Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dogrucudavut

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.698
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Dogrucudavut tarafından postalanan herşey

  1. Dogrucudavut

    Kölelik

    Bence, kol gücü ya da beyin gücü arasında kesin bir ayırım yok. Yani, bir işçi sadece bir robottan da ibaret değil. Bunu zaten diğer paragrafta siz de söylüyorsunuz. Mühendislerin 20 sene önce yaptıkları bir işlemi bugün paket programlar yapıyor. Yöneticilik açısından ele alıyorsanız, biliyorsunuz bunun da bir çok kademesi var. Ben de zaten 20 yıl sonrası için bir öngörümde bulunmadım. Siparişi alanlar ile paketleyenlerin işlevinin niteliksel olarak çok farklı olduğundan duygusal zeka bağlamında bahsetmiştim.
  2. Dogrucudavut

    Kölelik

    Doğru anlamışsınız. Ama ben beyin takımını da yani, mühendisleri, yöneticileri de işçi sınıfı içerisine sokarak düşünmüştüm. Neticede teknoloji gelişirken, onu ortaya koyacak olanlar yada tasarlayıp, işletmeye alanlar da işçi sınıfından olur. Teknolojinin gelişmesiyle de özellikle yapay zeka çalışmaları ile giderek teknolojik üretim araçlarını tasarı, işletmeye alma işlevleri de insanların elinden alınacak, bu alanlarda insan emeğine gerek kalmayacak gibi görünüyor. Üretilen ürünleri tüketen insanlara ihtiyaç duyulacağına göre, bence gelecekte büyük ölçüde duygusal zeka gerektiren hizmet sektörü, işçi sınıfı istihdamı için önem kazanacak gibi görünüyor.
  3. İsteyen sitediği gibi yorumlayamaz. Türkiye’deki gibi gayri müslüm azınlığın dini işlerine, patrik, papaz atamalarına,kiliselerine karışılmıyorsa, mütekabiliyet esasına göre, bu Yunanistan'da Müslüman Türk azınlığa müftü, imam atamalarında devlet kontrolü olmasını, cami kapatmalarının olmasını gerektirmez. Bu davranışlar Lozanı delmiştir zaten. Buna mukabil, Ruhban okulu, Yunanistan’da Müslüman azınlığa yapılanlar yüzünden misilleme olarak kapatılmamıştır. Fener Rum patrikliği, ''ekümenik'' ünvanına yeniden sahip olarak, sadece dini değil, hukuki ve siyasi statü kazanmak istiyor. Bu ne demektir ? Patriğin, yeniden tüm Ortodoksların lideri olması, İstanbul'da Vatikan benzeri bir yapılanmaya doğru gidilmesi demektir. Ruhban okulunun işlevi budur. Kanadoğlu, Lozandan mı bahsediyor ki, ne alaka ? İsteyen istediği gibi yorumlayamaz. Lozan da azınlıklar gayrimüslümler olarak belirlenmiştir. Lozana konu olan o maddeler azınlıklarla ilgilidir. Asli unsurla ilgili değil. Azınlıkların hakları bellidir ve Lozanla teminat altına alınmıştır. Ayrıca, devletin azınlık olmayan müslüman vatandaşlarına, din hizmeti verme zorunluluğu da vardır.
  4. Bu başlıkta siz diğer ülkelerden örnek gösterdğinizde,biz de o örneğin Türkiye'dekine denk olmadığını, denk olanların da, durumunun Türkiyeden fazla farkı olmadığını söylediğimizde, nedense konunun bu başlığın konusu olmadığı, başka bir başlıkta tartışılması gerektiği ilkesini savunmaya başlıyorsunuz. Ama diğer başlıkta bunda sakınca görmüyorsunuz. Olayın çıkış noktası, bir başlıkta savunduğunuz ilkelerden, diğer başlıkta işinize gelmediği için vazgeçmeniz.
  5. Ne alıntısı, hangi alıntıyı eksik yapmışız ? Birinci hatanız: 80'lerde, Sovyet-Afgan savaşından kaçıp Türkiye'ye sığınan Özbekler veya Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye'ye gelen Ahıskalar’a, devlet, Van'a, Hatay'a, Kars'a, yerleştireyim sizi yoksa Amasya, Çorum, Edirne ya da Uşak, Aydına’a mı diye bir seçenek sunduğunu mu sanıyorsunuz ? O insanların bilmedikleri tanımadıkları bir yere, Kürtlerin Arapların arasına yerleştirilmesinin, Konya’ya sürülen Kürtlerin durumundan bir farkı var mı ? İkinci hatanız : ''Ama sonucta hic bir sey fark etmez, göc eden insanlarin dillerini, kültürlerini ve benliklerini korumalari saglanmiyorsa sonuc olarak degismez'' diyorsanız, Devletin, ırkçı bir yaklaşımı olmadığını da kabul etmiş olursunuz. Yani, Devlet, Türk ırkından olan Özbek, Türkmen, Ahıskalı insanların Kürtleşmelerine gözünü kapıyorsa, demek ki ırksal bir yaklaşımı yok demektir. Öte yandan, devletin, göc eden insanlarin dillerini, kültürlerini ve benliklerini korumalari saglama araçlarını geliştiremediğinden bahsetmiş ve bunun nedenlerini de ortaya koymuştuk.
