Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5.190
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. Sevgili Diyarbakırlı...yeni gördüm,çok üzgünüm Sizi çok iyi anlıyorum.Sevgili dostum,şurası muhhakak ki,ülkemizde en büyük sorun "temsiliyet" sorunudur.Bunun da başlıca nedeni,siyasi kanatta ki basiretsizlik ve bunun yansımaları olmuştur. Bu arada egemenler tarafından dayatılan "istekleri" de geçmeyelim. Bugün Kürt halkı için DTP,ister kabullenilir ister kabullenilmez,çok farklı bir yere sahiptir.DTP'nin mecliste olması,Kürtler için oldukça önemlidir.Herşeyden önce barış taleplerde ki siyasi çıkmazlara olan çözümdür. Başbakan dahil,kimse tarafından muhattap alınmayan DTP,ısrarla üstü örtülen sorunların hala sorunlaştırılmaya devam ettiğini çok iyi gösteriyor. Sanırım,yorgunluktan kaynaklanıyor,cümleleri toparlayamadım...yine bu konuya,beraber değineceğiz...sevgiler memleketinizden.
  2. mavi olmayan gökyüzü

    Ermeni sorunu

    BEN BUNLAR OLMAMIŞTIR DEMİYORUM,YAŞANANLARDA TARAF OLMAYALIM DİYORUM. Ermeniler masum değil,bizler de değiliz. Bu kadar basit. TEHCİR KANUNU,ban insani gelmiyor.Üzgünüm.
  3. mavi olmayan gökyüzü

    Tuzla'da Yine Ölüm

    TUZLA'DA ÖLÜM LİSTESİNE BÜYÜK BİR GURURLA 120. EKLEMEYİ UNUTMAYIN. Tuzla'da bir ölüm daha Akgül'ün vefatıyla, tersanelerdeki iş kazalarında 1992 yılından bugüne kadar ölen işçi sayısı 120'ye yükseldi. Akgül'ün vefatıyla, tersanelerdeki iş kazalarında 1992 yılından bugüne kadar ölen işçi sayısı 120'ye yükseldi. Tuzla Tersaneler Bölgesi'ndeki Çiçek Tersanesi'nde Elta Denizcilik adlı taşeron şirket adına çalışan Cemil Akgül (28), arkadaşları tarafından çalıştığı bölümde baygın halde bulundu. Elektrik akımına kapıldığı anlaşılan Akgül, ağır yaralı olarak kaldırıldığı Tuzla Devlet Hastanesi'nde öldü. Akgül'ün cesedi, otopsi amacıyla Adli Tıp Kurumu'na nakledildi. Bu arada, Liman Tersane Gemi Yapım ve Onarım İşçileri Sendikası'ndan (Limter-İş) yapılan açıklamada, ''Tersanelerde iş cinayetleri devam ediyor. Tersanelerde yaşam hakkımız dün olduğu gibi bugün de temel sorun olmaya hala devam ediyor'' denildi. Akgül'ün vefatıyla, tersanelerdeki iş kazalarında 1992 yılından bugüne kadar ölen işçi sayısı 120'ye yükseldi.(İNTERNET HABER)
  4. demirefe, İran ile ilgili olan kısım gerçekten çok ilginç.Nedenini de anlamış değilim Balkanlar üzeinden Avrupa...bu olasılık biraz zorlama gibi geliyor bana,en azından dengeler şimdilik buna izin vermez. SArabistan için mutlak hakimiyette saldırılan değil korunan bir İsrail,daha doğru olmaz mı? Bence "c" şıkkı.Ama dediğiniz gibi,İran'ın olmadığı bir ayrıntıda ki haritada bu şık da bana uzak gelmeye başladı. ...hiçbiri mi...işte bu yanlışın en sırıtan versiyonu...
