Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Rumeysa

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Rumeysa tarafından postalanan herşey

  1. AKIL Gerek klasik Yunan filozofları gerekse Müslüman ve Batılı bilim adamları olsun aklın tanımını yapanların, yani akıl olgusunu kavramaya çalışanların sayısı bir hayli fazladır. Fakat bu tanımlar, daha doğrusu bu tanımlama çabaları içinde Komünist düşünürlerin tanımları dışında ele alınabilecek kayda değer bir tanım mevcut değildir. Sadece onların tanımları, ele alınabilecek düzeyde ciddi bir çaba olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne var ki, kâinatın bir yaratıcısı olduğunu ısrarla inkâr etmeleri Komünistleri yanlışlığa itmiş, onları saptırmıştır. Komünistlerin bu yanlış ısrarı olmasaydı, gerçek anlamda, yani kesin ve şüphesiz bir şekilde akıl olgusunu kavrayabileceklerdi. Zira akıl olgusunu ve düşünceyi ilk irdeleyip şu soruları soran onlardır: Düşünce mi maddeden önce, yoksa madde mi düşünceden önce vardı? Maddeyi düşünceden önce var sayarsak düşünce maddenin bir ürünü müydü? Komünist düşünürler bu konuda farklı bakış açılarına sahiptirler. Bazıları düşüncenin maddeden önce var olduğunu söylerken, bazıları ise maddenin düşünceden önce var olduğunu düşünmüşler, fakat eninde sonunda maddenin düşünceden önce var olduğuna karar vermişlerdir. Buradan yola çıkarak düşünceyi şöyle tanımlamışlardır: “Düşünce, maddenin beyne yansımasıdır.” Bu tanıma göre düşünce; madde, beyin ve söz konusu maddenin beyne yansımasından ibarettir. Çünkü düşünce, maddenin beyne yansımasından doğar. Komünistlerin bu tanımı, araştırmanın yönünü doğru yöne yönelten, hakikate biraz daha yaklaşan ciddi bir çaba olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer ısrarla maddenin bir yaratıcısı olduğunu inkâr edip yine ısrarla kâinatın ezeli olduğunu düşünmeselerdi, akıl gerçeğini kavramada hataya düşmezlerdi. Zira akıl olgusu olmadan düşünce olmaz. Gerçekten düşünce maddeden ayrı düşünülemez. Maddi gerçekliği olmayan tüm bilgiler, hayal ve kuruntudan ibarettir. Öyleyse, düşüncenin temelini oluşturan maddedir. Kaldı ki düşünce, maddenin ifade ediliş biçimi veya maddeye ilişkin bir yargıya varmadır. Demek ki madde, hem düşüncenin hem düşünmenin, yani akıl yürütmenin temelini oluşturmaktadır. Bu temel olmadan ne düşünce ne de düşünme gerçekleşebilir. Öte yandan madde hakkında karar verme, dahası insanla ilgili olan ve insanın ürettiği her şey beyne bağlıdır. Zira beyin, insanın ana merkezidir. Bu nedenle beyin olmadan düşünce de olmaz. Beynin bizzat kendisi bir madde olduğuna göre, onun varlığı düşüncenin var olmasının temel koşuludur. Aynı şekilde maddenin varlığı da düşüncenin var olmasının temel şartıdır. Bu da demektir ki; aklın, yani düşünmenin veya düşüncenin var olması için, ortada bir maddenin ve bir beynin olması gerekir. Komünistler, düşüncenin, yani aklın var olması için ortada bir maddenin ve bir beynin söz konusu olması gerektiğinin farkına vardıklarından dolayı çabaları ciddi ve doğrudur. Komünistler buraya kadar akıl olgusunu kesin ve şüphesiz bir şekilde kavramaya yönelik doğruya sevk edici bir rol oynadılar. Ne yazık ki düşünceye ulaşmak, yani düşünmeyi meydana getirmek amacıyla madde ile beyin arasında bağlantı kurarken doğru yoldan saptılar. Madde ile beyin arasındaki bağlantının söz konusu maddenin beyne yansımasından kaynaklandığını düşündüklerinden