dilku tarafından postalanan herşey
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
farkındayım...
-
MUHAMMED'İN DİNİNİ KABUL EDENLER KENDİLERİNİ UNUTMAYA, HAYATLARINI ALLAH KELİMENİNİN HER YERDE YÜKSELTİLMESİNE ADAMAYA MECBURDURLAR. BUNUNLA BERABER..
Atatürk her halde durumuna göre konuşan tipik bir siyasetçi!!!! Zira neyi savunduğu hiç belli değil, sadece atatürkün türkçü olduğuna inanırım o kadar...zira kürt ve alevi (gerçi aleviler halis malis türk ama) bırakmamış, hepsini kesip biçmiş..bi de şapka takmayanların kellesini vurdururdu o...Bi de vatanperver ve iyi bir komutandı.. Bırakın atatürkün dinini dinsizliğini o sadece bir komutan, savaş ve barış taktikçisi!!! atatürkün dini de dinsizliği de kimseyi bağlamaz, arkasında namaz kıldığın bir imam bile olsaydı!!..
-
said nursinin hataları
yokluğun başı yine bir yokluk değil midir? madde ezelde varsa Allah yaratıcı değil, sadece musavvirdir öyle mi?? peki alem sana göre bilkuvve mi sonsuz, bilfiil mi??
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
ben bundan sonra bir noktaya atlayacaksam o nokta muhtemelen kaderi inkar olur; ama cebirciliğe gitmem çok zor.. Ama dediğim gibi benim kader anlayışımda Allahın insanın yapacaklarını takdir etmesi yok..Allah cüz'i iradeye müdahale etmez..
-
OSMANLILAR TÜRK DÜŞMANIMIYDI?
lenin tatar türklerinden mi?? hadi canım..
-
ateistlerekarşı dev delil
1-) Devir Dönmek anlamına gelen bu kelime ıstılahi olarak mümkin iki varlıktan her birini, ötekinin var olması için illet teşkil etmesidir. A ile B mümkin iki varlıksa bunlardan A nın var edici illeti B, B nin de var edici illeti A olur. Bu tarz bir düşünceye devir denmiştir. Bu doğru değildir. Çünkü bu iki illetten mesela A nın B yi var edebilmesi için ondan önce kendisinin var olması gerekir. Halbuki A nın varlığı B nin onu var etmesine bağlı idi. Aynı şeyi B için de düşünebiliriz. Böylece A ile B var olabilmeleri için birbirlerine muhtaç olurken gerçekte kendi kendilerine muhtaç oluyorlar. Halbuki “bir şeye muhtaç olmak” : “muhtaç olan” ve “muhtaç olunan” diye iki ayrı varlığı gerektirir. Mümkinin kendi kendine muhtaç oluşundan hiç bir netice çıkmaz, çünkü mümkin demek, var olmak için “başkasına” muhtaç olan demektir. 2-) Teselsül Hâdislerin ve mümkinlerin, birbirinin müessiri (illeti, doğurucusu) olarak, geriye doğru nihayetsiz devam etmesi demektir. Teselsülü iptal için sunulan deliller: 1- Önümüzde birbirine tesir etmiş bulunan bir sebep-müsebbep mecmuası vardır. Bu mecmuanın her bir ferdi mümkin olduğuna göre kendisi de mümkindir. Bu mümkin mecmuanın müessiri kimdir, ya mecmuanın tümüdür, ya içinden bir parçadır veya tamamen dışında kalan bir şeydir. Mümkinler mecmuasının müessiri yine kendisi değildir. Çünkü bir şey kendi kendisinin illeti olamaz. Bu mecmuanın illetini, içindeki bir parça da teşkil edemez. Zira o parça mecmuanın tümüne tesir ederken kendisine de tesir etmiş olacak, bu ise batıldır. Eğer bu parçanın, kendisinden başka mümkinler serisine tesir ettiğini, onların da buna tesir icra ettiğini söyleyecek olursak bu takdirde devir lazım gelir ki onun muhal olduğunu isbat etmiştik. Üçüncü şık kalıyor o da müessirin mümkinler serisinin dışında olması. Mümkinlerden olmayan şey vâcip olur. O halde mümkinler nihayetsiz devam edemeyip bir vacibu’l-vücud’ta nihayet bulur. 