LaRsiE_ tarafından postalanan herşey
-
Koridor-İnfaz Listesi 1.0 (Türk Oyunu)
Oyunun konusu: Son dönem Irak' ta meydana gelen olaylardan sonra ortaya çıkan kaos ve boşluk ortamı bir çok terör grubunun iştahını kabartmıştır. Bu örgütlerden birisi, masum Irak halkıyla hiçbir ilgilerinin bulunmadığı halde sanki onlar adına mücadele ediyormuş gibi bir dizi eyleme başlamıştır. Bu eylemler çerçevesinde bir çok Türk vatandaşı da kaçırılmış ve bazıları öldürülmüştür. Bu olayları incelemek ve bunların arkasındaki terör örgütünü çökertmek amacıyla Türkiye 'de "Koridor" adındaki özel bir birim devreye girer. Bu birim içinde yetiştirilmiş askerlerden birisi olan "Duman" kod adlı özel tim elemanı, belirlenen görevleri gerçekleştirmek üzere seçilir. Birbirini izleyen istihbaratlar sonucunda yurtiçi ve yurtdışında pek çok operasyon başlayacaktır artık... -----ALINTIDIR----------
-
60 full oyun anında indir :)
arkadaşlar 60 full oyun daha sizlerle.. tepe tepe kullanın (ßen fazla konuşmiyim en iyisi) işte link : ........ Telif haklarına aykırı linkler hemen kaldırılır... Turkish-Media.Com Forum Yönetimi
-
AŞk Neler Yaptirir ?
Güne her zamankinden daha erken başlarsınız. Sanki kendinizi günler boyu uyumuş gibi hisseder ve gayet formda olursunuz. Gözlerinizin içi gülmeye başlar, yanaklarınız pembeleşir, acayip güzelleşirsiniz. Sizi gören aşık olduğunuzu anlar. Müzik kadar aşk da ruhun gıdasıdır. Bir anda alış-veriş delisi olursunuz. Ama bu tam bir çılgınlık aşamasıdır. Yepyeni giysiler, kokular ve makyaj malzemeleri alırsınız. Dolaptakilerin ise pabuçu çoktan dama atılır. Aldırış etmediğiniz kilolarınız can düşmanınız selülitler baş düşmanınız olur çıkar. Her daim ayna karşısında onlardan nasıl kurtulacağınızı düşünürsünüz. İş güç kendini arka planda bulur. Ne varsa ne yoksa hep o dur. Sizi görenler nedensiz sırıtmalarınızı ve ağzınızın kulaklarınıza yapışmasına, herkese hatta hoşlandığınız kişilere dahi sevgi dolu davranmanıza bir mana veremezler. Halbu ki siz yeni aşkınız sayesinde dünyanın en mutlu insanısınızdır. Varsın sizi anlamasınlar. Paronayak olup çıkarsınız, yemeden içmeden kesilirsiniz. Sürekli onu düşünürsünüz. Ya beni aldatıyorsa, bugün hiç aramadı ya başına bir şey geldiyse gibi paranoyalar üretir. Onun sizin yanınızda olmadığı zamanları işkence saatleri haline getirirsiniz. Onunla geçen süre nedense su gibi akıp geçer. Onu her gün görmek için sürekli yalanlara başvurup, en yakın arkadaşınızı bile satarsınız. Kalp atışlarınız bir türlü normale dönmez. Hele onu görünce adrenalin miktarınız maksimum noktalara sıçrar. Elleriniz titrer, midenize kıramplar girer. ps: alıntıdır
-
Mutluluk Nerede Acaba?
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş... Hep şikayetçi hep bıkkınmış... Birgün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler... Saklayalım, zor bulsunlar... Zor buldukları için belki kıymetini bilirler diyerek başlamışlar tartışmaya... Sorun büyükmüş... Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü... Kimisi: '' Everest'in tepesine saklayalım'' demiş, kimisi: '' Atlas Okyanusu'nun dibine'' demiş. Tac Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası... Bir hastanenin yenidoğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi.. Sigara paketi, lale bahçesi... Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş... Derken meleklerden biri: '' İÇLERİNE SAKLAYALIM '' demiş... '' Kimsenin aklına gelmez içine bakmak!!!'' İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış... Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor.Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü... Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk... Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde... Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun... Siz dışını boşverin, içine bakın...
-
Sizi seviyor mu? :)
İnsanoğlu varolduğu günden beri sevgiyi arıyor. Bulmaya çalışıyor. Arayıp buluyor ama sonuçta sorunlar çözümlenip, hayat toz pembe hale gelmiyor. Davranışlar her şeyi belli ediyor. Uzmanlar bunu nasıl anlayacağımız konusunda bize tüyolar veriyorlar. İşte onlar... SİZİN YAPTIKLARINIZLA İLGİLENİYORSA : İşinizin nasıl gittiğini merak ediyor, onunla daha az zaman geçirebilmenize neden olacak bile olsa iş yerinizde artan sorumluluklarınıza ses çıkarmıyorsa, kedinizin nasıl olduğunu soruyor, bütün programınızı biliyorsa sizi seviyordur. PLANLARI HEP BELİRSİZCE : Arkadaşlarıyla birlikte olmak için yaptığınız planları değiştiriyor ya da iptal ediyorsa sizi sevmiyordur. HOBİLERİNİZİ PAYLAŞIYORSA : İlgi duymasa da sizi mutlu etmek için sizin ilgi alanınıza giren hobilerle o da zaman geçiriyorsa, mesela resim kurslarına sizinle geliyorsa, sizi seviyor demektir. HASTA OLDUĞUNUZDA ORTADA GÖZÜKMÜYORSA : Keyfiniz yerinde olmadığında ya da hastalandığınızda bir mazaret buluyor ve ortalıktan tüyüyorsa sizi sevmiyor demektir. SIK SIK ARIYORSA : Bazen sadece ne yaptığınızı merak ettiği için, bazen işiniz, bazen dünyada olup biteni konuşmak için sizi arıyor bazen de sadece özlediğini söylemek için telefon açıyorsa sizi seviyor demektir. GELECEKTEN KONUŞMUYORSA : Bir sonraki buluşmanızdan sonrası hakkında hiç konuşmuyor, beraberinde bir gelecekten bahsettiğinizde konuyu değiştiriyorsa, sizi sevmiyordur. AİLESİNE VE ARKADAŞLARINA BAHSEDİYORSA : Ailesine ve arkadaşlarına sizi, okulunuzu, işinizi, başarılarınızı, yeteneklerinizi ve sevginizi anlatıyorsa sizi seviyor demektir. İLİŞKİNİZ BİR SIR GİBİYSE : Sizi gittiği hiçbir yere çağırmıyor, iş arkadaşlarıyla ve ailesiyle tanıştırmıyorsa sizi sevmiyor demektir. AİLENİZE VE ARKADAŞLARINIZA İYİ DAVRANIYORSA : Onlardan hoşlanmasa bile arkadaşlarınıza ve ailenize iyi davranıyorsa sizi seviyor demektir. NELER YAŞAYACAĞINIZI KESTİREMİYORSANIZ : Hoş bir sürpriz yapıp sizi yemeğe mi davet edecek yoksa arayıp randevunuzu iptal mi edecek diye bocalıyor ve ne yapacağını kestiremiyorsanız sizi sevmiyor demektir. AŞKINIZIN BİTMEDİĞİNİ GÖSTERİYORSA : Yoğun iş hayatına rağmen size her zaman vakit ayırıyor, moralinizin bozuk olduğu zamanlarda yardımınıza koşuyorsa sizi seviyor demektir. ÖNERİLERİNİZE KULAK ASMIYORSA : Onda hoşunuza gitmeyen şeyleri söylemenize rağmen sizi hiç dikkate almıyor, bıyığını, sakalını kesmemekte direniyorsa sizi sevmiyor demektir. Ve son söz; her hareketiyle sizi sevdiğini belli ediyor ve bunu da sözle tekrarlıyorsa sizi seviyor demektir. alıntıdır
-
Sana sesleniyorum!
