarının Orta Asya hatıralarını canlı tutmak için koymuş olabilecekleri Balık Hisar adıdır. Balıkesir dışında tarihte daha çok anılan bir adı daha vardır. Bu ad yörede bir süre hakim olan Karesioğulları Beyliği'nin kurucusu Karasi Bey'den kaynaklanan Karesi adıdır. İlin gerek beylik, gerekse Osmanlı Sancaklığı döneminde daha çok bu adla anılmıştır. Bir rivayete göre de Karesi beyinin oturduğu kaleye Beylik Hisar adı verildiği için bu ad değişerek bugünkü Balıkesir şeklini almış olduğu söylenmektedir. - Hasan Baba Yatırı Kabri hakkında pek çok efsane anlatılan bu Hasan Baba hakkında M.Yasa ile H.Korkut, Şakayık-ı Numaniye'den naklen Hasan Baba hakkında şu bilgileri veriyorlar: "Bursa'da medfun Emir Buhari hazretleriyle münasebet tesis etmiştir. Emir Sultan vefat edeceği zaman yanındaki muhipleri irşat için makamlarına birini tavsiye veya tayin etmesini söylediler. Bunun üzerine Emir Sultan Hazretleri buyururlar: "Öldüğüm zaman sırra vakıf olan filan kimseyi bulursunuz. işte ancak o zatın vereceği cevaba bağlıdır. Bunun üzerine Sultan'ın tarif ettiği şahsı bulup, arzularını söylerler, kabul etmesi için ricada bulunurlar: ilk defa bunu reddeden Hasan Baba, Emir Sultan'ın vasiyetini söylediklerinde kabul eder ve sırra vakıf olduğunu göstermek için ve diğerlerinin arzusu ile şöyle buyururlar: Onlara "semaya bakınız," buyurdular. Ol taife dahi çeşm-i zahir ile savb u semaya nazar idüp dide-yi batınla arş-ı muallaya teveccüh eylediklerinde Emir Sultan ile hocası Hasan'ı bir yerde cülus eylemiş gördüler. Bu vaka üzerine Hasan Baba'nın halifeliğe layık birisi olduğu anlaşılır" Büyük veli Emir Sultan'ın halifesi olduğunu böylece öğrenilen Hasan Baba'nın dindar ve alim birisidir.O, şimdi kabrinin bulunduğu ve o zamanlar Arap Hanı'nın bir odası olan yerde yaşadığı için "Öldüğüm zaman beni buraya gömersiniz" diye vasiyet etmiş, öldükten sonra da bu vasiyeti yerine getirilmiştir. Hasan Baba'nın halife olmadan önce Zağnos Paşa Camii'nin helalarını temizlediği de söylenmektedir. Münzevi bir hayat sürmesine rağmen son derece alim bir zat olduğu, ilimizde Ayak Dedesi adıyla bilinen yatırın sahibi Şeyh Semseddin Efendi'nin müridi olduğu da bilinmektedir. Bu tarihi bilgilerin yanı sıra Hasan Baba hakkında pek çok efsane ve inanış da vardır. Bunlardan en önemlisi kabrinin yerinin değiştirilemeyişi hakkında anlatılanlardır. 1932 yılında Hasan Baba'nın kabrinin bulunduğu yer bir mezarlıkmış. Belediye buraya bir hal yaptırmak istemiş. Fakat yatıra kimse el sürememiştir. Hatta belediye bir ameleye mezarı kaldırması için talimat vermiş. Fakat amele mezarın başına geldiği vakit, her tarafını bir titreme alıp, kazmayı kabre vuramamış. Gece ise Hasan Baba, amelenin rüyasına girmiş. Bizim son yıllarda derlediğimiz bir efsaneye göre ise Hasan Baba'nın kabrinin yeri belirsizmiş. Bir asker bir gün yemek için karpuz ile peynir alıp bir ağacın dibine oturmuş. Yemeğini yedikten sonra kalkmak istemiş, ancak bir türlü yerinden doğrulamamış.Etrafına toplanan insanların yardımına rağmen asker bir türlü yerinden kalkamamış. Sonunda halktan birisi: "Karpuzun kabuklarını temizle!" demiş. Ancak temizlik yapıldıktan sonra asker kalkabilmiş. Bu olaydan sonra burada Hasan Baba'nın kabri olduğu anlaşılmış.Bu olaydan sonra buraya yerden bir iki metre yükseklikte, beyaz sıvalı, üst tarafı yeşil renkli/sanduka şeklinde bir kabir yapılmıştır. - Sarıkız Efsanesi Marmara ve Ege bölgelerini birbirinden ayıran ve genç dağlar grubuna giren Kazdağları'nın en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepenin adı hakkında pek çok efsane anlatılmaktadır. Çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını, talip olan gençlerin hiç birine vermezmiş. Bunun üzerine gençler Sarıkız'a iftira etmişler. Köylüler de Sarıkız'ın babasına giderek: "Kızın kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin" demişler. Düşünüp taşınan baba, kızını öldürmeye kıyamaz; ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için Sarıkız'ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür.Kızını yanına alan baba, Kazdağı'nın zirvesine çıkar ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. "Kurt kuş yerse de gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın" demiş. Kazdağı'nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu, izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.Kızının ölmediğini öğrenen baba, Kazdağı'na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız, babasını görünce sevinmiş, ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş. Sarıkız'ın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere Sarıkız Tepesi, babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir. Başka bir efsaneye göre de delikanlının biri güzeller güzeli bir kıza aşık olmuş. Kız, evlenme şartı olarak, delikanlıdan gücünü ispatlamasını istemiş. Bu şarta göre delikanlı sırtına yüklenen tuz çuvallarını taşımak zorundadır. Delikanlının sırtına tuz çuvalları yüklenmiş. Yamaçtan tırmanırken çuvallar dengesini kaybetmiş ve delikanlı yuvarlanarak göle düşmüş. Tuzlar ıslandıkça çuvallar ağırlaşmış ve delikanlıyı suyun derinliklerine çekmiş.Köy halkı bu acıya sebebiyet verdiği için kıza öfkelenmişler. Ona yumurtalar atmışlar. Sarı Kız adı da buradan kalmış. Öfkeleri yatışmayan köylüler babasına giderek kızını şikayet etmişler ve onu yok etmesini istemişler. Babası yumurtalara bulanmış kızını alıp tepeye çıkmış. Kızını öldürmeden önce abdest alıp namaz kılmak isteyen baba kızından su bulmasını istemiş. Kız delikanlının boğulduğu gölün suyundan getirmiş. Su tuzlu olduğu için babası yeniden tatlı su bulup getirmesini istemiş. Bunun üzerine kız ayağını yere vurmuş, o anda yerden bir kaynak suyu fışkırmaya başlamış. Durumu gören babası kızının ermiş olduğunu anlamış ve onu öldürmekten vazgeçmiş. Kimsenin zararı dokunmasın diye de suyun etrafını taş duvarla çevirmiş. Kaz dağlarının zirvesindeki bu kaynak, bugün hala yörede şifalı olarak bilinmektedir. Ayrıca hem Sarıkız'ın, hem de babasının öldükleri yerler kutsal sayılmaktadır. Babasının öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu kabul edilen yere Kartaltepe veya Babatepe; Sarıkız'ın kabrinin olduğu tepeye ise Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Kazdağı'nın zirvesinde bulunan Sarıkız'ın kabri bugün de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir. Her yıl 14-16 Temmuz tarihleri arasında Akçay' da yapılan Zeytin Festivali'nde Sarıkız da temsil edilmektedir. Ayrıca Sarıkız'ın kabri başında herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek defteri bulunmaktadır.
-
Balıkesir halk edebiyatı
HALK EDEBİYATI ATA SÖZLERİ ●Armudun sapı, üzümün çöpü deme. ●Kör ölünce badem gözlü olur. ●Az veren candan, çok veren maldan. ●Gölgesinde oturulacak ağaç budanmaz. ●İyilik et denize at, balık bilmezse, hâlik bilir. ●Kör ölünce badem gözlü olur. ●Ağaca dayanma, kula güvenme ●Suyu çaydan,kızı soydan al. ●Karpuz kesmekle yürek soğumaz, ●Her ziyan bir öğüttür. ●Meram’ın elinden bir şey kurtulmaz. ●Köpekçe köpeğin soyu aranır. ● Görünen köy kılavuz istemez. ● Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış. DEYİMLER -Gün doğmadan neler doğar. -Yörük at,yemini kendi arttırır. - Koç,koyundan yüksektir. -Oldu olacak,kırıldı nacak. -Aç esner,tok genirir. DUALAR -Allah hasretine kavuştursun. -Allah dirlik düzenlik versin. -Allah ahir nefeste iman selametinden ayrılmasın. -Allah işini rast getirsin. -Allah hayırlısını versin. -Allah yardımcın olsun. BALIKESİR BİLMECELERİ -Tap nedir?Tapış nedir? Gül nedir?Gümüş nedir? Ne yerdedir ne göktedir Cümle alem içindedir. (Ayna) -Alt yanı sivri tepe içindedir. (Çene) Üst yanı çakıldak (Diş) Daha üst muşulak (Burun) Daha üstü ışıldak (Göz) Üstü kara kolan (Kaş) Daha üstü bir alan (Alın) -İner reyhan gibi Oturur sultan gibi Dürülür hasır gibi Satılır esir gibi (Kar) -Kuru kafa Attım rafa Yemesi tatlı Maymun suratlı. (Ceviz) -Çarşıda satılmaz Mendile konmaz Ondan tatlı bir şey olmaz. (Uyku) -Tarlada biter Makine büker Sabah sabah el yüz öper. (Havlu) -Yedi delikli tokmak Onu bilmeyen ahmak (İnsan kafası) -Et dedim Met dedim Kapı ardına yat dedim. (Süpürge) -Dışı deri gibi İçi deri gibi. (İncir) -Bir tepsi kar Ortasında nar Haddin varsa al. (Ateş) -Yer altında sakallı dede. (Pırasa) -Fır fır döner Ak ak döker. (Değirmen) -Uzundur kuyu Gümler suyu. ( Tüfek) -Bir kızım var Geleni öper Gideni öper. (Bardak) NİNNİLER Yağmur yağar taşa vurur. Altın saat beşe vurur. Benim yavrum geççe uyur. Ninni de ninni yavrum ninni. Nenni desem dağlar uyur Dağlarda laleler büyür. Benim yavrum şimdi uyur. Uyusunda büyüsün ninni. Tıpış tıpış yürüsün ninni. Nenni nenni nenlice Bol soğanlı börülce Yavrum yesin doyunca Ninni ninni yavrum ninni.
