Zıplanacak içerik

karçiçeği_m

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

karçiçeği_m tarafından postalanan herşey

  1. karçiçeği_m şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Müzik Cafe
    hilmi yarayıcı-al beni yar
  2. De gülüm de gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim istanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. Hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatın! de gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir sevgi, bitmiştir güven! güven bana gülüm! sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm! göreceksin gülüm! Bekle! hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere hainlere, ezilmelere alışacak.. göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki işte o vakit bana-doğrudur!- şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak! bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler! inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize! ölüm inananlar için sessizce kara kapli kitaplardan çıkartılacak.. göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin! artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak! Küçük İskender
  3. karçiçeği_m şurada cevap verdi: arman başlık Forum Oyunları
    mehmet aslantuğ
  4. tüm acı verenleri YAK GİTSİN..............
  5. bunlar bana çiçek veren tüm dostlara gelsin....
  6. sen bu forumun en zayıfısın.....tabii kişilik bakımından şaka şaka sen bu forumun kimseye benzemeyenisin...
  7. karçiçeği_m şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Müzik Cafe
    HAKAN YEŞİLYURT-SABAHIN SEHERİNDE ÖTÜYOR KUŞLAR
  8. karçiçeği_m şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Havadan Sudan Konular
    DÜN HASTA OLUPTA SERUM YEMEK ZORUNDA KALAN BİDENECİĞİM ŞEVVALİM İÇİN GELSİN .... AĞLADIKÇA Dağlarda öfkeli başım Serhatta hep akşam oluyor Nasipsiz kıştanmı Yağmurdanmı yoksa aşktanmı Ağladıkça ağladıkça Dağlarımız yeşerecek Görecek göreceksin Ağladıkça ağladıkça Geceyi tutacağız Görecek göreceksin İlk yazda bitti telaşım Alnımda hep kavga duruyor Vakitsiz hızdanmı Bahardanmı yoksa aşktanmı AHMET KAYA
  9. BIR SEY HER SEYDIR HER SEY BIR SEY 1 Bir öpüs su içiyor masrapasindan gecenin, her dudak yalnizligimizin pesinde, batik gemileri dirilen günesleriyle göksel baliklarina karsici gelebilir mahalle. Ne güzel ölüler vardi bir vakitler, yüzler, simdi dirilerin bil çaydanligi bos, omuzlari sarkik ceketler içinde, çayirdaki evlerinin gözleri kör, bir adamin boslugunca sirtini denize dönmüs kedileri nokta gibi sedirde, unutulmus bir ani kalintisi gibi uzaktalar içleri yok kutulariyla bas basa. Yeniden uyumali o kusla kanadinin altinda, aktarmali damlayan suyu yavasça oluklarina ruhumuzun, neresini veriyorsak yine orasi, örselemeden, incitmeden. 