  5. Taypa, dediğiniz zemin,herşeyden önce yanlış uygulanan politikaların ürünüdür. bakın,siz de anadile;verin güveni sonra diyorsunuz...sistemin korkuları diye özetleyeceğim bunu. ben Kürt halkı melektir demedim ama istiyorsunuz bu halkı da burada yazarım... uyuşturucu vardır,doğrudur.... yitirilmiş değerler vardır,doğrudur.... gündüz devletçi olup akşam terörist olan da vardır,doğrudur... benim ırkdaşlarım melek değil,ama sadece suçlu olan da benim ırkdaşlarım değil. aynı ırkdaşlarım,taraf olmaya zorlanırken evi yakılan,toprağından edilen,PKK diye öldürülendir aynı zamanda!Bunlar yeter mi bir halkı anlamaya...yetmiyorsa yine de eklerim...saygılar!
  6. Tabi tabi,Amerika oraya birileri bize "demokrasi getir" dediği için gitti.Pardon Amerika'nın bu duyarlılığını unutmuşum ben,çok özür dilerim. Siz de biliyorsunuz ki bende biliyorum ki,Saddam'ı tiranlığa taşıyan ABD. Başka mezhepleri katleden Saddam'ın arkasında duran ABD,Kürtler üzerinde egoları tatmin eden Saddam'a o gücü veren ABD... Politika,yapmayın dostum...çıkar var ortada,hesap var ortada... Saddam,benim için çok şey ifade etmiyor.O bir ******.ABD onunla hesaplar yaptı,işine gelmeyince onu ezip geçti. Eğer ki halk,ABD'den medet umuyorsa,suç halkın değil SADDAM HÜSEYİN'indir. Türkiye ile karşılaştırmada ki amacınızı biliyorum,sanmayın ki Türkiye ile cevap vereceğim. Konumuz Irak ve konumuz,konulara araç olan öldürülmüş çocuklar... hiçbir insan sizin gerekçeniz ile öldürülmeyi hakketmiş olamaz.HİÇBİR ÇOCUĞUN ÖLÜMÜ BU CÜMLELER İLE AÇIKLANAMAZ.
  7. Beni devlet düşmanı ilan ettiniz Politika, Bugün birkez daha "hangi devlet" diye sordum kendime.Bugün yine tanıl oldum yüce devletimize... O kadar acınası,o kadar zavallı ki.O kadar çok çıkarlara bulanmış ki.Artık "hangi devlet" diyorum ben. Arkadaşım,sistem ile sorunum var benim,çünkü sistem beni sorun ediyor. Kusura bakmayın,bu sisteme boyun eğecek değilim.Bedeli ne olursa olsun öderim,öderim dedim de ben zaten ödedim. Siyasette ki basiretsizlik diz boyu,kurumlar bataklık...insanlar aç,işsiz...hukuksuzluk kader...daha ne olsun Politika? PKK demeyin bana arkadaşım,PKK değil benim muhattabım.Kalkıp,"PKK,SEN NEDEN HUKUKSUZLUK YAPIYORSUN DİYE Mİ SORAYIM?". Bugün PKK da o sistemin ürünü.O sistemin ortağı.Lütfen güldürmeyin beni. Siz utanmayın,ben utanacağım.İnsanları bu kadar kolayca öldürdüğümüz için,kendimize,acımıza bu kadar yabacılaştığım için... Sevgili "dünyahepimizin" soruyorsun madem PKK,neden hala inkar?Cevabınızı veren yok,neden acaba?
  8. Politika, Net ifadeler ile yazıyorum.Lütfen karalama-savunma olarak değil,paylaşım adına yazalım. Arkadaşım,polisin görevi nedir? Güvenliği sağlamak. Güvenliği sağlayacak olan bir polisle bir vatandaşı aynı kefeye mi koyacaksınız? Bu şuna benzer,doktor olan da cerrahi müdahale de bulunsun olmayan da. Silah kullanarak sağlanacak bir güvenlikten değil silah kullanılaral alınan canlardan bahsediyorum size. Lütfen karıştırmayalım. Ve yine diyorum ki,hiçbir gerekçe eline silah verdiğiniz polisin birilerinin yaşama hakkına tecavüzü haklı kılmaz.
