Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İstanbul

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    344
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İstanbul tarafından postalanan herşey

  1. İngilizce'de "cat", Fransızca'da "chat", Almanca'da "katze", İspanyolca'da "gato", İtalyanca'da "gatto", Japonca'da "neko" "kedi" için kullanılan kelimedir. Dünyada 33 farklı ırktan çoğalan 500 milyonun üzerinde evcil kedi bulunmaktadır. En iri kedi ırkı Ragdoll, en ufak kedi ırkı Singapura'dır. Ragdoll cinsi kedilerin erkeklerinin ağırlığı 5.5 kg ile 9 kg arasında değişirken, dişilerinin ağırlığı 4.5 kg ile 7 kg arasında değişir. Singapura cinsinin erkekleri yaklaşık 3 kg iken, dişileri yaklaşık 2 kg ağırlığındadır. Ortalama bir kedi yılda 2-3 arasında gebelik dönemi geçirir ve her doğumda 1-8 arası yavru doğurur. Üretken hayatı sırasında bir dişi kedi 100'ün üzerinde yavruya sahip olabilir. 1952 yılında ABD'nin Texas eyaletinde yaşayan Tabby adlı kedi, 18 yaşında son yavrusuna sahip olmadan önce doğurmuş olduğu 420'nin üzerindeki kedi ile bu alandaki rekorun sahibidir. Tek bir çift kedi ve onların doğurdukları yavru kediler 7 yıl içinde 420,000'in üstünde birey içeren bir kedi nüfusu oluşturabilir. Bir kediyi okşamanın kan basıncını düşürdüğü bilimsel olarak ispatlanmıştır. Kedilerin vücutlarında 290 kemik ve 517 kas vardır. Kediler tüm memeliler arasında en uykucu hayvanlardır. Her gün ortalama 16 saati uyuyarak geçirirler. Bu açıdan bakıldığında, yedi yaşındaki bir kedi hayatının sadece iki senesini uyanık geçirmektedir. Kedilerin köprücük kemikleri olmadığından kafalarının sığabildiği her yerden geçebilirler. Psikoloji biliminde, kedilerden korkma durumu ailurofobi, kedilere duyulan sapkınlık ise ailurofili terimleriyle anlatılır. (Ailuro kökeni Yunanca'dan gelmektedir). Bir kedi diğer bir kediye hemen hemen hiç "miyav" lamaz. Bu ses bu canlıların insanlara ayırdıkları bir hitaptır. Kediler 185 derecelik bir görüş açısına sahiptirler. Kediler renkli görebilmekle birlikte kısmi renk körüdürler. Bu renk körlüğü insanlarda görülen kırmızı/yeşil renk körlüğüne denk gelmektedir. (Kırmızı tonlar yeşil tonlarında, yeşil tonları kırmızı tonları olarak görülmektedir.) Öte yandan bir kedi hayatının neredeyse % 30'unu kendisini tımar ederek geçirir. Kedilerin kendilerini tımar ederlerken harcadıkları tükürük salgısındaki sıvı miktarı, boşaltım sistemleri aracılığı ile çıkardıkları sıvı miktarından fazladır.
  2. Kediler aşırı derecede oyuncu ve eğlence düşkünüdür. Vakitlerinin çoğunu yeni oyunlar icat ederek geçirirler. Çoğu kedinin kendine ait fikirleri vardır; onun sadece yüzüne oyuncak tutarak sizinle oynamasını bekleyemezsiniz. Onunla sizin istediğiniz zaman oynamak, etrafta zıplamasını sağlamak veya onu bir plana tabi tutmak pek de mümkün değildir. Kediler oldukça bağımsız varlıklardır; bu sebeple onları fethetmenin tek yolu bunu onların fikriymiş gibi göstermektir. Bu da çok zor değil, çünkü kedilerin büyük çoğunluğu oyun oynamayı zaten çok sever. İşte size kedinizle oynayabileceğiniz bazı oyunlar ve oyuncaklar. Kedilerin kendi kendine oynayabildiği oyunlar Kediler yeni oyunlar bularak kendi kendilerine saatlerce eğlenebilirler. Sizin yapmanız gereken tek şey ona pingpong topu, bir yumak yün ya da hareket eden oyuncaklar gibi oyun oynamasını mümkün kılacak bir şeyler vermek. Bazı kediler yün yemeyi çok sever, bu sebeple ona bir yumak verdiğiniz zaman onu yemediğinden, onunla sadece oynadığından emin olun. Karton kutular Sıradan bir karton kutu kediniz için çok güzel bir hediye olabilir. İçine bir şeyler saklayabilir ya da hatta kendisi içine saklanabilir. Eğer iki kediniz varsa onların saklambaç oynadığını bile görebilirsiniz. Kutunun sağlam olduğundan ve içine girdikten sonra çıkabileceğinden ve oynarken kutuyu kemirmediğinden emin olun. Sahte fare İlgisini çekebilecek bir cismi bir ipe bağlayın ve onu kedinizin gözünün önünde sallayın. O, bunun bir fare olmadığını anlayacaktır fakat sizinle oynayacağı bir oyunmuş gibi davranabilir. İşler tamamen onun hayal gücüne kalmış durumda. Kediniz o sırada acımasız bir avcı olabilir ve bu oyun onu saatlerce oynayacak şekilde aktif tutabilir. Sahte fareyi ya havaya kaldırın ya da yerde sürükleyin. Sadece elinizi ondan uzak tuttuğunuzdan emin olun ki, sizi yanlışlıkla tırmalamasın. Folyo ile kaplanmış bir top da onun bütün oyun zevkini ortaya çıkarabilir. Fakat topun iyi sarıldığından emin olun ki kediniz onu çiğneyip bazı parçalarını yutmasın. Eğer kediniz sizin deri ayakkabılarınızı koklamayı seviyorsa, deri oyuncakları da koklayıp onlarla oynamayı da sevebilir. Diğer oyuncaklar Bazı kediler gazete ile oynayıp altına yatmaya bayılır, çünkü gazetenin kokusunu, çıkardığı sesi ve onunla boğuşmayı severler. Eğer sizin kediniz de bunlardan biriyse geniş bir kese kağıdı onu saatlerce oyalayabilir. Hatta onun içine birkaç oyuncak koymak bile daha zevkli olabilir. Oyuncaklar için diğer alternatifler; şişe mantarları, ucuna renkli şerit bağlanmış boş kaplama kağıdı ruloları, boş rujlar, eski tenis topları, içi kumaş dolu eski çoraplar olabilir. Eğer yapabiliyorsanız, kedinizin içeri tırmanması için bazı alanlar yapmanız iyi bir fikir olabilir. Kağıtları tırmalamak veya çerçevelere tırmanmak ona egzersiz yapması için mükemmel fırsatlar sunabilir. Attığınız oyuncağı geri getirecek mi? Çoğu kedi attığınız bir şeyi köpekler gibi gidip getirmez. Ancak, bazı kediler, sahipleri atsın onlar da peşinden koşup alsınlar diye aniden oyuncakları atıp onları sahiplerine geri getirirler. Diğer kediler de oyunun daha kedilere özgü halini öğreneceklerdir. Tahmin edeceğiniz gibi oyun onların kuralları ile oynanmalıdır. Kedinizi attığınız oyuncağı getirmeye ikna etme yöntemleri: Kedinizin çok sevdiği küçük, hafif ve atması kolay bir oyuncağı alın. Kedinizi çağırın. Adını bilmiyormuş gibi davranacaktır ama bilir. Oyuncağı yukarı aşağı atıp yakalayın. Oyuncakla oynayın. Döndürün, çevirin ve eğlenin. Kediniz izliyor mu? Eğer izliyorsa devam edin, izlemiyorsa bırakın. Oyuncağı görebileceği şekilde bir koltuğa oturun ve oyuncağı kedinizin yakınına doğru yuvarlayarak atın. Bırakın biraz oynasın. Sıkılmak üzereyken oturduğunuz yerden onu çağırın. Eğer kediniz bakarsa kalkıp oyuncağı alın ve yerinize oturun. Oturduğunuz yerden atma rutinini yapın. Yaklaşık günde iki kere 10’ar dakika oynayın. Bazı kediler bunu anlayacak ve oyuncağı size getirecektir. Artık oyun olduğunu biliyorsa; siz onu daha zevkli hale getirebilirsiniz. Örneğin, oyuncağı bir engelin arkasına atıp kedinizin onu alması için uğraşmasını sağlayabilirsiniz. Ama her kedi bu oyun için heyecanlanmayabilir. Eğer kediniz oyunu beğenmezse, en azından onu oyuna dahil etmek için egzersiz yapmış olacaksınız. Koşuşturmacalı oyunlar Kediniz bazen bir oyuna sizin de onunla oynayacağınızı umarak başlar. Buna en iyi örnek ise; kediniz bazen evin içinde koşmaya başlarsa sizin onu kovalamanızı istiyor demektir. Bazı kediler bunu her gün belli saatlerde yaparlar; özellikle de geceleri siz yatağa gitmek ve rahatlamak için hazırken! Eğer kediniz sizin önünüzde sağa sola koşup perdelerin arkasına saklanıyorsa onun peşinden koşun, perdeyi açın ne yaptığına bakın. Eğer karşıdaki odaya koşarak gidip yine bir şeylerin arkasına saklanıyorsa oyuna devam etmek istiyor demektir. Bu, ikinizin de egzersiz yapması için son derece iyi bir fırsat.
  3. Tebrikler! Evinize bir kedi alarak hayatınıza sevgi ve neşe katacak bir ilişki için ilk adımı attınız. Yeni arkadaşınızla ilgili pek çok sorunuz olmalı. İşte size yardımcı olacağını düşündüğümüz cevaplar… Kedi için hazırlanmak Kedinizi eve getirmeden önce bazı şeyleri hazırlamalısınız. Yemek ve su için derin olmayan kaplar, kedi maması, kedi kumu, eve getirmek ve veterinere götürmek için kedi sepeti, oyun oynayabilmesi ve öğrenmesi için zararsız oyuncaklar, fırça, tarak ve (mobilyalarınızın iyiliği için) tırmalama direği. İsterseniz yatak alabilir veya kendiniz yapabilirsiniz. Bir tarafına giriş kesilmiş ve içine battaniye serilmiş bir karton kutu yeterli olacaktır. Son olarak da zehirli bitki ve temizlik malzemeleri gibi tehlikeli eşyaları kediniz gelmeden ortadan kaldırmalısınız. Yerleştirmek İdeal olarak kedinize tüm ilginizi vermek için birkaç gün ayırmalısınız. Onu eve sabahtan getirmeye çalışın. Araştırma, oynama ve beslenme ile geçen uzun bir günün sonunda yorulup mutlu ve güvenli bir şekilde uyuyakalacaktır. Başka ev hayvanlarınız da varsa onları kedinizden ilk birkaç saat uzak tutun. Eğer bunu yapamazsanız eski hayvanlarınıza kıskanmamaları için bol bol ilgi gösterin. Yemek zamanı gelince ilk önce onlara yemek vermek iyi bir fikirdir. Kediniz çabuk öğrenir. Evinize alışma evresini en kolay şekilde yaşamak için en baştan ona bir rutin uygulayın. İlk dersi mutlaka kumu olmalıdır. Annesi tarafından zaten tuvalet eğitimi verilmiş olacaktır ama yeni kumunu tanımayabilir. Kedinizi kuma sabahları ilk iş olarak ve akşamları son iş olarak ve yemeklerden sonra koyarsanız çabuk alışacak ve ne için olduğunu anlayacaktır. Bir sonraki adım, mama ve su kaplarını göstermektir (kapları kumundan uzakta tutun). Yatağını gösterin ve daha sonra etrafı araştırması için onu serbest bırakın. Aşıları yapılmadan kedinizi dışarı çıkarmayın. Aşıları yapılmış bile olsa, ilk 2-3 hafta dışarı çıkarmamak iyi bir fikir olacaktır. Nazik, sevecen ve sabırlı olun; böylece bu ikiniz için de eğlenceli bir zaman olabilir. Yemekte ne var? Yavru kediler çabuk büyür ve iştahları geniştir. Ancak, mideleri küçüktür. Dolayısıyla ilk önceleri günde 4-5 küçük öğünle beslemeye başlayın. Altı ayın sonunda öğünlerini günde iki büyük öğüne düşürebilirsiniz. Yetişkinlerde olduğu gibi kedinizin diyeti et üzerine kuruludur ama ek besin ihtiyaçlarını da almalıdır. Örneğin, özel formüle edilmiş Whiskas® yavru kedi maması yiyebilir. Yavru kediler çok yemez, bu yüzden istediği kadar yemesine izin verin. Genelde 20 veya 30 dakika sonra doyacaktır. Kediler kirli kapları sevmediğinden mamasını temiz kaplarda vermeye özen gösterin. Ayrıca, içecek suyu da her zaman hazır olmalıdır. Taramak Bildiğiniz gibi kediler dilleri ile kendi kendilerini tararlar ve düşen tüyleri yutup ara sıra öksürerek tüy yumakları çıkarırlar. Bu doğal ve zararsızdır ancak tüy yumakları mide ağrılarına sebep olabilir. Tüy yumağı riskini kedinizi düzenli tarayarak azaltabilirsiniz (eğer tüyleri uzunsa her gün taramak gerekir; değilse haftada bir yeterlidir). Kedilerle ilgili diğer konularda olduğu gibi bunda da erken başlamak çok önemlidir. Kedinizi ne kadar erken taramaya başlarsanız ileride bu konuda o kadar rahat olacaktır. Geniş dişli bir tarak kullanın ve başından kuyruğuna doğru tarayın. Tararken kesik, şişiklik, pire ve parazit izlerini de kontrol edin. Gözlerini nemli pamukla, kirli kulaklarını kuru pamukla silin. Kirli kulaklara (kulak mite’ları) ve kırmızı gözlere (göz enfeksiyonları) dikkat edin. Ayrıca, kedinizin ağız ve dişlerini de düzenli olarak kontrol etmelisiniz. Dişleri temiz ve dişetleri pembe olmalıdır. Gençken bir şey yapılması gerekmez. Ancak ileri yaşlarda dişlerini fırçalamanız gerektiğinde veya ilaç vermeniz gerektiğinde şimdiden alışmış olması çok faydalı olacaktır. Aynı sebeple, tırnaklarını da erken yaşlarda kesmeye başlamak iyi bir fikirdir. Veteriner Acil bir durum olmasını beklemeyin ve kedinizi bir veterinere derhal kaydettirin. Veterinerin numarasını kolay bulunabilecek bir yerde saklayın. Kedinizi sağlam bir kedi sepeti içinde götürün, kontrol ettirin. Aşıları, kurtlar, beslenme ve genel sağlığı ile ilgili tavsiyeler alın. Ayrıca, sigortayı da düşünmelisiniz çünkü kazalardan sonra yapılan tedaviler oldukça pahalıdır. Acil durumlar Kedinizin sağlıklıyken nasıl olduğunu biliyorsanız bir sorun olduğunda derhal fark etmeniz daha kolay olacaktır. Uyarı işaretleri arasında uyku, zayıflık ve iştahsızlık sayılabilir. Kediler hastalık numarası yapmazlar; o yüzden gördüklerinize inanın. Eğer belirtiler bir veya iki gün sürerse derhal yardım çağırın. Geç kalmaktansa