Sana sesleneceğim… Kim olduğunu hiç bilmeden… Senin kim olduğunu en çok bilerek isyankâr zambakların, çılgın nilüferlerin, dörtnala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım. Sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana... Sana oklardan değil, yaydan bahsedeceğim. Gülün dikenlerinden değil gülleri ve dikenlerini doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım. Yine sana sesleneceğim. Senin kim olduğunu hiç bilmeden, bilmek istemeden. Alâeddin’in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi ve ne dilersen dilememi isteseydi, hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim. Bir şeyden vazgeçmez isterdim sadece. Hayatta bir şeyden vazgeçmem lütfedilseydi, bedeli her şeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmek isterdim. Garip değil mi? Sana seslenmekten vazgeçmediğimi bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de. Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadaki tek geride kalmış hesap benim için. Bu dünyadaki tek yük, bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek. Kürek mahkûmu için kürek neyse benim için de sana seslenmek o. Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu, öbür yanda bileklerimden sızan kanların gönlümü işgale yeltendiği rotanın can suyu. Oysa ben sana küreklerden değil, gemiden bahsetmek isterdim. Atalarım bana kadınlara, gökyüzünü, gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler. Sen; kürekleri, yağlı urganları, geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun bana. Sana ellerimle dokunarak, gözlerimler okşayarak göstermek isterdim rüzgârla şişen beyaz yelkenleri. Ama senin vaktin yoktu... Ben bunu hiç anlayamadım... Sana sesleniyorum. Ve gözlerim bileklerimden parmak uçlarına kadar toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor. Kürekleri bırakmıyorum. ÖNCE YÜCELTTİĞİN, SONRA TERK ETTİĞİN AŞKIN ONURU İÇİN KALEMİ BİR AN OLSUN ELİMDEN BIRAKMIYORUM. Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin, seni cennetin kapısına kadar götürürdüm. Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı, cehennemle konuşurdum. Seni ona anlatabilirdim. Oysa sen, ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık. “seni seviyorum ama” dedin “hoşça kal” diye ekledin. “Şimdi gitmeye mecburum, belki yine gelirim, umarım gelirim” son sözün oldu. Cennetin ve cehennemin dillerini, savaş naralarını ve aşk şiirlerini, gazelleri ve boleroları öğreten atalarım senin sözlerinin anlamını öğretmediler. Hiçbir şey söylemen gittin!!! Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim. Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana. Ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım. YİNE, YENİDEN, SADECE SANA SESLENECEĞİM... MÜEBBET BİR AŞK DIŞINDA BİLDİĞİM TÜM DUYGULARI TERK EDECEĞİM... Sana sesleneceğim yine. Seni sadece kuru bir sevgiyle değil derin bir hüzünle, binlerce yıllık bir gururla ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun? Mütevazi bir sevgiyle değil KÜSTAH BİR Aşk’la sevdim seni. Ben Osmanlı gibi kollarımın yetişemediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken, sen köprülerin ülkesi Venedik’teki son sancağı kışın üşümemek için şal yaptın kendine. Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde. Zaman geçtikçe eksilir demiştin oysa! Atalarımın öğrettiklerine ters düşse de sana inanırım bilirsin. “Zamanla unutursun” demiştin. Niye daha derinleşiyor öyleyse? Derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları coşturuyor ayrılık sözlerin... ÖFKELERİMİN KARARLILIĞINI AŞKA KATIK EDEREK KONUŞACAĞIM, BEDENİM BU DÜNYAYI TERK EDENE KADAR!... Öyle sanıyorum ki hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için benden uzun yaşayacaksın. Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne. Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin. Küstah bir aşkla seveceğim seni... Ben savaş ve ölümle haşır neşir olan kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edeceğim ömrümüm geri kalanında. Sana sesleneceğim.. Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana... Senin kim olduğunu hiç bilmeden, ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım. Senin kim olduğunu en çok bilerek kavmimin vaat ettiği tüm aşkları terk edeceğim. Müebbet bir aşk, sarı bir hüzün, kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım BU DÜNYAYI TERKETME MÜJDESİ GELENE KADAR. HÜZNÜ, GURURU VE ÖFKEYİ BİLSEYDİN KEŞKE... Hüznümün beni aşan taşkınlığını, gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını, öfkelerimin hiçbir zaman sona ermeyecek, azalmayacak kararlılığını anlayabilseydin, Anlatabilirdim sana...seninle yaşanan bir aşktan sonra, ayrılığın ölüm bile olsa MAVİ BİR ÖLÜM olacağını... (alıntı)
-
" BOYLE SEVDiM SENi "
BOYLE SEVDiM SENi " Ben seni kocaman bir yurekle sevdim. Gozlerim degil, yuregimdi seni goren. Sen damarlarimdaki kana karisip , geldin oturdun yuregime.Bir baska yerde olamazdin zaten. Sen, benim en degerli yerimde, yuregimde olmaliydin, orada kalmaliydin. cok aska ev sahipligi yapan bu yurek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk degildin artik. Bu yuzden ne agirlama fasli vardi, ne de ugurlama.O yuregin gercek sahibiydin. Simdi sonbahar, kisa giriyoruz ya... Ben dort mevsim bahari yasadim seninle. Cicek cicek actin yuregimde.Gokkusagi zayif kaldi, senin renklerin karsisinda.Taze bir yaprak gibi yesildin. Acelyaydin pembeliginle. Uzerine cig taneleri dusmus sari guldun.Kirmiziydin bir ates gibi. En cok bu renkle anmayi sevdim seni. Denize tutkundum denizi sensiz, seni de denizsiz dusunemedim. Seni severken dunyayi da sevdim ben, insanlari da... Kendime bile dar gelirken, icinde herkese yer olan bir hayatin sahibiydim artik. En kizgin, en tahammulsuz oldugum anlarda bile, seni dusunmek yetti bana. icimdeki sevinc yuzume yansidi, guldum. Beni oylesine gulduren senin sevgindi ve ben kaygisiz, icten gulusun ne demek oldugunu, nasil guzel bir sey oldugunu anladim seninle... Her seye ragmen sevdim seni. Gucluydum ve asamayacagim hicbir zorluk yoktu. Koca bir kente, koca bir ulkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tuttugunda, patlamaya hazir bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulasmak icin onume cikan her seyi yok edebilirdim. Sana ulasmami engelleyecek her seyi eritirdim, kul ederdim. Sana ulastigimdaysa sakin bir gole donusurdum. Ve o gole bir tek sen girebilirdin. Sevdim ve hayrandim da... Her halin cekti beni. Durusunu, uyumani, gulmeni, kizmani, saskinligini, safligini, kurnazligini, cocuklugunu , olgunlugunu sevdim. Sesini de sevdim suskunlugunu da. Kucuk oyunlarini, kaprislerini, sitemlerini, korkularini sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdani, ucari sevdani anlatacak kelime bulamadim cogu zaman. Sigmadin cumlelere ve hicbir cumle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadi. Seni severken yorulmadim. Cunku sen yasam kaynagiydin. Her gun yenilendim. Seninle cogaldim, buyudum. Eksik kalan neyim varsa tamamladin. Olmeyecektim cunku sen olmezligin ta kendisiydin.Sevdim iste otesi yok... MEHMET COSKUNDENiZ __________________
-
Birakip Gidene....
Burnu bir karış havada, gözü yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde. Hele hele benim aşkımı yerden yere vurup, nasıl kırmıştı kalbimi zalim. Dudaklarından dökülen acı sözleri; öyle ki, bugün bile unutamadım. Ne tebessümdü o , zehirden beter. Her olayda içim paramparça, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu. Yorgun düşerdim onsuz geçen, onunla dolu, koyu siyah gecelerden. Pişmanlıktan kendime lanetler eder, sevgimi söylediğim günü düşündükçe, kaleme sarılıp yazardım ona nefretin aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı. Derdim ki; alın yazımdı, onbeşimin çocuksu aşkıydı. Nasıl da gülerdi canı istedi mi... En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir, ardından bir uçurumun kenarına yapayalnız bırakır giderdi. Ben çaresiz, ben yorgun, ben bıkkın bu sevdadan. Ah bilirdi o insafsız, diri diri yanardım o böyle yaptıkça... Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda; onda ne bulduğumu bugün bile bilemem. Ama o günlerde hayatımın amacı, varolma gibi gelirdi bana. Çocukluk mu, yoksa gençliğimin safça tutkusu muydu bu kölesiye bağlanış, içten içe kopan fırtınalar, bu delice yakarış? Kimbilir, belki de sevilmeye muhtaç bir kalbin bitmek bilmeyen kaprisi... Ondan hiçbir şey istememiştim. Sadece sevgi... Evet, şimdi yıllar sonra ben, onu düşünüyorum ilk defa kucağımda resimler, hatıralarla. Hava yine soğuk, yine kasvetli gözleri gözlerimde yine sevgi, derin yüreğimde. Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım, ağladım saatlerce. Bu onun "ölüm yıldönümü"dür. 17'sinde toprakla kucaklaşan, o zalimin hikayesidir anlatılan. Bir melodidir kırık, umutsuz... Doldururken sensizlik o an odayı gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı. Bir feryat yankılanmıştı acı dolu tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda. Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu. Benim kadar çaresizdi her köşe. Kendi kendime konuşarak yaklaştım sırasına; "Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin... Dileğince nefret et, alay et duygularımla kızmam sana ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka. Evet, evet beni üzmek için yapıyyorsun. Herşeyini özledim... Allahım son defa göreyim yeter bana" Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü ta ki, ölümün o sinsi kokusunu içimde duyana kadar. Hıçkıra hıçkıra ağladım, sıraya kazıdığın ismini öptüm. Sonra, ona ait birşeyler bulmak için aradım her köşeyi... Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa, rengi solmuş. Yazı, onun yazısı. Bir mektuptu, özenilerek yazılmış, belki de çok emek verilmiş her satırına... Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi. Korkakça, kaybolmasından korkarak, acıyla okudum her cümleyi kalbimde büyüyen bir özlemle... Hele hele o ilk satırı... Öyle ki, bugün bile unutamam, okudukça ağlarım. "İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş bir tanem, AFFET BENİ !!!..." : alıntıdır :
-
Güllerin de ağladığı bir zaman vardır.
