Zıplanacak içerik

_asi_

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Erfelek Tatlıca Şelaleleri İl merkezine 42 kilometre uzaklıkta, Erfelek İlçesi Tatlıca Köyü sınırları içersindedir. Aynı vadi içinde art arda sıralanmış 28 irili ufaklı şelaleden oluşmuştur. Bu özelliğiyle Dünyada benzeri yoktur. Dar ve 2 km uzunlukta bir vadi içinde, şelaleler kenarında, kayın ormanları içinde yapılacak 2 saatlik yürüyüş oldukça zevkli ve heyecanlıdır. Doğal sit alanı olan bölgede trekking, piknik, gezi ve av turizmi olanakları sağlanmaktadır. Bölgede yeme içme, haberleşme ve kamp çalışmaları ile ilgili iyileştirme çalışmaları devam etmektedir.
  2. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Durağan Buzluk Yaylası Durağan ilçesinin kuzeyinde 15 km. uzaklıkta bulunan Buzluk Yaylası, çeşitli turizm olanaklarına (yayla, dağ-doğa vb.) sahiptir. Altyapı sisteminin gelişmiş olduğu (stabilize yol, içme suyu, elektrik, telefon) 1150 m. yükseklikteki Buzluk Yaylası'nın en önemli özelliği, burada bulunan mağarada yaz aylarında buzların kış aylarında ise sıcak su oluşumunun izlenebilmesidir.Yayla çevresi tamamen ormanlık olup, yaylanın bulunduğu alanda kısmen ağaç toplulukları ve çayırlarla örtülü doğal bir desen vardır. Ayrıca Sinop-Boyabat karayolunun 47. km’sinde yeralan Soğuksu ve 63. km’sinde yer alan Bürnük mevkilerinde bulunan orman içi piknik-mesire-dinlenme alanlarının bulunduğu yaylada mola merkezleri olarak değerlendirilebilecek potansiyel alanlardandır.
  3. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Buzluk Mağarası Durağan İlçesinin 10 km kuzeyinde Buzluk Dağı’nın kayalık bir bölgesinde tabii olarak “karstik erimeler” sonucu oluşmuştur.Mağara içinde çok fazla hava akımı bulunmakta,bu nedenle de mağaraya ancak bataryalı fenerlerle inmek mümkün olmaktadır.Mağaranın derinliklerine doğru bir müddet inildikten sonra odalara benzer yerlerle karşılaşılır.Bu odacıklarda tabi halde oluşmuş buzlar bulunmaktadır.Çevre güzelliği ve tabii suları ile yaz aylarının değişmez mesire yerlerinden biridir.
  4. BOYABAT ÇIRABOZAN YERALTI MAĞARASI
  5. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Salarköyü Kaya Mezarı Salar Köyü Kayamezarı, Boyabat Kastamonu karayolunun on beşinci kilometresinde Salar Köyü sınırları içinde yer alır. Kaya mezarına ulaşmak için karayolundan ayrılarak köy yoluna girilmesi ve bir müddet ilerlenmesi gerekir. Köyün doğusunda ve yüksekçe bir kalker kayanın üzerinde yer alan Mezar Gökırmak ovasına hakim bir tepededir. Mezar çevresinde bulunan kaya işlemeleri, çevre köylerce “şeytan basamakları” adı verilen insan yapımı bir basamaklı tünelin bulunması bu alanın sadece mezar için kullanılmadığını ve çok eski bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Kaya Mezarının Kimerlere, Romalılara atfedilse de en güçlü görüş MÖ. 7. Yüzyılda Paflagonyalılar tarafından yapıldığıdır. Çünkü işçilik bakımından urağan’daki Terelek kaya mezarına benzemektedir.
  6. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Boyabat Bazalt Kayalıkları Son yıllarda keşfedilen Boyabat Bazalt Kayalıkları Boyabat’a 15 km uzaklıkta Kurusaray Köyü civarında Fındıklık mevkiindedir.Birbirine yakın 3 vadide yer alan Bazalt Kayalarının özelliği 30-40 m. yüksekliğinde 4-5-6 köşeli sütunlardan oluşmasıdır. Jeolojik oluşumu ile ilgili Maden Tetkik Araştırma Enstitüsü ve 9 Eylül Üniversitesi uzmanlarınca yapılan araştırma ve çalışmalar sonucunda genç döneme ait yaklaşık 3-5 milyon yıl yaşında olduğu sonucuna varılmıştır
  7. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    AKGÖL Ayancık ilçesinin güneyinde Ayancık-Kastamonu yolunun 31.km sinde, yoldan da 5 km içeride bulunan Akgöl ; 1200 metre yüksekliktedir. Etraftaki sık göknar ormanları içinden akan iki çayın birleştirerek oluşturduğu göl ortalama 3 dönüm alan kaplamaktadır. Gölün yanında orman işletmesine ait bir tesis bulunmaktadır. Günübirlik piknik için uygun olan göl civarındaki orman içlerinde piknik masaları ve ızgara yerleri bulunmaktadır. Çevre ormanlarda yaban domuzu, ayı, kurt, çakal ve tavşan gibi av hayvanları mevcuttur. Akgöl’e ulaşmak için inilen 5km lik yol stabilize olup buradan da İnaltı bölgesine doğru yol devam etmektedir. Bu yol üzerinde bulunan İnaltı Mağarası ve Kanyonları safari turlar ve yürüyüşler için de müsaittir. Kış mevsiminin uzun geçtiği bölgede küçük kayak pistlerinin de yapılabileceği uygun orman içi boşluklar mevcuttur.
  8. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sarıkum Deniz, orman, göl bir aradadır.Sinop yarımadasının batı kesiminde, il merkezine 5–6 km uzaklıkta yer alan Sarıkum Gölü tektonik hareketler sonucu oluşmuştur. Sarıkum Gölü ve çevresi Tabiatı Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. Gölün çevresinde karaca, yaban domuzu, çakal, tilki, vaşak, gelincik ve yılkı atları yaşamaktadır. Ayrıca çeşitli kuş türleri, sürüngenler ve göl içerisinde de başta kefal olmak üzere balık türleri yaşamaktadır. Göl çevresi göçmen kuşların konaklama yeridir. Gölün bulunduğu çukur alanın ortasında yer alan gölünü uzunluğu 2 km, genişliği ise 750 m.dir. Doğal etkiler ve rüzgarlar nedeniyle göl kumlarla dolarak kıyıdan uzaklaşmış ve 500-600 m. içeride kalmıştır. Küçük akarsularla beslenen gölün fazla suları denize dökülmektedir.Gölün denize yakın kenarlarında iri taneli kumları olan uzun bir kumsal bulunmaktadır. Bu kumsaldaki kumların renginden ötürü de buraya Sarıkum ismi verilmiştir.
  9. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Akliman Yöresi Şehrin batısındadır. Kent merkezine 9 km. uzaklıktadır. Km.lerce uzunluğunda ve 15-20 metre genişliğinde bir şerit gibi uzanan kumsalı vardır. Milli Parklar Başmühendisliğince düzenlenen Akliman Piknik Alanı,her türlü ihtiyaca cevap verecek niteliktedir. Piknik alanında ormanla deniz iç içe olup, görsel zenginliğe sahip bir alandır. Sinop'un deniz ve büyük çam ormanlarının kucaklaştığı Akliman bölgesinin oksijen yoğunluğu bakımından Türkiye'de ikinci sırada olduğu belirtildi. Yapılan incelemelerde, bölgenin Altınoluk'tan sonra oksijen yoğunluğu bakımından Türkiye'de ikinci sırada yer aldığı anlaşıldı. İçerisinde yüzde 60 oksijen barındıran bu yörenin varlığı, Sinop için büyük bir kazanımdır
  10. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Hamsilos Koyu Sinop il merkezine 11 km. uzaklıkta bulunan Hamsilos Koyu ve çevresi doğa harikası olarak nitelendirilmekte olup, Kültür Bakanlığı tarafından da 1991 yılında, birinci derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. Karadeniz’in kıyılarında bulunan koylarından en çok kaya içine kadar sokulanı olmasından ötürü ilginç bir görünümü bulunmaktadır.