veterineri erken aramayı tercih edin. Kedinize asla kendi reçetesiz ilaçlarınızdan vermeyin. Aşılar Feline Infectious Enteritis (FIE), Feline Viral Rhinotracheitis (FVR), Feline Calicivirus (FCV) ve Cat Influenza çok tehlikelidir. Neyse ki onlara karşı etkili aşılar vardır. Kedinin ilk aşısı genelde 9. haftada, ikincisi ise 12. haftada yapılır. Influenza aşısı genelde burun damlası olarak verilir. Bağışıklığının gelişmesi iki hafta sürebilir; o yüzden bu zaman içinde onu evde tutmalısınız. Unutmayın, aşıları her yıl yenilenmelidir. Eğer seyahate çıkarken kedinizi bir bakım evine bırakırsanız bütün aşılarının belgelerini vermelisiniz. Bu yüzden onları iyi bir yerde saklayın. Eğer kedinizi de tatile götürmek isterseniz kuduz aşısı da olmalıdır. Ayrıca, kedinizi lösemi virüsüne ve feline chlamydia’ya karşı da aşılatmanız gerekir. Pireler Pireler bazı kedileri rahatsız etmez ama çoğu kaşınacak, kendilerini ısıracak ve bazıları da çok ciddi deri enfeksiyonları geçirecektir. Kedinizin pireli olduğunu anlamak çok kolaydır. Pireleri (kahverengimsi siyah renkte) kedinizin sırtında ve pire pisliklerini de tüylerinin altında görebilirsiniz. Pire tedavisi için veterinerinize danışın. Eğer bir petshop’tan pire ilacı alıyorsanız kediler için uygun olduğundan ve evdeki tüm havyanlara uygulayacak miktarda aldığınızdan emin olun. Kediniz kadar çevreyi de temizlemeyi unutmayın. Her yeri elektrikli süpürgeyle süpürün, kutuları ve yatağını yıkayıp tozunu alın ve etrafına da ilaç sürün. Kurtlardan arındırma Yuvarlak kurtlar, kediler arasında çok yaygındır. Kedinizin göbeği kocaman olur ve kusma, ishal ve gelişim bozukluğuna sebep olur. Sayısız tedavisi vardır ve çok etkilidir. Genellikle 5-12 hafta arası her iki haftada bir verilir; daha sonra ise her 3-6 ayda bir. Kedinizi almadan önce tedavi görüp görmediğini öğrenin ve veterinerinize danışın. Yetişkinlerde daha yaygın olsa da yavru kedilerde de tenya olabilir. Bazı türleri pirelerden, bazıları da kemirgen yemekten oluşur. Belirtileri, dışkısında veya anüs çevresinde pirince benzer veya düz ve uzun kurtçuklar olmasıdır. Yuvarlak kurtların tedavisi tenya tedavisinde etkili değildir, bu yüzden veterinerinize danışın. Kısırlaştırmak Veterineriniz kedinizi hadım etmenin en iyi zamanını size söyleyecektir. Bu operasyon genelde 6 aylıkken yapılır. Kedinizi aynı gün eve götürebilirsiniz. Kısırlaştırmak sahibinin inisiyatifindedir ama pek çok artısı vardır. Hadım edilmemiş erkek kediler kaçmaya, kavgalara karışmaya ve ev halkına kokulu idrar sıçratmaya meyilli olurlar. Dişiler çok gürültülü olup, hamile kalırlar ve yılda dört defa sekiz yavruya kadar doğurabilirler. Sizin ve onun sağlığı Temiz, sağlıklı ve mutlu kediler size veya ailenize tehlike arz etmez. Ancak akılda bulunması gereken birkaç nokta vardır. Hijyen önceliğiniz olmalıdır. Kedinin yemek kabını kendi bulaşıklarınızla birlikte yıkamayın, onu yemek hazırladığınız yerlere yaklaştırmayın ve ona çiğ et veya balık vermeyin. Tuvaletine özellikle dikkat edin. Kumunu her gün değiştirin ve çocukların oynadıkları kum havuzuna sokmayın (kendininki ile karıştırabilir). Bulduğunuz kedi dışkılarını, özellikle de etrafta çocuklar varsa gömün. Kedinizi düzenli olarak tarayın, kurtlar veya diğer tedavilerle ilgili veterinerinizin tavsiyelerini dinleyin. Sizin yüzünüzü veya bir başkasının yüzünü yalamasına izin vermeyin. Hastalıkları derhal tedavi ettirin. Bu bilgileri uygularsanız kedinizin size yıllar boyu neşe ve arkadaşlık veren güzel, sağlıklı bir hayvan olmaması için hiçbir sebep olmayacaktır.
  4. Kediler çok temiz hayvanlardır ve kum kabını nasıl kullanacaklarını hemen öğrenirler. Kazaları önlemek için kedinizin kumunu hemen kullanmaya başlamasını sağlamalısınız. Çoğu yavru kedi, kumu kullanmasını annelerini kopyalayarak öğrenirler. Ancak, eğer kediniz kumun ne işe yaradığını bilmiyorsa yardıma ihtiyacı olacaktır. Ona doğru yolu gösterin Kedinizin davranışlarını yakından izleyin. Kum kutusu konusunda gergin olabilir veya nerede olduğunu hatırlamak için yardıma ihtiyaç duyabilir. Eğer rahatsız olduğunu hissetmeye başlarsanız onu kumuna götürün. Ayrıca, kedinizi sabah erkenden, akşam son iş olarak ve her yemekten sonra kumuna koyarak da yardımcı olabilirsiniz. Eğer bunu birkaç defa tekrar ederseniz kedinizi kumun yerini bulmayı kolayca öğrenecek ve kumu tuvalet ile bağdaştıracaktır. Gözden uzakta ama bulabileceği yakınlıkta Kedi kumunu nereye koyduğunuz çok önemlidir. Özel bir yerde olmalı ama çabuk bulunabilmelidir. Aksi takdirde kendine evde kendince uygun bir yer bulacaktır. Kumun her zaman temiz olduğundan emin olun yoksa kediniz pis veya kokuyorsa kumu kullanmayacaktır. Bazen, tuvalet eğitiminde ani bir düşüş olabilir. Bunun yaygın bir sebebi, kumuna onun için kokusu çok keskin olan bir şey karıştırmış veya sadece her zamanki yerinden başka bir yere taşımış olmanız olabilir. Başarısını ödüllendirin Kumunu kullandığı zaman ona ilgi ve küçük ödüller vererek cesaretlendirmeyi unutmayın. Böylece kum kısa zamanda onda iyi izlenimler bırakacaktır. Kedinizin kumunu kullanmayı ne kadar çabuk öğrendiğini gördüğünüzde çok şaşıracaksınız. Biraz sabır ve cesaretle küçük kazalar artık eskide kalacaktır.
  5. Kedilerime ilk sene geleneksel olarak pire damlası kullandım. Sonra bu böyle tek tek olmayacak sprey şişesini alayım dedim. İlk yaptığım gün beni çok kötü etkiledi, nefes borum yandı. Beni böyle etkiliyorsa acaba kedilerime ne yapıyordur dedim. Aslında ufacık pire ve keneleri öldürmek için köpek ve kedilerimize dünya kadar zehir pompalıyoruz. Kedi ve köpek parazit mücadelesinde kullanılan kimyasalların etkileri için ilk olarak ürünün üzerinde yazanları okuyun. Etikette eğer*; -Tehlike-zehir (Danger-poison) yazıyorsa, bir pinçik ölümcül demektir. -Uyarı (warning) işareti varsa, bir çay kaşığı ölümcüldür. -Dikkat (Caution) işareti varsa, iki çay kaşığı ile iki bardak arası ölümcüldür. -Hiç ihtar yoksa, zehirsiz kabul ediliyordur. Şampuan, pire tozu ve pire damlalarında “zehirlidir, deri ile temastan kaçının” diyorsa o zaman nasıl hayvanlarımız için güvenli olabilir? Sonuçta deri deridir. Hayvanlar ve veteriner hekimler pire damlası uygulamalarından ve çoğu zaman inert (etkisiz) sayılan maddelerden zehirlenmeler yaşamaktadırlar. Hayvanlar yalayarak, biz de onları tararken ve severken dokunarak bu zehirleri deri yoluyla alabiliriz. Bazı kimyasal pire tasmaları ve tozları o kadar kolay yayılır ki, ciddi deri rahatsızlıklarına ve kalıcı tüy dökülmelerine sebep olabilir. Onlarca kullanılan pire zehirlerinin net etkisi pireleri kuvvetlendirmek, bizi zayıflatmak olmuştur. Pireler çabuk üredikleri için zehirlere karşı kolay direnç elde ederler. Bu özellikle California ve Florida gibi yıl boyu sıcak kalan bölgelerde ciddi bir sorunmuş. Bizler ise yüksek dozda aşı, antibiyotik, kortizonlu ilaçlar kullanarak hayvanlarımızın bağışıklıklarını inanılmaz derecede bozuyor, onları alerjik bünyeli yapıyor ve pire saldırılarına karşı cazip hale getiriyoruz. Doğal ve kimyasal zehirlerin etkisi hayvanlarda hemen çıktığı gibi aylar sonra bile çıkabiliyor. Pire ilaçlarında bulunan organofosfatların maruz kalındıktan 8-14 gün sonra insanlarda sinir hücrelerinde tahribata, yanmaya, kaşıntıya, bacaklarda ve kollarda halsizliğe yol açtığı gözlemlenmiş. Henüz bu ertelenmiş reaksiyonlar tam anlaşılabilmiş değil. Bu yüzden pire damlası sonucunda hastanelere kaldırılan kedi ve köpek vakalar gün geçtikçe artıyor. Pirelere karşı kullanılan ürünlerdeki diğer “tehlikeli” kimyasal zehirler arasında sodyum arsenat, borik asit, benzetonyum klorit, naftalin, anason yağı, xylene, sodyum creslate var. Bunlara nispeten daha az zehirli olanlar ise benzen heksaklorit, kloranil, DDD, dimethyl phthalate, depentene ve mentoller. Kullanılan pire damlalarının etkileri Fibronil (Frontline) – Yeni nörotoksinler, direk pirelerin sinir sistemlerini tahrip ederek etkisini gösteriyor. Pek çok zehirli etkisi var. Hayvanlarda kansere, tiroid hormonu seviyelerinde düzensizlik, kaslarda kasılma, deride ciddi rahatsızlıklara, deri döküntülerine, nefes darlığına, ciğerlerde büyümeye, düşüğe yol açıyor. Fibronil gibi methoprene, torenone, doğal pyrethin, permethrin, benzil benzoat içeren diğer damlalar da benzer yan etkiler gösteriyorlar. Bu kimyasalların etkileri bir kere bile hayvanınıza yapıldığında sonraki jenerasyonlarda bile gözlemlenebiliyor. Seneler boyunca pire damlası yapılan hayvanların derilerinde atılamayan o kadar zehir birikiyor ki, bazı vakalarda artık yapılmasa bile zaten pire ve kene gelmiyor. Peki o zaman ne yapacağız? Sadece su ve sabunla ölebilen pirelere karşı bu kadar tehlikeli bir mücadele yerine doğal yöntemleri tercih edebiliriz. Dr. Richard H. Pitcairn
  6. Kediniz veya köpeğiniz açısından hayati önem taşıyan aşılar, onları ölümcül viral hastalıklara karşı korur. AŞI PROGRAMI KÖPEK AŞI TABLOSU İlk aşı 45-60. gün: Canin parvo virus(kanlı ishal)aşısı 14-21 gün sonra: Parvo,distemper,leptospira,adeno virüs aşısı(karma aşı) 7 gün sonra: Bordotella Broncoseptica+ parainfluenza virus aşısı 7 gün sonra: Parvo,distemper,leptospira,adeno virus aşısı(karma aşı) Tekrarı bir yıl sonra 7 gün sonra: Bordotella Broncoseptica+ parainfluenza virus aşısı Tekrarı bir yıl sonra 7 gün sonra: Kuduz(rabies) Tekrarı bir yıl sonra KEDİ AŞI TABLOSU İlk aşı 45-60.gün: Rhinotraheitis, calisivirus, panleucopenia aşısı (karma) 7-15 gün sonra: Kedi lösemi virüsü(FeLV)aşısı 7-15 gün sonra: Karma aşının tekrarı Tekrarı bir yıl sonra 7-15 gün sonra: FeLV aşısının tekrarı Tekrarı bir yıl sonra 7-15 gün sonra: Kuduz aşısı(rabies) Tekrarı bir yıl sonra Kaynak: Pet Land Veterinerlik
  7. Dişi kedi ve köpeklerin genel anestezi altında genital organlarının yani uterus (rahim) ve ovariumlarının (yumurtalık) alınması yöntemiyle yapılan bir operasyondur. Bazı durumlarda tek ovarium alınarakta yarım kısırlaştırma yapılmaktadır. Bu operasyon asla tavsiye edilmez. Çünkü daha sonra vücutta bırakılan tek ovariumdan dolayı çeşitli operasyon sonrası komplikasyonlarla karşılaşılabilmektedir. Kısırlaştırmanın bazı avantaj ve dezavantajları vardır. Kısırlaştırmanın Avantajları : Kısırlaştırılmayan dişi kedi ve köpekler bazı sağlık problemleri ile karşılaşırlar. Bu jinekolojik problemler, pyometra dediğimiz uterusun irinli yangısı, ovariumun kist ve tümörleri, prolapsus ********* ve uteri (********* ve uterusun dışarı çıkması) gibi sorunlardır. Yine kısırlaştırılmamış kedi ve köpeklerde meme tümörleri riski daha fazladır. Bu riski en aza indirmek için, çiftleştirilmesi düşünülmeyen evcilin ilk kızgınlığından önce kısırlaştırılması gerekir. Pyometranın nedeni enfeksiyon ve hormonal nedenlerdir. Özellikle sık yalancı gebelik geçiren köpeklerle, doğum kontrol ilaçlarını, kontrolsüz kullanan kedi ve köpeklerde rastlanır. Kızgınlığı önleyici amaçla kullanılan preparatların, evcilin çiftleşme isteği göstermediği dönemde verilmesi uygundur. Kızgınlık başladıktan sonra kullanılan ilaçlar pyometraya davetiye çıkarır. Genital sistemin anatomik yapısı nedeni ile Pyometrada sadece antibiotik kullanılması tedavide kesin çözüm değildir. Tekrarlar yaşanabilir. Ayrıca hayvan yaşlandıkça ve vücudundaki enfeksiyon hastalık nedeni ile anesteziye almak risk teşkil edecektir. Bu nedenle erken yaşta kısırlaştırmanın önemi büyüktür. Kısırlaştırma sinirli ve saldırgan davranışların giderilmesi amacıyla da önerilmektedir. Ayrıca siklus kanamaları, işaretleme amacı ile sık idrar yapma erkek hayvanların aşırı ilgisi gibi rahatsız edici davranışlardan uzaklaşılır. Kısırlaştırmanın Dezavantajları : Kilo alma problemi olabilir. Ancak kilo almanın asıl nedeni ilerleyen yaşa rağmen az hareket ve enerjisi yüksek gıda ile beslemektir. Diğer dezavantaj östrojen yetmezliğine bağlı tüy döküntüsü ve tüylerin yavaş uzamasıdır. Nadiren de olsa bazı evcillerde idrar tutamamaya rastlanır ve durum özellikle uyku halindeyken kendini gösterir. Tüm bu avantaj ve dezavantajların dışında sokak kedi ve köpek populasyonunun kontrol altına alınmasında en etkili çözümdür.