2- Bürhan-ı tatbik delili: Sebep-müsebbep zinciri geriye doğru, bir dizide sonsuz olarak devam eder. Buna göre bize doğru son ma’lûl, son eser vardır, fakat ilk müessir yoktur. Şimdi biz son eserden başlamak üzere geriye doğru nihayetsiz bir zincirleme düşünelim. Bir de son esere nisbetle, mesela 5 kademe yukarıda olan ikinci bir sonsuz silsile düşünelim. Bu iki ma’lûl silsilesini bize doğru olan başlangıç noktalarından birbirine tatbik edelim, yani çakıştıralım. Birinci silsilenin birinci halkası ile (yani asıl illetler silsilesinin beşinci halkası ile) karşı karşıya gelecektir, ikincisi ikincisinin, üçüncüsü üçüncüsünün karşısına olmak üzere devam edecek. Bize doğru olan başlangıç noktasına nisbetle aralarında dört kademe fark bulunan bu iki ma’lûl zinciri arasında ya tam bir uygunluk bulunacak, yani zincirlerden birinin her halkasının karşısına öbürünün bir halkası gelecek, bu takdirde küll cüz’e müsavi olacaktır ki bu muhaldir; veya eksik silsile nihayete erecektir, o zaman da öbür silsile 4 kademe fazla gelecektir. Nihayetli kemiyetten, muayyen miktarda fazla olan kemiyet de nihayetli olacağından öbür silsile de nihayete erecektir. Böylece sebep-müsebbep zinciri nihayetsiz olmaktan çıkar. 3- Bürhân-i tezâyüf delili: Bu delil, illet ile ma’lûl arasındaki nisbetin incelenmesinden doğmaktadır. İlletler zincirinin sonsuz olarak sürüp gittiğini kabul edersek ma’lul sayısı illet sayısına nisbetle bir fazla olacak ve illet- ma’lûl dengesi bozulacaktır. Çünkü zincirin her halkası kendinden öncekine nisbetle ma’lûl, kendisinden sonrakine nisbetle de illettir. Halbuki bize doğru son ma’lul sadece malludür, illet değildir. O halde fazladır. Oysaki nihayetsiz düşünülen varlıklarda ziyade ve noksan olamazdı. 4-Bürhân-i arşî delili: Sonsuz farz edilen silsilenin bizden yana başlangıcından geriye doğru herhangi bir illete kadar bir kısım alalım. Muayyen olan ma’lul ile illet arasında kalacak kısım da muayyen ve mahdud olacaktır. Çünkü sınırlı bir kemiyetten sınırlı bir kemiyetle daha az veya daha çok olan kemiyet sınırlıdır.
-
1700 YILLIK BİR İNCİL BULUNDU
ya mesela Hz. Osman nüshası mevcut..1917'de Çarlık Rusyası hz. Osman nüshası Kuran-ı Kerim'i müslümanlara geri verdi...mesela topkapıda yok mu deri vs. üzerine yazılan Kuran ayetleri..zaten Kuran-ı Kerim hz. Osman döneminde toplandı..Kuranın tarihi 14 asırlık falan..
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
sen de Gazalinin dediğini diyorsun.. İbn sina yoktan yaratmayı kabul ediyor, zaman içinde değil ezelde bir yoktan yaratma..Ama dediğin gibi suduru düşündüğümüzde yoktan yaratma denemez hatta yaratma da denemez.. ama alem Allahtan zorunlu olarak sudur etmişse yani Allah yeter sebep alem de onun sonucu ise sebep-sonuç arasında da bir öncelik sonralık ilişkisi yoksa alemde de bu ilişki aynı şekilde devam edecektir.. Ayrıca sebep-sonuç arasında öncelik-sonralık yok dediğimizde teaddüd-ü kudemaya düşeriz. neyse onu geç..Biz Allah'a ilahlık vasfını neden veriyoruz, yaratma yok, seçme yok, sudur var..
