Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TGT ci KEMAL

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    29
  • Katılım

  • Son Ziyaret

TGT ci KEMAL tarafından postalanan herşey

  1. Kürt siyasetine yeni bir soluk olarak değerlendirilen ve Abdullah Öcalan’ın talimatıyla kurulduğu öne sürülen DTP’nin başarılı olup olmayacağı sorusu bugünlerde yoğun bir şekilde gündemi işgal ediyor. Etnik politikayı benimseyen Kürtlerin 40 yıllık serüveninin tehditkâr ve alternatifsiz oluşu Kürt siyasetini bir çıkmaza sokuyor. Bir Türkiye Partisi olacağı söylenen DTP’nin kurucularından eski Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle, kapatılan HEP, DEP ve HADEP ile Demokratik Toplum Partisi’ne katılan DEHAP’a yöneltilen “terör örgütü PKK’nın siyasi kanadı olma” suçlamalarına somut dayanak olacak açıklamalar yaptı. Leyla Zana ve arkadaşları öncülüğünde kurulan DTP’nin Koordinasyon Kurulu üyesi olan Dicle’nin Londra’da katıldığı bir panelde yaptığı konuşma, Kürt internet sitelerine “DTP’nin Abdullah Öcalan’ın yönergeleri doğrultusunda örgütlendiği” ifadeleriyle yansıdı. Dicle ise, yaptığı açıklamada, “Öcalan’ın yönergeleri konuşması bana ait değil” diyerek bir nebze de olsa, DTP-PKK ilişkisinden sıyrılmayı tercih etti. Kürt internet siteleri Kurdistan Post ve Galawej’e göre, Londra’da Halkevi’nde düzenlenen “Demokrasiye karşı direnen Türkiye ve Demokrasi Mücadelesinde Kürtler” konulu toplantıya katılan Dicle, Kürtçe “Bijî Serok Apo” (Yaşasın Başkan Apo) sloganıyla karşılandı. Dicle, Türkçe yaptığı konuşmada, “Sayın Öcalan’a, tüm Kürtlere hakaret sayılabilecek 20 gün tecrit cezası verildi. Hükümet, kontrolü tamamen kaybetmiş durumda. Statükocular işbaşındalar. Kürtlerin sayın Öcalan’ı nasıl sahiplendiğini çok iyi biliyorlar. 2006 çok sıcak geçecek. Dileriz ki aklıselim hakim olsun. Gerginlik böyle devam ederse, Kürt halkının verdiği bedeller nedeniyle taviz vermeyeceği de biliniyor” diyerek tehditler savurdu. “Güney Afrika'da 27 yıl hapiste tutulan Mandela'nın daha sonra başkan yapıldığını, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in 8 yıl İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) ile gizli görüşmeler yaparak sorunu çözme noktasına getirdiğini, İspanya'da ayrılıkçı ETA ile görüşüldüğünü” anlatan Dicle, şöyle devam etti: "PKK'ya karşı sınır ötesi operasyon dünyadaki bu yeni konsepte aykırıdır. Norveç, geçenlerde yaptığı açıklamada 'PKK terörist örgüt değildir, biz meşru bir örgüt olarak görüyoruz' dedi. Saddam nasıl anlamıyorsa, statükocular da anlamıyor. Bu da bir uyarıdır. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az, kendileri bilirler." “Bir hareketin ‘legal yöneticileri’ olduklarını” telaffuz eden Dicle, "Yerel seçimler biz aydınların yanlışları nedeniyle halkta bir kırılma yarattı" ifadesini de kullandığı konuşmasını şöyle sürdürdü: "Çünkü halka 'Demokrasi uygulayacağız, adayları siz belirleyeceksiniz' denilmişti. Merkez yöneticiler bu eğilimi dikkate almadı. Halkta mücadeleye karşı değil, kadrolara karşı güvensizlik oluşmuştu. Legal siyasi yöneticiler olarak bir noktada hata yapıyorduk. Biz cezaevinden çıktığımızda bunun farkına vardık. Bu kadar bedel vermiş bir halk yukarıdan talimatlarla yönetilemez. Bir nevi düşmana benzeşme handikapı var. Solculuğun ve feodalitenin de bunda etkisi var. Eski başkanların oluşturduğu koordinasyon kurulunda bu konuda anlaştık. Sayın Öcalan'ın da yönergeleri doğrultusunda alttan üste bir örgüt çalışması başlattık. DTP, bütün Kürtleri içinde barındıran bir cephe partisidir. Bu parti içinde Öcalan'ın görüşlerine saygı duymayanlar da yer alabilir. Fakat bir şey isteriz, saygı." Geçmişte bütün Kürt örgütlerinin "bağımsız bir Kürdistan" istediklerini belirten Dicle, sözlerine şu şekilde devam etti: "Hak olarak bunu savunmak farklı, elde etmek farklı. Politik olgunluk kazanırken, merdivenleri adım adım çıkmamız gerektiğini öğrendik. Ayağı yeren basan projeler yapmalıyız. Şerafettin Elçi bir gün 'Federasyonu savunuyor musunuz?' diye sordu. 'Bu, çözüme zıt, uç projelerdir' dedik. Demokratik cumhuriyet buna kapalı değil. Ulaşılamayan yerine, ulaşılabilecek hedeflerimiz olmalı." Dicle konuşmasının, DEHAP-DTP'li isimlerin yönettiği belediyeleri kastettiği tahmin edilen bölümünde ilginç bir çalışmaya işaret etti. Dicle, "Kürtçenin geliştirilmesi için belediyelerde 'iki dillilik' konusunda açılmış tartışmalar var. Bunlar arasında levhaların iki dilde olması, bültenlerin Türkçe-Kürtçe olması çalışmaları bulunuyor" açıklamasını yaptı. Hatip Dicle, 1994'te Tuzla Piyade Okulu öğrencilerini hedef alan ve 3'ü er, 2'si yedek subay öğrenci, 1'i sivil olmak üzere 6 kişinin yaşamını yitirdiği terör eylemi için, "Savaş halinde böyle şeyler olur" diyerek infial yaratmıştı. Hatip Dicle, "DTP'nin kuruluşunu Öcalan'ın yönergeleriyle başlattık" açıklamasının kendisine ait olmadığını, ancak haberde dile getirilen diğer açıklamaların kendisine ait olabileceğini söyledi. Dicle, "Ne yazdıklarını bilmiyorum. 'Öcalan'ın yönergeleri doğrultusunda alttan üste bir örgüt çalışması başlattık. DTP bütün Kürtleri içinde barındıran bir cephe partisidir' şeklinde bana atfedilen haberde, 'Öcalan'ın yönergeleri' konuşması bana ait değil. Onlar öyle bir yakıştırma yapmış olabilir. İnternet sitesinin haberleri çok sağlıklı olmayabilir. Söylenen şeyler de var, kendilerinin uyguladıkları şeyler de var. Bunlar herhalde biraz muhalif, eklemişler, kendi doğrultularında bir şey yazmışlar. Bazı şeyler doğru. O bakımdan çok sağlıklı değil. İnternet sitesini güvenli bulmuyoruz." PKK'ya yakın Fırat Haber Ajansı'nda Dicle'nin, "Sayın Öcalan'ın yönergeleri doğrultusunda alttan üste bir örgüt çalışması başlattık. Sayın Öcalan'a, tüm Kürtlere hakaret sayılabilecek 20 günlük tecrit cezası verildi. DTP Kürtlerin cephe partisidir" açıklamalarına yer verilmezken, açıklamalar birçok internet sitesinde yer aldı. Dicle'ye soru soran grup içinde bulunan Rızgari (Kurtuluş) örgütü kökenli Yaşar Kardoğan'ın haberi, Peyamaazadi internet sitesinde yayımlandı. Bütün bu gelişmeler DTP’nin, PKK ve onun izlediği terör yolundan ayrılmadığı sürece yeni bir soluk olamayacağı ve tüm kesimleri kucaklayan bir parti kimliği kazanamayacağı görüntüsü veriyor. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı [email protected] TGT
  2. TGT ci KEMAL

    DHKP/C YANDAŞLARI!

    Türkiye’yi yıpratmaya çalışan lobilere güç veren yasadışı oluşumlar, terör sürecinin yarattığı olumsuzlukları objektif olarak değerlendiren toplumlar tarafından ilgi görmüyor. Buna karşın, DHKP/C gibi terörist kimliği birçok Avrupa ülkesi tarafından tescil edilmiş ve faaliyetleri yasaklanmış bir örgütün görüşleri doğrultusunda hareket eden, Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği(TAYAD) adlı derneğin mensupları, yasadışı yollardan elde ettikleri gelirlerle Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini sürdürme çabasını güdüyorlar. TAYAD adlı kuruluşun, DHKP/C tarafından gerçekleştirilen her terör olayının ardından ortaya çıktığını, ölen örgüt üyelerinin ardından Cem evleri’nde yemekler verdiğini, mezar ziyaretleri, anma toplantıları organize edilmesini sağladığını ve yasadışı terör örgütünü destekler mahiyette açıklamalarda bulunduğunu artık bilmeyen kalmadı. TAYAD’ın her fırsatta halkı ajite edici girişimlerde bulunması, aksi yöndeki söylemlere rağmen, DHKP/C’nin bir yan kuruluşu gibi hareket ettiği görüntüsünü yaratıyor. Bu yasadışı oluşumların, gencecik insanların beyinlerini yıkayarak terör örgütüne kazandırmaya çalışmaları, gerçeklerin farkına varan genç üyelerin ayrılma istemlerinin ise örgüt yönetimince uygulanan baskılar ile karşılanması, bu bataktan kurtulamamalarının en önemli nedenini oluşturuyor. Bu nedenle terörle özdeş her girişim toplumda infial yaratırken, TAYAD gibi kuruluşlara yönelik tepkiler de giderek boyutlanıyor. TAYAD’ın canlı bomba eylemcisi Eyüp Beyaz’ı destekleyen açıklamalar yapması, terörden yana tavır alması, hatırlarda hala tazeliğini koruyor. Bu nedenle terör örgütü DHKP/C’nin yurt dışındaki uzantılarının, Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerinin ilgili ülke makamları tarafından hassasiyetle izlenerek engellenmesinin, teröre karşı yürütülen mücadelede başarılı olunmasına büyük katkı sağlayacağı acıktır. Son olarak şu uyarıyı da yapmakta yarar var; Türk ,Türkmen kültürünün en önemli temsilcileri olan Alevi vatandaşlarımızın bu tür terör yanlısı oluşumlara karşı tavır almaları,prim vermemeleri gerekir..Devletine,vatanına,bayrağına ve Atatürk’e yürekten bağlılığı ile bilinen,ve bağlılıklarını tarihin her döneminde göstermiş alevi toplumunun,kendilerini “bu ihanet mecrasına çekmek isteyen kürt terör örgütü pkk yandaşı ”ayrılıkçı kürtler”e karşı seslerini biraz daha yükseltmeleri gelecek için çok büyük bir önem arz eder.. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı
  3. İçerisinde yaşanan görüş ayrılıkları ve antidemokratik uygulamalar nedeniyle üye kaybına uğrayan ve şiddet kararı nedeniyle uluslararası çevrelerce eleştirilen kürt terör örgütü PKK/Kongra-Gel, üyelerini kullanıp bir kenara atmaya ve insanları bir hiç olarak görmeye devam ediyor. Erzurum’da askerlik yapan 21 yaşındaki Murat Konaç, kürt terör örgütü PKK’ye üye olmaktan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Erzurum Dokuzuncu Kolordu Komutanlığı’nda askerliğini yapan Murat Konaç’ın eşyaları arasında terör örgütü militanlarına ait adres ve telefonlar ile kendisinin yazıp örgüte verdiği “Üçüncü Genel Kurul Hazırlık Komitesine” başlıklı üç sayfalık bireysel raporun kopyası bulundu. (Milliyet, 8 Aralık 2005) Erzurum Birinci Sınıf Askeri Ceza ve Tutukevi’ne konulan Murat Konaç hakkında Erzurum İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca 10 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Mahkeme 29 Kasım’da yapılan son duruşmada tutuklu sanık Murat Konaç’ı, “bölücü terör örgütü üyesi olmak” suçundan cezaevine gönderdi. Ankara doğumlu, İçel nüfusuna kayıtlı Konaç, mahkemedeki savunmasında, “2003 yılının Mayıs ayında Romanya’ya gittiğini, üzerindeki 16 bin euroyu harcadıktan sonra 2004 yılında Türklere ait işyerlerinde çalışmaya başladığını, Romanya’da Kürt Kültür Derneği’ne giderek, kürt terör örgütü PKK adına para toplama ve yürüyüş gibi eylemlere katıldığını, örgüte verdiği hizmet karşısında Hollanda’ya götürülmeyi istediğini, ancak yöneticilerin kendisiyle ilgilenmediğini, örgütten bu tür isteklerde bulunmasının üst yönetimce uygun görülmediğini ve kendisine yönelik olarak karalama kampanyası başlatıldığını, şahsına düzenlenen bir suikast girişiminden son anda kurtulduğunu, örgütün işine yaramayacağı söylenilerek bir kenara atıldığını, uzun süre ortada kalması üzerine Türkiye’ye dönerek askere gitmek için başvurduğunu” belirtti. Nice vaatlerle kandırılarak örgüte katılan Murat Konaç’ın hikâyesi, şiddet ortamında kaybedilen genç insanlara sadece bir örnek. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı
  4. NUR CEMAATİ LİDERİ SAİD-İ KÜRDİ'NİN BLİNMEYEN YÖNLERİ Said-i Nursi 1907 yılında İstanbul'a gelerek Abdülhamit Han'a hitaben bir dilekçe yazar ve saraya verir. Dilekçede kullandığı ad "molla Said-i Meşhur"dur. Dilekçenin içeriğinde kürdistan(!) da eğitimin türkçe yapıldığını, kendisinin buna karşı olduğunu ve kürdistanda(!) kürtçe eğitim yapılması için üç okul açılmasını talep etmektedir. Bu dilekçeden sonra Said-i Nursi (namı diger Said-i Kürdi) Abdulhamit han tarafından mişahade için toptaşı Akıl hastanesine gönderilmiş ve bir süre orada tutulmuştur. Yani Abdulhamit Han tarafından tımarhaneye gönderilmiştir. Ve bu olayı daha sonra yazılarında kendisi şöyle açıklamıştır: "Nasılki zaman-ı istibdatta tımarhaneye düştüm, divanelerin hükmüne konuldum, eğer müdahaneye, kelbi tabassusa, şahsi menfaat için umumi menfaatı feda alan aklın icabı ise, ben divaneligi kabul ettim.Şahit olunuzki böyle akıldan istifa ediyorum. Ey Kürtler tımarhaneyi bunun için kabul ettim. Kürtlüğü lekedar etmemek için irade-i padişahiyi, maaşını, ihsan-i şahaneyi kabul etmedim." Yani Said kürtçülük için artık her şeyi göze aldığını ve kürtlüğü ayakta tutmak için tımarhaneyi bile kabul ettiğini söylemektedir. Yine Said- Nursi 31 mart vakasında başrol oynar ve Volkan gazetesinde kışkırtıcı yazılar yazar. Mütareke ve Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul'da kürt ileri gelenlerinin(!) serv in uygulanması için oluşturdugu " Kürt teali cemiyeti" vardır, bu cemiyetin üç nolu kurucu üyesi olarak karşımıza çıkar Said-i Nursi(namı diger Said-i Kürdi ve bir diger namı Bediuzaman) ve bu cemiyetin kurucu üyelerinin( ki 61 kişidirler) 1920 koçgiri, 1925 Şeyh Said( Bu Said başka Said'dir karışmasın),1938 Tunceli kürt kalkışmalarında önderlikleri vardır. Ayaklanmaların tarihlerine dikkat edilecek olursa kurtuluş savaşı, Hatay ve Musul -Kerkük meselesi gibi Türk Milletinin en kiritik dönemlerinde yurt içinde kalkışma yaparak arkadan vurmuşlardır. Yine Said-i Kürdinin Şark ve Kürdistan(!), Kürt Teavün ve terakki gazetesi gibi gazetelerde kürtlerle ilgili bir hayli yazıları yayınlanmıştır. Ama daha sonra arkasından gidenler tarafından onu Türk milletine kabul ettirmek için yazdıkları bile değiştirilir. Türk harfleriyle basılan kitaplarında "kürdistan" gibi kelimelere rastlanmaz. Örnegin Said-i Kürdinin "İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi yahut Divan-i Harb-i Örf-i ve Said-i Kürd-i" adlı kitabının "Hatime" bölümü türkçe harflerle basımı sırasında yandaşlarınca değiştirilmiştir. " Hatime'nin" esas metni şöyledir: " Ey Asuriler ve Keyanilerin cihangirlik zamanında piştar kahraman askerleri olan arslan kürtler, beş yüz senedir yattıgınız yeter . Artık uyanınız sabahtır.............................. Hemde milliyet denilen mazi derelerinde ve hal sahralarından ve istikbal daglarında haymenişin olan Rüstem-i Zal Selahaddin-i Eyyubi gibi kürt dahi kahramanlarıyla bir çadırda oturan aile gibi.............................." Ama Türk harfleriyle basılan basımda Türk milletinin duygularını okşayacak bir şekilde" Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim............................ Selahaddin Eyyübi ve Celaleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barboros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdatlarımız..............." haline getirilmiştir. 1926 yılından sonra Said-i Kürdi adını kullanmayıp said-i Nursi adını kullanır. Bu ad değişikliği ile ilgili Türkçü Nihal Adsız şu tespiti yapar:" Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabi devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra 180 derece çarkla said-i Kürdi olan adını Said-i Nursi yaparak ve nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örnegi olan karalamalar düzerek bir din mürşidi gibi ortaya çıkmayı başarıyor." (Adsız, makaleler 111- makale adı" nurculuk denen sayıklama) Said-i Kürdi Ziya Gökalp ile Diyarbakır’da karşılaştığında şöyle der:" Bir kelle Soğanı, Bir Kızıl Elmaya değişmem" E.Hakan Göktan Araştırmacı-yazar