  8. İstanbul

    Mavi Rus Kedisi

    Temel Özellikleri Sakin ve bağımsız yapısıyla kendini zorla kabul ettirmeye çalışmadan, sevgisini ve duygularını gösterebilen Russian Blue kedileri, pratik zekalı, akrobatik ve beceriklidir. Görünüş ve Vücut Yapısı Uzun ve üçgenimsi kafasının tepesi düzdür. Yuvarlak biçimli ayrık gözler yüze sanki genişmiş gibi bir ifade verir. Burnu orta büyüklüktedir. Aşağı doğru genişleyen iri kulaklarının ucu yuvarlaktır. Kulakları tüylerin seyrekliğinden ve derisinin inceliğinden ötürü şeffafmış gibi durur. Vücut hatları ve duruşu oldukça zariftir. İnce kemikli uzun bedeninde belirgin ve sıkı kasları vardır. Uzun bacakları daha da ince kemiklidir. Hafifçe yuvarlak gelen patileri ufaktır. Kuyruğu kalın olarak başlayıp uca doğru incelir ve oldukça uzundur. Dokunulunca ele ipeksi ve yoğun gelen kısa tüyleri çift katlıdır. Esnek ve ince tüyleri gövdesinden kabarık durur. Tüy Bakımı Fazla bakım istemeyen bu kedinin tüyleri onları dik tutacak şekilde fırçalanmalıdır. Kökeni Russian Blue kedisinin ana kökeni bazı eski kedi ırklarında olabileceği gibi tam olarak bilinmemektedir. Bir rivayete göre bu kedi kraliçe I. Elisabeth tarafından İngiltere'ye bir Rus liman şehri olan Archangelsk'den getirilmiştir. O zamanlar Archangel kedisi olarak bilinirken, bir ingiliz kedi show'unda "Yabancı Mavi" olarak tanımlanmıştır. Amerika'ya değişik kısa tüylü mavi kedilerin gitmesi 1880'lerin başında İsveç ve İngitere üzerinden olmuştur. Bu güzel ve tatlı kedi Kuzey Amerika ve Avrupa'da geniş kitleler tarafından benimsenmiştir. Karakteri: Çok canlı, sevecen, misafirlere sevgi gösteren Bakım: Fazla bakım gerektirmez; haftada birkaç kez taranmalı/fırçalanmalı. Rengi: Parlak mavi; mavi gölgeler tercih sebebi; kafa üstü tüyleri gümüş rengi; tüy uçlarındaki gümüş rengi Mavi Rus'a parlak bir görünüş veya gümüş parlaklığı veriyor. Dip renk ile uç renk arasında net bir kontrastlık var. Tüy Şekli: Kısa Çıkış Yeri: Rusya/Büyük Britanya Vücut Yapısı: Orta
  9. Dağcılık Sporu ve Dağcılık Stilleri Hakkında Dağcılık, belirli bir takım ilke ve kurallara dayalı olarak dağlarda yapılan yürüyüş , kampçılık ve tırmanış sporudur. 18.-19. yüzyılda Avrupalı ( İngiliz ve Fransızlar başta olmak üzere ) zenginlerin boş zamanlarını değerlendirme ve hayatlarının rutinlerini yeni maceralarla süsleme arayışı neticesinde ortaya çıkmıştır. Uluslararası bir spor haline gelmesi ise, 1931 yılında, merkezi Cenevre' de olan Uluslararası Dağcılar Birliği (UIAA)'nin kurulmasıyla mümkün olmuştur. İzleyen yıllarda, belirli teknik ve emniyet yöntemlerinin geliştirilmesine paralel olarak kendine özgü disiplini ve ilkeleri olan bir spor haline dönüşen dağcılık, birçok doğa sporunun da önünü açmıştır. Türkiye'de dağcılık, üniversite kulüpleri ve Türkiye Dağcılık Federasyonu (TDF) bünyesinde canlılığını korumaktadır. Dağcılık Stilleri A) Alpinizm 1- Alpin Stil : Amaç doğrudan zirvedir. Zirveye mümkün olan en kısa sürede gidilir ve dönülür. Ana ve ara kamp yoktur. Hızlı ve hafif olmak için tek kamp noktasından hareket edilir. 2- Günlük Yürüyüş ( Hıkıng ) : Dağda, sabah başlayıp akşam biten günübirlik yürüyüştür. 3- Kamplı Etkinlik( Trekkıng ) : Dağda, çadır kamplı olarak yapılan yürüyüşlerdir. 4- Expedıton : Dağda uzun süreli ve çok amaçlı olarak (zirve tırmanışları, araştırma gezileri ve tırmanışları vb.) yapılan etkinliklerdir. 5- Ferrata : Kayaya sabitlenmiş metal merdivenleri kullanarak tırmanmaktır . Sportif Tırmanış ( Sport Clımbıng ) Genellikle kaya üzerinde ya da yapay duvarlarda yapılan tırmanış şeklidir . Kendi içinde 4 ana kısma ayrılır. 1- Bouldering : Yerden fazla yükselmeden kaya tırmanma tekniklerini kullanarak kaya üzerinde yapılan antrenmandır. 2- Kaya Tırmanışı : Kaya tırmanma tekniklerini ve emniyet malzemelerini kullanarak kaya üzerinde bir ip boyuna (50 mt.) kadar yapılan tırmanma şeklidir. 3- Uzun Duvar Tırmanışı : Kaya tırmanma tekniklerini ve emniyet malzemelerini kullanarak bir ip boyundan daha yüksek olan kaya üzerinde yapılan tırmanış şeklidir. 4- Yapay Duvar Tırmanışı : Genellikle kapalı alanlarda ( bazen açık havada ) kimyasal malzemeler kullanılarak yapılan sabit veya ayarlanabilen duvar sistemlerini barındıran ve genellikle yarışmalara yönelik yapılmış değişik boyutlarda duvarlardır. Değişik şekillerde ve değişik aralıklarda basamak ve tutamakları içermektedir . Top rope ( üstten emniyetli ip ) tekniğiyle çalışma yapılmaktadır . Bu tırmanış biçiminde duvara dağcılık teknik malzemeleri yerleştirilmez. Türkiye'deki Dağcılık Kulüpleri 1- BUDAK - Bursa Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü 2- Trabzon Tenis Dağcılık Kayak İhtisas Kulübü 3- Trabzon Doğa Sporları Kulübü 4- TODOSK - Toroslar Doğa Sporları Kulübü 5- SMYRNA - Doğa Sporlar Kulübü 6- Özgür Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü, İzmir 7- ORDOS - Ortadoğu Arama Kurtarma Dağcılık ve Doğa Sporları Derneği, Ankara 8- SKAD - Speleolojik ve Karstik Araştırmalar Derneği 9- KDRK - Kaçkar Dağcılık Rafting Kayak Spor İhtisas Kulübü Derneği 10- KDK - Kayseri Dağcılık Kulübü 11- Kaşif Doğa Sporları Kulübü 12- İstanbul Doğa Tutkunları 13- İDADİK - İzmir Dağcılık ve Doğa Sporları İhtisas Kulübü 14- AKUT - Arama Kurtarma Derneği 15- ADK - Ankara Dağcılık ve Kış Sporları İhtisas Kulübü Derneği 16- ADAK - Afet Durumu Arama Kurtarma İmece Derneği 17- Doruk Dağcılık, Rafting ve Oryantiring Kulübü Türkiye'deki Üniversite Dağcılık Kulüpleri 1- DPUDAK - Dumlupınar Üniversitesi Dağcılık Kulübü 2- DAMAK - Doğu Akdeniz Üniversitesi Dağcılık Ve Mağaracılık Kulübü 3- DOST - Bilkent Üniversitesi Doğa Sporları Topluluğu 4- BÜDAK - Boğaziçi Üniversitesi Dağcılık Kulübü 5- GSUDAK - Galatasaray Üniversitesi Dağcılık Kulübü 6- KODAK - Afyon Kocatepe Üniversitesi Dağcılık ve Arama - Kurtarma Kulübü 7- Atılım Üniversitesi Doğa Sporları Kulübü 8- YTÜDAK - Yıldız Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü 9- MUDADOSK - Marmara Üni. Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü 10- KTÜDAKS - Karadeniz Teknik Üniversitesi Dağcılık ve Kış Sporları Kolu 11- İUDAK - İstanbul Üniversitesi Dağcılık Kulübü 12- İDOSK - İstanbul Üniversitesi Doğa Sporları Kulübü 13- HÜDDOSK - Hacettepe Üniversitesi Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü 14- Hacettepe Üniversitesi 15- Gazi Üniversitesi Müh. Mim. Fak. Dağcılık Topluluğu 16- DOST - Bilkent Doğa Sporları Topluluğu, Ankara 17- İTÜDAK - İstanbul Teknik Üniversitesi Dağcılık Kulübü 18- DODAK - Ege Üniversitesi Doğa ve Dağcılık Kolu, İzmir 19- DKSK - ODTÜ Dağcılık ve Kış Sporları kulübü, Ankara 20- ÇÜDAK - Çukurova Üniversitesi Dağcılık Kolu 21- BİLGİDAK - İstanbul Bilgi Üniversitesi Dağcılık Kulübü 22- BAÜDAKS - Balıkesir Üniversitesi Dağcılık ve Kış Sporları Kolu 23- ANKÜNİDAK - Ankara Üniversitesi Dağcılık Birimi 24- ANADOSK - Anadolu Üniversitesi Doğa Sporları Kulübü 25- AkÜDAK - Akdeniz Üniversitesi Dağcılık Kulübü