Güllerin de ağladığı bir zaman vardır. Ama bir gül var ki onun gözlerinde her zaman gözyaşı vardır. Geceler onun gözyaşlarını kendine saklar. Ama gündüzün aydınlığında nemlenen gözleri onun hüzünlerini fısıldar. Denizler onun gözyaşları gibi ıslak; güneşler hüzünleri kadar sıcaktır. Güllerin de kokmadığı bir zaman vardır. Ama bir gül var ki onun sevgi saçan kokusu her zaman vardır. Kokusu sevgiden, rengi hasretten bir güldür. O, kalbi hasretle yanmış ama sönmemiş,kül olmamış, kor olmuştur ve Allah adini kırmızı gül koymuştur. Güllerin de seviştiği bir zaman vardır. Ama bir gül var ki sustuğu an bile sevgiyi yaşayan bir kalbi vardır. Onun gülerken bile yaprağında gözyaşı vardır.Ama o gözyaşlarında bile sevgiden gelen bir sıcaklık vardır. Onun gözünde vazolara girmenin bir anlamı yoktur. Ama onun hüznünü ve sevincini paylaştığı kır çiçekleriyle arkadaşlığı vardır. Güllerin de uyuduğu bir zaman vardır. Ama bir gül var ki onun geceleri bile kapanmayan gözleri vardır. Sevgisi gece gündüz yoldadır, duası, kokusu anbean sevdiğine varır. Güllerin de solduğu bir zaman vardır. Ama bir gül var ki kokusu sevgilinin yüreğine işlemiştir de bu yüzden ölümsüzlük sırrına kadem basmıştır. Ve onun mezar taşına şu yazılmıştır: SEVMEYEN İNSANLAR ÖLÜR AMA, SEVEN GÜLLER SOLMAZ, ONLARIN KABRİ DE OLMAZ.. İsmail Acarkan....
-
Sen vurdun da ben ölmedim mi?
Yoklugunda ne atesleri hasretimle yaktim da Bir seni yakamadim, beni yaktigin gibi Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni Sense araya korkular koydun. Yasaklar koydun... Simdi nerdesin diye sakin sorma Sen çagirdin da ben gelmedim mi? Sen varken darilmazdim çiçeksiz baharlara, Yagmurlu havalara... Bu kasvetli aksamlara Sen varken Bakip içlenmezdim tren istasyonlarina Otobüs duraklarina... Sen varken ayrilanlara aglamazdim... Yikilmazdim biten sevdalarin ardindan Gidenlere küsmezdim Kalanlara acimazdim... Sen varken böyle üsümezdim, titremezdim Masumdum, çocuklar gibi Böyle delirmezdim, küfretmezdim... Hele ölmeyi hiç düsünmezdim. Simdi soruyorum sana Adi sevdaysa bu cehennemin Sen yaktin da ben yanmadim mi? Biliyorsun Bütün acilarina yesil isik yaktim olmadi Bütün korkularina arka çiktim olmadi Daglara merdiven dayadim olmadi Hazira kar oldum yagdim avuçlarina olmadi Sevdim olmadi, yim olmadi, taptim olmadi Artik benden pes Bu askin biletini istedigin gibi kes Nasilsa gidiyorsun Biliyorum git... Ama ardinda Aglayan bir çift göz Paramparça bir yürek Ve yikilmis bir dag görmek istemiyorsan Çek silahini, daya sirtima Titrersem namerdim... Sen vurdun da ben ölmedim mi?
-
Aşk gider,acısı kalır..
Aşk için bahar.Tehlike her yerdedir...Vuruluverirsin hiç ummadığın birine.Ama öyle çarpar ki kalbin, duracak gibi aldatır seni.Bahardan sonra yaz gelir...Hepimiz biliriz, sabun köpüğü gibidir yaz aşkları.Bence öyle basit değil.Henüz silinmedi hiçbirinin yarası benden.Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı.Güz aşkları mevsimine dönünce dönence, pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.Ve yavaş yavaş görünürler etrafta.Kimi yaza girerken terk ettiği aşkını, kimi yaz aşkını düşünür.Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.Çok azdır taze aşk yakalayan. Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.Sonra kış gelir.Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;kimi sadıklar kavuşur...Kimi yalnızdır, kimi yorgun...O yorgunlar için kış uykusu başlar...Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.Yalan attım.Aslında doğru olsalar bile yalanlardı çünkü, hissetmediklerimi yazdım.Ezbere konuştum.Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.Ama gözlerimin önüne o gelir.Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.Bir tebessüme ömür bulmak.İtiraf.Saatler süren telefon konuşmaları.İlk duygular, çocuksu güzellikler.Ve sonra..... Nefessiz kalmacasına ağlamalar.Izdırap çığlıkları...Kış..Kış..Kış..... Azap....Ve sonunda doğan gün....Hemen her mevsim aşık olmuşumdur birilerine....Hatta sonbaharda bile...Ama onca ufaklı büyüklü sevda içinde, böylesine derinde var olan,böyle yaktı mı iz bırakan, bu kadar çaresiz bırakan,bu kadar arzu illetine hasta eden, bu kadar dizginsiz, sorgusuz,başına buyruk, acımasız, bu kadar bugünsüz sevda görmedim.Ve işte hiç biri böyle koyup, böyle yıkıp gitmedi.Ondan önce hiç biri içimden bir şey götürmemişti.Ondan sonrası zaten götüremez çünkü, götürülecek bir şey kalmadı..İşte o insan, beni aşka karşı böyle kelimesiz böyle hayretli, böyle çaresiz, isteksiz bırakıp gitti..Şimdi ben nefretten bile aciz isem bana bir şeyler borçlu.İçimden söküp aldığı bir şeyleri.Bana beni borçlu.Herkesi seven o sersem yüreğimi..Benden alıp kaçtığı o masum kızı borçlu.Bana bir dün, birde yarın borçlu.Benim ne günahım vardı da aşk için üç kelime etmekten aciz kalacaktım.Benim ne günahım vardı da her mevsim başka meyve yemek varken iştahsız kalacaktım.Yoktu elbet günahım..Onunda yoktu ya..Öfkem susmama engel...Ama ikimizin de suçu yoktu...Suçlu yoktu..Benim mevsimim sonbaharsa, yaza, kışa, bahara dönmez...Benim gibilerin nasibi pencere önüne sinip, mazide yaşamak,kendinle kanlı bıçaklı düellolar yapmak...Kendinle savaşmak , hırpalamak...Yaptığının farkına varıp ,bir de üstüne onun için cezalandırmaktır.
-
Seveceksem böyle sevmeliyim.
Seveceksem böyle sevmeliyim... Bir gece dilim tutulmali ay gökteyken, girdabina düsmeliyim yalnizligin ihanetin adini bilmemeliyim ya da ugramamali yalanlar beynime. Zindandan mektuplar yazmaliyim penceremde bir karanfil solmali, içimde tebessümler.. Bir yakin iklim olmalisin bana. Ah ederken, gün görmemis bir yildiz kaymali. Seveceksem böyle sevmeliyim yasayacaksam böyle.. Basucumda kara bir kitap bulunmali her sayfaya adimi yazmaliyim. Hayallerim gökte yildizlasirken, lanet etmeliyim sansima, tutunamayisima aklima geldigin anlardaki kahrolusuma Seveceksem böyle sevmeliyim, kahrolacaksam böyle.. Bir baskasi dediginde dik olmaliyim ya da yabanci birisi, senin için içimin kan revanini görmemelisin. Firtinalar koparken içimde, dudaklarim süt liman olmali bilmemelisin yüregimin ezikligini sevgimi daragacina asarken, ellerim titrememeli seveceksem böyle sevmeliyim, kaybedeceksem böyle.. Git dersen gitmeliyim, yalandan da olsa görmemelisin beni arkanda hep kösebaslarindan bakmaliyim sana her gün hayalin geçmeli kapimin önünden sana benzeyenleri sen sanmaliyim seveceksem böyle sevmeliyim, kanacaksam böyle.. Veda edeceksem böyle etmeliyim yaninda bir yanini da götürerek, sessizce ayrilmaliyim bu diyardan. Ben meçhule karisirken, sen kirmizi bir gül bulmalisin..(?) ecel basucuma dayanirken kimse bilmemeli seher vakti kapim çalinmali sen uykudayken, alem uykudayken düslerim, ümitlerim, hepsi uykudayken.. Ümidimi ismine gömmeliyim! Gözlerim bosluga bakarken, hafiften bir yagmur yagmali seveceksem böyle sevmeliyim, öleceksem böyle!