-
Balıkesir Coğrafyası
BALIKESİR COĞRAFİ YAPISI COĞRAFİ KONUM Balıkesir, coğrafi konum itibariyle Marmara Bölgesi‘nde batıdan Ege Denizi’ne, kuzeyden Marmara Denizi’ne olan kıyıları bakımından önemli bir yerde bulunmaktadır. Ege Denizi’ne olan kıyılarının uzunluğu Ayvalık ilçesinde 54 km, Burhaniye ilçesinde 12 km, Edremit ilçesinde 32 km, ve Gömeç ilçesinde 17,5 km olmak üzere toplam 115,5 km’dir. Marmara Denizi’nde kıyı uzunluğu ise Bandırma ilçesinde 60 km, Erdek ilçesinde 34,5 km, Gönen ilçesinde 8 km ve Marmara ilçesinde 72,5 km olmak üzere toplam 175.km ‘dir. (Toplam:290,5km) 1. Fiziki Özellikleri Yüzölçümü 14.299 km² olan Balıkesir, kuzeydoğuda Bursa, güneydoğuda Kütahya ve Manisa, güneybatıda İzmir, batıda Ege Denizi ve Çanakkale iline komşudur. 39º40’ kuzey enlemler ile, 26º28’ doğu boylamları arasında yer almaktadır. İl sınırları hem Marmara hem de Ege Bölgesi içerisinde dağılmıştır.Fazla engebeli olmayan Balıkesir ili yer şekilleri, büyük ölçüde dalgalı düzlüklerden oluşur. İl alanının yarısından fazlasını kaplayan plato düzlükleri akarsu vadileriyle parçalanmış durumdadır. Yüksekliği 2000 m’ yi bulmayan ilin , genel görünümde kuzey kesimini, Karadağ’ın batı uzantıları engebelendirir. İlin güneydoğu ve güneybatı kesimleri daha dağlıktır. Güneydoğuda Alaçam Dağları’na bağlı Ulus Dağ’ının doruğu 1769 metreye ulaşır. Güneybatı-kuzeydoğu doğrultusundaki Kaz Dağları, il sınırındaki Karataş Tepesinde 1774 m’lik bir yükseklik bulur. Ovalar az bir yer tutmaktadır. Bunların başlıcaları; Balıkesir ovası, Manyas ovası, Gönen ve Edremit ovalarıdır. Bu ovaların çoğunluğu tektonik olaylar sonucu oluşan çöküntü alanlarının sonradan alüvyonlarla dolmasıyla meydana gelmiş düzlük alanlardır. DAĞLAR Karadağ: Gemlik ve Bandırma arasında bulunan zirveden aşağı Yeni Paleozoik, Mezosoik ve Tersiyer’e ait kayalardan örtülerden oluşmuş ve eteklerinde Neojen çökellerin bulunduğu 767 m yükseklikte bir kütledir. Edincik Dağı: Bandırma ve Erdek körfezlerinin güney tarafında bulunan, güneyinde Neojene ait birimler , doğusunda billuri kalkerlerle, şistler, batısında ise amfibollu şistler bulunur. Kapıdağ: Eski bir kütle olan Kapıdağ Yarımadası’nın en yüksek yeri 803 m olup , eskiden kıyıya yakın ve ada durumunda olan arazinin hem doğudan hem batıdan iki ayrı kordon ile karaya bağlanması ile oluşmuştur. Bu iki kordon arası başlangıçta bir göl iken zamanla bataklığa dönüşmüş ve bugün kara ile birleşmiştir. Sularya, Gelçal(Keltepe) Dağları: Manyas’ın güneyinde Susurluk- Kocaçay vadilerinin arasında uzanan bir çift masif, doğuda Sularya (600) Dağı adını alır. Gelçal Dağları da kütlevi olup, en yüksek yeri 881 m’dir. Çataldağı(Kepez): Manyas havzasının güneyinde Susurluk- Mustafa Kemal Paşa çaylarının açtığı vadiler arasında iki zirveli bir masiftir. En yüksek yeri 1336 m ‘dir. Alaçam Dağları: Balıkesir’in güneydoğusundaki engebeyi teşkil eden bu dağlar doğu ve batı yönünde uzanırlar. Kütahya sınırları ile Dursunbey’ in güneyindeki saha , Sındırgı’nın kuzeyindeki sahayı kaplar. En yüksek yeri 1615’dir. Madra Dağı: Bu dağlara üzerindeki en büyük yerleşmeye bağlı olarak Kozak Dağ’ı adı da verilmektedir. En yüksek zirvesi 1338 m olup, Marmara ve Ege’yi birbirinden ayırır ve su bölümü çizgisini meydana getirir.Bu dağlar, İvrindi ilçesinin 4 km batısında, Musluk Dağı üzerinden Kazdağı’ nın devamı olan Aykaya Dağı ile birleşir. Kazdağı: Edremit Körfezi’nin kuzeyinde batı – güneybatı doğu- kuzeydoğu yönlü morfolojik uzanışı ile iki çöküntü arasında bir duvar gibi görünen kütlenin en yüksek yeri Babadağ olup, 1767 metredir. Bu dağ ilkçağ ve mitolojide İda Dağı olarak geçer. Hodul Dağı: Biga Yarımadası’nın kuzeydoğusunda bulunan bu dağ geniş bir masif olup, en yüksek yeri 610 m’yi bulur. OVALAR Gönen Ovası Gönen Ovası: Denizden yüksekliği 30 m olan ve Gönen Çayı’nın yatağı boyunca uzanan ova, Manyas Gölü çukurundan eski alüvyonlardan oluşan bir eşik ile Marmara Denizi’nden de 100 m’ yi aşan bir sırtla ayrılmıştır. Manyas Ovası: Alanı 110 km² olup, Manyas Gölü’nün güney taraflarında bulunan ve doğu batı istikametinde uzanan ova, alüvyonların Manyas Gölü’nün bugünkü seviyesine göre birikmesi ile meydana gelmiştir. Balıkesir Ovası: Alanı 140 km² olup, Batı Anadolu’da, Marmara Bölgesi’nin güney bölümünde, Edremit- İvrindi ovalarıyla birlikte batı doğu doğrultulu alçak bir saha üzerinde bulunan Balıkesir şehri, kendi adı ile anılan verimli ovayı batıdan sınırlayan düz sırtlı tepelerin yamacında kurulmuştur. Körfez Ovaları: Turfanda sebze ve meyve yetiştirilen ve Akdeniz ikliminin tipik şekli görülen bu ovalar; Edremit Ovası, Burhaniye Ovası ve Altınova’dan oluşmaktadır. AKARSULAR Susurluk Çayı: Balıkesir ili topraklarına Kütahya sınırlarından katılan Susurluk Çayı kuzeye dönerek Balıkesir Ovası’nın doğusundan geçer, Marmara Denizi’ne dökülür. Gönen Çayı: Kazdağları’nın kuzey eteklerinden doğan Gönen Çayı, Kalkım ve Pazarköy çevresindeki küçük dereleri bünyesine aldıktan sonra büyür ve güneybatı – kuzeydoğu doğrultusunda dar boğazlardan geçerek Gönen Ovası’na oradan da Misakça’nın batısından Marmara Denizi’ne dökülür. Koca Çay: Madra Dağları’ndan kaynaklanan akarsu,, Manyas Gölü’ne dökülür. Daha sonra gölden çıkarak gölün suyunu Karadere vasıtasıyla Susurluk Çayı’na boşaltır. Havran Çayı: Uzunluğu 36 km olan ve Madra Dağları’nın kuzey ve batı yamaçlarıyla, Kaz Dağları’nın güney kesimlerinden doğan küçük derelerin beslediği akarsu, ormanlarla kaplı vadiler içinden geçer. Havran Ovası’ndan sonra Burhaniye İlçesi’nin 1,5 km güneyini görerek, Edremit Körfezi’nde Ege Denizi’ne dökülür. İlimiz sınırları içinde bu akarsulardan başka çok sayıda küçük çay ve dereler bulunmaktadır. İKLİM Balıkesir ilinde, Akdeniz ikliminin yanı sıra il genelinde yer yer Karadeniz ikliminin etkisi de görülür. Ege kıyılarında yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve genellikle yağışlı Akdeniz iklimi , Marmara kıyılarında ise Karadeniz ikliminin etkisiyle yazlar nispeten serin geçmektedir. Kıyılardan iç kesimlere gidildikçe karasallık eğilimi göstermekte ve kışlar daha soğuk hissedilmektedir. BİTKİ ÖRTÜSÜ Flora: İlimizin toplam arazi varlığının yaklaşık % 45 i orman arazisi, %32’si kültür arazisi, % 8’i çayır ve mera, %15’i kullanılmayan arazidir. İlin orman varlığının büyük bir kısmı Dursunbey, Bigadiç, Sındırgı, İvrindi ve Edremit ilçeleri civarında toplanmıştır. Orman varlığının büyük bir kısmı karaçam ve kızılçam, kayın, gürgen, meşe, söğüt, ılgın, çınar ağaçlarından ve zeytinliklerden oluşmaktadır. Yine bu ağaç türlerinin yanı sıra Kazdağları’ nda Kazdağı Göknarı, Susurluk, Kepsut, Bandırma ve Gönen civarında kayın, gürgen, ve meşe türleri bulunmaktadır. Kapıdağ Yarımadası ağaç türleri açısından oldukça zengindir. Ayrıca Korucu ve Bigadiç civarında kestane, Gönen ormanlarında ıhlamur, Kepsut civarında kekik, sumak, Kazaağları’nda adaçayı, dağ nanesi, kantaron, karabaş otu, pelin, defne, biberiye...vb. bitkiler bulunmaktadır. Ege kıyılarında makilere rastlanır. Palamut meşeleri ve zeytinliklerin kapladığı alan çok geniştir. İl’de zeytincilik özellikle Edremit, Ayvalık, Burhaniye, Bandırma ve Erdek’te önem kazanmıştır. Fauna: İlimiz, Anadolu’ya kuzeybatıdan giren paleoartik bölgedeki en önemli kuş göç yollarından biri üzerinde bulunduğundan, her yıl değişik türden 3 milyona yakın kuşun barındığı, konakladığı ve kuluçkaya yattığı uğrak yeridir.
-
Balıkesir mutfağı
BALIKESİR YEMEKLERİ KAYMAK HAMURU Kaymak ocakta un ile helva gibi karıştırılır. Kaşıkla iz yapılarak kesilir ve ılık olarak servis yapılır. SARIMSAKLI BULGUR Bulgur, tavuğun haşlandığı suda haşlanır. Suyu çekildikçe su ilave edilir. Bulgur merhem gibi oluncaya kadar pişirilir. Biraz sulu bırakılır. Bulgur tepsiye dökülür. Üzerine didilmiş tavuklar dökülür. Sarımsak dökülür ve karıştırılır. Üzerine çiğ zeytinyağı gezdirilir. Bunun aslı tavşan eti ile yapılanıdır. BÖRÜLCE EKŞİLEMESİ Börülce Türkiye' de daha ziyade Balıkesir' de yetiştirilen ve yemek çeşitleri yapılan bir sebzedir. Sallama ya da sıyırma da denilen bir haşlama salatasıdır. Haşlanmış börülcenin üzerine zeytinyağı ve koruk suyu ile döğülmüş sarımsaktan oluşan bir karışım ilave edilir ve servis yapılır. MAFİŞ TATLISI Malzemeler: 1 yumurta 1 fincan yoğurt 1 fincan ayçiçek yağı 1 fiske tuz 1 çay kaşığı karbonat alabildiği kadar un. Yapılışı: Yumurta, yoğurt, ayçiçek yağı, tuz,karbonat ve un hamur haline gelecek kadar yoğrulur. Ceviz büyüklüğünde parçalanır. Her parça iki el büyüklüğünde oklava ile ince ince açılır ve kareler halinde kesilir.Kareler fiyonk şeklinde ortadan büzülerek kızgın yağa atılarak kızartılır. Yağdan alınan hamurlar önceden hazırlanmış soğuk olan şuruba atılır. Tatlılar şurubu çekince servis tabağına alınır. BALIKESİR KAYMAKLISI Malzemeler: 1 kg Un 300 gr tereyağı 6 yumurta 700 gr kaymak 2 kg. şeker üstüne gelinceye kadar su. Yapılışı: Un hamur tahtasında elenir, ortası açılır. Tereyağı ve süt konup karıştırılır. Yoğrulur. Dinlendirildikten sonra on iki parçaya bölünüp yağlı bir tepsiye konulur. Her yufkanın kırılmaması için elle su serpilir, diğer 6 yufkada diğer yağlı tepsiye yerleştirilir. Fırında veya mangalda pişirilir. Alt kısımları kızarınca iki tepside ateşten indirilir. Birinci tepsideki yufkaların üst yufkası üzerine bolca kaymak yayılır. Kümeler halinde de konulabilir. Diğer tepsideki yufkaların alttaki kızarmış tarafı üste gelmek üzere birinci tepsideki kaymakların üzerine kapatılır. Ilık halde reçel şurupları koyulduğunda şerbet soğuk hamur üzerine gezdirilerek dökülür, kapak katılır. Soğuduktan sonra servis yapılır. ZERDE TATLISI Malzemeler: 1 su bardağı pirinç 2,5 su bardağı şeker 50 gr. kızamık şekeri 2 yemek kaşığı gül suyu 3-5 adet karanfil Yarım çay kaşığı tarçın. Yapılışı: Su ile pirinç kaynatılır. Kaynadıktan sonra şekeri ve gülsuyu ilave edilerek pişirilir. İkram edileceği zaman Kızamık şekeri (veya kımızı loğusa şekeri) ve tarçın ile süslenir. DÜĞÜN ÇORBASI Malzemeler: Yarım su bardağı, haşlanmış nohut 1 çorba kaşığı tereyağı 3 diş sarımsak 2 adet yumurta (sarıları kullanılacak) yarım su bardağı un yarım su bardağı arpa şehriye. Yapılışı: Et suyuna şehriyeler atılarak pişirilir. İki yumurta sarısı ve un yarım su bardağı su ile kıvamlı hale gelecek şekilde çırpılarak kaynayan şehriyeli et suyuna yedirilir. Haşlanmış nohut ve dövülmüş sarımsak ilave edilerek çorba pişmeye bırakılır. Çorbanın içindeki arpa şehriyeler piştikten sonra ayrı bir kapta kızdırılan tereyağı tabağa alınan çorbanın üzerine gezdirilir. PEYNİRLİ PATLICAN Malzemeler: 1 kilo patlıcan Manyas peyniri 2-3 diş sarımsak domates sosu. Yapılışı: Patlıcanlar alacalı olarak soyulur ve 5-10 dakika tuzlu suda bekletilir ve enli olarak kesilir.Enli kesilen patlıcanlardan iki halka arasına rendelenen peynir konulur.Bir kürdan yardımıyla iki patlıcan birbirine bağlanır ve kızgın yağda kızartılır.Tabağa alınan patlıcanların üzerine sarımsaklı domates sosu dökülür. TAVUKLU MANTI Hamur yoğrulur içi boş olarak dört tarafından bükülerek şekil verilir ve fırınlanır. Tavuk suyunda mantılar haşlanır. Üzerine tavuk etleri ve haşlanmış nohut dökülür. Daha sonra üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Tereyağ kızdırılır üzerine dökülür. Çeşitli baharatlarla ( nane , pul biber ) servis yapılır. SAÇAKLI MANTI Malzemeler: 4 su bardağı un 1 adet yumurta 2 yemek kaşığı margarin 1 adet tavuk 5 yemek kaşığı tereyağı. Yapılışı: Yumurtalı hamur açılır. Açılan hamur yufka