
Kuzey
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
67 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Kuzey tarafından postalanan herşey
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Kuzey şurada cevap verdi: cozunurluk başlık Politika Bilimi
Şimdiye kadar yüzlerce açık oturum, tartışma, forum ortamları gördüm, gördük, gördünüz. Tanrı aşkına birisi bana, bir gün böyle bir ortamda karşıt görüşlerden birisinin diğerine "evet, haklısın, ben yanlış düşünmüşüm, sana katılıyorum" dediğini gördüm diyebilir mi acaba?! Bir insanın olgunlaşabilmesi ya da olgunluğa giden yolda bulunmasının göstergesidir bu bence. Kaçımız buna sahibiz?!- 1.760 cevap
-
- Kürt Sorunu
- Türkiye
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Kuzey şurada cevap verdi: cozunurluk başlık Politika Bilimi
Bu forumlarda da görüldüğü gibi, her kim ne kadar evrensel değerlere bağlı, hümanist görünürse görünsün, bir yerde ırksal kimliği gündeme geldiğinde Adolfleşiveriyor. Bu da komik! Komik mi?! Pardon, trajikomik!- 1.760 cevap
-
- Kürt Sorunu
- Türkiye
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Tamam... Ama, hiç kimse çıkıp da yalı ve bar solculuğu hakkında bir şey söylemiyor. Gerçi ben onları "gerçek solcu" olarak kabul etmiyorum hiçbir zaman. Ama, beni üzen, bunu kullanarak nemalanmaları.
- 142 cevap
-
- Solculuk
- TÜRKİYEDE SOLCULUK
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Cyrano, hâlâ lisede gördüğümüz o iki meşhur temel kuraldasın sen. Dilin geliştiğini ve değiştiğini söylüyorum ben, sen başka yere çekiyorsun konuyu. Söylediğin oran oldukça abartılı. Ayrıca, senin dediğin gibi olsa bile bu neyi değiştirir?! Ben onu anlamakta güçlük çekiyorum. Sonuçta, o dilden bu dilden etkilense de ortada bir dil yok mu? Benim o paragrafı irdelemeye inan şu anda zamanım yok. Ama, sen de Fransızca ve İngilizcenin oranlarına bir bak istersen. O dillerde yüzdeler nasıl acaba?! Sen 800 yıl önceki Yunus'un sözlerini anlamıyor musun? Ben, hiçbir tercümana ihtiyaç duymadan anlayabiliyorum ve bu, sanıyorum çoğu dile nasip olmayan bir durum. Osmanlıca, asla o dönemin İstanbul'undaki herhangi bir esnafın, tulumbacının veya Anadolu'nun herhangi bir yerindeki köylünün veya dokumacının kullandığı bir dil olmadı. O, saray diliydi ve o çevrede de kaldı zaten. Bir zaman makinesi olsa ve 1 000 yıl geriye dönsek bu topraklarda, insanlarla rahatlıkla ve günümüzdeki gibi anlaşabilirdik. Bunun böyle olduğunu inkâr edebilir misin?
-
Dil, bulunduğu coğrafyanın özelliğiyle, komşuluk ilişkileriyle, ticaret ilişkileriyle yavaş veya hızlı değişmeye ve gelişmeye mahkûmdur. Ben bunu söylüyorum. Sonuçta etkileşimde kalmış da olsa kullandığımız bir dil var ve bu dilin adı Türkçe. Bir İngiliz için de, bir Fransız için de, bir İtalyan için de aynı şeyler söz konusu iken, bu dil konusunun ikide birde ortaya atılması bana pek anlamlı görünmüyor doğrusu. Belki o diller Türkçeden daha çok dış etkilerde kalmışlardır. Bilmiyorum, bilen varsa anlatsın. Duyduğum kadarıyla, 800-1 000 yıl önceki bir Batı dilini bugünkü bir insanın tam olarak anlaması mümkün değil. Osmanlının saray dili hariç bizim dilimizde 1 000-1 500 yıl geriye dönebilirsek fazla bir sıkıntı çekmiyoruz. Kazakça ile Türkiye Türkçesini kıyaslamak bence saçma. O coğrafya ile bu coğrafya arasında dağlar kadar fark var. Ve o coğrafyanın öyle ya da böyle bilimsel, kültürel ya da uluslararası ilişkileri bu coğrafyadaki kadar karmaşık, hareketli ve yaratıcı değil. Köken benzer kelimeler bir hayli fazla. Ama, dil geliştiğinde daha güzel. Bulunulan coğrafyanın etkileriyle Türkçe belki o orjinalliğindeki sert sesleri zamanla kaybetmiş ve biraz daha yumuşamıştır. Bunlar kaçınılmaz olgulardır. İnsan tiplemeleri bile yaşanılan coğrafyaya zamanla uyum göstererek değişimlere uğrar. Şimdi o bölgelerdeki insanlardan oldukça farklıyız değil mi? Birbirimize bildiğimiz şeyleri anlatmayalım.
