Kur'an-i Kerim buyuruyor ki: "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra : 36) Bu ayetten anlaşıldığı üzere insan bilgisi olmadan bir yargıda bulunması ve bir şeye bağlı olması caiz değil ve Allah karşısında böyle bir tutumundan dolayı insan mutlaka sorumlu tutulacaktır. Şimdi "dört mezhep haktır" görüşünü inceleyerek bu görüşün sağlam bir delilinin olup olmadığını araştıralım. 1. Dört mezhebin kurucuları şunlardan ibarettir:
1- Ebu Hanife, Numan b. Sabit el-Kufi hicri 80'de doğmuş ve H. 150'de vefat etmiştir.
2- Malik b. Enes, H. 93'de doğmuş ve Hicri 179'da vefat etmiştir.
3. Muhammed b. İdris Şafii, H 105'de doğmuş ve H 204'de vefat etmiştir.
4. Ahmed b. Hanbel H. 164'de doğmuş ve H. 241'de vefat etmiştir.
Görüldüğü gibi bu dört mezhebin hepsinin temelleri peygamber (s.a.a)'dan en az yüz yıl sonra atılmaya başlamıştır. Birinci ve ikinci hicri yüzyılda Ehli Beyt'i ilmi mercii olarak bilenler, bundan sonraki dönemlerde olduğu gibi, şer'i konularda Ehli Beyt'e bağlı kalmışlardır.
Ama Ehl-i Beyt'e bağlı olmayan Müslümanlar ise bu mezheplerden hiç birine bağlılık söz konusu olmadan yaşayıp dünyadan gitmişlerdir. Mezheplerin dörtle sınırlandırılması her hangi bir şer'i delile dayanmamaktadır. İkinci hicri yüzyıldan başlayarak Ehli Beyt'i ilmi mercii olarak kabul etmeyen Müslümanlar, çeşitli mezheplere bölünmüşlerdir. Böylece onlarca fıkhi mezhep ortaya çıkmıştır. Ancak Abbasi halifelerinin ve onlardan sonraki bazı yöneticilerin baskıları neticesinde bu dört mezhep resmi mezhep olarak yayılmış ve mezhepler dörtle sınırlandırılmaya çalışılmıştır.
Meşhur ve muteber tarihçi Makrizi El-Hutet adlı eserinde bu husuta şöyle yazıyor:
"Kadi Ebu Yusuf H. 170'de Abbasi Halifesi Harun Reşid tarafından kadılık makamına atandı; o işini sürdürerek başkadılık makamına kadar yükseldi. O bu makamda Horasan'dan tutun ta Şam'a kadar bütün beldelerde özellikle Ebu Hanife'yi taklit edenleri bu makama adamaya dikkat ediyordu. Böylece Hanefi mezhebinin yayılmasında Ebu Yusuf en büyük rolü oynadı." Doğuda Hanefi mezhebinin yayılmasıyla birlikte Batı'da (Afrıka'da) Ziyad b.Abdurrahman vasıtasıyla maliki mezhebi yayılmaktaydı. Makrizi diğer mezheplerin yayılmasına işaretle şöyle diyor: Daha sonra Mısır sultanı Baybaros Mısır'a Şafii, Maliki, Hanefi ve Hanbeli olarak dört kadı tayin etti. Baybaros 658'de saltanatı ele geçirmiş ve 676'da vefat etmiştir. Makrizi şöyle diyor: "H. 665 yılında Mısırda dört mezhebe bağlı dört kadının (hakimin) atanması ve bu işin sürdürülmesi üzerine tüm İslam beldelerinde dört mezhebin dışında resmi tanınan başka bir mezhep kalmadı. Bu mezheplerden başkasına bağlı olanlarla düşmanlık edildi; onlara karşı çıkıdı bu mezheplerden birine bağlı olmayan kimse kadı olarak tayin edilmedi hitabet, cemaat imamlığı ve tedris kürsüsü ona verilmedi.
Bu müddet zarfında çeşitli fakihler de bu mezheplere uymanın farz ve diğer mezheplere uymanın haram olduğuna dair fetvalar verdiler..."
mezheplerin dörtle sınırlandırılışının Abbasi Halifesi Müstansirubillah'ın emriyle Bağdat'taki Mustansariyye Medresesi'nde bu mezheplerden her birine bir tedris kürsüsü tahsis edilmesiyle sınırlandırılmıştır