sonuçta aklı yanlış tanımladılar. Bu yanılgının esas sebebi kâinatı yoktan var eden bir yaratıcısının varlığını ısrarla reddetmeleridir. Zira Komünistler eğer bilginin düşünceden önce var olduğunu kabul etmiş olsalardı bariz bir gerçekle karşı karşıya kalacaklardı ki bu gerçek şudur: Madde henüz yokken düşünce nereden geldi? Hiç şüphesiz maddenin dışında bir yerden gelmiş olmalıdır. Peki ama ilk insan düşünceyi nereden aldı? Hiç şüphesiz başkasından ve maddenin dışında bir yerden almış olmalıdır. Bunun anlamı şudur: İlk insana bilgi veren, ilk insanı da maddeyi de yaratandır. Bu gerçek, Komünistlerin, “Kâinat”ın ve maddenin başlangıcı ve sonu yoktur” şeklindeki kesin kanaatleriyle çelişmektedir. Komünistler, bu kanaatlerine dayanarak “akıl, maddenin beyne yansıması olup düşünce ve akıl yürütme, bu yansıma sonucunda ortaya çıkar” tezini ileri sürdüler. Bilginin var olmasının zaruri olduğu gerçeğinden kaçtıklarından dolayı da, ilk insanın madde üzerinde deneyler yaparak deneme-yanılma yoluyla bilgiye ulaştığını ve bu deneylerin de başka deneylere ön ayak olduğu şeklinde hayal ürünü varsayımlar oluşturmaya çalıştılar. Israrla aklın, maddenin beyne yansımasından ibaret olduğunu, düşünce ve akıl yürütmenin bu yansımadan doğduğunu savundular. Fakat Komünistler, “his” ile “yansıma” arasındaki farkı göremediler. Zira düşünme eylemi, ne maddenin beyne yansımasından ne de beyin üzerinde iz bırakmasından kaynaklanmaktadır. Düşünme, “histen” doğmaktadır. Duyuların merkezi ise beyindir. Eğer maddeyi hissetmek söz konusu olmasaydı, düşünce de söz konusu olmazdı. İşte Komünistler, “his” ile “yansıma”yı birbirinden ayırt etmeyerek kaş yaparken göz çıkarma durumuna düştüler. Bunun sonucu olarak, aklı yanlış tanımlama yoluna gittiler. Fakat asıl hataları, “his” ile “yansıma”yı ayırt etmemekten çok -ki bu durumda meselenin yansımadan değil, sezgiden ibaret olduğunu anlarlardı- varlığın bir yaratıcısı olduğunu inkâr etmelerinden kaynaklanmaktadır. Komünistler, madde hakkında “ön bilgiler”e (a priori bilgiler) sahip olmanın, düşüncenin, dolayısıyla akıl yürütmenin zorunlu bir koşulu olduğunu kavrayamadılar. Aksi taktirde eşeğin de aklı olurdu. Çünkü onun da beyni vardır ve madde onun beynine de yansımaktadır. Yani eşek de maddeyi hisseder. Oysa akıl insana özgüdür. Eskiler, “insan, konuşan bir hayvandır” derlerdi. Bunun anlamı, insan düşünen bir hayvandır. Zira düşünme veya akıl, canlılar arasında sadece insana özgüdür. Hayvan için akıl ve fikirden söz etmek şüphesiz mümkün değildir. Devami Gelecek...
  2. Kor olan birine neyi gosterebilirsin ki.. Kendi bildiginin etrafinda donenler dolmus bir bardak gibidir yeni bilgiyi hazmedemez hep bildigiyle yasar bi degisiklik olmasini istemez.. Boyle bir kimseye istediginiz kadar biseyler vermeye calisin basarili olamazsiniz... Gercegi gormek istemeyenler gercek karsisinda viziltidan baska bi ses cikarmaz.. ben yazdim yada baska si yazdi nefarkeder.. Bir kisi icin irz namus bi sey ifade etmedimi boyle igrencigrenc sırıtır iste.. Namus irz en kutsal degerlerken bazi kendini bilmezler ondan ote bisey oldugunu sanir.. Anasi bacisinin irzi namusu onun icin bisey ifade etmiyor ki boyle bi bos soz sarfediyor.. Kendini dusune bencil bi kisilige sahip olan kimseler baskalarindan zarar gormedigi muttetce Rahattadir ve baskasi onu ilgilendirmez "Bana dokunmayan yilan bin yil yasasin" diye dusunur..