  11. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Kalesi Sinop’un, Yalı ve Kefevi Mahallerini kuşatan, İç ve Dış limanları arasında bulunan kalenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bazı kaynaklar kalenin yapımını Hititlere kadar indiriyorsa da bu durum kesinlik kazanamamıştır. M.Ö 72 yılında da Pontus Kralı IV. Mithridates Sinop’ta mabet, tiyatro, gimnasium ve saray yaptırmış, şehrin çevresini de surlarla çevirmiştir. Bunları izleyen dönemlerde kale Selçuklular (1215-1218), İsfendiyaroğulları (1434) ve Osmanlılar tarafından da 1451’de onarılmış ve eklerle genişletilmiştir. Bu döneme ait h.612 (1215), h.615 (1218),h.838 (1434) ve h.855 (1451) tarihli onarım kitabeleri kalede bulunmaktadır. Bu kitabelerde surları yaptıran kumandanların isimleri yazılıdır. Selçuklular limanı kontrol amacıyla kaleye bir iç kale eklemişler, burç ve kulelerle de daha güçlendirmişlerdir. Moloz taş, kesme taş ve tuğla taşlar harç güçlendirilmiş ve sur duvarları ile iç kale yapılmıştır. Kalenin burçlarını Selçuklu Sultanı I.İzzettin Keykavus 1215-1218 yıllarında yaptırmıştır. Sinop’un güneyinde, iç limana bakan kale deniz kıyısında birbiri içerisine geçmiş olarak iki bölümden meydana gelmiştir. Kaynaklardan kalenin dört kapısı olduğu öğrenilmektedir. Ancak Evliya Çelebi bu kapıların isimlerini belirtmiş ve onlara iki kapı daha eklemiştir. Bunlar Kum Kapısı, Meydan Kapısı, Tersane kapısı, Yeniçeri Kapısı, Dabağhane Kapısı ve Lonca Kapısıdır. Ayrıca Dış kalede bir de Deniz kapısı bulunuyordu. Bu kapıların her biri ikişer kanatlı demir kapılardır. Sinop Kalesinin bugünkü durumuna göre, dış kalenin uzunluğu kuzeyde 800 m, doğuda 500 m. güneyde 400 m. batıda 270 m.dir. Sur duvarlarının kalınlığı 3 m.yi bulmaktadır. Güneydeki iç kale ise 9.500 m2. lik bir alana yayılmıştır. Kuzeydeki iç kale ise 16875 m2 dir. Kuzeydeki İç Kale Sinop’un batısında olup, güneyi ile kuzeyi denize karşıdır. On bir burçla desteklenen İç Kalenin duvarlarında antik çağlara ait mimari parçalardan, sütunlardan, sütun başlıklarından, metoplardan yararlanılmıştır. Buradaki surların yüksekliği 18-22 m. arasında değişmektedir. Duvar kalınlıkları 3 m. bulmaktadır. Ayrıca bu bölümde kaleyi bir uçtan diğer uca kadar uzanan gezinti yoluna da yer verilmiştir. Selçuklular Sinop’u ele geçirdikten sonra önüne uzun bir sur duvarı eklemişlerdir. Buradaki duvarlar yapılırken şehirdeki antik çağlara ait yapıların taşlarından yararlanmışlardır. İç Kale savunmanın depo ve cephaneliği niteliğinde idi. İçerisinde İbrahim Bey Camisi vardı. Sonraki yıllarda bu cami ile birlikte depolar yıktırılmış, içerisinden bir yol geçirilmiştir. İç Kale kuzey ve güneyde iç içe iki bölümden meydana gelmiştir. Güney bölümü diğerine göre daha alçak olduğundan sonraki yıllarda burası hapishane olarak kullanılmıştır. Kale surları 10-15 m. yüksekliği arasında değişmektedir. Kalenin doğu surları sağlam bir durumda günümüze gelebilmiştir. İç Kalenin ise batı duvarları yıkılmıştır. İç Kalenin Sinop’a bakan kapısı üzerindeki kitabede aynı zamanda Alanya Kalesini yapan Mimar Ebu Ali-ül Halebi tarafından tersane ile birlikte kalenin yapıldığı yazılıdır. Kalenin kara kısmına da hendekler kazılmıştır. Selçuklu döneminde İç kalenin bir bölümü tersaneye dönüştürülmüş ve dönemin en güzel savaş gemileri burada yapılmıştır. Osmanlılar da bunu sürdürmüş ve burada kalyonlar, kadırgalar yapılmıştır. Güneydeki İç Kale Meşrutiyetten sonra siyasi cezaevi olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra bu hapishanede tutuklulara el sanatları öğreten modern bir cezaevi niteliğini kazanmıştır. Buradaki cezaevi l997 yılında boşaltılmış ve 1999 yılında da Kültür Bakanlığı’na tahsis edilmiştir. Restore edilen cezaevi sosyal etkinlik alanı olarak düşünülmüş, galeriler, konferans ve toplantı salonları, kafeteryalar ile bir kültür yapılar topluluğuna dönüştürülmüştür.
  12. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Cezaevi - Sinop Tersanesi Sinop İli, Merkez, Kaleyazısı Mahallesi, Cumhuriyet Sokağıında tarihi Bölge Kapalı Cezaevi ve Çocuk Islahevi, Sinop kalesinin güney batı ucunda kalan iç kale içinde yer almaktadır. Cezaevi 06 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış ve 02 Ağustos 1999 tarihinde Kültür Bakanlığı'na tahsis edilmiştir. Sinop Kaleleri ilk defa M.Ö. 2000'de yaşayan yerli kavim Gaşkalılar zamanında kurulmuş, Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar devrinde büyütülerek onarılmıştır. Iç Kale adi verilen hapishanenin bulunduğu alan ise 03 Ekim 1214 yılında Sinop'u zapteden Selçuklu Sultani Izzeddin Keykavus tarafindan, ana kalenin kuzeyden güneye inen dik bir surla kesilmesi ile meydana getirilmiştir. Enine ikinci bir duvar ile iki bölüme ayrılan iç kalenin güneyde kalan kısmı 9500 m2.'lik alanı kapsamaktadır. Sinop Hapishanesi bu alanda kurulmuştur. Surlar ve kalenin yapım şekli buranın hapishane zindan olarak kullanıldığına ilişkin kanıtlar veriyor. Hapishaneyi çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yükseldiği denize hakim güney beden 22 metre ve surların yüksekliği 18 metredir. 3 metre kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca kadar gezebilme imkanı veren yollar muhafizların gezi yolu olarak kullanılmıştır. Üzerlerinde değerli tarihi bilgiler bulunan kitabeleri ile bu gün sapa sağlam ayakta duran ve eski zindan özelliğini yitirmeyen ve bazıları kullanılabilir durumda olan Burçlar bu hali ile görülmesi gerekli kültür varlıklarımızdandır. İç kaleyi oluşturan beden ve burçların yapımında Antik devir mimarisine ışık tutacak bol miktarda mimari parçalar kullanılmıştır. Duvar Selçuk Kitabelerinin yanında, bünyesinde taşıdığı mimari parçalar ile de bir açık hava müzesi görünümündedir. Arkaik devrin, mabetlerinde görülen metop parçaları klasik devirden arşitrav parçaları, iyonik sütun başlıkları, sütun kaideleri duvarlara adeta teşhir edilmek üzere konulmuş parçalar gibidir. Selçuklular zamanında tersane olarak kullanılan iç kale Osmanlılar zamanında da kullanılmış, zamanın en mükemmel harp gemileri yapılmıştır. Kültür Bakanlığına devri yapılan tarihi cezaevinin; Sosyal Etkinlikler Alanı, Galeriler, Konferans Salonu, Tanıtım Salonu, Satış Reyonu, Kafeterya gibi fonksiyonlar kazandırılarak "Kültür Kompleksi" halinde halkın hizmetine sunulması düşünülmektedir. Sinop Cezaevinde Yatan Ünlüler Refik Halit Karay : 12 Haziran 1913'de Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi ile başlayan ve bu suikasti takiben "İttihat ve Terakki karşıtı" olması sebebiyle İstanbul dışına sürülüyor. 1913 - 1918 yılları arasını Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik'te geçiriyor. Mustafa Suphi : İttihatçı rejimin hak düşmanı niteliğini haksız savaş yaklaşımlarını eleştiren yazıları nedeniyle Şevket Paşanın öldürülmesi bahane edilerek 1913 yılında 15 yıl mahkumiyetle Sinop'a sürülüyor. 1914 yılında bir kayıkla Rusya'ya kaçmıştır. Ahmet Bedevi Kuran : 1884 - 1966 yılları arasında yaşamıştır. 1913'de önce Bodrum'a daha sonra Sinop'a sürülmüş, buradan Sivastopol'a kaçmıştır. Refii Cevat :1890 - 1968 yıllarında yaşamıştır. Alemdar gazetesindeki yazıları sebebiyle 1913'de Sinop'a sürülmüştür. Hüseyin Hilmi : 1910 yılında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurucuları arasında yer alan Hüseyin Hilmi 1913'de Sinop'a daha sonra Çorum ve Bâla'ya sürülür. 1923 yılında öldürülür. Burhan Felek : Çok kısa bir süre Sinop'ta sürgün kalmıştır. Osman Cemal Kaygılı :1913 sürgünlerindedir. Celal Zühtü Benneci : (Teyyareci Celal) Sebahattin Ali : 26 Aralık 1932 - 29 Ekim 1933 yılları arasında önce Konya sonra Sinop Cezaevinde tutuklu olarak kaldı. Edip Akbayram'ın söylediği Aldırma Gönül şarkısının sözlerini burada yazmıştır. Aldırma Gönül Başın öne eğilmesin Aldırma gönül, aldırma Ağladığın duyulmasın, Aldırma gönül, aldırma Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar; Seni bu sesler oyalar, Aldırma gönül, aldırma ....... Sabahattin Ali Kerim Korcan : 1918 doğumlu - 1938 Harp Okulu davası sonucu 10 yıl Sinop Cezaevinde kalmıştır. Osman Deniz :Talat Aydemir hareketindeki önemli isimlerden biridir. Kurmay Yarbaylık görevini sürdürürken 22 Şubat 1962 olaylarına karışması nedeniyle emekliye çıkarılır. 21 Mayıs 1963 eyleminde öncülük yaptığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılır. Cezası müebbete çevrilerek 26.06.1964'te kesinleşen cezası nedeniyle Sinop'a gönderilmiş, 1974 affında çıkmıştır. Zekeriya Sertel : Gazeteci yazar 1925 yılında Resimli Ay dergisindeki yazılarından ötürü İstiklâl Mahkemesi tarafından üç yıl süreyle Sinop'a sürgün edilmiştir. Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'ın da Sinop Cezaevinde kaldığı söylenmekle birlikte bu konuda kesin bir belge yoktur.
  13. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Paşa Tabyası Sinop Yarımadası’nın güney ucunda bulunan Paşa Tabyası XIX.yüzyılda Osmanlı-Rus Savaşları sırasında yapılmıştır. Tabya Karadeniz’den gelecek Rus saldırılarını önlemek amacı ile yapılmıştır. Moloz taştan yapılan tabya yarım ay şeklinde olup, on bir top yatağı duvarlara yerleştirilmiştir. Tabya içerisinde cephanelik bölümü ile çeşitli mahzenler bulunmaktadır. Günümüzde bu tabya turistik tesis olarak ziyarete açılmıştır. Bunun yanı sıra bir başka tabya olan Korucuk Tabyası da özel bir şahsın mülkiyetindedir.
  14. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Balatlar Kilisesi Sinop, Ada Mahallesi, Yusufoğlu Aralığı’nda bulunan bu kilise MS.660 yılında Bizanslılar döneminde yapılmıştır. Kilise 3.062 m2’lik bir alanı kapsamakta olup, önceleri bu yapının Roma dönemine ait bir hamam olduğu düşünülmüştür. Kilise Bizans döneminde VII.yüzyılda yapılmış dikdörtgen planlı bir bazilikadır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan kilisenin duvarları dört sıra taş, dört sıra da tuğladan örülmüştür. Üst örtüsü içten tonoz, dıştan çatı ile örtülüdür. Günümüzde kilisenin doğu ve batı duvarları yıkılmış, yalnızca kuzey ve güney duvarları ayakta kalabilmiştir. Kilisenin apsisi iyi bir durumda günümüze gelmiştir. Burada İsa, Meryem ve havarilerle ilgili freskler bulunmaktadır. Ancak bu freskler açıkta bulunduğundan sürekli tahrip olmaktadır. Kilisenin mülkiyeti özel bir şahsa ait iken Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2000 yılında kamulaştırılmış, çevre düzenlemesi yapıldıktan sonra da ziyarete açılmıştır.