  6. O dönem peşmergeleri alalım mı almayalım mı diye tartışılmıştı. Demek ki böyle bir yaptırım yoktu ki tartışma konusu olmuştu. İnsani sebeplerden açılmıştı o kapılar. Hayır hem Özal’ı peşmergeleri aldı diye takdir edersiniz hem de şimdi mecburiyet olduğundan alındı iddiası ortaya atarsınız. O zaman Özal’ı bu konu için takdir etmenin bir anlamı kalır mı ?Bence, bir karar verin artık.
  7. Şu söylediğinizde mantıklı, tutarlı bir taraf var mı Allah aşkına ? Diyelim ki 10 Özbek aile ( takribi 50 kişi olsun ) Van’a yerleştirildi. Van’ın nüfusu kaç ? Bunların ki kaç ? Türkmen dili Türkçeye yakındır ama farklıdır. Kaldı ki ben Özbeklerden bahsetmiştim.Özbeklerle, Türkiye Türklerinin hem dil olarak hem de etnik olarak çok farklıolduğunu söylememe gerek yok sanırım. O zaman aynı mantıkla, Devlet, Özbeklere, Türküm diyeceksin diye bir dayatmada bulunmuş olmaz mı ? Ayrıca, Konyadaki Türklerin, oraya sürülen Kürtlere Türküm de, Türkçe konuş diye bir dayatma yaptıklarını nereden çıkarıyorsun ? Yani, hem devleti suçluyorsunuz asimile etmekle, hem de Kürtler dışındaki Türkleri. Ya din kardeşiyiz, yeme şimdi bizi. Ne kültüründen bahsediyorsun ? Kültürün unsurları nelerdir ?Kim size cirit oynayacaksınız, keşkek pişireceksiniz, zeybek, karşılama, seymen oynayacaksınız diyor ? Aksine bugün, Edirne’nin, Kırklareli’nin köyleri bile, İbo’yu, Rojin’i dinliyor, lahmacun, kaburga dolması yiyor. Var mı bir tane Kürt asimile olmuş ? Tabii sen şimdi çıkıp, Kürtlerin asla asimile edilemeyeceğini, Kürtlerin buna direniş gösterdiklerini filan yazacaksın. O zaman ben sana sorarım; Karadenizde, Laz kökenliler, Lazım demiyor mu ? Arnavut kökenliler Arnavutum demiyor mu ? Çerkes kökenliler Çerkesim demiyor mu ? Onlarda başarılı olmuş da bu asimilasyon politikası bir Kürtlerde mi başarısız olmuş, güldürme beni. Sorun, sizin bu ülkenin ortak dili olan Türkçe’yi ve ortak Anadolu kültürü olan Türk kültürünü sadece bir etnik gruba aitmiş gibi görmeniz ve göstermeye çalışmanızda.
  8. Evet, özür dileme örneği olarak kimin taşıdığını görebiliyoruz.
  9. Hayatını kaybedenler Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi Gülender Akça - 25 yaşında Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar Ahmet Alan - 22 yaşında Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci Sehergül Ateş - 30 yaşında Behçet Aysan - 44 yaşında, şair Erdal Ayrancı - 35 yaşında Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar Belkıs Çakır - 18 yaşında Serpil Canik - 19 yaşında Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör Nesimi Çimen - 67 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci Serkan Doğan - 19 yaşında Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi Murat Güneş,Murat Gündüz - 22 yaşında Gülsüm Karababa -22 yaşında Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist Koray Kaya - 12 yaşında Menekşe Kaya - 17 yaşında Handan Metin - 20 yaşında Sait Metin - 23 yaşında Huriye Özkan - 22 yaşında Yeşim Özkan - 20 yaşında Ahmet Öztürk - 21 yaşında Ahmet Özyurt - 21 yaşında Nurcan Şahin - 18 yaşında Özlem Şahin - 17 yaşında Asuman Sivri - 16 yaşında Yasemin Sivri - 19 yaşında Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı İnci Türk - 22 yaşında Kenan Yılmaz - 21 yaşında Unutmayalım, unutturmayalım
  10. Dogrucudavut

