Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

FUZULİ

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.980
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    5

FUZULİ tarafından postalanan herşey

  1. Bugünden itibaren 500 milyon yıl sonrasını düşünelim ve o günün bilimadamları bugüne dair canlı kalıntılarına ulaşsınlar.Ne bulurlardı sizce?Maymun ve insan fosili.Nasıl açıklarlardı sizce bunu? Muhabbetle...
  2. Efendim bilime kapılarım sonuna kadar açık ki inanan insanın da inancının yol arkadaşı olmalı bilim.Bir inanç evrenle ilgili iddialarda bulunuyorsa bilim onun en büyük destekleyicisi konumundadır mantıken.Bir inanç bilimin bulgularına ters düşüyorsa iddiaları açısından o inanç yok hükmündedir mantıken.Evrenin bir yaratıcısı olacak kendi gönderdiği kitaba farklı bilgiler koyacak evreni de buna ters bilgilerle, sistemlerle donatacak ve kendi yarattığı sistem ilahi kitapta söylediğini yalanlayacak.Bilim söylendiği gibi bir yaratıcının olmadığını ortaya koyarsa, ilahi kitaptaki bilgilerin yanlışlığını ispatlarsa tartışma da biter bu noktada biz de öğrenmiş oluruz niye var olduğumuzu.Gerçek şu ki insan hayatını anlamlandırma bağlamında yerini bilimin dolduramadığı madde ötesi bir değerler bütününe yaslanarak, yaslanmak zorunda kalarak yaşıyor.Siz yaşamınızın anlamına dair yaşamınızı oluşturan hayat felsefenizin bilimsel temelde olduğu iddiasındasınız ve böyle olması gerektiğini düşünüyorsunuz..Siz niçin yaşıyorsunuz?Yaşamınızın anlamı ne bu anlamı size bilim mi söyledi?Dünyadasınız ve bir yaşam sürüyorsunuz, insanın yaşam anlamı şudur şeklinde bilimsel bir bilginiz mi var?Sevginizin,öfkenizin,acınızın, mutlu olmanın, mücadele etmenin, hayallerinizin asıl anlamı ne, bilimsel bir anlam mı içeriyor, bilimsel bir anlam için mi yaşıyorsunuz?İnsanlara iyilik yapmanın güzel bir davranış olduğunu, kimseyi kırmamanın, kimsenin hakkını yememenin doğru olduğunu,yalan söylemenin kötü olduğunu, insanları,canlıları sevmenin doğru olduğunu bilimsel bir araştırmanın sonucunda mı öğrendiniz?Hareket noktamız bize bu konularda yön veren bunların kaynağı bilim mi?Annemizi, babamızı, arkadaşımız sevmemizi, onlar için gerektiğinde acı çekip fedakarlık yapmamızın dayanak noktası bilim mi, bilim söylediği için mi biz böyle davranıyoruz,hayır. Düzenlenmiş bir sistemde çerçevesi belirlenmiş kurallar dahilinde düşünüyor, hissediyor ve yaşıyoruz.Esasında her insan kendi rolünü oynuyor evrende,evren de kendi içinde. Muhabbetle...
  3. Sayın Evrensel, İnsan inanç bağlamında da tamamıyla özgür iradesinin bir ürünü olarak kendine ait bir inanç oluşturamıyor dediğim gibi.İnancımla ilgili düşünme yetisini evet ben inancım hakkında düşünmeliyim şeklinde bir kararla harekete geçirmiş bu durum sonucunda şüpheler içinde kalmış değilim.Şu anki düşüncelerim de bir süre sonra yaşamım devam ettiği sürece tecrübeler, bilgiler sonucunda değişecek aklımı, ruhumu teskin eden bir inanç oluşacak veya oluşmayacak tamamıyla bana bağlı olmayan bir durum.Hayatımızda inançların çok büyük yeri var.Her insanın dini inançlar karşısında bir pozisyonu var değil mi?Pozisyonumu kaybettim hastalık boyutunda bir halin içindeyim.Şunu yapamıyorum ne eskisi gibi bütünüyle eski inancım doğrultusunda hayata bakabiliyor ne de bu inancın yerine aklıma uygun, sorularıma tatminkar cevap veren bir inancı bulabiliyor onu kabul edip o doğrultuda hareket edebiliyorum.Doğmatik inanç, doğmatik inançsızlık veya sınırını bilinemezcilikle belirleyenler gibi daha ötesini düşünmeden belli bir inanç kalıbı içinde hayatıma devam etme iradesini kullanamadım sokaktaki vatandaşlık zihninin dışına çıktı aklım.Bu karmaşayı yaşayıp kitabı inancı olup inaçsızlıkta karar kılanlar, inançsızken kitabi bir inançta kendini bulanlar veya her ikisinin ortasında yer alanlar var.Yaşayıp göreceğiz artık. Benim özünde cevap bulmak istediğim gerçekten bu evren, biz bir amaç doğrultusunda bir güç tarafından mı var edildik ve bu şekildeyse bizden, benden istenen ne?Bu soruların cevapları inacımda vardı lakin bütünüyle evrene baktığımda kendimce birçok garipliğin, çelişkinin, anlamsızlığın da bu inancın içinde olduğunu düşünmeye başladım ve sonra olan bu.Buna mukabil evrenin anlamı, bizim var oluş sebebimiz, bir yaratıcının olup olmadığına dair de okuduğum, tanıştığım din dışı felsefeler, düşünceler de bu soruya dediğiniz gibi net yanıt verebilmiş değil. Bugün bilimin geldiği noktada bilim hala din alanına girebilmiş, felsefenin, metafiziğin alanını daraltabilmiş, karanlıkta kalan manaları bulabilmiş değil.Bilim evreni var eden güç şudur, insanın amacı şudur, yani bizden bir şeyler isteyen bir yoktur veya vardır dememiştir ama insanda hala bu bilinmezi dolduracak bir düşünceye ihtiyacı hala vardır ve inanca olan ihtiyacı hala devam etmeketedir. Bilim benim için önemsiz değildir, bilime değer vermemem, bilimin bulgularıyla düşüncelerimi şekillendirmemem irademin dışında bir durum.Fakat bilim ne bu evrenin var oluş sebebi, ne de var eden güçtür.Benim dini inancım yok bilim ne derse ben ona göre hareket ederim demek de inançtır ve bu düşünce de var oluş sorununu çözen bir yaklaşım değildir.Bilim yaratıcının var olup olmadığını ortaya koyana kadar insan inançsız kalmaz bazı insanlar inancını bu temelde şekillendirebilir.Bilim bir şey demiyor diyene kadar inanmam düşünce tavrı da bir inançtır ve doğruluğu felsefi temeldedir, bilimsel zeminde değil. Bir yaratıcı olmalı meselesine gelince siz yaratıcı kısmının doğmatik anlamına takıldınız.Bütün düşüncelerden, düşünce kalıplarından sıyrılıp evreni temaşa ettiğinizde evrende bir düzen görürsünüz.Evren kendi kuralları dahilinde vardır ve bilim dediğimiz araç da evrende var olan kanunları, sistemleri bulmanın peşinde, evreni anlamaya çalışmakta, bulgularıyla da hayatımıza katılmaktadır.Evrende, fizik, kimya kanunları vardır ki bilim bunları bulmuştur bu kanunlar düzensizse bir sistem, bir bilinç oluşturmuyorsa bilim bu kanunları bulamazdı değil mi efendim,olmayan bir şeyi ortaya koyamaz, bilimin yaptığı var olanı görünür kılmak ve bundan fayda sağlamak.Bu bağlamda insanın aklına şu gelmez mi düşünmek istersek bu kadar kanunu en ince ayrıntısına kadar kurgulayan bir güç veya üst bilinç olmalı sorusunu sormak evrenin mantığına hiç de aykırı değil.Bakın burda bir konu üzerinde konuşuyor, tartışıyoruz yani düşünüyoruz.Biz kendimizin ve evrenin farkındayız değil mi?Buna evet diyorsanız bu farkındalığı sağlayan düşünce hangi kaynaktan geliyor, evren niçin bize kendisinin farkında olmamız, kendisini düşünmemiz için farkındalık ve düşünce yetisi vermiş.Bu soruyu sormadan da daha alt bir sınırda ben buraya kadar düşünmüyorum, ben yaratıcı görmüyorum, nerden geldiyse geldi düşüncesiyle de tatmin olabilir, bu düşüncede kalabilirsiniz. Size yeri gelmişken bir belgesel tavsiyesinde bulunayım, tek kelimeyle müthiş bir yapım:''Tavşan Deliği'' İzlemiş olabilirsiniz, başka bir açıdan da izlemiş olsaydınız şu anki evrenle ilgili fikirlerinizi derinlemesine gözden geçirmek zorunda kalırdınız.Belgesel ''Kuantum Fiziği'' konusu üzerine maddenin özüne, yani evrenin özüne doğru bir kapı aralıyor ki ki Kuantum Fiziği evreni anlamada büyük bir adım niteliğinde.Sizin tavsiye ettiğiniz kitabı da en kısa zamanda temin edip okuyacağım bu tarz kitaplarla haşır neşirliğim çoktur. Bu belgesel beni derinden etkiledi, inancımla ilgili yeni bir şekilllenmenin zeminini oluşturdu.Evrende bir bilinç var efendim, bu belgesel bunu ikna edici bir üslupla ortaya koyar.Belgeselin ve Kuantum Fiziği'nin ortaya çıkardığı en önemli bulgu evrenin özünde bir enerji olduğu, evrende var olan her görüntünün bu enerjinin dalgalanmalarından oluşan bir yansıma oluşturduğu fikri.Dolanıklık, Sicim Taorisi v.s... Evreni oluşturan bizi oluşturan bu enerji, farkına tam vakıf olamadığımız bu bilincin amacı var mıdır, bu yaratıcı mıdır sorusunun cevabı ise yok... Bu arada Caner Taslaman'ın ''Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı'', Şehbenzade Filibeli Ahmet'in ''Allah'ı İnkar Mümkün mü?(Atatürk'ün hayatını değiştiren kitap iddiasıyla üstünde yazı taşıyan bir kitaptı benim okuduğum basımı ve çok hoşuma gitti.)kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim. Muhabbetle...
