Süzgeç! tarafından postalanan herşey
-
ahmet kaya ağladıkça ve yaptıgı şok açklama ölmeden önce
Türkçülük yapanların, ırkçılık yapmadığınımı söylüyorsunuz sn.Politika? O ırkçlığıda hala devam ettiriyorsunuz. PKK nekadar Kürt ırkçılığı yapıyorsa,sizlerde o denli Türk ırkçılığı yapıyorsunuz. Ben bir Türk olmakla birlikte, kendi yediğiniz ırkçı damgasını, A.Kaya'ya mal etmenizi anlayamıyorum. Eleştri yapacak biri,önce kendisini eleştirmesi gerekmiyormu? Bu konuda başka tartışmalarda olmuştu hatırlarsanız...!
-
işte deniz feneri
F.Altaylı'ya bir soru sormak gerekir. Yahu Altaylı; Konu "Deniz feneri" yazdıklarınız doğru olabilirde,neden böyle bir süreçte bunları yazma gereği duydunuz, mademki bildikleriniz vardıda,neden daha önceleri açıklamadınız? Siz Hürriyette yazar iken,devamlı takip edilen yazarlar arasındaydınız. Ozamanlarda A.Doğan'ı patron değil padşah gibi görür,hürmette kusur etmezdiniz. Kendinizide kanal D'nin haber müdürü olarak biryerlere koyar, birilerini eleştirip araba resimleri çizmeyi bir marifet sanırdınız. Sonrasına neolduda Hürriyetten kovulup,o eleştiri yaptığın tarafta saf tuttun,bu soruya yanıt lütfen. Sizi Hürriyetten kovduranın RTE olduğunu benim kadar sizde biliyorsunuz. Aynı durumda olan E.Çölaşan, aynı tavırlarında ısrar ederken,siz neden karşı tarafın avukatlığını yapmaya soyundunuz? Birdaha hatırlatalım,konu "deniz feneri"...! D.Baykal yada A.Doğan bu suçlamaların dışındadır. Yazacaksanız,kamuoyunu bilgilendirecekseniz,yazılarınızıda o yönde yazmanız gerekmiyormu? Dinci gazetelerin taşeronluğunu yapmak istiyorsanız,geçiniz birine yazınız orada. Hedeflerinizi: iknci bir M.Barlas olarak belirlememişsinizdir umarım. NOT: F.Altaylı'nın, makalesinin altına eklediğim yorumdur.
-
Sıra bizde...
İŞTE benim size altı senedir ezile büzüle, kahırlar içinde anlatmaya çalıştığım "Başbakan" buydu. Ama siz anlamamazlıktan geldiniz. "Sıra size gelecek" yazısını yazdığım günü hatırlıyorum; önce başlığa "Sıra bize gelecek" yazmıştım. Masamın etrafında hızla üç kez sağdan sola, üç kez soldan sağa dolandıktan sonra, vaziyeti düşünüp yeniden eski başlığa dönmüştüm: "Sıra size gelecek..." Oysa dün televizyona baktım: Sıra bizde... * Altı senedir anlatamadım; bu Başbakan asla "demokrat" değildir... Siyasete "Minareler süngümüz..." diye adım atan insanı, sanki bir demokrasi manifestosu sunmuş gibi karşıladınız. (.........) Bu Başbakan "çağdaş" da değildir. Batılılığı-çağdaşlığı reddeden anlayışın simgesi haline getirdikleri türbanı-tesettürü yanında taşıyan ve kadrolarını türbanlı hanımlar ordusundan kuran insanı "çağdaş" sandınız. (.........) Bu Başbakan "hukuk" da tanımaz... Seçimlerde aldığı yüzde 46 oyu hukukun üstünde gören ve halk desteğinin mahkeme kararlarının üzerinde olduğunu açıkça söyleyen insanı "hukuki" saydınız. (.........) Bu Başbakan "Türkiye’yi AB’ye sokacak adam" da olamaz... Çünkü AB; demokrasi, hukuk, laiklik, çağdaş yaşam biçimi demektir. Bunlardan bir tekine sahip olmayan insandan, Türkiye’yi "AB’ye sokmasını" beklediniz. (.........) Bu Başbakan "AK" da değil... Ormana yapılan villadan gıda dağıtım şirketine... İki kamu bankasından verilen 350’şerden 700 milyon dolarla damada alınan medya şirketinden gemiciğe... Burs paralarından kral hediyelerine... Çevresindekilerin yolsuzluklarını görmemesinden kendisini koruyan dokunulmazlığı (millete söz verdiği halde) kaldırmamasına kadar... * Üstelik bu Başbakan artık gerçek kimliğini gizlemiyor; haksız-hukuksuz, demokrasiye tahammülsüz, çağdışı ve saldırgan... Ve sıra bize geldi. Sıra size de gelecek. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/985243...61&sz=99842 Sayın Aydın Doğan; E.Çölaşan ve F.Altaylı'yı rte'nin direktifleriyle işten atarken, sıranın kendisine geleceğinin hesabını yapamamıştı. B.Coşkun ve birkaç köşeyazarı olmasa, Hürriyet okunmayacak gazeteler arasına girecekti.
