gülemeftun tarafından postalanan herşey
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
tarihte bir anlayış vardır kardeşim, bilirsiniz. olaylar kendi döneminin şartları ve gereklilikleri dahilinde incelenibilirler. bu olaya da bu açıdan bakmamız gerekir. olayı günümüz şartları içinde incelemek büyük talihsizlik olur. Osmanlı devleti ünü sınırları aşmış, asırlarca hakimiyet kurmuş, saltanatı 3 kıtaya yayılmış, büyüklüğü tartışılmayacak bir imparatorluktur.. şimdi bir devleti yönetmenin zorluklarını hepimiz biliyoruz sanıyorum. ki bu kadar geniş coğrafyaya yayılmış, himayesinde milyonlarca insanı barındıran bir devlet. Osmanlı devletinde hiçbir şehzade suçsuz yere öldürülmemiştir. (sadece 3.mehmet in şehzadeyi kendi çıkarları uğruna öldürdüğünü bir dipnot olarak belirteyim.) şehzadeler çok küçük yaşlardan itibaren eğitime alınırlar, çünkü padişah adaylarıdırlar. üstün bir bilgi ve savaş donanımıyla yetiştirilir ve bazı vilayetlere gönderilirler. bu şehzadelerden bazıları yanlarına yandaşlarını toplayarak, ayaklanma çıkarırlar ve taht kavgası başlatırlar. bu isyanlarda devlet büyük yara alır ve bir sürü insan ölür. böyle devlet düzenini ve millet birlğini bozan şehzadeler de öldürülürler. devlet yönetimi duygusallığı kabul etmez, tecrübe ve beceri gerektiren bir iştir. bir şehzadenin çıkaracağı isyanın devleti ne kadar meşgul edeceği, dış düşmanlara da zemin hazırlayacağı malumdur. bu bağlamda Cem Sultanın başka devletlerin eline geçerek Sultan Beyazıdı ne kadar uğraştırdığını biliyoruz. bu anlayışı günümüz şartlarında tasvip etmesek bile, o dönemi düşündüğümüzde anlayabileceğimizi umuyorum. Osmanlıda, devlet herşeyden üstündür. Onun parçalanması, bölünmesi düşünülemez... bu açıdan devleti bölüşmeyi teklif eden Cem Sultana, 2.Beyazıdın verdiği cevap çok manidardır. "Osmanlı devleti o kadar namuslu bir gelindir ki, iki damadı kabul etmez" kardeş katli ile ilgili ferman, zamanın en büyük islam ulemalarının uygunluğu ile Peygamber Efendimizin dahi övmüş olduğu bir padişah olan Fatih Sultan Mehmet tarafından çıkartılmıştır. eğer Fatih kardeşini öldürmeseydi, kardeşi zaman içinde isyan çıkartmaz mıydı? İstanbulun fethi gecirmez miydi? (belki de hiç gerçekleşmezdi) Sultan beyazıd, cem sultanın teklifini kabul edip, devleti bölüşseydi, Yavuz ortaya çıkıp "halife" olabilir miydi? Yavuz, üzerine gelen kardeşleri Ahmet ve Korkutu bağışlasaydı, tekrar toparlanıp saldırmazlar mıydı? ve tabi hilafet te osmanlılara geçemezdi. görüyorsunuz kardeşim, bir şehzade ayaklanması devlete nelere mal olabiliyor. Ve sonuç olarak sormak lazım Cengiz Han, Hülagü Han gibi beylerin kurduğu devletlerin neden bu kadar uzun yaşayamadığını (tarihçiler bunun sebebinin; devletin kardeşler arasında bölüştürülmesi olduğunu belirtiyor)
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