-
Sorunuza bir soruyla karşılık vereyim: Sizce fakir bir dil midir? Öyleyse, ölçüleriniz nedir? Zenginliğine, şiirsel bir dil olması en büyük kanıt bence. Bu kadar kafiyeye uygun başka bir dil var mı sizce üstadım? Edebi ve bilimsel eserler yazılabilmesi, başka dilden çevirilerin -duyduğum kadarıyla- aynı ruhunun yansıtılabilmesi, üzerinde sihirli oynamalar yapılabilmesi, mizah zenginliği... Bence... Yine de sizin gibi bir dil üstadının görüşlerini dinlememiz lazım.
-
Cyrano, şaşırttın beni doğrusu. Türkçe'yi sadece o meşhur kuralıyla hatırlamakla bir yere varılamaz. Temel kurallardan biridir; ama, dilin de canlı varlıklar gibi yaşadığını ve geliştiğini de unutma. Bazı kalın harfler zamanla incelebilir ya da ince harflar kalınlaşabilir. Yani, Türkçe'nin kökeni için bazı istisnalar hariç söylediğin temel kuraldır; ama, bugün için tamamıyla öyledir diyemezsin. Türkçe zengin ve güzel bir dildir ve bu özelliğini tartışmaya açmayı anlamsız buluyorum. Çünkü, bu zenginliği sen de ben de yaşıyoruz.
-
Sedatsan iyi bir giriş ve değerlendirmede bulunmuş. Ancak, burada gözardı edilen temel bir nokta var; o da evrensel solculuk ve Türkiye solculuğunun farkı. Bizde her nedense solculuk sağlam bir şekilde literatüre girdiğinden beri çarpık bir görüntüye bürünmüş. İçinde barındırdığı kavramlar ile "solcu" diye hitap edilen ya da "ben solcuyum" söylevinde bulunanlar arasında gerçekçi bir bağ kurulamadı. Bizde solculuk büyük oranda belli bir mezhepsel sahiplenmenin içinde yer buluyordu kendine. Bu ne kadar inandırıcı idiyse, yaşamın solculukla tezat oluşturduğu hayatlarda da bu sahiplenme o kadar inandırıcı oluyordu. Çünkü, benim hatırladığım kadarıyla (!) o mahallelerdeki diğer mezheplere mensup insanların sofralarında da ağırlıklı olarak sulu patates yemeği görülüyordu. Ben her ne kadar teneke mahalleler değilse de kenar mahallede doğmuş, büyümüş birisiyim. Evrensel solculuk değerleriyle bakılacaksa, yaşadığım ortamlar bu ideolojiye oldukça uygun olmalıydı. Ama, küçük ve bireysel eğilimler dışında oldukça muhafazakâr yaşamlar vardı orada ve hâlâ da öyle. 2 kere 2 her ne kadar 4 ediyorsa da orada bir Kızılordu doğmadı nedense! Evet, bir zamanlar solculuğumuz gizli bir dinsellik öğe taşıyordu ve son zamanlarda bu dinsel öğe ırksal öğeye kaymaya başladı. Öyle bir hale geldik ki, yalı ya da sırça köşk solcularımızın dışında solculuk belli bir hegemonyaya girdi bile. Sizlere sesleniyorum: Bize uygun bir solculuk bulur musunuz?! Ezilenlere, yoksullara üzülen, oyuncaksız, çamurlu sokaklarda oynayan çocukların hüzünlü bakışlarına ağlayan bana uygun samimî bir solculuk bulur musunuz?!