-
GAZİ OLAYLARI GEÇEĞİ
Sayın Kaplan; senaryo güzel yazılmış ama inandırıcılığı yok. Ayrıca kaynakta göstermemşsiniz,kaynağı bizzat sizseniz, kanıt zorunluluğu olduğunu unutmayın.DHKP-C 'li biri hiçbirzaman sizin iddia ettiğiniz eylemi yapmaz. O senaryoyu hayata geçirenleri, Maraşta,Çorumda ve Sivasta tüm Dünya izledi. Şimdilerde rte'nin mazlum ayaklarına yatmasını örnek alıp, **** yapmayın. Gazi olaylari Bundan 6 yıl önce istanbul Gazi Mahallaesinde,Alevilerin uğrak yeri olan kahvehane ve dükkanlar karanlık güçler tarafından ağır silahlarla tarandı.Bir kez daha insanlar katledildi.Bu katliamlar,1980 öncesi senaryoların bir devamı idi.Değişen sadece figüranlardı,çünkü o dönemin figüranları kimisi Bürokrat,kimisi patron ve kimiside Parlementer olarak mükafatlandırıldılar ve oyunu değişik mahallerde farklı biçimde devam ettiriyorlar.12 Mart akşamı,Gazi mahallesine gelen katliamcılar Karakola 100 metre uzaklıkta bulunan Dostlar,Yavuz,Doğu isimli işyerlerini ve Cem Evini otomatik silahlarla taradılar.Ne ilginçtir ki,olayda kullanılan arabanın Küçükköyden gasp edildiğini tesbit eden polis karakolun yanında katliamı yapanları görmediler veya görmemezlikten geldiler.Katliam esnasında 67 yaşında, Alevi Dedesi olan Halil KAYA yaşamını kaybetti.Daha sonraki günlerde soy kırımına dönüşen olaylarda 28 canımız katledildi ve 200den fazla insanımız yaralandı. Gazi olayları iddia edildği gibi,sol güçlerin bir provaksiyonu ve kışkırtması olmadığı,aksine devlet güçlerinin,ırkcı ve gerici kesimlerin her fırsatta Alevilere yönelik planlı ve proğramlı saldırılarından birisidir.Gazi mahallesindeki olaylar rast gele değil, Ajan ve provaktörler,Polisler bilinçli ve planlı olarak gündeme getirmişlerdir.Bu tür yerler,alanlar,kitleler,mekanlar tesbit edilip,planların kimler ve hangi kurumlara uygulanacağı daha sonra meydana çıkan Andıç planıyla daha netlik kazandı.Alevilerin yoğun olarak yaşadığı,kendi inanç,felsefe ve kültürlerini yaşatmak için hızlı bir örgütlenme sürecinin başladığı bir dönemde,Gazi mahallesi özellikle hedef seçilmiştir.Toplumun inanç ve ibadet dünyasında önemli bir yeri olan Cem Evide dahil,Alevilere ait işyerleri hedef seçilmiştir.Bu saldırılrın asıl amacı toplumu Alevi-Sünni çatışması içerisine çekerek, halkı birbirine düşman ederek,Talan,Vurgun ve Çete düzeninin devamı isteniyordu ve aynı zamanda Alevi örgütlenmelerinin hızını kesmek,toplumun bir araya gelmesini engellemek,şiddetle insanlar sindirilmek isteniliyordu.1993 Sivas katliamı sonucu çoğalan Alevi dernekleri,uğradıkları haksızlığa,yoksulluğa,hakaretlere,faili meçhul cineyetlere,kirli savaşa ve çeteleşmeye karşı daha duyarlı hale geldiler ve hakları için mücadeleye yöneldiler.Zamanlama olarak,Alevilerin dernek ve Cem Evlerini kurarak haklarını aramak,seslerini duyurmak ve örgütlü bir toplum olma dönemine denk gelmesi saldırıların niyeti hakkında açıkca bilgi vermektedir.Gazi olayları tarihimizde üzücü olduğu kadar da öğretici olmuştur.Halkımız uğradıkları haksızlıklara karşı tepkilerini Gazi mahallesinde ve Ümraniyede barikatların gerisinde direnişleriyle ortaya koydular.Suskun toplum olmadıklarını kendileri için insan hakları,demokrasi,laiklik ve özgürlük için mücadele edeceklerinin mesajını verdiler.Bu haklarından vaz geçmeyeceklerini,kendileri ve haklarından mahrum edilenlerle birlikte mazlumun yanında yer alacaklarını yiğitce ortaya koydular.O dönemde Kürt Ulusal hareketi bahane edilerek Dersimde Alevi köyleri silah zoruyla boşaltıldı,köyler ve doğa havadan ve karadan bombalanarak talan ve tahrip edildi.Gazi halkı 12 Eylül sonrasının korku duvarlarını yıkarak,susmanın yok olmak olduğunu bilincine varıp haksızlığa