Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

msnci

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    80
  • Katılım

  • Son Ziyaret

msnci tarafından postalanan herşey

  1. Tengeriin boşig 1- Öncelikle Ruh diye bir şey zaten yoktur... 2- Ya da diyelim ki "Ruh" var, "Ruh"un en temel özelliği "Ölümsüz" olmasıdır... Ölmeyen bir şey tekrardan diriltilemez... Cevap : 1- Öncelikle Ruh olmaz demek direkt bir kanıya varmak yani araştırmadan bunu yok kabul etmektir. Bunun da bilimdeki adı pozitif dogmatizmdir. 2- Evet ruh sonsuzdir. İslamdaki tekrar dirilme konusunu incelerseniz dirilen şeyin ruh değil beden olduğunu bilirsiniz. ----------------------------------------- Böylelikle "Dirilme"nin en temel mantığı ortaya çıkıyor: => Diriltileceklerin mutlaka ve mutlaka "Canlı" ve "Maddi" temelli olması gerekmektedir... Böylece bir sorun daha ortaya çıkıyor: "Acaba diriltilenlerin bu yeniden diriltildikleri yer Maddi" mi? Yoksa "Ruhani" mi? Cevap : İslam'daki manasıyla soruyorsanız maddi. ----------------------------------------- Pekiii... İnsanların bu yeniden diriltildikleri yere ne deniyordu? "Mahşer..." "Ahiret..." Cevap : Mahşer ve Ahiret arapça kelime kökleri aynı olan sözcüklerdir. ----------------------------------------- Diriltildikten sonra Cennete de gitseniz, Cehenneme de gitseniz tekrar bir ölüm yok... Artık sonsuza kadar yaşayacaksınız... Cevap : Cennete ve Cehennemde sosnsuza kadar yaşayacaklar olduğu gibi cehennem ateşinde yandıktan sonra cennete geçecekler de vardır. ----------------------------------------- Soru şu: "Cennet ve Cehennem Maddi midir, değil midir?" Cevap : Maddi. ----------------------------------------- Peki o zaman "Cennet ve Cehennemdeki Sonsuz Hayat" anlayışına göre "Madde" ne olmalı? "Sonsuz..." Cevap : Güzel kelime oyunları fakat Kur'andaki anlamıyla dünya hayatındaki ve ahiret hayatındaki madde denilen olgu bir değildir. Çünkü Kur'an ayetlerinde Kıyamet hadisesiyle madlerin yok olacayı zaten bilinmektedir. ----------------------------------------- Peki "Madde Sonlu!" düşüncesini kim uydurmuş? Cevap : Madde sonsuz olsaydı zaten Big Bang denilen teori Darwin'in Evrim teorisini yerlebir etmezdi. ----------------------------------------- Ya şöyle dersek: "Tanrı, varlığın kendisidir..." Ahanda bu yukarıdaki büyük çelişkiyi aşmış oluruz... Cevap : Hayır Allah madde veya varlığın kendisi değildir. Çünkü hiçbirşeye benzemediğini kendi Kur'an da beyan ediyor. ----------------------------------------- Sorularımız şunlar ve akıllı, mantıklı bir şekilde cevaplandıklarında varılacak sonuç aynıdır... Ama yine de sizde kendinizce cevaplayın: 1- Peki "Yeniden diriltilmek"in mahiyeti nedir? Yani Ruhani anlamda mı diriltileceğiz, Yoksa Maddi benliğimizle mi? 2- Acaba diriltilenlerin bu yeniden diriltildikleri yer "Maddi" mi? Yoksa "Ruhani" mi? 3- Peki inanca göre bu yeniden diriltilme sonrasında tekrar bir ölüm var mıdır? 4- "Cennet ve Cehennem Maddi midir, değil midir?" 5- "Cennet ve Cehennemdeki Sonsuz Hayat" anlayışına göre "Madde" ne olmalı? CEVAPLAR : 1- Maddidir. 2- Maddidir. 3- Yoktur. 4- Maddidir. 5- Dünyadaki madde ile ahiretteki madde bir değildir. Çünkü her boyuttaki zaman bile birbirine eş değildir. Bence biraz İzafiyet teorisi oku