  15. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    KAYA MEZARLARI AmbarKaya Kral Mezarı (Durağan) Sinop Durağan merkezine 4 km uzakta olan bu antik yerleşim alanı Beybükü Köyü Karadiğin Mahallesi sınırları içinde olup hemen altından Batı Karadeniz bölgesinin can damarı Gökırmak(Amnias) akmaktadır. Ambarkaya Kral Mezarlarının bulunduğu alanı önemli yapan Anadolu’nun en büyük ırmağı Kızılırmak ile Batı Karadeniz’in en büyük ırmağı Gökırmak’ın birbirine kavuştuğu noktada kurulmuş olmasıdır. Eski çağlarda suyun ve su kaynaklarının ne kadar önemli olduğunu düşündüğümüzde, Ambarkaya Kral Mezarlarının bulunduğu bölgenin önemi daha iyi anlaşılır. Durağan-Vezirköprü karayolu üzerinde Karadiğin Köyü yakınında olup, ilçe merkezine 4 km mesafededir. Mezar odasının kapısı dikdörtgen şeklindedir. Mezara girildikten sonra sağ tarafta bir ölü sediri görülür. Mezarın duvarları dik olup, tabanı kubbe şeklindedir. İşleme ve yontma usulü bakımından çevredeki diğer kaya mezarlarına çok benzemektedir. MÖ. VI. yy.da yapıldığı tahmin edilmektedir. Mezar hakkında yeterli bilimsel ipucunun bulunmaması bu konudaki bilgilerimizi sınırlı tutmaktadır. Yedi Harami Kaya Mezarları Durağan-Alaçam Yolu üzerinde Yukarı Karacaören Köyü Eymür ovası mevkiinde bulunan Yedi Harami Kaya Mezarlarıdır Salar Köyü Kaya Mezarı (Boyabat) Boyabat ilçesi Salar Köyü’nde bulunan bu kaya mezarının MÖ.VII.yüzyılda, Paflagonialılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Mezarda hayvan figürleri bulunmaktadır. Arımkaya Tüneli ve Kaya Mezarı (Boyabat) Boyabat ilçesinde, Arım Çayı kenarında, Yukarı Arım Mahallesi üstünde yüksek bir kaya üzerinde yer almaktadır.
  16. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Terelek Kaya Mezarı Sinop ili Durağan ilçesi, Köklen Köyü Kemerbahçe Mahallesi’nde (Gökdoğan-Kemerbahçe arasında) bulunan Terelek Kaya Mezarını ilk kez 1944 yılında, Kastamonu Müzesi Müdürü Ahmet Gökoğlu bulmuş ve yayınlamıştır. Bu kaya mezarı çok yüksek bir yerde, Gökırmak vadisine hâkim konumdadır. Mezar anıtının ön cephesi kayalara oyularak yapılmış üç sütunlu bir mabedi andırmaktadır. Sütunlar aşağıdan yukarıya doğru incelmekte olup, sütunların üzerindeki arşitravda bir insanla bir aslanın mücadelesini konu alan bir tasvir, onun yanında da bir insan başı görülmektedir. Aşağıdaki sütun üzerinde; Bir adam yarı eğilmiş vaziyette aslanın boğazından tutmuş sıkıyor.
  17. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Hanları Durakhan (Kervansaray) (Durağan) Sinop ili Durağan ilçesinde, İsmail Bey Camisi’nin (Eski Cami) yanında bulunan Durakhan kitabesinden öğrenildiğine göre, Selçuklu veziri Müinüddin Süleyman Pervane tarafından 1246 yılında yaptırılmıştır. İç Anadolu ile Karadeniz bölgeleri arasındaki ticaret yolu üzerindeki han, yöre halkı ve yolcular tarafından Durakhan olarak anılmıştır. Bu nedenle de bulunduğu ilçenin adı Durakhan olmuş, zamanla halk dilinde Durakhan Durağan’a dönüşmüştür. Hanın kitabesi yerinden düştükten sonra korunması için İsmail Ağa Camisi’nin duvarına konulmuştur. Bu kitabeden Bekir Başoğlu Boyabat isimli kitabında söz ermektedir. Kitabe: ”Emre bi imareti hazin - i Han İl menrure fi eyyami Devlet -iz Sultan. El a'zam Şehinşah ile muazzam itibar üd-dünya ve'ddin Ebül Fatih Teyhüsrev. El isfehar i-muazzam Melik-i Mülük İl-Ümera vel-vüzera emin üd Devleti ve'ddin avn ül-islam. Perdvenetü A'zam Süleyman ibnü Ali a'lellahü şenehü nazara ehell ül abdi aakarühüm güher başübnü Abdillahfi zilhicce sene erbaun , sittine ve sittemiye.” Arapça olarak yazılmış olan bu kitabenin mealen anlamını Bekir Başoğlu şöyle açıklamıştır: “İslam’ın ve Müslümanların dinin ve devletin yardımcısı vezir, emir ve meliklerin meliki dünyanın ve dinin itibarı Fatih'ler babası Ulu Sultan Keyhüsrev'in emriyle bu Kervansarayı h.644 (1246) yılında büyük Pervane Süleyman bin Ali yaptırmıştır. İnşaatı kulların fakiri Kühürbaş Bin Abdullah nezaret etmiştir.” Han moloz taş ve kesme taştan kireç harçlı olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı han 22.50x14.00 m. ölçüsünde bir iç avlusu bunun çevresinde de 13 odadan, aşevi, hamam ve mescitten meydana gelmiştir. Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtan han, açık avlulu han örneklerindendir. Hanın girişi üzerinde geometrik bezemeler ve kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe İsmail Bey Camisi’nin duvarına sonradan konulmuş ve hanın 1989-1992 yılları arasında restorasyonun yapıldığı sırada da bu kitabe tekrar eski yerine konulmuştur. Girişin iki yanında diğer han odalarından farklı iki oda bulunmaktadır. Bu odalar hanın güvenliğini sağlayanlar ile hana girişi kontrol edenlere aitti. Avludaki han odaları ve arkasına yaslandığı hanın duvarları oldukça kalındır. Aynı zamanda buraya içerisinin aydınlatılması ve havalandırılması için mazgal pencereler açılmıştır. Hücreler beşik tonoz örtülüdür. Bunlardan ilk bölümdeki odalar hana konaklamak için gelenlerin dinlendikleri yerlerdir. İkinci bölüm hanın sağ tarafında yer alır. Bu bölümün ne amaçla kullanıldığı kesinlik kazanamamakla beraber ibadethane olarak kullanıldığı da iddia edilmiştir. Durakhan döneminin en sağlıklı işlevi olan yapılarından birisidir. Sağdaki bölümde hanın hamamı, mutfağı da bulunmaktadır. Bu hamamdan yalnızca bir duvar kalıntısı günümüze gelebilmiştir.
  18. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Müzesi (Merkez) Sinop ili ve çevresindeki eserlerin bir araya getirilmesi, toplanması düşüncesi Milli Mücadele yıllarında ortaya atılmış ve ele geçen buluntular Mektebi İdadi’de koruma altına alınmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra dergâhlardan ve türbelerden toplanan eserler de Sinop’un çeşitli okullarında bir araya getirilmiştir. Bu nedenle de Vilayet Makamı Maarif Vekâletine 1926 yılında yazdığı bir yazıda Sinop’ta bir Asar-ı Atika Müzesi kurulmasını teklif etmiştir. Bu sırada Sinop’ta yaptırılan kibrit fabrikasının temel inşaatında bir nekropole ait buluntularla karşılaşılmıştır. Bunun üzerine Müzeler Müfettişi Ahmet Tevhit Bey o sırada hapishanede ve çeşitli okullarda korunan eserleri Selçuklu dönemine ait bir cami olan Süleyman Pervane (Alaeddin) Medresesi’nde 1932-1933 yıllarında bir araya getirmiştir. Kibrit Fabrikası inşaatında çıkan eserler Ankara Arkeoloji Müzesi’ne 1927 yılında gönderilmiştir. Sinop Müzesi 29 Ekim1941’de ziyarete açılmış, 1945 yılında memurluk, 1947’de de müdürlük olmuştur. Müzede eser sayısının artmasının nedeniyle yeni müzenin yapımına Y.Mimar İhsan Kıygı’nın projesine göre 1966 yılında başlanmış ve 1969 yılında da tamamlanmıştır. Bundan sonra Kibrit Fabrikası temellerinde çıkan ve Ankara Arkeoloji Müzesi’ne getirilen eserler geri getirilmiş, müzenin teşhir ve tanzimi yapılarak 29 Ekim 1970’de yeniden açılışı yapılmıştır. Sinop Müzesi arkeoloji ve etnografya bölümlerinden meydana gelmiştir. Arkeoloji bölümünde Prehistorik Çağ buluntuları, Demirciköyü Kocagöz Höyüğünden çıkarılan Erken Tunç Çağı objeleri ile Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine tarihlenen eserler bulunmaktadır. Arkeoloji bölümünün en önemli eserleri arasında, MÖ. V. Yüzyıla ait üzerinde aslan başı, karga başı ve koçla bulunan bronz hydria; geyiğe saldıran aslan; M.Ö V. Yüzyıla tarihlenen heykel grubu bulunmaktadır. Ayrıca XIX. yüzyıl Bizans resim sanatı üslubunda yapılmış Rum ikonaları da ayrı bir bölümde sergilenmektedir. Müzenin etnografya bölümünde XVII-XVIII. yüzyılın halıları, el yazmaları, Kuranlar, fildişi ve kakama rahleler, sedef kakmalı mücevher kutuları, kesici ve ateşleyici silahlar hat sanatı örnekleri, yazı takımları, yöresel uçkur, peçe, keseler ve kadın giysileri bulunmaktadır Müze bahçesinde ise büyük ölçüde mimari parçalar, Arkaik, Klasik. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen lahitler, sunaklar, mil taşları ve mozaikler sergilenmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemi mezar taşları onları tamamlamaktadır. Müze bahçesinde Serapis mabedi, Aynalı Kadın Türbesi ve 1853 Rus baskınında ölen şehitler anısına ait birde şehitlik yer almaktadır. Aslan Torunlar Evi Etnoğrafya Müzesi (Merkez) Sinop Kefeli Mahallesi, Kemaleddin Sami Paşa Caddesi’nde bulunan Aslan Torunlar Evi Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış, restore edildikten sonra etnografya müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Osmanlı sivil mimari örneklerinden olan bu ev, XVIII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Tapu kayıtlarında ise XIX. yüzyıl başında yapıldığını gösteren bir kayıt bulunmaktadır. Kesme taştan zemin katı üzerine yöresel ahşap çatkı ve arası tuğla dolgulu olarak yapılan ev zemin üstü iki katlıdır. Evin ikinci ve üçüncü katları eli böğründeler ile dışarıya taşırılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür. Zemin katından geniş bir kemer ve iki yandaki merdivenlerle üst katlara çıkılmaktadır. Bu katlarda ortadaki sofalara odalar ile eyvanlar açılmaktadır. Evin yapımında ahşap malzeme ağırlık kazanmış, ayrıca iç mekânlar zengin kalem işleriyle bitkisel motiflerle bezenmiştir. Müze oluşundan sonra içerisi devrine uygun eşyalarla düzenlenmiştir.