    Kölelik

    Aslında, bugün de benzer bir durum var; üretimin artması için teknoloji geliştiriliyor, buna karşın teknoloji geliştikçe işçi sınıfına gerek kalmıyor, tüketim yapacak işçiler azalıyor. Bu da Kapitalizmin çelişkisi. Peki, alış-veriş mantığı ile bu çelişki nasıl aşılacak ? Aynı mantıkla nasıl bir üst sisteme geçilebilir acaba ? Ya da geçildi de benim haberim yok mu ?
  11. Bence okumalısın. Bayet böyle bir şeyler söylemiyor. dediğine göre, Bayet'i hakem olarak kabul etmişsin demektir. Çünkü, Bilimselci dostun, Bayet'i referans almış. Bayet, '' bilimi acımasızca eleştiriyor '' falan da değildir. Onun, ''dine karşı düşünce tarihi : Laiklik '' adlı kitabını da tavsiye ederim.
  12. Yahu, niye alındın ? Bizim konuşmamız öyle, kulağımız ağır işittiğinden, konuşurken bağırıyoruz. Bu arada bence, Cold Play'i de seviyorsundur.
  13. Bu alıntının kaynağı ne ? Acaba, burada bahsedilen '' en çokluk '', kişi bazında mı yoksa metrekare bazında mıdır ?
  14. Sizin Lozan'dan haberiniz yok galiba ? Biz niye, Batı Trakya'lı Türkler için Müftü, İmam tayin eden Yunanistan'dan şikayetçiyiz bir düşünün bakalım ?
  15. Doğru tespitler için teşekkürler
  16. Alber Bayet bu düşünce için de bir şeyler söylemiş : '' İnsanı yanıltan, bilimin kendisi ile pratik uygulamalarının birbirine karıştırılmasıdır. Sokaktaki adam için '' bilim '', bilgin ile teknik adamın birbirinden ayrılmaz işidir. Onun gözünde bilim trendir, uçaktır, sinemadır, radyodur, penisilindir, atom bombasıdır. Dil ve töreler, insanı bu yanılgıya öylesine sürükler ki, en kültürlü kimseler bile bu tuzağa düşerler. Çokluk, anlamı açık olmayan '' uygulama bilimleri '' terimini kullanırız. '' Tıp bilimleri ''nden, '' Mühendislerin bilimi ''nden söz ederiz. Ama bereket versin ki, bilim, teknikten apayrı bir şeydir. Yalnız ve yalnız olayların, olaylar arasındaki ilişkilerin çıkarsız araştırılmasıdır. ''
  17. Bu paragrafta yazar, bir evvel ki sayfada bahsettiği, "Ahlak bilimi" nin doğaya aykırı doğmuş bir yaratık, temelden tutarsız bir varlık olduğunu söyleyen Levy ve Bruhl’a atıfta bulunarak ( A.Bayet-Bilim Ahlakı-Elimdeki baskıya göre 25. sayfa ) ‘’Bilim Ahlak’’ını yani Ethiologieyi savunuyor. Ayrıca, bu yazının devamı ( A.Bayet-Bilim Ahlakı-Elimdeki baskıya göre 27, 33, 34. sayfalar ) : '' Yalnız, cüretli bir öngörüşle, ahlaksal olaylar biliminin çocukluk çağından kesin olarak çıktığını düşünsek bile, bizi ilgilendiren pratik sorun yine de aynı biçimdekarşımıza çıkmaktadır. Benim de söylemeye çalıştığım gibi, ethiologie’nin şöyle dediğini tasarlayalım : '' İnsanın canına kıymasıyla ilgili ahlaksal düşünceler, toplumsal kümelerin kültür ve özgürlük derecelerine göre değişir ''. Ayrıca, şunu da eklemiş olsun diyelim : '' Adam öldürme, hırsızlık, ve yalan ile ilgili ahlaksal düşünceler başka öğelere göre değişir; aile ile ilgili görüşler de filan ortamda şu ya da bu eğriye bağlıdır''. Ancak sezer gibi olduğumuz bu türlü sonuçlar, insan toplulukları üstüne kurduğumuz belirsiz düşünceleri değiştirebilirler : Ama, bu olayları ve ilişkileri ortaya koyacak olan bilim, özü gereği, bunlardan açık ya da kapalı bir buyruk çıkarmaya yanaşmaz; tutulan yolları aydınlatırken, tutulması gereken yönü, bir parmak işaretiyle bile olsa, göstermez : Gösterirse, olaylar bilimi olmaktan çıkıp ''ahlak bilimi '' olur ki, o zaman da yine eski yollara dökülmüş oluruz. . . . Biz, yalnız pozitifin bilimi vardır dedik. Bununla da isteklerimizi dizginleyeceğimizi sanıyoruz : Biz, sorunun çok önemli olduğunu ve çözümlenemeyeceğini