2 Her sabah bir gül tutarak uyaniyor, her aksam bir sofranin dikeninde uzatiyor saçlarini unutmak için, dislerini biliyor ya da bilmiyor, avuçlari belli ki günese dönmek için, yüregi bir çardaktan sarkabilir. Hep o kapidan girip çikiyoruz, ak evler giyiniyoruz, sofamiz, tasligimiz gel diye sesleniyor kuleden atladigimiz kuleden denizin sesine dogru, bir kent çekiyoruz ardimizda avutulmaz bülbülle kadar hizli. Hep o saraydan görünüyor, bahçesinden, tüm baslangiçlara gebe tek dilenci, üfürülmüs bir saksagan karaltisi gibi elleri nar tanesinde, dudaginda bayiltici son karanfil kokusu, feslegenler, feslegenler. 3 Geri dönmesini, yüz geri etmesini seviyor, seviyor geçtigi yollardan tersine yürümesini, bakiyor eskiden düsürdügü bir çaki otlarin arasinda, uyutuyor agzinda baska bir tadi var, uyaniyor baska bir günes damarlarinda. tas bir simgeymis, yalnizlik tika basa dolu, yapraklarin savrulusu rüzgarda bir umudun suya vuran rengiymis buluttan, bulutsa uçan kusmus memesinden tip tip bütün gece. Kendini bir de rüzgarlarinda bulsa 4 Ah sen en güzel tas, tasken su, suyken kara burçak, yaba, bel, çivi, bütün kapilarin mandali, ipler, serilmis çamasirlar, agizlik, mintan, camdaki saksi, saksiyken bulut, bulutken tesbih, çektigim hali silktigim, yatirdigim, üstüne bindigim, öptügüm, mezarinda yaninda yattigim, yatarken deniz, denizken balik, balikken günes, günesken tarla, tarlayken ev, pencere, pencerede insan basi, kendim, bir baskasi, karanlik duvarda yürüyen akrep, tenekelerle çekilen kuyudan suladigimiz, kirptigimiz, bir sopa diktigimiz yanina, iple baglanan, baglanirken çözülen, çözülürken misina, hepsi bir anda, hepsi bir solukta, hepsi, hepsi, hepsi. 5 Gözlerim degince tarlada misira, bir su akiyor içimden otlar arasi, bir kus uçuyor üstünde yabanil, gözlerim degince kusa, yalayinca tüylerini bir agaç büyüyor boynumda kara yesil, günese bakiyorum, irgatlara bakiyorum, bulutum geçiyor baslarindan salinarak, veriyorum, aliyorum, ögütüyorum, ekmek ediyorum saçta, çöreotu ekiyorum, bebelere, yoksullara, acikanlara Oktay Rifat (Denize Dogru Konusma)
  10. FİLMİ İZLEMEDİM.AMA İZLEYEN ÇOK KİŞİDEN YORUMLARINI ALDIM VE ONLARDAN DİNLEDİĞİM KADARIYLA İZLENMESİ GEREKEN BİR FİLMMİŞ.ÇOK DUYGUSAL VE OYUNCULARINDA HARİKA OYNADIĞI SON YILLARIN EN GÜZEL FİLMİ DEDİLER.İLK FIRSATTA İZLEYECEĞİM AMA NASIL...YOLLAR AÇILSIN ÖNCE BELKİ ŞEHRE BİR FİLM GELİR BİR GÜZEL ORMAN OLUR.....
  11. İLK AŞKIM MI....İLKOKULU FALAN SAYMAZSAK GERÇEK ANLAMDAKİ LİSE 1DEYDİ.HENÜZ ÇOK GENÇTİM 15GÜN ÇIKTIK SONRA O GENÇLİKLE AYRILDIK.3YIL SONRA BİR DAHA ÇIKTIK SONRA BİTTİ YİNE SONRA YİNE YİNEE....AMA BİTEN BİTMİŞ BİZ NE YAPSAK BOŞAYMIŞ BİRAZ GEÇTE OLSA ANLADIM BUNU. YANİ ÖZETLERSEK İKİMİZİNDE GENÇLİK HEVESİYDİ AMA BİR TÜRLÜ BİTİREMEDİĞİMİZ BİR HEVESTİ....
  12. şimdi kovalanacak olan hiç ulaşılmadık biriyse hani bir platonikse başlangıçta her zaman kovalanıyor.taki ulaşılıncaya kadar çünkü ilk başta imkansız oluşudur çekim yapan elde edilince bütün büyü bozulur. kovalanması gereken bitmiş bir aşktan geriye kalan biriyse bırak gitsin....giden gelsede hiç bir şey eskisi gibi olmaz bitmeye mahkumdur yine.....