- 142 cevap
-
- Solculuk
- TÜRKİYEDE SOLCULUK
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!" Bu hitabe 80-85 yıl önce dile getirilmiş ve sanki bu günleri görüp de söylenmiş. Bugün yazılmış olsa yadırganmazdı. İçinde bulunduğumuz durumu ne de güzel dile getiriyor değil mi? Hatta, kıyamete kadarki dönemi kapsayacak bir hitabe. İşte bunun için büyük bir lider. Ayrıca, bu hitabe bu ülkenin sigortası. Bunu bozmak isteyenlerin nafile bir uğraş içinde olduklarını görebilmeleri açısından da iyi bir belge.
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
O evlilik süreci boyunca onun daha önce sizi hiç aldatmadığınızı yazmışsınız. Bunu nereden biliyorsunuz. Neden insanlar hep "eşim beni aldatmaz" gibi klişeleşmiş ve asla gerçeği barındırmayan bir cümleyi sarf ederler. Aldatmamış olabilir mi? Evet, olabilir. Ama, sadece olabilir. Bu gibi durumlarda yapılacak fazla birşey yok. Onun sizi aldatması sizi sevmediği anlamına asla gelmez. Bir kere bunu kafanızdan çıkarın. Ama, ortaya konulacak tepkilerle de bu insanın bundan sonra sizi asla bir daha aldatmayacağını da sakın düşünmeyin. Ya bu gerçekle yaşayacaksınız ya da yalnız yaşayacaksınız. Ama, hayatın kendisi böyledir zaten. Ben bunları bir erkek gözüyle, daha doğrusu, bir insan gözüyle yazıyorum. Yaşamın kendisi karamsarlıklar ve olumsuzluklar içerir zaten. İnsan doğası çok kaygan bir zeminde yürür ve güveni pek barındırmza bünyesinde. Yardım istemenize gerek yok. O gece yastığa başınızı koyduğunuzda kendi kendinize yaptığınız değerlendirmeler sizin en yakın ve en doğru arkadaşınız olacaktır.
-
Atatürk'ün söylemlerine bakıldığında, o dönem içinde bulunulan şartlara rağmen, çağının çok ötesinde beyanları içerdiği görülür. Mazlum halklar için söylediği sözlere bakmanı tavsiye ederim. Ayrıca, Kurtuluş Savaşının da nasıl zorluklar içerisinde yapıldığını ve eşi benzeri o zamana kadar görülmemiş bir mücadele olduğunu da takdir etmeni isterim. Anlaşılabilir bazı yanlışlıklar olduğu malum. Ben bir Türk olarak ekonomik açıdan, iş hayatına atılabilme açısından yaşamım boyunca herhangi bir ayrıcalık görmedim ve eğer başka bir gezegende yaşamıyorsam bu sınırlar içerisinde yaşayan her insan için bu geçerli. Zaten kamu ve özel hayatın içerisindeki insanlara bakıldığında köken olarak bir ayrıcalık yapılmadığını senin de kabul etmen gerekir. Belki tartışılması gereken, kendi dilini kullanma, eğitim ve buna benzer konular olabilir. Bu nasıl çözümlenebilir ya da aşılabilir bilmiyorum. Ama, öyle tablolar çiziyorsun ki, sanki bu ülkede