  2. Zekilik Allah'a inanmamakla mı oluyormuş İlmin kapısı Hz.Ali’ye de aynı soru sorulur. Ve Hz.Ali olayı şöyle özetler: ‘‘Farzedelim; inanmayan inat edenlerin dediği gibi; Allah, peygamberler, kitaplar, melekler, ahiret, kader yok. Bu durumda ne inanana bir şey olur, ne de inanmamakta inat edene. Ama, ya varsa; inanana yine bir şey olmaz, ama inanmamakta inat eden, işini şansa bırakmış olur ki buda akıl karı değildir.” Sadece bunu okuyan insan bile objektif bir şekilde baksa Allah'a inanmanın daha karlı olduğunu bilir. Bakın din olgusundan tamamen uzak olarak yapılan bir araştırmayı gazetede okumuştum : "ABD'de bir bilim adamı, 200 yıllık bir matematik formülüyle Tanrı'nın varlığını ispatladığını söyledi. Scientific American adlı bilim dergisine göre Stephen Unwin, 'Probability of God' (Tanrı'nın Olasılığı) adlı kitapta, 'Tanrı, yüzde 67 olasılıkla var' diyor. Risk, analiz ve yönetim uzmanı olan Unwin, Bayes formülünden yola çıkıyor. Unwin, ahlaki değerleri, özgür iradeyi, mucizeleri, Tanrı'nın varlığını kabul eden ve karşı çıkan felsefi görüşleri, formülündeki değişkenler olarak ele alıyor." Filozofların şaşırıp kaldıkları bir ortamda işletmecilerin yanıtı hazır ve kesin: Yüzde 67! Gel de inanma! (Türker Alkan’ın ‘Tanrı'nın var olma olasılığı’ makalesinden bir kesit)
  3. Öncelikle ismi geçen ayetlerdeki kişi bir peygamberdir. Eğer ayetlerin tefsiri hakkında bilgin yoksa boşuna gereksiz cümleler kullanma. Peygamber Allah'a güvenmiyor ve işini şansa bırakıyor. Herhangi bir insan değil bu. Bu bir peygamber. Onun için cezası diğer insanlardan daha ağır olmalı. Ben Allah olsam şöyle yapardım diye başlayan cümleleri hiç sevmem. Ama kullananlar ***** olduğu için hiçbirşey demeden oradan ayrılırım. Gelelim neden ölene kadar balığın içinde kalıyor? Arkadaşım denizin ortasında bulunuyorsun. Zaten denize atıldığında öleceğin kesin. Allah buna rağmen öldürmeden yaşatmış,yani affedici olduğunu göstermiş. Buna şaşırmıyorsun da neden böyle yapmış ta şöyle yapmamış diyorsun. ''Pekiyi, madem ki şeytanı imtihan meselesinden dolayı yok etmiyor, şeytan niçin sadece kalplerinde eğrilik olanları, günahkar yalancıları saptırabiliyor? Allah yolunda giden ihlaslı kulları neden saptıramıyor? Bundan büyük haksızlık mı olur?'' ''Şimdi bu haksızlık değil mi? Niçin insan ayrımı var? Niçin sadece günahkar yalancılar saptırılabiliyor?'' ''Niye şeytanı ihlaslı kullarına da musallat etmiyor? '' demişsin Cevap : Şeytan hakkında bilgin olmadan sorduğun bir soru. Bunu da bırakalım kader hakkında hiçbirşey bilmiyorsun. Şeytan bir insana zorla birşey yaptırmaz. Sadece ''vesvese'' denilen olayı yapar. Yani ''şunu yap, şunu döv, şunu öldür,bunu vur'' der. Yani zorla yapmaz. Sadece yapmanı ister ve bu isteğini manevi olarak zihinlere bildirir. Allah yolunda giden ihlaslı kullar bu gerçeği bildiği için bu şuurla hareket ediyorlar. Kaflarındaki kötük yapma hissinin Şeytan'ın istediği olduğunu seziyorlar. Yani Şeytanın yolundan gitmedikleri için Şeytan onlara pek yaklaşmıyor. Çünkü anlaşma yapmış ve Kıyamete kadar insanları ne kadar çok yoldan çıkartırsa onlar için kardır. Ör : Ben bir ateist olsam (Allah korusun), müslümnaları ateist yapmak için uğraşacağıma komünist ve sosyalistleri ateist yapmak için uğaraşırım. Çünkü onlar dine ve maneviyata pek inanmadıkları için benim istediğim bir oluşumda yer alabilirler. İşte Şeytan da bu şekilde çevirebileceği insanlar üzerinde çok durur. Çeviremeyeceği insanlara da pes etmeden az da olsa tesir etmek ister.