-
insanın içi cızz ediyo gözleri sulanıyo _hafızanızda yer edecektir :(
Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere, kalp nakli için ilan vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı... Genç kız ise hergün hastahane odasında biraz daha solmaktaydı. Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu... Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yinede engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi... Hergün aynı şeyleri düşünüyor, anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu..."Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti delikanlı... Genç kızda zaten başka birşey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri, sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdiki... Ama olmamıştı işte, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş, onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi.. Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi... Ayrılıklarından bu yana 5 bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir, her günü hüsran...Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış, kalbini kimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca.. Kimbilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı... Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çokta saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş, koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu. Kalbi yine sızlamaya başlamıştı.. Belki sevdiği yanında olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki.. Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık... Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufakta olsa ondan bi hatırasını almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Oysa sevdiği, kimbilir kiminle beraberdi...Kendi sevgi dolu kalbinin kimseyle paylaşmayı düşünmemişti bile, ama acaba o paylaşmış mıydı? Onun sevgisini silmiş atmış mıydı acaba kalbinden? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada.. Ama sevdiğinden bi hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kimbilir belkide sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde derinliğe daldı... Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı.. Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı... O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. 1 hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki birşeyler eksikti... Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu.. Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı... Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlamış, ama ameliyat kolay değil, bir aydan geçer demişti doktor. Aylar geçmişti ama hala aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Hergün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlarla.. En çokta kan kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı idi. Oda genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle... Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı. Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yılar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği sevdiğinin kokusu vardı mektupta.. Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça...Kağıdı açtı. Ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe 2 sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin dahada artıyordu.. Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden dahada hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Hergün yazdım, her gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime, sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün herşeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim... Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye.. Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık... Senden çok uzaklardayım belki, ama yinede seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hemde her gece... Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi bildiğimi sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi sevmemizin 6. senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarında sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak olur mu? Çünkü gözyaşlarımla, adını yazdım ona...Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde... Unutma, kırmızı gülüde unutma olur mu??... Seni Seviyorum, Yanıma Gelinceye Kadarda Seveceğim... Sevgilin.... Alıntıdır
-
Dört Duvar, iki gün ve sen...
Sabah seni yine rüyamda görmüş olmanın sevinciyle uyandım.Rüyamın etkisiyle evin içinde dolaştım bir süre; ne yapacağını bilmeyen bir serçe misali. Her zamanki gibi detayları hatırlamak için uğraştım saatlerce. Ne olmuştu o asır gibi gelen ama bilimsel açıklamasında 5-6 saniye olduğu söylenen rüyada. Bir bulmacanın bir yapbozun parçalarını birleştirircesine ayrıntıları inceledim. Ortaya yine binbir çeşit anlama gelecek şeyler çıkmıştı. Korku, endişe, sevinç, mutluluk tam bir kozmopolitik yapı ama ayrıntılardan ziyade senin o rüyada olman yetiyordu bana. Kendime ancak yüzüme çarpan soğuk su ile geldim. Akabinde evde hayalet gibi dolaşıyordum. Aynada kendimi seyrettim uzun uzun. Ayna bir oyun mu oynuyordu bana yoksa aynadaki akis gerçekten ben miydim? Bir hortlağa benzemiş çökmüş yüz benim miydi? İki gündür evden hiç çıkmadığımı hatırladım. Stajım vardı, işlerim vardı ben ise evdeydim. İki gün kocaman iki günü düşünerek geçirdim özellikle seni ve bizi. Dört duvar arasında , iki gün, dört duvar sen ve ben... Yavaş yavaş hatırladım o iki günü. Birkaç kere kapı çalmıştı ama açmamıştım oysa annemler elektrikçi, sucu, doğalgazcı bilumum fatura sayarın geleceğini onlara kapıyı açmam gerektiğini gittiklerinin son dakikasına kadar tekrarlamıştı. O kadar ısrar etmişlerdi ki “ sende gel herkes çok özlemiş seni görmek istiyor ” benim ise ağzımdan çıkan üç kelime. Stajım var gelemem... ama şimdi evdeydim hem de iki gündür. Sahi ev telefonunun neden hiç sesi soluğu çıkmamıştı , ya bir an olsun hiç susmayan, her çalışında beni yerimden fırlatan cep telefonuna ne olmuştu? Aslında belki yüzlerce kez çalmıştı ama beklediğim melodi bir türlü çalmıyordu. Herkes aradı; senelerdir beni aramayan teyze çocukları bile aradı “niye gelmedin” diye, bir sen aramadın... Belki de ilk kez soğuk Kenya gecelerini özlediğimi fark ettim. O ismi her anıldığında içimde binbir nefret uyanan Kenya’yı özlemiştim, o iki sene boyunca daha önce hiç yaşamadığım acıları, ihanetleri, nefreti bana yaşatan Kenya’yı özlemiştim. O soğuk şehirler arası yolculuğu özlemiştim, ucunda annem babam kokanı değil ismini bile hep farklı telaffuz ettiğim Konya’ya olanını. Neydi bu kadar nefretin sebebi., bir şehirden neden nefret edilirdi ve neden sonradan nefret edilen bu şehre özlem doğardı: üniversiteye girmek iki seneyi almıştı. Binbir çeşit planlar yaparak en sonun da herkesin kaçtığı o kadim şehre ben gitmiştim kararlıydım kaçmayacaktım. O şehrin sokaklarında bir toz bulutuydu yaşamak. Namus metre ile alınır fazilet kilo ile satılırdı. Sabahları yalan girerdi pencerelerden güneşten önce. Dev arenalara benzeyen sokakları kan ve zulum kokardı. Gece olunca duvarlar utanırdı duvarlığından, eller ve ayaklar bütün gece öğrenci evlerinde yıkanmayı bekleyen kirli bulaşıklar gibi beklerdi sabahı. Bir semtinde amonyak içki kokuları diğer bir semtinde parfüm kokuları karışırdı havaya. Daha ilk aylardan başladı nefret ve ihanet. İlklerin değeri çoktur; ilk korku, ilk yürüyüş, ilk ağlayış, ilk isyan, ilk nefret, ilk öç alma isteği, ilk ihanet ve daha sayamadığım bir sürü ilki yaşattı o şehir bana. Sadece kin , nefret değil sevgiyi de, tecrübeleri de, mutluluğu da yaşattı ama sanki zamanla yapılan her zamanki pazarlıkla almak istiyordu görünmez bir güç elimden her şeyi. İlk Kenya da kapanmıştım eve. Haftalarca bir hayalet misali dört duvar, dört gün, dört ay, dört asır ve ben. Sonra