anlamak, öğrenmek istediğiniz belli kardeşim. sorularınız gayet mantıklı ve öğrenme amaçlı.. Osmanlı devletinin fetihleri meşrulaştırmasından bahsetmişsiniz.. Osmanlı devleti kuruluşundan itibaren genişleyen ve büyüyen bir devlet olup Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim gibi padişahlar döneminde en güçlü dönemlerini yaşamış, dünya üzerinde çok geniş toprakların sahibi olmuş bir imparatorluktur. Osmanlı devletinin fetihlerle büyüdüğü yadsınamaz bir gerçek. ama bu fetihler toprak fethinden ziyade gönül fethidir. olayları aslında o döneme göre değerlendirmekte fayda var. güçlü olan devletlerin zayıf olanları egemenlikleri altına alıp onları sömürdüğü bilinen bir gerçektir. özellikle avrupa ülkelerinde yaygın olan bu sömürgeci anlayışa nazaran Osmanlı fethettiği tüm topraklarda barış ve huzur rüzgarları estirmiştir. devlet sınırlarını büyütmek, geniş milletlere sahip olmak, topraklarına toprak katmak bunlar Osmanlı için sadece birer araçtır. amaç ilay-ı Kelimetullahtır. tüm dünyaya Allah adını duyurabilmek için fetihler birer araçtır. Osmanlı devletinin amacı "nizam-ı alem"dir. fetihlerde ancak bu alem birliğine hizmet etmektedir. bu zaviyeden bakarsak Osmanlının birlik anlayışını anlayabiliriz. Fetihler karıştırmak için değil düzenlemek içindir. Meselâ; binlerce kilometre uzaklıktaki Açe’de yaşayan Müslümanlar, kendilerini tehdit eden Portekizlilere karşı Osmanlı’dan yardım istemiş, Osmanlı’nın bir donanma göndermesi ile Portekizliler geri adım atmıştı. fethedilen topraklar kadar, kendi istekleriyle Osmanlı hakimiyetine giren bir çok ülke ve milletinde varolduğunu bilmekteyiz. Osmanlı fethettiği hiçbir yerde "ya müslüman olursunuz, ya da ölürsünüz" tarzında bir zorlamada bulunmamış, aksine fethettiği her yerde milletleri inançlarında özgür bırakmıştır... tarih sayfalarına bakacak olursak kiliselerin, camilerin, havraların yanyana olmasını, müslüman ve gayrı müslimlerin uzun sürelerce birlikte yanyana yaşadıklarını görebiliriz. Meselâ 16. yüzyılda Katolik Habsburgların baskısı altında olan Protestanların, Osmanlı için söylediği, “Türklerin eline düşmek, Frenklerin eline düşmekten daha iyidir.” sözü, tarih kitaplarına kadar girmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra Galata’da oturan Katolik Cenevizlilere verdiği meşhur hoşgörü fermanı da bu mukabilde bir örnek sayılabilir. Fatih bu fermanda, Katoliklerin yalnız başkentinde bulunmalarına rıza göstermekle kalmıyor, dinlerine herhangi bir şekilde karışılmayacağını da açıkça temin ediyordu. ayrıca osmanlı o dönem müslümanların çoğunlukla yaşadığı orta doğunun da hakimiydi. bu müslümanların hem birbirleriyle hem de diğer milletlerle barış içinde yaşamaları Osmanlının mesuliyetindeydi ve bu bölgelerde Osmanlı dönemindeki kadar barış ve huzur ortamı bir daha sağlanamamıştır. farklı medeniyetleri, çeşitli kültürleri bir arada aynı bahçe içinde bir arada bu kadar uzun yıllar yaşatmasının sırrını sadece biz değil batılı tarihçilerde araştırmışlardır. bu örneğine az rastlanır barış ve huzur ortamını bu kadar geniş bir coğrafyada asırlarca sürdürebilmenin sırrının "islamın adalet anlayışı" olduğunu belirtmeye gerek yok sanıyorum.. inşallah bir nebzede olsa sorularınıza cevap olabilmiştir... selametle...
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
okuduk kardeşim... gerçi okumasakta olurmuş hani. maalesef konulara yaptığınız yorumlar "alay etme" boyutundan öteye geçemiyor. galiba da geçemeyecek. (****) birvarmışhiçyokmuş. bu güzel yazın için teşekkürler.. herşeyi çok güzel ifade etmişsin..