  4. Konuyla ilgili şüpheleri,karmaşık duyguları, cevapsız soruların ızdırabını yaşayanlardan biriyim.Aileden, çevreden,eğitimle edindiğim dini inancın aklımdaki, gönlümdeki bütün yerleşik düşünce kalıpları, duygu halleri yıkıldı, herkesin ortalama inandığı din çerçevesinin tamamıyle dışına çıktım.Aklımın her düşünceyi,olayı,durumu sorgulama anlayışı yine aklımın kontrol edemediği zihin hali, bana o derece zarar vermeyi başardı ki hayata bakışımı, kişiliğimi oluşturan ilkeleri, dini inancımı altüst etti,düşüncelerimin mesnetleri birbir çürüdü.En önemli yıkım dini inancımda oldu.Düşünce kalıplarımın yıkılmaması için zihnimi düşünmemeye zorladım ama olmadı.İnsanlar inanç bağlamında farklı düşünceler taşırlar.İnançla ilgili düşünceler farklı şartlarda farklı anlayışlar, düşünceler kazandırır insana.İnsanların çoğu kültürel inanç taşırlar, ailesinin, toplumunun inancını kendi aklıyla, gönlüyle bulmadan hazır alır ve o inancın sorgulamasıyla ilgili bir fiilin içinde bulunmaz, zihin yapısı bu yönde şekillenmiştir.Aynı şekilde belli bir dini inanç taşımayan bir yaratıcının olduğunu inkar edenlerin büyük kısmı da dini inanca karşılık felsefe temelli gerekçelerle oluşturulmuş bir inancın yoğun etkisi altındaki ailede büyümüş, çevrede bulunmuş kişilerde de durum böyle.Şimdi bu noktada hayır bu böyle değil, inanmayan insanlar akıllarını kullandıkları için inanmıyorlar, bir yaratıcının olmadığını kendi düşünceleriyle buldular,sorguladılar demeyin bu anlayış çerçevesinde kültürel inançlılık gibi kültürel inançsızlık niteliğini taşıyan çok insana tanık oldum.Bir kısım insanlar da inançlı olsunlar olmasınlar kendi inançlarını sorgulama evresinden geçirip inançsızlıklarını ya da inançlı olmalarını sorguladıktan düşündükten sonra kendilerini ikna eden gerekçeleri düşünüp bulma haliyle yeniden inançlarını oluşturuyorlar.Bu grupta olanlar düşünüp inananlar, inanmayanlar veya arada kalmayı tercih edenler. Ben şimdiki düşünce halimden önce kültürel inancın bana tesiriyle oluşan inancı taşıyordum, sonra olanlar oldu,sorgulamaya başlamayı kendi irademle tercih etmiş değilim ya da sürekli her şeyi sorgulayan bir zihin yapısı oluşturmak için bir niyet de taşıyor değildim.İçinde bulunduğum ruh hali beni düşündürmeye sevk etti.Neyse bu kısım uzun mesele.Kader mevzuu başımı çok ağrıttı.Bana öğretilen kader inancı yaşadığım ruh hallerini açıklamaya, gördüğüm olayları çözümlemeye, hayatı anlamaya özünde inancın var olmamızla,hayatın anlamıyla ilgili ortaya koyduğu düşünceyi ikna edici, tatmin edici bulmaya kafi gelmedi.''Kader'' kelime anlamı itibariyle düzen, nizam ve buna benzer anlamalar içeriyor.Bununla birlikte bir de ''kaza'' kelimesi birlikte bir düşünce oluşturuyor ve kaza da Allah'ın olacakları önceden takdir ettikten sonra zamanı gelince olması anlamına geliyor.Bu mevzuda insanla ilgili bir kavram var ki o da irade hepsini birlikte düşündüğümde inanmam gereken düşünceyle hayatta olan karşılığı birbiriyle çelişir nitelikte.Bu noktada şunu söyleyeyim ben kendimi yani akıl yapısı,ruh hali, duygusal nitelikleriyle herkes gibi tercih etmiş değilim.Burada yazı yazan birçok arkadaş var değil mi?Birbirine yakın düşünen, birbirinden farklı düşünen, akıl özellikleri, kişilik özellikleri dolayısıyla inançları farklı.Ne ben bir başkası olabilirim ne de bir başkası ben olup ben gibi düşünebilir.Söylemek istediğim kendime döndüğümde ben bütünüyle neysem ben kendi kendimin esiriyim, her insan da kendinin esiri.Mevlana Mevlan'a olmaya karar verdiği için Mevlan'a olmadı, Mustafa Kemal Mustafa Kemal diye bir insan kalıbı var onu tercih ettiği için Mustafa Kemal olmadı, Einstain Einstain gibi bir insanı tercih ettiği için Einstain olmadı.Her insan tercihsiz olarak kendini yaşıyor bu dünyada, ben başkası olamıyorum bir başkası da bir bir başkası olamıyor. Ben Sayın demirfe olsaydım demirefe gibi yaşayacak demirefe gibi düşünecektim, o ben olsaydı benim gibi düşünecek benim gibi yaşayacaktı.Anlaşılması zor bir durum esasında.Yani benim kaderim ben olmam, başkasının kaderi başkası olması.Ben Mevlan'a olmak istiyorum ama olamıyorum, Mevlana da başkası olmak isteseydi örneğin Hitler olmak isteseydi olmazdı buna ne yetişme şartları izin verir ne akıl yapısı ne gönül yapısı, kimse kendini tercih etmiyor bu bağlamda.Benim iradem ben neysem o yönde karar veriyor kendi irademi kendimi aşamam bir başkası olamam yani. Ben sokaktaki bu düşüncelerle uğraşmayan, günlük kaygıları olan, standart inancı olan bir insan gibi olmak istiyorum ama gel gör ki ben benim kendimden kurtulamıyorum.Şimdi bu şekilde kendindeki düşüncelerden, ruh halinden, düşünce dünyasından şikayetçi biri olarak ben kendi dışımda başka biri olmayı nasıl tercih edebilirim.Bana ben olmam rolü verilmiş ben benle yaşıyorum.Ben Hitler olsaydım Hitler gibi bir inanca sahip olacaktım Hitler ben olsaydı ben gibi düşünecekti.Dünya alemi inanç bağlamında bir sınavsa ben Mevlana olmayı tercih etmek istiyorum ki Mevalana gibi yaşayayım, Mevlana gibi inançlı olayım böyle değil durum ama. Kaderle ilgili bütün düşüncelerimi açıklayamadım sayfalar yetmez buna diğer boyutlarına da değinirsem ki istediğim gibi de açıklayamadım zaten.Sözün özü insan isterse iyi olur isterse kötü olur,isterse inançlı olur istemezse olmaz gibi bütün şartların herkes için eşit olduğu hiçbir gücün irademize müdahale etmediği, herkesin eşit karar verme yetisiyle donandığı bir iradeye sahip değiliz.Bu durumda bu sınav garip bir sınav oluyor. Başka bir konu biz sınanıyorsak başka bir gariplik çıkıyor ortaya.Yaratıcı bizim dünyada ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı önceden biliyor, bilmediği bir zaman dilimi, bilmediği bir fiil yok.Kendi katında zamansız, mekansız olarak her şeyin bilindiği, yaşandığı bittiği bir durumda yaratıcı bizim ne yapacağımızı sınayarak görmek istiyor mantığı yaratıcının bizim ne yapacağımızı öncden bilmediği anlamına gelir ki bu çelişki bütün inancın bütün değerlerini yerle bir eder.Bu noktada şu açıklama yapılır evet yaratıcı nazarında bilinmeyen bir şey yok bizim ne yapacağımız biliyor, cennete mi gireceğiz cehenneme mi gideceğimiz biliniyor ama biz yaşayarak kendimiz görelim itiraz etmeyelim diye bu sınavı dünyada yaşıyoruz.Bu noktada da başka bir çelişki ortaya çıkıyor.Yaratıcı bizim itirazımızdan mı korkuyor da olmuş bitmiş bir sınavı bizim yaşamamızı sağlıyor?Bu şekilde düşünmek de yine yaratıcıyı garip bir niteliğe büründürüyor ki bu da inancın kendi mantığına aykırı. Bu düşüncelerin net cevabını bulamadım, önceki inancımı kaybettim ama inançsızlığın, bir yaratıcının olmadığını savunan düşünceler de aynı derece de aklı teskin etmeyen,ispatlanmamış, evrenin anlamına dair güçlü deliller ortaya koyan düşünceler değil. Ben kendimin var olduğunu düşünüyorsam başka bir yazımda da dediğim gibi bana bu düşünme yetisini veren beni de kapsayan, evreni de kapsayan benim bilincimin geldiği bir üst bilinç olmalı ama bu bilinç ne? Muhabbetle...
  5. Keyif aldığımı söyleyemem bu oyundan Dayı. Muhabbetle...
  6. Dönüşümle ilgili düşünceniz için teşekkür ederim Dayı.Evren niye var, biz niye varız Dayı?Buna verilecek tek cevabın doğruluğunu kim ne ile sınayacak Dayı? Muhabbetle...
  7. Başka alemlerdeydim Sayın Dayı, zaruri uzak düştüm bu alemden, kısmet oldu geldim yine, uzak kalmama isteği var artık ne kadar kısmetse.Necip Fazıl'la başlayayım söze:''Seni tanımam için beni uzağa attın/Alemi benim beni kendin için yarattın.''sözüyle üstadın anladığını, anladığıyla yaşadığını anlamak nasip olsa da yaşamak nasip olmadı.Çok söz duydu bu kulaklarım, aleme çok göz gezdirdi bu gözlerim, gönlüm fırtınalı bir umman, aklım hallaç pamuğu gibi darmadağın.Kendi zindanımda zincire vurulmuşum,kendimi azat edecek bensem de mahkum eden de edilen de yine benim.Verilen akılla, kendi bildiğini yaşayan gönülle temaşa alemindeyim.Hakikat tek ise çokluğun eziyetindeyim budur sitemim. Muhabbetle...
  8. Her insan kendini yaşıyor zaten, bu olağansa, düzen(kader) buysa mana ne?Siz Dayı'sınız ben Fuzuli.Siz Dayı'yı yaşıyorsunuz ben Fuzuli'yi...Geriye söylenecek söz kalmadığı gibi söylenecek olanların, söylenenlerin de hepsi oldu mu şimdi fuzuli!!! Muhabbetle...
  9. Sayın Dayı, Dayı olabilmek aleme Dayı'nın gözüyle bakabilmek, Dayı'nın halleriyle hal olmak için ne yapmak gerek?Yunus'u, Mevlana'yı bilirim ama ne Yunus olabildim ne de Mevlana, bu alemde hiç Yunus olamadım ne de Mevlana!!! Her Ademoğlu kendi gibi biliyor, kendi kadar yaşıyor alemi.Kendim kadar Yunus'um kendim kadar Mevlana'yım.Yunus,Mevlana gelmediysem aleme ne yapayım?.. Muhabbetle...