kökeninden dolayı insanlara zulüm yapılıyor, ayrı tutuluyor. Neden bu yalanları bu kadar çok kullanıyorsunuz? Bu ülke toplumunun kendine has bir yapısı olduğunu ve diğer etnik sorunları olan ülkelere benzemediğini görmüyor musun? Bu ajitasyon Batı insanını tabiî ki etkileyecektir samimî olarak veya olmayarak. Ama, burada yaşayan sen, ben, bizleriz. Yoksulluksa, herkese yoksulluk; siyasetse, herkese siyaset; haksızlıksa, herkese haksızlık; adam kayırmaysa, kökenle bir ilgisi yok. Kültürel talepler konusunda bir yerlere gelindi ve hâlâ alınacak yol var. Ama, yoksulluğu ya da zor yaşamı sadece ülkenin bir bölgesiyle ya da insanların kökeniyle sınırlandırmak haksızlık değil mi? Coğrafî yapıdan dolayı bir ülkenin her tarafının aynı düzeyde olması beklenemez ve bu mümkün de değil. Turizm, sanayi, yaşam ve benzeri şartlar böyle bir farklılığı her zaman bünyesinde barındıracaktır. Bu İtalya için de, Fransa için de, ABD için de, Brezilya için de, Arjantin için de, Hindistan için de böyle. Zaten ne kadar yatırım ya da devlet yardımı yaparsan yap, insanlar başka nedenlerden dolayı bunları o bölgede kullanmıyor veya yeterince kullanmıyor olabilir. Çünkü, orada farklı bir şey var. İstenilen sadece fabrika değil, bir yaşam biçimi de isteniyor. Bir Kürt veya Türk, belki Batman'da, Erzurum'da, Diyarbakır'da, Yozgat'ta, Mardin'de, Tokat'ta daha iyi gelirle yaşamak varken, daha renkli bir yaşam ya da heyecan için İzmir'i, İstanbul'u veya batıdaki herhangi bir yeri tercih edebiliyor. Bu bambaşka bir duygu, ayrı bir şey. Yazın Ankara'dan herhangi bir sayfiye yerine ulaşmak için yola çıktığın zaman, yollarda fakir köyleri, kasabaları, şehirleri göreceksin. Ve bunlar büyük metropollere yakın yerlerde. Buralarda da çamurda, toprakta oynayan çocukları, yüzü güneşten çatlamış kadınları, erkekleri göreceksin. Sefalette ya da saltanatta bir ayrımcılık yok bu ülkede. Türklerde, Kürtlerde, Lazlarda, Çerkezlerde, hepimizde, sefilimiz de var, saltanat sahibimiz de. Önemli olan, bu sefilliği hep beraber ortadan kaldırabilmek, bunun için çalışmak. Biliyorum, yine benzeri cevaplar yazacaksın ve bu da artık bende yazı yazma iştahını kapatıyor yavaş yavaş. Senin yazıların daha etkileyici olabilir; çünkü, mağdur ve mazlum edebiyatı yapıyorsun ve bu her zaman daha çekicidir. Ancak, bunun yanında, insanlık adına evrensel değerlere de göndermeler yaparken, hiçbir zaman objektif olamayan tribün taraftarlığını ve amigoluğunu da ortaya seriyorsun. Bu öfke ve kinin gözlerine perde çekmesine izin verme lütfen.