  13. Hee alındım tabi yaneee
  14. SEN BU FORUMUN HERŞEYİSİN
  15. İKİNİZE AİT DEMEK.BU İLK VE SON YAZIŞIM...... İçim acıyor, geçer elbet, geçer de, anlamsız bir yer de, unuttuğumu sandığım bir yer de , yeniden sızlar, ama varsın sızlasın, sızlamadı mı; kocaman sevilmiyor ki... " Ne yapacağını bilememek ne kadar kötü bir durum Beyaz bir ışık arıyorsun bazen, görüyorsun.. Siyahın yoğunlu eritiyor ışığı yine kör oluyorsun.. Nerdesin sen şimdi kim bilir? Neler yapıyorsun? Özlüyor musun beni? Biliyor musun ben geceleri hep seninle konuşuyorum uzun uzun.. Seni Seviyorum diye haykırıyorum. Dünya umurumda değil. Takmıyorum, düşünmüyorum hiçbir şeyi.. Sadece seni, sadece seni düşünüyorum ve ağlıyorum!!! Sırf senin yanında olamadığım için ağlıyorum.. Bırakıp gittiğin, tüm kapıları yüzüme kapadığın günden beri aylar geçti.. Aylar geçti ama içimdeki sevgin hiç bitmedi... Beni sevmediğini, önemsemediğini bilmeme rağmen büyüttüm sevgimi. Ama bu gece Vazgeçiyorum Senden.. Ben seninle olmak, seni yaşamak istiyordum.. Tek isteğim buydu.. Ama izin vermedin. Bilmiyorsun ki geç zamanlar vardır.. Ne yapsan affedilmeyecek, ne yapsan boş.. Bazen ne kadar genç olursanız olun yorgun ve yaşlı bakıyorsunuz ve tek bir söz kalıyor geriye Vazgeçmek...! Korkma, seni artık sevmiyorum YAK GİTSİN İŞTE BENİM İÇİMİ YAKTIĞIM GİBİ........
  16. karçiçeği_m şurada cevap verdi: şilan başlık Şiir Forumu
    Kemal Tahir'e Mektup «Malatya» diyorum, senin çatık kaşlarından başka bir şey gelmiyor aklıma. Bursa'da kaplıcalar Amasya'da elma Diyarbakır'da karpuz ve akrep. fakat senin oranın, Malatya'nın nesi meşhurdur, yemişlerinden ve böceklerinden hangisi, suyu mu, havası mı? Düşün ki hapisanesi hakkında bile fikrim yok. Yalnız : bir oda, bir tek penceresi var : çok yüksek olan tavana yakın. Sen ordasın dar ve uzun bir kavanozda küçük bir balık gibi... Teşbihim hoşuna gitmeyebilir. Hele bu günlerde kendini kafeste arslana benzetiyorsundur. Haklısın Kemal Tahir, emin ol ben de öyle, muhakkak ki arslanız, şaka etmiyorum hattâ daha dehşetli bir şey : insanız... Hem de hangi tarihte, hangi sınıftan, malum... Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde iş değişmiyor, ikisi de bir, hele bu günlerde... - Bunu içerde rahat ve masun yatan bilir - ... Hele bu günlerde, Sarıyerli Emin Beyin fıkralarına gülmek, sevgili kitapların ve domatesin lezzeti, tahtakurularına rağmen uyku - günde üç tatlı kaşığı Adonille de olsa - ve Tahir'in oğlu Kemal hattâ mektup gelmesi senden ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havanın ışığını, karıma olan aşkımdan başka nefsimin herhangi bir rahatlığını affedemiyorum... ****ı-hassasiyet? Değil. Döğüşememek, bir mavzer kurşunu kadar olsun bilfiil doğrudan doğruya... Ancak kavgada vurulan acı duymaz ve kavga edebilmek hürriyetidir en mühimi hürriyetlerin. İçerim yanıyor, Kemal, dışarım serin... Anlıyorsun ya, zaten ettiğim lâf bizim lâflarımızın herhangi biri : çok konuşulmuş, ve konuşulmakta olan... Şimdi kim bilir kaç yerde, kaç insan, dizlerinde âtıl ve çaresiz yatan ellerine küfredip acıyarak bu lâfları ediyor... Anlıyorsun ya, zarar yok, ben anlatacağım yine!... Elden hiçbir şey gelmediği zaman konuşup anlatmanın alçak tesellisi? Belki evet, belki hayır... Hayır öyle değil. Hangi teselli bırak be dinini seversen bırak... Bu, düpedüz, başın önde, olduğun yerde dolanarak kükremek, böğürüp bağırmak, Kemal... Nazım Hikmet