söylüyoruz. Ama bir sorunun çözümlenemez olması, çokluk, yanlış ortaya konmasından ileri gelir. Ahlak ile bilimin ilişkilerini, kendimizden öncekilerin açısından ele alacakolursak, onlardan pek uzağa gidemeyiz., bir bakıma, onlar kadar bile gidemeyiz.; çünkü, ilkelerimiz,onların düşmediği bir takım kuşkulara düşürmektedir bizi.Ama sorunu başka türlü, pozitif olarak alalım ele: Bilimden bir ahlak kurmasını isteyecek yerde,onu bir ahlakın kurup kurmamış olduğunu soralım kendi kendimize : o güne kadar bulamadığımız çözüm, gözlerimizin önünde kitaplardan önce gerçeğe geçmiş bulunuyor: Onu yeniden bulacak değil, sadece gözlemleyeceğiz. Bilim Ahlakı Bugüne kadar bir ahlak bilimi kurmaya çalışılmışsa da, bu yoldaki çabalar boşuna gitmiştir. Çünkü, kurallarla ilgili olanın bilimi olamaz. Ama, sorunu tersinden alalım: Ahlak bilimi olamayacağına göre, bir bilim ahlakı olamaz mı, ya da böyle bir ahlak yok mudur ? . . . Ne kadar eksikleri bulunursa bulunsun, ne kadar yanlışları çıkarılırsa çıkarılsın, bu incelemenin sonunda, okuyucu benimle birlikte, hiç değilse,şu noktalar üstünde anlaşırsa, ne mutlu bana : 1-Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise gerçektir, hem de canlı bir gerçek. 2-Bugün kavrayabildiğimiz biçimiyle bu ahlak, insan topluluklarına sunulan bütün ahlaklara, güzellik bakımından eşittir ya da ondan üstündür. '' Valla, üşenmeden aldım kitabı elime, tek tek, kelime kelime yazdım. Yarasa'nın da dediği gibi; memlekette neler oluyor, siz burda bunu tartışıyorsunuz. Benzetmek gibi olmasın ama aynı Bizanslı'ların, İstanbul düşerken, '' Melekler dişimi erkek mi ? '' diye tartışması gibi...
  18. Komik olur mu çok normal. Demek ki, asimile ettiğimiz miktar bizi kesmemiş, hızımızı alamamış asimile etmek için dışardan yeni adam getirmeye başlamışız.
  19. Biraz da diğer sol partilerin neden oy alamadığını irdeleseniz de bizi aydınlatsanız. Onlar da mı bu ''hata'' lardan dolayı oy alamıyor ?
  20. 80'lerde, Sovyet-Afgan savaşından kaçıp Türkiye'ye sığınan Özbekler Van'a, Hatay'a, Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye'ye gelen Ahıskalar Kars'a, yani Kürtlerin, Arapların yoğun yaşadığı illere yerleştirilmişti. Şimdi, bu arkadaşımızın mantığı ile, '' devlet bu insanların Kürt'leşmeleri, Arap'laşmaları için bu illlere yerleştirmiştir '' dememiz gerekmez mi ?
  21. '' Almanya’da Etnik ayırım '' başlığında konuyu Türkiye’ye getiren siz değil miydiniz ? Şimdi, insanları nasıl konu dışına çıkmakla suçlayabiliyorsunuz, anlaşılır gibi değil.
  22. Yazılanları okumadığınız, okusanız bile anlamadığınız yönünde eleştiriler aldığınızı söylemiştim. Link verdiğim hatta oradaki yazıyı alıntıladığım, Almanya’daki Zazaların web sitesinde yazanları okumadığınız belli. Bugünkü anlayışa göre böyle, ama eskiden dünyada hiçbir devletin böyle bir kaygısı yoktu çünkü dünyada demokratik devlet diye bir siyasi terim yoktu.
  23. Efendi Türkler arkadaşımız çok önemli bir noktaya işaret etmiş, Alman millet tanımı kana dayalıdır. Fransız millet tanımı ise Türkiye gibi toprağa… Almanya’da iki tip vatandaşlık vardır. Biri Alman ırkına mensup olanlar, diğeri sonradan Alman vatandaşı olanlar. Alman ırkına mensup Almanlar hiçbir basit nedenle, vatandaşlıktan çıkarılamazken, sonradan '' Alman '' olanlar eften püften, adi suçlardan dolayı bile kolayca vatandaşlık haklarını kaybedebilmektedir. Türkiye’de ise, sonradan vatandaş olanlar, tüm diğer vatandaşlar ile eşit haklara sahiptir. Asıl, fark buradadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.