  19. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop Medreseleri Süleyman Pervane Medresesi (Alaaddin Medresesi ) (Merkez) Sinop il merkezinde bulunan Süleyman Pervane Medresesi’ni, Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervani 1262 yılında yaptırmıştır. Medrese, Alaüddin Medresesi, Alaiye Medresesi gibi isimler ile tanınmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç Aslan ile II.İzzüddin Keykavus döneminde yapılan savaşlar sırasında Trabzon Rum İmparatoru I. Manuel bir ara Sinop’u ele geçirmişti. Süleyman Muinüddin Pervane Sinop’u yeniden ele geçirmiş ve bunun anısına şehir merkezinde bu medreseyi yaptırmıştır. Medrese moloz ve kesme taştan dikdörtgen planlıdır. Giriş eyvanında tek katlı medrese avlusunun iki tarafında odalar sıralanmıştır. Girişin karşısındaki ana eyvan 1889 yılında dershaneye dönüştürülmüştür. Giriş eyvanının iki yanında birer kapı bulunmaktadır. Bu kapılardan sağ taraftakinden Muinüddin Süleyman Pervane’nin torunu ve Mesud Çelebi’nin oğlu Sinop Beyi Altınbaş Gazi Çelebi’nin mezarının bulunduğu 7.00x8.88 m. ölçüsündeki küçük bir bahçeye girilmektedir. Giriş eyvanının üzerinde üçgen şeklinde, yedi satırlı ve ince Selçuklu nesihi ile yazılmış etrafı çiçek bezemeli bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabeden Sinop’un Selçuklu Sultanı I.İzzüddin Keykavus’un 611 (1214) yılında ele geçirişinden elli yıl sonra istila edildiği ve Süleyman Pervane tarafından geri alındığı belirtilmiştir. Kitabe: “Allah hüsnü âkibet mazhar etsin. Dini mübine dört elle sarılan ve Allah kelâmına uygun hareket eden, Allahın affına muhtaç, sahibi maali ve mefahir, Mehemmet Oğlu Ali’nin oğlu, Süleyma’nın gayretiyle Sinop şehrinin facir kâfirlerden alınması işi müyeser olunca mumaileyh bu mübarek medresenin yapılmasını emretti. Burasının tamamlanması 661 (1262) yılının aylarına tesadüf etti.” Medresenin mimari yönden dikkat çekici özellikleri bulunmamaktadır. Bununla beraber Sinop’ta yapılmış olan tek medrese oluşundan ötürü önem taşımaktadır. Medrese 1941-1970 yılları arasında Sinop Müzesi olarak kullanılmıştır.
  20. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Sinop İlinin Turizm Durumu Sinop, Turizm açısından zengin potansiyel kaynaklara sahiptir. Doğal güzellikler ve tarihi eser yönünden oldukça zengindir. Zengin Orman örtüsü Karadeniz'deki uzun kıyısı, doğal kumsalları, yaylaları, mesire yerleri İl'in başlıca güzellikleridir. Sinop İli sürekli göç veren bir il olduğu için doğasında ve çevresinde hiç bir bozulma olmamıştır. M.Ö. 4500yıllarından başlayarak günümüze kadar uzanan çeşitli uygarlıkların izlerini taşıyan Kaleler, kaya mezarları, kiliseler, camiler, medreseler, hamamlar, çeşmeler, tabyalar, türbeler, vb.eşsiz tarihi eserlerimiz bulunmaktadır. Yağmur miktarının diğer illere göre az oluşu, Karadeniz insanının tatil için Sinop'u tercih sebebidir. Ayrıca; Kastamonu, Çorum, Amasya,Samsun gibi çevre illerden Turizm amaçlı gelen kişi sayısı oldukça fazladır. İlin 175 km uzunluktaki kumsallarının 70 km'lik bölümünde, Akdeniz plajlarındaymış gibi rahat ve doğal bir şekilde denize girilebilmektedir. Son yıllarda İldeki Bakanlığımızdaki Yatırım Belgeli tesislerin bir kısmının inşaatının tamamlanarak hizmete girmesi, Sinoplu'lar tarafından ev pansiyonculuğunun benimsenerek geliştirilmesi, eğlence yeri sayısının ve kalitesinin artması İl Turizminin gelişmesine olumlu katkıda bulunmuştur. Bu konudaki yeni yatırımların teşvik edilmesi, Sinop'un Karadeniz Bölgesinde turizm patlaması yapmasını sağlayacaktır. Yukarıdaki sayılar, tesislere giriş yapan kişilere aittir. Günü birliğine gelenler, çadır ve karavanlara, ev pansiyonlarında konaklayanlar dahil değildir. İl'de l50'nin üzerinde ev pansiyonu bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunlar bilinmediğinden konaklayan kişilerin tam sayısı belirlenememiştir. Sinop'taki Turistik Alanlar Akliman Yöresi Şehrin batısındadır. Kent merkezine 9 km.uzaklıktadır. Kilometrelerce uzunluğunda ve 15-20 metre genişliğinde bir şerit gibi uzanan kumsalı vardır. Millî Parklar Başmühendisliğince düzenlenen Akliman Piknik alanı, her türlü ihtiyaca cevap verecek niteliktedir. Piknik alanında ormanla deniz içiçedir. Hamsilos Koyu Yemyeşil ormanı, denizin bir nehir gibi kara içine girdiği Hamsilos Koyu ve civarı bir doğa harikasdır. İl merkezine ll Km. uzaklıktadır. Akliman-Hamsilos yöresi Kültür Bakanlığı tarafından 1991 yılında 1.derecede Doğal Sit alanı ilan edilmiştir. Mobil Ve Korucuk Köyü Mevkiileri Sakin denizi ve tertemiz kumsalları vardır. Bakanlığımızdan Belgeli tesisler restaurantlar, kamp ve karavan yerleriyle geniş bir hizmet alanı sağlamıştır. İl Turizminin en yoğun olduğu çevredir. Sarıkum Deniz, orman ve göl ve çöl bir aradadır. Çeşitli av hayvanları vardır. Orman Genel Müdürlüğünce Tabiatı Koruma Alanı ilan edilmiştir. İl Merkezine 21 Km.uzaklıktadır.Eko Turizm açısından değerlendirmek üzere gerekli çalışmalar devam etmektetir. Karakum İl Merkezine 2 Km.uzaklıktadır. Sinop Yarımadası'nı çevreleyen yol üzerindedir. Adını ince simsiyah volkanik kumundan almıştır. Kamu ve özel kişilere ait otel, tatil köyü, kafe, restaurant, bungalow tipi evler, karavan ve çadır yerleri bulunmaktadır. Akgöl Ayancık İlçesindedir. Yayla turizmi merkezidir. Ayancık-Boyabat asfaltının 40.km.sinden 5 km. içeridedir. Yapay gölet ve çevresi gür ormanlarla kaplıdır. Günü birlik piknik ve mesire alanı olarak kullanılmaktadır İnaltı Mağarası Ayancık ilçesindedir. Akgöl'e 6 km. uzaklıktadır. İnaltı Mağarası'nın İl Turizmine kazandırılabilmesi için l995 yılı sonunda Turizm Bakanlığı tarafından proje çalışmaları için 1.952.500.000.TL. ödenek gönderilmiştir. 2001 Yılında Mağarada öncelikle aydınlatma, Elektrik isale hattı, çevre düzenlemesi, yol çalışmaları ile ilgili projeler hazırlanmıştır. Şu ana kadar 20 milyarı Turizm Bakanlığı'ndan olmak üzere 65 milyar lira harcanarak, mağara içi aydınlatma, elektrik isale hattı, yürüyüş merdivenleri, giriş kapısı ve mağara önü çevre düzenlemesi çalışmaları tamamlanmıştır.2004 yılında 65.000 YTL ile Jeneratör,Büfe ve çevre düzenlemesi yapılmıştır. Ayancık'tan mağaraya ulaşım yolu için proje hazırlanmış ve ödenek istemiyle Turizm Bakanlığı'na gönderilmiştir. Mağara içi yürüyüş yollarının projesi hazırlanmış, gerekli yardım talebimiz Bakanlığa iletilmiştir. Mağara bu haliyle halkın ziyaretine açılmıştır. Erfelek Tatlıca Şelaleleri İl merkezine 42 kilometre uzaklıkta, Erfelek İlçesi Tatlıca Köyü sınırları içersindedir. Aynı vadi içinde art arda sıralanmış 28 irili ufaklı şelaleden oluşmuştur. Bu özelliğiyle Dünyada benzeri yoktur. Dar ve 2 km uzunlukta bir vadi içinde, şelaleler kenarında, kayın ormanları içinde yapılacak 2 saatlik yürüyüş oldukça zevkli ve heyecanlıdır. Doğal sit alanı olan bölgede trekking, piknik, gezi ve av turizmi olanakları sağlanmaktadır. Bölgede yeme içme, haberleşme ve kamp çalışmaları ile ilgili iyileştirme çalışmaları devam etmektedir. Turizm Merkezleri 1-Sinop-Ayancık-Akgöl Turizm Merkezi 20 Eylül 199l tarih ve 20997 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Ayancık-Boyabat asfaltının 40.Km.sinden 5 Km.içeridedir. 2-Sinop-Gerze Kozfındık-Bozarmut Yaylası Turizm Merkezi 20 Eylül 199l tarih ve 20997 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Gerze İlçesine 47 km. uzaklıktadır. 