  17. Uçun Kuşlar insandır suda akan yaprakta yeşil gülde kırmızı zorlu bir dal gibi eğleniriz de fırtınalarla ince bir sızı birdenbire kırar kollarımızı ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk bir sabah ebemkuşaklarının altından dörtnala gelir yaşayalım çocuklar her şey bizimdir bir giysi örtüsünde buldum ben bu yedi satırı bozkırda yüzükoyun bir hitit kasabası yedi satır yedi bülbül yavrusu vurmuşlar anasını da kalmış yavrusu bir sürgün şair yazmış vaktin birinde bir genç kız işlemiş onu örtüye yedi renk ipek iplik, yedi bülbül yavrusu ak örtüde yedi satır, gökkuşağı iğrisi bu yalnızlık bu sürgün, insan olmak acısı aldım yedi yavrucuğu koydum buraya yaşıyor mu bilmiyorum o sürgün şair yaşıyorsa bilsin diye o sürgün şair bir gün çıkıp gelsin diye o sürgün şair ‘uçun kuşlar’ ‘uçun kuşlar’ koydum adını bir giysi örtüsünde yedi bülbül yavrusu yedi satır, yedi renk, gökkuşağı iğrisi Hasan Hüseyin Korkmazgil
  18. Çiçeklere su vermeyi unutma demiştin Bugün ilk kez papatyalara su vermedim Gözler değil sözler değil Söylenmeyendir yaralayan Kuru dalda kalan son yaprak gibi bekledim Geldiğindeyse mevsim kıştı Kuru bir soğuktu bahar Papatyaları soldurdun sen Gittikçe uzaklaşıyor gözlerin gözlerimden Ya bu gözler senin değil, ya bu dünya yalan Kimin gözleri bu gök ırmaklardan boşalan Beni ağlattın sen Yurtsuz bir gemisin açık denizlerde biliyorum zor İnsanlar soruyor seni benden ağrıma gidiyor Hangi denizlerdeysen söyle kalbim oraya liman Bir ırmağı kuruttun sen Parça parça bir kalbi kim onarabilir yeniden Bitmiş bir aşkın ağrısını ne dindirebilir Sevgili değil sevgiyi aradığına inanmıştım ben senin Bir aşkı öldürdün sen HAYRETTİN HOROZ
  19. Kimilerine göre dünyaca ünlü bir şair, kimilerince “kartpostal şairi” ve kimilerince de aşklarıyla, sevdalarıyla ünlü bir şairdir Nazım Hikmet. Oysa Nazım Hikmet’i Nazım Hikmet yapan dahiyane yetenekte bir komünist şair olmasıdır. Yaşamında da ölümünden sonra olduğu gibi bazen yere göğe sığdırılamamış bazen de yerin dibine batırılmıştır. Ama kim ne derse desin Nazım Hikmet eşsiz bir komünist şair olarak yüreklerimizde yaşayacaktır. Bu yazı, onun hatırasını ve ortak davamız olan komünist bir dünya yaratma mücadelesindeki önemli yerini anmak amacıyla yazılmıştır. 1902’de doğdum doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin… 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğan Nazım Hikmet, kendi Otobiyografi’sinde de söylediği gibi bir daha doğduğu şehre dönmemiş, dönememiştir. Kavgayla, mücadeleyle geçen koca bir ömür ona bu fırsatı tanımamıştır. Çocuk denecek yaşlarda şiirle ve resimle uğraşmaya başlamış, ama şiiri ve edebiyatı hiçbir zaman salt sanatsal bir uğraş olarak görmemiş, daima ezilenlerin, sömürülenlerin, haksızlığa karşı dövüşenlerin yanında yer almıştır. Yaşadığı hayata, hayatın getirdiklerine karşı tarafsız olmamış, toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmayı, halkını ve ezilenleri aydınlatmayı bir görev olarak kabul etmiştir. Onun durduğu taraf, kaypak küçük-burjuva aydınların veya salt entelektüel kaygılarla “sanat” yapanların tarafı değil, tarih bilincine sahip, materyalist ve fikirleri uğruna mücadeleye girenlerin tarafıdır: “Ben 1923’ten beri Türkiye Komünist Partisi üyesiyim; övündüğüm tek şey budur. Dünya tarihinde, çağının sorunları karşısında büsbütün yansız ve edilgen kalmış bir tek yazar göstermek kuşkusuz zor olacaktır. Yansız olduğu sanılabilir ve söylenebilir, ama nesnel olarak hiçbir zaman yansız olamaz.”