  10. İstanbul'un Bilinmeyenleri ve İlkleri - 2 İstanbul’un ‘ilk’leri kitaplaştırıldı Yaklaşık 3 bin yıllık tarihi bulunan İstanbul’un “ilk”lerle tanışmasının öyküsü, “İstanbul’un ‘İlk’leri ve ‘En’leri” adlı kitapla okuyuculara sunuldu. İstanbul AA 24 Ağustos 2004 — Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Süleyman Faruk Göncüoğlu tarafından hazırlanan kitapta, İstanbul’daki ilk depremden ilk bedesten soygununa, ilk Türkçe ezandan ilk padişah suikastına, ilk gece kulübünden ilk genelevin açılmasına kadar birçok “ilk”e yer veriliyor. Tarihi kaynaklar çerçevesinde İstanbul’da yaşanan bazı “ilk”ler şunlar: “İstanbul’da bilinen ilk yer sarsıntısı, miladi 358 yılında oldu. Kentte büyük hasara yol açan depremde, büyük taş binaların çoğu zarar gördü. İLK SÜTUN: ÇEMBERLİTAŞ İstanbul’daki ilk tarihi sütun, bugün bulunduğu semte de adını veren Çemberlitaş. Roma’nın dünyaya yayıldığı yıllarda Frigya’dan alınarak Roma’daki Apollon tapınağı önüne dikilen sütun, I. Konstantinus tarafından Roma’dan getirtilerek, 11 Mayıs 330 tarihinde şimdiki yerine dikilip üzerine de kendi heykeli kondu. İLK NÜFUS SAYIMI ‘Fetih’ten 2 yıl sonra 1455’te, Fatih’in emriyle İstanbul’da ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu sayıma ait defterde, Galata mahallelerinde oturanlar, devlete vergi ödeyen ve ödemeyenler, zengin ve fakirler, fetihten sonra gidenler, kalanlar veya tekrar dönenler, medeni ve ailevi durumları, dinleri ve sosyal nitelikleri belirtildi. 1477 yılında yapılan nüfus sayımı uyarınca da, İstanbul (Avrupa) yakasında 14 bin 803 hanelik nüfusun 8 bin 951’i Müslüman Türk, Galata’da ise 1521 hanelik nüfusun 535’i Müslüman Türk’tü. Bu rakama askerler, medrese öğrencileri ve tutsaklar eklenince kentin nüfusu yüz bine yaklaşıyordu. YURTDIŞINA KAÇIRILAN İLK ESER İstanbul, 13 Nisan 1204 tarihinde 4. Haçlı Seferi ile ilk olarak Latinler tarafından işgal edildi ve kent 3 gün boyunca yağmalanıp tahrip edildi. 57 yıl süren işgal, 1261 yılında sona erdi. İstanbul’u yağmalayan Venediklilerin götürdükleri Bizans ganimetleri arasında en değerli parça, bugün hala Venedik’te San Marco Kilisesi’nin kapısının üzerinde duran dört at heykeli. Bu heykeller, İstanbul’da Hipodrom’da bulunuyordu. İLK HOKKABAZLIK - İLK GÖZBAĞCI İstanbul’da hokkabazlık, 1492 yılında Portekiz ve İspanya’dan kaçıp kente gelen Yahudiler tarafından getirildi. İstanbul’a gelen ilk gözbağcı olan Amerikalı Jakop Philadelphia ise (1735-1795) Sultan 3. Mustafa’ya oyunlar gösterdi. İLK KAHVE VE KAHVEHANE Türkiye’de, 16. yüzyılın ortalarına kadar kahvenin adı dahi bilinmiyordu. Kahvenin ilk defa İstanbul’da kullanılmaya başlanması hakkında 3 tarih var; 1551, 1552 ve 1561. İlk kahvehaneleri 1552 veya 1554 yılında Tahtakale’de Halepli Hakem ile Suriyeli Şems açtı. Kente ilk kahve de 1551 yılında getirildi, ancak Tophane gümrüğünden içeri sokulmadı. İstanbul’da açılan ilk kahvehaneler, okur-yazarların, dönemin kibar ve münevver insanlarının devam ettiği birer kültür merkeziydi. İLK TÜTÜN KULLANIMI Tütünün İstanbul’da kullanılmaya başlanması ise 17. yüzyılın ilk yıllarına rastlıyor. İstanbul’a, bir İngiliz donanma gemisiyle getirilen ilk tütünün ardından (1605-1606), tütün kullanımı Sultan 1. Ahmet döneminde iyice arttı. Tütünün kahve ile birlikte içilmesi, halkın kahvehanelere gitmesine yol açtı. Bu dönemde henüz sigara yapımı bilinmediği için tütün, ucuna tütün konulan lülesi bulunan çubuklarla içilirdi. İLK BEDESTEN SOYGUNU Kapalıçarşı’nın kapanış saatinden önce üç kapı kapanır, İnciciler Kapısı çarşı boşalıncaya kadar açık tutulurdu. Bir bölükbaşı elinde kalın bir sopayla dükkanları dolaşır, içeride gündüzden saklanmış kimsenin bulunup bulunmadığını kontrol ederdi. Bu sayede çarşıda yüzyıllar boyunca tek hırsızlık olayı olmadı. Ta ki ‘bedesten soygunu’ olarak geçen 1591 yılındakine kadar... Bir sabah dükkanlarını açan tacirler, dolaplarının açık olduğunu görerek paniğe kapıldı. Yapılan sayımda çalınanın 30 bin altını geçtiği görüldü. Bedesten kapatılıp içindeki dükkanlar tek tek arandı. Şüpheli görülenler sorgulandı, ancak suçlular bulunamadı. Yeniçeri Ağası’nın suçluyu bedesten dışından aramaya başlamasıyla bir Acem’in dükkanında çalıntı eşya ve altın bulundu. Soyguncu da, suçunu itiraf edince idam edildi. LATİN ALFABESİNİN İLK KULLANILIŞI Türkçe’nin Latin harfleriyle yazılması ilk kez 3. Selim döneminde İstanbul’da gerçekleşti. Padişahın kız kardeşi ve 3. Mustafa’nın kızı Hatice Sultan’ın Sahil Sarayı’nın batı üslubuna göre restore edilmesi sırasında Latin alfabesi kullanıldı. Sarayın restorasyonunu gerçekleştiren Fransız mimar Melling’in şahsen görüşmesi imkansız olduğu için Hatice Sultan ile yazışarak yaptığı görüşmelerde Latin alfabesi tercih edildi. Türkçe konuşabilen Melling Arap harfleri ve alfabesini bilmediğinden, Hatice Sultan Melling’e isteklerini bildirmek için Latin harfleri ile Türkçe pusulalar gönderdi. Böylece Türkçe’de Latin harfleri ilk kez kullanılmış oldu. İLK VE SON ‘RECM’ OLAYI 17. yüzyılda, Sultan 4. Mehmet döneminde, Aksaray’da oturan Abdullah Çelebi adlı bir adamın genç ve güzel eşinin bir Yahudi çırağıyla ilişkisi olduğu söylentisi çıktı. Dedikoduların artması ve zina yapıldığının da söylenmesi üzerine, durum mahkemeye intikal etti. Olay büyük yankı yaratırken, davaya Ahmet Efendi baktı. Ahmet Efendi, önce suçluları, sonra da şahitleri dinledi ve ‘recm’ kararı verdi. İnfaz, Atmeydanı’nda gerçekleşti. Hükmü veren Beyazıtzade Ahmet Efendi de, suçlunun başında bizzat bulundu. Olayın yankıları uzun süre devam ederken, devrin uleması kararı veren Ahmet Efendi’ye selamı sabahı kesip onu boykot etti. İLK TRAFİK KAZASI İstanbul’da ilk trafik kazası, 1912 yılında, bugünkü Şişli Camii önünde oldu. İtalyan elçiliğinin şoförü, bir Arnavut’a çarparak yaraladı. Kazayı yaptıktan sonra kaçmaya çalışan şoför, Pangaltı’da arabasıyla giderken yakalandı. İLK KUMARHANE İstanbul’da ilk kumarhane, ‘Encümen-i Ülfet’ adıyla, 1870 yılında zamanın Maliye Nazırı Mısırlı Prens Mustafa Paşa tarafından Çemberlitaş’taki Asım Paşa Konağı’nda açıldı. İLK SİNEMA Sinematograf, Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk defa Yıldız Sarayı’nda Sultan 2. Abdülhamit’in huzurunda sihirbaz Bernard tarafından gösterildi. İstanbul’da halka açık sinema gösterisi ise Weinberg tarafından 1897 yılında Galatasaray’daki Sponeck Birahanesi’nde yapıldı. Kentteki ilk sinema da, Şehzadebaşı’ndaki Fevziye Kıraathanesi’nde açıldı. KARNE İLE İLK EKMEK İstanbul’da, 14 Ocak 1942 tarihinden itibaren ilk kez karne ile ekmek satılmasına başlandı. Bu tarihten sonra “Francala” ekmek üretimi durduruldu. Ekmek alabilmek için nahiye müdürlüklerinden karne temin etmek gerekiyordu. İLK GREV İstanbul’da ilk grev, Beyoğlu telgraf işçileri tarafından 1872 yılında yapıldı. Tramvay ve tünel işçilerinin 1920 yılının Mayıs ayında yaptıkları grev ise İstanbul tarihindeki ilk büyük grevdi. Yevmiyelerinin artırılmasını ve bazı sosyal haklar isteyen işçiler, olumlu yanıt alamayınca 10 Mayıs’ta greve başladı. İLK TÜRKÇE EZAN VE KURANIKERİM İlk Türkçe ezan, 30 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rifat Bey tarafından Fatih Camii’nde ikindi vakti okundu. Türkçe Kuranıkerim çalışmaları da, 1932 yılında başlatıldı. Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Ağa Camii’nde ise bu tarihten itibaren imam, smokin ile cuma vaazı ve hutbeyi okudu. İLK PADİŞAH SUİKASTI Saltanat arabasıyla Hamidiye Camii’ne cuma namazına gelen Sultan 2. Abdülhamit namaz çıkışında Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’yle konuşurken, bombalı araba patladı. Olayda Sultan yara almadan kurtulurken, 26 kişi öldü, 58 kişi yaralandı, 20 at da telef oldu. Ermeni terör örgütünün gerçekleştirdiği bu suikastta, suikastçıların arasında Belçikalı anarşist Edward Joris de bulunuyordu. İSTANBUL’UN İLK GECE KULÜBÜ Osmanlı İstanbulunda, ‘Pera’ (karşı yaka) dışında meyhane ya da benzeri eğlence yerlerinin açılmasına izin verilmezdi. Batılı anlamdaki ilk kulüp, Sadrazam Mehmed Emin Ali Paşa’nın himayesinde 24 Kasım 1870’te ‘Encümen-i Ülfet’ (Dostluk Cemiyeti) ismiyle açıldı. Alkollü içki ve kumarın serbest olduğu kulüp, Ramazan ayının ilk günü hizmete girdi. Böylelikle ‘ilim ve irfan erbabının, şairlerin ve sanatkarların hoşça vakit geçirmelerini amaçlıyoruz’ mesajı verilmek istendi, ancak kulüp tepkiler üzerine açıldıktan bir yıl sonra kapatıldı. İLK GENELEV İstanbul’da ilk genelev düşüncesi, Kırım Savaşı sırasında (1853-1856) kente çok fazla Avrupalının gelmesi ve yaşantı şekillerini burada da sürdürmeleri sonucunda ortaya çıktı. Kente yerleşen Avrupalılar, Galata ve Beyoğlu’nda çeşitli ahlaki sorunların yaşanmasına neden oldu. Bölge sakinlerinlerinden bazılarının da aynı yaşantıya eğilim göstermesi sonucu, mahalle aralarında bu amaçla kullanılacak evler kurulmaya başlandı. Beyoğlu’nda ‘Altıncı Daire’ adı altında fuhuş yapan kadınlar, bir çeşit denetim altında tutuluyordu. Fuhuş yapılan evlerin mahalle içlerine doğru yayılması üzerine, 1884 yılı Şubat ayında Şura-yı Devlet kararıyla bir talimatname yayınlanarak ilk genelev Beyoğlu’nda kuruldu. ‘Abanoz Sokağı’ adı verilen bu genelev dışında genelev açılması ise yasaklandı.