başkaldırdı.Gazide kaldırılan barikatlar kafalarda düşünsel barikatlara dönüştü. Tarihsel olarak Mart ayları eğemen güçlerin toplumu ve toplumsal dinamikleri pasifiz etmek istediği dönemlerdir.12 Mart Muhtırası.30 Mart Mahir ÇAYAN ve arkadaşlarının imhası,24 Mart Savcı Doğan ÖZün öldürülmesi,16 Mart istanbul Üniversitesi Katliamı,7 Mart Gazeteci Çetin EMEÇin öldürülmesi,12 Mart Nevroz bayramının kana bulanması yaşandı ve 12 Mart Gazi Katliamı bu imhacı zihniyetin devamı olduğu bilinmektedir. Gazi katliamı devletin kontrolünde yapılan bir imha ve yıldırma hareketidir.Hayatını kaybeden tüm canların arkadan hatta tek kurşunla katledildikleri yapılan Otopsi Raporları ile kanıtlandı.insanlarımız,Gençlerimiz ve Genç Kızlarımız polis copları altında saçlarından sürüklenerek postallar altında ezildiğine ve coplar ve sopalarla düvülen bir genç kızımız öldü diye çöplüğe atıldığına bütün dünya şahit oldu. Devletin Emniyet gücü saydığı,kendi yetiştirdiği canilerin Gazide ortaya koyduğu vahşet,kamuoyunda Manisalı Gençler olarak bilinen gençlere uyguladığı insanlık dışı zulüm başta Aleviler olarak tüm emekçilere,ilerici ve demokrat insanlara yönelik davranışlardır.Katliam sanıklarının duruşmaları basından ve kamuoyundan kaçırılmakta ve Dava duruşmaları sürekli ilden ile değiştirilmektedir.En son Trabzonda yapılan duruşmada katledilenlerin yakınları ve duyarlı kitle örgütleri temsilcilerinin duruşmalara alınmaması için her türlü oyunlar tezgahlanmıştır.Otobüsler şehire alınmayarak yollarda adeta bu insanlarımıza işkence yapılmıştır. kaynak:wwww.zurich-alevi.ch Devamı için kaynak : http://www.uludagsozluk.com/k/gazi-olaylari/
-
Eski üyeden yeniden merhabalar...!
Tekrar merhabalar arkadaşlar. Ben bu forum'a 2005 in ilk aylarında üye olmuş,bazı formaliteler gereği kendi isteğimle forumdan ayrılmıştım. Neden döndüğüm hakkında yorum yapmayacağım. Biraz kendimden bahsetmek gerekirse: Birkaç yıl farklı doğum tarihim olsada, 26.09.55 doğumlu olup alevi kökenli Tokat'lı biriyim. 72 den beri Almanya'da yaşamakla birlikte, kafa kağıdımın din hanesindeki "islam" karşılığını kabullenemiyorum. Benim iznim alınmadan,bana sorulmadan, beni din hakkında yönlendirenleride şiddetle kınıyorum. Bu forumda, kendi ilgi alanımdaki konularda yazan arkadaşların hepsine yakınını tanıyor ve, içlerinde "dost" diyebildiklerim'de var. O dost dediklerimin,beni arkadaş yada dost gördükleri önemli değil. Yeterki bir (?) vardı desinler yeterde artar bile. Saygılar,tekrarından merhabalar.
-
absinthe
Söz rakıdan açılmışken,milli içkimizden vazgeçmemek gerek. Tayyip sayesinde, nekadar milliliği kaldı oda tarışılır ya neyse.
-
işte deniz feneri
Alman savcı LOTZ, SİYASİ baskı iddialarına kızdı Burası Almanya, bize kimse baskı yapamaz Deniz Feneri davasına bakan Alman Savcı Lotz “Türk hükümeti ile hiçbir temasımız olmadı. Ne bana ne de arkadaşlarıma baskı yapılmadı” dedi Almanya’daki Deniz Feneri davasını açan Alman Savcı Kerstin Lotz, Türk hükümetinden baskı yapıldığına ilişkin iddialara sert tepki gösterdi. Lotz “Burası Almanya baskı yapamazlar” dedi. Alman Savcı iddianamesiyle ilgili Türkiye’de öne çıkan soruları VATAN’a yanıtladı. * “BURADA BASKI YAPILAMAZ”: Sanıklardan Firdevsi Ermiş’in ifadesinde “Türk hükümetinin siyasi baskı yapmaya çalıştığı” iddiası da yeralmıştı. Bu iddianın Türkiye’de çok tartışıldığını hatırlattığımızda Alman Savcı Lotz, sert tepki göstererek “Türk hükümetiyle hiçbir temasımız olmadı. Ne ben ne de arkadaşlarıma böyle bir siyasi baskı yapılmadı. Böyle birşey nasıl mümkün olabilir. Baskı yapılamaz zaten, burası Almanya” yanıtını verdi. * AKMAN SORUŞTURULUYOR: Savcı Lotz, RTÜK Başkanı Zahid Akman’la ilgili iddialar