[1] Nazım Hikmet’in bu yönü şiir yazmaya başladığı ilk gençlik yıllarına kadar uzanır. Özgürlükçü ve ilerici düşüncelerin beslediği bir aile ortamında büyüyen Nazım’ın şiirlerinde, içinde yaşadığı dönemin toplumsal sorunları hep yer almıştır. Emperyalistlerin pençesinde inleyen ülkesine ve halkına karşı bir sorumluluğu olduğunu düşündüğünden, ilk gençliğinde yazdığı şiirler vatanseverlik ve kahramanlık duygularıyla doludur. Öyle ki, sonunda kendisi de işgal karşıtı mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya geçmeye karar verir. Sosyalist fikirlerle de ilk kez Anadolu’da tanışır. Ankara’da ve daha sonra öğretmenlik yapmak üzere gönderildiği Bolu’da yaptığı gözlemlerin ve buralarda tanıştığı sosyalistlerin etkisiyle sosyalist fikirlere olan ilgisi daha da artar. Bu kısa deneyimin ardından, devrimi bizzat görmek amacıyla Sovyet Rusya’ya gitmeye karar verir. Burada geçirdiği iki yıl boyunca siyasal kimliği iyice sağlamlaşır ve gelişir. 1923 yılında TKP’ye üye olması, artık kaderini işçi sınıfının kaderiyle birleştirdiğinin bir göstergesidir. Şiirleri ve yazılarıyla da bu kimliğini ortaya koymaktan geri durmaz. Artık onun şiiri, sosyalizm mücadelesinde ve işçi sınıfının hizmetinde bir silah olarak kullanılacak, ölümünden sonra bile on binlerce genç insan onun şiirleri sayesinde sosyalizm ve devrim mücadelesinin saflarına katılacaktır. 1923’te yazdığı Şair adlı şiirinde kendi şairliğini şöyle tarif etmektedir: Şairim şiirden anlarım, en sevdiğim gazel Anti Dühringidir Engelsin.. Şairim bir yıl yağan yağmur kadar şiir yazdım.. Fakat asıl şaheserime başlamak için Hafızı Kapital olmayı bekliyorum. 1924 Aralığında mücadeleye katılmak amacıyla tekrar Türkiye’ye döner. Bir yandan TKP’nin merkez yayın organı Orak-Çekiçgazetesine ve Aydınlık dergisine yazılar, şiirler yazarken diğer yandan da partinin örgütlenme çalışmalarına katılır. Polis takipleri, tutuklamalar ve mahkemelerle geçen 5 yıl içerisinde bir kez daha yurt dışına çıkar ve geri döner. Uğruna hayatını ortaya koyduğu partisi için Kemalist diktatörlüğün en azılı saldırılarına maruz kalır. Ama o, bu yolda büyük fedakârlıklara katlanmış ne ilk ne de son devrimci olduğunun da bilincindedir. Kaybettiği yoldaşlarının anısına Güneşi İçenlerin Türküsü’nü kaleme alır: Ölenler dövüşerek öldüler; güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! Akın var güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın! 1929 yılı ise, hayatında ikinci bir dönüm noktasını oluşturur. Bir yandan şiirleriyle edebiyat dünyasında fırtınalar estirirken, öte yandan TKP içinde parti merkeziyle ve Şefik Hüsnü’yle ciddi bir polemiğe girmiş, karşılıklı eleştirilerin artık partinin günlük faaliyetini bile etkilemeye başlaması nedeniyle TKP merkeziyle arası iyice açılmıştır. Günlük olaylardan, yurt ve dünya sorunlarına kadar pek çok konuda yazı ve şiirler yazan Nazım Hikmet, bir yandan da egemen sınıfların ve emperyalistlerin uşaklığını yapan edebiyat anlayışlarına karşı savaş bayrağını açmıştır. Gerçek sanatın halkın hizmetinde olması gerektiğini düşündüğünden, eserlerinde ezilenlerin ve sömürülenlerin daha iyi bir dünya kurma mücadelesine ses vermekte, kurtuluş kılavuzunun Marksizm olduğunu yinelemektedir. Parti politikalarına bir türlü uyum sağlayamadığı ve parti merkeziyle arasının gittikçe açıldığı bu dönem, Şefik Hüsnü’nün parti üzerinde otoritesini kurmuş olduğu yıllardır. Şefik Hüsnü ile sürekli sert tartışmalara girdiğinden, sonunda iş Nazım’ın parti merkezinden tamamen kopmasına kadar varır. 