  11. İstanbul'da Kılıç balığı avlanması bir söylenti değildir. 19. yüzyıl ikinci yarısında, Çengelköy vapur iskelesi ile Vaniköy arasında bulunan dalyanlarda bu dev kılıç balığının avlandığı bilinmektedir. İmrahor camii ( studios manastırı ya da Ayios İoannes Prodromos kilisesi), harap durumda olmasına rağmen İstanbul'un ayakta duran en eski yapısıdır. 454 - 463 yılları arasında yapıldığı bilinmektedir. İmparator Markianos ve İmparator I. Leon'un hükümdarlık dönemlerine rastlamaktadır. Karaköy'ü Beyoğlu'na bağlayan en kısa yol olan tünel, 1863'te Londra'da, 1868'de New York'ta inşa edilenlerden sonra dünyanın en eski üçüncü yer altı toplu taşıma sistemidir. İngiliz sermayeli bir şirket tarafından yaptırılan tünel, 1875 yılında işletmeye açılmıştır. Yapımı 1947 yılında tamamlanan İstanbul İnönü stadyumu'nda oynanan ilk maç Beşiktaş- AIK(İsveç) karşılaşmasıdır. Stadyum'un projesi, Fazıl Aysu ve Şinasi Şahingiray'la birlikte ünlü İtalyan Mimar Vietti Vioti'ye aittir. İlk surlar Kentin en eski surları İstanbul`un ilk kurulduğu yer olan bugünkü Topkapı Sarayı`nın bulunduğu tepeyi çevreliyordu. İlk kilise l`inci Konstantinus kendi kurduğu şehirde ölümünden sonra gömülmek için bir kilise yaptırdı. İstanbul`da inşa edilen ilk kilise olan ve şu anda Fatih Camisi`nin bulunduğu yere yaptırılan kilise, Hz. İsa`nın on iki havarisine adanmış olduğu için `Havariyim Kilisesi` olarak biliniyor. 4`üncü yüzyılda yapılan bu kilesinin kesin yeri konusundaki tartışmalar ise hâlâ devam ediyor. İlk tüp geçit projesi Fransızlar 1860-1870 yıllan arasında denizaltında Sarayburnu-Üsküdar (Şemsipaşa) arasında bir çelik tünel tasarımı sunmuş. Bu projedeki temel amaç Rumeli ve Anadolu demiryollarının kesintisiz olarak birlikte çalışmalarıymış. Bugünkü tüp geçiş projesi de aynı amacı taşıyor. Bilinen ilk hapishane Kayıtlara göre, kentte bilinen ilk hapishane Ayvansaray Semti`nde yer alan Anemas Zindanları. İlk kule İstanbul`un ilk kulesi miladi 1349`da Cenevizliler tarafından yaptırılmıştı. Cenevizliler bu kuleyi İstanbul`un deniz ticaretini kontrol etmek amacıyla inşa etmişlerdi. İlk yangın kulesi 14`üncü yüzyılda Cenevizliler tarafından yaptırılan `Galata Kulesi` kentin ilk yangın kulesi olarak kullanıldı. Anadolu Yakası`nda inşa edilen İlk cami Anadolu yakasının ilk camisi Üsküdar`da Rum Mehmed Paşa Camisi`dir. Camiyi 1466-1469 tarihleri arasında sadrazamlık yapmış olan Rum asıllı Mehmed Paşa yaptırmıştır. En büyük deniz feneri Türkiye`nin uluslararası standartlardaki en büyük deniz feneri Şile`de bulunan deniz feneridir. İlk metro 1871-1876 arasında inşa edilen ve Karaköy (Galata) ile Beyoğlu`yu (Pera) yeraltmdan birbirine bağlayan toplu taşıma sistemi olan Tünel, Istanbul`in ilk metrosu olma özelliğini taşıyor. 1863`te hizmete giren Londra ile 1868 yılında inşa edilen New York Metrosu`ndan sonra dünyanın en eski üçüncü metrosudur. 18 Ocak 1875`de hizmete giren ve 573 metre uzunluğunda olan metro, o günlerde 170 bin liraya malolmuş. İlk elçi, ilk hediye İngiliz, ticarete ait imtiyazların yürütülebilmesi için ilk defa William Harborne`e elçilik payesi vermişlerdi. Horborne, 29 Mart 1582`de İstanbul`a geldi ve 24 Nisan günü padişahın huzuruna kabul edildi. Elçi o gün padişaha kraliçe tarafından gönderilen ve aralarında 500 sterlin değerinde bir masa saatinin de bulunduğu hediyeleri takdim etti. En büyük ahşap yapı Büyükada`daki Tepeköy denilen adanın en yüksek mevkiinde bulunan Rum Yetimhanesi, İstanbul`un en büyük ahşap yapısıdır. Halk arasında Kırmızı Saray olarak tanınan bina, 1898`de bir Fransız şirketi tarafından otel olarak inşa edilmiş. Mimarı da İstanbul`daki birçok binada imzası bulunan Mimar Alexandre Vallaury. Binanın otel olarak açılmasıyla ilgili gerekli izinlerin alınamaması üzerine Rum Ortodoks cemaatinden Banker Leonidas Zarifi nin dul eşi Eleni Zarifi tarafından 3 bin 700 altına satın alınarak yetimhaneye çevrilmek kaydıyla Rum Ortodoks Patrikliği`ne bağışlamıştır. İlk kız rüştiyesi Erkek rüştiyelerinden on yıl sonra 1862 yılında ilk kız rüştiyesi Sultanahmet`te `Çevri Kalfa Mektebi` adıyla açılmıştır. Kız rüştiyelerinin ilk muallimleri yaşlı erkeklerdir.
  12. Edebiyatımızda İlkler Edebiyatımızda ilkler... İlk yerli tiyatro eseri:Şinasi / Şair Evlenmesi /1859 *İlk yerli roman :Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat *Batılı tekniği uygun ilk roman :Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı memnu *İlk çeviri roman :Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon’dan Telemak /1859 *İlk köy romanı :Nabizade Nazım / Karabibik *İlk psikolojik roman:Mehmet Rauf / Eylül *İlk realist roman :Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası *İlk resmi Türkçe gazete :Takvim –i Vakayi *İlk yarı gazete :Ceride-i Havadis *İlk tarihi roman :Namık Kemal / Cezmi , A. Mithat / Yeniçeri *İlk özel gazete :Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi *İlk pastoral şir:A.Hamit Tarhan /Sahra *İlk şiir çevirisini yapan ,ilk makaleyi yazan ve noktalama işaretlerine ilk kez kullanan ilk Türk gazeteci :Şinasi *Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan :A.Hamit /Eşber veya Sardanapal *Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri:A.Hamit/Nesteren *İlk bibliyografya:Keşfü’z Zünun /Katip Çelebi *İlk hatıra kitabı :Babürşah /Babürname *İlk hamse yazarı :Ali Şir Nevai *İlk tezkire :Ali Şir Nevai /Mecalisün Nefais *İlk antolojisi:Ziya paşa /Harabat *İlk atasözleri kitabı :Şinasi /Durub-i Emsal-ı Osmaniye *İlk mizah dergisi Diyojen /Teodor Kasap *İlk hikaye kitabı :A:Mithat /Letaif-i Rivayet *İlk fıkra yazarı :Ahmet Rasim *İlk Türkçe yazılan ilk kitap :Kutadgu Bilig *İlk siyasetname :Kutadgu Bilig *İlk mensur şiir örneklerini veren :Halit Ziya *Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan :Mehmet Emin Yurdakul *Dünya edebiyatındaki ilk modern roman :Cervantes/Don Kişot *İlk makale :Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi *İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk:Fecr-i Ati *Mesnevi tarzında yazılmış ilk eser : KUTADGU BİLİG *İlk seyahatname : MİR’ATÜL MEMALİK / SEYDİ ALİ REİS *İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi *Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü *Dünya edebiyatındaki ilk hikayeci ve eseri: Boccaio Decamkeron *Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan yahut Silistre *Kafiyeyi şiire serperek klasik nazım şekillerinden farklı ilk örnekleri veren: TEVFİK FİKRET *Türkçenin ilk dil bilgisi kitabı: Süleyman paşa / SARF-ı TÜRKİ *İlk naturalist eserimizin yazarı Nabızade Nazım / Zehra *Divan Edebiyatında mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim *Şarkıyı icat eden: NEDİM *İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi: Kamus'ul Alam *İlk sözlüğümüz Divan-ı Lügat-it Türk *İlk Türkçe sözlük:Şemsettin Sami:Kamus-ı Türki *İlk özdeyiş örneklerini veren: Ali Bey / Lehçet’ül Hakayık *İlk didaktik şiir örneğimiz ve aruzla yazılan ilk eserimiz:Kutadgu Bilig *Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin :Orhun Abideleri *Edebiyatımızda objektif eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan:R. Mahmut Ekrem *Edebiyatımızdaki milli dönemin açılmasına öncülük eden: Mehmet Emin Yurdakul *Konuşma diliyle yazılmış ilk hikayenin yazarı: Ömer Seyfettin *Edebiyatımızda ilk kafiyesiz şiirini yazan :A. Hamit / Validem *İlk köy şiiri: Muallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı *İlk alfabemiz:Göktürk Alfabesi *Tekke şiirinin babası: Ahmet Yesevi *İlk Türk destanı :Alp Er Tunga Destanı *Bizde batılı anlamda ilk eleştiriyi yazan:Namık Kemal *Bizde epik tiyatro türünün kurucusu: Haldun Taner *İlk kadın romancımız:Fatma Aliye Hanım *Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa *Dünyanın bilinen ilk destanı:Sümerlerin Gılgamış Destanı *Dünyanın halen yaşayan ,en büyük ve ilk Müslüman Türk Destanı: Kırgızların Manas Destanı *Edebiyat kelimesini bizde ilk kullanan: Şinasi *Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen roman :Ateşten Gömlek *Komedi türünün ilk büyük ustası:Aristofanas *Trajedi türünün ilk büyük ustası:Aiskylos *İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı :A.Vefik paşa *Deneme türünün kurucusu:Montaigne *İlk divan şairi:Hoca Dehhani *Hikayede gerçek anlamda ilk kez Anadolu'yu işleyen: Refik Halit Karay *En başarılı psikolojik roman yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye koğuşu *İlk çocuk şiirlerini yazan: Tevfik Fikret / Şermin *Dilde sadeleşmeyi savunan ilk yayın organı: Genç Kalemler
  13. Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Haci Ibrahim’in derslerini dinledi, Islam diniyle ilgili çalismalarini sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadilik görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayi kendisine Nasuriddin Hâce adi verilmis, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almistir. Onun yasamiyla ilgili bilgiler, halkin kendisine olan asiri sevgisi yüzünden, söylentilerle karismis, yer yer olaganüstü nitelikler kazanmistir. Bu söylentiler arasinda, onun Selçuklu sultanlariyla tanistigi, Mevlânâ Celâleddin ile yakinlik kurdugu, kendisinden en az yetmis yil sonra yasayan Timur’la konustugu, birkaç yerde birden göründügü bile vardir. Nasreddin Hoca’nin degeri, yasadigi olaylarla degil, gerek kendisinin, gerek halkin onun agzindan söyledigi gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay ögelerinin inceligiyle ölçülür. Onun oldugu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açiklanisindan anlasildigina göre o, belli bir dönemin degil Anadolu halkinin yasama biçimini, güldürü ögesini, alay ve eglenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmistir. Onunla ilgili gülmeceleri olusturan ögelerin odagi sevgi, yergi, övgü, alaya alma. O, bunlari söylerken bilgin, bilgisiz, açikgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, saskin, kurnaz, korkak, atilgan gibi çelisik niteliklere bürünür. Özellikle karsisindakinin durumuyla çeliski içinde bulunma, gülmecelerinin egemen ögesidir. Bu ögeler Anadolu insaninin, belli olaylar karsisindaki tutumun yansitan, düsünce ürünlerini olusturur. Nasreddin Hoca, halkin duygularini yansitan, bir gülmece odagi olarak ortaya çikarilir. Söyletilen kisi, söyletenin agzini kullanir, böylece halk Nasreddin Hoca’nin diliyle kendi sesini duyurur. Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlik olarak degil, yasanmis, yasanan bir olayla, bir olguyla baglantili bir biçimde ortaya çikar. Olay karsisinda duyulan tepkiyi ya da onayi gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanik oldugu olaylar, genellikle, halk arasinda geçer. Hoca soylularin, yüksek saray çevresinde bulunanlarin aralarina ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelisi onun tanistigi söylenen Selçuklu sultanlariyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur’la ilgili “hamam, Timur ve pestemal” gülmecesi de, Timur’dan çok önce yasadigi için, sonradan üretilmistir. Halk begenisi Hoca’yi Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karsisina hamamda çikarak, “kizim sana söylüyorum, gelinim sen isit” türünden bir yergi yaratmistir. Burada yerilen, dolayli olarak, kendi toplumun, halkin üstünde gören saray insanlaridir. Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kisiliginde, halkin duygularini yansitan baska bir özellik de esegin yeridir. Hoca eseginden ayri düsünülemez, onun tasiti, binegi olan esek gerçekte bir yergi ve alay ögesidir. Anadolu insaninin yarattigi gülmece ürünlerinde atin yeri yoktur denilebilir. Esek, aciya, sikintiya, dayaga, açliga katlanisin en yaygin simgesidir. Soylularin, saraylarin çevresinde üretilmis gülmecelerde esek bulunmaz, oysa at genis bir yer tutar. Bu konuda, baska bir çeliski sergilenir, gülmecede güldürücü öge ile yerici öge yanyana getirilir. Bunun örnegi de kendisinden esegi isteyen köylüye, “esek evde yok” deyince ahirda onun anirmasini duyan köylünün “iste esek ahirda” diye diretmesi karsisinda, Hocanin “esegin sözüne mi inanacaksin benimkine mi” demesidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofularin “ahret” le ilgili inançlari da önemli bir yer tutar. “Fincanci Katirlari”, “Ben Sagligimda Hep Burdan Geçerdim” baslikli gülmeceler kati bir inanç karsisindaki duyguyu açiga vurur. Toplumda neye önem verildigini anlatan “Ye Kürküm Ye” gülmecesi, Hoca’nin dilinde, halkin tepkisini gösterir. Nasreddin Hoca’nin etkisi bütün toplum kesimlerine yayilmis, “Incili Çavus”, “Bekri Mustafa”, “Bektasi” gibi çok degisik yörelerin duygularini yansitan gülmece türlerinin dogmasina olanak saglamistir. *Bilgiler Aksehir Belediyesi web sitesinden alinmistir.