  3. HİLAFET İNSANLIĞIN ÇAĞDAŞ ZULÜMATTAN İSLAM’IN AYDINLIĞINA ÇIKIŞ YOLUDUR Çağdaş Tağutların ise korkulu rüyasıdır Hilafet; Allah’ın indirdikleri ile yöneterek Müslümanların maslahatlarını gözetmesi ve İslam Davetini aleme davet ve cihad yoluyla taşıması için, bütün Müslümanları Kelime-i Tevhid bayrağı altında tek bir ümmet olarak toplaması için Allah’ın Resulü Hz.Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimize göstermiş olduğu şeri metoddur. Şeri hükümdür. Bütün Müslümanların genel emirliğidir, tek devletidir. İşte şu anda Hilafet olmadığı için yeryüzünde, Allah’ın indirdikleri ile yönetim yok, yani İslamî hayat toplum ve devlet alanında yok. Yani toplum ve devlet alanında Allah’ın rahmeti yok. - Onun için yeryüzünde Müslümanlar param parça, zillet ve perişanlık içindeler. - Onun için Müslümanların ülkeleri işgal edilmekte, servetleri çalınmakta, sömürülmekte, ırzlarına ve mukaddesatlarına, kitaplarına, camilerine, başörtülerine tecavüz edilmekte. - Onun için yeryüzünde kafirler, yahudiler, tağutlar azdıkça azmakta, şımarmakta, küstahlaşmakta, ukelalaşmakta... - Onun için yeryüzü fitne, fesat, fücur, fuhuş ve zulümat ile dolmakta. Ruhi, ahlaki, insani tüm değerler yok olmakta. - Onun için küfrün devlet oluşundan dolayı pisliği ve kirliliği yeryüzünü ve içinde olan her şeyi; çevreyi, gıdayı, eşyayı, sağlığı, akılları, gönülleri kirletmektedir. İşte Hilafet geldiği zaman bütün bunlar son bulacaktır. Çünkü Hilafet Allah’ın Resulü Hz.Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e insanlık için rahmet, hidayet ve nur/aydınlık olarak indirdiği risaletini yani hak din olan İslam’ı hayata ve tüm yeryüzüne hakim kılacaktır. Onun için kafirler, müşrikler, tağutlar ondan hoşlanmamaktadırlar. Çünkü onların fitne, fucur, zulüm, zulümât, cahili, pis, küfür sistemleri ortadan kalkacaktır. İslâm aleminde ve hatta tüm yeryüzündeki hırsız, gaspcı, zalim, sömürü elleri, hortumları kesilecektir. Onun için çağdaş tağutlar Hilafet'e ve onun tekrar kurulması için çalışanlara şiddetle karşı gelmekte, ondan korkmakta ve onunla korkutmaktadırlar. Kalplerindeki kin, düşmanlık ve korkuları da ağızlarından dökülmektedir. İşte birkaç örnek: - ABD Başkanı Bush 11 Eylül 2001 olaylarını bahane ederek İslam’a ve Müslümanlara karşı haçlı savaşları başlattıklarını ilan etti. - Rusya devlet başkanı Putin de Çin ile birlikte Shangay Beşlisi denilen oluşumu meydana getirirken bu ülkelerin biraraya gelmelerindeki asıl ortak paydanın radikal İslam ile savaş olduğuna vurgu yaptı. - İngiltere Başbakanı Blair 7 Temmuz 2005 olaylarını bahane ederek İngiltere parlementosunda parti grubuna hitaben yaptığı konuşmasında şöyle demektedir: “Bizim için asıl tehlike radikal İslamcılardır. Zira onlar İslam aleminde İsraili yok edecek, Batının tüm varlıklarına son verecek, şeriat ile yöneterek bütün Müslümanları birleştirecek ve şeriatı bütün dünyaya hakim kılacak Hilafet'i kurmak için çalışıyorlar.” Daha sonra da Hizb-ut Tahrir’i yasaklayacaklarını açıkladı. (Bunun için yasa hazırlamaktadırlar.) - ABD Genel Kurmay Başkanı Myers de şöyle demektedir: “ABD askerleri Irak’tan çekilirse bu, kendileri ile savaştıklarımızın hayalini kurdukları Hilafet'in kuruluşunun