  10. Öte,beri, ileri geri...Bir ben var benden içeri, bulanlar var içindeki beni.Bulanların bulduğu beni bulmak kısmet mi ,bu ne ki? Muhabbetle...
  11. Birazcik gercek sinavlari degistirerek sormakla, evrimcileri yanlis olduklarini gostermektir. Oysa ki, gercek sav sudur: Insan maymundan yavaş yavaş gelişmemistir. Insan İnsansılarla akrabadir ama insansılardan da yavaş yavaş gelişmemistir. Insanoglunun Afrika'da ki modern insansil hayvan[Goril ve Şempanze gibi ...] ile ortak bir atadan gelmiş olma savı var. Ortak atanin 5 - 8 milyon once var oldugu sanilir. Milyonlarca yil once, bu ortak ata iki degisik soy, nesil ture bolunup birbirinden uzaklaşarak ayrıldilar. Bu nesilerin biri yavaş yavaş "Goril ve Şempanze" olarak gelişmistir; ikinci nesil yavaş yavaş ilk insan atasi denilen "hominids" olarak gelişmistir. * ** Boyle bir cumle Ibrahimin dinlerinde YOK! Hiristiyan Kutsal kitaplari cok buyuktur. Binlerce sayfalari var. Boyle bir cumleye yer yokmus. Kur'an da bir cok sayfalar var, ama yine de boyle bir ahlak ogreti yapmaya luzum gormemis. Niye? Efendim, bilim bugün insanın ve maymunların ortak bir atadan geldiği konusunda sizin yaptığınız açıklamayı su götürmez, çürütülemez bir gerçek olarak bilimsel bir bilgi düzeyinde ortaya koymuş değildir.Sizin kesinlik düzeyinde olasılık anlamı ifade etmeyecek şekilde sunduğunuz bilgi(!) teorinin kendi içindeki ara geçiş formlarının eksiksiz olarak bulunursa sonuca varılması düşünülen varsayıma dayalı kısmıdır.Evrim Teori'siyle ilgili bizzat bu alanla uğraşan savunan ve karşı çıkan bilimadamları arasında ve konuyla ilgili dünya genelinde netliğe kavuşmamış bir tartışmanın olduğu gerçeğinden hareketle bizim konuya sadece okuduklarımızdan, duyduklarımızdan hareketle düşünce üreterek tartışmaya başlamamız kendi açımdan faydalı ve anlamlı bir sonuç doğurmaz fikrindeyim.Teori kendi zemininden saptırılmış, kendinde olmayan anlayışlarla savunulur hale gelmiş, felsefi yanı bilimselmiş gibi sunulmuş buna mukabil aynı yanlışlıkla karşı tezler üretilmiş, karmakarışık hale getirilmiştir.Teori bu sitede de tartışılmış ve bunun dışında birçok sitede de, dünyada da hala tartışılmaktadır.Sonuçları net olarak ortaya konmamış bir teoriyi başka bir alandaki tartışmaya dayanak yaparak bir tartışma yapmak dediğim gibi faydasız bir fiil olur. Eğer bilim bu teorinin kanıtlanmış bir sonucu olur veya başka bir teoriyle açıklık getirilir, canlıların evrimi olsun veya başka bir şekilde var olması olsun canlıların var oluş sebebini,buna etki eden gücün ne olduğunu kanıtlarsa dini inançlardaki bu gücün Tanrı olduğu iddiasına karşılık bir cevap ortaya çıkmış olur ve ciddi bir tartışmanın hem kapısı aralanmış olur hem de dinlerin bu konuyla ilgili savları hakkında bilimsel düzeyde söz söyleme imkanı doğar.Evrim ilk canlılığın nasıl oluştuğuna, canlıların bu kadar çeşitliliği, günümüze kadar geliş süreci içinde bunun nasıl, ne şekilde olduğuna, olabileceğine dair savı olan bir teori.Canlıyı var eden, canlıları bu kadar çeşitli kılan asıl sebep, yani bu güç ne sorusuna maddenin kendiliğinden olan kendi gücü şeklinde bir varsayımla felsefi bir temelle bunu açıklamaya çalışan savı ise(Teoiri'yi bu yönüyle sahiplenenler var.) felsefeyle ilgili olup inanç düzeyindedir, diğer inançlarda bu gücün Tanrı olduğu iddiasında olduğu gibi. Ki bu Teori inançları çürütmek için bilimsel bir din olarak ortaya atılmış bir teori de değil, inançlardaki evreni oluşturan, canlılığı var eden bilinçli güç Tanrı'dır iddiasına karşılık bu teoriyle bu gücün tesadüfe, maddenin kendisine indirilmeye çalışma çabaları kesiştiği için birbirine alternatif inançlar gibi biri inanç diğeri bilimsel bir kanunmuş havası yaratılmakta,felsefesi bilimsel yanı birbirine karıştırılıp tartışmalar alıp başını gitmektedir.Teori'ye karşı çıkanlar da inanç kaygısı nedeniyle aynı hatalı bakışa bir başka hatalı bakışla cevap vermeye çalışmaktalar. Daha önce de vurgulamıştım, bilimden bir kaçışım, bilime karşı soğuk bir tavrım yok benim, inancıma zarar gelen sonuçlar çıkarıyor kaygımın olması absürd olur.Tanrı kendi var ettiği sistem anlaşıldıkça ya kendinin varlığı yönünde kanıtlardır ortaya konan bilimsel sonuçlar ya da inanılan bir Tanrı'nın kendini ifade ettiği gibi olmadığına dair kanıtlardır ortaya konanlar.Tanrı'ya inana birinin bilime karşı gelmesi çelişkidir özünde.Hem Tanrı'ya inanıp hem de Tanrı'nın kurduğu sistemi anlamaya karşı gelip, sistemin gerçeklerini ortaya koymaya çalışan bilimi gözardı etmek inanılan Tanrı'nın sistemine inanç açısından bile saygı göstermemek, değer vermemek, mantıksız bir tavır sergilemek olur.Sistem bilimle anlaşılır kılındıkça sonuçlar bizi ya Tanrı'ya götürecek ya da yokluğuna.İnanan birinin bırakın bilimden korkması tavrını bilimle kol kola hareket etmesi lazım; ama bunun tam tersi bir durumu inananlar yaşıyor ve bunun doğruluğunu da savunuyor birçoğu.Bu eleştirilecek bir vaka tabiki. Kölelik mevzuna gelecek olursak Semavi dediğimiz dinlerde, bu dinlerin indiği zamanda dünyanın her yerinde yerleşmiş bir kölelik sistemi var.Bu şartlarda o düzene yönelik kurallar var kutsal kitaplarda.Allah İslam'da köleliği yerleşik bir sistemmiş, kölelik meşru görülmüş bir sistem olarak sunulmaz.Bugün hiçbir İslam alimi kölelik Allah'ın emridir, Allah kölelik sistemini uygulamamızı söylemiştir diye bir düşünceyi savunmaz ve hiçbir ülkede İslam'a dayanılarak da kölelik sistemi uygulanmaz, uygulanamaz.Kölelikle ilgili kitapta geçen ayetlere o dönemde nasıl bir uygulamaya başvurulduğuna, asıl amacının ne olduğuna bakarsanız köleliğin sistemleşmiş,meşru görülmüş bir sistem olmadığını görürsünüz.Nitekim bugün kimsede kölelik sistemi Allah'ın emridir diye, uygulanmalıdır diye bir kaygı taşımaz, bunu da savunmaz, savunan varsa da inancına tekrar bakmalıdır. Muhabbetle...
  12. Ben de evrim konusunda örneğin maymunlarla ortak bir atadan gelmiş olma savı var ya(Yanlış bilmiyorumdur umarım?) bu savla ilgili olarak bugün hala bildiğimiz maymunlar nasıl olmuş da değişmemiş şaşıyorum, cevap varsa zevkle okurum.Bilim evrimin gerçekten da canlıların bir ortak atadan evrimleşerek geldiğini eksik gedik bırakmadan bütün bilimadamlarının da hemfikir olacağı şekilde şüpheye yer vermeden açıklarsa nasıl ki Güneş'in Dünya etrafında dönmediğini, Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü gün gibi biliyorsak bu teoriye de kimse karşı çıkamaz duruma gelir. Evrimin de iddia ettiği gibi canlılar evrimleşmiş de olabilir, canlılar evrim geçirmişse bu evreni kontrol eden bir gücün olmadığı anlamına gelmez.Evrim bilinçli mi bilinçsiz mi sorusu da bu noktada önemli.Yine merak ettiğim bir konu neden canlıların geneli çift olarak var erkek ve dişi olarak?Erkek ve dişinin üremesi için erke ve dişi canlının bu üremeye elverişli bir şekilde evrilmesinin bir amaç doğrultusu dışında amaçsızca kendiliğinden öylesine oluşması,tesadüfi olması tesadüfle açıklanamayacak kadar bilinç içeriyor.Canlı türlerinin bu kadar çeşitli olmasının Evrim'deki açıklaması ne?DNA'yı oluşturan moleküllerin sistemli bir araya gelişi, içinde canlının kodlarını barındırması hangi mantığa dayandırılabilir? Evrim Teorisi'ni en ince ayrıntısına kadar bilmiyorum ama Teori'nin gerçek yanı olan canlıların zaman içinde değişim göstermesi o derece genellemeyle ifade edilmekte ki kanımca bir grip virüsü için sürekli kullandığınız ilaca karşılık virüsün kendini geliştirmesindeki evrimin genelleme yapılarak bu virüs için ileriye doğru bir evrim ötelemesinde bulunursak bu virüs milyonlarca yıl sonra eli ayağı olan beyni olan bir canlı olur ve bundan eminim demekle aynı gibi. Başka bir örnek nemli iklimde yetişen fındık fidesini daha az nemli bir ortama diktiğinizde nemli yerdeki ortamdan daha kısa, daha cılız kalmasından hareketle, bulunduğu şartlara uyum sağlıyor(Veya hiç uyum sağlamıyor, yok oluyor.)olması mantığından hareketle demek ki bu fide milyonlarca yıl önce papatyaydı bugün bu hale evrildi demek gibi bir şey yine. Kuran'da Allah insan için topraktan yarattık, diğer canlıları da yarattık hizmetinize sunduk yer.Bütün canlıların atası ortaktır, evrim yoktur veya vardır demiyor.Bilim Evrim Teorisi'deki bir evrimi bütün yönleriyle açıklarsa, tamam o halde Tanrı yok demek ki gibi bir sonuç bu teoriye bağlı olarak çıkarılacak bir sonuç değil.Evrim Teorisi'nin özüne tesadüf kavramını bilimsel bir kavrammış gibi yerleştirmeye çalışanlar Tanrı'nın yokluğu inancına bilimi alet edip felsefesini yapıyorlar, yaptıkları bilim değil.Evrim Teorisi Tanrı'nın varlığını ya da yokluğunu ispat etme üstüne kurulu bir teori değil bunu Darvin de söylüyor yanlış hatırlamıyorsam.Lakin Evrim'i tesadüfe bağlayıp bilinçli bir gücü saf dışı bırakma çabası bilimin tavrı değil, sonucu da değil. Din kitapları dediğim gibi fizik, kimya, tıp kitabıyım iddiasında bulunan kitaplar değil.İnananlar da bu kitaplara gerek yok, din kitabı var orada ne gerek var bilime, başka kitaba diyen insanlar değil.Böyle diyenler yok mu, var, bu hatalı düşünce de onların sorunu artık.Bilimin görev alanı, çalıştığı, yaptığı iş belli.İnançla aynı alanı paylaşıyorlarmış algısı ikisi birbirinin alternatifiymiş gibi algılama mantıklı değil, kim bu şekilde düşünüyorsa.İnanç inançtır, bilim bilim, ikisi de hayatta bir yer işgal ediyor, ikisinin de birbirine girdiği, ortak işgal ettiği alanlar var.Bir gün Bilim Tanrı gerçekten yok derse ben de yaşıyor olursam hala bu sistemi oluşturan Tanrı değilmiş, bildiğimiz Tanrı değilmiş derim, dediğine inanırım. İslam'da dünyanın 6 günde yaratılması konusuyla ilgili olarak Kuran'da ''yevm'' kelimesi 24 saatlik dilim manasında, süresi belli olmayan dönemleri ifade etmek için de kullanılıyor yanlış bilmiyorsam.Dünya yokken zaman yoktu ki 6 gün kavramı 24 saatlik 6 günü ifade etmek için kullanılsın.Bu ifadeyle tam ne anlatılmak istenmiş ben de bilmiyorum.Bilim 15 milyon yıl bulmuşsa 15 milyon yıldır.Bir din zamanla kıyaslanacak net bir süre söylüyorsa bunun için ve bu bilimin bulduğuyla tutmuyorsa ortada o din için bir inandırıcılık şüphesi var demektir.Ki Allah bugüne kadar bilimin söylediğini kenddi kitabında net bir ifadeyle önceden söylemiş olsaydı bugün inançları tartışıyor olmazdık, inanmayan az kişi olurdu kanımca, ve bu dünya ve bizim varlığımızın nedenleri olarak İlahi kitapta sunulanların kendi içindeki mantığı da çürürdü. Benim bilimle hiçbir sorunum yok, bilim hayatın ne kadar içindeyse benim de hayatımın içinde o yerde.Evrendeki sistemi çözmeye çalışan,evreni anlamlandırma adına bilgi üstüne bilgi katan bilimi zevkle elimden geldiği kadar takip etmeye çalışıyorum. Muhabbetle...