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
ilginççç.. türkçe yazıyorum ama siz ısrarla anlamıyorsunuz... BİLİYOR... ama anladığım kadarıyla siz yapmak ve bilmek fiillerini birbirine karıştırıyorsunuz.. Allah herkesin ne yapacağını bilir.Fakat iradeyi de yaratan O dur.İnsana irade hürriyeti vermiştir.Kaderi takdir ederken,insanın neyi tercih edeceğini bilmiş,ona göre yazmıştır. Bilmek ise yapmak değildir.Bir hareketin olması için ilmin yanında iradenin ve kudretin de bulunması gerekir.Eğer Allah ,insanın kaderindekini bilirken irade de etseydi,o zaman kulun yapabileceği bir iş kalmazdı.Ama hakikat böyle değildir. Mesela biz mektup yazmayı biliyoruz,fakat mektup hemen yazılmıyor.Harflerin kağıda yerleşmesi için,yazmayı istememiz gerekir.Bu da yetmez ,kuvvetimizi kullanmalı ve bir iş yapmalıyız. Harika bir kameraman düşünelim.Diyelim ki,bu adam,bizim gelecekteki on günlük hayatımızı filme aldı.Yani,on günlük hayatımızı önceden bildi.On birinci gün filmi bize gösterdi.İşlediğimiz hataları,günahları ve suçları seyrettik.Kameramana,"Sen bizim on günlük geleceğimizi bilmesen ,görüntülemesen ,biz filmdeki suçları işlemezdik"diyebilir miyiz? Teşbihte hata olmasın,Allah da bizim ömrümüz boyunca yapacaklarımızı ezel kamerasıyla "Levh-i Mahfuz" denilen filme alıyor.Bu tespit bizim hareketlerimize asla tesir etmiyor.Gerçek bu olunca,mesuliyet bizimdir,Suçlu biziz.Cezayı da biz çekeceğiz."Kaderimde yazılıysa suçum ne?" demeye hiç hakkımız yok.Günahımıza tövbe etmekten,affı için yalvarmaktan ve güzel ameller işleyip cezadan kurtulmaktan başka çaremiz de yok! Suçu kadere yüklemeye çalışmakla ancak kendimizi aldatabiliriz.Allah ı asla!!!! SONUÇ:İNSANLAR ALLAH'IN YAZDIĞINI YAPMIYOR , ALLAH İNSANLARIN NE YAPACAĞINI ÖNCEDEN BİLİYOR. Kullarının önceden ne yapacağını bilemeyen bir Allah “Allah” olamazdı zaten. Buradaki tek soru insanın ne karar vereceğine müdahale etmeyen Allah’ın olayı olmadan önce bilmesidir. burda bir ayrıntı da Allahın zaman mefhumundan münezzeh olmasıdır. bizim için geçerli olan dilimi Onun için geçerli değildir. Zira zamanı yaratan odur. Yaratıcı yarattığına muhtaç olamaz... selametle...
-
Allah'ın Varlığına Dair -Önyargısız Araştırma-
"kulum beni zannettiği gibi bulur" diyor Allah bir kutsi hadiste... demek ki Allahın sadece korkulacak yanını görebilmişsiniz.. bu da olaya ne kadar tek taraflı baktığınızı gösteriyor.. Hadis-i şerifte buyruldu ki: Allahü teâlâ, kıyamet günü, o kadar çok rahmet verir ki, hiç kimsenin kalbinden o kadarı geçmiş değildir. Hattâ şeytan bile merhamet olunacağını düşünerek başını kaldırır. keşke sizlerde onun rahmet yanını görebilseydiniz. bir annenin çocuğuna duyduğu merhametten daha fazla merhametlidir Allah kullarına.. tövbe edin affedeyim diyor, kaç kere olursa olsun... en büyük günahlara dahi batsa insan, şirke de girse bir samimi tövbe affettiriyor hepsini. ölüm gelmeden farkedebilmekte maharet.. farkedemediklerini farketmenizi temenni ediyorum... 109- 'Çünkü gerçekten benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz, iman ettik, sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de,' Müminün suresi... 110- 'Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz.' 111- 'Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir.' ..... 115- 'Sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?' inşallah biz "kurtuluşa erenler" den oluruz. ve o gün herkesin kendi hesabına düştüğü, annenin evladını kardeşin kardeşi tanımadığı o gün siz de bu safta 'kurtulanlardan' olursunuz inşallah..