haline getirilir. Yapılan yufkalar ince ince kıyılır. Uzun saçaklar meydana getirilir. Tepsiye dizilerek fırında yağ ile kızarıncaya kadar pişirilir. Kızarınca üzerine tavuk suyu dökülür. Tavuk etleri lif lif ayrılarak üzerine dağıtılarak servis yapılır. SURA Malzemeler: 1 adet kuzu veya oğlak eti ön kolu 150 gr. kuzu ciğeri yarım su bardağı zeytinyağı 2 su bardağı pirinç 1 çorba kaşığı çam fıstığı 1 adet kuru soğan 1 çorba kaşığı kuş üzümü yarım çay kaşığı yeni bahar yarım çay kaşığı karabiber yarım çay kaşığı tarçın 2 yemek kaşığı tuz 1 yemek kaşığı domates salçası. Yapılışı: Daha çok kurban bayramlarında yapılan ve özel günlerde tercih edilen bir yemektir. Kuzu ön kolu kaburga tarafından bıçakla açılır içine önceden hazırlanmış iç pilav doldurulur. Bu bölüm iğne iplikle dikilir. Bir kapta sulandırılan salça etin üzerine sürülür. Pişirme kabına su da eklenerek et pişirilir. TİRİT Tiritlik ekmek küçük küçük doğranır ve tepsiye dizilir. Üzerine tavuk suyu dökülür. Tavuk etleri ve haşlanmış tavuk konulur. Tereyağı kızdırılıp üzerine dökülür. Karabiber konulur. Tavuk haşlanırken içine domates konarak haşlanır. Tavuk suyunun biraz renk alması sağlanır. Tiritin yufkadan yapılanı da vardır. yemek karabiber ve maydanoz ile süslenerek servis yapılır. KEŞKEK Malzemeler: Etli kuzu kemiği (2 kaburga göğsü) 500 gr. keşkeklik buğday 250 gr. tereyağı 1 kaşık salça yeteri kadar tuz. Yapılışı: Keşkeklik buğday bir gün önceden yıkanır ve haşlanır.Bir kabın tabanına etli kuzu kemiği dizilir ve üzerine de buğday konulur.Buğdayların üzerine çıkacak kadar sıcak su ilave edilerek pişirilir.Ara sıra keşkek karıştırılır.Buğdaylar ezilinceye kadar ara ara sıcak su da ekleyerek yemek pişirilir.Etin piştiği de anlaşıldıktan sonra kemikler yemekten çıkarılıp kemikleri ayıklanıp yemeğin içine konulur. Yemek tahta bir kaşık ile dövülerek merhem haline getirilir. Sonradan eritilmiş kızgın tereyağı,karabiber ve kırmızı biber ve salça ilave edilerek ikram edilir.Yemeğin özelliği ,etin belli olmayacak kadar dövülmüş olmasıdır. HÖŞMERİM Malzemeler 2 Kg süt (pişmemiş olacak) 2 Tane yumurta sarısı 3 Su bardağı şeker 1 Tatlı kaşığı peynir mayası (baharatçılarda bulabillirsiniz) Yarım su bardağı orta boy irmik Yapılışı İlk önce tenceremizin içine sütümüzü koyalım. İçine peynir mayasını küçük kasede azıcık suyla karıştırıp sütün içine atalım iyice karıştırıp tencerenin kapağını kapatıp sıcak bir yere koyup saralım 1 saat mayalansın. Mayalanan peynirimizin suyunu bayağı tülbentten süzelim biraz sulu kalsın .Süzdükten sonra tencereyi ateşe koyalım.İçine yumurta sarılarını ekleyip tahta kaşıkla peynirleri ezerek karıştıralım.İrmiğini ekleyip devamlı karıştıralım. 5-10 dakika pişirelim sonra içine şekeri ekleyelim.(biraz sulanır)Sürekli karıştıralım 5 dakika civarı daha kaynatıp ocaktan alalım. Not:Höşmerimin rengi sarı olsun derseniz ocaktan inmeden önce içine kürdanın ucuyla sarı gıda boyası ekleyip iyice karıştırın sonra ocaktan alın. ÇALKAMA 1 küçük demet ıspanak 1 demet ısırganotu 6 adet taze soğan (yeşil kısmı) 1 adet kuru soğan 1 su bardağı zeytinyağı 1 su bardağı un 2 su bardağı su 2 tatlı kaşığı tuz Ispanak, kuru soğan, taze soğan ve ısırganotu ince doğranır. Üzerine zeytinyağı ve 1 tatlı kaşığı tuz eklenir, iyice karıştırırılır. Yağlanmış tepsiye konur. Diğer tarafta soğuk su, un ve 1 tatlı kaşığı tuz çırpılır. Yeşil karışımın üzerine gezdirilir. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarana kadar pişirilir. Kare kare keserek servise sunulur. AYVALIK LOR KURABİYESİ 5-6 kişilik Yarım kg Ayvalık sepet loru 3 adet yumurta 250 gram margarin 2 su bardağı tozşeker 1 kahve kaşığı kabartma tozu Aldığı kadar un Genişçe bir kabın içinde Ayvalık sepet lorunu çatalla iyice ezin. Yumurtaları başka bir kapta çırpıp peynire ekleyin. Margarini eritin. Ilınınca peynire ekleyin. Tozşekeri de ekleyip karıştırın. Unu malzemelerin üzerine eleyin. Kabartma tozunu da ilave edip yoğurun. Ele yapışmayan, yumuşakça bir hamur elde edin. Yuvarlayarak şekil verin. Yağlanmış fırın tepsisine aralıklı olarak dizin. Önceden ısıtılmış 170 derece fırında, renkleri çok açık pembe olana kadar pişirin. Soğutup servis yapın. AYVALIK TOSTU 2 adet büyük ekmek diliminin arasına tercihe göre sucuk, salam, sosis, kaşar, amerikan salatası, pastırma, mısır, turşu, ketçap, domates, konularak yapılan bir tosttur. DÜDÜKLÜDE TİRİT Malzemeler: 1 kuzu budu tirit pidesi bol maydanoz tuz karabiber. Kuzu budu düdüklüde kemiklerinden ayrılıncaya kadar pişirilir. Soğuyunca etler didik-lenir. Tirit pidesi kare olarak kesilir, et suyunun içine atılıp hemen kevgirle çıkartılıp bir tepsiye alınır. Suyun içinde fazla tutulmamalıdır, aksi takdirde hamur olur. Tepsideki pidelerin üzerine tuz ve karabiber serpilmiş etler yerleştirilir. Çok bol maydanozla servis yapılır. Not: Tirit Balıkesir'in düğün yemeğidir. Tiritsiz düğün olmaz HAMUR ÇORBASI Malzemeler: 1 bardak haşlanmış nohut 1 parça kemikli tavuk göğsü 8 su bardağı su 1 kaşık domates salçası 2 çorba kaşığı tereyağı tuz karabiber Hamuru için: 1 su bardağı un 1 yumurta kıvamı kadar su. Su, yumurta ve 1 bardak un ile katı bir hamur yapılır. Mantı hamuru gibi açılıp bir bez üzerinde 1 gün kurumaya bırakılır. Nohutlar geceden ısinır. Tavuk 8 bardak su ile düdüklü tencerede haşlanır. Suyu alınıp etleri bir tencereye didiklenir. Tavuk suyu ayrı bir tencerede kaynatılır. Su kaynamaya başlayınca akşamdan açılıp, kurutulmuş hamurlar kaşığa gelecek büyüklükte kırılıp kaynayan suyun içine atılır. Tavuk etleri ve nohut ilave edildikten sonra ateşten alınır. Tuzu karabiberi katılır. Ayrı bir tavada yağ salça ile kızdırılıp çorbanın üzerine gezdirilir.
-
Atatürk ve Balıkesir
ATATÜRK VE BALIKESİR Gazi Mustafa Kemal Paşa 29 Ocak 1923'te İzmir'de Lâtife ( Uşaklıgil ) ile evlendi. Bu evliliğin ilk haftasında da bir yurt gezisine çıkarak Balıkesir'e kadar geldi. Atatürk'ün Balıkesir'i ziyaretleri 7 kez oldu. Bunlardan ilki, 6 Şubat 1923'te gerçekleşti. İzmir'den trenle Balıkesir’e gelen Mustafa Kemal Paşa'nın beraberinde eşi ve Kâzım Karabekir Paşa ile diğer zevat bulunuyordu. Milli Kuvvetler Caddesi üzerine serilen halılar ve devasa taklarla süslenen cadde boyunca halkı selamlayarak Belediye binasına gitti ve burada yapılan geçit törenini izledi. Balıkesir Gazi Mustafa Kemal Paşayı büyük bir sevgi ve coşku ile kucakladı. Pasa geceyi Sacitzade Mahmut Bey'in evinde geçirdi. 7 Şubat 1923 günü öğleyin Paşa Camii'nde okunan mevlidden sonra minbere çıkarak bir konuşma yaptı. "Balıkesir Hutbesi" diye anılan bu konuşmasında "Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun" diyerek söze başladı ve kurulacak yeni devletin temel esasları ile devrimler ve cumhuriyete ışık tutan mesajlar verdi. 8 Şubat 1923'te Balya'ya oradan da Edremit'e geçen Mustafa Kemal Paşa 10 Şubat günü Balıkesir’e döndü ve 11 Şubat günü Balıkesir’den trenle ayrıldı. İzmir'e gitti. Gazi Mustafa Kemal Paşa 8 Ekim 1925 günü Bursa'dan, Mudanya'ya oradan Ertuğrul yatı ile Bandırma’ya, Bandırma’dan da trenle Balıkesir’e geldi. Balıkesir’de ve Bandırma’da büyük coşku ile karşılanan Gazi Mustafa Kemal Paşa 10 Ekim 1925 Cumartesi günü Balıkesir’den özel bir trenle Soma'ya hareket etti. Gazi Hazretleri'nin Balıkesir’e 3. gelişi 13 Haziran 1926'ya rastlar. Vapurla Bandırma’ya gelen Gazi, oradan trenle Balıkesir’e geçti. Balıkesir’de kaldığı sürece bazı ziyaretlerde bulundu. 15 Haziran 1926 Salı günü Balıkesir’den trenle hareket etti. Bu arada İzmir'de kendisine hazırlanan suikastı daha Balıkesir’de iken haber almış bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın, İsmet Paşa'dan aldığı bir telgraf üzerine treni Soğucak İstasyonunda bekletildi. 16 Haziran 1926 günü Mustafa Kemal Paşa'yı İzmir’e götüren tren saat 18.00 sıralarında İzmir Basmane Garı'na girdi. 7 Şubat 1931 Cumartesi günü Mustafa Kemal Paşa 4. kez Balıkesir’e geldi. İzmir’den Balıkesir’e gelen Gazi, Balıkesir’de bazı ziyaretler ve konuşmalar yaptıktan sonra 8 Şubat 1931 günü gene özel treni ile İzmir’e döndü. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Balıkesir’e 5. Ziyareti 15 Ocak 1933 günü Ankara'dan çıkılan yurt gezisinin 5inci günü gerçekleşti. Gülcemal Vapuru ile 20 Ocak 1933 Cuma günü gece saat 22.00'de Bandırma’ya gelen Mustafa Kemal Pasa, oradan özel treniyle Balıkesir’e hareket etti. 20/21 gecesini Balıkesir’e 20 km. uzaklıktaki Yeniköy istasyonunda geçirdi. 21 Ocak 1933 Cumartesi öğleyin saat tam 12.00'de Balıkesir’e vardı ve büyük bir tezahüratla karşılandı. 22 Ocak 1933 Pazar günü de saat 24.00 sıralarında gene özel treniyle Kütahya'ya hareket etti. Mustafa Kemal Paşa'nın Balıkesir’i 6. Ziyaret 15 Nisan 1934 ile 16 Nisan 1934 arasına rastlamaktadır. Bu gezisinde Gazi, Ayvalık üzerinden otomobille Balıkesir’e geldi. Bu arada Gömeç, Burhaniye, Edremit'i de ziyaret ederek halkla konuşmalar yaptı. Bu gezisinde 13 Nisan 1934'de Ayvalık'a gelen Mustafa Kemal Pasa, geceyi Edremit'te geçirdikten sonra 15 Nisan 1934 Pazar günü Balıkesir’e gelmiştir. 16 Nisan 1934 Pazartesi günü de Balıkesir’den Ankara'ya hareket etti. Son gelişi ki bu 7. ziyaretidir. Misafirleri İran Şehinşahı Rıza Pehlevi ile birlikte oldu. Bu ziyaretinde Mustafa Kemal Pasa 24 Haziran 1934 Pazar günü, Soma üzerinden trenle Balıkesir’e geldi. 25 Haziran 1934 Pazartesi günü de Balıkesir’den otomobil ile Çanakkale’ye hareket etti. Atatürk'ün Balıkesir ilini son ziyareti ise Savorana Yatı ile Erdek'e 24 Haziran 1938 günü gelmesiyle noktalandı. Bu gezisinde Atatürk Erdek'e hastalığı nedeniyle inemedi ama halkı yattan selamladı.
-
Balıkesir ve Kuva-yi Milliye Hareketi
BALIKESİR VE KUVA-Yİ MİLLİYE KUVA-Yİ MİLLİYE'DE ALACA MESCİT Kuva-yi Milliye, yanmış, ...yıkılmış, …işgal edilmiş, …düzenli orduları için tasfiye kararı alınmış bir milletin,....yeniden doğuş hareketidir. Balıkesir de yakılan Kuva-yi Milli ye Meşalesinin ışığı tüm Anadolu'yu sarmış ,bizleri saran,ısıtan Türkiye Cumhuriyeti güneşi doğmuştur. Balıkesir, bu hareketin ilk ve en kuvvetli halkasıdır. Kuva-yi Milliye, Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun önderliğinde Türk milletini ve Türkiye’yi yeniden tarih sahnesine çıkaran harekettir. Yunanlıların Ege Bölgesindeki bu işgallerini , Balıkesirli vatanseverler şimdiki Balıkesir Lisesi’nin bulunduğu binadaki "Okuma Yurdu“n da bir araya gelip işgalleri protesto etmişlerdir.8 Mayıs 1919 günü Mehmet Vehbi Bey İzmir’in işgali sonrası yaşanan zulümden bahsettikten sonra; „“Bu faciaların Balıkesir’in başına gelmesi yakındır.Bu iş yazışma ,protesto ile engellenemez.Yapılacak ilhak il fiilen reddetmek için ,bir Reddi-i İlhak heyeti kuralım.Bu cemiyete girmek her müslümanın borcudur.Bizim atacağımız her kurşun,Şark ve İslam aleminin ebedi kurtuluşuna ,yoksa maazallah ebedi esaretine sebep olacaktır.“ Alaca Mescit’te ki gizli toplantılar da Milli Mücadelenin temelleri atılmıştır. Bu münasebetle, Alaca Mescit’te mücadeleyi başlatan 41 bayrak adamı ve Balıkesirliler 15 Mayıs 1919´da İzmir´in işgali üzerine, o günün Belediye Reisi Keçecizade Mehmet Emin Efendi’nin çağrısını , iliklerinde hissetiler…Kimler vardır orada: Karesi Mebusu Mehmet Vehbi bey, Belediye Reisi Keçecizade Mehmet Emin bey, Yırcalızade Şükrü efendi, Hasan Basri Çantay hoca ve diğerleri… Her türlü kararı almaya tam yetkili 41 bayrak adam… Mehmet Vehbi Bolak bey başta olmak üzere, Şehrin ileri gelenleri şimdiki Kuva-yi Milliye Müzesi’nin bulunduğu yerdeki Okuma Yurdu’nda toplanmışlar, yapılan toplantıda, hiçbir şeyin fayda etmeyeceği anlaşılmış ve Leblebici Raşit efendinin; “Düşmanı geri döndürecek kuvvet, namlunun ucundadır" sözleri karar olmuştur. İşte, kıvılcım bu cümleyle çakılmış, Kuva-yi Milliye ateşlenmiştir. 