  5. PKK’LI KADINLARDAN ACI ITIRAFLAR “Kadinlar Bas Belasi Olarak Goruldu!...” PKK’nın şiddet eylemlerinin günün koşullarının gerisinde kaldığını değerlendiren birçok örgüt mensubu, Kongra-Gel yönetiminin şiddet politikasında ısrar etmesinin mantığa aykırı olduğunu anlayarak, iç hesaplaşmalar yapıyor ve yaşadıkları isyanı çeşitli Internet sitelerinde ve yayınladıkları kitaplarda dile getiriyorlar. Elbette bunlar sadece iletişim imkânı bulanların yakarışları. Bu imkanı bulamayan buzdağının altındaki kitlenin büyüklüğünü ise kestirmek güç. Erime ve çöküş sürecine giren örgüt yönetimi, yok oluşunun göstergelerini telafi etmek ve aykırı görüsü savunan örgüt mensuplarına ders vermek amacıyla cinayetlerini sürdürürken, örgüt tarafından gerçekleştirilen antidemokratik uygulamalar, yine örgüt mensupları tarafından bir bir aydınlatılıyor. Eski bir örgüt mensubu olan Necdet Buldan tarafından kaleme alınan ve değişik tarihlerde PKK/Kongra-Gel terör örgütüne katılmış, daha sonra ise örgütten ayrılmayı başararak Avrupa’ya yerleşen 10 kadınla yapılan röportajlardan oluşan “PKK’da Kadın Olmak” isimli kitapta, örgüt içinde insanların kolayca nasıl harcandıkları ve örgütün sevgi kavramını suç sayan anlayışı yüzünden kadın militanların nasıl kullanıldığı örneklerle yer alıyor. Ayrıca, çarpık ilişkilerin ne şekilde ortaya çıktığı, PKK’nın kadınları, erkeklere ulaşmak için bir sıçrama tahtası yaptığı vb. hususlara da açıklık getirilerek, örgütün karanlık yüzü bir kez daha gözler önüne seriliyor. Canlı arşiv niteliği taşıyan ve PKK’ya yakın çevreler tarafından ambargo uygulanan kitapta, örgüt içindeki kadınların katlanmak zorunda kaldığı uygulamalara ilişkin çarpıcı açıklamalara yer veriliyor. “Apo beni aldı Şam’a kendi evine götürdü. Orada tüm inancım kayboldu. Bir bayana tecavüze yeltendi. Aslen Bingöllü, Avusturya’dan katılmış 16-17 yaşlarında güzel bir bayandı. Bir ara başka bir odadan dehşet içinde bağırarak kaçtı, benim arkama saklandı. ‘Aman Allahım, ben nereye gelmişim’ diyordu. Yanımda bulunan bayanlar onu ikna etmeye çalışıyor, Başkan’ın kendisini çağırdığını söylüyorlardı. Tekrar götürdüler, tekrar ayni tepkiyi gösterdi, oraya buraya, tuvaletlere kaçıp bağırıyor, ağlıyordu. Arkama geçti, ‘beni kurtar bu canavarın elinden’ diye yalvarıyordu. O an daha önce Bekaa’da tutuklanan kızların anlattıklarını, yapılan dedikoduları hatırladım ve bunların yalan olmadığını anladım. Sonra kızı ikna etmiş olmalılar ki onun odasında olduğunu öğrendim….(Aysel) Örgüt içinde birçok kişi ‘sen ajansın’ denilerek delirtildi ve infaz edildi. Kadınlar ahlaki konularda her zaman aşağılandı. Apo kişiliğinin kadın arkadaşları dudaklarından öptüğü, beraber havuzlara girdiği, bunların isminin ‘özgürlük havuzları’ olduğu çok söylenirdi…(Helin) Onun elinden geçenler ‘özel ve özgür kadınlar’ olarak görülüyordu. Yani özgürlüğün yolu PKK liderinin evinden gediyordu. Onun evinde siyasi eğitim yerine cinsel eğitim veriliyordu. Eğer özgür olmak ve parti içinde bir yere gelmek istiyorsan, onun isteklerine direnmemen ve kendini onun sihirli ellerine bırakman gerekiyordu. Kürt kadınlarını cinsel obje olarak gördü. Kadınlarla siyasi arkadaşlık yapacak kapasitede değildi.…(Gülbahar) Öcalan çirkin kadını gerçekten sevmiyordu. Biçime ve fiziğe müthiş önem veren bir insandı. Lise mezunu, üniversite mezunu, fiziği güzel olanlara canim-cicim derdi. Yoğunlaşma evlerinde neden hep güzel bayanların kaldığını sanıyorsunuz? Biz dağda acımızdan ölürken o, saraylarda yaşıyordu. Örgüt içinde kadınlar arasında hep ayrımcılık yapıldı. Sevgi ve aşk olayına adı karışan kadınlar idam edildi… (Pelin) Apo’nun evi için ayda bir kere dört bayan seçilirdi. Bunlar genellikle üniversitelilerden olurdu. Fiziki olarak cazibeli olanlar, metropollerde, Avrupa’da büyüyenler seçilirdi. ‘Önderlik bunları geliştirecek’ deniyordu. Onların ne kadar geliştiklerini bilemiyorum. Onun yanında kalan birçok bayan bunalıma girerek intihar ediyordu. Bazı bayanlar onun evinde kalmak istemiyordu. Boyun eğenlere de en iyi görevler verilirdi… (İpek) PKK’da elit bir tabaka oluştu. ‘Merkezi bayanlar’ dediğimiz ‘Öcalan’ın kadınları’, ‘Öcalan’ın tanrıçaları’ olarak bilinen bir kesim var. Bu kesim savaşa katılmamış, genellikle karargahlarda kalmış ve Öcalan’ın Şam’daki ‘yoğunlaşma evlerinden’ geçmiş bayanlardan oluşmaktadır. Bu bayanlar örgüt içinde imtiyazlı konuma getirildi. 7 yıl savaştıktan sonra akademiye gitmiş, dönüşte yanımıza gelen bir bayan vardı. Akli dengesi bozulmuştu. Öcalan kendisine sarkıntılık yapmıştı. Yönetici tüm bayanların Şam’daki ‘yoğunlaşma evlerinde’ kaldığını öğrendim. Değişik şeyler anlatılıyordu. Çok basit ve ahlaksızca şeyler. Kadın bir baş belası olarak görüldü…(Hevi)” Nejdet Buldan’ın kitabında yer alan PKK’lı kadınların anlattıkları, aslında var olanla bilinenlerin ne denli taban tabana zıt olduğunun başka bir kanıtı. Bir başka deyişle, ayrıldıkları örgütün propagandasında kullanılan ve kimsenin karşı çıkmaya cesaret edemediği görüşler ile yaşananların yakıcı gerçekliği arasındaki fark. Henüz örgütten ayrılmamış olanlar, öldürülenler, yakalananlar da kendi kendilerini mutlaka bu çerçevede anlatmışlardır ve anlatıyorlardır da. Ne var ki, söyledikleri gibi PKK sürecini yaşayanlar, çoğu konuları kendilerine bile itiraf edemeyecek kadar bunalımdalar ve terapi görüyorlar, ayrıca Kürt halkı da henüz bunları duymaya hazır değil. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı [email protected]
  6. Dostlar, Arkadaşlar, Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK/Kongra-Gel’in propaganda organı Roj TV’nin kapatılmasına yönelik Danimarkalı yetkililere yönelik olarak aşağıdaki mektubu (Türkçe-İngilizce) hazırladık. Teröristlerin ve Türkiye düşmanlarının da Roj TV’nin kapatılmaması için Danimarkalı yetkililere yönelik bir kampanya yürüttüklerini duyduk. Tarafımızdan hazırlanan örnek mektubu veya benzer mektupları, aşağıdaki adreslere gönderirseniz, Türkiye’de terörizme karşı mücadele eden önemli bir potansiyel gücün varlığını hissettirmiş oluruz. Terör kurbanları ve mağdurları için, lütfen bir dakikanızı ayırın ve kampanyaya katılın. (Gönderdiğiniz mektubun bir kopyasını bize iletirseniz, kampanyanın gelişimini takip etme şansı buluruz.) “Birlikten güç doğar” şiarıyla kampanyaya katılan ve duyuran sağduyu sahibi duyarlı tüm dostlara şimdiden teşekkürler. TÜRK GENÇLİĞİ TEŞKİLATI [email protected] -------------------------------------------------------------------- Sayın İlgili, PKK terörü mağduru Türk kamuoyu, teröristlere direkt veya dolaylı destek sağlayan her türlü faaliyetin engellenmesini bekliyor. Terörü savunan ve cesaretlendiren medya yayınlarının, salt ifade özgürlüğü çerçevesinde görülmemesi, özellikle küresel terörizmle mücadele kapsamında dost ve müttefik ülkelerin bu dayanışmayı gösterebilmesi, Türk kamuoyunun ortak beklentisi. Terör, sadece militanların çeşitli yöntemlerle gerçekleştirdiği saldırı ve şiddet eylemlerinden ibaret değildir. Bu örgütler içeriden ve dışarıdan mali kaynak, lojistik destek ve propaganda olanakları ile beslenerek güç kazanmaktadır. Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK’nın da, açık veya örtülü destek olmaksızın yığınsal bir nitelik kazanamayacağı ve gücünü artırarak sürdüremeyeceği acıktır. Terör, tüm insanlığın su anda bas belası konumundadır. Terör, kimi, nasıl, nerede, niçin, ne zaman vuracağı bilinmeyen bir fenomendir. Terörle savaşımın, sadece silahlı mücadele ile olamayacağı gerçeğini göz önünde tutarken, terörizm ve fanatizmle mücadeleye koşulsuz destek olunmalıdır. Terörizmle mücadelede evrensel kurallar hakim olmalı, terörizm, o ya da bu şekilde herhangi bir sınıflandırmaya tabi tutulmamalı, terörün ortak bir tanımı yapılarak, terörizmle bölgesel/küresel çapta etkin mücadele yürütülmelidir. Terörün, dini, ırkı, milliyeti, vatani yoktur. Kaynağı, gerekçesi ne olursa olsun, sivilleri öldüren her oluşum terör örgütüdür ve binlerce savunmasız insanın yaşamına son veren PKK, halen de sivilleri öldürmeye devam etmektedir. Uluslararası kamuoyunun ve Kürt siyasetçi/düşünürlerin karşı çıkmalarına rağmen şiddet politikasını sürdüren PKK’nın, eylemlerini Roj TV aracılığıyla yönlendirdiği de kayıtlara yansıyan bir gerçektir. Londra, Madrid, Kuşadası, Çeşme, Bali, Sarm El Şeyh’de girişilen saldırılar, terörizme karşı mücadelenin en ufak bir “bahane” veya “terörist ayrımı yapmak” gibi bir yaklaşımın kabul göremeyeceğini ortaya koyuyor. Günümüz dünyasında teröre karşı sıfır tolerans noktasına hızla gidilirken, halen terörle özdeşleştirilen bir siyaseti savunan kesimler, bu mantıkla yol kat edemeyeceklerinin bilincine varmalıdırlar. Birleşmiş Milletler’in 1373 sayılı kararı ve AB üyesi ülkeler tarafından 27 Aralık 2001 tarihinde kabul edilen “Terörizmle Mücadelede Ortak Tavır” başlıklı belge; “Teröristlere ve terör örgütlerine maddi destek sağlanmasının suç olduğu, bunların eylemlerine doğrudan veya dolaylı yoldan katılan, yardımcı olan kişilerin paraları ile mal varlıklarının dondurulacağı, hiçbir fondan yararlandırılmayacakları, insan ve silah temin etmelerine karşı her turlu önlemin alınacağı, AB veya AB dışında eylem yapmak amacıyla AB ülkelerini üs olarak kullanmalarına izin verilmeyeceği, gerekli yasalar çıkartılarak ağır cezalar getirileceği, teröristlere ve destekçilerine karşı ülkeler arasında yardımlaşma ve işbirliğinin geliştirileceği” seklinde alınan ortak kararları kapsamaktadır. Nitekim, Ceza Kanunu uzmanı Jorn Vestergaard; “Danimarka’da Roj TV’nin yeniden kapatılması için gerekli olan yasa mevcuttur. PKK/Kongra-Gel, AB’nin terör örgütleri listesindedir. Roj TV-PKK bağlantısı belgelendiği takdirde, Roj TV’nin kapatılması için ilave bir yasanın çıkarılmasına ihtiyaç yoktur” diyerek, Danimarkalı yetkililerin “yasalarda boşluk olduğu” yönündeki açıklamalarının gerçek olmadığına dikkat çekmektedir. (Berlingske Tidende Gazetesi, 28 Kasım 2005) Unutmayalım, terör propagandacılarının ifade hürriyeti, suçsuz yere katledilen sivillerin hayatından daha değerli ve kutsal değildir. İfade ve basın özgürlüğü, masum insanların kanını dökerek, dehşet hissinden rant elde etmeye çalışan terör örgütlerinin sığındığı bir kavram haline getirilemez. Teröristlerin, demokrasinin sağladığı avantajları, ülkelerarası ilişkiler ve demokratik değerler aleyhine istismar etmelerine izin verilmemelidir. Umuyoruz ki, Roj TV konusunda Danimarkalı yetkililer, PKK terörü mağduru milyonların “PKK’nın propaganda organı Roj TV’nin kapatılması” yönündeki talebini, bu kez daha gerçekçi bir anlayışla değerlendirecektir. TÜRK GENÇLİĞİ TEŞKİLAT [email protected] -------------------------------------------------------------------------- MEKTUBUN iNGiLiZCESi Dear Sir /Madam, Victimized by the PKK terrorism, the Turkish public opinion expects any activity that provides terrorists with direct or indirect support to be prevented. The shared expectation of the Turkish public opinion is that the media publications and broadcast, which advocate and encourage terrorism, should not be viewed simply within the framework of freedom of expression, and that particularly within the context of the fight against the global terrorism, friendly and allied countries should demonstrate this solidarity. Terrorism is not only the attacks or violent acts conducted by militants in various methods. Such organizations gain strength by being nourished with domestic and foreign financial source, logistic support and propaganda opportunities. Included in the European Union list of the terrorist organizations, also the PKK will not be able to gain cumulative characteristics or increasingly maintain its power. Terrorism is today a nuisance for the whole humanity. Terrorism is phenomena not known