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
evet kardeşim akıl var mantık var. inan bunu kavramanın neden bu kadar zor olduğunu anlıyamıyorum. "Kaderimdir! ben ne yaparsam yapayım oraya gideceğimdir!" diye birşey olabilir mi... gitmek istemezsem gitmem. Peygamber Efendimizin yanına bir yahudi geliyor. ona zekice bir soru sorarak üstünlük sağlamaya çalışıyor. -Söyle Ya Muhammed, bu elimdeki lokma benim rızkım mıdır... yahudi aklı sıra rızkındır derse yemeyecek, rızkın değildir derse yiyecek ve Hz. Muhammedi haksız duruma düşürmüş olacak.. Ve Hz.Muhammed cevap veriyor.. "-Yersen rızkındır, yemezsen değildir." anlatabildim mi???? yiyip yememek kişinin kendi elinde.. bunu Allahın biliyor olması olaya adaletsizlik boyutunu getirmez.. burda bir insandan, bir yaratılmıştan sözetmiyoruz. Yaratıcıdan söz ediyoruz. sonsuz ilmi ile bunu biliyor olması gayet doğal bir durum.. iyi geceler diliyorum..
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
siz yine anlamak istediğiniz gibi anlayacaksınız ama ben yine de tekrar tekrar söylüyorum.. hangi düğmeye basılacağınız biliniyor, ama düğmeye iradenizle basıyorsunuz. biliniyor olması iradenizi etkilemiyor.......
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
gayet açık bir cümleydi ama... daha net bir cümle söyliyeyim o zaman.. "SEÇTİĞİN KADERİNDİR.." Kader konusunda bir kaç örnek aktarayım size ... Bir apartmanın üst katının lütuflarla bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir şahsın bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz ediniz. Kendisine, apartmanın bu keyfiyeti daha önce anlatılmış bulunan bu zat, üst katın düğmesine bastığında lütfa mazhar olacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba uğrayacaktır. Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o zatın kudret ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi iktidarıyla çıkmadığı gibi, alt kata da kendi iktidarıyla inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin tayini, içindeki şahsın iradesine bırakılmıştır. İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. ------------------- mesela;meteroloji uzmanı,uydudan gelen fotoğraflara bakarak geleceği görebilmektedir.bir insan ne kadar yükseğe çıkarsa hem görüş alanı genişler hemde geleceği görebilir. uzman, uydudan görüyor ki,Türkiye?nin batısından yağmur bulutları geliyor.bulutların hızını ve yönünü hesaplıyrak,hemen defterine şunları yazıyor,?yarın türkiye bulutlu ve yağışlı olacak?.bulutların gelmesine bir gün var.bir gün sonra türkiye bulutlu ve yağışlı olsa;acaba meteroloji uzmanı bir gün önceden deftere,bu olayı yazdığı içinmi olaylar oluyor?yoksa uzman olayları uydudan önceden gördüdemi yazdı. doğru cevap,gördüde yazdı.yazdığı için olaylar olmamakta,fakat olayın öyle olacağını önceden görüp yazmıştır. --------------------------- aklı başında bir kişiyi, siz sırtınıza alsanız,nereye gitmek istersen seni oraya götüreceğim deseniz,diyelim ki iki yol var biri,tehlikeli yol, öteki tehlikesiz yol.siz baştan o kişiye uyarıda bulunarak her iki yolun durumunu anlatsanız buna rağmen,o kişi beni tehlikeli yoldan götür dese,o tehlikeli yolda başına bir kaza gelse, bak senin yüzünden başıma bu kaza geldi diyemez.çünkü kendi iradesiyle tehlikeli yolu seçmiştir.götüren değil,isteyen suçludur.... biz filli yapmak isteriz, Allah yaratır... Biliniyor ise senin iraden yoktur. (kader vardır) diyorsunuz. hayır hem iradem vardır hem de kader... benim tüm yapacaklarım fiillerim kaderimi oluşturur, bu kadar basit.. bunun önceden biliniyor olması benim fiillerimde özgür olmamamı gerektirmez. sanırım kabullenemediğiniz durum, Allahın fiillerini yapmadan önce biliyor olması....