1929 yılı ortalarında Pendik yakınlarındaki Pavli adasında kendisinden başka 7 kişinin[2] daha katıldığı bir toplantı düzenler. Toplantıya katılanlardan Zeki Baştımar, Komintern’in TKP merkezinden yana çıkması üzerine sonradan bu muhalif komiteden ayrılmış, diğerleri ise Komintern’in talimatı üzerine “Troçkistlik ve polis muhalefeti” suçlamasıyla partiden atılmışlardır. Ancak Nazım Hikmet ve grubu bu hükmü tanımamış ve kendilerini gerçek TKP saymaya devam etmişlerdir. Yine de Nazım’ın başlattığı bu muhalefet, uzun süre devam etmesine rağmen hiçbir zaman istenen etkiyi yaratmamıştır. Nazım’ın TKP merkezine karşı yürüttüğü muhalefetin ardından gelen 30’lu yıllar, CHP’nin tek parti iktidarının Avrupa’da yükselen faşizmin etkisine girmeye başladığı bir dönemdir. Devletçilik politikaları ile yaratılan baskıcı ortamda, devlet güya “sınıflar üstü” bir konuma yükseltilerek, “milli şef”in önderliğinde parti ve devletin birliğini hedefleyen faşizan bir yönelime girilmiştir. Yasakların ve baskıların alabildiğine arttığı bu koşullarda, zaten daha 1925’lerde komünist düşüncelerin basın-yayın yoluyla propaganda edilmesi yasaklandığından, Nazım birçok kereler sorgulanır, tutuklanır ve çeşitli baskılara maruz kalır. Ama her şeye rağmen mücadelesini sürdürür ve fikirlerini şiirlerinde dile getirmekten geri durmaz: İtalya’da faşizm Emilialı büyük toprak kontlarının asâlarından ve Romalı bankerlerin demir kasalarından geçip İL DUÇE’nin dazlak kafasında dank demiş bir nuuurdur Taranta - Babu.. Bu nur yarın inecektir üstüne Habeş ovalarında mezarların. Fakat askeri ve sivil bürokrasi içinde çöreklenmiş olan faşist kadroların gözünde, artık Nazım Hikmet gibi komünistlerin defterinin dürülmesinin zamanı gelmiştir. Böylece, Nazım Hikmet’e ve TKP kadrolarına karşı bir komplo hazırlanır. Ocak 1938’de son derece düzmece iddialarla gözaltına alınır ve hemen Divan-ı Harbe sevk edilir. Önce Harp Okulu öğrencileri arasında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve 15 yıl ağır hapis cezası alır. Henüz Harp Okulu davasının yankıları sürerken bu kez de bir Donanma Olayı patlak verir. Yavuz zırhlısındaki askerlerin dolaplarında Nazım Hikmet’in şiir kitaplarının bulunmasıyla birlikte “donanmayı isyana teşvik”le suçlanır. Hakkında hiçbir delil olmadığı halde tamamen keyfi kararlarla yargılanır ve 15 yıl daha ceza alır. Önceki mahkûmiyeti de hesaba katılarak cezası 28 yıl 4 aya indirilir. Olay hem yurt içinde hem de yurt dışında büyük sansasyon yaratır. Nazım Hikmet’in ve onunla birlikte pek çok solcu, muhalif ve aydının böylesi kasıtlı ve düzmece suçlamalarla keyfi biçimde hapsedilmeleri karşısında tepkiler yükselmeye başlar. Özellikle dünya basınında Türkiye’nin faşist bir rejime sürüklendiği yönünde yazılar çıkmaya başlar. Kendisi de davasını Fransa’daki “Dreyfus” olayına benzetir ve Nazım Hikmet