  14. Hafta 7 gun, Gokkusagi 7 renk, Dunyanin 7 Harikasi kabul gormus, Soyumuz 7 gobek, Dunyada varsayilir 7 kapi, Buyuk Ayi 7 yildiz'li, Insan 7 cakrali, Nota sayisi 7, Islam dininine gore Kainat 7 safhada yaratildi, Kabe'nin etrafi 7 kere tavaf edilir (dolasilir), Manevi bilgeligin rakami yine 7, Katoliklerde 7 sakrament esas, Yahudilerde Kutsal Samdan 7 Mumlu , Eski Yunan Uygarliginda 7 Akilli Adam varsayilmis, Mitolojide ise 7 esas Tanri varsaymislar, Misir'da Gunes Tanrisi RA 7 ruhlu, Tibet'te 7 Buda, Cin'de kutsal 7 element varmis, Feng Shui'de iletisim sayisi 7, Tamamlanmis olmak esittir 7, Afrikalilarin Kwanza Bayrami 7 sembollu, Zulu susleri 7 renkli, Eskimolarda Kar 7 isimli, Hurmuz bile 7 kocali, Dinlenmek haftanin 7. gununde, Ciceklerden 7 veren gul , 7 Tepe ustunde Rio, 7 Tepe ustunde Roma, 7 Tepe ustunde Istanbul, James Bond bile 007, Yuzde 7 nokta (acik) var. (agiz, kulak 2, burun 2, goz 2), Dunyada var olmus 7 kita, Denizlerin figurativ sayisi 7, Kizilderililere gore mevsimler 7 tane, Avustralya yerlileri Aborjin ve Kulin'lere gore de mevsim 7 tane, Tum Japonlarda rakamlarin en ugurlusu 7, Tarot falinda 7 zafer, Pamuk Prenses ve 7 cuceler, Ilkokulun baslangici 7 yas Gokyuzu 7 kat, Ve... UNESCO'nun bu sene 7 nci "kisiye ozel" yili : 2007 Mevlana Yili MEVLANA Dogum yili 1207 - 2007
  15. İstanbul

    Aziz Nesin - Sevgilime

    Sevgilime Bir sabah sevgilim erkence kalktım, Su döktüm bahçenin öbeklerine, Yanımda horlarken şöyle bir baktım, Bayılırım kadın göbeklerine. Sen gönül bahçemin bir hıyarısın, Mideme göresin, iriyarısın, Hulâsa tam bana uygun karısın, Vurgunum çipil gözbebeklerine. Sevgim işte ben geldim dört nala, Gidelim adaya girip kolkola Geç kalma, binelim beşe beş kala Adanın marsuvan eşeklerine. Aziz Nesin
  16. Tanışmak istediğiniz bir kadın varsa, dansa kaldırmak bunun için iyi fırsat olabilir. Bunun için kuşkusuz dans etmeyi bilmeniz gerekir. Ama dans bilmek yetmez. Asla yetmez. Çünkü iyi dans bilseniz de, önce dansa kaldırmanız gerekir. Zorluklar bu aşamada başlar. En klasik cümle “benime dans eder misiniz” şeklindedir. Ama adı üstünde çok klasik olduğu için genellikle kabûl görmez. Sizden yaratıcılık beklenir. Dilediğiniz kadar yaratıcı olun, yine de beğenilmez. Bazıları dans etmeyi bilmez ve bunu siz onu dansa dâvet ettiğinizde küstahlıkla telâfi etmeye çalışır. Bazıları ise arkadaşlarına fiyaka olsun diye sizi refüze eder. Kimisi için reddetmek, dansetmekten daha keyiflidir. En iyisi emrivaki ile dansa kaldırmaktır. Bunun için sert bir yüz ifâdesi, boru gibi bir ses ve sağ kaşı biraz kaldırmak gerekir. Örneğin bütün gece onu dansa kaldırmak için kendinizi hazırladığınızı, üç ay ömrünüz kaldığını ve dans sırasında çok önemli bir şey konuşmak istediğinizi söyleyebilirsiniz. Bir de kadınlar nedense dansa kalkmayı size yapılan bir iyilik, bir lütuf olarak görürler. Sanki sizin bir derdinize çözüm buluyorlarmış gibi. Kadınlar için yavaş müzikte dans; ayakların omuz genişliğinde açılıp, vücudun merkezî ağırlığının, sıra ile sağ ve sol ayak üzerine kaydırılarak serbest salınma hareketinin başlatılmasıdır. Bâzen ayakların sıra ile bir ileri ve bir geri alınması da figür çeşitliliğini sağlar. Ama hepsi bunu yapamaz. Kadınlar için hızlı müzikte dans ise hepsinin daha hızlı yapılmasıdır. Hızlı dansı yavaş danstan ayıran tek fark, bâzen müziği de yakalayacak şekilde elle tempo tutulması ve kafa sallanmasıdır. Dansın temel amacı kadını etkilemektir. Onun için pratik bir yöntemle hareket edebilirsiniz; onu ekseni çevresinde sersemletinceye kadar çevirin. En azından başının dönmesini sağlayın. Kadınlar dansa kaldırıldıklarında, oturuncaya kadar konuşurlar. Yüksek müziğe rağmen sürekli bir şey anlatırlar. Boş bulunup, ne derse evet demeyin. Ne dediğini bilmediğiniz için, başınıza iş alırsınız. Ama ekseninde çevirme konusunda rekor denerseniz, bir süre sonra konuşmazlar. O zaman huzur içinde dansa devâm edebilirsiniz. Yine konuşmaya başlarsa, sakın şeytana uyup, figür deniyordum numarası ile havaya fırlatıp kenara çekilmeyin. Bir de kadınların çoğu dansı -nedense- bir şarkı süresi ile sınırlı zannederler. O da mühim değil, ama şarkı bittiği anda dönüp gittiklerinde ya pistte kalakalırsınız ya da arkasından gitmek zorunda kalırsınız. Her iki durum da keyifsizdir. Çünkü çevrede bulunanlar size tuhaf tuhaf bakmaya başlarlar. Danstan sonrası biraz daha keyifsizdir. Ona oturduğu yere kadar refâkat edersiniz ve ardından nazikçe size oturacağınız yeri işâret etmesini beklersiniz. Çünkü onun ani masaya dönüş manevrası size tek kelime etme fırsatı bile vermemiştir. Seslenseniz de bir şey fark etmez. O bu arada çoktan arkadaşları ile -dans ederken de aklının olduğu yer ile- sohbete dalmıştır bile. Çoğunlukla beş-on dakika bekledikten sonra, gidip kendi yerinize oturursunuz… Kimi, siz onu dansa kaldırdığınız da kibarca utanır da, danstan sonra sizi ortalıkla bırakınca, bundan hiç utanmaz! Neden utansın ki, siz utanın. Bir kadınla dans etmek ve bu sayede onunla yakınlaşabilmek için; iyi dans bilmenizin, iyi giyinmenizin, gerçek bir kavalye olmanızın ve yol-yordamdan anlamanızın hiç, ama hiç önemi yoktur. Kadınlar dans etmeye utanır, dans ederken susmayı unutur, ne eğlenir ne eğlendirir. Ama yerine dönünce elinde peçeteler, yemeniler ile zaptı gayrî kâbil bir hâlde çalar, söyler. Nadiren oturur, nadiren durulur. En çok da çalan romantik şarkılara elini bir o yana, bir bu yana sallaya sallaya eşlik eder. Her kadın romantiktir ya, o bakımdan. O nedenle kadınları dansa kaldırmak iyi bir şey değildir. Bir kere işin içine ülser başlangıcı ve baş ağrısı giriyor. En iyisi “ağır delikanlı” gibi davranmak. Bir masada oturup, müziği dinlemek ve yemeğin tadını çıkarmak en güzeli. Ne balık durmadan konuşur ne de peynir size durmadan poz yapar. Ne patlıcan salatası kaprislidir ne de yaprak sarması aniden dönüp gider. Hem ezmenin naz yaptığı da hiç görülmemiştir. Dahası Rus salatası hiçbir zaman önce “he” deyip, sonra “yok” demez. Hiçbir çupra çatalınızı uzattığınızda, gidip konuyu diğer çupralar ile müzakere etmez. Yine hiçbir çupra tabakta yattığı yerden teskere dişlerini oynata oynata, manalı gözler ile baka baka; “tamam ama, ben çok lezzetli değilimdir. Aslında pek de bu işten anlamam. Arkadaşlar ısrar ettiği için geldim. Çok iyi yüzdüğümü söylemiş miydim? Arkadaşlar ısrar etmese gelmeyecektim. Fazla da kalmayı düşünmüyorum. Fazla kalmayı düşünmüyorum dedim de aklıma geldi, biliyor musun, bütün kutup ayıları solakmış. Dediğim gibi ben yemekten pek anlamam. Ama sen daha iyisini istiyorsan, ben bunu anlarım. İstersen ben çiftliğe döneyim. Hem ben zâten deniz çuprası değilim, çiftlik çuprasıyım. Bir de bak ne diyeceğim; Sen şimdi önce biraz salata ye. Salata dedim de, salata çok sağlıklıdır. Sonra da biraz peynir. Bir yerde duydum da, peynir genelde süt tozundan yapılıyormuş. Sonra, sonra, aaa müzik bitti, haydi ben mutfağa döneyim” demez. Çupralar iyidir. Peynirler iyidir. Salata bile daha iyidir.
  17. İstanbul

    Ağrı - Efsaneleri

    AĞRI DAĞI EFSANESİ Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemal’in 1970 yılında yazılan romanına ad olmuştur. Adı Efsane olmasına rağmen, kitapta anlatılanlar aslında efsane değil,tarihi izler taşıyan bir aşk hikayesidir. Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesinde Halk Edebiyatından geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikayede at, kutsal meşe ağacı, demirci gibi destansı; sofi, kervan şeyhi, paşanın kızını vermek için Ahmet ‘in dağın doruğuna çıkıp ateş yakması gibi hikaye ve masal motifleri yer almaktadır.Hikayenin konusu kısaca şöyledir. 18 inci yüzyılda Beyazıt bir sancak Merkezidir. Beyazıt Paşası Mahmut Han’dır. Mahmut Han’ın atı, şimdi İran sınırları içinde kalan ,Gürbulak Açık Pazar Yeri ve Meteor çukurunun karşısındaki Sorik köyünden Ahmet’in kapısına gelir .Töreye göre at onun olmalıdır. Mahmut Han,Ahmet’in atı vermemesine kızar ve onu hapsettiirir. Ahmet’te Paşanın kızı Gülbahara sevdalanır. Gülbahar’ı aynı zamanda zindancıbaşı Memo da sevmektedtir.Gülbahar Ahmet ile görüşmek için saçından bir tutam Memo’ya veerir.Memo Ahmet’le Gülbahar’ı görüştürdükten sonra canına kıyar .olaylar gelişir,araya çeeşitli engeller girer. sonunda Paşa, Ahmet’i bir şartla serbest bırakir: Ahmet Ağrı Dağına çıkıp başında ateş yakacaktır.Bu istek yerine getirilir. Ahmet,Gülbahar’ı alarak Ağrı’ya gider. Gülbahar’ın zindancıbaşı Memo’yu canı pahasına zindanı nasıl açtırdığından şüphelenir.Gülbahardan bunun nasıl olduğunu öğrenmek ister. Ahmet Ağrı dağının zirvesine yakın bir yerde oluşmuş Küp gölünün derinliklerinde boğularak kaybolur. TAŞKIN BABA 1V.Murad, İran Seferi dönüşünde ordusu ile birlikte Patnos yakınlarında konaklamıştır. Karşıda tüm heybetiyle duran Süphan dağı dikatini çekmektedir;ikide-bir gözleri bu dağa takılır. Merakını gidermek için,dağ hakkında çeşitli bilgiler alır. Çevresindekiler, Süphanın yabani hayvanlarla dolu olduğunu söylerler.Padişah, canının geyik yoğurdu istediğini bildirir. Kim suphan dağındaki geyiklerin sütünden yapılmış yoğurt getirirse her isteğinin karşılanacağı sözü verilir. Hemen araştırma yapılır. Bu işi çevrede tanınan Taşkın Baba’nın başarabileceği kanaatine varılır. Taşkın Baba emri alır almaz, Süphan Dağı’na çıkar; Geyiklerden süt sağıp yoğurt yapar. İstenen yoğurdu Sultan Murad’a vermek için yola koyulur. Sultan Murad yoğurt getirme işinin mümkün olmayacağını düşünerek,orduyu hareket ettirmiş, murat nehrinin batı yakasına geçmiştir .Seyyar köprüler sökülmüş yakınlarda başka köprü ve geçit kalmamıştır. Murat azgın ve coşkun... Fil dahi geçmeye çalışsa vurup devirecek. Ama Taşkın Baba verdiği sözü yerine getirmek ve Sultan’a ulaşmak arzusunda... Taşkın Baba sanki düz bir yolda yürüyormuş gibi murat nehrinin üzerine basarak karşıya geçmek ister. Bunu gören lV.Murat, heyecanlanıp; -Gelme, gelme !.. Su coşkun, seni bir köpük gibi alır götürür, boğulur gidersin, diye bağırır. - Taşkın Baba suyu yara yara hem yürür,hem karşılık verir: - Hünkarım,meraklanma. Su coşkunsa, gelen de Taşkın’dır... - Ve Taşkın Baba karşıya geçip yoğurdu Sultan Murad’a sunar. O kocaman azgın nehri, küçük bir dereyi geçer gibi çıkagelen bu adam karşısında, askerler ve Sultan dona kalmıştır. Sultan Murad çok memnun olur. Ona : -Dile