  13. Sayın Suheyla, Dünyadaki inançlara kendi dünyamızdan ve dünyadan soyutlanarak daha bir üst perdeden, derinlemesine, felsefi düzeyde baktığımızda sizin gördüklerinizi görmemek mümkün değil.Farklı inançlardaki her insan için kendi inancı kesinlikle tek doğru inançtır ve kendi inancı dışındakiler yanlıştır, yalandır.Dediğiniz gibi Hıristiyan için Müslüman'ın inancı yanlış, Müslüman'a göre de Hıristiyan'ın inancı yanlış ve herkes kendi inancının gerektirdiği davranışı sergilediğinde cennete gideceğine inanır, kendi inancının dışındakiler Cehennemliktir başka bir açıdan.Hatta aynı dinin kendi içindeki farklı inanış biçimi geliştirmiş mezheplerinde dahi birbirine karşı aynı bakış açısını görmek mümkün.Kendi mezhebini doğru bulup başka bir mezhebi yanlış görmek gibi.Bu durumun mantığını oluşturmak zor gerçekten.Başında inancın başka bir mantıkla kıyaslanamayan kendi iç mantığı olduğu için neye göre yanlış neye göre doğru sorusunun cevabı yine insanın kendi bakışına kalıyor.Bu noktada eğer Müslümanca bakacaksak İslam kendinden önceki semavi dinler olan Musevilik'i, Hıristiyanlık'ı ve bu dinlerin peygamberlerini içinde barındırır Allah tarafından bu dinlerin oluşturulduğunu insanların bu dinlere kendi sözlerini katması sebebiyle bu dinleri tamamlayan ve en son din olan İslam'ın yine Allah tarafından gönderildiğini söyler.İslam çerçevesinden baktığınızda bu dinlerin yerini İslam'ın içinde bir yere koyabilir, durumu kendi mantığı içinde anlayabilirsiniz.Bu tabloya bakarken ya inancınız vardır, o inanç çerçevesinden bakarsınız ya ateistsinizdir o açıdan bakarsınız ya agnostiksinizdir bu ayrıntılar çok da umrunuzda olmaz. Dediğim gibi bu tablodan mantıklı düşünce üretebilmemiz, doğru kanılara varabilmemiz için kullanacağımız geçerli bir mantık yok. İnsanı inandıran, inançsız kılan ya da inançla ilgili bilinemezci mantığın bilimsel zeminde bilim diliyle ifade edeceğimiz bilim inançla ilgili şu mantığı yanlışı ispatlanana kadar ortaya koymuştur ve bu konuda kullanmamız icap eden mantık şudur şeklinde genel geçer bir mantıki doğrular sistemi hala oluşmamıştır.Bu konuya bilimsel açıdan baktığımızda bilime dayanarak tartışmaya elvermeyecek şekilde kabul görecek bilimin dini savını bu inanç alanında göremiyoruz.Bilim ne inançların gerçekliğini ne inançsızlığın gerekliliğinin mantığını ne bilinemezci olmanın doğruluğunu ispatlamıştır.Bilimin en zayıf kaldığı nokta budur ki insanlık aleminde insanın hayatına yön veren en belirleyici konulardan biri olmaya devam etmekte, bilimin birikimi, yeni bulguları en az bu alanı aydınlatmaya yetmektedir.Söylemek istediğim bilimi inanç karşısında zayıf göstermeye çalışmak, inancı bilimin yerine koymanın mantığını savunmak değil bu konuya bilimsel bakıldığında bilimin de söyleyecek sözünün ne kadar az olduğu vurgusunu yapıp, bilimsel düşünüyor olmanın inançsızlığı gerektirdiği düşüncesinin,bütün dinlere mesafeli durma yaklaşımının bilimsel düşünce olması mantığının gerçekçi, bilimsel olmadığını anlatmaya çalışmaktır. Akıllı tasarımı, bir yaratıcının olması gerektiğini savunan en üst düzey bilimadamları da var, tam tersini düşünen, savunan bilimadamları da.Hepsi de bilimden hareketle dinin felsefesini yapıyorlar tabiki inanç düzeyinde. Evrene inanç kalıplarımdan sıyrılarak baktığımda aklıma şu geliyor:Evrendeki bu yapıyı sağlayan ne, bizi var eden ne?Evrenin bilinçsiz bir güç tarafından kendi kendine oluşmuş olma fikri, evrendeki düzene baktığımda bilinçli bir gücün eseri olma fikrine karşı daha zayıf kalıyor bende.Bu düşüncenin de doğruluğunu yanlışlığını kıyaslayacağımız bir mantık yok.Evren kendinden habersiz olamaz, kendinden habersiz bir evren kendinden haberi olan bir canlıyı, insanı nasıl var etmiş olabilir ki?Ben düşünüyorum beni var eden de neyse düşünüyor olmalı.Evrenin varlık sebebine, bizim dünyadaki var oluş sebebimize cevap olarak kendi içimizde bu alanı doldurmak için bir inanç buluruz.Bu inancı hiç düşünmeden, akıl etmeden, bulunduğu toplumun inancı içinde doğanlar kendiliğinden bu inançları doğdukları toplum içlerine yerleştirir,Müslüman kültürle, Hıristiyan kültürle, Musevi kültürle, Budist kültürle bu boşluk farkında olmadan doldurulur veya din dışı bir inançla,inançsızlıkla.İnsanların geneli değil tabiki bazıları da aldığı inanç kültüründen sıyrılıp tamamıyla kendi aklının, duygu dünyasının etkisiyle kendine bir inanç rotası çizer. Şimdi Sayın Suheyla sizin bu konudaki anlayışınızı, hislerinizi taşımam ve sizin gibi bakmam için sizin yaşadığınız hayatı yaşıyor olmam ve siz olmam lazım ki siz gibi düşünebileyim, hissedebileyim; aynı şekilde sizin de benim gibi düşünebilmez için benim koşullarımda, benim aklımda ve bendeki hislerle hayatı yaşamış olmanız lazım ve bu mümkün değil. Hayatı inanç boyunda anlamlandırmak adına ruhumuzdaki inanç alanını bir şekilde doldurmamız gerekiyor.Neye inanmam hangi inançla yaşamam konusunda bugün geldiğim noktada önceki inancımın kalıpları öyle bir kırıldı ki ne öncekine dönebiliyorum ne de onun yerine koyabileceğim beni tatmin edecek olanı bulabiliyorum.İnanç bağlamında özelime ait bir düşünce.Belki de söylediklerimin bu cümleyle hiçbir anlamı kalmadı. Bir yerde durmam lazım yanlış ya da doğru, herkesin durduğu bir yer gibi... Muhabbetle...