whom, how, where, why and when it will strike. While considering the reality that the war against terrorism cannot be fought only through armed struggle, the fight against terrorism and fanaticism should unconditionally be supported. Universal rules should be dominant in the fight against terrorism; it should not be classified in this or that way, and by finding a common definition for terrorism, locally/globally effective fight has to be conducted against it. Terrorism has no religion, race, nation or country. Whatever source and reason it has, any formation that kills civilians is a terrorist organization, and the PKK, which murdered thousands of people, is still continuing to kill civilians. It is a reality reflected in the records that the PKK, which maintains its policy of violence despite the opposition by the international public opinion and Kurdish politicians/thinkers, directs its actions through Roj TV. The attacks carried out in London, Madrid, Kusadasi, Cesme, Bali and Sharm el-Sheikh expose that the fight against terrorism does not tolerate a minimum “who cares” approach or “discrimination of terrorists”. Today, while the point of zero tolerance is being rapidly proceeded to, those who still advocate a policy identified with terrorism should be conscious of that they cannot make even a minimum progress with this logic. The United Nations resolution of no. 1373 and the document titled “Common Position on Combating Terrorism” approved by the EU member countries on December 27, 2001 include the decisions that “supporting terrorists and terrorist organizations is a crime; the money and assets of those involved in their activities directly or indirectly or facilitate them will be frozen and they will not be allowed to use any fund; any kinds of measures will be taken against their efforts for the recruitment of people and procurement of weapons and will not be allowed to use EU countries as bases in order to conduct activities in or outside the EU; heavy punishments will be introduced by passing the necessary laws, and assistance and cooperation will be developed among countries against terrorists and their supporters”. As a matter of fact, an expert Penal Law, Jorn Vestergaard, draws the attention to the statement by the Danish authorities that “there is a vacuum in the laws”, saying “The required law to re-close down Roj TV in Denmark already exists. The PKK/Kongra-Gel is in the EU list of the terrorist organizations. If the connection between Roj TV and the PKK is documented, a new law is not necessary to close down Roj TV”. (Berlingske Tidende Daily, November 28, 2005) Let’s not forget, the freedom of expression of the propagandists of terrorism is not more valuable or sacred than the lives of innocent civilians murdered. The freedom of expression and press cannot be turned into a concept under which the terrorist organizations that obtain some gains from the feeling of violence by shedding the blood of innocent people take t shelter. Terrorists should not be allowed to abuse the advantages democracy provides them against the transnational relations and democratic values. We hope that the Danish authorities will assess, with a more realistic understanding this time, the request “Closing down Roj TV, the propaganda organ of the PKK” of the millions who are the victims of the PKK terrorism. TÜRK GENÇLİĞİ TEŞKİLATI [email protected] ------------------------------------------------ MEKTUBUN iLETiLMESiNDE YARAR GORüLEN E-MAiLLER: [email protected],[email protected],[email protected],[email protected],[email protected],[email protected],[email protected], [email protected],[email protected],[email protected],[email protected], [email protected],[email protected],[email protected],[email protected], [email protected],[email protected],[email protected],[email protected], ******** Saygılarımızla TGT
  7. PKK/KONGRA-GEL’IN IC YUZUNE ILISKIN ITIRAFLAR-4- “Kadınlar, Hem Cinsel Obje, Hem Ayak İşlerinin Hizmetçisi, Hem Ajan, Hem De İntihar Komandosu Olarak Kullanıldı…” Bir dönem PKK’nın iki numaralı adamı olan Şemdin Sakık, Diyarbakır Cezaevi’nde kaleme aldığı “APO” adlı kitabında, PKK ile ilgili gizlenen gerçekleri birer birer ortaya koyarken, Apo kişiliğinin kadına yaklaşırken iki amaç güttüğünü, bunların doyum bilmez cinsel güdülerini tatmin etmek ve Kürt kadınının saflığından, duruluğundan ve geriliğinden yararlanarak kavgada kullanmak olduğunu belirtiyor. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık’a kulak vermeye devam ediyoruz; “Apo kişiliği; Türkiye’de, Ortadoğu’da ve Avrupa’da örgüte katılan kızların fotoğraflarını ve kameraya alınmış görüntülerini toplayıp inceler, zevkine uygun olanları seçer ve listesini yapardı. En güzel kızlar, bu yolun yolcularıydı. Her iki-üç ayda bir Şam’a 30-40 kişilik kadın grubu oluşturulurdu. Bu anlamda, beyaz kadın ticareti yapan şebekeler gibi örgütlenilmişti. Herhalde kızların fotoğraflarına ve kamera görüntülerine bakarak, kültürlü ve eğitime yatkın oldukları anlaşılamaz. Yanına çağırdığı kızların beynine değil, dişiliğine bakıyordu. Zira, cinsel obje olarak kullanmak istiyordu. Bu nedenle istediği kızların ortak yönleri estetik olarak pürüzsüz olmalarıydı. Kimi ergenlik çağında, kimi henüz çocuk yaşta…. Apo kişiliği, kadınları hem cinsel obje, hem ayak işlerinin hizmetçisi hem ajan, hem intihar komandosu, hem de erkeklere karşı etkin bir silah olarak kullandı. ‘Bütün kızlar benim olsun’ diyerek, bütün kadınlara sahip olmayı stratejileştirdi. ‘Sizi eğiteceğim’ diyerek evlerine aldığı kızların çoğunluğu cinsel tacizlere ve köleleştirme yaklaşımlarına boyun eğmediler. Dayatma ve uygulamalarına karşı çıktılar. ‘Bu kızlara fahişeler, ajanlar, önderliğe özel savaş açmışlar…’ denilerek, suçlamalarda bulunuldu. Küfür sağanağı altında bir-iki tetikçiye teslim edilip, sorgulama merkezi olan Lübnan’ın Barelias kentine gönderildi. Haklarında yaptığı yalan yanlış değerlendirmeler doğrultusunda işkenceli sorgulara aldırttı. Haftalarca işkence çektirtti. Düzmece ifadeler imzalattı. Haklarındaki ölüm cezalarını onayladıktan sonra, ya döverek, ya boğarak, ya da kurşuna dizerek öldürttü. Tavuk çiftliği olarak gözüken, ancak toprağı cesetlerle dolup taşan bu Nazi kampında, sırf onunla yatmayı reddettiği ve yoz yaşamını eleştirdiği için kaç genç kızın yattığını, o kızların sayısını, isimlerini, kimin hangi tarihte öldürüldüğünü hiç kimse bilemez. Çünkü bu sayı öyle akılda tutulacak bir sayı değildir. Şam’da kaldığı yirmi yılın her ayında bu uygulamalar yaşanmıştır. Irzına geçtiği kızların sayısını bilmedigi gibi tecavüzünü reddeden kaç kızı ölüme gönderdiği de bilinmez. Bu kayıp kızların aileleri, elele vererek ve uluslararası kuruluşların desteğini alarak çocuklarını bulmak üzere Barelias’taki çiftlikte ve Bekaa Vadisi’ndeki kampın civarında kazı çalışması yaparlarsa, tek kurşun deliği olan kafa tasları ve kırık kemikleri bir araya getirerek piramit yapacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın. ‘Bütün bunlar örgüt içi bir çetenin işidir’ diyerek, bu insanlık suçunu gizlemenin imkanı kalmamıştır. Apo kişiliğinin tacizlerini kabul etmeyenler örgüt içi infazlarla tasfiye edilirlerken, ruhsal ve bedensel istismarına boyun eğmek zorunda kalanlar ise, Şam’dan ayrıldıktan sonra, ya yaşadıkları ruhsal bunalım sonucunda intihar ederek hayatlarına son verdiler, ya da gözü kara biçimde kendilerini silahların namlusuna hedef yaparak hayata veda ettiler. Bu ölümleri bile kendince yorumlayıp, ranta dönüştürmeye çalıştı. Kimisinin ölümüne ‘kahramanlık örneği’, kimininkine ‘erkeklerin istismarı’, bazılarına ise ‘önderliğe bağımlılık’ dedi. Apo kişiliğinin kadınlara yaptıklarıyla, son dönemlerde ortaya çıkan bazı seri katillerin, kadınları kaçırıp kullandıktan sonra, doğrayarak çiftliklere gömmeleri arasında hiçbir fark yoktur. Onlar 20-30 kadının hayatına son verdikten sonra deşifre olup yakalandılar, Apo kişiliği ise, 3-4 bin kadını öldürttükten sonra da, kadın kurtarıcısı olduğunu iddia edip durdu. Yaptıklarının hesabını vermek şurada kalsın, bu mesleğini icra etmeyi sürdürüyor. Hayatının bir çok alanında olduğu gibi kadın konusunda da sapıklık örneği sergiledi. özgür kadınlar ya ajan oldular ya da öldüler. Arzulamadığı kızlar için, ‘Yanıma gelmeyi hak etmeniz için, öncelikle bazı çalışmalarda kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Yani daha çok çalışmalı ve daha çok başarılı olmalısınız. Daha iyi savaşmalısınız ki buraya gelebilesiniz’ diyerek, onların önüne de sonu ölüm olan görevler koydu. Bu nedenle zevklerine uygun olmayan hiçbir kız, ‘yoğunlaşma evleri’ne gitmeyi hak edemedi. Yanına gelmeyi hak etmeye çalışırken öldüler. Bu bağlamda ‘Neden birden fazla kadınla yattı ve kaçamakları oldu’ diyerek eleştiri yapmıyoruz. Kadına yaklaşım konusunda geliştirdiğimiz eleştiriler şu biçimdedir: Neden henüz cinsel olgunluğa ulaşmamış kızları taciz etti? Neden kızlara, ‘Gelin sizi yoğunlaştırılmış eğitime alayım deyip, evine aldıktan sonra, onlara istemedikleri ilişkileri dayattı? Neden, sayılamayacak kadar çok kadınla yattığı halde kadın-erkek ilişkisini her insana yasaklamaya çalıştı? Neden gönül bağıyla gelişen ilişkileri tarafların ölüm nedeni yaptı? Neden yıllarca ırzına geçtigi kadınlar için, Kürt kızları çirkindir, kirlidir vb sözlerle aşağıladı?...” Şemdin Sakık’ın anlattıklarını hikaye olarak okumamak, üzerinde oturup düşünmek gerektiği kanısındayım. Beyinleri yıkanmış genç kürt kızlarını dağlara çekerek ocaklar ve hayatlar söndüren bu katilin hayatını çok iyi bilmek gerekir… Emre Atatuğ Araştırma uzmanı emreatatuğ@gmail.com
  8. ÖCALAN, PKK VE DİĞERLERİ ..! PKK ve Öcalan ikilisi hakkında saklanmaya, kapatılmaya çalışılan gerçekler, süratle gün yüzüne çıkmaya başladı. Çözülme büyük bir hız ve devinimle gerçekleşiyor. Bilindiği gibi Almanya 1993 yılı itibariyle PKK’nın faaliyetlerini yasaklamış ve aynı yasağın KADEK/KONGRA-GEL’ide kapsadığı belirlenmişti. 2001 yılı içerisinde ise, PKK tarafından “kimlik bildirimi” çerçevesinde “bende PKK’lıyım” kampanyası gerçekleştirilerek yaklaşık kırkbin imza toplanmış ve bu kampanyaya iştirak eden şahıslar Alman Mahkemeleri tarafından “terör örgütü ile dayanışma içerisinde oldukları” gerekçesiyle çeşitli cezalara çarptırılmıştı. Kampanyanın yol açtığı sorunlar ise giderek boyutlanıyor. Bu nedenle aynı konuda Nasname’de yer alan bir yazıyı sizlere aynen aktarıyorum; “5 yıl ceza aldı Ramazan Sakın. Aslen Mardin/Derik’li bir Kürt yurtseveri. Karlsruhe Kültür ve Dayanışma Derneği’nin başkanlığını yaptığı dönemde; “Ben PKK’lıyım kampanyası”na katıldı. İmza attı ve bunun için faaliyetlerde bulundu. Daha sonra Alman yargı makamları bu imzacılar hakkında dava açtı. Bir kısmı ifadelerini geri aldı. “Bilmiyordum. Bana zorla imzalattılar” dediler. Bir kısmı para cezasına çevrildi. Sakın’ın davası yıllarca sürdü. Ceza parası da ödemedi. Ödeyecek parası zaten yoktu. Ve yakın bir zamanda hakkında tutuklanma kararı çıktı. Mahkeme onu 5 yıl cezaya çarptırdı. Şu anda Alman cezaevinde yatıyor. Karısı ve çocukları ise ortada kaldı. Ben de PKK’lıyım dedirttiler insanlara. Ama gerçek (!) “PKK’lı olanlar ise; böyle eylemlere katılmadığı gibi, bir eli yağda, bir eli balda yaşıyor.” Siz siz olun, olmadığınız “sıfatları” üstlenmeyin. Üstlenirseniz de böyle gider yatarsınız. Şimdi burada suçlu kim? yatan mı? yattıran mı? yoksa alıp yatırtan mı? buyrun siz karar verin” Organize suç şebekesi PKK ve patronu Öcalan’ın tek amacı; “insanları kullanmak, kullanmak ve yine kullanmak.” Tamamen kendi menfaat ve çıkarları doğrultusunda hareket tarzlarını belirleyen bu iki ucubenin, artık insanlar tarafından anlaşılması gerekiyor. Anlaşılsın ki..! onların o çirkin entrikaları artık yürüyemez bir hale dönüşsün. Ateş ortasında kalan akrebin kendi sonunu hazırladığı gibi akıbetlerini nasıl yaşayacaklarını hep birlikte izleyelim. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı [email protected]