benden, dileğin nedir? Der. Taşkın Baba, şimdimi taşkın köyünün bulunduğu yerin kendisine verilmesini ister. İsteği yerine getirilir. Oraya yerleşir. Ölünceye kadar burada yaşar. Bu köye de “Taşkın” adı verilir. İKİ BACI Ağrı Dağı’nın bulunduğu yer bir zamanlar ova imiş. Burada yaşayan bir köylünün iki kızı varmış. Bir gün bu iki kardeş odun toplamaya gitmişler. Yeterince odun topladıktan sonra , abla odun dengini küçük kardeşin sırtına yüklemiş ve yola koyulmuşlar. Biraz gidince yorulan ve beli ağrıyan küçük kız ablasına ; Belim çok ağrıdı abla, ne olur biraz da sen taşı diye seslenmiş. Ablası kulak asmamış.Biraz daha gitmişler , küçük kız yine ablasına seslenmiş, ablası hiç oralı olmamış.Küçük kız sonunda dayanamamış: - Abla abla , demiş. Senin gibi ablam olacağına olmaz olsun .Dağ olasın,taş olasın,uzun uzun kış olasın belimdeki ağrı adın, seller yağmurlar muradın olsun diye beddua etmiş. Ablası durur mu ? O da vermiş veriştirmiş: - Senin gibi kardeşim olacağına taş olsun saçların çayır, eteklerin bayır olsun.Başın dilin gibi sivri, yamacın boynun gibi eğri, adın da benim gibi ağrı olsun. Derken bir gürültü kopmuş, bir toz bulutu kaplamış ortalığı.Biraz sonra ovada iki yüce dağ sivrilmiş.... Biri Küçük Ağrı, diğeri Büyük Ağrı. Böylece iki geçimsiz kardeşin ikisi di birer dağ olmuş. KARA DİKEN(Siyabent) Derler ki, Süphan dağı’nın eteğine kurlmuş Patnos kentinde bir zamanlar bir koca ağa, bu ağanın Haco (Hacer) adında güzel mi güzel, bir kızı varmış. Hacer’in güzelliği dillerde... Her delikanlının gönlü onda; O nun gönlü ise çobanları sirbent te . Sirbent ile Hacer’in sevgisi yıllarca gizli kalır. Sevgi bu, günün birinde anlaşılır. Aşk söylentileri dilden kulağa çabuk ulaşır nedense. Derken koca ağa’nın da kulağına varır. Ağa kovar sirbent’i . Sirbent’e dağda mağaralar ev olur. Hacer’e çoban arkadaşları ile yollar haberleri. Patnos yöresinde bir de kara Ağa varmış. Ağaların üç evlenme yaşı vardır derler. 20,40 ve 60. Yaşlar .Kara ağa ikinci evlenme yaşında (40 imiş). Hacer’in güzelliğini duyan Kara Ağa dururmu? Varmış Koca Ağa’nın konağına. Diz çökmüş keçesine... İstemiş kızı. Babası vermiş Hacer’i Kara Ağa’ya. Haber kıza, ondan da Sirbent’e ulaşmış. Sirbent deliye dönmüş.Almış tüfeğini eline, çıkagelmiş eski ağasının kapısına. Köpekler tanırmış bu eski çobanı. Sessiz-sedasız girmiş Hacer’in odasına. El ele verir, Sirbent ile Hacer. Gecenin karanlığında ulaşırlar Suphan dağına. İki aşık Süphan’ın sarp kayalıklarında mutlu günlerini yaşarken, bir gün, üç geyik(*) sekerek gelip yakınlarında durur.Geyiklerden ikisi erkek, birisi dişidir. Erkek geyiklerden biri yaşlı, öteki genç görünümünde. Yaşlı geyik daha iri ve güçlü olduğu için, genç geyiği yaklaştırmazmış dişi geyiğe. sirbent yaşlı geyiği öldürmeye aht eder. -Vuracağım onu. O da “Kara Ağa) olmuş sanki.... Sirbent çeker tetiği, vurur yaşlı geyiği. Kesmeye uğraşırken,geyik çırpınır,bir boynuz darbesiyle sirbent’i kayalıklardan aşağı, uçuruma yuvarlar. Sirbent sırt üstü düşer. Bir ağaç dalı sırtını deelip göysünden çıkar. Sevgilisinin kanlar içinde cansız yatışına dayanamaz Hacer,kendini atıverir. Bir ağaç dalı da bunun göysünden batıp sırtından çıkar.Ölümde birleşirler. Kara ağa iz süre süre bulur mağarayı.Vaaarır uçurum kenarına. Bir haftalık sözlüsü ile onu kaçıran aşığının yanyana yatışlarını uzun uzun seyreder.Nişan alır Sirbent’i ateş edeceği sırada gözleri kararır,yuvarlaanır,uçurumun kayalarına çarpa çarpa Hacer ile Sirbent’in arasına düşer. Kara ağa’nın adamları, süphan dağının vadisinde üç mezar kazarlar.Sirbent ile Hacer’ein arasına Kara Ağa’yı gömerler... O günden beri, her yılın baharında Hacer’in mezarında kırmızı gül,Sirbent’in mezarında ise beyaz gül açar.Güller eğilip biribirlerine kavuşacakları sırada Kara Ağa’nın mezarında bir kara diken yükselir ayırır gülleri. Mayıs ayı gelince görülmeyen bir kuş öter “Sirbent uçurumu”nda. İnsan sesine yakın bir ötüş şöyle der gibi . “Siz siz olun, değmeyin İki taş arasına girin, İki gönül arasına girmeyin.”
  18. İstanbul

    Ağrı - Coğrafi Konumu

    39.05 ve 40.07 kuzey enlemleri ile, 42.20 ve 44.30 doğu boylamları arasında yer alan il, deniz seviyesinden 1640 m yükseklikte kurulmuştur. Anadolu'nun İran'la bağlantısını sağlayan yolun üzerinde bulunması ile önemi artan ilin doğusunda İran, batısında Muş ve Erzurum, kuzeyinde Kars, güneyinde Van ve Bitlis ile kuzeydoğusunda Iğdır ili bulunmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Murat-Van bölümü içinde kalan yüksek Anadolu yaylasının devamı üzerinde yer almaktadır. Yüzölçümü 11376 kilometre karedir. Topraklarının %46'sını dağlık alanlar, %29'unu ovalar, %18'ini platolar ve %7'sini yaylalar oluşturmaktadır. DAĞLAR: Ağrı ilinde dağlar, ilin adıyla özdeşleşecek kadar önemli bir yer tutar. Bunların başında Büyük ve Küçük Ağrı Dağı gelir. Bunlardan başka yükseklikleri 3000m'yi aşan birçok doruğa rastlanır. Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı, Doğubeyazıt ilçesine 15km uzaklıkta olup, il topraklarının %11'ini kaplayan bir alana oturur. Denizden yüksekliği 5165m'yi bulmaktadır. Doruk tepesi kükürtlü bir tabaka ile kaplı olduğundan kar tutmamaktadır. Ancak doruğun biraz aşağısından başlayarak 1000m'lik bir bölüm sürekli karla kaplıdır ve burada Türkiye'nin en büyük buzulu bulunmaktadır. Zirvesinde bulutsuz zamanın az olduğu dağ, merkezi bir lav püskürmesi sonucu oluşmuştur. Tepesi dışa doğru kabarık bir koniyi andıran dağın en önemli özelliği küçük tepeler meydana getirmeden, dikine olarak, birdenbire yükselmesidir. Büyük ve Küçük Ağrı Dağı dorukları arasında tabanı 2700m'ye inen Serdarbulak beli bulunur. Ağrı Dağı daha batıdaki Hama Dağı'ndan Çengelli gediği ile ayrılır. Ağrı Dağı'nın zirvesine ilk defa 1829 yılında, Prof. Frederic Parat başkanlığındaki heyet çıkmıştır. Nuh Tufanı ile ilgili olarak, Nuh'un Gemisi'nin burada bulunduğu yolundaki varsayım nedeniylede Ağrı Dağı önemli bir yer teşkil etmektedir. İlde; Ağrı-Van arasında yükselen, 3343m yüksekliğe sahip Tendürek Dağı, Van Gölü'nün kuzeybatısında sönmüş bir volkanik dağ olan ve 4058m yükseklikteki Süphan Dağı ile Hama Dağı, Aşağı Dağ ( 3270 ), Karadağ ( 3243 ), Aladağ ( 3250 ), Mirgemir Dağı, Çemçi Dağları, Mergezer Dağları, Tahir Dağları, Çift Öküz ( Solhan ) Dağları ile Mızrak Dağları bulunur. OVALAR: Bölgenin volkanik bir arazi olması sebebiyle, ovalar çöküntü neticesinde meydana gelmiştir. Ovalar daha çok tahıl ekimi yapılan ve mera olarak kullanılan klasik ova tanımının ötesinde, genel anlamıyla, düzlüklerdir. Ağrı-Eleşkirt Ovası: İlin en büyük ovasıdır. Tabanı derin olmayan yarıklarla kaplı düzlüklerden oluşan bu ovadan Murat Irmağı'nın bazı yan kolları geçer. Toprağının verimliliği ve ulaşımın rahatlığı nedeniyle nüfusun kalabalık olduğu bir yerdir. Doğubeyazıt Ovası: Rakımı en yüksek olan ovanın, dört bir tarafı dağlarla çevrili olup, 280 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Az karın yağdı ovada yazlar kurak geçer. Ovanın toprağı verimli olmadığından tarıma elverişli değildir. Tutak Ovası: Murat Nehri'nin ikiye böldüğü ovanın, batı tarafında kalan kısmına Antep Ovası, doğusunda kalan tarafa ise Göl Ovası denilmektedir. Göl Ovası, Antep Ovası'na göre daha çok düzlüklerden oluşmaktadır. Su oldukça azdır. Patnos Ovası: Etrafı çevreleyen dağlardan aşağılara doğru akarsular inmektedir. Bu akarsular daha sonra Murat Nehri'ne karışmaktadır. Patnos Barajı ve Şekerova Barajı'nın suladığı ova tarıma elverişli olup bir çok tarım ürünü yetiştirilmektedir. YAYLALAR: Topraklarının %7'sini kaplayan yaylalar, özellikle hayvancılık açısından büyük önem taşırlar. Bunlar geniş otlaklarla kaplı düzlüklerdir. Aladağ Yaylaları: Doğu Anadolu'nun en engebeli, en yüksek ve en geniş ovalarından biri olan Aladağ Yaylaları, ilin güneyinde bulunmaktadır. Hamur Vadisi'nden Tendürek Dağı'na kadar olan büyük bir alanı kapsamaktadır. Hayvancılık açısından oldukça önemli bir yer teşkil etmektedir. Sinek Yaylası: İlin Aladağ Yaylasından sonra ikinci büyüklüğe sahip yaylası olan Sinek Yaylası, Ahtalar Gediği ile Balık Gölü arasında kalan alanı kapsamaktadır. İlde bunların dışında; Mirgemir- Çakmak ( Kılıç ) Yaylaları, Davul Yaylası, Kraktin Yaylası, Pani Yaylası ve Katavin Yaylası bulunmaktadır. BİTKİ ÖRTÜSÜ: Volkanik bir arazi oluşu, yağışların az, ısının çok düşük olması sebebiyle dağlar ve ovalar çıplaktır. Arazinin %80'i ekime elverişli değildir. Tabii bitki örtüsü, genellikle yüksek plato stepleri görünümündeki bozkırlardır. Bozkırlar özellikle, Ağrı merkez, Eleşkirt ilçesi ve Yukarı Murat Irmağı civarında yoğunluk kazanır. Eskiden Ağrı Dağı'nın yamaçları zengin ormanlarla kaplı iken, tahripler neticesinde bugün bitki örtüsü step görünümünü almıştır. İklim koşullarından dolayı bir çok ot türü yetişmektedir. AĞRI'DA GEÇİTLER: Tahir Geçidi: Eleşkirt ile Horasan arasındadır. İpek Geçidi: Doğubeyazıt ile Diyadin arasındadır. Ahlatlar Geçidi: Kağızman-Kars ile Ağrı arasındadır. Çat Geçidi: Ağrı ile Erzurum arasındadır. Çilli Geçidi: Iğdır ile Doğubeyazıt arasındadır. Kılıç Gediği Geçidi: Eleşkirt Ovasını'nın batısındadır. Ağrı Geçidi: Ağrı-Van arasında, Aladağ'ın güneyindedir. AKARSULAR: Ağrı ilinde irili ufaklı birçok akarsu vardır. En önemlileri, Keban Baraj Gölü'ne dökülen Murat Irmağı'nın yukarı çığrını oluşturan derelerdir. İlin en büyük akarsuyu Fırat Nehri'nin ana kollarından biri olan Murat Irmağı'dır. Muratbaşı yöresinden doğan ırmak, Ağrı-Eleşkirt Ovası'ndan geçerek çeşitli kollara ayrılır. Eleşkirt Ovası'nda aldığı Şiryan Çayı en önemli koludur. Daha sonra güneye yönelerek, Hamur Boğazı'ndan geçer ve Muş Ovası'na kadar iner. Irmağa katılan diğer kollar Şiryan ( Şeriyan ) Deresi dışında, Eleşkirt Deresi, Kopuzdere, Taşlıçay, Körsu, Gelutan Deresi, Ahmetbey Deresi, Küpkıran Çayı ve Mandalık Çayı'dır. İlde bulunan diğer akarsular ise; Eleşkirt Çayı, Murat Suyu, Sarısu ve Balık Çayı'dır. GÖLLER: İl sınırları içinde en önemli göl Balık Gölü'dür. Türkiye'nin en yüksek göllerinden biri olan bu gölde alabalık avlanır. Çevresiyle birlikte oluşturduğu manzara görülmeye değerdir. Ayrıca Büyük ve Küçük Ağrı dağlarının eteklerinde Gölyüzü ve Saz Gölü adlı iki göl daha vardır. Bunların dışında Şeyh ve Danikel gölleri bulunur, ancak bunlar yaz aylarında bir bataklık görünümündedirler. AĞRI COĞRAFYASI İlimiz; Doğu Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Murat Havza�sında yer alır. İlin yüzölçümü 11.376 km kare 'dir. Ağrı 39.0,40.07 kuzey paraleli ile 42.20,45.30 doğu meridyenleri arasında bulunmaktadır.Ağrı İli; doğusunda İran, kuzeyinde Kars, Iğdır, batısında Erzurum, kuzeybatısında Muş, güneyinde Bitlis ve Van İlleri ile çevrilidir. İlde merkez ile birlikte 8 ilçe, 7 bucak, 558 köy, 220 mezra bulunmaktadır. Yüzölçümü 11.376 km. karedir ve deniz seviyesinden yükseklik 1.600 metreden yukarıdır. Ağrı'da mevcut toprağın büyük bir kısmını dalgalı, yüksek dağlık arazi meydana getirir. Ağrı ilinde dağlar sıralar halindedir. Tek başına yükselen dağlar da yine bu sıra dağlar üzerinde veya bitişiğindedir. İlli kaplayan dağlar Alp-Himalaya Volkanik dağ sisteminin devamı olarak, doğu-batı doğrultusunda ve iki kol halinde görülür.