8 Mayıs 1919´da Alaca Mescit’te mevlit vesilesiyle toplananlar, ...dinledikleri mevlitten sonra, ilhakı red ve milli mücadeleye karar vermişlerdir. Ardından sürekli toplanılan Alaca Mescit’te ise silahlı mücadele kararı alınmıştır. Okuma Yurdu,Alaca Mescit toplantıları ve Balıkesir kongreleri ile düşmanın bölgedeki işgallere karşı ilk ciddi ve şuurlu hareket Balıkesirli sivil ve aydınlardan gelmiştir.Köylüsü ve ,kentlisi ile Balıkesirliler hiç bir yerden talimat almaksızın vatan müdafasına koşmuşlardır. Beş kongre yaparak bir araya gelen Balıkesirliler,14 ay boyunca dört cephede Yunan orduları ile savaşarak,Balıkesir halkının ve Türk milletinin işgal ve esareti kabul etmeyeceğini Dünya kamuoyuna duyurmuşlardır.Bütün bunlar, ilk kongrenin Balıkesir´de toplandığını, ilk kurşunun Balıkesir Ayvalık´ta, son kurşunun da, Bandırma´da atıldığını göstermektedir. Ege’de kendi imkanları ile düşman işgaline son veren tek şehir Balıkesir dir. Milli Mücadelenin en önemli dönemlerinde Balıkesir de Hasan Basri Çantay tarafından çıkarılan SES Gazetesi Balıkesirliler‘in ve Kuva-yi Milliyeciler‘in yanında yer alan Anadolu insanini gür sesi olmuştur.. M.Akif Ersoy’da Ses’in ilk sayısına gönderdiği yazıda: Düşman sesi duymak istemezsen Kardeş sesidir ,uyan bu sesten; Kalkınca görür ki aksam olmuş Vaktiyle uyanmayan bu sesten Dizeleri Balıkesir halkının ve Türk milletinin işgal ve esareti kabul etmeyeceğini Dünyaya haykırışı olduğu gibi Balıkesirlilerin hiç bir yerden talimat almaksızın vatan müdafasına koşmalarına kıvılcım olmuştur. İzmir'in işgalinden bir gün sonra 16 Mayıs 1919 tarihinde Balıkesir’e gelen işgal haberi büyük heyecana yol açar. Önce Belediyede daha sonra ise Okuma Yurdu'nda toplantılar yapılır. İşgali protesto için itilaf devletleri temsilcilerine telgraflar çekilir. Zarbali Hulusi Bey'in evinde yapılan gizli toplantılardan sonra Alaca Mescid' te daha geniş bir toplantı yapılması kararlaştırılır. 18 Mayıs günü ikindi namazından sonra kalabalık bir cemaat mevlit okuma bahanesiyle gizlice toplanır. Mevlit okunması bitince Karesi Mebusu Vehbi (Bolak) Bey ayağa kalkarak cemaata hitaben bir konuşma yapar. Konuşmasında İzmir'deki faciaların Balıkesir’in başına gelmemesi için bir Redd-i İlhak Cemiyeti kurulması gerektiğini belirtir. Diğer konuşmalardan sonra her türlü kararı almaya yetkili kırk bir kişi belirlenerek toplantı sona erer. Seçilenler: 1) Karesi Meb'usu Vehbi Bey, 2) Siverek Meb'usu Vehbi Bey, 3) Belediye Reisi Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey, 4)Müftü Nennicizade Abdullah Efendi, 5) Abdülgafur Efendi, 6) Zarbali Hulusi Bey, 7) Tireli Sabri Bey, 8) Dâvâvekili Sadettin Bey, 9)Kocabıyık Mehmet Bey, 10)Abdüsselâmzâde Cemil Efendi, 11) Arap Sadettin Bey, 12) Beypazarlı Hafız Mehmet Efendi, 13) İbrahim Bakir Efendi, 14) Kuyumcuzade Ali Efendi, 15) Abdülaziz Mecdi Efendi oğlu Ahmet Nur Bey, 16) Dâvâvekili Said Bey, 17) Ocakîzade Talat Bey, 18) Eski Nüfus Müdürü Hakkı Bey, 19) Marmara Nahiyesi Müdürü İsmail Hakkı Efendi, 20) Giritlizâde Muhittin Bey, 21)Ahmet Vehbi Bey, 22) Gönenli Osman Bey, 23) Kunduracı Nuri Usta, 24) Dâvâvekili Süleyman Sadi Bey, 25) Lâz Hacı Mustafa Efendi, 26) Hoca Asım Efendi, 27) Budakzade Hafız İsmail Efendi (Melekzade Hacı Hafız Mehmet Efendi), 28) Hafız Eminiddin Efendi, 29) Hafız Haydar Efendi, 30) Muzaffer Efendi, 31) Emekli Binbaşı Ahmet Bey, 32) Alaybeyi Rıza Bey, 33) Kadizade Mustafa Efendi (Hoca Süleyman Vehbi Efendi), 34) Yörük İbrahim Efendi, 35) Keşkekzade Hacı Eşref Efendi, 36) Yırcalızade Şükrü Efendi, 37) Basribeyzâde Şevki Bey, 38)Somalı Hacı Hafız Kazım Şükrü Efendi, 39)Silahçı Şevki Bey, 40) Arnavut Rasim Bey, 41) Hacı Kamil Efendi. Silahlı mücadele kararının alındığı bu toplantı Balıkesir Kuva-yi Milliyesi'nin ilk ve en önemli temel taşıdır. Her şey buradan doğmuş, bir yıldan fazla devam eden Balıkesir ve bölgesi direnişi bu kararın sonucu olmuştur. Anzavur isyanı, İstanbul Hükümeti ve İtilaf Devletleri'nin karşı etkinlikleri, Rumlar ve Ermenilerin içerideki hareketleri, düşmanların bütün ümitleri hep bu tarihi karardan doğan kuvvetle dağıtılmıştır. Mondros Ateşkes Anlaşması, Boğazların işgali, İstanbul'un kontrol altına alınması, Meclis-i Mebusan'ın dağıtılmış olması, halk desteğinden yoksun İstanbul hükümetlerinin devlete, millete ve vatana sahip olamayışı, nihayet İzmir'in işgaliyle görülen facialar üzerine, bütün vatan sathında olduğu gibi, Balıkesir’de de millet kendi kaderine sahip çıktı. Önce Redd-i İlhak adıyla cemiyetler kuruldu. Sonra daha geniş halk yığınlarının desteğini almak üzere kongreler tertip edildi. Birincisi Dar'ün Nafia Medresesi'nde 28 Haziran 1919'da toplanan kongrelerin besincisi 10 Mart 1920'de toplanmıştır. Redd-i İlhak Cemiyeti ve özellikle Balıkesir Kongreleri, ilerleyen düşmanı durdurarak ve ayaklanmaları bastırarak, düzenli ordunun kurulması için bir yıllık zaman kazandırmışlardır. Bir taraftan düşmanla savaşırken halkın güvenliğini sağladıkları gibi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasına uygun ortam sağlamışlardır. Hey'et-i Merkeziye'nin karar defterinden ve kongre kararlarından anlaşıldığına göre Kuva-yi Millîye bir devlet gibi hareket etmiştir. Halka vergi koymuş, asker toplamış, seferberlik ilân etmiş, güvenliği sağlamış, diplomatik temaslarda bulunmuştur. Bütün bunları, düşmana karşı koyabilmek için yapmıştır. Dünya kamuoyuna Türk halkının işgal ve esareti kabul etmediğini gür bir sesle duyurmuştur.
-
Balıkesir kronolojisi
KRONOLOJİ Balıkesir çevresinde bulunan pek çok höyük, iskan edilmiş mağara ve düz yerleşim yerinde yapılan araştırmalarda ele gecen bulgular, buralarda bilinmeyen çok eski zamanlardan Milattan Önce 8000-3000 yılları arasında yerleşilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Bu arada Yortan Mezarlığı'nda yapılan çalışmalar, burada bir mezar kültü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Hitit metinlerinde ASSUVA diye anılan Batı Anadolu'nun bu bölgesi Antik çağda MYSIA diye anılmakta idi. M.Ö. 3000-1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg kolonileri kurulmuştur. 4. Truva döneminde (M.O. 1800-1250) Antik çağda İda diye anılan Kazdağlan eteklerinde geçen efsanevi Truva savaşları bölge halkını da derinden etkilemişti. Homeros'un Odeseus'unda anlatılan Argonotlar Arteka (Erdek) ve Kyzikos'a bu dönemde geldiler. M.Ö. 1200'de Anadolu'nun batısındaki halkların başlattığı "Deniz Kavimleri Göçü" önlerine gelen her şeyi yakıp yıkarak ilerlerken ancak M.O. 1190'da Mısır önlerinde durdurulabildiler. Geri dönenler Anadolu ve Suriye'de boş buldukları yerlere yerleştiler. Bu tarihten sonra Hitit krallığı ile ilgili bilgiler tamamen kesilmektedir. M.Ö. 790 Miletoslu göçmenler, Kyzikos ve Prokonnes'te koloniler kurdu. M.Ö. 680-Kyzikos'a büyük bir Miletos göçmen grubu daha geldi. Kyzikos'un "Altın çağı" başladı. M.Ö. 600'lerden itibaren Mysia bölgesi de Pers imparatorluğu etkisi altına girdi. Batı bölgesi Satraplık merkezi Daskyleion (Ergili Köyü) idi. M.Ö. 546-547'de Persler Atina tarafını tutan bütün Adramytion'luları öldürttü. M.Ö. 500'de Persler'e karşı yapılan lonia ayaklanmasına bölge kentleri de katıldı. 494'te isyan bastırıldıktan sonra Mysia' da bulunan kentler de cezalandırıldı. M.Ö. 480'de Pers İmparatoru Kserkses Yunanistan üzerine sefere çıkarken Mysia bölgesinden geçti (Marathon Savaşı). M.Ö. 478-477 Mysia kıyılarındaki şehir devletleri de Attika-Delos deniz birliğine katıldılar. M.Ö. 410 Kyzikos'u saran Persler'e karşı yardıma gelen Atinalı Alkibiades Bandırma Körfezi'nde yaptığı deniz savasını kazandı. M.Ö. 334- Makedonya'lı Büyük İskender Çanakkale Boğazından Anadolu'ya geçti. Biga yakınlarında Granikos çayı 3. Dareios'un Pers ordusunu yendi.Bölge Persler'den temizlendi. M.Ö. 323- İskender'in BabiI'de olumu üzerine generalleri arasında çıkan savaşlardan sonra Mysia bölgesi Seleukos'lara bağlandı. M.Ö. 238-263'te Bergama hakimi olan Flatairos döneminde bölge Bergama yönetimi altına girdi. M.Ö. 133-Bergama kralı Attalos 3.Filometor'un vasiyeti üzerine bölge Roma hakimiyetine geçti. M.Ö. 88-Adramytion hakimi Diador Font Kralı Mithridates'in tarafını tutarak çevrede bulunan Latince konuşan binlerce insanı öldürttü. Sonra da Romalıların intikamından korkarak intihar etti. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra (M.S. 395) buraları da merkezi Bizans olan Doğu Roma yönetiminde kaldı. Bu devirde Balıkesir ve çevresi Bizans eyalet sistemi içinde OBSIKION Theması teşkilatı içinde kaldı. Körfez bölgesi bu thema içinde Noecastron Theması 'na bağlı idi. M.S. 670-İstanbul'u kuşatmaya gelen Arap ordusu Kyzikos'u ele geçirerek yedi yıl burada kaldılar. 718-ikinci defa İstanbul'u kuşatmaya gelen Araplar Bergama ve Edremit bölgesini yağmaladılar. 1071-Malazgirt zaferiyle Anadolu kapıları Türklere bir daha kapanmamak üzere açıldı. 1080-Süleyman Şah Kyzikos'u ele geçirdi. 1081-Ulubat gölü kıyısında bir Bizans ordusu yok edildi. Kyzikos ve Poimanenon (Manyas) Türklerin elinde kaldı. 1085-Süleyman Şah doğuda savaşırken emirlerinden İlhan Bey kısa süre önce ellerinden çıkmış olan Kyzikos, Apollonia, Poimanenon ve Edincik dolaylarını geri aldı. 1086-Vezir Ebu Kasım, Süleyman Şah'ın ölümü üzerine ayaklanan bazı emirleri bastırıp birleştirdi. Kyzikos'u üs edinerek yaptırdığı gemiler ile Sakız adasına kadar akınlar yaptı. Türkmen savaşçılar ilk kez denizcilikle uğraşmaya başladılar. 1090-Bizans imparatoru 1. Aleksios Komnenos Mysia'da yurt tutmaya çalışan Türkmenler üzerine kumandan Eufuryanis Alexander'i yolladı. Apollonia'yi kuşatan Bizanslılar kanlı savaşlardan sonra kale kumandanı İlhan'ı iç; kaleye sığınmak zorunda bıraktılar. Olayı duyan Türkmenler imdada gelince Bizanslılar çekildiler. Gol kıyısında büyük zayiat verdiler. Ertesi sene daha iyi hazırlanan bir Bizans ordusu bu kere önce Kyzikos'u aldı, sonra bir baskınla Opollonia'yı da ele geçirerek kaledekilerle birlikte kumandanı da esir ettiler. 1092-Vezir Ebu Kasım'ın kardeşi İlgazi İznik'te baş kaldırınca 1. Kılıçaslan onu yendi ve burayı başkent yaptı. Sonra Marmara kıyılarını ve Edremit Körfezi'ne kadar olan yerleri fethetti. Buradan adalara ve Midilli'ye akınlara başladı. Aynı yıl İzmir Emiri Çaka Bey de Edremit'ten Abydos'a kadar olan kıyıları zaptetti. Selçuklular Oğuzların Kınık boyundan, Çaka Bey Çavuldur boyundan Kılıçaslan Emir Çaka'nın kızı ile evli idi. 1093'te Bizanslıların entrikaları sonunda Kılıçaslan Çaka Bey 'i öldürdü. 1099'da Anadolu'ya doluşan Haçlılar, Marmara sahillerinde bulunan bütün Türkmenleri katlettiler. Haçlı fırtınası geçtikten sonra Oğuz boyları Marmara bölgesine gene dolmaya başladılar. 1110 yılında Mysia'daki Bizans kentleri Türk akınlarına karşı tahkim ettirildi. 1113-Türkler Apollonia'yi gene ele geçirdiler. Türklerin Kyzikos'a doğru yürümesi üzerine kent valisi burayı boşaltarak Bizans'a kaçtı. 1115-Çok takviyeli bir Bizans ordusu ani bir baskınla Kyzikos'u ele geçirdi. Buralara yerleşmeye çalışan Türkleri kovdular. 1175-Eskişehir ovasında toplanan yüzbin çadır Türkmen Denizli, Bergama, Karia, Mysia ve Edremit bölgelerine dağıldılar. 1206'dan itibaren Türkmen savaşçıları UÇ'lardan hareketle Edremit ve Mysia'daki Bizans kentlerine sürekli akınlara başladılar. 