  9. PKK/KONGRA-GEL’IN IC YUZUNE ILISKIN ITIRAFLAR-3-… “PKK Tarihi, Yoldaşlık Adı Altında Sergilenen Canavarlıklar Tarihidir!..” Bir dönem PKK’nın iki numaralı adamı Şemdin Sakık, Kürt ailelere, “çocuklarına sahip çıkmaları” çağrısında bulunarak, dağdaki gençlere de “Bu işin sonu yok. Sizlerin kanlarıyla beslenen PKK çetesinden kurtulmaya bakın” mesajını gönderiyor. Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık’a kulak vermeye devam ediyoruz; “PKK tarihi, yoldaşlık adı altında sergilenen canavarlıklar tarihidir. Apo, örgütten, örgüt içi demokrasiden, programdan, tüzükten dem vurdu. Ama hiçbirine bağlı kalmadı. örgüt dedi ama, yirmi dört ayar çete oluşturup işletti. Eşi benzeri görülmemiş bir dikta oluşturdu. Hiçbir kurala kaideye gelmedi. Başına buyrukluğu tek ilkesi oldu. Keyfi davranmakta sınır tanımadı. Program dediği yalanlar dizgesi raflarda çürümekten başka işe yaramadı. Zalim ‘Nemrut’ bile bu kadar ‘ben…ben…ben…’ dememiştir. ‘Vatanımızdır’ dedigi topraklara binlerce gencecik insanı gönderip öldürttü ama, kendisi bir türlü o topraklara adım atmadı. Apo kişiliğinin devamı olan bugünkü PKK yöneticileri; kem gözlü, yalan sözlü, maske yüzlü, sahte davranışlı… Apo kişiliği, beş duyusunu yitirmiş, kişilik enkazına dönüşmüş, hiçbir vasfı gelişmemiş, başarısızlıktan başarısızlığa düşen yalakaları kullandı ve kullanmaya da devam ediyor. Yetenekli yardımcılarını kullanıp tasfiye ederken, örgütün üst düzey yönetimini bu tur kişiliksizliklerle doldurdu. Ne basari, ne basarisizlik… Ne kazanma, ne kayıp… Ne yaşam, ne olum... Ne fazla durmak, ne fazla ilerlemek… Yaşam ile ölüm arasında gidip gelen bir pandül. Bu denklem onun yaşam felsefesi olmuştu. Sadece Apo kişiliğini yaşatmak… İste PKK gerceği… Cezaevinde olmasına rağmen hala örgüt başı olarak atanıyor. Bu durum elebaşı olma ihtirasının güçlülüğünü ortaya koyduğ gibi, örgüt elemanlarının örgütü yönetemeyecek kadar zavallı ve çaresiz olduklarının da itirafıdır. Bu, bölgemiz insanlarını aç ve perişan bırakan, savaştan savaşa sürükleyen diktatörlerin koltuk ihtiraslarını da gösterir. örgütü idare edecek liderler bulunamadığı için, 12 kişilik bir grubun idare etmesi zorunluluğu ortaya çıkıyorsa, bu durum Apo kişiliğinin, var olanları da tasfiye ettiğinin ispatıdır. Bütün yeteneklerin bir numaralı katili olduğunun ifadesidir. İçlerinden bir çoban çıkaramayacak kadar çaresizleşmiş bir topluluk yarattığının göstergesidir. Ayakları baş, başları da toprak yaptığının resmidir. Hiçbir yeteneği olmayan, yıllarca acı çektirdiği örgüt elemanlarından kurtuluş beklemesi, Kürtlerin ondan kurtuluş beklemeleri gibi beyhude bir bekleyiştir. Zira, hiçbirimizin başkasını kurtarma yetenek ve bilinci yoktur. Daha çok okuyarak, araştırma yaparak, bilimsel incelemelere yönelerek, düşünerek ve hayal kurarak kendimizi geliştirme yerine; kendimize ve arkadaşlarımıza saldırarak, acıyla daha fazla katlanarak gelişebileceğimize inandırıldık. Bu nedenle durup dururken kendimize hakaret etmekten çekinmedik. Birbirimize saldırmayı marifet edindik. Böylelikle gurur ve onur denilen öz saygımızı yitirdik. Psikolojimiz bozuldu ve dengesiz davranışlara yöneldik. Özeleştiri verme adına onurunu çiğneyen, eleştiri yapma adına arkadaşına küfreden ve saldıran, milliyetçilik adına başka topluma mensup insanlarla kavga eden, particilik adına diğer oluşum ve örgütleri düşman gören, proleterleşme adına maddi ve manevi değerlere sahip olmayı reddedip zenginliğe düşmanlaşan, fedakarlık adına ölümü kutsallaştıran, evlilik ve aile gibi yaşamın temel kavramlarını reddeden birer budalaya dönüştük. Kendimizle kavgalı olduğumuz için gerginlikten kurtulup mutlu olamadık. Nükteye, tebessüme, kahkahaya hasret kaldık. Hırçınlık yüzümüzde dönüp kaldı. Arkadaşlarımızla kavga etmediğimiz anlarda suçluluk duygusuna kapıldık. Zira, yaşayan hiçbir arkadaşımızın, yurtseverleştiğine, partileştiğine, devrimcileştiğine inanmıyorduk. Öldükten sonra değer kazandıklarına inandığımız için, onlara öldükten sonra saygı duymaya başladık. Kanlı bıçaklı olduğumuz arkadaşlarımız, öldükleri andan itibaren göz bebeğimiz oluyorlardı. Bir saat öncesinden küfürlere boğduğumuz arkadaşımızın cesedini, şiirler, ateşli anı yazıları ve sloganlar eşliğinde kaldırırdık. Bu, sahtekarlığın ta kendisiydi. Kişisel özgürlüklerimiz gasp edildi, kişiliklerimiz küçük düşürüldü ve birer kul haline getirildik. Apo kişiliği, örgüt yöneticisi gibi değil, şeyhin dergahını, ağanın köyünü, mafya babasının yer altı çetesini yönetmesine benzer bir yönetim tarzı sergiledi. Yöneticilik anlayışıyla eşkiyalığı çağa uyarladı. Apo kişiliğinin içinde bulunduğu durum, tıpkı şeyhin durumuna benziyor. O şeyhi, biz de kölelerini oynadık. Akıllı olanlar her zaman sahte dergâhları çok erkenden terk edenlerdir. Bağımsızlığı için kavga ettiğini söylediği Kürt toplumunu, arkadaşlarım dediği piyonlarını ve diline doladığı insanlık değerlerini kişisel çıkarlarını korumak için, birer silah olarak kullandı. ‘Özgürleştiriyorum’, ‘demokratikleştiriyorum’ diyerek yanına aldığı kadınları cinsel güdülerini tatmin etmenin aracı yaptı. Silahlandırıp dağlara sürdüğü gençleri, Şam’daki saltanatI için ölüme gönderdi. Halkı isyana, kurtarmak için değil, hırsını ve kaprislerini tatmin etmek için kaldırdı. Insanları, ona tabii olanlar ve ona karşı olanlar olarak iki düşman kampa böldü. Ona karşı olanları ya da olabilecek olanları baş düşman ilan etti. Ona tabi olanları ise, önce koyunlaştırdı, sonra güttü. Zamanı geldiğinde eşekleştirip sırtına bindi. Katırlaştırıp yükünü onlara taşıttırdı. İşleri bitince, onları mezara gömmesini bildi. İnsan harcamakta, en benim diyen mafya babasının pabucunu dama attı.” PKK’nın iki numaralı adamı Şemdin Sakık’a kulak verelim ve şiddete karşı çıkarak, gerçek anlamda demokrasi ipine sımsıkı sarılalım, ben kürdüm diyerek Apo ve PKK dan medet umanları aramazı sokmayalım.. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı [email protected]
  10. PKK’NIN İÇ YÜZÜNE İLİŞKİN İTİRAFLAR-2… “PKK’da, sudan bahanelerle, su kadar temiz kadınlar katledildi !” Bir zamanlar Abdullah Öcalan’ın sağ kolu olan PKK’nın eski elebaşlarından Semdin Sakık, hapis cezasını çektiği Diyarbakır Cezaevi’nde kaleme aldığı “APO” adli kitabında, örgütte(PKK) yıllarca yaşanan katliam ve işkencelerin ardı arkasının gelmediğine ve örgüt içerisindeki cinayet şebekelerinin örgütü kanla beslenen bir vampir haline getirdiğine dikkat çekiyor. Semdin Sakık kitabında, “Binlerce insanın kandırılarak örgüte zorla bağlatıldığını” vurgulayarak, cinayetlerle ilgili çarpıcı itiraflarda bulunuyor; Dinlemeye devam edelim; “Ünlü Kürt aydını ve yazarı Mahmut Baksı’nın kız kardeşi Lamia Baksı’nın, İsveç hükümetinin ajanı olduğu, örgüt içine bu amaçla gönderildiği bahane edilerek, tutuklanması için talimat verildi. Lamia Baksi, Kuzey Irak’ın Hakürke bölgesinde, örgütsel faaliyetlerde bulunduğu sırada, Cemil Bayık tarafından tutuklandı. Elleri ve ayakları bağlandı ve Apo kişiliğinin bilgisi ve isteği doğrultusunda işkenceye alındı. Bir sure direnen Lamia, bu direnişin hiçbir fayda getirmeyeceğini gördüğünden ve bir an evvel bu rezaletten kurtulmak istediğinden dolayı, olmayan ‘sucunu’ itiraf etti. Külliyen yalanlardan oluşan ifadeleri yazılarak örgüt yönetimine gönderildi. Bir sure sonra, bu kadının iflah olmayacağı, kadınlığını kullanarak adamları düşürdüğü, yoz ilişkiler geliştirerek örgütü çökertmek istediği, İsveç Hükümeti’nin sicilli ajanı olarak Olof Palme cinayetini araştırmak için geldiği belirtilerek, gerekenin yapılması istendi. ‘Gereken’ denilen, kızın öldürülmesiydi. Nitekim emir eri Cemil Bayik, bu emrin gereklerini yerine getirdi. O donemde, bu kadınla birlikte hareket ettiğim gerekçesiyle ve onunla duygusal ilişkiye girdiğim suçlamasıyla, silahsızlandırılmış, tutuklanmış ve özeleştiri denilen psikolojik işkence sürecine alınmıştım. Kızı, önünde ateş yakıp raporumu yazdığım kayanın bir metre aşağısından geçirip götürdüler. Beni de bu yoldan götürebilirler mi kaygısı içinde başımı kaldırıp bakmıştım. En önde Cemil Bayik yürüyordu. Onu takiben yürüyen Ahmet Kesip’in hemen arkasında Lamia Baksı yürütülüyordu. Her bir kolunda bir kişi olmasına rağmen yürümekte zorlanıyordu. Düşe kalka yürüyordu. Günlerdir işkencede olmasından ve soğukta kalmasından dolayı güçten düşmüş görünüyordu. Ama ölüme gittiğini bildiği halde yol almaya çabalıyordu. Mart ayının yumuşayan karını yara yara ilerlemeye çalışıyordu. Ölümü, mevcut yaşama tercih ettiği her halinden anlaşılıyordu. Onları da kazma kürek taşıyan iki kişi takip ediyordu. Zagros’un karşı kayalığında, takriben yarım saat sonra, bir silah sesi yankılandı. Bir süre sonra, gidenlerden bir kişi eksik olarak dönmüşlerdi. Bu kişi Lamia idi. Gözlerimin ucundan düşmeyen ve beynimden silinmeyen bu vahşetten bir gün sorumlu tutulacağım aklımın ucundan geçmemişti. Örgüt yönetimi tarafından Mahmut Baksi’ye, ‘O değerli militanımız Lamia’yı da, bu Şemdin ve çetesi vurdu. Onlarca adamımızı böyle götürdüler. Yıllardır bu çeteyle savaşıyoruz. Bunlar her gün birkaç Lamia öldürürler. Sizin gibi aydınlar bu gerçeği anlamalılar…’ denilerek, yalanlar dizilmeye devam ediliyordu. Sudan bahanelerle, su kadar temiz kadınlar katledildi. Kanlarına girilen kadınların bütün aileleri, örgütün hizmetine koşturuldu. Ve daha sonra da, bu kadınlar ‘şehit’ ilan edilip yağmur sularına karışan kemikler sömürüldü. Cinayetler işletilip, sorumluluğun başkasının üzerine atılması gibi, ucuz mafyoz taktik, örgüte temel tarz seçildi. Gerçekleştirilen her köy baskınından sonra bu eylemleri koyan gruplar ve grup sorumluları ödüllendirildi.” Şemdin Sakık’ın açıklamalarından da anlaşıldığı üzere, PKK’nın, infaz ettiği örgüt üyelerinin haddi hesabı yok. Günümüzde de örgütün infazlar listesine yeni şahısların eklendiğini hepimiz görüyoruz. Cani örgüt yönetimi, yok oluşunun göstergelerini telafi etmek ve aykırı görüşü savunan örgüt mensuplarına ders vermek amacıyla cinayetlerini sürdürüyor. Örgüt tarafından gerçekleştirilen antidemokratik uygulamalar ise, yine örgüt mensupları tarafından aydınlatılıyor. Terör yüzünden bir dönem kaybettiğimiz ve günümüzde tekrar kavuştuğumuz huzur ortamını korumak, Kürt, Türk hepimizin arzusudur …Kansız ve gözü yaşsız bir hayat yaşamak hepimizin dileği olsa gerek. Terörsüz bir yasam, huzurlu yaşama giden bir yoldur…Öyleyse yaşananlardan ders çıkararak, hep birlikte barış, huzur ve refah için mücadele edelim. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı [email protected]
  11. PKK’NIN İÇ YÜZÜNE İLİŞKİN İTİRAFLAR-1… “PKK Parti Değil, Mafyoz Bir Çetedir!” Terör eylemlerini tırmandırma kararı alması ile terörist faaliyetlerinden vazgeçmediğini kanıtlayan PKK/Kongra-Gel’in, son günlerde Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine sızma çabalarını artırdığı basın yayın organlarına yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Kamuoyunu yanıltmaya yönelik çabalarından asla vazgeçmeyen terör örgütü, adını da şekilden sekile sokarak, uluslararası platformlarda aklanmaya çalışmakta, aynı zamanda da Kürt halkını kandırmak için akla gelmeyen manevralar yapmayı sürdürmektedir. Adını ne olarak değiştirirse değiştirsin, sonuçta yönetimiyle, kadrosuyla, düşünce yapısıyla ve terörist kimliğiyle örgüt, aynı örgüttür. Adını değiştirmekle yani bir nevi makyaj yapmakla, yapısını ve terör anlayışını değiştirmesi mümkün değildir. Basta Kürt halkını ve uluslararası kamuoyunu yanıltmaya yönelik bu oyunlara, eskiden olduğu gibi simdi de hiç kimse kanmayacaktır. PKK’nn halkları, bireyleri, toplumları ve ülkeleri aldatma huyunu en iyi bilen ve uzun yıllar PKK’nın ikinci adamı pozisyonunda olan Şemdin Sakık, yazdğı “APO” isimli kitapta, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyarak, pişmanlıklarını bakınız nasıl ifade ediyor. “Biz (PKK) adına yola çıktığımız halkın başına bela olduk. Uygarlık adına barbarlığı yaşattık. Kendimizi bir dizi kuruntuya kaptırdık. İçinde bulunduğumuz gafletle bas basa kalarak, bugünlere geldik. Hayatimizin en verimli geçmesi gereken onca yılını, kendimize ve toplumumuza zarar vererek geçirdik. Sonuç tam bir trajedi oldu. Bu kitap; insana, sevgiye, barışa, kardeşliğe özlü bir çağrıdır. Bu çalışmayı yaparken, şahsımızda bir ömre sığdırılmış acıları, düşünceleri, duyguları ve deneyimleri özellikle genç kuşaklara aktarmayı, bu vesile ile bir nebze olsun topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeyi esas aldık” diyerek, gençleri teröre karşı uyarıyor. “Parti sandığın PKK parti değil, mafyoz bir çetedir. Bu çete Apo kişiliğinin hizmet örgütüdür. Birden fazla istihbarat örgütü tarafından kullanılan bu örgütün Kürt halkına hiçbir yararı olmamıştır ve yoktur. Her geçen gün kurucularını, üyelerini, hizmet vermiş militanlarını ‘haindir’ diyerek tasfiye eden bu karanlık örgütten hiç kimseye, hiçbir yarar gelmez… Kurt sorununu silahlı mücadele yöntemiyle çözmeye kalkışmak, Kürt halkına, Türk halkına ve bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu halkların insan ve maddi değerlerini heba etmektir. Kardeşi kardeşe düşürmek, halkları birbirlerine düşman etmektir. Silahlı mücadeleye kalkışmak birilerinin oyununa gelmektir. Bu güzel coğrafyayı terörize etmektir. Baksana! Dönüp arkanda bıraktığın enkaza baksana! Yakılmış, yıkılmış, boşaltılmış binlerce köy ve mezra, yerini yurdunu terk etmiş, yaban ellere savrulmuş milyonlar, viraneye dönmüş haneler, sönmüş ocaklar… Milyonlarca işsiz, aç ve perişan insanlar…Bir somun ekmeği almak için çamur içinde debelenen çocuklar…On binlerce olu, bir o kadar da sakat…Cezaevlerinde çürüyen yüz binler…Bütün bunlar, adına mücadele verdiğin halkının başına getirdiklerinin resmidir. Yanlış siyasetin ve silahlı mücadelenin sonuçlarıdır.” Kitabın ayrı bir bölümünde de, kendi kendinle hesaplaşma içine giren Sakık, “Yeni Şemdin” ile örgüt içindeki “fanatik-aşağılık Şemdin” arasındaki vicdani muhasebeye yer vererek, şunları söylüyor; “Yeter artık! Kendini kandırmaya bir son ver. Zararın neresinden dönersen kârdır. Halkını seviyorsan doğru olanı yap. Kendini düşünüp, halkına acı vermeye devam etme. Aşağılık Şemdin’i dinleme. Fanatik Şemdin’in ajitasyonlarına aldırma. İçinde hâlâ bir parça vicdan barınıyorsa, kalbinin sesini dinle. İnsanlığına yaslan. Unutma ki, bu evrende insandan daha değerli hiçbir şey yoktur. Kendine don. Kalan yaşamını insana, kardeşliğe, güzele, iyiye, doğruya yönelt…” Şemdin Sakık gibi, PKK’nın ve silahlı mücadelenin günün koşullarının gerisinde kaldığını değerlendiren birçok örgüt mensubu, Kongra-Gel yönetiminin şiddet politikasında ısrar etmesinin mantığa aykırı olduğunu anlayarak, iç hesaplaşmalar yapıyor ve yaşadıkları isyanı çeşitli internet sitelerinde dile getiriyorlar. Elbette bunlar sadece iletişim imkanı bulanların yakarışları, bu imkanı bulamayan buzdağının altındaki kitlenin büyüklüğünü ise kestirmek güç. Erime ve çöküş surecine giren örgüt yönetimi, yok oluşunun göstergelerini telafi etmek ve aykırı görüşü savunan örgüt mensuplarına ders vermek amacıyla cinayetlerini sürdürürken, örgüt tarafından gerçekleştirilen antidemokratik uygulamalar ise, yine örgüt mensupları tarafından aydınlatılıyor. Demokrasi, farklı kültürlere sahip olsa dahi, asgari müştereklerde birleşmeyi gerektirir. Demokratik hakların elde edilmesinde herkes, teröre taraf olmadan, geçmişte yaşanan acı tecrübeleri unutmadan, barış ve huzur ortamının sürmesi için mücadele etmelidir. Benzer acıların bir daha yaşanmaması için herkes, vatandaşlık bilinci içerisinde, sorumluluklarını yerine getirmeli ve sorunların demokratik yollardan çözülmesi için gayret göstermelidir. Emre Atatuğ Araştırma Uzmanı [email protected]