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
evet farkındayım, ama onlar da cebriyye kadar cebirci değil.. burdan meşşailere de bir pay mı çıkarmaya çalışıyorsun..
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
evet Eşari mezhebi hak...hak oluşlarının nedeni vahyi akla üstün tutmaları...
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
o zaman alemin Allah'la birlikte ezelde yoktan yaratıldığını kabul ediyorsun.. "ilahi fiil ilahi cevherden zorunlu olarak çıkmıştır" o zaman alemde bir determinizm var, sebep-sonuç aynı anda var oluyor ve sebep-sonuç arasındaki ilişki zorunlu.. ama sebep ile sonuç arasındaki ilişki her zaman aynilik arz etmez, bunlar arasında zorunlu bir bağ yoktur..Allah'ı eserini meydana getiren bir illet olarak tanımlıyorsunuz..Allah'ın fail-i muhtar oluşunu reddediyorsunuz.. su, güneş, toprak gibi tüm sebepler olsa da tohumum filizlenmesi sonucu gerçekleşmeyebilir...peki tabiatta zorunlu kozal bir bağın varlığı gözlemlenebilir mi?
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
sizin kaderden anladığınız ne ya...sizin anladığınız manada bir kader yok..İnsanın yapacaklarını önceden takdir eden bir kader yok, değişmez bir kader yok, isterseniz buna kader demeyin, ben hala bu ismi tercih ediyorum... insan bu dünyaya kukla olmak için gelmedi..Ama Allahın ezeli ilmi vardır, yapacaklarımızı da bilir; ama bu bizi fiilerimizde zorlamaz, çünkü Allah zamandan münezzehtir, bizim gelecekte yapacağımız onun için gelecek ifade etmez..Zaman ifade etmez.. yani kader meselesi "ilim sıfatı" meselesidir, dönüp dolaşıp aynı yere varacağız.. takdir edilmiş fiiler anlamında bir kader söz konusuysa bu kader değişmez; ben böyle bir kaderi duanın değiştireceğini savunmuyorum, hatta o zaman duanın hiçbir anlamı kalmaz..benim kader inancım hiçbir zaman cebircilik olmadı; ama kesinlikle açıklayamayacağımız olayların var olduğunu herkes kabul ediyor, kaderi inkar edenler bile..her şey insanın elinde değil, kesinlikle her şeyin insanın elinde olduğunu kabul etmiyorum.. insanın yapıp etmeleri tek başına yeterli değil, bunun için dua var diyorum ve dua bazen kabul edilmeyebiliyor ya da ertelenebiliyor.. Zira "sizin hayır bildikleriniz de şer, şer bildikleriniz de hayır vardır" ayeti(?) insan her zaman kendisi için hayırlı bildiği şeyi ister ama Allah onu ona vermez.. Bir de hastalık, trafik kazası ya da diğer kazalar dikkatsizlik hariç insanın elinde olmayan şeyler.. Bişi sorcam: "kaderden konuşulduğunda susunuz" hadisinin sıhhat derecesi nasıl??