1237-Selçuklu Sultanı Gıyaseddin 2. Keyhüsrev Uç'ları teftiş için Edremit ve Mysia'ya da geldi. 1242'den itibaren Moğollar Selçuklu devletinin bütün idari işlerine karıştığı gibi devletin başına sultan atayabiliyor, devleti bir iki hatta üç sultanla yönetimi altında tutabiliyordu. 1280'li yılların sonlarına doğru başlarında Danişmend Gazi soyundan olduğu için büyük saygı gören Karasi Bey'in olduğu büyük bir Türkmen grubu yanlarında Anadolu Batı Ucu Ulu Bey'in olan Germiyanoğlu Yakup Bey ile beraber Mysia topraklarına girdiler; Kyzikos ve Bigados dışında bölgeyi fethettiler. Mysia'nın Marmara ve Ege kıyılarını ele geçiren Karasi Bey "Emir ül Savahil" oldu. 1301-1302-Toprakları savunamayan Bizanslılar paralı asker olarak kiraladıkları adamları Karasili Türkmenler üzerine yolladılar. Çok azı kurtulabildi. 1304 Ocak ayının ilk günlerinde Bizanslılar tarafından kiralanarak Kyzikos'a gönderilen paralı askerleri Edincik taraflarında yurt tutmaya çalışan bir Türk boyunu katlettiler. Bizans'ın Anadolu'nun batısındaki son kalesi olan Alaşehir'i kuşatmış olan Sultan Mesud'un üzerine yürüdüler. Geçtikleri her yeri yakıp yıkarak bir yıl sonra Anadolu'yu terk ettiler. 1306-Saru Saltuk Baba'nın gaze yolunda Dobruca'da ölmesi üzerine ona bağlı olan Türkmenlerden bir grup Ece Halil önderliğinde Trakya üzerinden geçerek Karasi topraklarına geçtiler. Kazdağları bölgesine yerleştirildiler. Bu tarihlerden itibaren çok güçlenen Karasi Donanması çevredeki diğer Türkmen Beyliklerinin savaşçılarının da katılımıyla adalara ve Yunanistan'a pek çok akınlar yaptılar. 1333-Seyyah İbn Batuda Karasi Eli'ni dolaştı. 1334-Çok güçlü bir Haçlı donanması Edremit Körfezi'nde Karasi donanmasını yendi. 1336(37)-0smanıi Sultanı Orhan Gazi Edremit yöresi dışındaki Karasi topraklarını ülkesine kattı. 1354-Osmanlı ve Karasi askerleri Şehzade Süleyman Paşa kumandasında Rumeli'ne geçtiler. Rumeli’nin açılması üzerine Karasi Eli'nde bulunan Türk oymakları da buraya geçirildi. 1402-Ankara Savaşı'nda Yıldırım Beyazıt Ordusu içinde Şehzade Emir Süleyman'ın grubu içinde Karasi Askerleri Gazi İne Bey Subaşı kumandasında dövüştüler. 1403-Yıldırım Bayazıt'ın oğulları Musa ve İsa Çelebi' ler arasındaki taht kavgalarında Gazi İne Bey Subaşı şehit oldu. 1428- Hacı Bayram Veli Şeyh Lütfullah ile birlikte Balıkesir'e geldi. 1452-53-Boğazkesen Hisarı'nın yapılmasından sonra İstanbul, İsfendiyaroğlu İsmail Bey'in ordusu ve Akçaylı oğlu Mehmet Bey komutasında Karesi birlikleri tarafından fetih ordusu gelinceye kadar abluka altına alındı. 1461-İstanbul fatihlerinden Zağnos Mehmet Paşa vefat etti. Çalışkan bilgili, tedbirli, hayırsever ve devlete sadakatle bağlı bir vezirdi. 1502'de kuraklığa bağlı bir kıtlık ve 1525'te çekirge felaketi halkı perişan etti. 1500'lu yılların ilk yarısında medrese öğrencilerinin (suhteler) ayaklanması pek çok karışıklıklar çıkardı. Karışıklıklar uzun yıllar devam etti. 1577'de bir deprem şehri harap etti. Pek çok ev yıkıldı. 1592'de Kalenderoğlu, 1624'te Kazdağı Türkmenlerinden Cennetkarıoğlu isyanları, 1632'de İlyas Paşa'nın ve 1780'de Kanlı oğlu HaliI Ağa'nın meydana getirdiği olaylar halkın huzurunu bozdu. 1821'de Yunan isyanı ile birlikte ayaklanan Ayvalık Rumları Davasoğlu HaliI Bey önderliğinde Kepsut Çepnileri tarafından bastırıldı. 1853-56 Kırım Harbi sonrasında Kırım'dan ve 1859'da Şeyh Şamil'in Ruslara teslim olmasından sonra Kafkasya'dan büyük çapta göçlerle gelenler çevreye yerleştirildi. 1862-64 Hüdavendigar Vilayeti valisi Ahmet Vefik Paşa Karasi Eli'nde konar göçer yaşayan Yörükleri zorla iskana tabi tuttu. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Muharebesi) sonunda çok büyük ve felaketli bir muhacceret hareketiyle Rumeli'den gelenler iskan edildiler. Pek çok yeni köyler kuruldu. 1880-Karasi Ziraat Cemiyeti kuruldu. 1881-1888 yılları arasında Balıkesir "Karasi Vilayeti" adıyla müstakil bir vilayet oldu. 1885-Balıkesir Lisesi "Karasi İdadi Sultani" adi ile açıldı. 1886-Balıkesir'de Karasi Vilayet Matbaası kuruldu ve "Karasi" gazetesi yayımlanmaya başlandı. (1886-1888) (ilk sayı 5 Mart 1886'da yayımlandı). 1897-Büyük Balıkesir depremi ile şehir adeta yerle bir oldu. Mutasarrıf Ömer Ali Bey'in gayretiyle Balıkesir adeta yeniden kuruldu. Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) faaliyete başladı. 1908-Balya-Karaaydın Maden Kumpanyası'na karşı Türkiye'de ilk işçi grevi yapıldı. 15 Haziran 1909- Karasi, Hüdavendigar vilayetinden ayrılarak müstakil sancak oldu. 1912-Rumeli'den gelen büyük bir muhacir grubu iskan ettirildi. Gelenlerin büyük bir kısmi Kalaçina Boşnaklarıydı. 1913-Bandırma-Balıkesir-Soma Demiryolu Hattı açıldı. Donanma Cemiyeti teşkil edildi. Memleket Hastanesi kuruldu. 13 Şubat 1913'de Okuma Yurdu açıldı. 14 Nisan 1914-Karasi Gazetesi Çantayzade Basri Bey tarafından yeniden çıkarılmaya başlandı. 1914-(12 Haziran 1914) Enver Pasa ve iki gün sonra da Talat Paşa Balıkesir'e geldi. Temmuz 1914-Balıkesir "İzcilik Teşkilatı" kuruldu. "Keşşaf Taburları" çalışmalara başladı. Kepsut Çiftlik (Ziraat) Mektebi kuruldu. Köylerde tifüs salgını görüldü. 18 Eylül 1914 Balıkesir Müdafa-yı Milliye Cemiyeti kuruldu. 14 Kasım 1914 Cihad'i Ekber ilan edildi. Seferberlik başladı. Balıkesir'de gençlik örgütlenmeleri hız kazandı. Kısa zamanda Göç, Genç Ginç ve Gürbüz dernekleri kurularak gençler harbe hazırlanmaya başlandı. Kızıl çekirge felaketi ürünleri tahrip etti. 25 Mayıs 1915-Balıkesir hapishanesinden 261 mahkum af edilerek harbe gönderildi. Haziran 1915-Balıkesir Tiyatrosu binası bitirildi. İlk oyun Temmuzda gösterildi. Bu aydan itibaren Çanakkale'den gelen yaralılar için Balıkesir ovasında binlerce çadırlık Harp hastanesi (Mecruhin Hastanesi) kuruldu. Ayrıca, Erdek, Bandırma, Gönen, Susurluk, Balya'da da Harp Hastaneleri açıldı. 1916-Çekirge felaketi devam ediyor. Kıtlık köyleri kasıp kavuruyor. 15 Ocak 1917 Balıkesir’de İtibarı-ı Milli Bankası hisseleri büyük ölçüde satıldı. 16 Mart 1917 Balıkesir Talim-i Musiki-i Osmani Cemiyeti kuruldu. 5 Mart 1917 Et'am-i Fukara Cemiyeti muhacirlere ve fakirlere yemek dağıtımına başladı ( 31 Mart 1917 günü dağıtılan yemek 3286 kişilikti). 17 Ekim 1918- Çantayzade Basri Bey mütareke yıllarının karanlıklarını delen basının güçlü sesi "SES" gazetesini çıkarmaya başladı. 15 Mayıs 1919 Yunanlılar İzmir'e asker çıkardı. 16 Mayıs 1919 Okuma Yurdu toplantısında Balıkesirliler düşmanla silahlı mücadele kararı aldılar. Millî Mücadele Dönemi başladı.
-
Balıkesir Tarihçesi
TARİHÇE Eski çağlarda (Balıkesir ve civarında Misya’lılar yaşamaktaydı. Bağımsız bir devlet kuramayan Misyalılar; Truva, Hitit, Frig, Pers (İranlılar), Büyük İskender ve Bergama krallıklarının egemenliği altında yaşamışlardır. Bergama kralının ölümünden sonra M.Ö. 1129’da Romalıların eline geçti. Romalılar bölgeyi, vergi ve kölelik sistemleriyle uzun süre sömürmüş ve baskı altında tuttular. M.S. 395’te Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı diye ikiye ayrılmasından sonra; başkenti Kostantinopolis (İstanbul) olan Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) nda kalan Balıkesir bölgesi için, yeni ve uzun bir dönem başlamış oldu. Askeri ve ekonomik yönden oldukça güçlenen Bizans İmparatorluğu bu bölgedeki hakimiyetini uzun yıllar sürdürdü. Hz. Muaviye zamanında Müslüman Araplar, fethedileceği Hz. Peygamber tarafından müjdelenen başkent Konstantiniyye’yi almak için sefere çıktılarında bölge ilk defa müslümanlarla karşılaştı ve MS. 670-678 yılları arasında Arapların idaresinde kaldı. İslam ordusu, 678 yılına kadar aralıksız 5 yıl süren kuşatma altında tutmasına rağmen şehri almaya muvaffak olamayınca geri çekildi. Ancak iç savaşlar ve dış saldırılar karşısında iyice zayıflayan Bizans, sonunda derebeylerin eline kaldı. 1071’de Alparslan’ın Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’e karşı kazandığı Malazgirt savaşıyla Anadolu’nun kapıları Türklere tamamen açılmıştı. Fetihlerle birlikte toplu göçler de devam etti. Böylece Anadolu’da Türk dönemi başlamış oldu. Anadolu’da Selçuklu Devletini kuran Kutalmış oğlu Süleyman, İznik’ten sonra Çanakkale, Adalar Denizi (Ege), Lidya ve İyonya taraflarını da ele geçirdi. 1076’da Misya şehirlerini Bizanslılardan alarak Türk hakimiyetine kazandırdı. Ancak Haçlı seferlerinin neticesinde ve I. Kılıç Arslan’ın da vefatından sonra Selçuklular Bati Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar. Misya şehirlerini tekrar ele geçiren Bizanslılar, buralardaki Türk halkına karşı toplu kıyım harekatına başladılar. 1206 yılından itibaren Selçukluların Uç Beyliklerinden olan Türkmenler Misya kentlerine, özellikle Edremit Körfezi civarına akınlara başladılar. Bizanslıların çoğu buraları Türklere bırakarak bölgeyi boşalttılar. Moğol baskınından kaçan Türk kabileleri de 1260 yıllarında Batı Anadolu ve Marmara Bölgesine gelip yerleştiler ve bölgedeki Hıristiyan nüfus kadar bir çoğunluğa ulaşıp, buraları Türkleştirdiler. Türkmenlerin dışında diğer Türk boylarına mensup pek çok köylü, tüccar ve zenaatkar da Türkistan’dan gelip bölgeye yerleşti. Bu tarihlerde Selçuklu Devleti iyice zayıflamış ve merkeze uzak bölgelerde kontrolü kaybolmuştu. Selçuklu devleti zamanında Anadolu’nun batısına yerleşen bazı Oğuz boyları buralarda “Uç Beylikleri” kurdular. Hem Selçuklu sınırını koruyan, hem de Bizans içlerine akınlar düzenleyen bu uç beyliklerinden bir tanesi de; Batı Anadolu’daki Misya’da XIII. yüzyıl sonlarında kurulmuş olan Karesi Beyliğidir. “Karesi” kelimesi, bölgeye beraberinde büyük bir Türkmen grubuyla gelen ve daha önceleri Selçuklu Devletinin önemli bir komutanı olan Karesi Bey (Kara İsa) isminden doğmuştur. Selçuklu Devletinin yıkılmasından bir süre önce diğer uç beyleri gibi Karesi Bey de bağımsızlığını ilan ederek, 1300 yıllarında bölgede Karesi Beyliğini kurdu. Kendi ismiyle anılan Beyliğinin sınırlarını, Bizanslıların zayıflığından ve beraberinde bulunan Sarı Saltuk’un adamlarından faydalanarak daha da genişletti. Karesi Beyliği, merkez yaptığı Balıkesir’den başka; Bergama, İvrindi, Ayazmend (Altınova), Edremit, Kemer Edremit (Burhaniye), Bayramiç, Ayvacık, Ezine, Fırt (Susurluk), Bigadiç ve Sındırgı yerleşim yerlerine sahipti. Bu yıllarda Karesi Beyliği, deniz gücü bakımında komşusu bulunan Osmanlı Beyliği hükümetinden daha güçlü durumdaydı. Karesi Bey’den sonra yerine geçen Aclan Bey zamanında, Osmanlı Beyliği ile çok iyi münasebetler kuruldu. Hatta oğul Dursun Bey Bursa’da Orhan Gazi’nin yanında bulunuyordu. Aclan Bey’den sonra başa geçen en büyük oğlu Demirhan Bey ise halkına karşı zulüm derecesinde kötü davranmaktaydı. Bu durumdan şikayetçi olan halk ve beyliğin ileri gelenleri; Bursa’daki Dursun Bey’i davet ettiler. 