  12. Terör örgütü PKK’nın, 1984’ten itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde; kadın, ihtiyar, çoluk çocuk da dahil sivil halka ve sivil kamu görevlilerine yönelik gerçekleştirdiği terör saldırılarında binlerce masum insanı katlettiği biliniyor. Bu nedenle, toplumun her kesiminden tepki alan PKK, şimdi taktik değiştirdi. Özellikle Haziran 2004 itibariyle Türkiye’nin büyük kentlerinde sivilleri hedef alan onlarca terör saldırısını artık “TAK” (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) isimli paravan bir örgüt üstleniyor. TAK, PKK’nın bizzat kendisidir. PKK, her ne kadar bu örgütle ilişkili olmadığını söylese de hiç kimseyi inandıramaz. Çünkü TAK’ın bugüne kadar üstlendiği eylemlerle ilgili tüm açıklamalarının, önce PKK’ya ait Mezopotamya Haber Ajansı tarafından duyurulması, ardından da yine PKK’ya ait Roj TV, Özgür Politika ve Özgür Gündem gazetelerinde yayınlanması her şeyi açıklıyor. Kuruluş tarihi, lideri, kadroları, tüzüğü, programı, ideolojisi hakkında hiçbir şey bilinmeyen ve kamuoyuna bu konuda hiçbir açıklamada bulunmayan TAK’ın, bugüne kadar PKK aleyhinde herhangi bir beyanda bulunmaması, keza PKK’nın da TAK karsıtı bir söyleminin olmaması enteresan değil midir? Bu konu, yabancı basının da dikkatinden kaçmıyor. İsviçre’de yayınlanan “Tages Anzeiger” gazetesinin 19/07/2005 tarihli sayısında yayınlanan “Kürt Özgürlük Şahinleri’nin Arkasında PKK Var” baslıklı yazının yazarı Christiane Schlotzer, haklı olarak söyle diyordu: “TAK’ın izini sürmeye çalışanlar, Almanya'da bulunan PKK’nın Mezopotamya Haber Ajansı'nın adresine ulaşıyor. Ajansa, genellikle TAK saldırıları üstlenme haberleri ulaştırılıyor.” “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” (TAK) adlı paravan örgütten önce, yine sivilleri hedef alan çeşitli eylemlerin; “Apo'nun Şahinleri”, “Güneşin Şahinleri”, “Apo'nun Özgürlük Şahinleri” gibi paravan örgütlerce üstlenildiği biliniyor. Her şey bu kadar acık ve seçik. Birkaç gün önce İstanbul’daki bir benzin istasyonunda meydana gelen patlamayı da yine “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” (TAK) üstlendi. Adet olduğu üzere üstlenme haberi de Roj TV’den duyuruldu. Olayın ardından, Gazeteci-Yazar Rıdvan Akar, konuyu Birgün Gazetesi’ndeki (21/10/2005) sütununa taşıyarak, bu paravan örgütle PKK’nın ilişkisini irdeledi. R.Akar’ın, “İsteyen Kızabilir, Terörü Lanetliyorum” başlıklı yazısını pek çok açıdan anlamlı bulduğumuzdan aynen aktarıyoruz: “Maslak’ta bir benzin istasyonuna bomba kondu. Sabah gazetesi konan bombanın A-4 olduğunu yazdı. Polis ihtiyatlı konuştu, terör ya da likit gazla çalışan bir otomobilin benzin deposunun patlamış olabileceğini söyledi. Soruşturma sürüyor. Gerçek ortaya çıkacak. Ama bir açıklama var ki polisten daha önce açıklandı. Bir açıklama var ki cinayeti, ölümü, terörü bir kez daha kutsadı. Adına Kürdistan Özgürlük Şahinleri denilen bir örgüt patlamayı üstlendi. Benzin istasyonuna bomba koymuşlar, internet sitelerinde sahipleniyorlar. Bu siteden bizi haberdar eden kim? HPG, yani PKK’nın silahlı kanadı. Kürdistan Özgürlük Şahinleri adi verilen bu örgütün eylemi üstlendiği vurgulanarak, “bizim bu örgütle hiç ilişkimiz yoktur” açıklaması yapılıyor. Söz konusu örgütün sitesine giriyorsunuz, örgütün isminin hemen altında “Kürdistan faşizme cehennem olacak” sloganı ile karşılaşıyorsunuz. ‘Maslak nire’ demeyin, Maslak’taki ‘cehennemin’ nedeni bu. Örgütün sitesinde ne amacı, ne ideolojisi ne de geçmişe dair hiçbir veri yok. Sitede sadece üstlenilen eylemlere yer verilmiş. Bizim bu yalana inanmamızı istiyorlar. Bombalar patlatıyorlar, sivil, masum insanları, kadın, çocuk, üniformalı, anne/baba ayırt etmeyen o bombalarla öldürüyorlar ve sonra da sitelerinde hiçbir ideoloji ve gerekçe açıklamak zahmetine bile katlanmıyorlar. Terörü gerekçelendirecek bir ideoloji ve gerekçenin inandırıcı olamayacağını mi biliyorlar? Bunun önemi yok. Ama PKK bu örgütün kendilerinden ayrıldığını iddia ediyor. Yani kontrollerinde olmayan bir örgütün bu eylemleri gerçekleştirdiğine inanmamızı istiyorlar. İnanalım mı? Kesinlikle hayır. Bu örgüt hiçbir biçimde ayrıldığıPKK’yi elestirmiyor. Eğerpasif buluyorsa bunu söylemesi gerekmez mi? Kendini tanımak icin nicin var oldugunu, PKK’dan nicin ayrildigini anlatmasi gerekmez mi? Bugüne kadar PKK’dan ayrılan bütünörgütlerle PKK kanlı bıçaklı olmadımı? Onlarca insan o husumet nedeniyle yaşamanı yitirmedi mi12 Eylül öncesinde ve sonrasında bölgesinde kendisinden başka hiçbir siyasi örgütü barındırmamak için şiddet kullanan asil oluyor da bu örgütün “kendilerinden ayrıldığı” dışında hiçbir açıklmaya ihtiyaç duymuyor.Bu eylemleri nefretle kınaması gerekmez mi? Bu iki örgüt arasındaki ayrım nedir?Hangi ideolojik, tarihi ve pratik nedenlere dayanmaktadır.Bu ayrım nezaman gerçekleşti?Bilen varsa anlatsın öğrenelim. Bu iki örgüt arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir başka olgu daha varki PKK’nın siyasi takiye yaptığının en önemli kanıtı olsa gerek. PKK’nın ilan ettiği ateşkes boyunca “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” adı verilen örgütte bomba patlatmadı.Eylemleri durdurdu. PKK’nın yeniden ateşkesi bozup“meşru aktif savunma çizgisini” açıladığı dönemden itibaren örgüt yeniden faal oldu ve benzin istasyonu dışında bir eve ve otoparka da bomba koyduğunu iftaharla açıkladı. Soru şudur.PKK kentlerde çoluk çocuk masum bütün insanlarıkapsayan bu terörden, kopan kollar, parçalanan bedenlerden utandığı içinmi bu terörü taşeronuna ihale etmiştir? Bu ülkenin solcuları terörün her türlüsüne istisnasız karşı çıkmalıdır.Çünkü terör öldürür. * * * Bir yandan, çeşitli paravan örgütlerin arkasına sığınarak terörist saldırı ve sabotajlarla kan döküp insanlık suçu işlemeye devam eden PKK’nın diğer yandan“barış”çağrıları yaparak “genel af” talebinde bulunmasının mantıkla bağdaşır hiçbir yönü yoktur.Halkın PKK ya olan tepkisi giderek büyümekte ve nefrete dönüştürmektedir. PKK’nın artık silah bırakmaktan başka hiçbir şansı kalmamıştır. Saygılarımızla TGT
  13. TGT ci KEMAL

    PKK YA SAYGI DURUŞU!

    İSTİKLAL MARŞI′NI OKUMADILAR!.. Leyla Zana ve arkadaşlarının oluşturdukları Demokratik Toplum Hareketi'nin Ankara'da yapılan toplantısının açılışında İstiklal Marşı okunmadı. Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan'ın da katıldığı toplantıya Leyla Zana ve arkadaşları birlikte geldi. Grup, Demokratik Toplum Hareketi adı altında partileşme öncesi son toplantılarını yapmak için Ankara Kocatepe Kültür Merkezi'nde biraraya geldi. DTH kurucu üyesi ve eski DEHAP Genel Başkanı Mehmet Abbasoğlu ile Divan Başkanı avukat Doğan Erbaş kısa birer konuşma yaptı. 'Özgürlük ve demokrasi mücadelesi şehitleri'(pkk lılar için) için saygı duruşunda bulunan grup, İstiklal Marşı'nı okumadı. ****** Demokrasi kisvesi altında, devlete ve rejime karşı başkaldırma hareketleri,her zaman geri tepmiştir.Önemli olan demokrasiyi, yaşadığımız coğrafyanın bekası için kullanmaktır. Saygılarımızla TGT
  14. ABD’DE FAALİYET GÖSTEREN PKK KURUMLARI VE STK’LAR AMERİKAN KÜRT ENFORMASYON AĞI (AMERİCAN KÜRDİSH INFORMATİON NETWORK-AKIN) WASHINGTON KÜRT ENSTİTÜSÜ (WKI) KUZEY AMERİKA KÜRT ULUSAL KONGRESİ (KNC) SORUMLU TERÖRİSTLER · GHANİ GULAM (K) NAMET GÜNDÜZ · NECMEDDİN KERİM · FUAT DERVİŞ · GAVAN AZBOY ALMANYA’DA FAALİYET GÖSTEREN PKK KURUMLARI VE STK’LAR · ACHEN KÜRT İŞÇİ BİRLİĞİ · ALMANYA KÜRT DERNEKLERİ FEDERASYONU (YEK-KOM) · ASCHAFFENBURG KÜLTÜR MERKEZİ · BERLİN KÜRT-ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ · BİELEFELD KÜRDİSTAN MERKEZİ · BODENSEE PKK DERNEĞİ · BONN KÜRT MERKEZİ · BRAUNSCHWEİG MUSA ENTER ALMAN KÜRT DOSTLUK DERNEĞİ BREMEN KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · BREMENHAVEN KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · CELLE KÜRT KÜLTÜR MERKEZİ · DARMSTADT ENFORMASYON VE DAYANIŞMA MERKEZİ · DİETZENBACH PKK DERNEĞİ · DORTMUND AHMEDE XANİ KÜLTÜR MERKEZİ · DRESDEN KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · DUİSBURG KÜRT DAYANIŞMA MERKEZİ · DÜREN KÜRT KÜLTÜR EVİ · DÜSSELDORF MEDYA KÜLTÜR EVİ · ERFURT PKK DERNEĞİ · ESSEN KÜRT DİLİ VE KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRME DERNEĞİ · ETNİK AZINLIKLARI TEŞVİK DERNEĞİ · FRANKFURT KÜRDİSTAN ENFORMASYON MERKEZİ · FREIBURG KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · FULDA KÜRT DERNEĞİ · GELİŞİM A.Ş. (GEL-AG) · GIESSEN KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · GÖPPİNGEN PKK DERNEĞİ · GREVENBROICH NEUSS PKK DERNEĞİ · HAGEN KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · HALLE/SAALE PKK DERNEĞİ · HAMBURG KÜRDİSTAN HALKEVİ · HANAU KÜRDİSTAN KÜLTÜR MERKEZİ · HANNOVER KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · HEİDENHEİM PKK DERNEĞİ · HEİLBRONN KÜRT HALKEVİ · KARACADAĞ DOSTLUK DERNEĞİ (KARAWİTT) · KARLSRUHE KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · KASSEL KÜRDİSTAN MERKEZİ · KİEL KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · KOMKAR DERNEĞİ · KOMKAR DERNEĞİ (HEVALTİ) · KOMKAR GENEL MERKEZİ · KÖLN KÜRDİSTAN EVİ · KREFELD KÜRT AİLELER DERNEĞİ · KÜRDİSTAN ENFORMASYON VE DOKÜMANTASYON MERKEZİ (NAVEND) KÜRDİSTAN İŞÇİ DERNEĞİ · KÜRDİSTAN YARDIM DERNEĞİ (HEVİ) · KÜRT HALKEVİ · KÜRT KÜLTÜR EVİ (HOYBUN) · KÜRT KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ · KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ E.V. (HELVALTİ) · LAHR PKK DERNEĞİ · LEİPZİG KÜRT ALMAN KÜLTÜR DERNEĞİ · LEVERKUSEN MEZOPOTAMYA GENÇLİK EVİ · LUDWIGSHAFEN KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · MAGDEBURG PKK DERNEĞİ · MAİNZ SÜVEYDA KÜLTÜR SANAT MERKEZİ · MÜNCHENGLADBACH PKK DERNEĞİ · MÜNİH KÜLTÜRLERARASI İŞÇİ DERNEĞİ · NURTİNGEN PKK DERNEĞİ · NÜRNBERG KÜRT ALMAN KÜLTÜR DERNEĞİ · OLDENBURG KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ · OSNABRÜCK KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · PEİNE PKK DERNEĞİ · PFORZHEİM KÜRT VELİLER BİRLİĞİ · RÜSSELSHEİM PKK DERNEĞİ · SAARBRÜCKEN KÜRDİSTAN İŞÇİ KÜLTÜR BİRLİĞİ · SINGEN MEZOPOTAMYA KÜLTÜR DERNEĞİ · SİEGEN KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · STUTTGART MEZOPOTAMYA KÜLTÜR DERNEĞİ · TROİSDORF PKK DERNEĞİ · ULM MED KÜLTÜR MERKEZİ · ULUSLARARASI KÜRDİSTAN İNSAN HAKLARI DERNEĞİ (IMK) · VELBERT PKK DERNEĞİ · WUPPERTAL PKK DERNEĞİ · ZWİCKAU KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ SORUMLU TERÖRİSTLER · ECDAD MUHARREM · HİMMET YILMAZ · DERYA GÜLENNAZ · HAYDARİ SELÇIK · CENGİZ KALENDER AVUSTURYA’DA FAALİYET GÖSTEREN PKK KURUMLARI VE STK’LAR · AVUSTURYA KÜRT DERNEKLERİ FEDERASYONU (FEY-KOM) · KÜRDİSTAN INFORMASYON BİRLİĞİ · KÜRDİSTAN GENÇLİK VE KÜLTÜR DERNEĞİ · MEZOPOTAMYA KÜLTÜR MERKEZİ · ŞAFAK KÜRT KÜLTÜR VE GENÇLİK DERNEĞİ · MEZOTOPAMYA GENÇLİK EVİ · ANADOLU MEZOPOTAMYA KÜLTÜR DERNEĞİ · VİYANA KÜRDİSTAN GÖÇMENLER BİRLİĞİ (KOM-KURD) · KÜRDİSTAN GENÇLER BİRLİĞİ · KÜRDİSTAN ALEVİLER BİRLİĞİ SORUMLU TERÖRİSTLER · ROJİN KOD ADLI · ALTAN ESMAYURUK · FETTAN KOD ADLI · ALİME BOZ · ZERRİN KOD ADLI BELÇİKA’DA FAALİYET GÖSTEREN PKK KURUMLARI VE STK’LAR · AVRUPA KÜRT DERNEKLERİ KONFEDERASYONU (KON-KURD) · BELÇİKA KÜRT DERNEKLERİ FEDERASYONU (FEK-BEL) · CHARLEROI KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · GENK KÜRDİSTAN KÜLTÜR DERNEĞİ · LİEGE KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · VERVİERS KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · BRÜKSEL KÜRT ENSTİTÜSÜ · BELÇİKA KÜRT DOSTLUK DERNEĞİ · BRÜKSEL KÜRDİSTAN KÜLTÜR MERKEZİ BKKM · LEUVEN KÜRT DAYANIŞMA DERNEĞİ · DİEST KÜRT DİLİ VE KÜLTÜR DERNEĞİ · KÜRDİSTAN DERNEĞİ · KÜRDİSTAN YURTSEVER İŞÇİLER BİRLİĞİ · KÜRDİSTAN YURTSEVER GENÇLİK BİRLİĞİ · GENK-FIRAT 88 SPOR KLÜBÜ · KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ-KUK · KÜRDİSTAN KIZILAYI-HSK BELÇİKA BÜROSU · BRÜKSEL KÜRDİSTAN KOMİTESİ · MEDYA TV STÜDYOSU · ANVERS KÜRDİSTAN MERKEZİ SORUMLU TERÖRİSTLER · HARUN KOD ADLI · Hz.Muhammed ABDULVARAB · LÜTFÜ ARAS DANİMARKA’DA FAALİYET GÖSTEREN PKK KURUMLARI VE STK’LAR · DANİMARKA KÜRT DERNEKLERİ FEDERASYONU (FEY-KURD) · DANİMARKA KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · HİLLEROD KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ · AARHUS KÜRT DERNEĞİ · ABENRA KÜRT DERNEĞİ · KOPENHAG KÜRT EVİ · KÜRDİSTAN İŞÇİ DERNEĞİ · KOPENHAG KÜRT DOSTLUK DERNEĞİ · KOPENHAG KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ (HOYBUN) · KÜRDİSTAN ÖĞRENCİLER BİRLİĞİ ******** Yurt dışında yaşayan gurbetçi vatandaşlarımızın bu kurumlara itibar etmemelerini salık veririz. Saygılarımızla.