başlangıcı olur. Bu ise; hem bölge için hem de dünya için istikrarsızlık ve tehlike teşkil eder.” - Laik T.C. Devleti Hilafet'e karşı savaşta en ön safta yer aldı ve almakta. Zira çağın en büyük cürmü olan ‘Hilafet'i kaldırma’ cürmünü o işledi. Hilafet'in gelmesini önlemek için en ön safta savaşan da odur. Laik T.C. Devletinin kurucusu ve savunucusu sabetaist yahudiler ve onların yardakçıları “Cumhuriyet elden gidiyor, Hilafet geliyor!” çığlıkları atmaktadırlar. - Müslümanların başlarındaki diğer karton devletciklerin yöneticileri de efendilerinin sadık bekçiliğini ve emirerliğini yapmakta. Hilafet'in kurulması için çalışan samimi Müslümanları takip, tutuklama işleriyle meşgul olmaktadırlar. Karalama kampanyaları yapmaktadırlar. - Özbekistan’ın tağutu İ. Kerimov Hilafet ve onu kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir ile mücadele etmeyi kendisinin asli işi olarak görmekte, ümmetin temiz, cesur, aydın evlatlarını hapishanelere doldurmakta, işkence ve toplu katliamlar ile öldürmekte, bütün dünya da bunu seyretmektedir. - Pakistan’ın tağutu Müşerrev Hilafet'in kurulması için uğraşanlara karşı ‘cihad’ ilan etmektedir Onun için kafirler tağutlar, çağdaş müşrikler, zalimler, fasıklar Hilafet'in tekrar kurulmasından hoşlanmazlar. Bunu anlıyoruz. Ve normal bakıyoruz. Normal olmayan, Müslümanlardan bazılarının Hilafet karşıtı koroya katılmış olmalarıdır. Hilafet karşıtı bazı tepkiler vermeleridir. Bu anormaldir. Bu anormalliği şöyle anlıyoruz; Bazı hastalar tedavi olmayı kabul etmek istemezler. Kendilerini tedavi etmek isteyen doktora şiddetle karşı çıkarlar. Doktora direnirler, hakaret ederler, söverler ve hatta döverler. Onların bu karşı çıkışları şu nedenlerden dolayı olur: O hasta; - Ya çocuktur. Çocuk oluşundan kaynaklanan bilinçsiz tepki vermektedir. - Ya doktor hakkında güvenilir ve güven veren bir bilgiye sahip değildir. Dolayısıyla güvensizliğinden dolayı tepki vermektedir. - Ya tedavi hakkında sağlıklı doğru bir bilgiye sahip değildir. Ne olacağını bilmediğinden dolayı tepki vermektedir. - Ya da hastalığının şiddetinden dolayı bilincini yitirmiştir. Onun için bilinçsizce tepki vermektedir. Hilafet karşıtı tepki veren bazı Müslüman kardeşlerimizin bu tavırları çocuk olma dışında yukarıdaki hasta profilini sergilemektedir. Hüsnü zannımız budur. Zira onların Hilafet'e karşı oluşlarını anlamak mümkün değildir. Yani onlar: - Ya Hilafet'i kurmak için çalışan Müslümanlar hakkında güven veren doğru bilgilere sahip değiller. Onların bu faaliyetlerine hep şüphe ve kaygı ile bakmaktadırlar. “Provokasyon” olarak değerlendirmektedirler. - Ya Hilafet hakkında sağlıklı bilgi sahibi değiller. Onun için yadırgıyorlar ve yadsıyorlar. Önemsiz ve gereksiz görüyorlar. - Ya da bir asra yakın hakimiyetinden dolayı küfrün pisliğinin kirlettiği bozuk bilgi, yaşam, eğitim atmosferiyle akıl ve kalplerine sirayet eden cahiliyye tortuları ve virüslerinin sebep olduğu marazın şiddetinden dolayı ne söylediklerinin, ne yaptıklarının, neyi tercih ettiklerinin, neye karşı geldiklerinin, kime sövdüklerinin, kimi övdüklerinin, kimi dost edindiklerinin, kime düşman olduklarının farkında değiller. O, Müslüman kardeşlerimizin bu yanlış tutumlarını