1345 yılında Orhan Gazi ile birlikte gelen Dursun Bey, Bergama kalesine sığınan ağabeyi Demirhan Bey tarafından öldürüldü. Bu duruma çok üzülen Orhan Gazi, halkın ve ileri gelenlerin de isteği üzerine Karesi Beyliği topraklarını Osmanlı’ya kattı. Henüz kuruluş döneminde bulunan Osmanlı Devleti, Karesi Beyliği’nin katılımıyla oldukça güçlendi. Ayrıca Karesi’nin ileri gelen kumandanlarından Evrenos Bey, Hacı İlbey, Ece Halil ve Gazi Fazıl Beylerle büyük bir askeri destek kazandı. Nitekim bu beyler, Osmanlı askerî akınlarının başarılı olmasında önemli rol oynamışlardır. Özellikle Karesi Beyliğinden intikal eden güçlü donanma ile Osmanlı ordusu, Rumeli taraflarına kesin zaferlerle sonuçlanan seferler yaptı. Böylece Osmanlılar; kendi rızalarıyla bu beyliğe iltihak eden halkla büyük bir Türk kitlesi, değerli komutanlarla da askeri güç ve iyi bir donanma kazanmış oldu. Orhan Gazi Karesi’yi, merkeze bağlı bir sancak haline getirip, adını da değiştirmeden Karesi Sancağı yaptı. Sancağın merkezi olan Balıkesiri’ye, oğlu Şehzâde Süleyman’ı sancak beyi olarak tayin etti. Böylece Karesi, aynı zamanda bir Şehzâde Sancağı oldu. Yıldırım Beyazid’in 1402’de Timur’a Ankara’da yenilmesinden sonra Balıkesir ve civarı da Timur ordusunun yağmasına maruz kalmıştır. Duraklayan Osmanlı Devleti topraklarında beylikler kurulmaya ve kardeşler de aralarında taht kavgalarına başlamıştır. Bu durum Timur’un Anadolu’dan çekilmesine ve Çelebi Mehmed’in Osmanlı Devleti’ni tekrar toparlamasına kadar sürmüştür. Tekrar eski dirlik ve düzenine kavuşan ülke; ilerleme ve yükselme dönemlerinde zaman zaman meydana gelen kıtlık (1502), çekirge salgını, (1525), medrese talebeleri (suhte) isyanı (1572) ve diğer isyanlar gibi bir takım olumsuz olaylara sahne olmuş, Balıkesir ve civarı da bu hadiselerden etkilenmiştir. XVII yy. sonlarında meydana gelen göç hareketlerinde Balıkesir yöresine çok sayıda Yörük, Türkmen ve Çepni gibi muhtelif Türk boyları gelip yerleşmiştir. İleriki yıllarda da devam eden göç problemini kökünden halletmek isteyen devlet, XIX. yy.da planlı bir iskan politikası takip ederek göçebe halde yaşayan pek çok aşiret ve topluluğu uygun yerlere yerleştirerek onların yerleşik düzene geçmelerini sağlamış oldu. Osmanlı Devleti idaresi altındaki Karesi; devletin kuruluş ve yükseliş dönemlerinin sevinç ve refahını yaşamış; duraklama ve gerileme dönemlerinin de üzüntü ve sıkıntılarına ortak olmuştur. Böylece gerek ülke genelinde ve gerekse bölgede yaşanan ekonomik, siyasî, askerî, idarî pek çok olaylar neticesinde, Osmanlı Devleti’nin son dönemleri sayılabilecek 1800’lü yılların sonlarına gelinmişti. Osmanlı Devleti’nin aldığı dış borçları ödeyemeyerek mali iflas yaşaması sonucu alacaklarının tehlikeye düşmesinden korkan Avrupa Devletleri, 1880’de Duyûn-ı Umûmiye (Genel borçlar) idaresini kurdurdular. Duyûn-i Umûmiye şubeleri ile devlet gelirlerinin bir kısmını doğrudan topladılar. Memleketin her yerinde olduğu gibi, Balıkesir, Ayvalık ve Bandırma gibi bölgenin yüksek gelirli yerlerinde de yıllarca faaliyet göstermişlerdir. Balıkesir, Osmanlı Devletinin “93 harbi” diye anılan 1877-1878 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı ve 1912-1913 yıllarında Balkan Harbi’nde yenilmesi sonucu Balkanlardan çok sayıda göç almıştır. Rus ve Bulgarların katliamından kaçabilen pek çok insan Balıkesir ve civarına gelmiş ve yerleşmişlerdir. Ayrıca Rusların eline geçen Kafkasya toprakları ve özellikle Kırım’dan da kitleler halinde gelen insanlar bölgenin muhtelif yerlerinde iskan edilmişlerdir. 1914-1918 yılları arasında cereyan eden I. Dünya Harbine giren Osmanlı Devleti askerlerinin çarpıştığı pek çok cepheden bir tanesi de, bölgedeki Çanakkale Savaşıdır. Bu savaş, ülkenin her tarafında olduğu gibi Balıkesir’i de menfi olarak etkilemiştir. I. Dünya Savaşından yenik çıkan ve oldukça zayıf düşen Türklerin bu durumunu fırsat bilen Yunanlılar, gözlerini Batı Anadolu topraklarına diktiler. Yunanistan’ın buraları işgal etmesini diğer Avrupa devletleri de desteklediler. İtilâf devletlerinin tehditleri altında bulunan ve yeterli askeri, silahı olmayan, devletin de aciz kaldığını gören Türk halkı, müdafaa cemiyetleri kurmaya başladılar. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e giren Yunanlılar işgallerini Anadolu’nun içlerine doğru yaymaya başladılar. Balıkesir bölgesinde ilk defa 29 Mayıs’ta Ayvalık işgal edildi. Yunanlılara karşı ilk silahlı mücadele Ayvalık’ta gerçekleşti. Bu arada Balıkesir’de 18 Mayıs’ta Vehbi (Bolak) Bey’in başkanlığında “Redd-i İlhak” heyeti oluşturuldu. Alaca Mescid’de oluşturulan 41 kişilik bu heyet hemen faaliyetlere başladı.26-31 Temmuz 1919 ve 16-22 Eylül 1919 tarihlerinde yapılan I. ve II. Balıkesir Kongreleri neticesinde her bölgede Kuva-yı Mılliye teşkilatları kuruldu. Milli Mücadele için İstanbul’dan Balıkesir’e gelen yüzbaşı Kemal hemen askeri birlikler oluşturmaya başladı. Bu birlikler işgali önlemek için yer yer Yunanlılarla çarpışmaktaydı. Soma ve Akhisar cephesi bunların en önemlisiydi. Fakat yeterli asker ve silahı bulunmayan Milli kuvvetler; hem sayıca çok hem de teçhizat olarak güçlü Yunan karşısında ancak bir yıl dayanabildiler. Soma-Akhisar cephesinin dağılmasıyla, 22 Haziran 1920’den itibaren Yunan işgali içerilere doğru yayılmaya başladı. Halka da çok eziyet eden Yunanlıların en büyük yardımcıları, daha önceden buralarda yaşayan yerli Rumlardı. Yıllarca beraber yaşayan bu insanlar, şartlar değişince daha önceden kendilerinden hiç bir kötülük görmedikleri Türklere ihanet etmekteydiler. Kazaları işgal eden Yunanlıları, Kuva-yı Milliye güçleri hiç bir zaman rahat bırakmamış, direniş ve baskınlarla onları yıldırmışlardı. Bu arada Anadolu’da Türk halkını Yunanlılar’a karşı direnmeye çağıran ve düzenli bir ordu kurmaya çalışan Mustafa Kemal’e Balıkesir’liler destek vermişler ve işbirliği içerisinde olmuşlardır. Türk Milli Mücadelesi açısından bu şehrin çok ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Sakarya zaferiyle Anadolu topraklarının sahibi olduğunu bir defa daha ispatlayan Türkler, 9 Eylül 1922 de İzmir’de Yunanlılar’ın denize dökülmesiyle Kurtuluş Savaşından başarıyla çıkabilmiştir. Eylül ayının ilk haftasındaki 3-4 gün içinde bütün Balıkesir ve kazaları kurtulmuştur. Bu arada Osmanlı Devleti de yerini Türkiye Cumhuriyeti Devletine bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir.
-
Balıkesir Adının Kökeni
ADININ KÖKENİ Balıkesir dolaylarında ilk defa adı geçen şehir Agiros (Achiraus)’dur. Daha sonraları İmparator Hadrianus burada bir şato yaptırmış, Paleo diye şöhret kazandırmıştır. Sonradan burada kurulan şehre, bu isimden bozma olarak “Balıkesir” dendiği bir çok tarihçilerce kabul edilir. Bir söylentiye göre de bu havalinin bal’ı kesir(çok) olduğundan burada kurulan şehre “Balı-kesir” denmiştir. Balıkesir adının, bölgeyi zapteden İranlı Devlet adamlarından Balı- Kisra’nın adından geldiği veya Polikayseros’ dan bozma olduğunu söyleyenler de vardır. Bazı tarih ve coğrafya kitaplarında Balıkesir’in yerinde “Balak Hisar” veya “Balık Hisar” yazılır. Türklerin Orta Asya’nın bir hatırası olarak, burada kurulan şehre Balık Hisar (Hisar Şehri) demiş olmaları akla gelebilir Fakat bunu ispat etmek mümkün değildir. İbni Batuta ve diğer arap kaynaklarına göre , Balıkesir şehri Karesi Bey tarafından kuruldu. Karesi Vilayeti, 2.Meşrutiyetin ilanına müteakip, müstakil mutasarrıflık haline getirildi. 1923 yılında, bir kanunla Karesi deyimi kaldırılarak “Balıkesir” sözü aynı zamanda Vilayetin de adı oldu.
-
Balıkesir Genel Bilgi
BALIKESİR GENEL BİLGİLERİ Marmara Bölgesi'nin Güney marmara Bölümünde yer alan Balıkesir'in kuzeyinde Marmara Denizi, güneyinde izmir ve Manisa, güneydoğusunda Kütahya, doğusunda da Bursa illeri bulunur. Marmara Denizi'ndeki Marmara, Türkeli, Paşalimanı adaları ile Ege Denizi'ndeki Alibey (Cunda) adaları da il sınırları kapsamındadır. Marmara Denizi'ne doğru çıkıntı yaparken batısında da Edremit Körfezi Ege kıyısında geniş bir girinti oluşturur. Balıkesir, fazla engebeli bir araziye sahip değildir. Toprakları genellikle büyük ölçüde dalgalı, alçak sırtlarla yarılmış bir plato görünümündedir. Güney ve doğuda daha da yükselen platonun dağlarla arasında kalan kesimleri, ovalar içermektedir. İlin kuzeybatısında Karadağ (764 m.), Erdek ve Bandırma Körfezinin güneyinde Edincik Dağı (360 m.), Kapıdağ Yarımadasındaki Adamkaya Tepesi (803 m.), Sususrluk ve Kocaçay vadileri arasında Sularya (600 m.) ve Gelçal (881 m.) tepeleri belli başlı engebeleridir. Balıkesir'in en önemli yükseltisi ise, güney ve doğu kesimindeki, Kütahya sınırının bir bölümünde uzanan Alaçam Dağlarının en yüksek yeri olan Tilki Tepesi'dir (1.625 m). İlin güneybatısında İzmir sınırında uzanan Madra Dağlarının yüksekliği 1.388 m.ye ulaşır. Edremit Körfezi'nin güneyindeki Kaz Dağının (İda Dağı) yüksekliği ise 1.767 m.dir. İl sınırları içerisinde Balıkesir, Manyas, Gönen, Edremit, Burhaniye, Ayvalık, Sındırgı, İvrindi ve Sususrluk Ovaları bulunur. Balıkesir su kaynakları yönünden de oldukça zengindir. Susurluk Çayı, Gönen Çayı, Koca Çay, Havran Çayı belli başlı akarsularıdır. Kuş Cenneti, Ulusal Parkı içerisinde yer alan Manyas Gölü, Çaygören Baraj Gölü ve Tabak Gölü de başlıca gölleridir. Orman örtüsü ilin büyük bir kısmına egemendir. Doğu kesimlerinde ve kıyıdaki dağlık bölgelerde çam, meşe, gürgen, ıhlamur ve kestane ağaçlarından oluşan ormanlar bulunmaktadır. Ege kıyılarında ise daha çok Akdeniz bitki örtüsünün izleri görülmektedir.Marmara Denizi ve Manyas Gölü deniz ürünleri yönünden önemlidir. Yüzölçümü 14.456 Km² olan Balıkesir’in 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan sayıma göre toplam nüfusu 1.076.347’dir Balıkesir ekonomik yönden Türkiye'nin en gelişmiş illeri arasındadır. Ekonomik etkinliği tarıma dayalıdır. Zeytinyağı ve sabun üretiminden kaynaklanan sanayi kuruluşları bulunmaktadır. Zeytin başta olmak üzere her türlü tarımsal ürün yetiştirilmektedir. Şeker pancarı, tütün, ay çiçeği, pamuk, susam, elma, armut ve kış sebzeleri üretilmektedir. Hayvancılığın bazı kolları çok gelişmiştir. Sığır, koyun ve tavuk yetiştirilmesi bunların başındadır. Kültür sığırı açısından da Türkiye'nin başta gelen merkezlerindendir. Arıcılık da yörede önem kazanmıştır. Balıkesir isminin kökeni yöredeki bir yerleşim alanı olan Achiraus'dan geldiği söylenmektedir. Sonraki yıllarda Roma İmparatoru Hadrianus'un avlandığı bu bölgeye Hadrianoptherai denilmiştir. Bir başka iddiaya göre de Balıkesir ismi, imparatorun Paleocastra isimli şatosundan gelmektedir. Selçuklular zamanında buraya Bulak Hisar veya Balık Hisar denilmiştir. Balıkesir'in tarih öncesine ait bilgiler yeterli olmamakla birlikte son yıllarda bu bölgede yapılan kazı ve araştırmalar yoğunlaşmıştır. Yapılan bu kazılarda İlk Tunç Çağından kalma buluntularla karşılaşılmıştır. MÖ.2000'lerde Bithynialılar buraya yerleşmişlerdir. Hitit metinlerinde Assuva olarak anılan Batı Anadolu'nun bu bölgesi, antik çağda Mysia diye anılmakta idi. MÖ 3000-1200 yılları arasında bu bölgede farklı diller konuşan Pelasg ve Leleg kolonileri kurulmuştur. IV.Truva katında (MÖ 1800-1250) antik çağda ismi İda olan Kaz Dağları eteklerinde geçen efsanevi Truva Savaşları bölge halkını da derinden etkilemişti. Homeros'un Odeseus'unda anlatılan Argonotlar Arteka (Erdek) ve Kyzikos'a bu dönemde geldiler. MÖ 1200'de Anadolu'nun batısındaki halkların başlattığı Deniz Kavimleri Göçü sırasında Yunanistan'dan gelen topluluklar burada buldukları alanlara yerleştiler. MÖ 600'lerden itibaren Mysia bölgesi de Pers İmparatorluğu etkisi altına girdi. Batı bölgesi satraplık merkezi Deskileion (Ergili Köyü) idi. MÖ 546-547'de Persler Atina tarafını tutan bütün Adramytion'luları öldürdüler. MÖ 500'de Persler'e karşı yapılan Ionia ayaklanmasına Balıkesir bölgesindeki antik kentler de katıldılar. Persler 494'de bu isyanı bastırdıktan sonra, Mysia'da bulunan kentler de cezalandırdılar. MÖ 480'de Pers İmparatoru Kserkses Yunanistan üzerine sefere çıkarken Mysia bölgesinden geçti (Maraton Savaşı). MÖ 478-477 Mysia kıyılarındaki şehir devletleri de Aktika-Dellos deniz birliğine katıldılar. MÖ 410 Kyzikos'u saran Persler'e karşı yardıma gelen Atinalı Alkibiades Bandırma Körfezinde yaptığı deniz savaşını kazandı. MÖ 334'de Büyük İskender Çanakkale Boğazı'ndan Anadolu'ya geçti. Büyük İskender, Biga yakınlarında Granikos Çayı'nda III.Dareios'un Pers ordusunu yenmiştir. Bundan sonra bölge Persler'den temizlenmiş ve Makedonyalıların hakimiyeti altına girmiştir. MÖ 323 İskender'in Babil'de ölümü üzerine generalleri arasında çıkan savaşlardan sonra Mysia bölgesi Selevkos'lara bağlandı. MÖ 238-263'te Pergamon Krallığı'nın hakimi olan Attaloslar döneminde bölge, Pergamon yönetimine girmiştir. MÖ 133'te Pergamon Kralı III.Attalos'un vasiyeti üzerine bölge, Roma hakimiyetine geçti. MÖ 88'de Adramytion hakimi Diador, Pontus Kralı Mitridates'in tarafını tutarak çevrede bulunan Latince konuşan binlerce insanı öldürttü. Sonra da Romalıların intikamından korkarak intihar etti. Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra (MS 395) buraları da merkezi Bizans olan Doğu Roma yönetiminde kaldı. Bu devirde Balıkesir ve çevresi Bizans eyalet sistemi içinde Obsikion Theması teşkilatı içinde kaldı. Körfez bölgesi bu thema içinde Noecastron Theması'na bağlı idi. MS 670'de İstanbul'u kuşatmaya gelen Arap ordusu Kyzikos'u ele geçirerek yedi yıl burada kaldılar. 718'de ikinci defa İstanbul'u kuşatmaya gelen Ararplar Bergama ve Edremit bölgesini yağmaladılar. Malazgirt Savaşı'ndan (1071)sonra, Süleymen Şah Balıkesir bölgesine gelerek Kyzikos'u ele geçirdi(1080), 1081'de Ulubat gölü kıyısında bir Bizans ordusu yok edildi. Kyzikos ve Poimanenon (Manyas) Türklerin elinde kaldı. 1085'de Süleyman Şah doğuda savaşırken emirlerinden İlhan Bey kısa süre önce ellerinden çıkmış olan Kyzikos, Apollonia, Poimanenon ve Edincik dolaylarını geri aldı. 1086'da Vezir Ebu Kasım, Süleyman Şah'ın ölümü üzerine ayaklanan bazı emirleri bastırıp birleştirdi. Buraya yerleşen Türkmen beylikleri ilk kez denizcilikle uğraşmaya başladılar. 1090'da Bizans İmparatoru 1. Aleksios Komnenos Mysia'da yerleşmeye çalışan Türkmenler üzerine kumandan Eufuryanis Alexaders'i yolladı. Apollonia'yı kuşatan Bizanslılar kanlı savaşlardan sonra kale kumandanı İlhan'ı iç kaleye sığınmak zorunda bıraktılar.Bu olayı duyan Türkmenler yardıma gelince Bizanslılar geri çekildiler. Ertesi yıl Bizans ordusu, önce Kyzikos'u aldı, sonra bir baskınla Apollonia'yı da ele geçirerek kaledekilerle birlikte kumandanı da esir etmişlerdir. Vezir Ebu Kasım'ın kardeşi İlgazi İznik'te baş kaldırınca (1092), I.Kılıçaslan tarafından yenilgiye uğratılarak Marmara kıyıları ve Edremit körfezi'ne kadar olan yerler ele geçirildi. Buradan Ege adalarına ve Midilli'ye akınlar yapıldı. Aynı yıl İzmir emiri Çaka Bey'de Edremit'ten Abydos'a kadar olan kıyıları zaptetti. Ne var ki Haçlı seferleri sırasında buradaki Türkmen boyları etkisiz hale getirildi ve bundan sonra, yöreye hakim olan Bizanslılar Türkmenlerin ilerlemesi karşısında fazla direnemedilerse de bölge Bizanslılar ile Türkmenler arasında sürekli el değiştirdi. Sonunda 1280 yıllarında Karasi Beyliği Germiyanoğlu yakup bey ile beraber Mysia bölgesine girdiler ve buraya hakim oldular. XIV.yüzyılın başlarında Karasi Beyliği merkezi Balıkesri olmak üzere burada kuruldu. Karasi Beyliği önce Anadolu Selçuklularına, 1308-1335 yıllarında da İlhanlılara bağlı kaldı. karasi beyliğinin toprakları 1345'te Osmanlıların eline geçmiştir. XVI. yüzyıl ortalarında Celali Ayaklanmaları burada meydana gelmiştir. XV-XIX.yüzyılları arasında Balıkesir Anadolu eyaletine bağlı bir sancak konumundaydı. XVIII.yüzyılın ikinci yarısında merkezi otoritenin zayıflaması ile birlikte, burası çeşitli ayaklanmalara sahne olmuştur. 1836 yılında yeni oluşturulan Hüdavendigâr Müşirliğine, 1840'da Hüdavendigâr eyaletine bağlanmış, 1845'te merkezi Manisa'da olan Saryhan eyaletine katılmıştır. Balıkesir 1888'de kısa bir süre içerisinde vilayet olmuştur. II.Meşrutiyetten sonra yeniden sancak olarak yönetilmiştir. I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında yöre, önemli olaylara sahne olmuştur. İzmir'in işgalinden sonra Yunan ilerlemesine karşı burada toplanan Balıkesir Kongresi'nde direnme kararı alınmış ve Kuvayı Milliye ile birlikte başarılı direniş yapmışlardır. Balıkesir'de Yunan işgali 30 Haziran 1920'den 6 Eylül 1922'ye kadar sürmüştür. İstiklâl Savaşı'ndan sonra 1923 yılında il merkezi olmuş ve 1926 yılında Karesi ismi Balıkesir olarak değiştirilmiştir. Balıkesir yöresinde Adramytteion Thebai, Adramyttion, Akhyraous, Antandros, Artaka (Erdek), Artemea, Astyra, Aureliane (Havran), Daskleion, Hadrianoutherai, Koryhantis (Coryphas), Kytonion, Kyzikos, Passandra, Poimanenon (Eski manyas), Podoselene, Prokennesos (Marmara Adası), Pyrrha, Zeleia (Sarıköy) antik kentleri bulunmaktadır. Tarihi yapılar yönünden oldukça zengin olan yörede, Yıldırım Külliyesi (Eski Cami), Zağanos Paşa Külliyesi (1461), Yeşilli Cami (Hisariçi Camisi), Tahtalı Cami (1452), Hakkı Çavuş Camisi (1352), İbrahimağa camisi, Hacıömer (Martlı) Cami (1571), Hacı Ali Bey Camisi, Karaoğlan Camisi, Kasaplar Camisi, İbrahimbey Camisi (1466), Sefer Ağa Camisi, Vicdaniye Camisi, Eminağa Camisi (1897), Çınarlı Cami (1905), Alaca Mescid Camisi, Umurbey Camisi, Hamidiye Camisi (1898) Şeyh Lütfullah Camisi, Hacı Kaya Cami, Kırımlılar Camisi (1862), Kayabey Camisi (1907), Ali Suuri Medresesi, Karasi Bey Türbesi, Hayrettin Efendi Türbesi, Sinan Efendi Türbesi (XV.yüzyıl), Paşa Sultan Türbesi (1472), Balım Sultan Türbesi, Hasan Baba Türbesi, Çırpıllı Dede Türbesi, Fatma Sultan Türbesi,Yıldırım Köprüsü, Paşa Hamamı (1461) ve Saat Kulesi bulunmaktadır. Bunların yanı sıra da yörede çeşitli kaplıcalar, mesire yerleri ile müzeler bulunmaktadır.
-
Bilecik resimleri
- Bilecik Tarihi Resimleri
- Bilecik Osmanlı Dönemi Tarihi Evleri
Osmanlı Dönemi Tarihi Evler- Osman Gazi
OSMAN GAZİ Osman Gazi Babası : Ertugrul Gazi Annesi : Hayme Hatun Dogumu : Sögüt (M. 1258 - H. 656) Vefatı : Bursa (M. .1326 - H. 726) Saltanatı : 1299 - 1326 (27) sene Osman Bey, Osmanlı Devleti’ni ve Osmanoğullarını kuran ve adını devletine ve soyuna vermiş bulunan ilk Osmanlı Sultânıdır. Kendisine Kara Osman, Fahruddin ve Mu’înüddin de denmiştir. Osman Gâzî, hayatının sonuna kadar emîr yani bey olarak anılmıştır; vefâtından sonra Hân ve Sultân denmiştir. Çünkü hayatının sonlarına doğru uc beyi olmuştur. Osman Bey, 1258 tarihinde Söğüt’te veya Osmancık’ta dünyaya geldi. Babası Ertuğrul Gâzî ve annesi Halîme Hâtun’dur. 24 yaşındayken babasının yerine geçti. Osman Gâzî, önce Kastamonu’daki Çobanoğullarına, sonra da Kütahya’daki Germiyanoğullarına bağlı idi. Onlar da Selçuklu Sultânına bağlıydılar. İlk evliliği, 1280 civarında, Sultân Orhan’ın annesi ve Selçuklu vezirlerinden Ömer Abdülaziz Beyin kızı olan Mâl Hâtun iledir. 1289 yılına doğru Şeyh Edebali’nin kızı Rabî’a Bâlâ Hâtun ile evlenince, nüfuzu ve kudreti arttı. Bu hanımından da Şehzâde Alâ’addin dünyaya geldi. 1281 yılında babasının yerine aşiret beyi olan Osman Bey, bir görüşe göre, Selçuklu Sultânı II. Gıyâseddin Mes’ûd’un 1284’de Söğüd ve çevresinin kendisine tahsis edildiğine dair olan fermanı ve yanında hediye ettiği ak sancak, tuğ ve mehterhâne ile uc beyi olmuştur. 1288 veya 1291 tarihinde Karacahisâr’ı fethetmesi ve Dursun Fakih’e kendi adına hutbe okutması, Osman Bey’in yarı istiklâlini kazanması demektir. Osman Gâzi’nin Bizans sınır şehirlerini birer birer fethetmesi üzerine telâşa düşen Bizanslılar onu ortadan kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırlarlar. Baskına baskınla cevap veren Osman Bey, 1299 yılında Yarhisâr ve Bilecik’i fethetti ve beylik merkezini Bilecik’e nakletti ve fitneye sebep olan Yarhisâr Tekfurunun kızı Nilüfer’i (Holofura’yı) oğlu Orhan ile evlendirdi. Bu tarih, daha önce açıklanan sebeplerle Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılı kabul edildi. 27 Ocak 1300’de Selçuklu Sultânı III. Alâ’addin Keykubad’ın saltanat alâmeti olan tabl, alem ve tuğu Osman Beye bir ferman ile göndermesi ile artık Osman Bey müstakil bir uc beyi olmuştu. 1301 yılında Bursa’ya yakın bir yerde Yenişehir’i kurdu ve saltanat merkezini buraya nakletti. Bu arada bütün bu fetihlerde kendisine yardım edenleri de unutmadı ve kardeşi Gündüz Bey’e Eskişehir’i; oğlu Orhan Bey’e Sultânönü’nü; Hasan Alp’a Yarhisâr’ı; Şeyh Edebalı’ya Bilecik’i ve Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi ve Edebalı’nın torunu Alâ’addin’i yanında götürdü. 1308 yılında İlhanlı Hükümdarı Ahmed Gazan tarafından Selçuklu Devletine son verilince Osmanlı Devleti tamamen müstakil hale geldi. 1313’de Harmankaya Hâkimi Köse Mihal Bey’in Müslüman olmasıyla Mekece, Akhisâr ve Gölpazarı Osmanlının eline geçti. 1320 yılından itibaren çevrede fazla görünmeyen Osman Bey, 1324 yılında beyliği oğlu Orhan Bey’e devretti. 1324 yılı Şubat ayında Bursa’nın fethini görmeden 67 yaşında vefat eden Osman Bey, vasiyeti üzerine, geçici olarak gömülü bulunduğu Söğüt’ten alınarak 2.5 yıl sonra 1326 yılında Bursa’daki Gümüş Künbed’e defn olunmuştur. Babasından 4800 km2 olarak aldığı toprakları 16.000 km2’ye çıkaran Osman Bey’in Orhan ve Alâ’addin dışındaki çocukları şunlardır: Fatma Hâtun, Savcı Bey, Melik Bey, Hamîd Bey, Pazarlı Bey ve Çoban Bey. Bugünkü mülkî taksimata göre, Osman Bey zamanında Osmanoğullarının ülkesi, Bilecik, Eskişehir merkez, Sakarya’ya bağlı Geyve, Akyazı ve Hendek, Kütahya-Domaniç ve Bursa ilinin Mudanya, Yenişehir ve İnegöl ilçelerini kapsıyordu.- Ertuğrul Gazi
ERTUĞRULGAZİ Doğum tarihi kesin olarak bilinmediği gibi,Genel kabule göre 1189’da doğmuş,1231’de Söğüt’e yerleşmiş 1281’de ise vefat etmiştir.babası oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah’tır,annesi Hayme Ana,eşi ise Halime Hatun’dur.Ertuğrul Gazi’nin,Sungur,Tekin,Gündoğdu ve Dündar isimli üç kardeşi,Osman,Saru Batu(Savcıbey) ve Gündüz isimli üç oğlu vardır.Selçuklu ordusunun Sivas yakınlarında büyük Moğol birliği ile savaşında Ertuğrul Gazi’nin Selçukluların yardımına koşması ve zaferdeki katkısı nedeniyle Selçuklu hükümdarı Alaeddin tarafından kendisine Ankara tarafındaki Karadağlar mıntıkası ikta olarak verildi.Ertuğrul Gazi daha sonra aşiretiyle beraber Söğüt ve Domaniç’e yerleşti(1230).Ertuğrul Gazi,çevresinde bulunan beylik ve devletlerin durumlarını,siyasi şartlarını iyi değerlendirdi.Komşularıyla daima iyi geçinerek aşiret ve tebaasını güçlü bir durumda rahat ve huzur içinde yaşattı.Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra,küçük oğlu,Osman Gazi kavim ve kabilesinin reisi oldu.Osman Bey’in bağrından çıkarak denizleri,diyarları,kıtaları ve ülkeleri muhteşem dalları arasına alacak olan çınarın kökü toprağa yayılmaya başladı.Öyle ki,bu çınarın gölgesi altında bütün insanlık Asr-ı Saadetten sonra,bir daha görüp hayal edemediği bir şekilde tam altı asır yaşadı Ertuğrul Gazi,kuruluş döneminde Ahi Şeyhi olan Edebalı’dan büyük yardımlar görmüş ve oğlu Osman Gazi’ye vasiyetinde’de bunu açıkça dile getirmiştir ERTUĞRULGAZİ TÜRBESİ SÖĞÜT- Şeyh Edebali