  15. FETULLAH GÜLENİN AYAK SESLERİ/ VARAN-1 Evet arkadaşlar , bu güne kadar Fetullah (namı-diğer *********) hakkında haddi hesabı olmayan kitaplar yazıldı,belgeseler yapıldı, fakat yinede bu rejim düşmanının Türkiye için ne kadar tehlikeli olduğu ve olacağı bir türlü anlaşılmadı/anlattırılmadı.Hatta büyük vatansever Necip Hablemitoğlu?nun şehit edilmesinde bile bütün oklar Fetullah?ı göstermesine rağmen arap-kürt ?partisi (AKP) hükümetinin fetullahçı-kürtçü iç işleri bakanı tarafından hasır altı edildi. Kasım seçimlerinden sonra tek başına iktidar olan Fetullah havarisi her zaman uyguladıkları sinsi planlarla ,bu güne kadar yavaş yavaş ,hissettirmeden,hocalarının emirlerini yerine getirdiler.Ama yapılacak çok işler vardı ve artık yeterince zamanları yoktu.Gözlerini karartılar ve Fetullah?ın verdiği bir emirle ?Laikliğe ve Atatürkçülüğe Ölüm? isimli ilk somut operasyonlarını Van? da gerçekleştirdiler. Evet Arkadaşlar bu operasyon yaklaşan Fetullah?ın ayak sesleriydi.Bu sese kısaca kulak verelim. Fetullah?ın ayak sesleri/Varan-1 Operasyonu Yöneten: Fettullah Gülen ( Sabıkalı rejim düşmanı-kaçak) Operasyon Adı: Laikliğe ve Atatürkçülüğe Ölüm Operasyonu yapanlar:Arap-kürt-partisi(AKP) namı diğer Fetullah?ın havarileri Operasyon Yeri ve Hedefi: Van / Vatan haini Saidi Kürdi?nin son vasiyetinin yarine getirilmesi.Van?da bu zibidinin adına onun görüşlerini öğretecek bir üniversite kurmak. Operasyon Sonucu.:Kale ele geçirildi.Laik ve Atatürkçü komutan zindana atıldı. Çok Kısa zamanda , bir nurcu vakıf olan ve operasyonun kaynağı olan ?Zehra vakfı? dosyasını açıklıyacağız. Sevgili TÜRK GENÇLERİ, ATATÜRKÜ,okuyun,tanıyın,anlayın, ve onun sizlere bıraktığı bu kutsal emaneti bunlar gibi çapulculara bırakmayın.Ülkenize sahip çıkın. Saygılarımızla TGT
  16. Alevi kardeşlerimizden bizlere gelen e-mail i burada yayınlamayı bir borç biliriz. ------------------ Türk Alevileri Birliği olarak ,tarafımızdan yürütülen; Aleviliğin, pkk sempatizanı ve kürdistancı kürtlerden temizlenmesi çalışmalarına ve cem evlerimizin bu bölücü teröristlerin cenaze gösterilerinden uzak tutulması çalışmalarına, ülke genelinde duyarlı Türk alevi yurttaşlarımızın verdikleri destekler için teşekkür ederiz.. Sözde”kürdistan” için kendilerine "tarih-dil-kültür" yaratmak isteyen ve bu noktada bir "Türk-Türkmen" inancı olan "Aleviliği” çok etkili siyasi politikalarla ve dış destekli planlarla elimizden almaya çalışan, süregelen zaman içerisinde bir “ihanet” toplumu haline gelmiş “terörist” kürtlere karşı mücadelemiz sürecektir… Çok kısa vadede,yetkili birimlerin verilerine göre, olması kuvvetle muhtemel, ve üzerinde çok ciddi durulması lazım gelen bir tehlikeyle karşı karşıyayız .Bu tehlike ,bu gün nüfusunun büyük çoğunluğu Türk olan ülkemizin , kısa vadede uygulanan bilinçli politikalarla, kürt nüfusunun “ülkenin en fazla nüfusu” kimliği almasıyla karşı karşıya kalacağı tehlikedir..Bu gün bölünmez,bölünemez,bölüştürülemez denilen vatanımızın , o gün bölünmesine engel olunamayıcaktır.. Bu anlamda , “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü kendisine referans kabul eden her vatandaşımızın ,milli değerlerimize sahip çıkmasını istiyoruz.. Türk Alevileri Birliği olarak, ülke genelinde başlattığımız bu mücadeleye tüm “Alevi sivil toplum oluşumlarını”da aynı bilinçle ,katılıma çağrıyoruz… TÜRK ALEVİLERİ BİRLİĞİ BAŞKANI Ali ARSLAN ---------------------------------------- Bizde,alevi vatandaşlarımızın bu haklı isyanlarına katılıyoruz ve destekliyoruz. Saygılarımızla...
  17. Binlerce insanın hayatını almış ama karşılığında ömür boyu hayatta kalma hakkı verilmiş olan şahıs yeniden yargılanacakmış. Neden? Çünkü Avrupa öyle istiyor. Al bayrağa sarılı her şehit cenazesinde öne eğilmiş başları ve titreyen sesleriyle "kanınız yerde kalmayacaktır" şeref sözünü verenler suskunlar bugün.. Neden ? Çünkü Avrupa öyle istiyor. 21 yaşında Mehmet gençliğinin baharında demir gibi sapasağlam çıktığı köyüne belden aşağısı sakat ve tuvaletini bile tutamayacak halde geri döndü. Yeniden yargılanacak şahsın döşettiği mayına basmıştı. Mehmet yeniden yürüyemeyecek, Mehmet nişanlısı Fatma'yla aynı yastığa baş koyamayacak ama onu o hale sokan yeniden yargılanacak. Neden ? Çünkü Avrupa öyle istiyor. Gençliklerinin baharında vatanlarını savunmak için silah altına giren ve geçit vermez dağlarda teröristle savaşırken tertemiz alınlarından vurulup toprağa düşen askerler yeniden yaşayamayacak ama onları vurduran şahıs yeniden yargılanacak. Neden ? Çünkü Avrupa öyle istiyor. Alışveriş merkezinde hiçbir şeyden habersiz bakınırken içeri atılan yangın bombalarıyla feci şekilde yanan kadın hayatının sonuna kadar yanık yüzüne bakacak ama o bombayı orayaattıran yeniden yargılanacak. Neden ? Çünkü Avrupa öyle istiyor. Kocasıyla yeni tayin edildiği yere özel otomobilleriyle giderken yolları kesilen ve kocası gözleri önünde taranarak şehit edilen Figen hemşirenin gözleri hep yaşlı kalacak ama kocasını vurduran yeniden yargılanacak. Neden ? Çünkü Avrupa öyle istiyor. Yıllarca terörle mücadeleye akıtılan milyarlar yüzünden binlerce gencimiz işsiz,fakir ve aç. Hayatları boyunca eğitim görmelerine rağmen yere serilen ekonomi yüzünden işsiz kalanların hayatları mahvolurken onların o hale gelmelerine sebep olan terör belasını yaratan yeniden yargılanacak. Neden ? Çünkü Avrupa öyle istiyor. Peki ya bu millet ne istiyor ? Bir Allah'ın kulu da çıkıp bu milletin ne istediğini sormayacak mı ? Ezilen,hor görülen, hakkı verilmeyen tersine hep haksız çıkarılan her zaman bizler mi olacağız ? Sandığa oy verip tepemize çıkardıklarımız, vergilerimizle okutup makam ve rütbe verdiklerimiz, canımızı,malımızı ve namusumuzu kendilerine emanet ettiklerimiz bir kere olsun bizim hakkımızı savunmayacaklar mı ? Kanlarınız yerde kalmayacak sözlerine inandığımız halde baş katile hak ettiği cezayı verdirmeyenler şimdi bir de karşımıza çıkıp bunu yeniden mi yargılayacaklar. Böyle bir durumda bizler yerimizde uslu çocuklar gibi oturup "Ölen öldü, giden gitti kalan sağlar bizimdir"mi diyeceğiz. Karakol baskınında iki gün roket ve havan ateşi altında kaldıkları halde direnip daha sonrada " Daha fazla direnemeyeceğiz. Vatan sağ olsun !" son mesajını geçtikten sonra birer birer şehit olan koçların telsizden gelen seslerini unutup hayatımıza devam mı edeceğiz. HAYIR!!!!!! Bunların hesabı o ******* ve yandaşlarından sorulacak!!!!!!! Çünkü!! TÜRK MİLLETİ BÖYLE İSTİYOR!! Saygılarımla Emre TÜRK TGT Başkanı
  18. YILMAZ VE MUSTAFA ERDOĞAN KARDEŞLER Başlangıç Notu:Hepimizin bildiği gibi kürtlerin temsilcileri,eli kanlı terör örgütü pkk nın simgesel renkleri vardır.Bunlar;Sarı-Yeşil-Kırmızıdır…… Bu gün Terör örgütü pkk nın Kırsal da ve kentlerde uyguladığı ,kahpece eylemlerinin yanı sıra, her gün gözümüzün önünde gelişen olaylarda karşımıza çıkan ve maalesef bizim göremediğimiz,belki de görmek istemediğimiz ince fakat çok tehlikeli,”Şeytan ayrıntıda gizlidir.”sözünün hakkını veren bir simgesel eylemleri söz konusudur. Peki nedir bu,her gün gözümüzün önünde olan ve bizim göremediğimiz simgesel ayrıntılar.… Sanat Dünyası: -Yılmaz-Mustafa Erdoğan Kardeşler:Film,Müzik ,dans ve edebiyat,olmak üzere “ağırlıklı” görsel sanat alanında faaliyet gösteren,Hakkari ilimizde doğmuş kürt kökenli sanatçılar. Yılmaz Erdoğan:90’lı yıllarda ekranda boy göstermiştir.komedi dalında toplumun büyük ilgisini çekmiştir(aslende amacına bu noktada ulaşmıştır.)Bu şahıs, günümüzde komedi yapmaktan uzaklaşmış tamamen sosyal içerikli bir görsel mecraya kaymıştır.Hedef bellidir.Yaptığı röportajlarda” Ben türk vatandaşıyım demek yerine sürekli ben “Türkiyeliyim” sözünü kullanmış..”Kürt sorunu” kavramını Sn.AKP(arap-kürt partisi) Başkanı Recep Tayip Erdoğan’dan çok daha önceleri dile getirmiştir, Yazarın Notu: Bizce “Türk vatandaşıyım” dememesi sorun değildir..Bu kavramı yumuşatıp “kürt kökenli türk vatandaşıyım” da diyebilirdi.Asıl sorun ”Cebindeki kelimeleri” çok iyi kullanan bu şahıs , olması istenen “Konfederasyon” sisteminin vatandaşlık tanımı olan “Türkiyeliyim” ifadesinde ısrarcı olmasıdır… İlerleyen yıllarda bu ülkenin insanlarından kazandığı ciddi paralarla BKM adı altında faaliyet merkezi kurmuştur.(Neden Hakkari’ye yatırım yapmadığı merak konusudur).Görünüşte bir kültür merkezi olmasına rağmen işin aslı öyle değildir.Kostümcü Vanlı Cemileden Diyarbakırlı teknik elemanlara kadar tamamına yakını kürtlerden oluşan bir kadroya sahiptir.Hedef bellidir.Son bir yıl içerisinde,özellikle genç tiyatrocular ve mutfak diye tabir edilen arka planda çalışan bazı teknik elemanlar bu yoğun kürtçülük faaliyetlerini hissetmiş ve hemen oradan ayrılmışlardır.Bütün bunları anlamak hiç de zor değildir.Yönetim kadrosuna bakmak yeterlidir. Senaryo Danışmanı olarak aşırı kürt milleyetçisi( Türklerin Kürtlerden gelme olduğunu söyleyecek kadar.)Muhsin KIZILKAYA’nın olması, hiçde masum bir sanat yapılmadığının ispatıdır…. Açıkça ben buyum diyemeyen,aldıkları emirle ”Türk KÜLTÜRÜNÜ” “kürt kültürü” ile asimile etmekle görevli bu şahıslar, yaptıkları her organizasyon da Sarı-yeşil-kırmızı renkleri ile kahpece simgesel eylem yapmaktan çekinmezler. Organizasyonlarında,hedeflerinin daha çok insana ulaşması için halkın büyük beğenisini kazanan ünlü sanatçıları kullanırlar..Son zamanlarda Sezen AKSU’yu araç olarak kullanmaktadırlar.Hedef bellidir.Simgesel eylemlerinin geniş kitlelere ulaşması… Yazarın Notu:Geçtiğimiz dönemde BKM tarafından organize edilen,”30 Ağustos Zafer Bayramımız” adına verilen konserdeki rezaleti hepimiz biliyoruz… Mustafa Erdoğan: Uzun zaman arka planda kalmış ve kardeşinin,her şeyden habersiz masum insanlarımızdan kazandığı paralarla yaptığı kariyerini basamak olarak kullanarak ön plana çıkmıştır.Simgesel eylemlerinde kullandığı araçlar;”Anadolu ateşi” ve Gülben ERGEN’dir. “pkk sempatizanı” olduğu,Almanya’daki istihbarat birimlerimizce de onaylanan kürt şarkıcı Ciwan HACO’yu düğününe davet ederek ,kendi aklınca gövde gösterisi yapmıştır. Bu şahıs, simgesel eylemlerine “Anadolu Ateşi “ adını verdiği faaliyetle devam etmekte ve bir Türk yurdu olan Anadolu’nun üzerinden,mozaik kültürümüz adı altında kendi kültürlerini Avrupa ülkelerine pazarlamaktadır… Biz , çok tehlikeli olan bu organizasyonun,ileride çok ciddi zararlara yol açacağını düşünmekteyiz.. Yazarın Notu:Bu tür gösterilerde ışık faktörünün çok önemli bir rol oynadığını sanatla ilgilenenler çok iyi bilir.”Anadolu Ateşi”nde renk motifleri ve dekor ışıklarının tamamına yakını “sarı -yeşil kırmızı” dır…..(Flash TV deki Nuri SESİGÜZEL ve Star daki İbo Show programlarındaki aynı manzarayı söylemeye gerek yok sanırım..) Ey Türk Evladı Uyuma UYAN!!! TGT Başkanı Sn.Emre Türk
  19. Kürt asıllı Mardin Milletvekilinden Bayrağa ve Türk Milletine küfür!!! Mardin'in Antalya'ya yenilmesini hazmedemeyen Mardin Başkanı ve bağımsız milletvekili Bölünmez, maçın hakemini dövüp, ağza alınmayacak küfürler etti. Yenilgiyi hazmedemeyen Bölünmez yakasına yapıştığı hakemi tokatlarken önce şahsına küfürler yağdırdı. Biricik "Sayın milletvekilim ne yapıyorsunuz" diye bağırdıkça Bölünmez, Senin MİLLETİNİ, senin BAYRAĞINI ....... diyerek küfürlerine devam etti. Sabah
  20. İnternet üzerinden "Ayasofya'yı tekrar kiliseye dönüştürelim" kampanyası açıldı. Üstelik Hristiyan cemaatleri, "kontrol bizde olsun" diye kavga bile ediyorlar... İsviçre Zürih Üniversitesi'nde akademisyen olduğu belirtilen Angeliki Papagika tarafından internette başlatılan bir kampanyada, Ayasofya'nın kilise haline dönüştürülmeden Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üye olmaması gerektiği savunuluyor. Site, AB'yi, Türkiye'ye "Ayasofya'nın tekrar kilise haline dönüştürülmesi" için baskı yapmaya çağırıyor. Hedef 1 milyon imza Papagika, 1 milyon imza toplanırsa AB Parlamentosu'nun Türkiye'ye bu konuda baskı yapabileceğini belirtti. adresin ismini vermek istemiyom adresinde yayın yapan sitede, Ayasofya'nın bir kilise olarak inşa edildiği ve tekrar eski haline dönüştürülmesi gerektiği ifade ediliyor. "Ayasofya, ikinci Kudüs gibidir" diyen Papagika, Ayasofya'nın, İstanbul'un fethinden sonra cami haline dönüştürülerek orijinal atmosferini kaybettiğini iddia ediyor. Paylaşamadılar! Papagika, "Türkiye, AB'ye girmek istiyor. Ayasofya'nın Hıristiyanların ibadetine açılması vakti de geldi" dedi. Site özellikle Ortodokslar arasında çok çabuk yankı buldu. Bazı internet sitelerinde "Ayasofya Kilisesi'nin kime teslim edilmesi gerektiği" tartışılmaya başlandı. Bazı Ortodokslar Ayasofya'nın Yunanistan'a verilmesi gerektiğini, bazıları Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı olması gerektiğini savunuyor. Bu gelişme uzun vadede çok ciddi bir tehlikedir. Saygılarımızla......