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
anlaşılmayacak bir konu değil kardeşim.. sen bir fiili yapmak istiyorsun, Allah ta bu fiili yaratıyor. bu kadar açık.. mühürlü kalpler konusuna gelince... bu ayet için de bir sürü tartışmalar yapılıyor. ayetin şerhi şu ki Allah mühürlü kalpler ifadesini kullandığı kişiler için zaten onlar iman etmezler ibaresini de kullanıyor. Enam Suresi(110) Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi (mucize geldikten sonra da inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde bırakırız da bocalar dururlar. yani bu kişiler için hangi mucize gösterilirse gösterilirsin muhakkak inanmayacak bir yan bulurlar. onlar iman etmeyecek kimseler oldukları için kalpleri de mühürlüdür. yani inanmak istediğinizde inanabilirsiniz, bunun için bir engel yok kardeşim... kadercilik anlayışını bazı sapıtan ekoller gibi rüzgarın önünde savrulan bir yaprak misaliyiz, hür değiliz, kaderimize razıyız şeklinde algılamayın. bir müslümana kaderine küsüp oturmak yakışmaz. elbette hayatla mücadele edecek insan, elinden geleni yapacak her konuda. planlanmış bir hayat değil yaşadığımız. biz yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın Allah katında bilindiğine inanıyoruz. Kader anlayışımız Allahın ilmi dahilinde bizim hür olarak davranışlarımızdan sorumlu olmamızı gerektirir. takvim misali vardır mesela bu konuda. 365 günlük bir takvim basılır her senenin başında. ve takvimde her gün güneşin ne zaman doğacağı ne zaman batacağı, imsak vakitleri vs. vs. yazılıdır. bu bilgiler yazıldığı için mi güneş o saatte doğar. yoksa güneş o saatte doğacağı için takvimler o şekilde yazılır...
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
elbette.. garip ve karışık kader tanımlarına hiç girmeyeceğim. en basit ve anlayabileceğini anlamı ile söylemek gerekirse bir filli Allah yazdığı için yapman değil, yapacağın için Allahın yazmasıdır. din inancını kabul etmeyenlerin her daim başvurdukları en birinci konu kader olmuştur. kaderin karışıklığını ve bunu çözemiyor olmalarını ileri sürmüşlerdir her daim. evet kader var ama belirlenmiş bir kadere göre oynamıyoruz rollerimizi. biz o rolü oynayacağımız için kader yazılıyor. bu da Allahın ezeli ve ebedi, yaptığımız ve yapacaklarımızı biliyor olmasından kaynaklanan bir durumdur... kişinin fiillerinden özgür olmaması gibi bir durum sözkonusu değildir islamda. bir bir fiili yapmayı irademiz ile seçeriz ve Allah bu fiili yaratır. mükafat ve cezasından da biz sorumlu oluruz...
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
arkadaşlar Allah insanlara akıl vermiş, belli bir irade vermiş.. hissiyat vermiş. cennet ya da cehennem herkesin yaptıklarının sonucu olacaktır.. neticede inanmak ya da reddetmek kendi irademiz itibariyle gerçekleşiyor. kabul etmeyip iman etmeyeceğine Allah karar veriyor olsa bunun sonucunu da size yüklemesi kadar saçma bir durum olamaz ki böyle bir şey söz konusu bile değil. inkar edip cehennemi tercih etmek kişilerin tamamen kendi başarılarıdır... ben kendi irademle inanmayı seçtim mesela. bunun için kimse kimseyi zorlayamaz. bunun karşılığını da alacak olan benim. inanmayan fakat iyi bir insan olan kişilerin halinden bahsetmişsiniz... eğer bir insan "iyi" dediğimiz sıfatları taşıyor fakat inanmıyor ise ona iyiliklerinin karşılığı da dünyada verilecektir. yani kimsenin hakkı yenmeyecektir. "Allah hiç bir mümine, yaptığı tek hayrın bile karşılığını ihmal etmek suretiyle zulümde bulunmaz. Yaptığı her hasenenin karşılığı hem dünyada hem de ahirette kendisinie verilir. Kafir ise, yaptığı hayır sebebiyle dünyada öylesine yedirilir ki ahirete varınca, karşılığı verilecek tek hayır kalmaz.." (hadis-i şerif) bazı insanların dini yanlış algılıyor ve öyle yaşıyor olmaları bizi bağlamaz ki arkadaşlar. herkes kendinden sorumludur. insan olma mevzuuna gelince din zaten insan hayatının nizamı için gelmiştir.. insan kötü birşey yapacağı zaman Allahın onu gördüğünü bilirse ne kadar rahat kötülük yapabilir ki. içinde gerçekten Allah korkusu taşıyan insan, yaptıklarını bu dünyada gizlese dahi ahirette gizleyemeyeceğini ve herşeyin açığa çıkacağını bilir. şimdi dinsiz ve Allahsız bir anlayışta insanların kalbinden kötülük yapma dürtüsünü nasıl alacaksınız. insan yaptıklarının bir karşılığı olmayacağını bilirse o insanı nasıl iyi insan yaparsınız... Allah yok, din yok, ceza günü yok, ama siz yine de ahlaklı olun, kötülük yapmayın, adam öldürmeyin deseniz ne kadar etkili olur. yaptırımı gücünüz ne kadar olur tartışılır.. kusura bakmayın ama bu kadar kolay değil.
