Türban adı altında dinciliği dayatıp, aslında köleliğe özgürlük isteriz diye, türbana özgürlük diye çığırtkanlık yapanlar, bunu demokrasiyle ilişkilendiriyorlar.... Hikmet Bila ne güzel demiş, kadının olmadığı yer uygar değildir....
Bir ülke ancak iki cinsle ileriye gidebilir, cinslerden birini devre dışı bırakırsanız, o ülke gerilemeye, sömürülmeye ve başkaları tarafından yönetilmeye mahkumdur....
Bugünkü cumhuriyette Deniz Kavukçuoğlu yazmış.....
Son hane sayımında 70 milyon 500 olarak saptanan nüfusumuz içinde 18 üzeri yaş gruplarının toplam oranı yaklaşık yüzde 60'tır; bu da 42 milyon kişi demektir. Böyle bakıldığında yetişkin nüfus içindeki her 21 kişiden birine 1 imam hatip mezunu ya da bir başka deyişle bir 'İslam misyoneri' düşüyor.
1950'lerden bu yana bunca imam, bunca hatip niçin yetiştirildi?
***
Türkiye hızla İslamcılaştırılıyor. Koşulların, sürecin lehinde olmasına karşın bu, İslamcı odaklarca yeterli görülmüyor; koşullar zorlanarak daha işlevsel olanaklar yaratmak için büyük çaba gösteriliyor. Salt üniversitelere türbanı sokabilmek için gerçekleştirilen anayasa değişikliği bu çabanın somut örneklerinden biridir.
Biraz okuyan, eli kalem tutan herkesin bileceği gibi kapitalistleşme süreci kendi üstyapısını, liberal/demokrat hukukunu, kültürünü, sanatını, yaşam biçimini yaratır. Bizde ise bunun tam tersi olmakta, süreç geriye işlemektedir. Örneğin, Konya, Kayseri gibi kentler Anadolu kapitalizminin lokomotifleridir. Fakat bu kentleri mimari açıdan geliştiren kapitalistleşme süreci sosyal-kültürel bağlamda liberal/demokrat bir üstyapı oluşumuna yol açmamış, tam tersine, özünde bir ortaçağ ideolojisi olan İslam, dinci sermaye ve siyasal iktidar işbirliğiyle bu kentlerdeki üstyapı kurumlarının üzerine egemen ideoloji olarak oturtulmuştur.
Dincileşme, 'muhafazakârlığın' ötesinde, birey hak ve özgürlüklerini tehdit eden, hayatın her alanına, toplumun yaşam biçimine doğrudan müdahale eden bir olgudur.
İnsanları korkutan bu gelişmedir ve bu gelişmenin demokrasiyle ilişkilendirilebilecek hiçbir yanı yoktur.