alınan reformlar yeni kurallar yeni bir ben ve yeni bir yaşam. Bunların hemen akabininde karşımdaki sen. Her şeye baştan başlamak seninle. Belki de benzer yazgılara sahip iki kişinin buluştuğu bir kavşakta buluştuk. Kadere pek inanmam bilirsin ama belki de uzun zamandır yürekten demediğim bir söz “ belki de kader buluşturdu bizi”. Üç ay; Mayısı Nisana bağlayan bir gecede beraberdik Haziranı Temmuza bağlayan bir gecede ayrı düşüyorduk. Bu yeni kurduğum yaşamdaki ilklerden biriydi; ilk ayrılış. İşte o gün yüreğime bir sancı saplandı, ilklerin önemi. Kafamda bin bir çeşit endişeyle yolladım seni Kenya’nın o soğuk ve şehirler arası terminalinden senin sıcak şehrine. Çok değil bir saat sonra bende yolcuydum ama daha o zaman bir acı belirdi içimde; sensiz geçen bir saat. Senle başladığım yeni bir yaşam bu yaşamda seni en tepeye oturtmam ve bunu yürekten yapıp sana da göstermem. Belki de sana kısa gelen üç aylık zaman sonunda bile bana acı çektiren sensiz bir saat. İlk mola yerinde senden gelen o sıcak ses; benden bir saat önce burada oluşun. Şehre duyduğum özlem sendendi , nefret ise hala içimde gizli... Yangının deliren avuçlarında mavi bir sıçrayıştı ayrılık, bağırmak ne ki sahibini arıyordu yürek. Kurmalı bir saati andıran hayatın ilerleyen tik taklarında geliyordum kendime. Beklediğim istediğim çok fazla şeyler miydi? Yapılması imkansız mıydı? Oysa senle yapılan saatlercelik sohbetlerde edilen cümleler hep ortaktı, istekler beklentiler hep aynıydı, korkular benzerdi. Peki ama neden pratiği farklıydı. Sevgi fedakarlıktı, ilgiydi ve bunları yaşama uygulamaktı. Başka bir şimdi yoktu. Saatler 12:48’i takvimde 3 ağustosu gösteriyordu. Zaman ne çabuk akıyordu randevusuna geç kalmış misali. Ne kadar dolu yaşamıştık beraber geçen günleri ve senin hit sözcüğün “anlatsam sana anlatamadıklarımı dökebilsem içimi ” peki ne zaman anlatacaktın, beklenen neydi. Neden kendi kendimizle yaptığımız savaşı hep başkaları kazanıyordu? Neden..? Bunların hepsini şu iki güne sığdırmak zordu Beraber geçen zamanın ayrıntılarını iki güne sığdırmak zordu.... Ayrılık saatiyle içimdeki fırtınanın büyümesi çok kısa bir zaman almıştı bu iki günde hep yaptığım dindirmeye çalışmak oldu bu hırçın fırtınayı... Bütün bunları düşünürken kendimi dışarıda buldum hayret iki günün sonunda dışarıdaydım. Artık bedenimin kontrolünü kaybetmiş olmalıydım, kim dayana bilirdi ki bu iki günlük ev hapsine. Bazen iç güdülerimin bedenimi yönetmeye başladığını hissetim. Keşke hep iç güdülerimi dinleye bilsem, mantığı bir kenara bırakıp keşke hep duygularımın peşinden gidebilsem , o keskin bıçağın üzerinde koşabilsem özgürce, o sırat köprüsüne benzer uçurum kenarında oynaya bilsem delice, bağırabilsem seni bir çocuk neşesiyle. Peki ama nerdesin?... İyi geliyor açık hava. Canlandığını hissediyorum hücrelerimin. Güneş şimdilerde ısıtmıyor eskisi kadar. Heykeldeyim Bursa’nın merkezinde. İnsanlar bir telaştır gidiyor, herkes kaptırmış kendini bir şeylere. Vitrinlerin yalancı çekiciliğine bırakıyorum kendimi. Birden sen düşüyorsun aklıma yarın 4 ağustos yani doğum günün, burada olsaydın vitrindeki şu güzel saati alırdım sana. Nerdeyse doğum gününü unutacak kadar seni düşünmüştüm iki gün boyunca. Ne garip değil mi? Hava kararmaya başlıyor yavaş yavaş. Eve dönme vakti yaklaştı gecenin karanlığından kaçma vakti geliyor sensiz geçen her saniye ile birlikte. Eve gitmeden önce bir kitap evine giriyorum çok değil kısa bir süre sonra elimde bir kitapla dışarıda buluyorum kendimi. Benim için zaten hep anlamadığım bir ayin olmuştur kitap almak. Bu geceyi de kitap okuyarak devireceğim, tıpkı bir önceki gibi daha önceki gece gibi. Kendimi kötü hissettiğim her zaman olduğu gibi evime gidip kitaplarıma sığınacağım. Eve doğru yürüyorum ağır adımlarla, insan selinin içinde. Birden yanımda olman duygusu çöküyor içime. Son zamanlarda bu o kadar çok oluyor ki. Kafamda sen ile eve yollanıyorum. Ben bunlarla uğraşırken galiba o benden habersiz , bak aramadı hiç, sormadı. Peki yürekte hissediyor ama neden uygulamıyor? Düşündükçe sinirlenerek kendime eve varıyorum. Ev tam takır ıpıssız. Duvarlar sanki üstüme üstüme geliyor. Kendime gelmek için bir kahve yapıyorum. Tam kahvemi almış yeni aldığım kitabımı okumaya başlamışken kapı çalınıyor. Önce açmayı düşünmüyorum tıpkı diğer sefer çalınanlar gibi ama kapının arkasındaki, her kimse karar vermiş içeri girmeye. Öyle ısrarlı çalıyor ki dayanamıyorum kalkıp yerimden istemeye istemeye kapıya yöneliyorum. Arkadaşlar merak etmişler kaç gündür haber almayınca . onlarda artık biliyor bu sahneyi elimde kahvem kitap dört duvar ve ben. Bilmedikleri ise kafamdaki düşünce sen. Hazırlan hadi çıkıyoruz diyorlar. Kabul ediyorum çaresizce itiraz edecek hali bulamıyorum kendimde. Tamam diyorum ama önce yapmam gereken bir şey var Telefona sarılıyorum seni arıyorum ve uzaktan soğuk bir ses geliyor Efendim... alıntıdır
-
Renk Zevkinize Göre Karakteriniz
BEYAZ SEVEN KADINLAR: Beyazı her renkten fazla seven bir kadın bilerek veya bilmeyerek, kalben ve zihnen temiz ve saf olduğunu ortaya koyuyor demektir. Bu kadın nazik, değer bilen, alçak gönüllü, asil ve naziktir. Parlak ziyafetler ve neşeli partiler onca pek cazip değildir. Eğlenceden ziyade başkalarına yardım etmek onu doyurur. Zamanında neşeli olmasını çok iyi bilirse de ekseri sakin ve sessizdir. Beyaz seven kadın yaradılıştan derli toplu ve intizamlıdır. Beceriklidir de. Eli her işe yatar. Prensip ve düşünceleri gayet temiz ve titiz olduğu için bazen sert ve amansızdır. Ama adaleti ve doğruluğu çok sevdiğinden kimsenin hakkını yemeğe tenezzül edemez. Tabiatı gibi konuşması ve hali tavrı da alcak gönüllü ve sakindir. Kalabalığın dikkatini üstüne çekmeyi hiçbir zaman istemez, ama dikkatin merkezi olmayı da hiçbir zaman yadırgamaz. Mahcubiyet onun yaradılışına tamamen aykırıdır. Hiç bir şeyden korkmaz. Kendinden tamamen emin ve onun için tabii ve sakindir. Sporu sever ve kuvvetli, rahat adımlarıyla kendini belli eder. BEYAZ SEVEN ERKEKLER: Bütün erkeklerin içinden beyazı seçen bir erkeğin asla korkak ve sünepe olmayacağına emin olabilirsiniz. Böyle birisi soğuk kanlı ve hattâ zalimdir. Gayet sabit ve sakin bir insandır ve asla heyecanını dışarıya belli etmez. Telaşsız fakat dikkatlidir. Böyle insanların çoğu hastalık derecesinde titiz olurlar. Kuvvetli bir hafızaları olmamakla beraber tabiatlarının pratik tarafı kuvvetlidir. Çok alçak gönüllü, enerjik olurlar ve enerjilerine çok fazla güvenirler. Karakterleri büyük bir esrar ve tezat teşkil eder. Zira soğuk kanlı olmalarına rağmen cömerttirler. Başkalarına yardım için para , gayret ve zaman sarfetmekten asla çekinmezler. Çalışkan oldukları için kendilerini eğlenceye verebilmeleri nadirdir. Eğlendikleri zamanda coşkun , taşkın ve birazda aşırı eğlenceyi sevenler. Evde birkaç ahbapla oturup hoş beş sohbet etmek veya bir kitap okumak bunları katiyen sarmayan şeylerdir. SARIYI SEVEN KADINLAR: Parlak ve koyu sarıyı tercih eden kadınlar dedikoducu olmaya pek meyillidirler. Durmadan konuşmayı severler ama konuları ilginçtir. Hal ve tavırları da durgundur. Ağır ve yüksek konularda konuşmayı hiç sevmezler ve böyle mevzular konuşulurken yüzleri ekseri boş bir ifade alır. Ama iş bir kere hafif mevzulara , hoş beşe döküldü mü konuştukça konuşur. Fakat son derece yardım severdir ve herkesle ince ince alâkadar olur. Her şeyi bilmek ister. Pek cömert sayılmazsa da iyiliği üzerinde olduğu zaman herkese yardım etmeyi sever. SARIYI SEVEN ERKEKLER: Renklerin içinden renk seç dendiği zaman sarıyı seçen erkekler, bilmeyerek biraz korkak olduğunu itiraf ediyor demektir. Fikirlerini olduğu gibi söylemekten ve başkalarının düşüncelerinden hiç çekinmez. Bazen olmadık renkte kostümler giyer ve herkesi kendine baktırmaktan âdeta zevk alır. Sözlerinde biraz mübalâğaya kaçması