3-Sinop-Türkeli-Kurugöl Turizm Merkezi 20 Eylül 1991 tarih ve 20997 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Türkeli İlçesi'ne l2 Km. uzaklıktadır. Turizm merkezleri ile ilgili olarak ilan kararı dışında hiçbir çalışma yapılmamıştır. Acilen master planlarının ve uygulama projelerinin Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanması gerekmektedir. Bakanlıkla yapılan görüşmelerde Turizm Merkezlerinin kadastro çalışmalarının tamamlanması istenmiştir. Tarihsel Ve Kültürel Çevre Birçok medeniyetlerin gelip geçtiği Sinop'ta tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerle tabii güzellikleri bir arada görmek mümkündür. Sinop MüzesiŞehrin Merkezinde bulunmaktadır. Sinop kazılarında ve çevresinde bulunan eserler sergilenmektedir. Müzede Prehistorik, Herenistik, Roma, Bizans, Etnografik eserler ile Sinop çevresinde toplanmış ikonalar bulunmaktadır. Sinop Kalesi M.Ö.7.yy.da şehri korumak amacıyla yarımada'nın üzerinde kurulmuştur. Roma,Bizans ve Selçuklular döneminde onarılarak kullanılmıştır. Günümüzde bir bölümü hala ihtişamını korumaktadır. 2050 m. Uzunluğu, 25 m. Yüksekliği, 3 m. Genişliği ve iki ana giriş kapısı bulunmaktadır. Balatlar Kilisesi Roma çağında tiyatro ya da hamam olarak kullanıldığı düşünülen bu yapı, 7.yy.da Bizanslılar tarafından kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. İç kısmındaki fresklerin bir bölümü durmaktadır. Mülkiyeti özel şahsa ait olan yapı Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2000 Yılında Kamulaştırılarak gerekli bahçe düzenlemesi yapılarak halkın ziyaretine açılmıştır. Alaaddin Camii Sinop'un fethinden hemen sonra yapılmıştır. Selçuklu dönemi eseridir. Büyük bir avlunun güneyinde yer alır. Dikdörtgen planlı olup, beş kubbelidir. Avlunun ortasında bir şadırvan, bir köşede de İsfendiyar oğulları'nın türbeleri bulunmaktadır. Paşa Tabyası Sinop yarımadası'nın güney doğusunda l9.yy.da Osmanlı-Rus savaşları sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır. Yarı ay şeklindedir. 11 top yatağı, cephanelik ve mahzenlerden oluşmaktadır. Paşa Tabyası yeme içme tesisi olarak hizmete açılmış olup İlimiz turizmine hizmet vermektedir. Diğer bir tabya da Korucuk Tabyası'dır. Bu Tabya özel şahsın mülkiyeti içindedir. Eski Sinop Cezaevi - Eski Sinop Tersanesi Cezaevinin bulunduğu alan Osmanlıların Karadeniz'deki en büyük tersanesiydi. Cezaevi iç kalenin içinde eski tersane alanında yapılmıştır. 1887 yılından beri cezaevi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Etrafı yüksek kale bedenleriyle çevrilidir. Bu özelliğinden dolayı mahkumların kaçışını imkansız kılmıştır. Şu an Sinop Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğüne tahsisli olan eski Cezaevi Müze olarak ziyarete açıktır. 2004 yılında 40 bin kişi ücretli,5 bin kişi ücretsiz ziyaret etmiş olup,40.000 YTL gelir elde edilmiştir. Şehitlik Sinop Müzesi bahçesinde olan şehitlik, 1853 Osmanlı-Rus Savaş'ında Sinop Limanı'nda şehit olan denizcilerimiz için yaptırılmıştır. Şehitliğin altında şehit denizcilerimizin kemikleri bulunmaktadır.2004 Yılında Sinop Valiliğince halkın dinlenmesi amacıyla bahçe düzenlemesi yapılmıştır. Şehitler Çeşmesi Tersane çarşısındadır. 1853 Osmanlı-Rus Savaş'ında şehit düşen denizcilerimizin ceplerinden çıkan paralarla yaptırılmıştır. Ayrıca İl genelinde çok sayıda cami, türbe, medrese, kaya mezarı vb. gibi görülmeye değer tarihi eserler mevcuttur. Özel İdare Karakum Tatil Köyü, Gazi Orman Kampı, Belediye Yuvam Tesisleri, Güney Kamping, Akliman yöresindeki Martı Kamping, Demirkollar Kamping çadır ve karavan turizmine uygun yerlerdir. Her türlü hizmet verilmektedir. Av Turizmi Avcılık İl ve ilçelerdeki ormanlık alanlarda her mevsim kurt, çakal, yaban domuzu avlanmaktadır. Yine mevsimine göre yaban ördeği, yaban kazı, çulluk, bıldırcın avlanmaktadır. Av turizmiyle ilgili olarak Orman Bakanlığı'ndan gerekli izin alınmıştır. 2002 yılının ekim ayında av turizmi faaliyetlerine başlanacaktır. Balıkçılık İl Merkezi ile sahil ilçeler Ayancık, Gerze ve Türkeli'de küçük ve amatör balıkçılardan başka büyük tekne, gırgır ve trolcular tarafından balıkçılık yapılmaktadır. Ilde ayrıca olta balıkçılığı için uygun alanlar bulunmaktadır. Konuyla ilgili etüd çalışmaları yapılmaktadır.
  21. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    EL SANATLARI Keten : Ayancık ilçesinde dokunmaktadır. Günümüzde yalnız bir kaç kişi tarafından bu iş yapılmaktadır. Keten dokumak için öncelikle ipin elde edilmesi gerekmektedir. Bu da oldukça zahmetli bir iştir. Temmuz ayında ekimi yapılır. Daha sonra çeşitli işlemlerden geçirilerek ip haline getirilir. İp haline gelen keten yörede "düzen" adı verilen dokuma tezgahlarında 30, 40 ya da 50 cm. eninde dokunur. Bu dokumadan yöresel adıyla göynek, nezgep, paça, erkeklere pantolon, ceket, yelek gibi giyim eşyaları ve çarşaf, peşkir, örtü gibi ev eşyaları yapılmaktadır. Çember : Çember de yörede çok eskiden beri dokunan ve kullanılan bir dokuma ürünüdür. Boyabat, Durağan ve Saraydüzü ilçelerinde görülmekte, buralarda kadınlar tarafından başörtüsü olarak kullanılmaktadır. Çember de düzen adı verilen dokuma tezgahlarında, tarak boyuna göre genellikle 50 cm. eninde dokunur. Daha sonra iki parça birleştirilerek kullanılacak duruma getirilir. Çemberin üzerine dokuma yapılırken demirkırat, kibrit kabı, baygın gibi nakışlar atılır. Mahrama ve Durağan Bezi : Mahrama ve Durağan bezi Durağan ilçesinde dokunmaktadır. Mahrama eskiden havlu olarak kullanılmak üzere dokunurmuş. İnce ve daha uzun dokunanına peşkir adı verilmekteymiş. Ayrıca mahrama yeni damat oldukları anlaşılsın diye damatların bellerine bağlanırmış. Mahrama da çember ve Durağan bezi gibi düzende, pamuktan dokunur. Ancak çember ve Durağan bezine göre daha sık dokunup ağzına çiğ iplik atılır, kenarlarına da desenler işlenir. Durağan bezi ise çarşaf ve iç göynek yapmak için ince pamuktan düzende dokunur. Gemi Modelleri : İl merkezinde görülen el sanatlarından birisi gemi modelleri yapımcılığıdır. 1950 yılında aftan yararlanarak Sinop Cezaevi'nden çıkan iki mahkum burada kalarak gemi modelleri yapmışlar, yanlarında çalıştırdıkları çıraklara kotra yapımını öğreterek bu sanatın Sinop'ta yapılmasını sağlamışlardır. Çok çeşitli modellerde gemi yapıldığından farklı özellikte ağaçlar kullanılmaktadır. En çok kullanılan ağaçlar ceviz, gürgen, kavak, kiraz ve armuttur. Bıçakçılık : Sinop'ta ÖZEKES ailesinin dört kuşaktır devam ettirdiği el yapımı bıçak üretimine, ilk dedeleri Hüseyin usta 1890 yılında bir hobi olarak başlamış ve el yapımı bıçaklar Sinop'un tanıtımında bugün başta gelen el sanatlarından biri olmuştur. Bıçakların yapımında yüksek karbonlu İsveç takım çeliği, saplarının yapımında ise manda, geyik boyunuzu, gül ağacı kökü kullanılmaktadır. Korkuluk ve tepe malzemesi kaliteli pirinçten, kınları ise kaliteli sığır derisinden yapılmaktadır. Bıçaklar, dekoratif bıçaklar, mutfak bıçakları ve av bıçağı olarak üretilmektedir. Giyim - Kuşam Yörede erkekler zıpka adı verilen paçaları dar, üzeri bol pantolon, üste yakasız gömlek giyerler. Gömlek üzerine salta adı verilen cepken giyilir. Kadınlar içlerine göynek giyerler. Göyneklerin yakası nakış ile süslenmiştir. Bazı yerlerde göyneklerin etek kısmı işlenmektedir. Göynek üzerine kurtlu, fındıklı ya da altıparmak adı verilen üçetek giyilir. Alta paça adı verilen, altı ketenden ya da bürümcükten, üstü amerikan bezinden yapılan, paça kısmı işlemeli, beli uçkur ile bağlanan don giyilir. Bele yün ya da pamuktan dokunmuş kuşak bağlanır. Bunların üzerine de öne önlük takılır. Kıyafeti başlık tamamlar. Ayancık ve köylerinde başa nezgep takılır. Bazı yerlerde başa fes takılır, onun üstüne yazma, kesmeli poğça, iç kısımlarda çember örtülür. Genel olarak ise sarı yazma bağlanır. Başın üstünde de alınlık denilen "çatkı" vardır. Boyabat'ta ise başa örtülen örtüye "pıta" denir.