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
peki arkadaşlar meydan sizin. buyrun. siz Allahsız ve dinsiz dünyanızdaki adalet anlayışını bana açıklayabilir misiniz? dünya aynı dünya. sizin baktığınız yerden nasıl görünüyor. madde herkese eşit şansları mı tanıyor. Allah yok diyorsunuz, tamam... peki madde hangi anne babadan doğacağınızı, hangi coğrafyada yetişeceğinizi seçme hakkını size mi bırakıyor. merakla cevaplarınızı bekliyorum.........
-
tanrı herkezı esıt sartlardamı dunyaya getırıyo
bende tebrik ediyorum kardeşim... öğrenmek için, anlamak için, yorumlamak için sorulan her soru elbette cevaplanır... şimdi olaya her iki açıdan da bakalım. öncelikle olayı kendi inancım açısından değerlendireyim.. Allah kulları yaratır. ama şu malumumuz ki herkes belli bir yaştan sonra aklıyla hareket edebiliyor.. yani kimsenin belli bir zorunluluğu yok. nasıl ki müslüman ülkede doğdukları halde hristiyanlığı veya başka dinleri seçenler olabildiği ya da tamamen ilah ve din kavramlarını kabul etmeyenler çıkabiliyor gördüğümüz üzre. buna binaen hristiyan bir ülkede doğum hristiyan din eğitimi alıp, daha sonra müslüman olanların sayısı hiç te az değildir. bu bağlamda 1-0 önde başlamak gibi bir durumdan sözedemeyiz. herkes dinini ve inancını seçmekte, bunları araştırıp doğrularını yanlışlarını bulmakta özgür değil midir. adalet konusu ise bunu nasıl anladığınızla alakalı. biz yaşamı bu dünyadan ibaret görmediğimiz için adalet anlayışımız geniş bir kavramı kapsıyor. bu dünyada yapılan her iyiliğin ya da kötülüğün cezasının burda verilmeyeceğine inanıyoruz. şimdi bir insan zengin bir ailenin çocuğu ya da fakir bir ailenin ferdi olarak doğarsa burda bi adaletsizlik yoktur. adaletsizlik bunların ikisindende aynı şeyi beklemektir. insanın kendi iradesi var neticede. çok basik bir örnek; sınava çalışmayıp zayıf alan bir öğrenci bunu ilahi kader olarak yorumlayamaz. çalışmamak kendi tercihidir. zayıf almak ta bunun sonucudur. aynı şartlarda yaşayan fakat biri memnun diğeri memnun olmayan bir çok insan var. çok zengin olupta mutsuz olan, ama fakir olduğu halde hayatta mutlu olabilecek şeyler bulan insanlar mutlaka tanıyorsunuzdur. bu kişinin kendi içselliğiyle alakalı bir durum. yani insan çok iyi şartlarda da doğsa ve yaşasa halinden şikayet edebilir. Allah insanları yaratıyor ve mutlu yaşama kurallarını bildiriyor. şimdi sizce bu kurallara uymayıp, aksi bir hayat yaşayan bir insanın Allahın adaletsizliğinden söz etmesi mümkün müdür... dünyayı yaşanmaz kılan, zalimlik yapan biz insanlar değil miyiz... savaşıyoruz, fakir aile ve ülkelere yardım etmiyoruz, kendimizden başkasını düşünmüyorsak ve dünyayı bu hale getiriyorsak Allahı nasıl suçlayabiliriz anlayamıyorum. güzel yaşama sırları elimizde. ahlaklı olun, dürüst olun, yardım edin, komşunuzun akrabanızın hakkını gözetin, yalan söylemeyin, haksız yere adam öldürmeyin, hırsızlık yapmayın, zina etmeyin, gıybet yapmayın, ara bozuculuk yapmayın... vs. vs. bunları uzatabiliriz. şimdi bu vasıflarla donatılmış insanların yaşadığı dünya cennet gibi olmaz mı? ama kurallar bellidir. bu kurallara uymuyorsak hatalı kural değil bizizdir... lütfen bunun ayrımını yapalım. dünyayı bu çehreye biz büründürüyoruz. sonra da açlıktan, savaştan şikayet ediyoruz... ben dilimin döndüğünce açıklamaya çalıştım.. şimdi ricam sizlerin baktığı perspektiften aynı soruları cevaplamanızdır. İlahsız bir dünyanın adaletini kim sağlıyor. haksızlığa uğradığınızda, hakkınız alındığında bunu hangi adalet anlayışıyla çözebiliriz. eğer tevekkül edip sırtımızı dayayabileceğimiz güvenebileceğimiz bir Rabbimiz yoksa... şimdiden teşekkür ederim....