konusunda da açıklama yaptı. Lotz, soruşturma sürdüğü için ayrıntılı konuşamayacağını belirterek “Zahid Akman iddianamemde yer almıyor. Çünkü onunla ilgili soruşturma henüz tamamlanmadı. Benim iddianamem Firdevsi Ermiş, Mehmet Gürkan ve Mehmet Taşkan hakkında. Akman’la ilgili soruşturma sürdüğü için iddianamede yer verilmedi” dedi. Savcı Lotz, Akman’ın Almanya’ya giriş yasağı olduğu haberlerini ise doğrulamadı. * GEMİ KAÇIRILDI: Savcı Lotz, bağış paralarıyla 1 milyon 114 bin euro’ya alınan geminin, soruşturma başlar başlamaz satıldığını doğrulayarak, “Artık gemi için yapabileceğimiz bir şey yok” dedi. * DOSYALAR GÖNDERİLEBİLİR: Soruşturmada Zahid Akman dışında, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Genel Müdür Yardımcı İsmail Karahan, Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik ile Mali İşler Sorumlusu Harun Kapuyoldaş’ın da yer aldığını belirten Alman Savcı, bu kişilerin davanın Türkiye ayağını oluşturduğunu belirtti. Savcı Lotz “Dosyanın Türk Adalet Bakanlığı’na gönderilip gönderilmeyeceği üzerinde çalışıyoruz. Soruşturmanın Türkiye ayağı var ve bu konu önümüzdeki hafta salı günü yapılacak duruşmada görüşülecek. Olaylar arasındaki bağlantı kuruldu. Bu kişilerle ilgili bizim soruşturma yapma yetkimiz yok. Ancak kesin karar verildiğinde dosya Türk Adalet Bakanlığı’na gönderilecek” dedi. Para kuryelerle taşındı İddİanamede, bankalarda toplanan bağışların para kuryeleri aracılığıyla Türkiye’ye götürüldüği anlatılıyor. Bu kuryeler kimi zaman sanıklar Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan’dı. Para kuryeleri aracılığıyla Türkiye’ye gönderiliyor ya da ortak oldukları firmalara aktarılıyordu. Sadece 2003-2006 yılları arasında “teslim alındı belge”lerine göre, para kuryeliği yapan kişilere teslim edilen paranın miktarı 14 milyon euro’yu buluyor. ‘Taklit bile olsa inanmak güç’ Şişirilmiş faturalar arasında, yardım amaçlı Prada marka kot pantolon alındığını gösteren bir fatura da bulunuyor. Savcı şöyle diyor: Örneğin Prada jeans gibi. Bunun yardım mahiyetli olduğu oldukça şüphelidir. Bir adet Prada jeans’in fiyatının 25.00 euro karşılığı olacağı, taklit de dahi olsa, inandırıcı değildir. Erdoğan’a verilen paranın meblağı belli değil 2 Şubat 2005 tarihli alındı belgesinde Başbakan Erdoğan’a gittiği öne sürülen bir paradan bahsediliyor. O belge iddianamede şöyle yer aldı: “(...)belgede herhangi bir meblağ yazılı olmamasına rağmen, Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş’ten parayı, Türkiye Başbakanı’na, (2003 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan) Doğu Asya’daki Tsunami’den zarar görmüş, yardıma muhtaçlara dağıtması için, vermek üzere, aldığını tasdik etmiş. Bu konu, sanık Ermiş’in yedinci kez ifadesi alınırken sorulmuş ve doğruluğu tasdik edilmiştir.” Erdoğan büyük çaba göstermişti Tsunami felaketi Türkiye’de de büyük üzüntü yaratmıştı. Sözü edilen tarihte Başbakan Erdoğan Türkiye’de işadamlarıyla da bir araya gelip bağış toplamıştı. Toplanan yardım, Erdoğan’ın felaket bölgesine yaptığı ziyaret sırasında iletilmişti. Ancak iddianamede, Deniz Feneri’nin Erdoğan’a böyle bir bağışı ilettiği yönünde herhangi bir kayıt yer almıyor. http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?d...p;Newsid=197487 Bütün bunlar Almanya'da yaşanırken, bu kuruluşun Türkiye ayağını takibe alacak savcılar yokmuki. İşin ucu başbakana kadar gideceğine göre, böyle savcılarıda bulmak mümkün görülmüyor maalesef.
-
RAMAZAN AYINIZ MÜBAREK OLSUN
İçim burkuldu biliyormusunuz.Biraz daha ilerleseniz, ağlayacağımdan emin olabilirsiniz.
-
RAMAZAN AYINIZ MÜBAREK OLSUN
Bildiğim kadarıyla,sizde"kadının adı yok"tu. Günah çıkarmayamı çalışıyrsunuz?