  22. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Halk Bilgisi Hemen her yöremizde olduğu gibi Sinop'ta da cin, peri, hortlak, şeytan vb. inançlar mevcuttur. Bunların daha çok ahır, samanlık, ıssız yer, mezarlık, kaya, çeşme ve su kaynakları gibi yerlerde görüldüğüne inanılır. Görüldükleri yerde dua ederek, ateş yakarak, silah atarak, kalabalık bir şekilde dolaşılarak bunlardan etkilenilmeyeceğine inanılır. Bu tür şeylerin bulunabileceğine inandıkları yerlerden geçerken dua okuyarak kendilerine zarar vermelerini önlemeye çalışırlar. Cin çarptığı, cinli perili olduğu düşünülen insanlar hocaya, yatıra götürülür. Bunlar için muska yazdırılır, bu kişiler hocaya okutturulur. Bu tür hastaları olanlar da hastalarının iyileşmesi için adakta bulunurlar. Halk Hekimliği Yörede çeşitli hastalıklar için köy hekimi denilen kimselere başvurulur. Ayrıca belli hastalıkları iyi ettiği inancıyla yatırlara, türbelere gidilir. Bunlar dışında yabani otlardan da ilaç yapılarak ve büyüsel işlemlerle hastalıklar tedavi edilmeye çalışılır. Halk hekimliği yoluyla tedavi edilmeye çalışılan hastalıklar : Havale : Kızılcık dibinden alınan toprak sirkeyle ezilip avuçlara, göbeğe, ayak tabanlarına ve başa konur. Güneş Çarpması : Başa ve göbeğe sabunlu bez konur. Zatürre : Hastanın gömleği sirkeye ya da keçi sütüne batırılır ve hastaya giydirilir. Yılancık hastalığı : Guguk otunun kökü dövülür. Ekşi ayranın suyuyla kaynatılır. Dayanılacak sıcaklıkta yaraya sarılır. İdrar yolu iltihaplanması : Çam tahtaya oturulur. Kireçlenme : Kaynatılan arpa sıcak olarak bir bez torba içinde kireçlenme olan yere konur. Guatr : Boğaza tütün yaprağı sarılır. Mide Şişkinliği : Şişkinliği gidermek için kiren pekmezinin şerbeti içilir. Temre : Vücutta temre olan yere temre otu sürülür. Boğaz Ağrısı : Pamukluğ ağacının sakızlı yaprakları boğaza sarılırsa iyi gelir. Yara : Tavuk kesilir ve içi temizlenir. Tüyleri durur. Eti ezilir. Yara olan yere sarılır ve bir gün durur. Yarayı iyi eder. Ağrı : Kara ısırgan börttürülerek ağrıyan yerlere sarılırsa ağrı geçer. Tedavi amacıyla kullanılan bitkiler ise şunlardır : Kabaldayık Otu : Su ile dövülüp yanık yerlere sürülür. Yora Yaprağı : Yıkandıktan sonra yara üzerine sarılır. Pirinç Otu : Gece yatağını ıslatan çocuklara tohumları yutturulur. Ebegümeci : Bu otla keten tohumu ve süt kaynatılıp boğaza sarılırsa bademciklerin şişi iner. Eğrelti Otu : Karın ağrısında göbek üzerine sarıldığında ağrı geçer. Yüğdün Otu : Berelere sarılırsa sancıyı çabuk keser. Bertük Otu : Berelenen yere sarılır. Adak - Yatır İnsanlar, istek ve ihtiraslarının gerçekleşmesi zorluğu ve imkansızlığı karşısında ya büyüleyici ya da kutsal bildikleri varlıklara yaklaşarak, ihtiyaçlarını gidermeye ve kaderlerini değiştirmeye çalışırlar. İnsanların kendilerine yardımı dokunacağına inandıkları yerler türbeler, adak yerleri ve yatırlardır. Her yöremizde olduğu gibi Sinop'ta da bu anlamda pek çok türbe, adak yeri ve yatır bulunmaktadır. Halk buralara şu nedenlerle gitmektedir : - Çocuğu olmayanlar çocuğu olması için. - Evlenemeyen kızlar kısmetlerini açmak için. - Genç kızlar hayırlı kısmet için. - Hastalar şifa bulmak için. - Para ve mal sahibi olabilmek için. - Başlarına gelecek felaketten korunmak için. Yörede en bilinen adak yeri, yatır ve türbeler; şehir merkezinde Seyit Bilal Türbesi, İsfendiyaroğulları Türbesi, Sultan Hatun Türbesi (Aynalı Kadın), Hatunlar Türbesi, Yeşil Türbe, Yesari Baba Türbesi, Gazi Çelebi Türbesi'dir. İlçelerde ise; Boyabat Aşıklı Tekke, Koyun Baba Tekkesi, Dodurgalı Hacı Mustafa Türbesi, Demirci Dede Türbesi, Kalebağı Türbesi, Durağan Yağbasan Türbesi, Gerze Çeçe Sultan Türbesi, Saraydüzü Ahmet Baba Türbesi, Tekkeşoğlu Türbesi, Erfelek Uzun Türbe en bilinenlerdir.
  23. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    Helesa Geleneği (Sellim) Helesa Geleneği (Sellim) Sinop'a özgü önemli bir gelenek Ramazan ayında "sellime çıkma" ya da diğer adıyla "helesa"dır. Helesa geleneğinin ortaya çıkışıyla ilgili söylence ise şöyledir: "Çok eski devirlerde, gemiler yelken ile çalıştığı zamanlarda Karadeniz'de sığınacak üç liman varmış. Bunlar Temmuz, Ağustos ve Sinop'muş. Yani Karadeniz sadece Temmuz ve Ağustos aylarında fırtınasız olur, diğer zamanlarda da gemiler ancak Sinop limanında barınabilirmiş. Yine böyle bir kış mevsiminde, bir yelkenli gemi Sinop limanına sığınmış. Haftalarca burada mahsur kalındığından kumanyaları tükenmiş. Açlık baş göstermiş. Dilenmek istemediklerinden kimseden bir şey isteyememişler. Bir gün kaptanın aklına feneri alıp ev ev dolaşarak mani söyleyip yardım istemek gelmiş. Filikayla şehre çıkıp gece feneri de yakarak ev ev dolaşıp, mani söyleyerek yiyecek toplamışlar. Bundan sonra Sinop'ta bu olay gelenek haline gelmiş ve her Ramazan ayının 15'inden itibaren helesaya çıkılır, bahşiş toplanır olmuş." Ramazanın 15'inden itibaren gençler akşamdan hazırladıkları süslü kayıklarla sellime çıkarlar. Kayıklar birkaç kişinin taşıyacağı büyüklüktedir. Son derece güzel süslenirler, fenerlerle, mumlarla ışıklandırılırlar. Akşamları iftardan sonra gençler bu süsledikleri kayığı omuzlarında taşıyıp bir mahalleye gelirler. Kayığı her ev tarafından görülecek bir yere koyarlar ve evlerin kapılarına gidip helesanın bir bölümünü söyleyerek bahşiş isterler. Bahşişler bir mendile sarılarak ve düştüğü yer görülsün diye mendilin ucu yakılarak helesacılara atılır. Sellime çıkanlar içinde sesi güzel olanlardan biri aşağıda sözleri yazılı olan helesadan bölümler okur, diğerleri de nakarat kısmını söyleyerek kapı kapı dolaşır ve bahşiş toplarlar. Helesa Bismillahla başlayalım Ayva dalı taşlayalım Bu yıl burda kışlayalım Helesa yelesa Heyemola yusa hop Altımızda çürük minder Altını üstüne dönder Aman beyim bahşiş gönder Nakarat Ahçımızın adı Tayyar Bir kepçe koyar iki sayar Bununla gemici doyar Nakarat Gemi geldi duydunuz mu Selam verip aldınız mı Bu gemiyi tanıdınız mı Nakarat Kaptanımız fener taşır Uyuz olmaz durmaz kaşır Tayfalarım hamsi taşır Nakarat İnce burundan geçerken Sırmalı sancak açarken Biz doldurup biz içerken Nakarat Bir gemim var çift direkli Tayfası aslan yürekli Filikası çifte kürekli Nakarat Elimde şimşir sopası Olduk çocuk maskarası Sonumuz mektep hocası Nakarat Aşağı hamamın yokuşu Söküldü mestin dikişi İlle de kocakarıların cümbüşü Nakarat Dal budarım dal budarım Bahçede bülbül güderim Sizleri her yerde methederim Nakarat Bahşişi almamış olmaz Gemi düzenini bulmaz Tayfalar buna razı olmaz Nakarat Sıçan gelir takur tukur Ben sanırım düze dokur Komşu bizden fakir Nakarat Büyük cami direk ister Söylemeye yürek ister Arkadaşlar bahşiş ister Nakarat Aşağları geze geldim İnci mercan dize geldim Bakın beyim size geldim Nakarat Bir gemim var boyda bosta Baş üstüne kurdum posta Bizden selam olsun eşe dosta Nakarat Hasan ağbi geldik size Hatırın kalmasın bize Bahşişi çok gönder bize Nakarat
  24. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    SİNOP GELENEKLERİ Doğum Âdetleri : Doğum geçiş dönemlerinin birincisidir. Sinop'ta doğum âdetleri genel hatlarıyla şöyledir: Yörede bebek bekleyen kadına "yüklü", "gebe" veya "hamile" denir. Çocuğu olmayan kadın ve erkeğe ise "kodaksız" ya da "kısır" denilmektedir. Her yörede olduğu gibi Sinop'ta da ailelerin çocuğunun olması önemli bir olaydır ve evliliğin ilk gününden itibaren çiftlerin bir an evvel çocuğu olması için geleneksel bazı yöntemler uygulanır. Örneğin ilk çocuğun erkek olması için yeni gelinin kucağına erkek çocuk verilir, yatağında erkek çocuk yuvarlanır. Kadın gebeliğini yaşıtları arkadaşlarına söyler. Ailedekiler ise gebeliği ancak kadının karnı büyümeye başladığında anlarlar. Yörede aşerme "aşyerme" olarak adlandırılıyor ve gebelik sırasında kadının canının bir şeyler istemesi olarak tanımlanıyor. Bu dönemde gebe kadının canının istediği şeyi mutlaka yemesi gerekir. Yemediği ya da yedirilmediği takdirde doğacak çocuğun bir yerinin eksik olacağına inanılır. Ayrıca gebe kadın aşerme sırasında gizli olarak kiren (kızılcık) ve elma yerse veya onları saklarsa, bunlarla vücudunun neresine dokunursa doğacak çocuğun vücudunun o kısmında bunların izi olacağına inanılır. Gebelik sırasında doğacak çocuğun dış görünüşünün oluşturulması anlamında da bazı pratikler uygulanır. Örneğin, gebe kadın çocuğunun kime benzemesini istiyorsa ona bakar. Gökyüzüne bakan kadının çocuğunun gözünün mavi, gök üzüm ya