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Hissettiklerini ve düşüncelerini öyle güzel aktarıyorsun ki, takdir etmemek elde değil. Ama, konuyu nereye çekersen çek, neresinden bakarsan bak ve işine geldiği gibi nasıl yorumlarsan yorumla, verdiğin isimleri ben şahsım adına ciddiye almadığım gibi, dünya kamuoyunca da ciddiye alındığına inanmıyorum. Senin bağlılığın ya da sempatinin de ırksal yakınlıktan ve dolayısıyla ırkçılıktan kaynaklı olduğu da çok aşikâr. Ama, burada daha ilginç olan, bu kavramı karşılayacak bir tarihsel ve kültürel altyapı bile yok burada ve yaratılmaya çalışılan zorlama bir ırkçılıkla karşı karşıyayız. Birinci reisin ABD tarafından oraya oturtulduğunu ve iç dünyasında "iyi mi yaptım-kötü mü yaptım" kaygısını yüz hatlarında taşıdığını sen de görüyorsun, ben de görüyorum. Çünkü, titremesini gerektiren ortamın o da farkında. Ve üzerine damgalanan unvanla fahri bir trafik polisi gibi duruyor. İkinci reisin ABD politikasıyla bu aralar onurlandırılması zaten daha önce belirttiğim o kısa zorlama aşk süreciyle alakalı. Bu iki şahsiyeti bir kenara koyuyorum ve sürekli saldırdığın Mustafa Kemal Atatürk'e geliyorum. Atatürk, benim için her geçen gün biraz daha büyüyen, incelendikçe hayranlığım artan birisi. Bir değil, birkaç olağanüstü insan ömrüne sığabilecek mücadelelerle geçmiş hayatı ve liderliğiyle üzerinde tartışmaya bile gerek görmüyorum ve böyle bir lidere sahip olduğumuz için de gurur duyuyorum. Atatürk'ten iki kesimin nefret etmesi şaşırtıcı değil. Bölücüler ve gericilerin ondan hoşlanmaması gayet anlaşılır bir şey. Bu yüzden kendisiyle ilgili yalanlar ve inkârların son zamanlarda artması tesadüf değil. Yine de tüm bu yazdıklarıma şunu eklemek istiyorum. Kendimi senin yerine koyduğum zaman daha farklı düşünebiliyorum. Evet, bu bana da zor geliyor; ama, bir gerçek. Senin pencerenden bakınca daha farklı algılamalarla karşılaştığımı itiraf etmeliyim. Yalnız, senin de önyargılardan bir nebze olsun uzaklaşabilmen ve değerlere saygı göstermen dileğiyle.
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Sorun, siyasallaştıktan sonra değişmek değil. Zaten, ben değişime uğramadıklarını, var olanın yeri ve zamanı geldiğinde ortaya çıktığını söyledim. Her şey bireyde başlar. Kurumları oluşturan bireylerdir. Hamuru iyi yoğrulmuş bireylerin oluşturduğu kurumlar da daha sağlıklı olacaktır muhakkak. Burada tartışılması gereken bireycilik değil. Avrupa ya da Batı toplumu bireycidir; ama, kurumlara ve kurallara bağlıdır. O daha başka bir şey. Ne bileyim, mesela, paylaşımcılık yoktur; ama, genel olarak hakkı gasp etmek de yoktur. Birey yaşantısında iyilik, yardımseverlik yoktur; ama, bunu kurumlara havale etmiştir. Ha, bu iyi bir şey mi, onu bilemem. Bizim sorunumuz, bireysel iyiliklerimiz ya da kötülüklerimiz çok belirgin; ama, kurumsallaşmamız ve sivil inisiyatif yönümüz zayıf.
-
Evet, tercihinin ne olduğunu dürüstçe ortaya koymuşsun. Bu iyi bir şey ve sosyolojik açıdan da irdelenmesi gereken bir konu ayrıca. Yeri geldiğinde şarkılara, şiirlere, sloganlara en etkileyici malzeme olan ve savaşılması gereken en büyük ejderha, yani emperyalizm, çıkar birlikteliği olduğu zaman bir anda tercih edilir bir yapıya dönüşebiliyor! İlginç! Bu bir düşünce. Ama, bu tür aşkların çok uzun sürmediğini ve sağlıklı bir yapı barındırmadığını, en azından, eski Mısır ve Roma'dan beri biliyoruz. Kaldı ki, insanlık tarihinde iktidarın, gücün icadından beri bu böyle olmuştur ve bundan sonra da böyle olmaması için bir sebep yok. Bahsettiğin bölgedeki oluşumlardan memnun olduğunu yazmışsın. İşte bu oluşumun da, o kısa sürecek yalancı aşkın yağmur altında parkta dolaşılan bölümü olduğunu zaman zaman gözlerini yumduğunda senin de hissettiğini sanıyorum. Bu aşk bir gün biter ve biz yine başbaşa kalırız. Bizimkisi aşk birlikteliği olmasa da, en azından surdibinde şarap içen garibanların birlikteliği gibi sağlam olur.