-
işte deniz feneri
Almanya'nın Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde, Deniz Feneri derneğinin 3 yöneticisi hakkında açılan dolandırıcılık davasına dün başlandı. Euro 7 Genel Müdürü Mehmet Gürhan (45), Deniz Feneri Derneği Başkanı Mehmet Taşkan (43) ve muhasebe sorumlusu Firdevsi Ermiş’in (44) elleri kelepçeli halde mahkemeye getirildiği davaya Türk ve Alman basını yoğun ilgi gösterdi. Yargıç Dr. Jochen Müller, Almanya dışında Türkiye, İran, Irak, Pakistan, Endonezya, Azerbaycan, Mali gibi birçok ülkede uzantısı olan davanın 200’den fazla dosyayı kapsadığını belirterek, "41 milyon 434 bin Euro’yu kapsayan duruşmanın en kısa sürede görülmesi için ön görüşmeler tamamlandı" dedi. 45 defada 10 milyon Euro Yargıcın ardından söz alan ve 204 davacının adlarını tek tek okuyan Başsavcı Sibylle Gottwalel de, şöyle konuştu: "Burada yardım amaçlı toplanan paraların amaç dışı kullanıldığı gerekçesiyle yargılanıyorsunuz. Yargılanan Mehmet Gürhan’ın Vakıfbank, Postbank ve Commerzbank şubelerinden 45 defada olmak üzere yaklaşık 10 milyon Euro çektiği, Taşkan’ın ise 2 milyon 255 bin Euro’yu çektiği, bunun bir defasında Ermiş’in yanında olduğu tespit edildi. Bu paraların Türkiye’ye götürüldüğü ve amaç dışı kullanıldığı iddia ediliyor." Daha sonra söz savunmaya verildi. Avukatı, çifte vatandaş Mehmet Gürhan’ın geçmişte Milli Gazete’de çalışabilmek amacıyla Milli Görüş üyesi olduğuna vurgu yaparak, "Ancak gazete ile ilişkisi bitince Milli Görüş üyeliğinden çıktı" dedi. Gürhan da, Deniz Feneri’nin muhtaçlara yardım amacıyla faaliyet gösterdiğini iddia etti. "Toplanan paraları kár sağlayarak daha çok yardım için kullandık. Arsalar aldık, şirketler kurduk" diye savunma yapan Gürhan, derneğin Türkiye’de başka bir dernekle organik bağı olmadığını iddia etti. ’Loto tuttu sandım’ Savunmasını Almanca olarak kendisi yapan Firdevsi Ermiş ise, 90’lı yıllarda gazete ilanı ile şirkete girdiğini söyleyerek, "Loto tuttu sandım" dedi. Ermiş, AKP ya da Milli Görüş üyesi olmadığını vurgulayarak, şunları söyledi: "Zamanla kendi katkılarımla işleyen kriminal bir sisteme alet oldum. Maaşımı kara kasadan, elden ödemek, kullandığım muhasebe programını değiştirmek istediler. Karşı gelince işten atmakla tehdit ettiler. Göstermelik yönetime aldılar. Bir daha fabrikalarda çalışmamak için boyun eğdim. Türkiye’deki bağlantılarımız, ’Dediğimiz olacak’ diyordu. Kararları Türkiye’de belirli kişilerle görüştükten sonra tek başına Mehmet Gürhan veriyordu. Beni bu şirketin yaptıklarından dolayı değil, kişisel hatalarımdan dolayı yargılayın." Neler olduğunu bilmiyorum Yönetim Kurulu üyesi tutuklu yargılanan Mehmet Taşkan da, avukatı aracılığı ile kendini şöyle savundu: "Deniz Feneri’nde çalışmadım. Kurulan şirketlerin yönetiminde bulundum. Toplanan paralar, arsadan gayri menkul alımlarına, gemi alımına kadar çok yerde kullanıldı. Şirket içinde neler olup bittiğini bilmiyorum. Alınan paraların yardım amaçlı kullanılacağını sandım." 18.5 milyon Euro nerede? ALMAN Savcılığı, Deniz Feneri’nin 2002 ile 2007 arasında 41 milyon Euro topladığından hareket ediyor. Davasının sanıkları ise, bu 41 milyon Euro’nun 18,6 milyonunu elden almak ve bir miktarını da Türkiye’ye kaçırmakla suçlanıyorlar. 1- Neyle suçlanıyorlar? Deniz Feneri yöneticileri, Türkiye, Pakistan, Irak gibi ülkelerdeki fakirlere yardım adı altında toplanan paraları amaç dışı kullanmakla suçlanıyorlar. Toplanan 8 milyon Euro’nun amaçdışı kullanılığı tahmin ediliyor. 2- Alman yasalarına göre cezaları ne olur? Ceza, işlenen suçtaki aktif rol, suçun bilinci içinde hareket edilip edilmediği ve mahkemede tanıkların tutumu gözönünde bulundurulurak verilecek. Bu durumda Mehmet Gürhan’a 6, Mehmet Taşkan’a 3 yıl, mahkemeye "Her türlü yardıma hazırım" diyen muhasebe müdürü Firdevsi Ermiş’e de tecilli bir ceza verilebilir. 