mahkemedeki konuşmasında durumu, “Bu bir komplodur. Önceden senaryo edilmiş bir komplo olduğu mahkeme aşamalarındaki, çocukların verdiği ifadelerden de bellidir” diyerek ifade eder. 31 Ağustos 1938’de İstanbul (Sultanahmet) cezaevine yollanan Nazım Hikmet, orada Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte hapis yatar. Buradayken uzun yıllarını alacak olan Kuvâyı Milliye Destanı’nı yazmaya başlar. Amacı emperyalist işgalcilere karşı çeşitli fedakârlıklara katlanarak mücadele vermiş bir halkın portresini çizmek, bu savaşta hayatını ortaya koyanların anısını yaşatabilmektir. Savaşı verenlerin Kemalist kadrolardan ibaret olmadığı, destanı asıl yazanların kimler olduğu ustaca resmedilmiştir: Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Zorlu ve çileli günler yaşamasına rağmen umudunu ve inancını korumaktadır. Cezaevindeki günlerini de boş geçirmez. Mektuplarıyla Kemal Tahir’i, konuşmalarıyla da Orhan Kemal ve İbrahim Balaban’ı yetiştirir. Ayrıca kendisiyle birlikte mahkûm edilmiş olan Harp Okulu öğrencileriyle de aynı cezaevinde olduğundan onlarla da ilgilenme fırsatı bulur. Bu gençlerin hepsi de ileride şair, edebiyatçı ve ülke sorunlarına duyarlı insanlar olarak yetişirler. Birlikte olduğu tutuklulara Fransızca öğretmeye başlar. Hatta hapishane müdürüne aldırttığı 3 adet dokuma tezgâhını diğer mahkûmlarla birlikte çalıştırarak yoldaşlarına, arkadaşlarına ve ailesine para bile gönderir. Kısacası Nazım Hikmet uzun hapislik yaşantısı boyunca karamsarlığa kapılmamak, mücadeleyi bırakmamak ve yaşamı her zaman ciddiye almak gerektiğini savunmuştur: Yaşamak şakaya gelmez, Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın Bir sincap gibi mesela, Yani, yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak Yaşamayı ciddiye alacaksın, Yani o derecede, öylesine ki, Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, Yahut kocaman gözlüklerin, Beyaz gömleğinle bir laboratuarda İnsanlar için ölebileceksin, Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, Hem de en güzel, en gerçekçi şeyin Yaşamak olduğunu bildiğin halde. .................................................... TUNCAY ALP İYİKİ DOĞDUN NAZIM USTA......
  20. karçiçeği_m şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Müzik Cafe
    GÜZELLİĞİN (19566 Hit) Güzelliğin on para etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa. Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk'olmasa. Güzel yüzün görülmezdi Bu aşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Aşık ve maşuk olmasa. Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana aşık olmasa. AŞIK VEYSEL
  21. ya bizim burdada bazı köylerde ölü tavuklar çıktı.otopsi için erzuruma gönderildiler.aslında komik bişi bu yaa...nedir bu salgın ciddiye mi almamız gerekiyor yoksa ne ben anlamadım gitti.hayvanların canlı canlı üzerine benzin dökülüp yakılması nasıl bir anlayış.....neyse yaa umarım bu illetten bir an evvel kurtuluruz.
  22. az sonya gidip yatacağım....herkese iyi geceler
  23. japonyaya gitmezsem gözüm açık giderim vallaaa
  24. itiraf ediyorum.............bu forumda birinden çok hoşlanmıştım ama yine geç kalmışım herşeyde olduğu gibi...........
  25. az iç sigarayı bee muhammet.genç yaşta telef olmaaaa.. az sonra yatacağım

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.