  4. Türkiye'de Kürt sorunu falan yok. Kürt sorunu denilen şeyin aslı Terör sorunudur. Ve Kürtlerin çok az bir kısmı terörist olduğu için tüm kürtler etik olarak terörist olarak yaftalanamaz. Dolayısıyla sorun, Kürt sorunu değil Terör sorunu olmuş olur. PKK denilen örgüt kendini Kürtlerin hakkını koruyan bir örgüt olarak afiş etmiştir. Fakat bugün sempatizan hariç hiçbir kürt Pkk'yı sevmez. Ve haklarını pkk'nın savunmadığını her fırsatta dile getirilir. Geçen gün Kürt düğünü vardı. Tüm korucular keleşlerini alıp ateşlemişti. O görüntülerde birşey dikkatimi çekti. Evde dev bir Türk bayrağı vardı. Dolayısıyla oradaki Kürtler kendilerini Türk milletinin bir evladı olarak görmüşler. Ve pkk'ya karşı savaşmışlardı. Yine günümüze yakın tv'de bir haber izledim. Kürtler Hakkari dağının dibinde pkk'lılara garez olsun diye çocuk çocuk Türk bayrağı ile dolaşmıştı. Bu bile Kürtlerin Pkk'yı benimsemediğini gözterir. Gelelim Kürtlerin yoğun bulunduğu bölgelerdeki sorunlara. Türk devleti doğuya hiçbir zaman sırt çevirmedi. Hep doğuya yardımcı olmak istedi. Ama her zaman bunu başaramadı. Başardığı zaman da dış güçler bunu engellemek için pkk'yı kullandı. Türkiye'yi bölmek isteyen açık ve gizli güçlerin piyonluğunu birçok örgüt üstlendi. Bu örgütlerin elindeki silahlar'ın menşeyi araştırıldığında ABD,ingiltere,İsrail,Rusya gibi ülkelerin silah fabrikalarında üretildiği ortaya çıktı. Dolayısıyla Türkiue Devleti her bölgesine aynı gözle baktı.Ayrımcılık yapmadı. Ama suni bir ayrımcılık yapılıyor gibi gösterildi. Çünkü Büyük İsrail projesi için ilk iş Kürtlerin kışkırtılıp Kürdistanı kurmak için faaliyet göstermesi istendi. Bugün peşmergeyi eğitenlerin İsrail'li mossad ajanları olduğunu bildiğimize göre bu saçma bir komplo değil ap açık gerçektir. Not : Günümüzde Terör'ü anlatmak için çekilen filimler bu gerçekleri ispatlıyor aslında. Tabi anlayana.
  5. İslâm’a göre gerçek dinin kurucusu Allah’tır. İlk din tevhid dini olup, ilk insan olan Hz. Adem, aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsan inanmaya eğilimli ve İslâm fıtratı üzerine yaratılmıştır. İnsanlara Allah tarafından peygamber ve kitaplar gönderilerek “hak din” konusunda ilâhî rehberlikte bulunulmuştur. Fakat zaman zaman insanlar bu rehberliğe ilgisiz kalmış; Allah’tan başka şeylere, kendi elleriyle yaptıkları putlara, bazı tabiat varlıklarına, hevâ ve heveslerine tapmış ve onları tanrılaştırmışlardır. Böylece “çok tanrılı inançlar” ortaya çıkmıştır. Fakat Allah, elçiler ve kitaplar göndererek insanlara hak din konusunda yol göstermeye devam etmiştir. Bu rehberlik, son gönderilen ilâhî kitap Kur’an-ı Kerim ve son peygamber Hz. Muhammed ile kemâle ermiştir. Sonuç olarak İslâm’a göre dinin, özde “ilâhî ve fıtrî” iki kaynağı vardır. Kitab-ı Mukaddes’te de ilk insanın Adem olduğu ve bütün insanların ondan türediği zikredlilir. (Tekvin: 2) Athe karakterli olmayan başka bir çok dinde de dinin menşei, tekâmül nazariyesine dayandırılmaz. İslamiyet Hristiyanlık ve Yahudilik’te olduğu gibi, Sabiîlik, Mecusîlik ve Brahmanlık gibi dinlerde de ilk dinin Adem (as) ile başladığı kabul edilmektedir. Öte yandan Batılı düşünürlerin tezleri yazarlarımız için bir ölçüt ise bilinmeli ki, Batılı tezler bunlardan ibaret değildir. Örneğin Andrew Lang’a (1844-1912) göre insanlığın en eski inancı “tek tanrı” inancıdır. Wilhelm Schmidt (1868-1954), Nathan Söderblem, Pettezoni, G. Widengren, M. Eliade