muhtemeldir; bilhassa kendini fazlaca över. Herkesle oldukça iyi geçinmesine rağmen kadın arkadaşları biraz azdır. TURUNCU RENGİ TERCİH EDEN KADINLAR: Açık kavun içinden koyu portakal rengine kadar bütün turuncular, bu rengi seven kadınların sıcak kanlı, sıcak kalpli ve dost tabiatlı insanlar olduğunu ispat eder. Hiçbir zaman sert ve soğuk olmayan bu kadınlar, başkalarına karşı gösterdikleri alakalarda daima bir seviye temin etmek isterler. Yani kimseye karşı uzak ve soğuk durmak istemedikleri gibi fazla samimiyete, lâubalîliğe kaçmayı da hiç arzu etmezler. Yani her şeyin orta kararını tercih ederler. Turuncu rengi seven kadın sakin mizaçlıdır. Kontrolünü kolay kolay kaybetmez. Kızdığı zaman bağırıp çağırmaz. Hiç kin tutmaz. Kendine yapılan bir fenalığı derhal affeder. Ekseriyetle onun bu alçak gönüllülüğünü yumuşak zannedip de tepesine binmek isteyenlere de hiç müsama göstermez. İlk önce onun her kalıba sokulabileceğini zannedenler zamanla onun gayet sağlam ve kuvvetli bir şahsiyet sahibi olduğunu anlarlar. Hakkını savunmayı iyi bilir. Ama bunu da karşısındakini kızdırmadan ve gücendirmeden yapar. TURUNCU RENGİ TERCİH EDEN ERKEKLER: Turuncu rengi bütün diğer renklere tercih eden erkekler de aynı rengi, tercih eden kadınlar kadar karakter sahibidirler. Müsamahakar ve sabırlı olurlar, ama hoşlanmadıkları şeylere asla göz yummazlar. Bu tip babalar bilhassa bütün çocukların sevgilisi olurlar. Zira çocukların istedikleri birçok şeyi yapmalarına izin verirler. Aynı zamanda bu babalar çok iyi babalardır. Zira çocuklarına her gün aynı muameleyi gösterir ve şımartmazlar. Sonu olmayan tartışmalardan nefret ederler. Herkesle dost olmalarına karşın gerçek ve devamlı arkadaşlıkları azdır. Bu tip erkeklerin kılık ve kıyafetine normal bir itina gösterirse de bazıları bu konuda pek dikkatsiz olurlar.[/color] PEMBE SEVEN KADINLAR: Pembe rengi tercih eden kadınların en belli başlı özellikleri daima neşeli olmalarıdır. Bu kadınlar mutlu ve hafif kalplidirler. Gerektiği yerde ciddi olmasını ve mesuliyetlerini yerine getirmesini gayet iyi bilirler. Sadece neşe için yaşamazlar. Hayatın ciddi konularla dolu olduğunu bilirler. Çekingen olmalarına karşın bunu iyi bir şekilde saklarlar ve pek nadir dışa vururlar. Coşkun, ateşli ve fırtınalı oldukları pek nadirdir. PEMBE SEVEN ERKEKLER: Erkekler genelde pembeden nefret ederler! KIRMIZI SEVEN KADINLAR: Ne kadar parlak olursa olsun hiçbir renk, vasat parlaklıkta kırmızı kadar gözü çekmez. Kırmızı renkler nar çiçeğinden, gelincik rengine, hafif allardan kan kırmızıya kadar çeşit çeşittir. Fakat ekseriya insanın üzerinde canlandırıcı, kışkırtıcı, heyecan verici bir etki bırakır. Kırmızı renklerden birinden birini diğer renklerin hepsinden çok seven kadınlar şen ve hayat dolu olurlar. Çabuk heyecana gelip, çabuk kızar ve öfkelenirler. Dans edip şarkı söylemek gibi sözlerden hoşlanır ve bu zevkleri tatmasını çok iyi bilirler. Bu kadınları somurtkan görebilmek güç ve nadir bir şeydir. Zira kırmızı seven kadınlar, zor bir durumla karşılaştıkları zaman suratlarını asıp düşünecekleri yerde enerjik ve hevesli şekilde harekete geçerler. Son derece azimlidirler. Gelecek hakkında uzun uzadıya planlar ve rüyalar kurmaktan hiç hoşlanmazlar. Her şeyi bir güne doldurmak onlar için daha uygundur. Şen, pervasız ve biraz da düşüncesizlerdir. Etrafın ne düşüneceği onlar için hiç önemli değildir. "hayat benim değil mi? Dilediğim gibi yaşamakta elbette serbestim" derler ve diledikleri gibi yaşarlar. KIRMIZI SEVEN ERKEKLER: Kırmızıyı her renge tercih eden bir erkeğin hiçbir şeyden korkmayan biridir. Kırmızı seven erkeklerin ekseriyetle sadece cesurlukla kalmayıp adeta kabadayı olurlar. Tehlikeyi davet ederler ve felaketleri gülerek karşılarlar. Toplumun örf ve adetlerinden hoşlanmayarak her şeyi kendi bildikleri gibi yaparlar ve herhangi bir şeyi herkesten başka, herkesi şaşırtacak bir şekilde yapmayı da tercih ederler. Böyle erkekler çocuklarında bütün mahallerinin sevimli baş belası, sevilmekle beraber yaka silktiren küçük bir canavar olurlar. Büyüdükleri zaman bile üzerlerinde çocukça bir havailik, bir afacanlık kalır. Kırmızı seven erkek bir olayla karşılaştığında soğukkanlılığını hiç bozmaz. Sukünetle yener ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder. Bir kusuru uzun müddet aynı işin başında oturmamasıdır. Pek sabırsız ve tez canlı olduğu için birazda maymun iştahlılığa sahiptir. Çok zekidir. Herhangi bir işi bu zeka sayesinde hemencecik halledemediği taktirde uzun zaman uğraşmaz. Bırakır ve başka bir işe kalkar. KAHVERENGİNİ TERCİH EDEN KADINLAR: Kahverenginin de açıklı koyulu bir çok tonları ve fındık kabuğundan tarçiniye kadar bir çok çeşitleri vardır. Kahverengiyi tercih eden kadınlar geniş hayal gücünden uzak fakat metodik olurlar. Bu kadınlarda parlak bir zekaya pek rastlayamazsınız. Onlar kendi hallerinde, sessiz ve sakin olurlar. Göze pek çarpmazlar ve olağan üstü bir şey yapmazlar. Ev işinden hoşlanan, bulaşıktan hiç şikayet etmeden, adeta zevkle yıkayan ev kadınları daha ziyade kahverengi kadınları arasında çıkar. Onlar hayatlarının her safhası için önceden plan yaparlar, bir programa uyarak sistemli bir şekilde çalışırlar. Kahverengiyi seven kadınlar yetenek sahibi olurlar. Örneğin etraflarındakileri kusurlarına karşı müsamaha ederler. Doğruyu daima sevdikleri için zararsız bir yalan bile söylemekten çekinirler. Çoğu son derece dindar olurlar. Herhangi bir kanunu ihlal etmeyi yahut herhangi bir suç saydıkları için toplumun çizdiği sınırların bile dışına çıkmazlar. Sabır ve sevgileri sonsuzdur. Onun için çok iyi birer anne olurlar. KAHVERENGİYİ SEVEN ERKEKLER: Kahverengiyi tercih eden erkekler orijinaliteden mahrum olular. Bununla beraber iyi işleyen kafaları, her şeyi gören ve anlayan kuvvetleri ve geniş anlayışları vardır. Kahverengiyi seven erkeklerin en belli başlı vasıfları sade oluşlarıdır. Bu kişiler cicili bicili, süslü püslü şeylerden "ne olursa olsun" nefret ederler. Zevkleri sadedir, tavırları sadedir, yaşayışları ve giyinişleri sadedir. Hayatta çok çabuk tatmin oldukları için pek fazla para harcamazlar. Bazıları da bayağı hassas olular. Paralarının git gide çoğalması onlar için başlı başına ve yeterli bir zevk haline gelir. Pervasızlık ve alışkanlık bakımından biraz mahrum olmakla beraber azim ve sabır taraftarı gayet kuvvetlidir. Bu adamlar yüksek ve şaşaalı şeyleri özlemedikleri için kendilerini olduklarından daha iyi görmekte hiç gözleri yoktur. Bilakis başkalarını karşısında kendilerini hep kötüleyerek konuşurlar. Kahverengiyi seven erkek kendi kendine hürmet eden, kimseye minnet etmeyen ve müstakil yaşamasını seven bir insandır. Kimseden medet ummazlar. Gayet makul olurlar ve düşünce ve hislerinde asla israfa kaçmazlar. Adaleti sevmelerinin neticesi olarak çok zaman aile ve komşu kavga, anlaşmazlıklarında ara buluculuk yaparlar. YEŞİLİ TERCİH EDEN KADINLAR: Herhangi bir yeşil rengi tercih eden kadının en belli başlı vasfı pratik zekalı ve hazır cevap olmasıdır. Bilhassa nükteli ve iğneli cevaplar vermekte bu kadın birincidir. Yeşil seven kadınların hayatta başarılı olmayanları çok zaman alaycı ve sinik olurlar. Bu rengi seven bir kadını herhangi bir dil kavgasında veya münakaşada alt etmek hemen hemen imkansız bir seydir. Yeşil seven kadınların zihinleri durmadan işler. Bunlar etrafında olup biten şeyi derhal görür ve derhal anlarlar. Fakat zihinlerinin bu faaliyetine nispeten vücutları o kadar faal değildir. Çoğu da dayanıksız ve tahammülsüzdürler. Güç ve uzun bir işi yarı yolda bırakmak mecburiyetinde kalırlar. YEŞİLİ TERCİH EDEN ERKEKLER: Yeşili diğer renklere tercih eden bir erkek çoğu zaman huzursuz ve düşüncesizdir. Gerçi kalbinin iyiliğine diyecek yoktur ama bazı zaman istemeden kalp kırar. Elinde iki kuruşu varsa en aşağı bir kuruşunu dağıtır. Fakat çoğu