  21. TGT ci KEMAL

    KARS'TA NELER OLUYOR!

    Değerli arkadaşlar, kulağımıza gelen haberlere göre dost ve müttefiğimiz Amerikanın Global Heritage Fund (Küresel Miras Fonu) isimli kuruluşu şu aralar harıl harıl Kars ilimizde faaliyet göstermekteymiş. Kuruluşun binlerce dolar harcıyarak yaptığı restorasyon planına "Kars Osmanlı bölgesi koruma planı" adı verilmiş ve bu kapsamda Kars ilimizin Osmanlı mirası tarihi eserleri ve kültürel anıtları restore edilerek Kars, Kafkasya bölgesinin çok kültürlü ve çok etnik gruplu geleceğinin bir örneği haline getirilecekmiş. Kars Belediyesi ve geçenlerde sayın Erdoğan'ı "Kürt sorunu" hakkında bilgilendiren aydınlar arasında bulunan işadamı Osman Kavalanın yönetimindeki Anadolu Kültür A.Ş'nin desteğinde yürütülen bu projeyle Kars ilimiz uluslararası bir turizm merkezine dönüştürülecekmiş. Küresel Miras Fonunun projeyi tanıtan sitesinde "2005 senesinde Ermenistan sınırının açılmasıyla projenin hız kazanacağı da önemle belirtilmiş" Bizim Osmanlı geçmişimize bizden daha fazla ilgi gösteren bu kardeş Küresel Miras Fonunun yönetimine bir bakalım isterseniz. Marj Chandlier global turizm şirketi Expedianın halka ilişkiler müdürü ve aynı zamanda Cizvit papazlarının sahibi olduğu Regis üniversitesinin yönetim kurulu üyesi. Bonnie Cohen başkan Clintonun ekibinden Yahudi asıllı bir bayan. Clinton zamanında dışişleri bakanlığının dünya çapındaki elçiliklerinin tüm operasyonlarını yönetiyordu. Kendisi ayrıca Uluslararası Yatırımcılar Konseyi kurucu üyesidir. Şu an Küresel Miras Fonunun başka bir yöneticisiyle birlikte Wellsford emlak şirketinde görev yapıyor. Johannes Linn ise bir başka Miras Fonu yöneticisi. Kendisi dünya bankası başkan yardımcısıyken Kemal Dervişle ünlü kredi anlaşmalarımızdan birine imza atmıştı. Dünya bankasından emekli olduktan sonra dünyaca ünlü think tanklardan Brookings Enstitüsünde görev yapıyor. Jeffrey Lynford ise Wellsford Properties isimli gayrimenkul şirketinin sahibi ve biraz önce bahsettiğim bayan Bonnie Cohenle birlikte çalışmakta. Başka bir emlak şirketi sahibi üye ise Richard Maltzman. Küresel Miras Fonunun başkanlığını ise yılların şehir planlama uzmanı ve Stanford üniversitesi Ekonomi Politikaları Enstitüsü üyesi Jeff Morgan yapmakta. Kısacası arkadaşlar, bu tarihi eserlere çok meraklı ve Kars ilimizi toptan restore etmeye niyetli kurumun başındakiler turizm,emlak sektörü,Amerikan Devleti ve Dünya Bankasının temsilcilerinden oluşmakta. Düşünün bakalım bu odakların herbirinin ortak çıkarları ne olabilir. Şimdi bir de Küresel Miras Fonunun Türkiye'den ortağı Anadolu Kültür A.Ş ye bakalım. Başbakanımızla görüşen aydın işadamımız Osman Kavalanın başında bulunduğu Anadolu Kültür A.Ş, Diyarbakır Sanat Merkezini açarak ismini duyurmuştu. Bu Diyarbakır Sanat Merkezinin çok ilginç çalışmaları var. Mesela son olarak ünlü eser "Bir Delinin Güncesinden" uyarlanan tiyatro oyununu Kürtçe olarak sahnelediler tabi ismi de "Rojniviska Dînekî oldu". Kelime haznesi biraz zayıf Kürtçe'yle böylesine önemli bir eseri sahneye koymak biraz zor olmuştur herhalde. Kendileri şimdi de Kars Kültür merkezini açtılar bakalım oralarda ne türlü kültürel faaliyetler gösterecekler merakla bekliyoruz. Anadolu Kültür A.Ş'nin destekçileri arasında kendi sitelerinde verdikleri bilgilere göre British Council,Goethe Enstitüsü, Sorosun Açık Toplum Enstitüsü, Avrupa Birliğine bağlı Europan Cultural Foundation ve Diyarbakır Rotary Kulübü gibi hayırsever kurumlar bulunmakta. Evet arkadaşlar durum bu ama itiraf etmeliyiz ki Kars'ta Osmanlı kültürünü canlandırmak için biraraya gelen bu arkadaşların ilgilerinin sebebini biz pek anlamadık, umarız Kars Belediye Başkanımız veya hürmetli büyüklerimiz duruma bir açıklık getirirde biz de olayı iyice anlarız. Sayın büyüklerimiz Kars'ta neler oluyor ?" Saygılarımızla...
  22. Avrupa Birligi ülkelerince terör örgütleri listesine alinarak faaliyetleri yasaklanan PKK’nin, yillardan beri Avrupa’da cesitli paravan kuruluslar kanaliyla, Türkiye aleyhinde tehdit ve tahrik de dahil olmak üzere siddete dayali propaganda calismalarini sürdürdügü bilinmektedir. Almanya Hükümeti tarafindan, 5 Eylül 2005 tarihinde, terör örgütü PKK güdümünde olan Özgür Politika Gazetesi, Mezopotamya Haber Ajansi, Roj Online Internet Sirketi, Mir Müzik Prodüksiyon ve Mezopotamya Yayinevi’nin PKK'nin propagandasini yaptiklari gerekcesiyle kapatilmasinin ardindan, simdi de gözler Danimarka’dan yayin ruhsati alarak PKK cizgisinde ve siddeti tesvik, halki tahrik edici yönde yayin yapan ROJ TV’ye cevrildi. Terör örgütü PKK’nin yan kuruluslari olan KKK (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) ve HPG (Halk Savunma Gücleri) yöneticilerinin, ROJ TV’de silahli eylemlerini övmeleri ve örgüt sempatizani kitleyi tahrik ederek onlara “serhildan” (direnis-ayaklanma) cagrilari yapmalarina ragmen, yayin izni veren Danimarka’nin ROJ TV’yi bugüne kadar uyarmamasi dikkat cekicidir. Terör örgütü PKK, ROJ TV’den önce MEDYA TV, ondan da önce MED TV isimli kanallari örgütün propagandasi icin kullanmistir. Ingiltere’den yayin izni alarak 1995-1999 yillari arasinda Belcika’dan yayin yapan MED TV’nin lisansi, Ingiliz Bagimsiz Televizyon Komisyonu(ITC) tarafindan, Yayincilik Yasasi’nin 45A bölümünü ihlal ederek “siddet eylemlerini kiskirtmasi” nedeniyle, 22 Mart 1999 tarihi itibariyle 3 hafta süreyle askiya alinmis, daha sonra Ingiliz yasalarinca suc kabul edilen “kamu düzenini bozmaya öncülük etmek, suca tesvik, kiskirtma” gerekcesiyle, 23 Nisan 1999 tarihi itibariyle tamamen iptal edilerek, MED TV’nin yayinlarina son verilmistir. Akabinde terör örgütü yandaslari, Fransiz CSA (Görsel Yayinlar Üst Kurulu) kurumundan aldiklari yayin lisansi ile 30 Temmuz 1999 tarihi itibariyle MEDYA TV'yi faaliyete gecirmislerdir. MEDYA TV'nin PKK’nin yayin organi oldugunun anlasilmasi ve “siddeti övme, siddete cagri yapma ve benzer gerekcelerle kapatilan MED TV'nin devami oldugu ve kamu düzenini tehdit ettigi” gerekceleriyle, Fransiz CSA tarafindan 12 Subat 2004 tarihinde MEDYA TV kapatilmistir. Terör örgütünce MEDYA TV’nin yerine kurulan ROJ TV ise, 01 Mart 2004 tarihinden itibaren, Danimarka'dan alinan yayin lisansi ile Hotbird 6 uydusu ve 11.585 MHz. frekans üzerinden dijital yayinlarini Belcika/Brüksel’den sürdürmektedir. Kapatilan MED TV ile MEDYA TV’nin kadrolarinin büyük bir bölümü halen ROJ TV’de görev yapmaktadir. ROJ TV’nin yayin iceriginde, MED/MEDYA TV’de oldugu gibi, terör örgütü PKK ve yan kuruluslarinin propagandalarina yer verilmekte, örgüt yanlisi kitle yönlendirilmeye calisilmaktadir. Ayrica örgütün yönetici kadrolari da ROJ TV programlarina katilarak halki kiskirtici yönde mesajlar vermektedirler. Danimarka’nin yayin izni verdigi ROJ TV’nin Kürtce-Türkce haber bültenlerinde yer alan tehdit, tahrik, siddete tesvik icerikli ve kitleleri belli bir hedef dogrultusunda yönlendirmeye matuf aciklamalardan son dönemlere ait birkac örnek asagida sunulmustur: 1. “Halk Savunma Gücleri (HPG-PKK’nin silahli gücü) Komuta Konseyi Üyesi ve Dogu Kürdistan Gücleri Komutani Süleyman Sahin, ‘operasyonlarin durmamasi durumunda savasin siddetlenecegi’ uyarisinda bulundu. Sahin, ‘Türkiye’nin ekonomisi cok kisa bir süre icinde felc olabilir. Siyasal sistemi kilitlenebilir. Hic kimse HPG’nin gücünü sinamaya kalkmamalidir.’ dedi.” (ROJ TV, 19 Haziran 2005) 2. “Kürdistan Demokratik Konfederalizmi Yürütme Konseyi Baskanligi, AKP Hükümeti ve Türk Ordusu’nu uyardi. Kürt halkina da, ‘Van’da baslayan serhildani (direnis-ayaklanma) Kürdistan’in dört bir yanina yayma ve süreklilestirme’ cagrisi yapti.” (ROJ TV, 22 Haziran 2005) 3. “Halk Savunma Gücleri (HPG) Meclis Üyesi Azad Siser, Kürt genclerine askere gitmeme cagrisi yapti. Ayni cagriyi Türkiyeli genclere de yapti.” “Sela Sor” programina telefonla katilan Kürdistan Demokratik Konfederalizmi Yürütme Konseyi Baskan Yardimcisi Bozan Tekin: “Halkimizi, serhildanlarini (direnis-ayaklanma) gelistirmeye ve gencleri özgürlük mekanlari olan daglara cagiriyoruz.’ dedi”. (ROJ TV, 03 Temmuz 2005) 4. “Bername Teybeti” (Özel Program)’a telefonla katilan Kürdistan Demokratik Konfederalizmi Yürütme Konseyi Baskan Yardimcisi Duran Kalkan’in konusmasindan: “.. Artik söz bitti sira eylemde. Bu halk ve hareket, artik pratikte konusacak.” (ROJ TV, 14 Temmuz 2005) 5. “Halk Savunma Gücleri(HPG) Ana Karargah Komutanligi, Kürt halkinin bulundugu her alanda, serhildani (direnis-ayaklanma) yükseltmeye cagirdi.” (ROJ TV, 29 Agustos 2005) 6. “Gemlik'e yapilmak istenen yolculugun Türk devlet güclerince engellenmesi üzerine Kürdistan Demokratik Konfederalizmi Yürütme Konseyi Baskani Murat Karayilan, ‘Engellemelere karsi halkimiz bulundugu her yerde eyleme gecsin’ cagrisinda bulundu. Karayilan, ‘Türkiye'li ve Kürdistan'li tüm demokrat gücleri de engellemelere, tecride ve operasyonlara karsi harekete gecmeye’ cagirdi. Karayilan, ‘Herkes bulundugu yerde Türk devletinin tutumunu protesto etmelidir. Özellikle tüm gencleri demokratik eylemsellige cagiriyorum’ dedi.” (ROJ TV, 05 Eylül 2005) 7. Kürdistan Demokratik Halk İnisiyatifi yaptigi aciklamada, ‘saldirilara karsi Kürt halkini her alanda serhildana (direnis-ayaklanma) kalkmaya’ cagirdi. Aciklamada, ‘Bugün gerceklestirilen görkemli serhildanlari hicbir sekilde kesintiye ugratmadan sürdürmek gerekmektedir. Basta Diyarbakir olmak üzere Kürdistan'in her kenti bu kentlerde yasayan tüm Kürdistanlilar rollerini oynamak icin adeta bir seferberlige, bir yarisa girmelidir.’ dendi.” (ROJ TV, 05 Eylül 2005) ROJ TV’de yayinlanan bu tür ifadeler sadece bizim tespit edebildiklerimizdir. Terör örgütü PKK sempatizani kitlenin ROJ TV tarafindan yönlendirilmesinin en büyük sorumlusunun, ROJ TV’ye yayin izni veren Danimarka oldugu ortadadir. Danimarka’nin bugüne kadar ROJ TV’nin yayininin önlenmesine yönelik hicbir girisimde bulunmamasina bir anlam veremiyoruz. Uluslararasi terörizmle mücadele konsepti kapsaminda kapatilan MED TV ile MEDYA TV’nin devami olan ROJ TV’nin de, terör örgütleri listesine alinmis olan PKK’nin yayin organi oldugu ve siddeti tesvik edici yayinlar yaptigi kanitlanmis oldugundan dolayi, simdi tüm gözler Danimarka’ya cevrilmis bulunmaktadir. Danimarka Hükümeti’ne, ROJ TV’nin yayin faaliyetine izin vermemesi icin cagrida bulunuyoruz. Saygılarımla....