vb. düşünürler de bu tezi geliştirici çalışmalar yapmıştır. Din böyle anlaşılınca, onu bilimin ve deneyin sınırları içinde değerlendirmemiz de imkânsızlaşır. Çünkü bilimin en sağlam temeli olan deney karşımıza hep sonlu veriler çıkarmaktadır. Jean Jaures (1859-1914) bu konuda şöyle der: “Bilim sonsuz varlığı kavrayamaz; çünkü O her yerde vardır. Bilim ancak belirlediğini kavrar, ancak soyutladığını belirler. Tanrı ise dünyadan soyutlanamaz, çünkü o dünyanın içten ve soyutlanamaz gerçeğidir.” Dünyadaki ilk insan topluluklarının hayatını, özellikle dini inançlarını, onlardan kalma materyalleri değerlendirmek süretiyle tespit etmek güçtür. Elde edilen bu materyallerin ilk insan topluluklarına ait olduklarını tespit etmek imkansızdır. Dolayısıyla bu malzemeye bakarak yeryüzünde ilk olarak ortaya çıkan dinin mahiyeti hakkında bilimsel olarak kesin hüküm vermek doğru olmaz. Bu konuda günümüzde yaşayan Avustralyalı ve Afrikalı vahşi kabilelerin dini durumlarının incelenmesi de kesin çözüm değildir. Çünkü bu özelliklerin ilk insan topluluklarında varolduklarını söylemek bir varsayımdan ileriye gitmez. Ö. Rıza Doğrul’un da ifade ettiği gibi dinin doğuşu konusunda İslâm’ın telâkkisini bilimin ispatladığı söylenemez. Fakat bilimin onu reddetiğini söylemeye imkân yoktur. Dinin başlangıcını kutsal kitapların verdiği bilgiler dışında ortaya koyacak kesin bir belge yoktur. Bilinen bir şey varsa, o da nerede insan varsa, orada dinin olduğudur. Dolayısıyla yazarların öne sürdüğü tezler, “bilimsel olarak”, “bilimsel veriler ispatlamıştır ki” gibi ön eklerle sunulmuş olsa bile, bilimsel bir sonuç değil, ancak bizi bir kanaate, inanca götüren rasyonel bir çaba olabilir. Kısacası bu durumda bir söylem olarak benimsenen “bilimsellik”, söz konusu çabayı inanç ve kanaatin ötesine taşımaya yetmez.
  6. 1-Arkadaşım sen siyaset yapmışsın. Ama dini konular bölümüne mesaj bırakmışsın. 2-Dua'nın İslamdaki yerdi şöyledir : İnsan elinden geleni yapar sonra her şeyi Allah'a bırakır. Yoksa hiçbir şeye çalışmadan Allah'tan yardım istenmez. İstense bile gerçekçiliği olmaz. Bugün müslüman olduğunu söyleyen bir zevat türbelere gidip ''bilmem kim baba bana yardım edecek'' diyor. Bunun İslamda yeri yoktur. Bunu yapanlar aklını başına almalıdır. Bir gün adamın biri devesini çölde bırakıp peygamberimizin yanına gitmek istiyor. Peygamberimiz ona keşke bağlasaydın sonra Allah'a emanet etseydin diyor. Bir ayette de ''vesilelere sarılın'' deniliyor. İşin dini boyutunu bırakalım siyasi boyutuna geçelim. Hiçbir devlet yöneticisi (en büyüğünden en küçüğüne) işini şansa bırakıp sonra da Allah'a yalvaramaz. Çünkü yöneticilik mevkiine gelmeyi istiyorsa zorlukları da çekmelidir. Eğer işini şansa bırakıyorsa da kötü durumu ''Allah'tan bilmemelidir''. Çünkü Allah ''çalışana,çabalayana,emeline ulaşmak için bazı şeylerden fedakarlık yapanlara'' yardım eder. Mesela örnek verelim. Yağmur yağmayan yerlerde yağmur duası apılması olayı. Özellike bunu yapanlar da Blediye yetkilileri falan olunca kafam çok bozuluyor. Adam belediye olarak işini yapmamış sonra suçunu örtmek için ''bu dA Allah'ın hikmeti'' diyor. Bunlar sahte müslümnalardır. Gerçekleri ile sahtelerini ayırmak dileğiyle. Not : Bu konuda Y.nuri Öztürk'ün ''Allah ile aldatmak'' adlı kitabını okuyunuz. Yararlı bir kitap. Sahte müslüman ile Gerçek müslümanı belki o zaman ayırırsınız.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.