zaman cebinde dağıtacak kadar parası olmaz. Her şeyden memnun olan, nerede sabah orada akşam diyen bir tabiatı vardır ve başkalarına pek fazla güvenir. Yeşil seven kadınlar gibi o da espri sahibi, hoş sohbettir. Kendini ilgiyle dinleyen birkaç kişiye uzun uzun bir şeyler anlatabilmek onu tamamen memnun eder. Maalesef kendini dinleyenleri adeta teşhir edecek kadar güzel konuştuğunu da ilave etmeden geçmeyelim. Yeşil seven erkekte sorumluluk hissi zayıftır. Görevlerini de pek o kadar ciddiye almaz. Ama sevimli bir adamdır. Onunla geçinmek kolaydır. Karşısındakini memnun etmek için elinden geleni yapar. MAVİ SEVEN KADINLAR: Maviyi diğer renklere tercih eden kadınların hisleri son derece derin olur. Böyle kadınlar sevindikleri zaman çok, pek çok sevinirler. Böyle bir kadına bakarsanız bir an neşenin kanatlarıyla uçarken, biraz sonra, hiç sebepsiz, yahut en ufak sebepten, kederin derin uçurumlarına yuvarlanmıştır. Hislerini böylece kontrol edememesi, kontrolsüz bir halde bırakması onu şaşkına çevirmiştir. Kendinden hiç bir zaman emin değillerdir, zira kendi kendini hiç bir zaman anlıyamazlar. Bu kadın aynı zamanda başına neler gelebileceğini bilmez ve daimi bir çekindenlik içinde yaşar. Çekindiği şeyde doğrudan doğruya kendisidir. Çoğu zaman derin ve acı düşüncelere dalar gider. Başkalarında olan alakalarında ise sevecen, düşünceli ve çömerttir. Gerçi halinden dostlarına durmadan şikayet eder. Arkadaşları onun bunu daima kendi kendisiyle meşgul olduğu için yapmadığını, şikayetlerinin sahiden samimi olduğunu anlarlar ve hürmet ederler. MAVİYİ SEVEN ERKEKLER: Maviyi seven erkekler maviyi seven kadınlara nispeten biraz daha sakin ve kontrolsüz olurlar. Buna sebepte hayatlarını kazanmak mecburiyetinde olmalarıdır. Çalışma hayatında fırtınalı his ilişkilerine yer olmadığı gibi, kendi halini düşünüp şikayet etmeye de halleri yoktur. Onun için maviyi seven erkek iş adamıysa hislerine mecburen fren vurur. Fakat yine de maviyi seven erkekler sistemle değil, ilhamla çalışmayı tercih ederler. Bu tarz çalışmayı gerektiren işlerde birinci oldukları halde, metodik ve sabırlı bir mesai gerektiren işlerde pek iyi olamazlar. Gündelik hayatlarında değişiklerle karşılamak bunlar için lüzumlu değildir. Gezgin işleri tercih ederler. MOR SEVEN KADINLAR: Mor eskiden beri ihtişam ve debdebenin son basamağı olarak bilinir. Onun için mor rengi tercih eden kadın ihtişam ve lükse son derece bağlı demektir. Tarih, yüksek sınırların, saray erkanın daima mora benzediklerini kaydeder. Gerçekten de moru seven kadınlar arasında debdebeyi sevemeyen servet, konfor, şöhret ve mevki elde etmek istemeyenleri pek nadirdir. Hiçbir zaman lüks ve debdebenin sonu gelmediği için hiçbir zaman doymak nedir bilmezler ve kendilerine bakanları adeta manevi şaşaada yenmek bu kadınların arzu ettiği bir şeydir. Durmadan beğenilip iltifat yağmuruna tutulmadan kendilerini rahat hissetmezler. Bunlara karşın çok sevecen ve büyük kalğlidirler. Eğer severlerse, sevdikleri için yapmayacakları şey yoktur. Sürekli onu düşünür onunla birlikte olmak isterler. Evcil hayvanlaara karşıda sevgi ve ilgi duyarlar ve onları beslerler. MORU SEVEN ERKEKLER: Mor rengi diğerlerine tercih eden erkekler de hayatın daha pahalı ve lüks cephesini tercih edeler. Bir sandal sahibi olmak akıllarından bile geçmez. Gözleri daima yüksektedir. Bir çalgılı gazinoda oturup bira içmek onlara işkence gelir. Lüks bir klüpte oturup şampanya içmekten aşağısını beğenmezler. Önlerine gelenle dost olmak bunlar için duyulmamış bir şeydir. Ama bunlar göşteriş düşkünü birer servet avcısı değildir. Sadece aristokrat fikirli olurlar ve demokrasi diye bir şey olduğunu kabul etmezler. Hareketlerinde ağır ve dikkatlidirler. Fakat gerektiğinde çabuk harekete geçmesini de bilirler. KURŞİNİYİ SEVEN KADINLAR: Koyu demir kurşuniyesinden açık gümüşe ve kumru rengine kadar birçok kurşuniler vardır. Bu renklerden çoğu birçok kimselere durgun, cansız gelir. Ama sezsiz sedasız, becerikli kadınlar kurşuniyi her renge tercih ederler. Böyle kadınlar çok iyi bir iş kadını olurlar. Bazıları bunları soğuk bulur. İçlerinden bir kısmı sahiden de soğuktur. Fakat çoğu sadece içlerinin dışarı vurmasını istemez. Hisleri açıktan açığa ifade etmenin lüzumsuz olduğuna inanırlar. Bazıları da hislerini nasıl ifade edeceklerini bilmedikleri için içlerinde saklar, hapsederler. Kurşuniyi diğer renklere tercih eden kadınların çok başarılıdırlar. Yani kendilerine seçtikleri sahada usta olurlar ama başka bir sahaya karşı asla alaka göstermezler. Zekaları mükemmeldir. Ama ev hayatını alalade bir ev kadını olmayı zevksiz ve manasız buldukları için iş hayatına atılırlar. Burada kadınların bütün kabiliyet ve yetenekleri ortaya çıkar. KURŞUNİ SEVEN ERKEKLER: Kurşuniyi tercih eden erkekler zihnen o derece faal ve kuvvetlidirler ki elleriyle bir iş yapmak icap edince bir iş gelmez dense yeridir. Bir tek çivi çakmak onlar için mühim bir meseledir. Böyle işlerde tamamen başkalarına güvenmek zorunda kalırlar. Bu da onların biraz onuruna dokunur ve içlerini sıkar. Ama beyin ve zeka ile halledilecek bir iş oldu mu kendilerine güvenirler. Kendilerine güvenmekte de yerden göğe kadar hakları vardır. Kabiliyet ve kusurlarını bilirler ve bunları etraftan saklamaya hiç çaba göstermezler. Böyle olan erkekler kültürlü olurlar. Meşgul oldukları ve sevdikleri yoktur. SİYAH SEVEN ERKEKLER: Siyah rengi seven erkekler sert tabiatlı ve sert düşünceli olurlar. Hayatın zevklerini günah sayarak mümkün mertebe soğuk bir hayat sürerler. Başkalarının hayatlarına karışmayı çok severler. Durmadan nasihat ederler. Biraz başa geçtiler mi etrafındaki herkesin hayatlarını idare etmek isterler. Gerçi niyetleri iyidir, ama etrafındakiler bunu anlamaz. Bu erkeklerin çoğu kötümser olur. Hayatı adeta başka bir hayat için bir hazırlık sayarlar.
-
Seni Seviyorum Çünkü...
Sizlerinde yazılarını bekliyorum arkadaşlar çünkü... Seni seviyorum, çünkü sende ruh var. Yapacağın her işe ruhunla sarılıyorsun. Severken de böylesin. İş olsun diye değil, gerçekten ruhunu da doyuma ulaştırmak için seviyorsun. Seni seviyorum, çünkü yaşanmış bunca sahte hayatın içinde tek gerçek olan seni belledim. Yapmacık sevdalardan, bitmek tükenmek bilmeyen elde etme hırsından eser yok sende. Seni seviyorum, çünkü korkmadan açıyorum yüreğimin tüm kapılarını sana. Biliyorum ki hoyrat davranmayacaksın, biliyorum ki kanatmayacaksın yüreğimi. Seni seviyorum, çünkü nefesin ılık bir meltem gibi okşuyor bedenimi. Sert, kuzey rüzgarları gibi yıkıcı değilsin hiçbir zaman. Senin bu yumuşaklığın, benim sivri yönlerimi de törpülüyor. Seni seviyorum, çünkü içimdeki yaramaz çocuğu ortaya çıkarmayı biliyorsun. Benimle çocuklaşıyorsun sen de. Hayatı bu kadar ciddi alanlara inat oyunlar oynuyoruz birlikte, bıkmadan usanmadan. Seni seviyorum, çünkü sende yüreğinin sesini dinliyorsun benim gibi. Hesap yapmıyorsun, karşılık beklemiyorsun. Kendin için, kendini mutlu etmek için seviyorsun. Seni seviyorum, çünkü öylesine büyük bir coşku veriyorsun ki bana, her zorlukla hiç korkmadan, hiç yorulmadan mücadele edebilecek gibi hissediyorum kendimi. Her gün yeniden bitmeyen bir enerjiyle doluyorum. Seni seviyorum, çünkü ben karanlıkta yolunu kaybetmiş, nereye gideceğini bilmeyen biriyken, ışığınla aydınlattın yolumu. Bu hayatı sundun ellerinle, aşkı armağan ettin. Geçmişe dair tüm acı izleri sildin. Seni seviyorum, çünkü ihanet yok bizim aşkımızda, yalanlarla örülmüş sahte duygular yok. Birbirimizi kırmadan en çıplak halimizle yaşıyoruz bu aşkı. Zaten aşk dediğin de böyle yaşanmalı. Seni seviyorum, çünkü uzaklığına tahammülüm yok. Her şeyde beklemeyi biliyorum. Ama konu sen olunca, sabır diye bir şey kalmıyor bende. Özlemine dayanmak dünyanın en zor şeyi. Seni seviyorum, çünkü kendinle barışıksın. Kendini seviyorsun, kendine saygı duyuyorsun. Bu