  14. Efendim İslam'la veya başka bir inançla ilgili olsun inançların insanın düşünce özgürlüğüne ket vuran, zihni durağanlaştıran, yaşandığı toplumun ilerlemesine engel olan,ilerlemeye kapalı, bağnaz, tutucu yanı varsa bunun akılla, mantıkla savunulacak bir yanı tabiki yok.Evet bütün dini inançlar özünde doğmatiktir, düşünsel tutuculuk barındırır bu da o insanı inandığı inancın çerçevesinde algı oluşturur, zihni, duygu dünyası o yönde hareket eder.Bir inanç düşünmeyi,sorgulamayı,bilgiyi bilimi yasaklıyorsa o inancın akıl düzeyinde yeri yoktur ve bu inanç hayatın gerçekleri karşısında, bilginin gücü karşısında diz çöker,varlığını sürdüremez.Dini inancın en büyük gücü insanın, evrenin metafizik alanına hitap edişinden, buradaki boşluğu doldurma özelliğinden gelir.Bir inanç dünya dönmüyor, dünya yuvarlak değil düzdür şeklinde bir bilgiyi inanç değeri olarak kabul etse bugün bunun yanlışlığı bilimsel olarak ispatlanmıştır, bundan dolayı bunu söyleyen dinin akıl dışılığı insanüstü bir varlık tarafından bunun söylenmemiş olduğu fikri hasıl olur ki bu inanca inanmanın da mantıksızlığı aşikar olur. İslam'ın algılanış biçimine baktığımızda İslam'ı sizin de bahsettiğiniz gibi bilime kapalı, veya bilime yer vermeyen yanı, tamamıyla doğmatik soyut yanıyla bağnaz bir üslupla algılayan birçok insanı görebiliriz.Bu noktada İslam'ın kendisi bilime karşı gelen bir anlayış inancı ortaya koyuyorsa bu anlayışın temeli İslam'dır deyip İslam'ı bilim karşısında zayıf düşürmek mümkün ve inandırıcılığını bu temelde yok etmek de mümkün olur.Nitekim Allah kendi yazdığı kitapta evren için koyduğu kurallardan ayrı bir anlayış ortaya koyuyorsa kitapta yazanla evrendeki sistem uyuşmuyorsa bu çelişkiden şu sonuç çıkar.Kitapta her şeyi ben yarattım diyen Tanrı kendi yarattığı evrene ters düşen bir değerler bütününe inanmayı istiyor ki bunun inandırıcı hiçbir yanı kalmaz.Ki İslam'da bilime, bilgiye verilen önemle ilgili birçok ayet bulabilir, bilginin, bilmenin öneminin vurgulandığı bir anlayışı bulabilirsiniz.Buna rağmen biri bu anlayışı görmeyip, farklı yorumlayıp dediğiniz bir anlayışla, yani bilimin, bilginin, sorgulamanın İslam'da yeri yoktur, hayattaki her olaya bilimin söylediğinin dışında bilimle örtüşmeyen bir anlayışla ve bunu da İnancın özüne dayandırarak söylüyorsa, hayatı bu inanç düzeyinde anlıyor, algılıyorsa sorun inandığı dinin kendine söylediği anlayışta değil, bu anlayışı anlayamayan kişi veya kişilerdedir. Bu noktada İslam'ın bugünkü algılanışında sizin de eleştirdiğiniz bakış açısı ağır basmaktadır ne yazık ki ki bu İslam olamaz bence.Bilme, sorma,anlama, hoşgörü gösterme,şiddet uygula, yak yık diyen bir yaratıcı olamaz...Mevlana'nın Yunus'un anladığı, yaşadığı İslam bu değil örneğin... Din kitapları bilim kitabı, yani bir kimya, fizik, tıp, coğrafya, tarih kitabı değildir.Bir din kitabının iddiası da bilime gerek yok bende aranılan bütün bilgi var, ben fizik kitabıyım, tarih kitabıyım, tıp kitabıyım iddiasında da bulunmaz.Bilim kendi görevini yapar evreni, olayları,durumları açıklamaya çalışır bize sunduğu bilgileri kabul etmemek veya bir inancın bilime düşman olması, bilimsel bilgilere karşıt bilgiler sunması kendi mantığına sığmayacak bir durum. Ne söylesem tam anlatabilmiş olmuyorum bu konuyla ilgili düşüncelerimi, duygularımı.Derinliği olan, girift bir konu inanç konusu.Kendi içimde dahi bir yere koyamadığım o kadar fazla düşünce var ki yazmakla bitmez, verilen cevaplarla fırtınası dinmez. Evreni anlayacak kadar ne bilgi var ortada ne de olan bilgiyle evreni anlayacak kadar aklımız yetiyor buna.Düşünsen son bulmuyor düşünmesen sorular rahat bırakmıyor.Hayat kendi bildiği yolda sen düşünsen de düşünmesen de ilerliyor.Evren ve biz bu sistemin bu sisteme çok da anlam veremeyen oyuncularıyız, ilginç... Muhabbetle...
  15. Sayın Suheyla 1400 yıl önce ortaya çıkmış İslam inancı için insanların evreni anlamadıklarından dolayı kendi yazdıkları inanç nitelemesini rasyonel gerçek yani bilimsel bir gerçek olarak sunmuşsunuz.Bu ilgi bilimsel bir bilgi değil efendim.İslam inancının insan aklından çıktığını,İslam inancının öğretilerinin bilimsel gerçekliklerle örtüşmediğini, iddia ettiği değerlerin, durumların bilimsel olarak çürütüldüğüne dair bilimsel bir kanıtınız var mı, varsa düşünceniz için rasyonel gerçek diyebiliriz?Eğer bilim inançla ilgili, inançların evrenle, iddia ettiği ahiret alemiyle ilgili inancın, inançların savını çürütecek delilleri, tezi olsaydı bugün hala inancın insan ruhunda, hayatında bu kadar etkisinin olmaması gerekirdi değil mi efendim?İnançlar hala ayakta mı, evet ayakta, bırakalım belli bir inancı insanın evrenin anlamını, kendinin evrendeki yerini hala çözememiş olması, evren karşısındaki acizliği inanca olan ihtiyacını var kılıyor. Bizi var kılan güce evren mi dersiniz inanıyorsanız Allah mı dersiniz ne derseniz deyin aklımızda, ruhumuzda bizi evrenin bilinmeyen gerçek sebebine dair sorgulama duygusuyla, bu bağlamda bir değerler bütününe inanma duygusuyla başbaşa bırakıyor.Ruhumuzda bu bağlamda büyük bir evreni anlamlandırma, var oluş sebebini bilme boşluğu var.Bu boşluğu bizde hangi güç oluşturdu sorusu çok önemli efendim.Bize verilmeyen bir duyguyu taşıyor değiliz.Evren kendisini, bizi bilinçsizce var ettiyse her şey amaçsız bir düzenin sonucuysa hayatın ne anlamı, bilimin ne anlamı, bizim ne anlamımız kalır ki?Bilim dediğimiz evreni yine evrenin kendine sunduğu imkanlarla bize açıklamaya çalışan bir araç, amaç değil bilim.Benim bilime bakışım inancımın yanında onu destekleyen soyut inancımın gerçekliğini somutlaştıran, teyit eden bir kaynak anlayışı.Bilim bu vakte kadar evrenin bir yaratıcısının olmadığı,evrenin bilinçsiz bir kendiliğinden oluşum olduğuna dair bir kanıya varmadı, evrendeki yapı bu düşünceyi barındırıyorsa bu düşünce bilimsel olarak da teyit edilir zaten.Şimdiye kadar bu olmadı. Kitaplı dinlerden birine inanmayıp hayata bilim çerçevesinden bakıp yine kendi dünyamızda oluşturduğumuz inanç da bir inanç, ama bu inanç bilimin kendisi değil, bu inanç evrenin doğru inancı değildir yine efendim.Evrenin bilinmeyenleriyle ilgili bilimsel verili varsaydığımız inancımıza bilimin gerçeklik, kesinlik ilkelerinin üstünlük değerlerini yükleyeceksek bu inanç olmaz bilimsel bir teori veya kanun olur.İnanç boyutu bilimin etki gücünün en az olduğu, söz söyleme yetisinin çok kıt kaldığı bir alan ki felsefi boyutuyla daha bir ön planda bundan dolayı. Sokaktaki insan, hayatın içindeki din boyutuna indiğimde ise mevcut inançların insanlardaki, farklı gruplardaki algısı, yaşanış biçimi inançların kendi değerleri, evren hakkındaki düşünceleri, iddialarıyla ilgili net düşünceler ortaya koymak o derece zorlaşıyor ki doğru olan nedir konusunda kendimi dipsiz bir kuyuda buluyorum.Hayattaki inanç boyutunu hayatın, hayatın içindeki bunu yaşayan insan değişkenleriyle eksik yer kalmayacak şekilde sistemli bir bakış açısıyla anlatmak, algılamak gerçekten zor. İnançların iddialarının doğru veya yalan olduğunu bilmiyoruz, inanç hayatın bir gerçeği, inançların olmasıyla olmamasının dünya düzenini, insanı nasıl değiştireceğini, inançlı olmak mı insanlar için iyi olmamak mı iyi, inanç konusunda hangi düşünce doğru ve insan nerede, durmalı, hayatı nasıl anlamlandırmalı gibi soruların bütünün net bir cevabı var değil, verilen cevaplar da bu soruların kesin cevabı değil. Ki dünyada herkesin akıl düzeyi, iç dünyasındaki algılayış biçimi, duygu dünyası aynı değil.İslam inancı bir gerçeklik ve bu inancı taşıyanlar, bu inancı algılayanlar kadar İslam algısı var diyebilirim.Türkiye de Müslüman, İran da, Arabistan da...Mevlana da Müslüman, Yunus Emre de, Usame Bin Ladin de, Hizbullah da, Saddam Hüseyin de, Kaddafi de... Dini(kitabi) inançsızlık bağlamında da Stalin, Lenin, Maho da en belirgin örnek, her inançsız da bunlar gibi değil...Evren(Tanrı veya başka bir güç nasıl inanıyorsanız) herhangi bir soyut değerler bütününe inanma boşluğunu bizde oluşturmamış olsaydı, öğrendiklerimiz, gerçek bildiklerimiz inanç oluşturmada daha baskın değerler olsaydı, şimdi konuyu farklı bir boyuttan tartışıyor olurduk.Evrenin bizim için oluşturduğu şartlarda yaşıyor, hayata bakıyor ve inanıyoruz. Muhabbetle...