da gök bir şey yenirse gözlerinin yeşil olacağına inanılır. Gebe kadın kocasını çok severse çocuk kocasına, annesini çok severse annesine benzeyeceği inancı vardır. Anadolu'nun genelinde olduğu gibi Sinop'ta da erkek çocuk aileler için önemlidir. Bu nedenle doğumdan önce çocuğun cinsiyeti merak edilir. Gebe kadının dış görünüşünden ve yapılan bir takım pratiklerle çocuğun cinsiyeti öğrenilmeye çalışılır. Bunlardan bazıları şunlardır : - Gebe kadına elini uzat dendiğinde elinin içi yere bakarsa çocuk oğlan, yukarı bakarsa kız olur. - Kadının karnı sivri olursa çocuk oğlan, yayvan olursa kız olur. - Bebek sağ tarafta olursa oğlan, sol tarafta olursa kızdır. - Doğacak çocuk kızsa kadın zayıflamaz, oğlan taşıması zor olduğu için zayıflar. - Doğacak çocuğun erkek olması için kocasının uçkuru kadının beline bağlanır. - Gebe kadının haberi olmadan odadaki minderlerin birinin altına makas, diğerinin altına bıçak konur. Makas olana oturursa çocuk kız, bıçak olana oturursa oğlan olur. - Doğacak çocuğun erkek olması için horoz kesilip sıcakken ödü yutulur. Doğum eskiden ve kısmen günümüzde de köy ebeleri tarafından yaptırılır. Evin bir odasında doğuma yardım edecek birkaç kişiyle birlikte köy ebesi doğumu yaptırır. Ancak zaman zaman doğum zorlaşır. Gebelik sırasında yatakta kocanın kadının üzerinden geçmesinin ya da kadının gebelik sırasında kapı eşiğine oturmasının doğumu zorlaştıran nedenler olduğuna inanılır. Bu durumlarda doğumu kolaylaştırmak için şu pratikler uygulanır : - Kadın odada gezdirilir. - Çarşaf, yorgan, battaniye gibi şeyler içinde sallanır. - Su üzerinden, küfe üzerinden, eşikten atlatılır. - Makas ağzı açılır. Ebe kadın saç bağını, saç örgüsünü açar, düğmeler çözülür. - Kocasının avucundan ya da ayakkabısının içinden Fatma ana denilen otun bekletildiği su içirilir. - Doğum odasına giren kadınlar gebe kadının sırtını sıvazlar, "köy göçtü sen de göç" diyerek doğumun kolay olmasını dilerler. - Odaya giren kişi bir şeyin dikişini söker ve "ben geldim sen de gel" der. - Gebe kadın gebeliği sırasında dikiş dikmişse doğum yaparken eteği sökülür. - Kadının kocası çağırılır ve kadının üzerinden üç kere geçirilir. - Kadının saçında iğne, toka varsa açılır, yakasındaki ip çözülür. - Sandıkların kilitleri açılır. Bebek doğduktan sonra yıkanır ve tuzlanır. Doğumdan sonraki en önemli işlem bebeğin göbeğinin kesilmesidir. Göbek pamuk ipliğiyle bağlanır. Bir ayakkabı ya da lastiğin (ayağa giyilen) üzerinde jiletle kesilir. Göbeğin üzerine kurumaması için anne sütü damlatılır ve "goğorsu" denilen yakılmış beyaz bezin külü konur. İki günde bir ya da her gün göbek düşene kadar bu işlem tekrarlanır. Göbeğin kesildiği makas çocuk erkekse, kalbi askılı olsun, çalışkan olsun diyerek duvara asılır. Çocuk kızsa makas, gezgin olmaması, eve bağlı olması için minder altına konur. Doğumu yaptıran ebeye doğumdan sonra kibrit ve sabun verilir. Çocuğun kırkı çıktıktan sonra da para verilir. Doğum sonrası loğusayı ziyarete gelenlere ikram etmek için bebek kız olmuşsa katlama yapılır, erkek olmuşsa çörek gömülür. Küle gömülen çörek "oğlan çöreği" diye dağıtılır. Uzun yıllar çocuğu olmayan ya da ilk erkek çocukları dünyaya gelen aileler, çocukları olduğunda yaşlı kadınları toplayarak "beşik düğünü" yaparlar. Kadınlar beşiği düzerler. Bebek uykulu olsun, uyusun diyerek kadınlardan çok uykulu olan birisi bebeği beşiğe yatırır. Loğusa kadın ve bebek kırkları çıkana kadar yalnız bırakılmazlar. Bunun nedeni bu dönemde anne ve bebeğe şeytanın çok ilişeceği ve doğum yapan kadının mezarının kırk gün açık olduğu inancıdır. Loğusa kadın ve bebek yalnız bırakılmaları gerektiğinde yanlarına su ve süpürge konur. Bebek yalnız bırakılacaksa beşiğine süpürge dayanır, başının altına süpürge teli konur, beşiğin altına ekmek konur. Çocuk mama, yemek yiyene kadar da o ekmek oradan alınmaz. Kırk içinde çocuğun üzerine âdetli kadın gelirse "ürfiye", "urufe" olur. Buna "kabar" da denilir. Çocuğun vücudunda kızarıklıklar olur, darı gibi lekeler çıkar. Bu durumda çocuğun yıkanacağı suya darı atılır ve çocuk bu suyla yıkanır. Bunun dışında çocuğun vücuduna katran sürülür ya da buğday anızının külü vücuda serpilir. Çocuk doğduktan kırk gün sonra loğusa da bebek de kırklanır. Ancak kırklama yapılana kadar bebek ve kadın sık sık yıkanır. Kadın bu kırk gün boyunca âdet görür. Buna "çocuk âdeti" denir. Kırk gün dolunca "kırk kazanı" konur. Kazanın içine kırk taş atılır. Buna "kırk taşı" denir. Aynı zamanda kırklama suyuna gümüş yüzük, para, iğne atılır. Bunu yaşlı bir kadın yapar, para ve iğne kırklamdan sonra bu kadına verilir. Bu su elekten geçirilir ve kırk kaşık su konur. Artan su loğusanın ve bebeğin gittiği her yere serpilir. İki kırklı kadın bir araya geldiğinde "kırk baskını" olacağı inancı vardır. Bu durumda çocuk ilerlemez. Kırk baskını olmaması için bebeklerin iç göynekleri değiştirilir, iki kadın birbiriyle öpüşür ve iğne değiştirirler. Baskın durumunda ise kadınlar birbirlerinin çocuklarını emzirirler. Evlenme Âdetleri Evlenme, iki kişinin birlikteliğinin başladığı bir olay olması açısından toplumlarda en fazla önem verilen geçiş dönemidir ve bu anlamda çevresinde pek çok âdet, gelenek ve inanç oluşmuştur. Sinop'ta genel olarak isteme usulü evlilik görülmekle birlikte kaçma ve yörede değiş olarak adlandırılan evlenme türleri de mevcuttur. Kaçma ve değiş başlık parasından kurtulmak için başvurulan evlilik türleridir. Evlenme yaşına gelmiş oğlu olan anneler akrabaları, komşuları aracılığıyla kız ararlar. Bu arayış sonunda bulunan kızı görmeye oğlanın annesi ve yakınlarından birkaç kadın habersiz giderler. Kız beğenildiği takdirde oğlan evinin erkekleri Cuma gecesi, Pazartesi gecesi gibi hayırlı günlerde kızı istemeye giderler. Kız istemeye gitmeye yörede "düğürlüğe gitme" denir. Birbirine dünür olan kişiler de "dünürşü" denilmektedir. Kız istemeye gidilirken, oğlan tarafı çiftlenecekleri için çift katlama götürülür. Kız tarafının vermeye gönlü varsa onlar da oğlan tarafına çift katlama verir. Tek katlama verdiği takdirde kızı vermeye gönülleri yok demektir. İlk istenişte kız verilmez. Oğlan evi birkaç kez kız isteme işini tekrarlar. Kız istendikten sonra söz kesmeden önce kızın uğurlu olup olmadığı denenir. Eğer tavuklar külük olursa, inekler güve gelirse o kız istenir. Son istemede söz de kesilir. Söz aile arasında olur. Oğlan tarafı gelirken şeker getirir. Aynı zamanda on ya da on beş tane katlama götürür. Buna"söz katlaması" denir. Getirilen şeker söz kesildikten sonra kız tarafından dağıtılır. Kız şekerleri dağıtırken bir taraftan da orada bulunanların ellerini öper. Ellerini öptüğü kişiler de şeker kutusuna bahşiş atarlar. Bu paralar kızın olur ve çeyizi için kullanır. Sözde kız tarafı bir liste yapar ve oğlan tarafına verir. Aynı zamanda başlık miktarı ve nasıl verileceği de sözde konuşulur. Nişan kız tarafında olur. Geçmişte nişanda yemek verilirken günümüzde misafirlere üzümle şeker dağıtılıyor. Nişan günü oğlan tarafı kız tarafına nişan bohçasını götürür. Bu bohça da yüzük de olur. Kız tarafı da daha sonra oğlanın bohçasını götürür. Nişanla düğün arasının fazla uzun olmaması istenir. Oğlan evinin büyükleri hazır oldukları zaman kız evine düğün zamanını ve nasıl yapılacağına konuşmak üzere "düğün sözü"ne giderler. Düğün sözünde kızın kardeşlerine "kardeş yolluğu" verilir. Bunun miktarı ise daha önce sözde konuşulmuştur. Bu konuşmayla düğün kurulduktan sonra oğlan evi düğün hazırlıklarına başlar. Davulcusunu, zurnacısını, köçeğini tutar. Düğünden önce yörede "çeyiz düzme", atkı attırma", ya da "döküm alma" denilen düğün alış verişi yapılır. Bu alış verişte gelinin eksikleri tamamlanır, takılar, elbise, mintan, ayakkabı, gelinin yakınlarına hediye, damada pantolon, ayakkabı, gömlek alınır. Genel olarak "muamele" denilen resmi nikah da bu günde yapılır. Düğüne çağrıya "okuma" denir. Düğüne çağrı yapan kişi çağrıyı yaparken helva dağıtırken bunun yerini günümüzde şeker almıştır. Üç gün süren düğün "çuval ağzı açma"yla başlar. Oğlan evinde düğünün ilk günü odanın ortasına bir çuval konur. Onun ortasına da bir oklava çakılır. Bir de elek konur. Gelinle damat zengin olsun diye eleğin içine de para atılır. Gelenler çuvaldan un alıp eleğin içine dökerler. O gün yeme içme yapılır, misafirlere yemek verilir. Gelinle damat düğünden sonra o parayı unun içinden ayırırlar. Ertesi gün kız evinde kına