ŞEYH EDEBALI Şeyh Edebali (1206 - 1326) شيخ اده بالي, Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam ilahiyatçısı-din bilgini, Ahi şeyhi, Osman Gazi'nin kayınbabası ve hocası, Orhan Gazi'nin dedesi bir anlamda da sonradan imparatorluk olacak Osmanlı Devleti'nin fikir babasıdır. Ciddi kaynaklara göre, aslen Karamanlı'dır. İlk tahsilini memleketinde yapan Edebali, tahsilini Şam'da tamamlamıştır. Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda uzmanlaşmıştır. Mevlana gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulunmuştur. Tasavvuf yoluna girdiği, Baba İlyas halifelerinin ileri gelenlerinden olduğu belirtilmektedir. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Faal, varlıklı, çevresi için örnek teşkil eden bir kişi olan Şeyh Edebali, Eskişehir yakınlarında İtburnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Bilecik'te bir dergah yaptırmış, Osman Gazi'yi de birçok defa burada misafir etmiştir. Rivayete göre, Osman Gazi'nin dergahta bulunduğu bir gece, rüyasında Şeyh Edebali'nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının alemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiklerini görmüştü. Sabah olup rüyayı anlatınca, Şeyh Edebali rüyayı şöyle tabir etmiştir: "Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun la evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek, ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam'a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir." Gerçekten de öyle olur, altı asırdan fazla devam edecek olan bir imparatorluğun temelleri Osman Gazi ile atılır ve bunun ilk müjdecisi Şeyh Edebali olur. 1326'da 125 yaşlarında Bilecik'te vefat etmiş, dergâhının yanında gömülmüştür. Eskişehir'de de adına bir türbe yapılmıştır. Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı Osman Gazi vefat etmiştir. Ünlü Osmanlı tarihçisi Cenabi'nin "Cenabî Tarihi" adıyla da bilinen "el-Hâfilü'l-Vâsıt ve Aylemü'z-Zâhirü'l-Muhît" adlı Arapça eserinin Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlı bir nüshasında mevcuttur. Mustafa Cenabi, 1540-1590 yılları arasında yaşamıştır, kendisi bütün kaynaklara göre Arap'tır, ondan önce kimse Edebalı'nın böyle bir vasıyetinden söz etmemiştir. Şeyh Edebalı'nın Osmangazi'ye Nasihatı Oğul, İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar, Akşam ezanında ölür. Avun Oğul avun, Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmessen Öfken ve nefsin bir olup aklını yener, Sabah rüzgarlarında savrulur gidersin. Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler, Görülmeyenler, Ancak senin erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklar. Ananı - Atanı say Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin. Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme. Sevildiğin yere sık gidip gelme, Kalkar itibarın,muhabbet olmaz. Üç kişiye acı; Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutma ki yüksekte yer tutanlar Aşağıdakiler kadar emniyette değidir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma. Bilesin ki atın iyisine doru, Yiğidin iyisine deli derler...- Ertuğrul Gazi Müzesi
ERTUĞRUL GAZİ MÜZESİ Söğüt ilçe merkezinde, Eski bir Türk evinin restore edilerek 2001 yılında hizmete açılmasıyla oluşturulan müzede Söğüt ve civarı ile yakın çevrede yaşayan Yörüklere ait etnografik ve arkeolojik eserler sergilenmektedir. Müzede sancak, eski giyim ve kuşamlar, el dokuması kilim ve halılar, silahlar, ölçü ve tartı aletleri, peşkir ve para keseleri gibi etnografik eserlerin yanı sıra, sergilenen arkeolojik eserler arasında Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerine ait sikkeler, Roma dönemine ait toprak kaplar bulunmaktadır. Söğüt Etnografya Müzesi açılmadan önce 1970'li yıllarda kurulan bir komite tarafından Bilecik, Söğüt ve civardaki köyler taranmış, açılacak olan müzede sergilenmek üzere eserler toplanmış, bunlar Eskişehir Müzesi deposunda koruma altına alınmıştır. Müze inşaatı bittikten sonra eserler Söğüt'e getirilerek vitrinlere yerleştirilmiş ve müze, resmî olarak 12 Eylül 1981 tarihinde ziyarete açılmıştır. Çadır şeklini andıran bir mimariye sahip olan müze 90 m²lik tek salondan ibarettir. Müzede eserler duvarlara monte edilerek ve ortadaki ayaklı vitrinlerde karışık olarak sergilenmektedir. 1 vitrin sikkeler, 1 vitrin arkeolojik eserler, 1 vitrin tartı aletleri, 1 vitrin de İznik Müzesi'nden devredilen Osmanlı çini örnekleri için ayrılmıştır. Diğer vitrinlerde ise etnografik eserler karışık olarak sergilenmektedir. Pazartesi dışında her gün 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.- Metristepe Şehitlik ve Anıtı
METRİSTEPE ŞEHİTLER ANITI Bozüyük-Eskişehir yolu üzerinde, Bozüyük’ten 10 km. sonra yolun sağ sapağındaki “Metristepe Şehitliği” tabelası yazan yola girdikten 1 km. sonradır. Şehitliğe varmadan az evvel, küçük bir şehitlik daha vardır. Burada, 61 Tümen 174.üncü Alay, 2.Tabur,7.Bölük kumandanı iken 28 Mart 1921 de Şehit olan Bekir Şahinoğlu ile Bnb.Erzincanlı Karakullukçu oğlu Halis Bey’in ve Hüseyin Hüsnü ile adları bilinmeyen Mehmetçiklere ait 10 mezar vardır. Komutan Halis Bey için dikilen mezar anıtının üzerinde ay-yıldız resmedilmiş olup, üzerine şu ibare yazılmıştır: ”İkinci İnönü cenginde Kahramanca Şehit düşen fırka 62 Alay 174 İkinci Tabur Kumandanı Binbaşı Erzincanlı Karakullukçu oğlu Halis Beyin Mezarıdır. Tarihi şahadeti 29 Mart 1921.” Buradan itibaren virajlı ve dik bir yolla Metristepe’ye çıkıldığında karşımıza Metristepe Anıtı gelir. Anıtın üzerinde şu ibare yazılıdır: “Ankara 1 Nisan 1924 - ...Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makûs talihini de yendiniz../ T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kemal" .Anıtın önünde savaş sahnelerini canlandıran rölyefli kabartmaların arasında da Zaferden sonra İsmet İnönü’nün Atatürk’e çektiği telgraftan alınan şu ibare yazılıdır " Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşaya / Bozüyük yanıyor Düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş alanını silâhlarımıza bırakmıştır / Batı Cephesi Komutanı İsmet 1.4.1921”. Anıtın arka yüzünde ise Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarına katılan Tümen ve daha üst Birlikleri ve Komutanlarının isimlerinin yazıldığı mermer yazıt yer alır: Birinci İnönü Savaşları 6-1 Ocak 1921 Garp Cephesi K. Alb.İsmet İnönü 8.Tümen K. Yzb. Mehmet Sabri Erçetin (1932’de Tümgeneralken emekli oldu. Vefatı: 1956) 24 Tümen K.Yzb. Mehmet Hulusi Conk (1923’de Sağlık durumundan ötürü Albay iken emekli oldu.Vef.1950) 61 Tümen K.Alb. İzzettin Çalışlar (1939 da Orgeneral olarak emekli oldu. Vefatı: 1951) 4 Tümen K. Yzb. Mehmet Nazım (Eskişehir, Yumruçal’da 15 Temmuz 1921 de şehit oldu.) Kocaeli Grup K. Alb.Halit Karsıalan (Tümgeneral oldu. Vefatı: 1925) İkinci İnönü Savaşları 23 Mart-1 Nisan 1922 Garp Cephesi K. Alb.İsmet İnönü 3.Süvarı Tümen K. Alb. İbrahim Çolak (1922 ’de emekli oldu. Vefatı: 1944) 61 Piyade Tümen K.Alb. İzzettin Çalışlar 24 Piyade Tümen K. Yzb. Mehmet Hulusi Conk II.Piyade Tümen K. Alb.Mehmet Arif (Şehit) I.Piyade Tümen K. Yzb. Kemalettin Sami (Korgeneral olarak 1924 de ordudan ayrıldı 1934 de Berlin Büyükelçisi iken vefat etti.) 12 Kolordu K. Alb. Fahrettin Altay (1945 de Orgeneral olarak Yüksek Askeri Şura üyesi iken emekli oldu.Vefatı: 1974) 2 Süvari Tümen K.Yzb.Nazım Solok (1939 da Korgeneral olarak emekli oldu. Vefatı: 1956) 1.Süvarı Tümen K. Yzb.Ahmet Derviş (1932 de Korgeneral iken vefat etti.) 41 Piyade Tüm.K.Yzb.Şerif Yacağaz (1923 de Albay olarak İstanbul Merkez Komutanı oldu aynı sene kendi isteği ile emekli oldu. Vefatı: 1938) 8.Piyade Tümen K. Alb.Mehmet Sabri Erçetin 4 Piyade Tümen K. Yzb.Mehmet Nazım 57 Piyade Tümen K. Yzb.Mümtaz (Şehit) 23 Piyade Tümen K. Yzb.Ömer Halis Bıyıktay (27 Mayıs 1934 de Korgeneral olarak İstanbul Komutanı iken vefat etti). 7 Piyade Tümen K.Alb.Hüseyin Nurettin (Şehit) Kocaeli Grubu Alb.Halit Karsıalan Karamürsel Tüm.K. Bnb.Rıza (Şehit) Şehitlikten aşağıya bakıldığında savaşın geçtiği geniş düzlük alan görülür. Metristepe Anıtı Cumhuriyetin ellinci yılında İnönü Savaşları Zafer Anıtı olarak 1973’te yapımına başlanmış, 29.6.1975 tarihinde açılışı yapılmıştır.- Ertuğrul Gazi Türbesi
ERTUĞRUL GAZİ TÜRBESİ Söğüt-Bilecik yolu üzerindeki mezarlığın yanı başında bulunan Ertuğrul Gazi Türbesi XIII. Yüzyıl sonlarında yapılmıştır.Sultan III.Mustafa zamanında 1757’de yeniden yapılırcasına onarılmış ve ilk yapılıştaki özelliğini yitirmiştir. Ardından Sultan II.Abdülhamit zamanında 1886’da bir kez daha onarılmış ve yanına da bir çeşme eklenmiştir. Bu onarım sırasında Türbe giriş kapısı yanına bir kitabe eklenmiştir: Menba-i cuy-i inayet şah-ı ali siretin Mevce-i derya kadar ömrün Huda kılsın mezid Kıldı ol şahinseh-i devran cedd-i emcedin Gazi Ertuğrul Cenabın kabrini zira cedid Baabı yanında dahi bu çeşmeyi inşa ile Eyledi ruh-ı revanın şad o Hakan-ı reşid Cevher-i nazma iki tarih bir beyt içre bak Su verir buldukçe mecray-ı kalem feyz-i bedid Ruh-ı Ertuğrul içün bu çeşmeyi kıldı iyan Ayn-ı Lütf-ı saltanat Şah-ı zaman Abdül Mecid 1304 Türbeyi onartan ve yanındaki çeşmeyi Sultan II.Abdülhamit yaptırmış ise de kitabeye babası Abdülmecid’in ismi konulmuştur. Türbe kapısı üzerine bu onarım sırasında ikinci bir kitabe konulmuştur: Şeref-ü şevket eyle aleme Sultan Hamit İşte ezcümle olup ahdihümayuunda Sene 1100 dahi 71 iken Ahmet Han çok Vakit geçmekle münhemdim olmada iken Bir iki çeşme vü fevvade ederek şimdi de Mevkiini havi harita yapılıp yeniden Eyledi inşaasını emrü ferman yani bu Tarzı dilevize Hamit Han kodu Nekadar yar ise kurbinde kuburu şüheda Bunların yattığı müddetçe bu merkatlerde Kaymakam Zühti kulu kuşesin necetti zida Salik kulu tarih temhidi tevşihin Eyledi seyai İmranını metdü temhit Türbe-i hazreti Ertuğrul Gazide cedid Temelinden buni idmişti bina-i tecdit Pederişah zaman hazreti Sultan Mecit Şerefi türbeyi tamir ile etmişti mezd Şeref-ü zineti hakkaki olundu teyit Oldu sandukasında böyle ruhamile Ferit Ziri sanduka hazenede iderler tahmit Şevket-ü saltanatın eylesün Allah medit Bunun imarına meşkurkıla ol rabbi-vahit Kıldı bu türbeyi mamur ol Hakkan Hamit Ertuğrul Gazi Türbesi altıgen planlı ,üzeri kubbe örtülü olup, dikdörtgen bir girişten sonra içeriye ulaşılmaktadır. Bu girişin yanlarında ikişer pencere bulunmaktadır. Türbenin duvarları bir sıra taş iki sıra tuğladan örülmüştür. Sandukanın bulunduğu türbenin içerisi batı, güneydoğu duvarlarına dikdörtgen pencereler açılmıştır.- Bilecik Şeyh Edebali Türbesi
ŞEYH EDEBALİ TÜRBESİ Şeyh Edebali Zayiyesi Mal Hatun Türbesi ile birlikte Eski Bilecik’in kuzeyinde, Orhan Camisi’nin üzerindeki kayalık bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Bu yapı topluluğundan zaviye yıkılmış, Osman Gazi’nin eşi Mal Hatun Türbesi yanına sonraki devirlerde yeniden yapılmıştır. Günümüzde bu yapı topluluğu Şeyh Edebali’nin Türbesinin de bulunduğu zaviye-mescit, türbeden ibaret bir yapı topluluğu halindedir. Şeyh Edebali Türbe ve dergahı aynı yapı içerisinde olmasına karşılık Mal Hatun Türbesi onların doğusunda ayrı bir yapıdır. Bazı kayıtlarda bütün bu yapı topluluğunu Osman Gazi’nin yaptırdığı ileri sürülmüşse de o tarihlerde Osman Gazi hasta olup, Bursa’da yaşıyordu. Bu bakımdan bu yapı topluluğunu Orhan Gazi’nin yaptırmış olması daha akla yakındır. Edebali Türbesi ve zaviye dikdörtgen planlı, ahşap tavanlı bir yapıdır. Taş duvarlı yapının batısında Edebali’nin türbesi kubbeli olup iki yanında eyvanlı bir üst örtü bulunmaktadır. Bu yapı topluluğunun doğusunda Mal Hatun Türbesi bulunmaktadır. Türbe küçük bir yapı olmasına karşılık Osmanlı Türbe Mimarisi özelliğini taşımaktadır. Kare planlı,moloz taş bir yapısı vardır. Türbenin orta kısmında sandukaların bulunduğu kubbeli kısım kare planlıdır.Yanlarda eyvan duvarlarında açılmış küçük pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır. Üzeri kubbe ile örtülüdür. Ayrıca kubbe üzerine kiremit çatı kaplanmıştır. - Bilecik Tarihi Resimleri
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.