  23. Taner Akçam Hakkında Gizlenen Gerçekler Ermeni fanatizminin bilimsellikten uzak yorumlarının tarihi gerçeklerle ilgisi bulunmayan “siyasi” kazanımlar üzerinde odaklandığı biliniyor. Bu noktada, ırkçı Taşnak zihniyetinin sürdürdüğü propagandanın en önemli alt kadrosunda da Türkiye aleyhtarı faaliyetleri ile tanınan kişiler yer alıyor. Bu şahsiyetler arasındaki en ilginç karakterlerden birisi de “Taner Akçam”. Bilindiği gibi Akçam, yaklaşık 20 yıl önce Marksist-Leninist çizgisi ile adından söz ettirdi ve aradan geçen yıllar boyunca bölücü örgütlerle olan organik ilişkisi ile anıldı. Bu nedenle aşırlıkçı çizgisini günümüze değin sürdüren Akçam’ın, Ermeni örgütleri tarafından fark edilmesi gecikmemiş, yasa dışı faaliyetleri nedeniyle arananlar listesinde olduğu için önce Almanya’yı yurt edinmiş daha sonra ise ABD’nde ortaya çıkmıştı. 1990’lara gelindiğinde ise, Ermeni terör örgütlerinin Türk diplomatlarına yönelik katliamları sonrasında entelektüel boyuta taşınmasına olanak sağlanan sözde iddiaların yarattığı “tek yanlı tartışma zeminlerinde” boy gösteren isimler arasındaki yerini almıştı. Süregelen yıllarda, her sözde soykırım konferansında, her panelde, her röportajda Taner Akçam ön saflarda yer aldı. Türkiye’nin soykırım suçlusu olduğunu iddia etti, yaşananların bilimsel argümanlarda yeri olduğunu savundu, Ermeni kaynaklarını örnek gösterdi, halen gerçekliği ispatlanamayan konu hakkında imzasını taşıyan kitaplar yazdı, Türk ve Batı gazetelerinin köşelerinde kendisine yer buldu… Ne var ki günümüze kadar Taner Akçam’ın bilimsel kimliği sorgulanmadı. Oysa, Taner Akçam; Osmanlıca bilmiyordu, yıllardır Türkiye’de olmadığı için Osmanlı Arşivlerine girip tek bir incelemede bulunmamış ve ilmi niteliği olan kayda değer bir araştırma yapmamıştı. Ayrıca, iddialarını sahiplendiği tarihi bir konu hakkında bilgisi olmadığı gibi Ermeni tezlerini içeren yayınları da tercüme etmesine imkan tanıyacak yabancı dillere de hakim değildi. Öte yandan, tezlerini savunduğu sözde katliam mağdurlarının kullandığı ifadeleri yorumlayacak ne ilmi kapasiteye, ne de yeterli Ermenice bilgisine sahipti… Ancak, T.Akçam’ın bu durumundan yararlanan ve soykırım mitosunun dünyaya yayılmasına imkan yaratan perde arkasındaki unsurlar, “Akçam’ın taşıdığı kimlik nedeniyle uzun yıllar kendisinden yararlanmalarına rağmen” Akçam’ın gerçek portresini birden bire deşifre etme yolunu tercih etmeye başladılar. Öyle ki, Kanada’da bulunan Zoryan-Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu Prof.Dr.Vahakn Dadrian tarafından Rusya’da yayın yapan http:\\ armenianhouse.org.ru\akcam\also_ru\gulakyan.html adresli bir internet sitesinde yer verilen Ekim 2004 tarihli röportaj, Taner Akçam hakkında bilinmeyenleri gün ışığına çıkardı. “Düşünülmüş olan her şeyi gerçekleştirememiş olmaktan korkarım” başlıklı röportajda Dadrian’ın: “Taner Akçam Osmanlıca bilmez… Bu nedenle Ermeni davasının farklı bir gözden incelemesi amacıyla işsiz bir şekilde ortalıkta dolaşırken kendisine iş buldum, hem de Amerika’da… Osmanlıca’yı da öğrenmesi için çok çalıştım ama olmadı.Her şeye rağmen ondan çok memnunum, çünkü dediklerimi harfiyen yapıyor. Daha da önemlisi hiç itiraz etmiyor, beni ve savunduğum fikirleri sorgulamıyor. Bu nedenle kendisine ilgilendiğimiz konu ile ilgili dokümanlar verdim. Oldukça “sığ” olarak nitelendirdiğim bilgilerini kaleme dökmekte zorlandığı için yazılarında kendisine yardımcı oldum. Hatta bazı zamanlar oldu ki, bazı konferanslarda kullanmadığım tebliğ metinlerinin altında yer alan ‘Prof.Dr.Vahakn Dadrian’ imzasını çıkararak “Taner Akçam” imzasıyla yayınlatılmasını sağladım. Yazılanların objektif olarak algılanması açısından bu gerekliydi, sonuçta o, düşündüklerimizi insanlara aktarmamız için özveri ile çalışıyordu…” şeklindeki ifadelerine yer verildi. Gelinen bu noktada, halen Türkiye’de yayınlanan AGOS gazetesinde köşesi bulunan Taner Akçam’ın, yazılarını kendisinin kaleme almadığı anlaşılıyor. Ancak akıllardaki şu soru açıkta kalıyor: “Sözde Ermeni soykırımının önde gelen savunucularından biri olan Vahakn Dadrian neden bu açıklamayı “şimdi” yapma gereği hissetti ? Ayrıca, Taner Akçam gibi fanatik Ermeni ırkçılığına angaje olmuş, gerçek tarih ve Türkiye düşmanının, “Bilirkişi” hüviyetinin büyük ölçüde zedelenmesine hatta yıkılmasına neden imkan yaratıldı? Bize göre, tarihi gerçeklerle yüzleşmekten köşe bucak kaçan T.Akçam gibi “sözde” bilim adamları, Türkiye’deki hassas araştırmalardan son derece rahatsız olmaktadırlar. Ermeni bilim adamlarının Viyana’da gerçekleştirilmesi planlanan ve arşiv belgelerinin tartışılacağı “Viyana Türk-Ermeni Platformu (VAT)”na son anda katılmaktan vazgeçmesinin ise bunun en son örneğini oluşturduğu da göz önüne alındığında, Taner Akçam’ın asılsız iddialara hizmet süresinin dolduğu ve artık bu iddiaları destekleyen çevreler tarafından finanse edilmeyeceği fikri ağırlık kazanıyor. TGT Başkanı Sn.Emre TÜRK
  24. Hepimizin bildiği gibi İstanbul’un göbeğinde “6-7 Eylül utanç sergisi” adı altında ve 26 Eylül tarihine kadar açık olacak tamamen Türkiye alehine yönelik bir sergi açılmıştır. Ne acıdır ki; promasyon aracı olarak ulusal medyamız kullanılmaktadır(*ne kadar ulusal oldukları tartışılır). Ulusal medyamızın “-Türkiye'de, geçmişimizle hesaplaşma anlamında önemli bir adım daha atılıyor!!” şeklinde yayın yaparak sanki ortada bir hesap varmış gibi, gece gündüz uyumadan Türkiye alehine çalışan ermeni ve rum lobilerine hizmet etmesi gerçekten insanın kanını donduruyor.. Şimdi böyle hassas bir dönemde bu serginin neden açıldığını anlamak için “ihanet organizasyonunun” şemasını çizelim ve ucu nerelere kadar gidiyor görelim… Sergiyi Düzenleyenler: Karşı Sanat Çalışmaları : Bu isimle, Beyoğlu’nda faaliyet gösteren sahibinin kim olduğu belli olmayan çoğunluğunu kürt-ermeni ve rum kökenli Türk vatandaşlarının oluşturduğu kültür merkezi…Tamamen dış kaynaklı PKK bağlantılı bu kültür merkezinin, sergi reklamları, PKK’nın yayın organı “Özgür politika” adlı gazetede sürekli verilir…Finans açısından güçlü olmaları STK ile ilişkilerini güçlü kılar..Sanat adı altında çok ciddi Türkiye alehine lobi çalışmaları sürdüren bu merkez , rotary club leriyle de masonik ilişkiler içindedir…. Sergiyi Hazırlayanlar: Serginin hazırlanmasında en büyük rolü Tarih Vakfı üstlenmiş, bu vakfa , İnsan Yerleşimleri Derneği ve Helsinki Yurttaşlar Derneği de katkıda bulunmuşlardır.. İnsan Yerleşimleri Derneği; Yönetim kurulu başkanı kürt-ermeni kökenli Türk vatandaşı Korhan GÜMÜŞ.Bu şahsın mesleği mimarlıktır.Türk mimarisinin, ermeni mimarisinin kanatları altında geliştiğini savunur ve bir çok eserimizi ermeni mimarisine mal eder.(konferans ve oturumlarına katılanlar iyi bilir)…Ama aynı zamanda bu mimar arkadaşın ikinci bir işi vardır.Türkiye alehine yapılan her türlü konferansa,toplantıya vs..diğer ihanet odaklı dernek ve vakıflarla birlikte katılır… İnsan Hakları Derneği Mazlum-Der,TUHAD vs..gibi bölücü derneklerin katıldıkları faaliyetlerde bu şahsın derneğinin ismini de görebilirsiniz. Helsinki Yurttaşlar Derneği: Tamamen dış kaynaklı ve çok ciddi bölücü potansiyeli olan bir dernektir..Fakat son zamanlarda dernek içinde guruplaşmalar ve kopmalar olduğu gelen haberler arasındadır.Biz şahsen bunun sebebini ,Kürtçülük ve ermeni lobiciliği arasında kalmalarına bağlıyoruz..Kurucular arasında Orhan PAMUK,Mehmet Ali BRAND, Ümit FIRAT(Kürtçü-aydın) ve Adalet AĞAOĞLU gibi isimlerin olması oldukça düşündürücü ve ilgi çekicidir. Tarih Vakfı ( *Kesinlikle TTK ile karıştırılmaması gerekir): Çok önemli dış bağlantıları vardır..Finansman sorununu Türkiye’ de bulunan Almanya bağlantılı vakıflar ile ermeni kökenli kuruluşlarla çözer..Kısaca bu vakıflara bakacak olursak; büyük vatansever Sn. Hablemitoğlu’nu rahmetle anmamız gerekir..Aşşağıda adı geçen vakıflar kendisinin “Alman vakıfları ve Bergama Dosyası “ isimli kitabında bahsettiği Almanya Dış İstihbarat Servisi BND'nin kontrolünde Türkiye'de etnik ve dinsel bölücülükle doğrudan ilgili espiyonaj ve provokasyon faaliyetlerini sürdüren, Türkiye'nin Güney Doğusunu sözde "Kürdistan" ve de başkenti olarak da Diyarbakır'ı "de facto" pozisyonunda kabul ve ilân eden Konrad Adenauer Vakfının uzantılarıdır. Tarih Vakfının PROJE lerinden seçmeler. İstanbul Müzesi Projesi Ana Destekçi: Rockfeller Vakfı Yerel Tarih Grupları Projesi Ana Destekçi: Rockfeller Vakfı Diğer Destekçi: Heinrich Böll Vakfı 1960 Sonrasında İç Göç, İşçiler ve Sendikalar Projesi Ana Destekçi: Fredrich Ebert Vakfı Türkiye'de Sivil Toplum Kuruluşları Sempozyumları Ana Destekçi: Heinrich Böll Vakfı "Elveda Doğduğum Toprak " Fotoğraflarla Anadolu'nun 150 Yıllık Göç Tarihi Sergisi Ana Destekçi: Rockfeller Vakfı Fotoğraflarla İnsan Hakları Sergisi Ana Destekçi: Avrupa Komisyonu Diğer Destekçi: Heinrich Böll Vakfı Sendikal Eğitim Atölyeler Ana Destekçi: Fredrich Ebert Vakfı Sendikalar ve Üniversiteler Atölyesi Ana Destekçi: Fredrich Ebert Vakfı Arkadaşlar sonuç olarak şunu çok iyi bilmeliyiz ki , kendi topraklarımızda bizi perde arkasından izleyenler, çok daha fazla tehlike arz etmektedir..… Saygılarımla.. TGT BAŞKANI Sn.Emre TÜRK
  25. TGT ci KEMAL

    BU DERNEKLERE DİKKAT!

    Son zamanlarda , özellikle İstanbul ,Adana gibi büyük şehirlerimizde kürtlerin ,AB yasalarına dayanarak sivil toplum kuruluşları adı altında bölücü faliyetlerini yürüttükleri dernek ve vakıflar,çalışmalarına hız vermiştir. Bize gelen duyumlara göre , yaptığımız istihbarat neticesinde, gençlerimize yüklü miktarda paralar vererek, gönüllü propaganda yapmaya teşvik ettiklerini öğrendik.. Aşağıdaki dernek bunlardan yalnızca biridir. Dernek Adı: TUHAY-DER(Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) Dernek Başkanı: Mehmet Nedim Çelik(Kürttür.) Derneğin Amacı: “kürt sorunun” çözümü için genel af (Apo köpeği dahil). Şubeleri:Hemen hemen bütün illerimizde şubeleri vardır!!!.Mersin ,Adana,İstanbul,Batman tehlikeli oldukları yerlerdir. Bölücü Faaliyetleri:Kurulduğu tarihten itibaren 81 kez bölücü faaliyete katılmışlardır(emniyet verilerine göre)..Bazıları şunlardır; 1-12 Nisan 2005 tarihine Batman ilimizde“apo köpeği” ve pkk lehine slogan atarak ilçe emniyet amirliğine yürümüşlerdir…Güvenlik güçlerimizin müdahalesi sonucu kaçarak DEHAP ilçe merkezine sığınmışlardır.. 2-6 Mayıs 2004 tarhinde İstanbul /Gaziosmanpaşa da yaklaşık 100 kişilik bir taraftar gurubuyla apo köpeği ve pkk lehine slogan atmışlardır.. 3-27 Kasım 2004 tarihinde Siirt ilimizde “Barışa Çağrı Deklarasyonu” adı altında ,diğer kürtlerin dernek ve vakıflarıyla, apo köpeği ve pkk lehine slogan atmışlardır.. 4-7 Ocak 2004 tarihinde Batman ilimizde “sayın öcalan'ın saglık sorunları için kaygı duyuyoruz “ şeklinde basın açıklaması yapmışlardır. Güvenlik güçlerimizin müdahalesi sonucu kaçarak DEHAP ilçe merkezine sığınmışlardır.. Yazarın Notu: Sayıları 200 ile 300 arasında değişen ve yurdun büyük bir bölümünde faaliyet gösteren bu dernek/vakıf başkanlarının hepsi kürttür. Bize göre en tehlikeli olanı ise ,son zamanlarda gündemde olan İ.H.D(pkk hakları derneği) dir.Bu dernek, üzülerek belirtmeliyim ki çoğu vatandaşımız tarafından,bir resmi kuruluş veya devletin bir kurumu gibi algılanıyor.. Gerçek olan tabi ki bu değildir.Bu dernek diğer dernekler gibi sıradan bir dernektir..Başkanları seçilmiş biri değildir.Bir meslek kuruluşu(mimar ,avukat,mühendis) değildir…”Kanaryaları koruyalım” veya “Mahallemizi sevelim” gibi derneklerle aynı statüdedir.İ.H.D ve diğer derneklerin devlet kurumlarıyla uzaktan yakından bir ilgileri yoktur. Yazarın Notu:İ.H.D’nin başkanı Yusuf ALATAŞ Malatyada doğmuş Adıyaman’lı bir kürttür..Asıl mesleği avukatlıktır.10 yıl boyunca vatan hainlerini savunmuştur(DEP milletvekilleri),onları kurtarınca “kendindeki cevheri” görmüş ,bu sefer pkk nın hakkını savunmak için İ.H.D’nin başına geçmiştir. Genç arkadaşlarımıza bu ve buna benzer derneklere itibar etmemelerini böyle bir durumla muhattap olduklarında ,karşılarındakileri iyice araştırmalarını,herhangi bir sakıncalı durum gördüklerinde ise en yakın güvenlik güçlerimize haber vermelerini tavsiye ediyoruz.. Ey Türk Evladı Uyuma Uyan!!! TGT Başkanı Sn.Emre Türk
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.