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Bozo, cevabındaki üslup eski yazılarına oranla çok daha hoştu. Daha önceki yazılarını da bir parça okumuştum. Beni üzen, saldırganlık ve sürekli karalamaya, çamur atmaya yönelik ithamlarla dolu olmasıydı. İnan bu yöntem hiçbir şey sağlamaz. Bazı çevrelerce yeni bir diyalog sistemi -belki taktik de denilebilir- geliştiriliyor; nedeni ve niçinine bakılmaksızın, sadece görüntüye dayalı, altyapısı olmayan isnatlarda bulunmak ve gerekirse bu konuyla ilgili cevapları görmezlikten gelerek, "çamur at izi kalsın" mantığıyla olaylara yaklaşmak. Bu kimi etkileyebilir? Evet, böyle bir şey, aynı görüşten fanatik kişileri ya da sempati duyanları etkileyebilir; ama, bunun dışında bir şey kazandırmaz diye düşünüyorum. Görüşlerime sen katılmayabilirsin, ben seninkilere katılmayabilirim; ama, üslup çok önemli. Medeniyetle ilgili konuyu yine bir tarafından almışsın. Avrupa medeniyetini kendi toplumuna tanıştırmak ya da kabul ettirmeye çalışmakla, konuya senin bakışın aynı şeyler değil. Olması gerekenle, yaşananın aynı şey olmadığını söylemek istemiştim. Avrupa'nın tarihi kanla doludur. Bunu kabul ettiğini varsayıyorum. Ama, bunları görmezlikten gelerek diğer topluluklara suç yüklemekte pek bir mahirdirler. Yani, kendileri o kadar masumane (!) bir tarihe sahip ki, kimse onlardan hesap soramıyor. Onlar için dışarıdaki dünya sirktir. Kültürel değerleri korumak adına yaptıkları uğraşılar bile soru işaretleriyle dolu. Sanki, siz hep böyle kalın da bizim için seyredecek ilginç, otantik bir şeyler bulalım der gibiler. Bende bu duyguları yaratıyor açıkçası. Türk Diliyle ilgili daha önceki yazılarında aşağılayıcı ifadeler vardı. Ben o yüzden o konuya değindim. Bu kadar entelektüel bir insanın benden o ozanlarla ilgili mısralar istemesini biraz yadırgadım. En azından duyduğun birkaç dörtlük vardır. Osmanlıca konusunda da yine kötü niyetli bakıyorsun olaya. Osmanlıca, tebanın yaygın olarak kullandığı bir dil değildi. Biraz siyasî tarih okumuşsan bunları kavramalıydın. Devlet dili idi ve en fazla saray ve edebiyat çevresiyle sınırlı bir dildi. Şu anda bin yıl geriye dönsen, Sıvas'taki, Erzurum'daki, Muğla'daki, Uşak'taki, Kütahya'daki, Kars'taki, Ankara'daki, İstanbul'daki, Gaziantep'teki bir insanla rahatlıkla anlaşabilirsin. Bu bir gerçek değil mi? Ayrıca, dil gelişen bir varlıktır. Dış etkilere çok açıktır. Bu her dil için geçerlidir. Şimdi kalkıp da "televizyon" için yeni bir isim yaratmaya bence gerek yok ve ayrıca da gereksiz de. İşte ufak tefek müdahaleler dediğim de, böyle küçük bir dönem olmuştu ve birkaç kelime hariç de toplumda yer bulamadı o kelimeler. Seni anlamaya çalışıyorum. Irk en hassas ve tehlikeli kavramdır. Hatta, bence dinden daha etkili bir kavramdır. Bu yüzden, bir savunma ve zorlama da olsa yüceltmeler geliştiriyorsun kendince. Bu hepimiz için söz konusu olabilir. Ama, en azından, saygı içerisinde ve slogana yönelik olmadan, karalama ve aşağılamalara gitmeden tartışmak lazım diye düşünüyorum. Saygılar.