gecesi olur. Kınayı oğlan evi götürür. Kınayla birlikte tepsiye basılmış helva götürülür. Helvayı kızın dayısı keser. Nişan yüzüğü de helvanın ortasına konur ve bıçakla helvayı keserek yüzüğe kadar gelinir. Burada bıçağın helvayı kesmediği söylenir ve bahşiş istenir. Orada bahşiş verilir. Eğer bahşiş az gelirse bıçak kımıldamaz. Bahşiş fazlalaşınca helva kesilir. Helva gelen misafirlere dağıtılır ve artan da gelinle birlikte oğlan evine gider. Gelin kına yakılması için ortaya getirilir ve ağlatılır. Kınayı biri kız tarafından, biri oğlan tarafından iki genç kız yakar. Bu kızlardan hangisi kınayı daha çabuk alıp gelinin eline koyarsa o tarafın sözünün üstün olacağına inanılır. Aynı zamanda bu kızların da kısmetinin çabuk çıkacağı inancı vardır. Kıza kına yakıldıktan sonra kına tası dolaştırılır ve herkes bu tasa para atar. Atılan paralar kınayı karan ve tası dolaştıran kadının olur. Kınanın ertesi günü gelin alma olur. Gelini başı bozulmamış bir kadın giydirir. Yine başı bozulmamış bir kadın kızın başını örer. Bu saç örgülerine "minik" denir. Gelinin başı örülürken damat bağlanmasın diye kızın saçına kilit takılır. Bu kiliti gerdekte damat açar. Aynı gün damat giydirme töreni de yapılır. Dışarıya çıkarılan damat ve sağdıcın çevresine misafirler toplanır. Davullar zurnalar çalınır, silahlar atılır. Damadın giysileri önce oynatılır daha sonra ailenin büyükleri tarafından giydirilir. Oğlan evinden gelin almaya kalabalık bir topluluk gelir. Gelin almacı kadınlar kız evine gelince eve girerler. Girdikten sonra gelin oturaklı olsun diyerek önce otururlar. Daha sonra da "oyun atarlar" kalkar oynarlar. Oğlan tarafı kız evinden küçük bir şey çalar ve bunu damada verip bahşiş alırlar. Gelini evden erkek kardeşi çıkarır. Çıkarmadan önce gelinin beline kuşak bağlar. Kuşağı bağlamak için oğlan tarafından bahşiş alır. Gelin evden çıkarken kızın kardeşi kapıyı tutar ve bahşiş alır. Buna "kapı parası" denir. Gelinle birlikte oğlan evine kızın kardeşi ve iki kadın gider. Gelinin evden çıkarılışı sırasında bazı pratikler uygulanır : - Gelin evden çıkarılırken bütün kötü huyları burada kalsın, orada yenilensin düşüncesiyle ocağa tükürttürülür. - Kapıdan çıkarken kapının üst tarafına bıçak sokulur. - Kapıdan çıkarken gizlice gelinin beline bıçak ve tabanca sokulur. - Gelinin başından şeker, para serpilir. - Gelinin ağzına şeker verilir. Kız evi sağdıç annesine kül, çivi, ekmek, oklava bir de çanak verir. Çivi,kızın eve bağlanması için oğlanın evine çakılır. Kül, ocağın küllenmesi için ocağa dökülür. Ekmek, bereket getirmesi için tekneye bırakılır. Gelin ağladığında sesi duyulmasın diye oklava da çanağa vurularak ses çıkartılır. Yol boyunca kızın bindiği araba öküzün nalı düştü diyerek düştü diyerek durdurulur. Bahşiş alındığında yola devam edilir. Gelinin çeyizi de gelinle birlikte getirilir. Oğlan evine gelindiğinde kızın akrabalarından birisi çeyiz sandığının üzerine oturur ve bahşiş alır. Bunun yanında çeyiz sermeye gidenler oğlan evinde sandık açılmıyor damat gelsin diyerek bahşiş isterler. Bahşişi aldıktan sonra çeyizi sererler. Gelinin yatağı kızın yengesi tarafından ya da oğlanın halası, yengesi, yakın akrabaları tarafından hazırlanır. Yatak hazırlanırken hazırlayanlardan birisi çiftin kaç çocuğu olması isteniyorsa o sayıyı söyleyerek yatakta yuvarlanır. Gelin oğlan evine gelince şunlar yapılır : - Gelin arabadan inerken eline su dolu bir şişe verilir. Şişe arabanın tekerleğine vurdurulup kırdırılır. Şişeyi kıramazsa beceriksiz, sönük gelin denir. - Oğlan evine gelen gelin kayınpederi bir şey adamadan arabadan inmez. - Eve girerken gelinin eline bir kaşıkla yağ verilerek evin dış kapısına sürdürülür. - Eve girerken gelinin önüne bir iskemle konur. Gelin iskemleyi ayağıyla devirirse geçimsiz, eliyle alıp bir kenara koyarsa geçimli olur denir. - Gelinin odasının kapısının iç ve dış kısmına gelin odaya girerken kaşık sokulur. - Kapının önüne süpürge konur. Gelin süpürgeyi ayağıyla iterse uğursuz, bir şey bilmiyor, eğilip alıp bir kenara dayarsa gelin becerikli olacak denir. - Gelin eve gelince damat merdivenlere çıkar ve gelin damadın bacağının arasından geçer. Bu damadın bağlanmaması için yapılır. - Gelin oğlan evine geldiğinde kaynana ya da yaşlı bir kadın gelinin ayağına keşkek serper, su döker. Keşkek bolluk bereket simgesidir. Bu atılanlardan herkes toplar ve ambarına atar. Gelin eve girince odasına götürülür. Yatsıdan sonra da damadı arkadaşları ve sağdıcı eve getirirler. Damadı odaya halası ya da yengesi sokar. Odaya girerken sırtı yumruklanır. Çiftin gerdeğe girmesine"odalamak" denir. Damat odaya girdikten sonra ikisi birlikte iki rekat namaz kılarlar. Gelinin evinden getirdiği yiyeceklerle odada bir sofra hazırlanmıştır. Gelin sofraya oturmaz ve konuşmaz. Damat bunun üzerine sofraya para koyar. Bahşişi alınca gelin sofraya oturur ve konuşmaya başlar. Damat ve gelinden artan yemek ertesi sabah davulculara verilir. Odalanmanın sabahında damat pencereden silah atar. Bunu duyan sağdıç davul ve zurnayla kapının önüne gelir. Damat omuzunda havlu takılı olarak dışarı çıkar. Dışardakilerin ellerini öper. Düğünün ertesi gününe "duvak" ya da "semet" denir. Bugün bütün komşular, akrabalar toplanır. Duvağa "kız halkı" denilen kız tarafı da gelir. Eğer düğünden önce gelinle ilgili söylentiler olmuşsa gelinin çarşafı ortada oynatılır. Duvak serpildikten sonra gelin, kaynana ve kaynatasının ellerine öper, onlar da ona bahşiş verirler , gelin de onlarla konuşmaya başlar. Düğünden sonra kız tarafı gelinle damadı "üç geceliğe" çağırır. Buna "kırıtma" da denir. Burada damada helva kestirirler. Damat helvayı kesmez, bıçağı ortaya bırakır. Kız tarafı damada bir canlı bir cansız bahşiş verince helvayı keser. On beş gün sonra da kız baba evinden gelip kendisini alan birisiyle "evilliğe" gider ve birkaç gün kalır. Bu gidişinde annesi kızına bir hediye verir. Ölüm Âdetleri Yörede gulugulu kuşu, karga ve baykuş ötmesi ölüme işaret sayılır. Köpek uluması da ölümü çağrıştırır. Bu nedenle köpeğe ekmek atılır. Cenaze, ölüm olayının olduğu yerden kaldırılarak hazırlanan temiz bir yere yatırılır. Üzerindekiler çıkarılır, çenesi bağlanır, üzerine çarşaf örtülür. Ölünün üzerine makas konur. Bu ölünün üzerinden kedi atlamasını önlemek için yapılır. Kedi atladığında ölünün hortlak olacağına inanılır. Cenazenin bulunduğu odanın kapısı azrailin çıkıp girebilmesi için açık bırakılır. Ayrıca odanın kapısına Azrail'in kılıcını silip gittiği inancıyla havlu asılır. Ölünün yıkanacağı suyun üzeri cenaze suyu olduğu belli olması için örtülür. Ölünün artan suyuyla da baskın olan kişiler yıkanır. Bunun baskını iyi edeceğine inanılır. Daha sonra ölünün yıkanacağı suyun ısıtıldığı kazan ölünün ruhunun oraya geleceği inancıyla ters çevrilerek ölünün yıkandığı yerde bırakılır. Cenaze töreninden sonra yola kaplar içinde helva, zeytin, ekmek gibi yiyecekler konur ve cenazeden dağılanlar bu yiyeceklerden birer lokma alırlar. Ölünün kırkında, elli ikisinde ve senesinde mevlüt okutulur.
  25. _asi_ şurada bir başlık gönderdi: Sinop
    SİNOP HALK EDEBİYATI Atasözleri ve Deyimler : Aç köpek kurttan korkmaz. Ağustos ayında yatan öküzü zemheride bökelek tutar. Ana baba evlat için, evlat kendi başı için. Atın gayarsızından, erkeğin ayarsızından, kadının hayasızından kork. Beğenmeyen kişi eline alır işi. Buğday ile koyun, kalanı oyun. Can gövdeye yük olmaz. Danışan dağı aşar. Dibini görmediğin suya taş atma. Dostun attığı taş baş yarmaz. Er eken bol alır, er giden yol alır. Eti ciğer eden de avrat, ciğeri et eden de. İşin biter aşın biter. Konuğun şaşkını köşeye oturur kış günü. Ocakta tek odun düşünür, iki odun konuşur, üç odun tutuşur. Bilmeceler - Uzun boylu, arap başlı. (Çivi) - Uzun oluk bu mudur, içi dolu su mudur. (Yayık) - Allah yapmış yapısını, demir açmış kapısını. (Kabak) - Dışı kazan karası, içi peynir parası. (Kestane) - Dal ucunda düğmecik. (Damla) - Sık ormanda bakal oynar. (Mekik) - Beş oğlum var, yonga çıkarmadan ev yapar. (Çorap çubuğu) - Sarı öküzün yattığı yerde ot bitmez. (Ateş) - Uzun kuyu, kümbür kümbür suyu. (Yayık) - Dört eğri, bir doğru. (Boyunduruk) - Çın çın çekirge misin Akçacık yumurta mısın Hanımlar gezmeye çıkmış Sen daha burada mısın. (Nergis) - Mini mini minare, Minarede kanarya, Kanaryada balık, Balığın ucu yanık. (Gaz lambası)

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.