seni kendine güvenen bir insan yapıyor. Böylece, hayata daha çok bağlanıyorsun. Hayata bağlılığın, beni de sana bağlıyor. Seni seviyorum, çünkü beklentisiz sevmenin ne olduğunu biliyorsun. "Önce sen beni sev, ben seni daha sonra severim," demiyorsun. Açıyorsun yüreğini cesurca. Cesaretinle beni kendine hayran bırakıyorsun. Seni seviyorum, çünkü her insanda var olan zayıflıklarını saklamıyorsun. Kendini olduğundan farklı göstermiyorsun. Ağlaman gereken yerde ağlıyorsun, gülmek istediğin zaman gülüyorsun. Seni seviyorum, çünkü bana değer veriyosun. Gözünden bile sakınıyosun beni.Benim için endişe duyuyorsun, beni merak ediyorsun. Birisi tarafından merak edilmek meğer ne kadar güzel bir şeymiş. Seni seviyorum, çünkü gecenin bir yarısı kötü bir rüyadan uyandığımda sıkıntımı seni düşünerek atabiliyorum üzerimden. Böyle rahatlatıcı bir yanın var senin. Seni seviyorum, çünkü heyecanını hiç kaybetmiyorsun. Bir hedefe ulaştığın zaman rahatlayıp kenara çekilmiyorsun. Önüne yeniden hedefler koyup , aynı heyecanla devam ediyorsun Seni seviyorum, çünkü doğadaki her canlıya sevgiyle bakabiliyorsun. Üşümüş bir sokak kedisi gördüğünde içinin acıdığını biliyorum. Her canlıya yardımcı olabilmek için çırpınıyorsun Seni seviyorum, çünkü ne kadar zorlu olursa olsun bir sorunu çözmekten vazgeçmiyorsun. Kaçmanın ya da ertelemenin o sorunu çok daha fazla büyüteceğini biliyorsun. Seni seviyorum, çünkü almak için önce vermek gerektiğini biliyorsun. Sonsuz bir sevgi denizi var senin içinde. Sevgiyi bulmak için önce içindeki sevgi denizinin suyunu çevrene saçman gerektiğinin farkındasın. Seni seviyorum, çünkü beni baştan çıkarıyorsun. Tukunun ateşimde eriyorum seninle. Dokunduğum an öyle bir sıcaklık kaplıyor ki bedenimi, üzerime buz yağsa üşümeyeceğimi biliyorum. Seni seviyorum, çünkü mantıklı davranmak adına duygularını ertelemiyorsun. Yaşamak istediğin her şeyi "Hemen, şimdi!" yaşamak istiyorsun. Hayatı ıskalamamak gerektiğini çok iyi biliyorsun. Seni seviyorum, çünkü bencil değilsin. Sadece kendini düşünmüyorsun. Aşkın iki kişilik yaşanması gerektiğinin farkındasın. Attığın her adımı, içine beni de katarak atıyorsun Seni seviyorum, çünkü senden çok şey öğreniyorum. Bana, hayatıma bambaşka tatlar getirdin. Hiç bilmediğim şeylerden haberim oldu. Ve sen de benden çok şey öğrendin. Birbirimizin ufkunu genişlettik, yenilendik . Seni seviyorum, çünkü hayatını bir şeylere sahip olmak adına harcamıyorsun. ''Elimdeki bana yeter'' diyebilme erdemine sahipsin. Gözün aç değil , yetinmeyi biliyorsun. Seni seviyorum, çünkü gösteriş yapmak , hava atmak , büyüklük taslamak gibi huylara sahip değilsin. Kendini olduğundan farklı göstermiyosun. Hatta bazen seni yanlış anlarlar diye kendinde var olanı bile saklıyorsun. Seni seviyorum, çünkü güven denen şeyin var olduğuna dair tüm umutlarımı kaybetmişken , bu duyguya ne kadar ihtiyacım oldığunu anladım sayende. Bana verdiğin güvenle şimdi dimdik duruyorum kalleşliklerin karşısında. Seni seviyorum, çünkü kıskanıyorsun beni. Öyle tadında , öyle kararında kıskanıyorsun ki bu çok hoşuma gidiyor. Ne aşırıya kaçarak sıkıyosun beni , ne de hiç kıskanmayarak umursamaz görünüyorsun. Seni seviyorum, çünkü seninle geleceğe dair planlar yapabiliyorum. Bugünü yaşarken , yarını da unutmadan hedefler koyabiliyorum önüme. Ulaşmak istediğim her yerde , her hedefte de seni görüyorum. Çünkü benimle birlikte yürüyorsun.
-
BEN SENİ NEDEN Mİ SEVDİM?
yaww süper sözler var içinde
-
2012 Olimpiyatları için Türkiye'ye destek herkes baksın LÜTFEN...
valla bende oy verdim verelim bakalım daha ne olucak
-
Google Earth Cracked ve Diğerleri
Programın Amıacı :Uydudan canlı olarak oturduğun sokağın resmini izleyebilirsin veya ne bileyim new york' da 5. caddeyi izle... Tüm dünya avucunun içinde...
-
4195 doLarlik program
http://img100.imageshack.us/img100/9358/logo5qu.jpg Buyuk produksiyonLarda , oyunLarda , animasyonlarda , sinema fiLmLerinde kuLLaniLan karakter yaratma ve performansLandirma yani canlandirma programi. .4195 doLarlik program ....
-
Gözleriniz şınav çeksin buyurun
http://www.0daycn.net/
-
windows açılış logosunu değiştirme
Arkadaş açılan sitede 45 den geriye doğru sayım yapıyor onu bekleyin işlem bittikten sonra yüklemek için tıklayın yazıyor zaten hadi kolay gelsin
-
Yazılarınızı 100 cesit animasyonla yazın
Yazılarınızı cok güzel bir bicimde yazabilirsiniz. Download: http://rapidshare.de/files/4720417/flax310.rar.html programın seriallerını benden temin edebilirsiniz hadi kolay gelsin
-
Online Olduğunuz Zaman Güvenlik Testi Yapabilirsiniz
online olurken güvenlimisiniz değilmisiniz bu adreslerden bakabilirsiniz. http://www.blackcode.com/scan/ http://www.dslreports.com/scan http://probe.hackerwatch.org/probe/probe.asp http://www.mycgiserver.com/~kalish/ http://www.pcflank.com/test.htm http://scan.sygatetech.com/prequickscan.html http://www.securitymetrics.com/portscan.adp https://grc.com/x/ne.dll?bh0bkyd2 http://security2.norton.com/ssc/hom...YHGBYNCJEIMXQKC http://www.ravantivirus.com/scan/indexscan.php http://www.pandasoftware.com/activescan/com/ http://security.norton.com/default....id=us&venid=sym http://www.Cybertechhelp.com/html/misc/av.php http://www.symantec.com/region/jp/products/scanengine/ http://virusall.com/downscan.html http://www.bigeye.com/antivirus.htm http://www.testmyspeed.com/antivirus/scan.htm http://www.bitdefender.com/scan/Msie/index.php http://clinic.mcafee.com/clinic/avd.../fsdownload.asp http://housecall.antivirus.com/housecall/start_pcc.asp http://security.norton.com/default....id=us&venid=sym http://pcpitstop.com/antivirus/default.asp www.astonsoft.com/prod1.htm (PCDoorGuard,Win95/98/ME/NT/2000) http://www.safersite.com/ (Pestpatrol,Win95/98/ME/NT/2000/XP ) www.agnitum.com/products/tauscan (Tauscan,Win95/98/ME/NT/2000/XP ) http://www.moosoft.com (The Cleaner,Win95/98/ME/NT/2000/XP )
-
Virüs,Spam,Trojan bunlardan nasıl korunuruz? Anlatimi
Öncelikle bilgisayarınızda SP2(Service Pack 2)olması bi avantajdır.şahsen öneririm İlk başta alınması gerekn önlemler olarak bir anti virüs yazılımı tavsiyem sisteminiz iyi ise Kaspersky dir.Ev kullanıcısı iseniz sisteminiz fazla iyi değilse Avast,Antivir,Nod32 gibi kasmayan programlarda kullanabilirsiniz. Bilgisayarınızda firewall bulundurulması bi avantajdır firewall nedir? Firewall tek bilgisayarınıza veya yerel ağınıza internet ten veya diğer ağlardan erişimi i kısıtlayıp bilgisayarınızın veya yerel ağınızın internet ten veya diğer ağlardan gelecek saldırılara karşı koruyan bir bilgisayar ve üzerindeki yazılıma verilen genel addır.Genellikle kullanılan ise Zone Alarm dır.Tabi anti virüs yazılımların kendi firewall larıda vardır Kaspersky Anti-Hacker gibi. Anti Virüs yazılımının yanında ek olarak bi kayıt defterini ve yerel diskleri ajan dediğimiz yazılımları silmek icin bi program olarak Ad aware,Spybot - Search & Destroy veya Microsoft AntiSpyWare öneririm ben. Tabiki bunlara rağmen bilgisayara virüsler sıza bilir bi şekilde.Anti Virüs yazılımının update sini yapmaz iseniz yeni yazılan virüsler pc nize girebilir.Onun icin sürekli olarak update sini yapın. Evet Bilgisayarıma bunlara rağmen virüs girdi nasıl silebilirim? 1)cok virüs ceşidi vardır.Bunlar icin ek patch ler cıkmıştır mesela pc nizin internete bağlandığı anda 15sn icinde pc yi yeniden başlatan virüs vardır bu tarz virüsler vardır bunlar icin microsoft ek patch ler cıkartmaktadır. 2)normal bi virüs var ise bunu temizlemek icin önce virüs programınızı update edin ve sonra scan yapın. 3)Pc de virüs var ise bunu biliyorsanız internete bağlanmadan önce scan yapın internete bağlanınca virüs ün yayılma ihtimali olabilir. 4)Virüsü buluyor ama silemiyor ise pc yi güvenlik kipte başlatın ve o şekilde scan yapın bu şeiklde bulup silcektir windows ortamında silemediği icin. kolay gelsin hepinize.