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Bize yıllarca yutturdukları evrensel bir yalan vardı. Avrupa medeniyeti. Evet, Avrupa'da bir medeniyet var; ama, Avrupalının Avrupalıya karşı medeniyeti. Onlar için medeniyet o coğrafyada ve sadece kökenden Avrupalı olanlar için geçerli. Bu gerçeği özellikle son zamanlarda yaşadığımız deneyimlerden daha iyi anlayabiliyoruz. Bozo Bey de kalkmış bu gerçeği yaşadığımızı göre göre İspanyol İspanyolculuk yapmıyor, İngiliz İngilizcilik yapmıyor vesaire diyor. Biz başka bir gezegende mi yaşıyoruz?! Üstelik Avrupalının bize göre artı bir farkı daha var. Türkiye'de bir solcunun ya da sosyalistin "ben Türküm" demesi tuhaf karşılanır da, Avrupa'da bir sosyal demokrat ya da sosyalistin "Fransızım" demesi ve ulusal konularda milliyetçilerden daha duyarlı olması normal karşılanır. Ben bu duygunun özellikle son 100-150 yıldan beri genetik yapımıza yavaş yavaş ve sağlam bir şekilde bilinçli olarak işlendiği kanısındayım. Bu ülkenin dünyada ne geçmişte ne de şimdi eşi benzeri olmayan bir yapısı var. Etnik sorunun yaşandığı -tarihte ve günümüzde- hangi ülkede etnik yapılar birbiriyle bu kadar yoğunluklu olarak bir arada yaşıyor. Bu, araştırılması gereken bir şey değil mi? Bunu hamasi bir söz olarak görmemenizi dilerim. Çünkü, bunu hepimiz yaşıyoruz ve bu kişiye göre bir görüş değil, gerçeğin ta kendisi. Türk Diliyle ilgili olarak son yıllarda bilinçli yapılan bir saldırı da görünüyor. Öyle zengin ve güzel bir dil ki, bunu da sen dahil hepimiz yaşıyoruz. Dil Kurumunun veya benzeri bir kurumun yarattığı dil lafı da kötü niyetli olarak ve söyleyenin de inanmadığı, bir kompleksi taşıdığı izleri taşıyor. Bazı küçük ve gereksiz müdahaleler olmuştur ve onlar da büyük oranda halk tarafından tutulmamıştır zaten. Bundan 700-800 evvel dile getirilmiş Yunus'un, daha sonra Karacaoğlan'ın ve isimlerini sıralamama gerek olmayan şairlerin, ozanların mısralarını okurken kim tercümana ihtiyaç duyuyor?! O kadar mükemmel ve güzel bir dile dil uzatmanın anlamı ve faydası yok. Bunun, ilgi görmeyen toparlama bir dilin kompleksini taşımakla alakalı olduğunun herkes farkında. Güneş balçıkla sıvanmaz.
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
O küçük taşra ilindeki müteahhit üye olduğu derneğe uğradığında o esnada televizyondan politika haberleri gözüne ilişti ve güzel yurdumun birçok yerinde yükselen nidalara katılarak "memleketi mahvettiniz, kendi cebinizi düşünüyorsunuz" sözlerini bir çırpıda söyleyiverdi. Aradan yıllar geçip aynı Parlamentoda yerini aldığında "maaşımız yetmiyor" kulisinin en çarpıcı isimlerinden biri oluverdi. İşte insanı karamsarlığa götüren şey, insandaki bu egodur. Dışarıdayken dokunulmazlıklardan söz edenler Parlamentoya girdiklerinde bunu unutuverirler. Üzücü olan, şu anda köy kahvelerinde, şehir derneklerinde aynı lakırdılar devam ediyor ve gelecekte bu insanlar da Parlamentoda yerini alıp mutasyona uğrayacaklar. Aslında, mutasyona uğramak yok, zaten içlerinde olan egonun yeri ve zamanı ve geldiğinde ortaya çıkması var. Üzgünüm. İnsanlar bencil. Yoksul bir kız çocuğunu gördüğünde gözlerinden yaş gelmeyen insanın bu ülke vatandaşları için iyi bir şeyler üretmesi veya yapması pek mümkün gözükmüyor. Onun için önemli olan, kendisi ve yakınlarının saadetidir. Sevgiler.