3- Almanya’daki Deniz Feneri ile Türkiye arasındaki bağ ve faaliyetler nedir? Mahkeme de şu anda bu sorunun cevabını arıyor. Organik bağ olmasına karşın, para trafiğinin nasıl ve kimler üzerinden yürüdüğü henüz net olarak belirlenemedi. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9798546....29&sz=71183 Milletin duygusunu sömürüp kendilerine gemi almışlar! Alman Savcı, VATAN'a açıkladı Hilal ÖZTÜRK-Bülent GÜNAL -------------------------------------------------------------------------------- Almanya’da fakir fukaraya yardım için topladıkları 18.5 milyon euro’yu Türkiye’ye transfer ettikleri iddiasıyla yargılanan Deniz Feneri Derneği’nin soruşturmasını yürüten Alman Savcı Sybille Gottwald, “Atlas 1 adlı yolcu gemisinin bağış paralarıyla satın aldığını tespit ettik” dedi. Almanya’da geçen yıl başlayan ’Deniz Feneri Operasyonu’yla ilgili son gelişmeler dudak uçuklatmaya devam ediyor. Deniz Feneri iddianamesini hazırlayan Alman Savcı Sybille Gottwald VATAN’a yaptığı özel açıklamada, “Euro 7’nin (kanal 7’nin Almanya’daki pazarlama şirketi) Atlas 1 adlı gemiyi topladığı bağış paralarıyla satın aldığını tespit ettik. 9 Eylül’de yapılacak duruşmada gemiyle ilgili iddialar ön plana çıkacak. Ayrıca Türkiye’deki bağlantıları da bu duruşmanın konusu olacak” dedi. Haydarpaşa’ya demirledi Deniz Feneri Almanya operasyonunun fitili geçtiğimiz yıl başında ateşlenmişti. Frankfurt polisinin Deniz Feneri Derneği ile Kanal 7 televizyonunun Almanya Temsilciliği’ne dolandırıcılık ve para aklama iddiasıyla düzenlediği baskınla eş zamanlı olarak bir gemi de gündeme gelmişti: Atlas 1. Geçen yıl Haydarpaşa Limanı’nda demirleyen geminin ise Kanal 7’nin Almanya’daki pazarlama şirketi ’Euro 7 GmbH’çıkması gemiyi daha da gizemli hale getirmişti. O dönem yine VATAN’a konuşan Frankfurt savcılığı sözcüsü Doris Müller-Sheu Atlas 1 adlı geminin bağış adı altında toplanan 14 milyon euro ile alınıp alınmadığının araştırıldığını söylemişti. Henüz geminin bağış paralarıyla alındığını tespit edemedikleri için gemiyle ilgili herhangi bir yasal işlem başlatılamamıştı. 1.1 milyon euro’ya aldılar Geminin fiyatının 1.1 milyon Euro olduğunu belirten Sheu, gemiyi yakın takibe aldıklarını da sözlerini eklemişti. Atlas 1 gemisi işte tüm bu tartışmaların yaşandığı günlerde, 9 Nisan 2007 tarihinde Haydarpaşa Limanı’na demirlemişti. Geminin bakım ve onarımının yapılıp sefere hazırlanmak üzere Türkiye’ye getirildiği söylenmişti. Atlas 1 gemisinin önceki adının Baltic Kristina olduğu, Letonya Devleti tarafından uluslararası ihaleyle satışa çıkarıldığı ve en yüksek teklifi veren Euro 7 tarafından 1 milyon 114 bin 285 Euro’ya satın alındığı açıklanmıştı. Ancak Euro 7 yetkilileri bu paranın tamamanın Vakıfbank Frankfurt Şubesi’nden kredi kullanılarak ödendiğini savunmuştu. Ancak, Frankfurt savcılığı yaklaşık 1 yıl süren soruşturmanın sonunda Atlas 1 gemisinin toplanan bağışlarla alındığını tespit etti. Savcı Gottwald 1 milyon 114 bin 285 Euro’nun büyük kısmının bağış paralarıyla karşılandığını VATAN’a açıkladı. 40 milyon euro topladılar . Almanya Frankfurt’ta merkezi bulunan Deniz Feneri Derneği, 2006 yılında Frankfurt savcılığı tarafından takibe alındı. Kara para aklama ve dolandırıcılık iddialarıyla ilgili yürütülen ön soruşturma yaklaşık bir yıl sürdü. Hazırlık soruşturması sonunda 25 Nisan 2007’de, Derneğe yönelik 340 polisin katıldığı bir operasyon düzenlendi. Dernek yöneticileri Mehmet Gürhan, Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan bu operasyonla tutuklandı. Operasyon kapsamında Deniz Feneri Derneği, Kanal 7 INT’in binası, 14 ev ve işyerinde yapılan aramalarda, çok sayıda belge, bilgisayar, muhasebe kaydı ve yazışmaya el konuldu. 