İli kuzeyden ve güneyden çevreleyen bu dağlar iki gruba ayrılır, büyük ve küçük Ağrı Dağları, Kuzey Kanat Dağları üzerinde bulunmamasına rağmen, önemli özellikleri sebebiyle bir dağ grubu olarak değerlendirilebilir. Buna göre dağları üç grupta toplayabiliriz. 1. Kuzey Kanat Dağları 2. Güney Kanat Dağları 3. Büyük ve Küçük Ağrı Dağları Ağrı'da dağlık arazinin büyük bir kısmı yayla olarak kullanılır. Dağlar ağaçsız olduğu halde kışın çok kar yağar. İlkbahar ve sonbaharda fazla yağmur yağar. Bundan ötürü düzlük alanlarda çok güzel çayırlıklar, yamaçlarda verimli otlaklar meydana gelmiştir.İl topraklarının % 10'ununu kaplayan yaylalar özellikle hayvancılık yönünden büyük önem taşırlar. Bunlar geniş otlaklarla kaplı dağ düzlükleridir. Yaylalara bazı yerlerde Yurt denir ki bu yayla anlamına geldiği gibi kalınan yer anlamına da gelmektedir. Ağrı'daki Yaylaların ünlüleri şunlardır 1- Çakmak(Kılıç) Yaylaları 2- Davut Yaylası 3- Sinek Yaylası 4- Krotin yaylası 5- Aladağ Yaylaları 6- Pani Yaylası 7- Katavin Yaylası Ağrı İlinde ovalık alanlar fazla geniş değildir. Ova ve düzlükler çoğunlukla faylar(kırıklar) ve dağlarla sınırlanmıştır. Bu ovalar çöküntü havzalardır. Daha sonrada toprak birikmesi olmuştur.Ağrı için ekonomik can damarı sayılan hayvancılık, sadece yaylalar da yapılmaz. Hayvancılıkta yaylalar kadar ovalardan da faydalanılır. Ekin alanları dışında kalan düzlükler mera olarak kullanılır.Ovaların verimli topraklarına daha çok tahıl, yem bitkileri ve şeker pancarı ekilir. İllin belli başlı ovaları: Eleşkirt ve Karaköse Ovası,Doğubeyazıt Ovası,Tutak ve Patnos Ovalarıdır. Ağrı İl'inde akarsular yeterli derecededir. Nereye gidilirse gidilsin, mutlaka bir çeşme, kaynak, dere akarsu veya bir nehir bulunur.Ağrı dağları kışın bol kar, İlkbahar ve Sonbaharda normal yağmur alır. Toprağa inen su, fazla derinlere geçmez. dağ yamaçlarında , vadilerde, tepe diplerinde çeşme ve kaynak suyu olarak çıkar. bunun için Ağrı'da akarsu, dere, çay kaynak ve su gözesi çoktur. Ağrı'da ki bütün suların ilk kaynağı Ağrı topraklarıdır. Bu akarsuların en önemlisi Murat Nehri'dir.Ağrı İlinin en önemli gölü il merkezine 56 km uzaklıkta Doğubeyazıt ilçesi sınırları içinde bulunan Balık Gölüdür. 2.250 m rakımla set gölü olan Balık Gölü 34 km. karelik bir alana sahiptir. derinliği kimi yerlerde 100 metreyi aşar. Ağrı Dağı'nın eteğindeki diğer bir gölde Kurtkapan-Dahilka gölüdür. Sazlık alan bu gölde bir çok hayvan barınır. Ağrı'daki dağlar jeolojik devirlerde teşekkül ederken ve değişmelere uğrarken, pek çok büyük-küçük vadiler ortaya çıkmıştır. Sıradağlardan çıkan gür sular aşağı ovalara doğru aktıkça bu vadilerden geçerler. Bir kısım vadiler ise, akarsular olmadan yer kabuğunun oluşumunda şekil almışlardır.Hepsinde birbirine yakın özellikler ve güzellikler vardır. Temiz havası, berrak suları, bol güneşi, yeşilliği, masmavi ufku ve insan ruhunu dinlendiren birçok tabiat güzellikleri hemen hemen hepsinde bulunur. Vadilerin başlıcaları şunlardır; 1- Güzeldere Vadisi 2- Taşlısu ve Körçay Vadileri 3- Hamur Vadisi 4- Yukarı Toklu Vadisi 5- Derecik Vadisi 6- Kaplıcalar Vadisi'dir. Ağrı'da tabii bitki örtüsü olürük ot türleri egemendir.Ağrı'da bitki ilkbaharda canlanır, sonbahar soğuklarının arkasından kar'ın bastırması ile birlikte yıllık hayatı sona erer. Onun için Ağrı'nın tabii bitki örtüsünü istepler (stepler) meydana getirir. Ağrı'da dere boylarında ve su kenarlarında çok söğüt ve kavak yetişir. Son yıllarda çam, akasya ve çeşitli ağaçlar da yavaş yavaş ekilip dikilmektedir. Ağrı ilinde orman yok denilecek kadar azdır. Ağrı, Türkiye'nin doğu sınırında, dolayısıyla Doğu Anadolu'nun en doğu ucunda, deniz seviyesinden çok yüksekte ve deniz tesirlerinden uzakta olması sebebiyle şiddetli bir kara iklimine sahiptir. Bunun için kışın sıcaklık çok fazla düşer ve kış mevsiminin uzamasına yol açar. Yazlar sıcak ve kurak , kışlar soğuk ve kar yağışlıdır.Yazın ve kışın gece-gündüz sıcaklık farkı fazladır. İlkbahar ve sonbahar mevsimleri ılık ve yağışlı geçer. Bir yılın yarısı Ağrı'da kıştır. Kışları uzun, kar'lı ve soğuktur.Buna karşılık yazları kısa ve kuraktır.Sıcaklık derecesi yüksek olmasa bile nem oranının düşüklüğü yüzünden güneş yakıcıdır. Yazın bu yakıcı sıcaklık kışın yerini yakıcı soğuğa bırakır. Bu yüzden yurdumuzda en düşük sıcaklık(-43, -45)ile Ağrı'da ölçülür.Türkiye'nin en karasal iklimi bölümüne giren Ağrı'da yıllık sıcaklık ortalaması 6.1 derecedir. Ağrı'da yağış rejimi değişiktir. İlkbahar ve sonbaharda daha çok yağış yağar. Kışın yağışlar kar halindedir. Yağan kar uzun müddet , nisan ortalarına kadar yerde kalır. Yıllık yağış ortalaması 500 mm'dir. Dağlık alanlarda bu ortalama biraz fazladır.Yağmurun en fazla olduğu ay, Nisan ayıdır. En az yağmur yağan ay da Ağustos�tur.Doğubeyazıt Ovası , Iğdır Ovası gibi bölgenin en az yağış alan yeridir. Üstelik burası kışın Ağrı'nın en sıcak yeri durumundadır.Yağmur getiren bulutlar Ağrı'ya devamlı batıdan ve sıradağlar üzerinden gelir. Aralık, Ocak, Şubat ve Mart ayları kar yağışlarının en yoğun olduğu aylardır.Ağrı'da bulutlu geçen günler genellikle kış mevsiminde görülür. İlkbahar ve sonbahar ayları yağmurlara bağlı olarak açık, parçalı bulut ve kapalıdır. En az bulut görülen aylar, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Ancak çoğu zaman yüksek dağlara bulutlar takılır kalırlar.Ağrı'da en düşük basınç 814.9 milibarla Şubat ayında, en yüksek basınç ise 848,4 milibarla Kasım ayında görülmüştür. Yıllık ortalama basınç 820-835 milibardır.Ağrı'da nemin yoğun olduğu aylar, Mart ve Kasım aylarıdır. Ağustos ayında nem oranı düşük seviyededir.
  19. İstanbul

    Ağrı - Ekonomik Durum

    Ağrı da halkın geçimi genelde tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Ekonomi tarımdan çok hayvancılık ve hayvan ÜrÜnlerine dayanır. Düzlük alanların daha verimli olduğu Ağrı da genellikle tarla ziraatına dayalı tarım ve hayvancılık gelişmiştir. Yayla ve meralarda yetişen hayvanlar ve bu hayvanlardan elde edilen ÜrÜnler, il ticaret hayatında önemli rol oynar. şehir Merkezine yakın köylerde arıcılık ta yapılır. Endüstrinin fazla gelişmemiştir ilin endüstri ürünleri ve sanayi malları ihtiyacı genellikle uzak illerden sağlanmaktadır. Sanayi Türkiye nin ekonomik gücüne katkıda bulunacak ve büyük ölçüde etke edecek derecede değildir. Ağrı nın Toprak Ürünleri bakımından da milli ekonomiye katkısı azdır. Yapılan sanayi kuruluşları halkın başlıca geçim kaynağı olan hayvancılığa yöneliktir. Hayvansal hamMaddelerin bir kısmı bu endÜstri kollarında işlenir. Ticaretin merkezi Ağrı dır. İran sınırında bulunması ve GÜrbulak sınır kapısı sebebiyle Doğubeyazıt ta ticaret daha gelişmiştir. ilçe merkezleri aynı zamanda ticaret merkezleridir. Köylerdeki ticaret; Canlı hayvan, hayvan ve ziraat ÜrÜnleri ile çerçi ve satıcıların pazarladığı ihtiyaç mallarına aittir. Ağrı şeker Fabrikası 1976 da temeli atılan fabrika 1984 te hizmete girmiştir. Ağrı şeker fabrikası Cumhuriyet döneminde Ağrı da yapılan en bÜyÜk fabrikadır. Bu fabrika il ekonomisine, işçi istihdamına ve hayvancılığa bÜyÜk katkı sağlamıştır. Et Kombinası 1976 da hizmete giren kombina, ilde yetişen küçük ve bÜyÜkbaş hayvanların alım ve değerlendirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. yılda yaklaşık 30-40 bin arasında koyun 5-10 bin sığır kesilmektedir. Doğubeyazıt Yem Fabrikası Yem Sanayi Genel MüdürlüğÜnce 1978 de kurulmuştur. Bölge hayvancılığının geliştirilmesi, hayvansal Protein ihtiyacını yeterli seviyeye eriştirmek amacıyla koyun, sığır ve tavuk yemi Üretmektedir. Yıllık kapasitesi 16.000 tondur. 1997 yılında toplam 3625 ton yem Üretilmiştir Hayvancılık Ağrı Ülkemizin önemli bir hayvancılık merkezi durumundadır. il deki en önemli geçim kaynağı hayvancılık olup, ekonominin temeli hayvan ve hayvan Ürünlerinin satışına dayanır. İl in coğrafi yapısı itibariyle geniş yayla ve meraların bulunması ve toprağın tarıma fazla elverişli olmaması nedeniyle hayvancılık bÜyÜk oranda yaygınlaşmıştır. Koyun başta olmak Üzere büyük ve küçük baş hayvan yetiştiriciliği ile süt Ürünleri, Ağrı ilinin başlıca gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Dağlarda yabani keçi, boz ve beyaz ayı, sansar, tilki kurt ve tavşan bulunur. Ayrıca Ağrı Dağında derisi kıymetli Engerek Yılanı ile ilde özellikle sazlıklar ve Göl kıyılarında yabanördeği, yabankazı, turna ve keklik gibi av kuşları bulunmaktadır. il de hayvan ve hayvan Ürünlerini değerlendirmek amacıyla Et Kombinası ve Süt fabrikası kurulmuştur. Doğubeyazıt yem Fabrikası ve Ağrı şeker Fabrikasında hayvancılığa katkısı olan sanayi kuruluşlarıdır. Ağrı nın yurt ekonomisine en büyük katkısı canlı hayvan ihracatı ve hayvansal Ürünlerdir. Hayvan Ürünlerinden; Süt, Yoğurt, Peynir, Lor, yağ, ve et olarak faydalanıldığı gibi deri ve yÜnÜnden de önemli derecede faydalanılır. YÜnden yatak yapılır. Eldiven, çorap, başlık, keçe, kilim, halı gibi kullanma ve sergi eşyaları örülür. Hayvanların gübresi kurutularak tezek adı verilen yakacak olarak kullanılır. il de görülen göçebe hayat hayvancılığın bir sonucudur. Haziran ayı gelince göçebe halk Ağrı Dağı, Süphan Dağı ve Tendürek Dağı eteklerine ve Aladağ, Sinek, Mergezer, Mergemir, Kılıç ve Katavin yaylalarına akın ederler. Buralar hayvan sürüleriyle şenlenir.
  20. Ben İstanbul, yeni kaydoldum. Hep beraber güzel vakit geçireceğimize inanıyorum.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.