düzeltmelerinin yolu, reçetesi de İslam’da vardır. O da, güven-ilim-tezkiye ile ifade edilen şeri hükümlerdir. - Güven konusunda İslâm’ın hükmüne göre; mü’minlerin fasıkların getirdikleri haberlere hemen güven duymamaları, araştırmaları gerekir. Eğer haber bir mü’min hakkında ise, doğrudan o mü’min ile görüşmek, bilgiyi kaynağından almak gerekir. Şeri hüküm, İslâm ahlakı, kafirler ve fasıklar hakkında su-i zannı, mü’minler hakkında hüsnü zannı esas kılar. Mesela; Hilafet için çalışan mü’minler hakkında kafirlerin, zalimlerin, fasıkların vermiş oldukları haberler, hazırlamış oldukları raporlarla hüküm vermek, şüphelenmek, su-i zanda bulunmak ve hatta düşmanlık için asla esas teşkil edemez!.. Bakınız; (Hucurât: 6-18) - İlim konusunda da Allahu Teala; “…hakkında ilim sahibi olmadığın şeyin ardına düşme!” (İsra:36) diyerek bunun getireceği sorumluluğa dikkat çekmektedir. O halde Müslüman’ın konuştuğu yada yaptığı iş hakkında gerekli ilmi, öncelikle o konu hakkındaki şeri hükmü bilmesi farz-ı ayındır. Mesela; Hilafet hakkında konuşacak ise onun ne olduğunu güvenilir muteber İslam kaynaklarından öğrenmelidir. Bilmediği şey hakkında red ya da yorum yönünde ahkam kesmemelidir. - Tezkiye: Müslümanlar akıllarını ve gönüllerini/kalplerini yani nefislerini küfrün her türlü pisliği, tortusu kültüründen, bakış açısından, değerlerinden, ölçülerinden tezkiye etmelidir. Sadece İslam kültürü ile akıl ve gönüllerini donatmalıdırlar. Ancak o zaman nefislerini tezkiye etmiş ve kurtuluşa ermiş olurlar. (Şems: 7-9) Ancak o zaman selim akıl ve selim kalp sahibi olurlar. Ve ancak o zaman mesela Hilafet gibi bir şeri hakikat karşısında mü’mine yakışır tavır sergileyebilirler. “Hilafet gereksizdir, önemsizdir, tarihi kurumdur” gibi selim akıl ve selim kalp ürünü olmayan söylemlerle bizi çok rencide eden, üzen o Müslüman kardeşlerimize bu hakikatleri merhametle ve muhabbet ile hatırlatırız! Allah kusurlarımızı affetsin. Allah’tan korkalım! Ellerimizi selam ve kardeşlik duyguları ile onlara uzatarak ve semaya açarak Rabbımıza dua ediyoruz: “Rabbımız! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbımız! Şüphesiz ki sen çok şefkatli çok merhametlisin!” (Haşr: 10) Kafirlere ve tağutlara ise diyeceğimiz; Rabbımızın öğrettiği gibi: “Kininiz ile geberin!” (Ali İmran: 119), hoşlanmasanız da, çatlasanız da patlasanız da, binbir türlü planlar kursanız da Raşidi Hilafet kurulacaktır. İslâm yeryüzüne hakim olacak; insanlığı zulümattan, nura çıkartacaktır. Allah emrine galiptir!... “Onlar ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler hoşlanmasalar da/istemeseler de dinini bütün dinler üstüne/yeryüzünün tamamına hakim kılmak için Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen O’dur.” (Saf: 8-9)
  4. yok bilerek buraya actim konuyu.. diger bolumler beni ilgilendirmez . Hem astretix senin yol gostermene ihtiyacim yok ben kararimi kendim veririm
  5. EsSelamu Aleykum Ve Rahmetullah. Tabiki bu sozun muhattablarina digerlerine Ve Aleyk.. Sizleri burada gormek ve sizin araniza katilma benim icin bi mutluluk:) Umarim sizlerle cok iyi anlasacagiz... Allah bizleri Akledenlerden eylesin insaAllah.. WeSelam
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.