  16. Beni ben yapan kimliğimin oluşmasında kendi sorumluluğumun beni oluşturmadaki payının ne olduğu konusunda tatminkar bir cevap bulmuş değilim, düşüncelerin çıkışı bulamadığım labirentlerinde kaybolmuşluğun yalnızlığını yaşıyorum.Bendeki inanç algısı, başkasının inanç algısı da bu konunun temel taşı... Ne ben bir başkası olabilirim ne bir başkası ben olabilir.Örneğin Sayın demirefe sizin inançla ilgili algınızı oluşturan sebeplerle ben muhatap olsaydım sizin gibi düşünürdüm galiba, siz de benim inanç algımı oluşturan sebeplere muhatap olsaydınız siz de benim gibi düşünür, hissederdiniz.Sizin gibi düşünmem için sizin hayatınızı yaşıyor olmakla birlikte sizin hayatınızı siz gibi yaşamış olmam lazım, sizin de benim gibi düşünmeniz, hissetmeniz için aynı.Ne siz benim aklımla düşünebilir, gönlümle hissedebilirsiniz ne de ben sizin aklınızla düşünebilir, gönlünüzle hissedebilirim. Hayatı kendimiz kadar anlıyor, kendimiz kadar yaşıyoruz, inanç konusunda algımız da buna bağlı.Ben Hitler gibi dünyaya bakmak istesem de onun gibi bakamam hayata ve onun gibi algılayamam hayatı veya Mevlana olamam, onun gibi hissedemem, hayatı onun duygularıyla yaşayamam, o olamam. Hiçkimse kendinden başkası olamaz, olamıyor da.Bu bağlamda inanç algısı da insanın kendisi neyse o kadar.İnsanın kendisini kendi yapan ne neler konusunda ise DNA'sından tutun da, ırkına,diline, doğduğu toprağa,içinde bulunduğu kültüre, yaşam çevresine kadar bunları yaşayan insanın bilmediğimiz kendi dünyasındaki algısına kadar o kadar fazla değişkeni sıralayabiliriz ki ne söylesek eksik kalır, yarım kalır. Bunların hepsini birlikte düşündüğümde net bir cevap bulamıyorum hayatın anlamı ve bizim gerçekte niçin var olduğumuz, bireysel olarak varlık sebebimin ne olduğu sorusuna...Herkes farkında olmadan üstüne düşeni yapıyor sanki,bu oyunda farkında olmadan yapılan rol gibi... Muhabbetle...
  17. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Bu olayda bahsettiğiniz terimlerin ne amaçla nasıl kullanıldığı ve kullananların davaya etkisi önemli.Evet bir davada şüphelilerin suçları ispat edilene kadar şüphelilerin hukuki durumu masumdur.Bu şüphelilerin masum olduğu anlamına gelmez, suçlu olduklarının kesinleştiği anlamına da gelmez değil mi efendim. Hukuki süreci devam eden bir davada şüpheliler suçludur anlayışını gütmek ya da tam tersi kesinlikle suçsuzdurlar anlayışını gütmek davaya siyasi olarak müdahil olmak hukuki olarak yanlıştır kanımca.Masum terimini şüphelilerin durumunu ifade temek için kullanmak ayrı mahkeme kararı sonuçlanmadan masum ilan edip, davanın savsata olduğunu iddia edip yargıya inanmamak ayrı. Eğer suçsuz iseler yargı masumdur kararını verecektir, yok suçluysalar ceza kararı çıkacaktır.Sorun yargıya inancın olmaması ve bitmemiş davayla ilgili birilerinin baştan karar verip suçlu kararını vermeleri birilerinin de masumdur düşüncesini taşıyıp yargıyı hiçe saymaları, ikisinin de birbirinden farkı yok yargıya saygısızlık, yargıyı etkileme açısından. Hiçkimse kalkıp da dava sürecinde şüphelileri kesinlikle suçludur diye ilan etmenin hukuki meşruluğunu, ahlak açısından doğruluğunu savunamayacağı gibi tam tersi durum olan şüphelilerin kesinlikle suçsuzluğu düşüncesini mahkeme kararıymış gibi savunamaz, şüphelileri suçlu ya da masumdur şeklinde ilan edemez. Sayın Başbakan da Deniz Baykal da davaya müdahale etmiştir,taraf olduklarını açıkça ilan etmişlerdir, hukuk devletinde, yargıya inancı olan ülkelerde olmayacak bir olay yaşanmıştır.Yanlış tek olsa ve yanlışı yapan da tek olsa doğruyu savunmak kolay ve savunulan doğru karşısında durmak zor olur,lakin yargımızın işleyiş biçimi, yargıya biçilen kaftanın rengi, bizim yargıya olan bakışımız ve hukuk anlayışımız ortada.Neresinden tutarsanız elinizde kalır. Sayın Deniz Baykal kendi bildiği rejimin avukatlığını yaptı, devleti savundu millete karşı,Erdoğan da savcılık yapıyor millet adına.Hukuğun üstünlüğü hakim olursa bir gün ülkemizde ne bir siyasetçi bir davanın avukatlığına soyunur ne de başka bir lider savcılığını yapar, gerek kalmaz bunlara, hukuk işini yapar zaten. Muhabbetle...
  18. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Süheyl Batum'a mı danışayım, Osman Can'a mı?Efendim tartıştığımız mesele suçu ispatlanmamış birilerinin suçlu ilan edilip edilemeyecepği değil ki bunu bile tartışıyorsak olsak Deniz Baykal'a göre bitmemiş dava savsata, şüpheliler de sütten çıkmış aşık nazarında bunu görmeyen veya bunu görüp de normal karşılayan sizsiniz, avukatlığını yapabilirmiş, hangi hukuk anlayışından bahsettiğinizi anlamadım, Türkiye hukuğu diyorsanız biri avukatlığını yaparsa diğeri de çok normal savcılığını yapar, biri savcı olursa diğeri niye avukat olmasın değil mi benim de bahsettiğim sizin de birtürlü anlayamadığınız, anlamak istemediğiniz nokta.İkisi de hukuk devletinde olamayacak durum diyorum, siz sırf AKP karşıtlığı üzerinden taraflı düşüncenize kılıf bulmaya çalışıyorsunuz. Kendi içinizde çelişiyorsunuz hem suçlu ilan edilemez diyorsunuz ama siz de Deniz Baykal gibi masum ilan edebiliyorsunuz bu mu evrensel hukuk, hangi evrensel hukukta bu durum var açıklayın da öğrenelim efendim.İki liderin de yaptığı yanlış ama siz sadece Başbakan kısmını görüp Deniz Baykal kısmına toz kondurmayıp bir de bu düşüncenin evrensel hukuk ilkeleriyle bağdaştığını varsayarak bunun da tarafsızlık olduğu kanısını taşı farkında olmadığınız taraflı bir duruş sergiliyorsunuz. CHP'nin siyaset anlayışı da bu değil mi zaten benim de hiç beğenmediğim.Bir kendileri Atatürkçü, bir kendileri vatansever, bir kendileri demokratik, bir kendileri hukukçu, bir kendileri her şeyin doğrusunu bilir, bir kendileri akıllı.Bu anlayışın yanlışlığının farkına birazcık varabilirseniz AKP'nin neden üç dönemdir alternatifsiz olduğunu, yanlışlarına rağmen doğrularının güven verdiğini anlarsınız. Muhabbetle...
  19. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Meseleye evrensel hukuk değerleri açısından bakmak demek olayın gelişimiyle ilgili net bilgilere vakıf olmadan kafamızdaki yargılarla, siyasi duygularla anlayış geliştirip olayı hukuki çerçevede değerlendirdiğini düşünmek demek değildir efendim.Deniz Baykal'ın devam eden bir davayla ilgili Başbakanı savcılıkla nitelendirmesi, kendisini de avukatı ilan etmesi hangi everensel hukuğa uygundur, hukuk etiğiyle uyuşur, savunulacak yanı var mıdır, karşısında savcılıkla nitelendirdiği ve makamı Başbakan olan birinin keza buna davayla ilişkilendirilecek savcısıyım açıklaması da aynı şekilde taraf olduğunu ortaya koyarak davaya müdahil olma anlayışı da bağımsız yargısı olan devletlerde, hukuğa güvenin olduğu devletlerde görülmeyecek bir durumdur.Hukuk devleti miyiz, demokrasimizin zemini sağlam mı, hayır değil, normal olmayan bu olaylarla karşılaşmak da ülkemizde normal. Siz Deniz Baykal'a hiç toz kondurmuyorsunuz maşallah, davayla ilgili söylediklerini hukuki, demokratik görüp hiçbir kusuru yokmuş, demokratik, hukuğun üstünlüğünü savunan, bu konudaki düşüncelerinde hiç yanlışı olmayan bir lidermiş gibi Başbakan'ın yine Deniz Baykal'ın yakıştırdığı sıfat için verdiği cevaba takılıp, yürütmenin başında olduğu için bu durumu düşüncenize dayanak yapıp tek taraflı eleştiri getiryorsunuz, bu mu tarafsızlığınız, bu mu evrensel, herkesin düşünebileceği düşünce anlayışı?Sayın Deniz Baykal da Sayın Başbakan da demokratik olmayan, hukuğun üstünlüğüne dayanmayan sistemin oyuncuları.İki liderin de demokrasi, hukuk anlayışı özürlü. Güç el değiştirdi sadece fark bu.Sayın Deniz Baykal'ın savunduğu demokrasiyi, hukuk sistemini biz biliyoruz efendim anlatmaya gerek yok, yani Deniz Baykal'ı bu noktada savunmaya kalkmak serçeyi kartal diye kanıtlamaya çalışmakla aynıdır.Başbakan da sistemin oyuncusu dedim ve oyunu kurallarına göre oynuyor.Ne oyunu demeyin bu zamana kadar ne oynandıysa bundan sonraki demokrasi,hukuk sistemi,ülkeyi yönetme oyunu.Millet AKP'nin demokrasi, hukuk sistemi, ülkeyi yönetme anlayışını diğerine tercih ettiği için AKP dedi. AKP derin devletin demokrasi, hukuk anlayışından daha geri bir anlayışa sahip değil, AKP Avrupa demokrasisini,hukuk anlayışını taşıyor mu,hayır, eee ülkemizde bu anlayış yoktu,sistemin öğrettiği kadar sistemin oyuncusu.gerçek Ya CHP demokrasisi diyeceksiniz ya AKP demokrasisi veya siyasi duygularımızı işe karıştırmadan herkes için hukuk, herkes için demokrasi anlayışıyla ilkeler üzerinden bakacağız olaya ki bunu ülkemizde aldığımız demokrasi, hukuk kültürüyle yapmak mümkün değil. Ben demokrasi, hukuk açısından bakıyorum olaylara diyorsanız AKP'nin ve CHP'nin duygu dünyanızdaki karşılığını bir düşünün, düşünürseniz taraflı mısınız tarafsız mısınız anlama imkanı olur. Ben siyasi konularda tarafım herkesin bir düşüncesi olduğu gibi,olaylara ilkesel bakma çabasındayım siyasi tarafımla, siz de tarafsınız lakin siz düşüncelerinizi siyasetten arındırmış gibi, düşüncelerinizin tamamıyla tarafsız olduğu iddiasındasınız ve yanılıyorsunuz, taraf olma anlayışınızı taraflı yanınız örtüyor efendim, farkında olmayan sizsiniz, ben kendimin farkındayım. Muhabbetle... Muhabbetle...