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
bari Allahın iradesini kabul et de ondan sonra özgür irademiz yok de, iki iradeyi birlikte reddetmene ne gerek var.. Allahın iradesi yoksa insan daha özgürdür İnsanın özgür iradesi yoksa Allahın mutlak iradesi insanı yönetiyor demektir ikisini birden inkar etmekle çelişkiye düşüyorsun..İnsanın özgür iradesi yoksa, insanın iradesini yönlendirecek başka bir irade olmalı... Ayrıca iradesiz fiil olmaz diyerek iradesiz varlıkların hareketlerini fiil olarak nitelendirmeyen alimler var... Bütün sıfatları ilim sıfatı adı altında toplayıp açıklayamazsın.. ya da irade sıfatını reddetmekle Allahın fiilerini zorunlu olarak yaptığını kabul etmiş olursun..Bunu mu kabul ediyorsun.. ayrıca iradeye atfedilen özellikleri sen ilim sıfatına ilave ediyorsun, bu sefer insanı fiilerinde zorlayan Allahın iradesi değil ilmi oluyor....ya Allahın iradesini reddetmendeki mantık insan fiilerini özgürleştirmek değilse ne???Alemdeki kötülükleri Allaha atfetmemek mi? O zaman bu kötülüklerin nedeni insan da değil ki insan da özgür değil ve bu kötülükler Allahtan zorunlu olarak sudur ediyo..
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
ilim maluma tabidir demek, Allah'ın ilmi bilinene bağlı olarak değişir demek.Ama biz İbn Rüşd gibi Allah'ın ilminin değişmeye konu olacağını savunmuyoruz..İlmin fiileri zorunlu olarak yapmak demek olmayacağını söylüyoruz, bunu söylememiz ilim maluma tabidir çıkarımıyla nasıl sonuçlanır?? Ki ben insan yapacağı için Allah bilir ya da Allah bildiği için insan yapar sözlerinin ikisini de reddediyorum..ve Allahın ilmiyle insanın fiileri arasındaki köprüleri kaldırıyorum ve biri diğerini etkilemez diyorum.. sen cebri savunursan bir çok şey askıda kalır sorumluluğu asla izah edemezsin...Bunu izah edemediğinde küfretmenin sorumluluğunu Allah'a atfedersin..hatta aslında insanın bütün fiilerini Allah yapmış olur, o zaman ceza ve mükafatı Allah kendi kendine teklif etmiş demektir, sonra kendi kendine emreder, kendi kendini uyarır.. O zaman Allah kendi yaptıklarından insanı sorumlu tutarak, insanı cezalandırarak adaletsizlik yapmış olur..adaletli olabilmesi için kendi kendisini cezalandırması ya da mükafatlandırması gerekir..
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
yok ya ben sordum falçatası yokmuş
-
bir ayet meali de siz yazın
ve Rabbinin ilan ettiği şu zamanı hatırla ki, hani Rabbin belirtmişti, :Kıyamet gününe kadar İsrailoğullarının üzerine tekrar tekrar onlar şiddetli azaplar uygulayacak insanlar gönderelim"..(Araf 167) Bu ayet beni teskin ediyor...İşte bunun kıyamete kadar devam edecek olması beni teskin eden, belki de şimdi fetret dönemlerini yaşıyorlar ve yakında.......... Diğer ayet: Araf 172 : Rabbin Ademoğulları'ndan, onların sırtlarından zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? "Elbette öyle!" dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, "Bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz; 173. Yahut, "Önce atalarımız Allah'a ortak koştu. Biz de nihayet onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi yanlışı türetenlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin!" demeye kalkışmayasınız. 174, İşte böyle âyetleri açık açık bildiriyoruz. Umulur ki dönüş yaparlar. mülhidlerin ve müşriklerin ruhları bizzat kendilerini yalancı çıkaracak..
-
Bu sözler size ne hatırlatıyor?
Düzen_kosmos kaos_düzensizlik, karmaşa..
-
İslam dini terk edilebilirmi ?.