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
o kadar vahim bir durum değil kardeşim.. dert etme sen.. ayrıca vehamet kimin açısından vehamet bunu bilemiyorum... anlayabiliyorum aslında, bazı şeyleri insanoğlu ancak başına geldiğinde anlayabiliyor.. biz burdan ne anlatırsak anlatalım ne sizin görüşleriniz ne de bizim inançlarımız değişmeyecek.. keşke karşı durmak için değil de biraz anlamak için soruyor, sorguluyor olsaydınız. ben yalnız sizlere göre tesadüf eseri oluşan bu dünyada, tesadüf eseri vuku bulan insan hayatı, son bulduğunda "doğruymuş" diyerek yakınanlardan, pişmanlık duyanlardan olmamanızı temenni edebilirim ancak..
-
Hz. MUHAMMED'E İNANMAYAN BİR TOPLUM VEYA KİŞİLER BU AYETLERE GÖRE NASIL ZALİM OLUR.. Örn Japonlar puta tapıyor veya biri ateist diye neden zalim olur.
teşekkür ederim kardeşim... ama artık çok geç.. ben bu soruyu sordum ve sizde zahmet edip cevapladınız.. görüşlerinize elbette saygı duyuyorum. tıpkı benim inancımaz saygı duyulmasını beklediğim gibi. insan gibi mükemmel yaratılmış, kusursuz bir donanımla donatılmış, bir varlığın hayatı, evreni, varoluşu ve yokoluşu şuursuz bir madde anlayışına ve "tesadüfler" zincirine bağlamasını anlamasamda yine de saygı duyuyorum... Yaratanın yaradılana eşit olamayacağını, biz faniysek Onun baki olmasını, biz öncemiz ve sonramız varsa Yaradanın ezeli ve ebedi olmasını, insan aklının kavrayamamasını anlamasam da saygı duyuyorum...
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
evet bunun farkında olmanız da önemli bir durum.. 1500 yıl sonra onun adını anıyoruz hala.. Ve Allahın izniyle de kıyamete kadar anacağız...
-
Hz. MUHAMMED'E İNANMAYAN BİR TOPLUM VEYA KİŞİLER BU AYETLERE GÖRE NASIL ZALİM OLUR.. Örn Japonlar puta tapıyor veya biri ateist diye neden zalim olur.
kardeşim sadece merakımdan soruyorum, şu doğa kanunlarını bana bi açıklar mısınız? kim yazmış doğa kanunlarını ya da bu doğa akıllı ve kanun yazabilecek kapasitede bir olgu mudur? dünyayı yaratan, kainatı yaratan doğa mıdır. peki doğayı kim yaratmıştır. bir de ilk insan nasıl meydana gelmiştir.. bu konularda beni bi aydınlatırsanız sevinirim...
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
ilginç bi yaklaşım olmuş... zannediyorum ki çıkarcı yakıştırmasını yaparken; İslam dininin çıkışı ve yayılışı karşısında korkuya kapılan Mekkenin zengin ve güçlü kişilerinin "Sana mal verelim, mülk verelim, güç verelim, Mekkenin efendisi ol. yeter ki bu işten vazgeç" demelerine karşılık Peygamberimizin "bir elime güneşi bir elime ayı verseniz, ben bu davadan vazgeçmem" dediğini bilmiyor olmalısınız... Ya da Vahşiyi çıkarları doğrultusunda affettiğiini savunurken; Mekkenin fethi sırasında bir tek kişinin kanının dökülmediğini ve hicret öncesi kendilerine işkenceler yapılmasına, türlü zulüm ve hakaretlere maruz kalmalarına rağmen kimseyi evinden ve yurdundan çıkarmadığı gerçeğinden bihaber olmalısınız....