  20. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Efendim kim söylemiş konusunda hala kendi düşüncenizde ısrar ediyor, kendi mantığınızla bu durumun söylediğim gibi olduğunu olmamış gibi anlatmaya çalışıyorsunuz, bu konuda önyargılı düşünmek tabiki sizin tercihiniz, başka bir söz fuzuli olur. İktidar olan birinin savcılık iddiasında bulunmasının yönetimdeki ağırlığıyla muhalefette olan birinin avukatlığı üstlenip konuşmasının ağırlığı elbette bir değil; lakin bu şua nalma da gelmiyor efendim.Hukuki süreci devam eden bir davada iktidar yargıya müdahale edecek açıklamalar yapamaz ama muhaletten biri aklına geleni söyler.Savcılık makamıyla avukatlık makamı aynı değil evet, hukuki açıdan bakıldığında iki makamda hukuğun içinde.Savcılık iddiası da avukatlık iddiası da mecazi anlamda kullanılan tabirlerdir, ne başabakan davanın savcısı ne Deniz Baykal şüphelilerin avukatıdır.Kullanılan bu tabirler davayla ilgili iki farklı duruşu dolaylı yönden göstermektedir.Başbakan davanın gerçekliğine inanma yönünde bir tavır ortaya koymuş, bu davanın sürdürülmesi için millet adına hukuki bir makam olan kendisine Deniz Baykal'ca yakıştırılan savcı sıfatını milletin savcısıyım şeklinde kabullenmiştir.Deniz Baykal da bu davanın uydurma olduğu yönünde tavır ortaya koymuş, Başbakan'a davanın savcısı olduğu sıfatını yakıştırmış, kendine da davanın avukatlığını uygun bulmuştur.Ülkemizde hukuğa inanç olmadığından bu gibi durumları yaşamak da olağan oluyor. Benim açımdan resmin tamamına baktığımda Türkiye bir hukuk devleti değildir, hukuğumuz bu vakte kadar siyasi yönlendirmeli çalışıyordu şimdi de ay mantıkla çalışıyor, ülkemizdeki hukuk sistemi böyle çalışıyor ve AKP gelene kadar bu sistemi kontrol edenler rahattı, istedikleri gibi kullanıyorlardı sistemi,örneğin Anayasa Mahkemesi sonuçta birilerinin kalesi değil mi,Danıştay, Yargıtay gibi...Kimsenin bu konuda şüphesi yok, rahatsız olanlar da buralardaki kontrolü elinden kaybedenler, yargı bağımsızlığı elden gitti, Ergenekon davasıyla Atatürkçüleri, sistemin asıl yöneticilerini tasviye ediyor diye eleştiriyorlar. Efendim ülkemizdeki demokrasi, hukuk sağolsun bize bu değerleri kazandırdığını söyleyip övünenler tarafından linç edilince, kimse bu ülkede yargınınbağımsızlığına, ülkenin demokratik sisteminin demokratik olmasına inanmıyor.Ergenekon davasıyla ilgili olarak da milletin büyük kısmının bu davadaki iddiaların doğruluğuna inancı, bu dava safsatadır diyenlerin, yargı bağımsızlığı elden gidiyor, gitti diyenlerin doğrusuna inançtan fazla, bunları söyleyenlerin demokrasi, hukuk anlayışı sicilleri de bilindiğinden davaya karşı duranlar yalancı çoban durumundalar.Millete gına geldi, biz bu devletin sahibiyiz, bizim istemediğimiz hiçbir şey yapılamaz anlayışından. Devleti gerçekte yönetme gücünü,sistemin bekçiliğini yapanlar gerçek demokrasi ve yansız hukukla tanıştırsalardı bu ülkeyi bugün kimse yargının bağımlılığından bağımsızlığından bahsetmezdi, bu konunun tartışılması dahi utanılacak bir mesele haline gelirdi.Maalesef öyle olmadı, derin devlet vardı bugün yok, oyuncular değişti, yükselen seslerin yükseldiği yer değişti, görüntü bu.Hukuk var mı ki hukuğu tartışalım? Tarafsızlığınız konusunda da çok açıklayıcı bir yanıt vermişsiniz, ben Taraf'ın abonesi değilim, bilgi edinmek, diğer gazetelerle bu gazetede yazılanları karşılaştırmak için ara sıra okurum, bunun dışında okumam, dolayısıyla ben de taraf değilmişim efendim, tarafsız olduğumu sizin düşüncenize dayanarak kendime ispatladığım için de ayrıca mutlu oldum, herkes tarafsız düşünür zaten bu ülkede, taraf olunan konular, herkesin demokrasi taraftarı, hukuk taraftarı olmasıdır.Bu ülkeye ölümü gösterdiler, sıtmaya razı oldu millet, AKP bugün bunun için hala iktidar. Muhabbet...
  21. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Efendim kim söylemiş konusunda hala kendi düşüncenizde ısrar ediyor, kendi mantığınızla bu durumun söylediğim gibi olduğunu olmamış gibi anlatmaya çalışıyorsunuz, bu konuda önyargılı düşünmek tabiki sizin tercihiniz, başka bir söz fuzuli olur. İktidar olan birinin savcılık iddiasında bulunmasının yönetimdeki ağırlığıyla muhalefette olan birinin avukatlığı üstlenip konuşmasının ağırlığı elbette bir değil; lakin bu şua nalma da gelmiyor efendim.Hukuki süreci devam eden bir davada iktidar yargıya müdahale edecek açıklamalar yapamaz ama muhaletten biri aklına geleni söyler.Savcılık makamıyla avukatlık makamı aynı değil evet, hukuki açıdan bakıldığında iki makamda hukuğun içinde.Savcılık iddiası da avukatlık iddiası da mecazi anlamda kullanılan tabirlerdir, ne başabakan davanın savcısı ne Deniz Baykal şüphelilerin avukatıdır.Kullanılan bu tabirler davayla ilgili iki farklı duruşu dolaylı yönden göstermektedir.Başbakan davanın gerçekliğine inanma yönünde bir tavır ortaya koymuş, bu davanın sürdürülmesi için millet adına hukuki bir makam olan kendisine Deniz Baykal'ca yakıştırılan savcı sıfatını milletin savcısıyım şeklinde kabullenmiştir.Deniz Baykal da bu davanın uydurma olduğu yönünde tavır ortaya koymuş, Başbakan'a davanın savcısı olduğu sıfatını yakıştırmış, kendine da davanın avukatlığını uygun bulmuştur. Benim açımdan resmin tamamına baktığımda Türkiye bir hukuk devleti değildir, hukuğumuz bu vakte kadar siyasi yönlendirmeli çalışıyordu şimdi de ay mantıkla çalışıyor, ülkemizdeki hukuk sistemi böyle çalışıyor ve AKP gelene kadar bu sistemi kontrol edenler rahattı, istedikleri gibi kullanıyorlardı sistemi,örneğin Anayasa Mahkemesi sonuçta birilerinin kalesi değil mi,Danıştay, Yargıtay gibi...Kimsenin bu konuda şüphesi yok, rahatsız olanlar da buralardaki kontrolü elinden kaybedenler, yargı bağımsızlığı elden gitti, Ergenekon davasıyla Atatürkçüleri, sistemin asıl yöneticilerini tasviye ediyor diye eleştiriyorlar. Efendim ülkemizdeki demokrasi, hukuk sağolsun bize bu değerleri kazandırdığını söyleyip övünenler tarafından linç edilince, kimse bu ülkede yargınınbağımsızlığına, ülkenin demokratik sisteminin demokratik olmasına inanmıyor.Ergenekon davasıyla ilgili olarak da milletin büyük kısmının bu davadaki iddiaların doğruluğuna inancı, bu dava safsatadır diyenlerin, yargı bağımsızlığı elden gidiyor, gitti diyenlerin doğrusuna inançtan fazla, bunları söyleyenlerin demokrasi, hukuk anlayışı sicilleri de bilindiğinden davaya karşı duranlar yalancı çoban durumundalar.Millete gına geldi, biz bu devletin sahibiyiz, bizim istemediğimiz hiçbir şey yapılamaz anlayışından. Devleti gerçekte yönetme gücünü,sistemin bekçiliğini yapanlar gerçek demokrasi ve yansız hukukla tanıştırsalardı bu ülkeyi bugün kimse yargının bağımlılığından bağımsızlığından bahsetmezdi, bu konunun tartışılması dahi utanılacak bir mesele haline gelirdi.Maalesef öyle olmadı, derin devlet vardı bugün yok, oyuncular değişti, yükselen seslerin yükseldiği yer değişti, görüntü bu.Hukuk var mı ki hukuğu tartışalım? Tarafsızlığınız konusunda da çok açıklayıcı bir yanıt vermişsiniz, ben Taraf'ın abonesi değilim, bilgi edinmek, diğer gazetelerle bu gazetede yazılanları karşılaştırmak için ara sıra okurum, bunun dışında okumam, dolayısıyla ben de taraf değilmişim efendim, tarafsız olduğumu sizin düşüncenize dayanarak kendime ispatladığım için de ayrıca mutlu oldum, herkes tarafsız düşünür zaten bu ülkede, taraf olunan konular, herkesin demokrasi taraftarı, hukuk taraftarı olmasıdır.Bu ülkeye ölümü gösterdiler, sıtmaya razı oldu millet, AKP bugün bunun için hala iktidar. Muhabbet...