şu Kurayza yahudilerinin perde arkasını da anlatsana, tipik yahudi zihniyeti olarak, nankörlük ettiler, anlaşmalarına uymadılar, düşmanla işbirliği yapıp müslümanları arkadan vurmaya kalktılar, bu kabilenin yaptığı diğer yahudi kabilelerinden daha ağırdı bu yüzden sürgün edilmeyip öldürüldüler..Bunlar da PKK gibiydi; ama daha beter çünkü dost görünüp arkadan vuruyorlar.. Peygamberimiz döneminde dinden çıktığı için kimse öldürülmedi, sadece dinden çıkan biri yolda pusu kurup müslümanlara eza, cefa uyguladığından hirabe suçundan -ki yukarıda belirttiğin ayette cezası belirli- elleri ve ayakları çaprazlama kesilerek öldürüldü... Kab b. eşref eleştirdiği için değil peygamberimize çok ağır iftiralar ettiği için öldürüldü.. Bizim eleştiri anlayışımız bu değil, bir eleştiri asla hakaret boyutuna ulaşamaz..Ayrıva kab b. eşrefin iftiraları Müslüman olmaya niyetleneni de caydırıyordu, ayrıca fakir müslüman kabileleri isyana teşvik ediyordu, yani anlayacağın bölücü terör örgütü PKK'nın elebaşı APO gibi bir işlevi vardı adamın.. Bunun üzerine peygamberimiz susturulmasını emretti ve ensesine kılıç vuruldu..
-
ANKARA ÜNİVERSİTESİNDEKİ OLAY
o kadar solcu bir üniversitede böyle bir olay; hadi canım dedirttiriyor...
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
Allahın bilgisi zamana konu olarak değişen bir bilgi değildir, yani biz teistler Allahın bilgi sıfatının da görece değil, mutlak olduğuna inanırız.. Allahın bilgisi İnsanları fiilerinde zorunlu yapar mı? 2 tür zorunluluk vardır: önermesel ve varlıksal zorunluluk 1- Sokrates oturuyor zorunludur_önermesel zorunluluk 2- sokrates zorunlu olarak oturuyor_varlıksal zorunluluk Allah'ın bilgisi önermenin doğruluğuna eşittir.. Allah bir şeyi ne hal ise o hal üzere bilir ama o halin zorunlu olduğu anlamına gelmez.
-
Şu an ne dinliyorsunuz
Narabesk
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
bilmem belki ben kadere hiç inanmıyorumdur ama yukarıda yazdığını net olarak açıklar mısın?
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
yukarıda bu konuya değindim..
-
cuma namazı kılmayın "genelde"
Duanın işlevi: kader ve takdir Kur'an'da iradesiz varlıklar için söz konusudur. İnsan için bunun adı inayettir. İnayet akıllı ve iradesi olan varlıklara yönelik bir yönlendirmedir. takdirde durağanlık, inayette akışkanlık söz konusudur ve takdir hiçbir zaman değişmez. takdir kosmosla inayet insanla ilgili. İnsan için takdir bağlamında zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisi söz konusu olmadığından duanın takdiri bozması değil, inayetin akışı içinde sebepleri etkilemesi söz konusudur. "O her an bir iştedir", yani her an bir dilemededir, bu sebeplere dönüktür. İnsan bir işin olmasını ister ama o istek her zaman gerçekleşmez. Dua da sonuçları Allah ile beraber yapma konusunda bir arzu-beyandır.(ŞAD) Hocamızın duaya yönelik bu açıklaması bazı noktalar eksik kaldı ya da kaçırdım ama -belki siz tamamlarsınız- benim hoşuma gitti..Hiç değilse Allahın iradesine bir yer açıyor..kaderi kaldırıp atmıyor, yerine inayet koyuyor, tabi bu benim için nihayi karar değil.. maturidinin -ki o kaza anlamında kullanıyor- kadere verdiği; şeyi hayır-şer, hüsün-kubuh, hikmet-sefeh bakımından taşıdığı mahiyet üzere yaratmaktır, şeklindeki tanım da iyi. kazaya yani kadere de; “nesne ve olayları yaratmak”şeklinde anlam veriyor. "Çünkü yaratma her şeyin yaratılışına en uygun düşecek pozisyonda bulunmasını sağlamaktır." Değerli görüş ve yorumlarınızı bekliyorum..
-
eminim ki kimse bulamaz
evet iyice ekrana yaklaşıp bilgisayarın sesini açacaksın iyice konsantre olduktan sonra fark kalbinize iniyor zaten