2002-2007 yılları arasında Deniz Feneri Derneği, yaklaşık 40 milyon euro topladı. TESETTÜR OTELE DE PARA AKTI MI? Deniz Feneri Derneği’nin incelemeye alınan para havalelerinin içinde 2004 yılında Çeşme’de açılan tesettür otel Club Familia’nın da adı geçiyor. Alman polisi, Deniz Feneri’nin ya da Almanya’daki adıyla DFD e.V.’nin, Club Familia Çeşme Holiday adlı şirketle de bağlantısının bulunduğunu belirlemişti. Club Familia Çeşme’nin 2004’teki açılışına AKP Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan ile AKP’li Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Demircan da katılmıştı. GEMİYİ YUNANLILAR’A SATTILAR VATAN, Atlas 1 gemisinin izini sürdü. Lloyd’s List’in (Uluslararası Denizcilik ve Ulaşım Haber Portalı) resmi verilerine göre Atlas 1, soruşturma başlayınca 2007 Mart ayında Euro 7 tarafından, Yunan Ventouris adlı Yunan şirketine satıldı. Geminin adı 2007 yılının Haziran ayından itibaren kayıtlara ’Badis’ olarak geçti. Badis, 2007 Aralık’ta tekrar el değiştirirerek ’Rigel’ adını aldı. Bu kez gemiyi satın alan firma Saphir Marine adlı bir başka Yunan şirketiydi. Geminin işletmesini Perla Line adlı Yunan şirketi üstlendi. Tartışmalı gemi, 2007 yılının temmuz ayından itibaren Türk karasularına girmedi. Lloyd’s List yetkilileri ise geminin şu anda Arnavutluk’ta demirli olduğu söyledi. Kanal 7’nin yönetim kadrosu Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Karahan Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Çelik Beyaz Holding yönetimi Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman. Başkan Yardımcısı Mustafa Çelik. Yönetim Kurulu Üyeleri İsmail Karahan. Yönetim Krulu Üyesi Mehmet Gürhan Karaman’ın yönetim kurulu üyesi ve ortağı olduğu bazı şirketler Yeni Dünya İletişim Anonim Şirketi Yurt İletişim ve Haber Ajansı Ticaret Anonim Şirketi Mepa Medya Anonim Şirketi Hayat Görsel Yayıncılık Anonim Şirketi BEYAZ HOLDİNG’TEN AÇIKLAMA Weiss GmbH’den 1 Euro bile almadık Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Genel Müdür Yardımcısı İsmail Karahan ve Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik’in sahibi olduğu Beyaz Holding, Weiss Holding’-den para aktarıldığına ilişkin iddialara yanıt verdi: Weiss GmbH Türkiye’deki Beyaz Holding’e 1 Euro dahi göndermemiştir. Mahkeme sonucunda bu durum anlaşılacaktır. Zahid Akman RTÜK Başkanı olduktan sonra Almanya ve Türkiye’deki ortak olduğumuz bütün şirketlerdeki hisselerini devrederek ayrılmıştır. Bizlerle hiçbir ortaklık ilişkisi kalmamıştır. Hiçbir Kanal 7 yetkilisi Mehmet Taşkan’dan 200 bin Euro teslim almamıştır. Hiçbir Beyaz Holding yöneticisi kuryelik yapmamıştır. Ortağı olduğumuz Euro 7 ve Atlas GmbH şirketlerinden Beyaz Holding yöneticilerine 32’şer bin Euro ödeme yapılmamıştır. Ayrıca şirketlerin ortaklarına ödeme yapması ne zamandan beri suç olmuştur. http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.as...p;Newsid=197068 Hadi gayret; Bu dava hazır ramazanın birinci gününe denk gelmişken, zekatlarınızı çevrenizde onca fakir fukara varken denizfeneri denilen üçkağıtçılara yatırınki; sizlerle iftihar edebilsinler. Bizim ülkemiz insanları bugibi dalkavuklara inanıp hedeflerinde ilerlemelerine öncülük ederken, daha nice denizfenerleri türeyecektir bu ülkede. Çevrelerinde binlerce fakir ve yoksul insanın yaşadığını göremeyip, sadece iş olsun diye birilerinin yalanlarına inanılmasını anlayamıyorum. Birilerinin senin adına aç insanlara yardım götürüyorum safsatasına prim vereceğine, kendi çevrendeki, gözlerinle gördüğün yüzlerce aç insanı görmezlikten gelmek işin acı tarafı gibime geliyor...!
-
İçki dayağı Ramazan için gözdağı mı?