  22. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Sayın yılmaz -http://www.porttakal.com/haberler/politika/ergenekon-un-avukatiyim-18407.html- linkinde Sayın Deniz Baykal'ın NTV'deki konuyla ilgili açıklamasını dikkaitlice okuyun ve tarihinin 05 Temmuz 2008 olduğunu gözünüzden kaçırmayın.-http://www.haberinyeri.net/ergenekonun-savcisiyim-24286h.htm- Bu linktede Başbakan'ın bu tarihten sonra yaptığı sizin de değindiğiniz grup toplanyısında verdiği cevap var.Bu kısmı da iyi okuyun efendim, savcılık görevini kim kime vermiş anlarsınız, Başbakan kendine yakıştırılan savcılık görevini kabul etmiş ve yine mealen grup toplantısında ''... milletin savcısıyım...'' demiş.Sizin verdiğiniz linktede Deniz Baykal Başbakan'a yakıştırdığı ''Savcılık'' sıfatına karşı Başbakan2ın söylediği ''... milletin savcısıyız...'' açıklamasına verdiği yanıt var. Sayın yılmaz bu bilgiler ışığında Sayın Deniz Baykal Başbakan'a Ergenekon'un savcısı sıfatını yakıştırıyor, kendi için de avukatlık sıfatını, yani daha başbakan ''savcı'' açıklması yapmadan oluyor bunlar.Sonrasında grup toplantılarında Başbakan, Deniz Baykal'ın ''Ergenekonun savcısı'' açıklamasına karşılık ''...milletin savcısıyım...'' açıklamsını yapıyor, sonrasında da yine Deniz Baykal :''Cumhuriyet'in savcısı , milletin avukatı olur.'' diyerek savcılık sıfatıyla nitelendirdiği Başbakan'ın buna karşılık yaptığı açıklmaya yanıt veriyor?Kim başlatmış tartışmayı iyi irdeleyin efendim, kim kendine avukat demiş, kim kendine avukat derken başbakan için savcı sıfatını yakıştırmış, daha sonra hangi açıklamalar yapılmış ortada. Bu durumda daha önceki yazımda avukatlık açıklamasının önce, savcılık açıklamasnı bundan sonra olarak kullanmış olduğum ifademin yanlışlığını öne sürerek yanlı davrandığımı ifade etmiştiniz.Konuyla ilgili yanlış bilgilerinize dayanarak ''taraflı'' sıfatıyla nitelendirdiniz beni.Ben tarafım efendim, siz de tarafsınız, ben taraf olduğumun bilincindeyim, siz tarafsız olduğunuzu zannediyorsunuz ve bunun farkında değilsiniz. Benim taraflılığım körü körüne, herkesçe bilinen, su götürmez gerçekliği olan olayalara, bilgilere ''Hayır bu böyle olamaz, ben inannam, ne yapsalar doğrudur.'' şeklinde değil siyasi fikrimeme yakın bulduğum bir düşüncenin yanlışlarının diğerlerine nazaran daha az olması , doğrularının yanlışlarından daha fazla olmasını isteme düşüncemden kaynaklanan bir taraflılıktır. Her insanın siyasi düşünce bağlamında kendini yakın bulduğu, desteklediği bir siyasi partisi vardır.Yoksa kim neye göre oy veriyor değil mi efendim?Siyasi düşünceler bilimsel kanun değil ki olsaydı oylanmazdı.Bu bağlamda sizin tarafsızlığınızın kanıtı ne olabilir ki siyasi konulu başlıklar altında neler yazdığınızı biliyoruz, yani nasıl tarafsız siyaset yaptğınızı ve içinizden geçenlerin yazınızda kendini nasıl da gösterdiğini, bunu bir siz bilmiyorsunuz Sayın yılmaz...Sizin oy verdiğiniz bir parti vardır büyük ihtimal, hangi tarafsızlığınızla oy verdiniz açıklarsanız siyasi tarafsızlık kavramının ne olduğunu öğrenmiş oluruz... Muhabbetle...
  23. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Sayın yılmaz ''savcılık, avukatlık'' meselesinde bu tabirleri hangi bağlamda hangisinin önce kullandığıyla ilgili bir muamma var bende, sizde bu konuyu netleğe kavuşturacak, yoruma mahal vermeyecek bilginizin kaynağını söyleyebilir misiniz?Ben internette de konuyla alakalı şöyle bir gezdim, gazete yorumlarına baktım ama hiç de durum sizin dediğiniz gibi değil...Aşağıdaki linklerde konunun nasıl geçtiğine dikkat ederseniz mevzunun nasıl geliştiğini ve ne kadar da çarpıtıldığını anlayabilirsiniz.Başbakan'ın mealen ben savcısıyım sözünü, Sayın Deniz Baykal'ın söylediği mealen avukatıyım sözünden önce söylediğine dair kesin kanıtınız ne efendim? -http://www.yeniasya.com.tr/2008/07/08/haber/h1.htm- -http://www.ekonomiservisi.com/politika/baskent-havasi/6289-ergenekon-erdogan.html- -http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ben%20bu%20davan%C4%B1n%20savc%C4%B1s%C4%B1y%C4%B1m- Muhabbetle...
  24. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    ÖSYM'yi,Anayasa Mahkemesi'ni,Cumhurbaşkanlığı makamını kale olarak gören ben değilim, buraları kale gibi görüp, kaybedilmesinden rahatsız olanlar istediği kadar ah vah edebilir, haklarıdır. Ergenekon davasıyla ilgili olarak Başbakan'ın davanın savcısı, muhalefet liderinin de davanın avukatı olması ülkemizde hukuk anlayışının nerede olduğunun aşikar örneği.Kimse kimseyi boşuna kandırmaya çalışmasın CHP de AKP de ve bütün millet de bu davanın bir tarafında taraf tutmuştur.Hukuğun üstünlüğüne dayalı bir devlet ve buna inanan, ülkemizdeki hukuğa inanan bir kültürümüz olsaydı bu dava bu kadar saçma sapan bir zaminde tartışılmaz, bu kadar da hukuksuzluk yaşanmaz ve taraflara ayrılıp tartışılmazdı.Kimse güvenmiyor ki hukuğa bu ülkede,dolayısıyla benim açımdan ha Başbakan kalkmış savcı olmuş ha muhalefet lideri kalkmış avukat olmuş hangisi suçludur konusuna takılmak denizi geçip derede boğulmaktır ve resmin büyüğüne baktığımda tartışılan anlamsızlaşmaktadır.Birileri bu ülkeyi siz bizim adımıza yöneteceksiniz denilen kişilerin arkasında durmaktan vazgeçmiş, desteğini çekmiş tasviye işlemini başlatmıştır.Kim bunlara oyun kurduruyorsa şimdi de oyundan çıkarmıştır.Bu dava, AKP'nin ya da başka bir partinin iktidar gücüyle götürebileceği bir dava değildir, o güç isteseydi bir darbe daha görmüştük biz ve AKP'nin de esamesi okunmazdı şimdi tablodan anladığım bu.Davada öne sürülen suçların ne kadarı gerçektir ne kadarı doğrudur bilmiyorum, ama şundan eminim bu ülkede arka palanda birilerinin istemediği hiçbir şey olmuyordu, o kadar darbenin, muhtıranın, karışıklık çıkarma çabalarının arkasında derin devlet dediğimiz, devletin gerçek sahipleri var,artık bunlarla kimlerin çıkarı örtüştü onu da bilmiyorum, bugün de AKP'ye destek veriyorlar galiba... Ne kadar bağımsızsak o çerçevede de iç dinamiklerimiz işliyor artık ne kadar iç dinamiklerimiz etkili ülke yönetimimizde çok da belirgin değil... Muhabbetle...
  25. FUZULİ

    SEÇİM ÜZERİNE YORUM

    Mahkeme süreci devam eden bir dava da bir parti liderinin çıkıp davanın avukatıyım demesi, bir başka liderin de- aynı zamanda başbakan- ben de savcısıyım demesiyle davanın tarafları olduklarını alenen beyan etmeleri olayının hukuki açıdan değerlendirilmesinde avukatıyım diyenin hukuğun içinde çok normal bir tavır olarak görülmesi, savcısıyım diyenin de hukuk dışı, hukuğu çiğniyor olarak değerlendirilmesi evrensel hukuğu oluşturan maddelerden tartışmasız 1. madde olduğunu bilmeyen yoktur, bunu sağır sultan dahi duymuş, kör vezir dahi görmüştür, tartışmasız bu böyledir. Hitabet gücüyle alakalı olarak da Başbakan söylediğini okuduğu camı ceketinin cebinde her yere götürmüş, gittiği illerde o ile ait bir şairden dize, şiiri, konuyla alakalı istatistiki bilgileri verirken gözünü camdan ayırmadan hitap ettiği topluluğa hiç bakmadan, bulunduğu platformun yerinden sabit bir yere ayrılmadan, ses tonu kısık, çoşkunluğu olmayan, halka hitap ederken halka vurgu yapmadan konuşmalar yapmıştır ki bu hitap gücü açısından dinleyenleri etkilemeyen,hatta sıkan, güven vermeyen konuşmalar niteliğinde olduğu için halk başbakana bir türlü ısınamamış, başbakanı anlamamış,başbakanın hitabetini beğenmemiştir, bu konunun özü de tartışmasız böyledir... Halk AKP'ye bir daha derken ülkedeki bütün olumsuzluklara da bir daha, devamını bekliyoruz dememiştir herhalde, halk niçin güvenip de CHP'yi ya da MHP'yi iktidar yapacak kadar AKP'den uzaklaşmadı, MHP keskin,ayrıştırıcı milliyetçiliğinden, etkili bir siyasetçi olmayan Devlet Bahçeli'den ve iktidar ortağı olduğu dönemdeki yaptığı kötü siyasetten, muhalefette kaldığı dönemde de CHP'yle aynı çizgiye yaklaşmış olmasından dolayı ve daha birçok sebepten güven vermeyen, ülkeyi daha iyi yönetebileceği fikrini baskın olarak uyandırmayan bir parti görünümünde olması; CHP'nin ne yapmaya çalıştığının tam anlaşılamaması, Kılıçdaroğlu'nun lider olarak duruşundaki zayıf görüntüsü ve CHP'nin sağ seçmendeki bilindik algısı bütün yanlışlarına rağmen seçmenin büyük kısmını yine tekrarlayayım AKP'ye yöneltmiştir. Örnek bir konu yargıyı ele geçirdiler diye AKP'ye yöneltilen eleştirilerde daha önce yargı bir başkasının elinde olduğundan dolayı konuyla alakalı halkta gözlemlediğim zaten bağımsız değildi, olacaksa bizim yargımız olsun,ilerde belki düzelir mantığıyla konuya yaklaştığını, bu bakışı her konuda da kullandığını, konuyla alakalı yargı bağımsızlığı elden gidiyor diyenlere de evet yargı el değiştiriyor, buna karşı gelenlerin eleştirilerinin hiçbir değeri olmadığı, kendi ellerindeyken sesleri çıkmıyordu, şimdi hukuktan bahsediyorlar düşüncesiyle olaya yaklaştıklarını şahsen gözlemledim, bu ne kadar kapsayıcıdır orasını bilemem.Yani sağ seçmen AKP'yle birlikte güçlü bir şekilde kendini kendine değer vermeyen devletin yönetiminde söz sahibi olduğunu hisetti.Sağ seçmen kale olarak görülen yerlerde kendini görmek istiyordu, AKP'yle gördü efendim, AKP'nin bütün yanlışlarına rağmen en azından bu yönünü sağ seçmen bence destekliyor CHP'nin halka bu vakte kadar tepeden bakan, devlet de ülke de benimdir anlayışına karşı, CHP'nin bahsettiğim halk kitlesini kazanması için 90 yıllık algıyı yıkması lazım, bunu da sadece Kılıçdaroğlu tek başına yapamaz ki Ergenekon davası sanıklarını milletvekili adayı yapması da sağ seçmenin Ergenekon davasında AKP'yle fikir birliğinde olması hasebiyle CHP algısının değişmemesinde önemli rol oynamıştır kanımca... Muhabbetle... Muhabbetle...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.