İçki dayağı Ramazan için gözdağı mı? Olayların tam Ramazan’ın başlamasından birkaç gün önceye denk gelmesi çok garip bir tesadüf... Belediye zabıtaları Ankara ve İstanbul’da bugüne kadar görülmemiş şekilde çivili sopalarla, demir çubuklarla, kayalarla, bıçaklarla satıcılara saldırıyor ve onları hastanelik ediyorlar. Hatta bu arada İstanbul’daki olayda zabıtayı uyaran Su Ürünleri Kooperatif Başkanı’na da saldırılmış. Onun dövüldüğünü, kan revan içinde kaldığını görünce araya girmek isteyen besteci-söz yazarı Muzaffer Uludağ’ın kafasında ise odun kırmışlar. Ankara Keçiören’de içki satan büfeciye yapılanlar görüntülerle sabit iki zabıta memurunun çivili sopayla attığı dayaktan büfecinin sağ kurtulmuş olması bile büyük şans. ODTÜ’yü yıkmaktan başka bir şey düşünmeyen Melih Gökçek’in sesi çıkmıyor, Kadir Topbaş ise ABD’nin, Büyükelçisi’ni olayı soruşturmakla görevlendirecek kadar ciddiye aldığı olayı çook çok hafif geçiştiriyor: “Kesinlikle fiziki eylem söz konusu olmamalı, şayet olmuşsa gerekeni yaparız.” “Şayet olmuşsa” ne demek, günlerdir kamera görüntüleri gazetelerde ekranlarda... “Fiziki eylem”, “gerekeni yapmak” ne demek? Zabıtanın görevi adı üstünde zabıt tutmak, denetlemektir, yasalara aykırı bir durum varsa o zaman belediye gerekeni yapar (gerçi artık belediyeler yasalara aykırı işleri kendileri yapıyorlar ama)... Burada ise adamlar fiziki eylemde tavan yapmış, büfeciye çivili sopayla saldırmışlar. Önce derhal belediyeden ihraç edilmeleri, sonra da yargıya sevk edilmeleri gerekir. Ama Kadir Topbaş’ın sözleri, belgeli, ispatlı Şaban Dişli skandalında Başbakan’ın “Yetim hakkı yiyeni aramızda barındırmayız” derken bir yandan da “Parti içinde arkadaşlarımız olayı araştırıyor” demesine benziyor. Yani nedense herkeslerin gördüğü, apaşikâr olayları onlar bir türlü göremiyor, emin olamıyorlar. Bir olsalar adalet yerini bulacak (!) ama... AHLAK POLİSLERİ Mİ GELDİ? İran’da İslâmi baskı rejimi altında vatandaşların “saçın, pantolonun, renkli türbanın, eteğinin, kolunun boyu” diye din ve ahlak polisleri tarafından sürekli taciz edildiklerini biliyoruz. Benzer uygulamaların “Türkiye’ye çok uzak” olduğunu düşünenler YANILMAMAK İÇİN bu zabıta terörü gibi olayları dikkatle izlemeliler. Konu yalnızca içki değildir, aynen olayı gündeme getirmenin “içki savunması” olmadığı gibi... Konu laik ve demokratik bir rejimde insanların din ve inançlarının kararını, ölçüsünü sevabıyla-günahıyla kendilerinin vermesi, kendilerinin belirlemesidir. Sevap işleme özgürlüğü olduğu gibi günah özgürlüğünün de (başkasına zararı dokunmadığı sürece) olmasıdır. İçki içecek-içmeyecek, oruç tutacak-tutmayacak, namaz kılacak-kılmayacak, türban takacak-takmayacak (kamusal alanlar dışında ki o da siyasi İslâm’ın hakim olduğu ülkelerde görülmüş baskıları önlemek üzere konmuş bir sınırlama) bunların kararı vatandaşın özgür iradesine kalmıştır. Burada ise Ramazan öncesi “fiziki güç kullanarak korku salma, korku terörü yaratma” durumu açıkça görülüyor. Bir başka büfe sahibi de bunu açıkça belirtmiş. Şimdi “Ramazan’da restoranlar açık tutulmayacak” dediklerinde buna karşı çıkmak (hayati tehlikeyi düşünmemek) esaslı cesaret istemez mi sizce? Veya örneğin oruç tutmadığını etrafa belli etmek veya bir restorana girip yemek istemek? Bunlar daha başlangıç... Cumhurbaşkanı Gül “içinin çok rahat olduğunu” söylüyor ama acaba milletin içi ne kadar rahat, onu hiç araştırıyor mu? Nasılsa yetkiler padişah yetkisi, keşke padişahlar gibi tebdil-i kıyafet halkın arasına inip bir dinleyiverseler! http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?t...yid=4&wid=4 Her ramazanda olduğu gibi bu ramazandada,sokakta sigara içenler,restorantlarda yemek yeyip içki içenlerde olacaktır. Kendilerini yeryüzündeki Allahın temsilcisi sanıp bu kişilere saldırma olaylaları olmaz umarım. Eğer böyle olaylar olupta failleri cezalandırılmazise, akp hükümetinin sorumluluklarını yerine getirmediğinin bir delili olacaktır. Neyzen ustanın 80 yıl önce yazdığı şiirin ilk dörtlüğünü, o kişilerin gözüne sokmak gerekmezmi? Ne gezersin tanrı ile aramda? Sen kimsinki orcumu sorarsın? Hakikaten gözün yoksa haramda, Başıaçığa, neden türban sorarsın...? Neyzen Tevfik
-
CENNET ve CEHENNEM : VAR MI YOK MU ?
Siz görüp yaşadıklarınızın doğruluğuna inandığınız halde, sonsuz yaşamla kendinizi avutabiliyorsunuz. Yaşadığınız gerçekleri inkar edipte, hurafelerle dolu gerçeğin peşinden gitmeniz düşündürücü doğrusu. Emin olabilmeniz için, mantıklı düşünmeniz yetecektir sanırım.