  9. Nasıl bir hukuk mu? Nasıl bir hukuk için nerede hukuk demek gerekmiyor mu? Siz,gerçekten bir hukuk devletinde yaşadığınıza inanıyor musunuz Politika? Sadece kanunlar var bu ülke de hukuk değil. ..... Ergenekon,benim için kesinlikle hayal ürünü değil.Bunu baştan belirteyim.Ama aynı Egenekon bugün şahlandırılan Ergenekon da değil. Daha açık yazayım.Küçük,Perinçek...bunlar masum değil.Bunun yanında tek suçlu da onlar değil.Ben Ergenekon için tasfiye ve çıkar diyorum.Biraz da devletin kendisini aklaması. Tasfiye...çıkar...aklama Bunun yanında,çok iyi biliyorum ki hukuk bizde iktidarca. İktidarın hukuku vardır bu ülke de devletin değil. Yine çok iyi biliyorum ki,bu dava da birileri savcı diğerleri avukat ise,vardır bu işin bir hikmeti. Bugün ak ise yarın kara'dır tüm yaşananlar. Ergenekon'da da hukuk yok,***** var,kurbanlar var. Öncesin de var mıydı? kesinlikle hayır. bu ülke de darbeler yapılırken,bu ülke de insanlar sokak ortasında kurşunlanırken,işkenceler de insanlar öldürülürken,Sivas'ta diri diri yakılırken,Gazi mahallesinde evler basılırken,Ankara'da öğrencilerden hesap sorulurken,Doğu'da devletin yetkisi can alırken........................tüm bunlar olurken,hukuk var mıydı? Bir ülkenin vicdanıdır hukuk,vicdanımız var mı? Sevgili dostlar,kalkıp da bugün yaşananlar bir hukuksuzluktur demeyelim.Buna hakkımız yok.Dün hukuksuzluğa susan bizler,neden bugün birer hukuk fedaisiyiz? Düşünmek için vicdan gerek,zahmet etmeyelim biz o vicdanı kaybettik. işte buyrun dün sustuklarınız,bugün size kayıtsız.Küçük dün yakıp yıktı,emrinde oldukları ondan sıkılınca,kendini onu yargılayarak akladı...şimdi hukuk mu diyeceksiniz? Sanmayın ki,kalan hesaplarımız sorulacak...buyrun,nasıl hukuk değil nerde hukuk demeye...
  10. Kimbilir belki de...tek çıkış yolu olarak bu görülmüş olabilir. Böylesine bir kazanın vebalını kimler öder bilmiyorum ama kurbanlarına hergün birilerinin daha eklendiğini çok iyi biliyorum. Ermenistan dediniz de,bakınız ben aslen Iğdır'lıyım...hemen Ermenistan'ın yanıbaşında.Benim memlektimde kanser o kadar sıradanlaştı ki,insanların bakışını görseniz şaşırırsınız. Ben Çernobil'i bir gazeteci ile duymuştum...ilk ses çıkaran kurban o olmuştu...Sonra Koyuncu,herkes Çernobil dedi o aralar ve yine suskunluk. Diğer kurbanlar,olması gerekene dönüştürülen ölümle aramızdan sessizce çekildiler. Diğer iletilerinzi okudum da,N Santraal en sağlam olandır demişsiniz. İşin aslı,devletler çıkarına en uygun olan budur. Çıkarlara verilen bedellere alışkınım,ama yine de "kazalar" ile verilen bedeller bana "keşke" dedirtiyor... keşke bu kaza(lar) olmasaydı
  11. Bilimselci,sağlam bilgi sadece somut olan bilgi midir?Siz sadece görünen ile bilgiyi sağlamlaştıramazsanız.Bu bilginin kendisine haksızlık olur. Bilgi için dediniz ki,objektif ve subjektiftir. Haklısınız. Objektif olan bilgi zaten "herkesçe bilinen" bilgidir,kurcalamaya gerek yok. Subjektif bilgi,objektif bilgiden oldukça farklıdır.Bir kere nesnel değildir.Bakınız,siyah siyahdır,beyaz beyaz. bu kadar basit. peki siyah ve beyaz'ın algılamada ki ifadesi bu kadar basit midir? sanmıyorum...bizler somut olan bir tanımı bile algılarımız ile o kadar çok değiştirebiliyoruz ki. sağlam bilgi...bakınız,burada size ayet ve hadisler ile yanıt veremiyorum.Sadece bilginin sınırları ile yanıt veriyorum. bu demektir ki,mavi olmayan gökyüzü'nün sağlam olmayan bilgisi,eksikliktir. ama öğreti de olsa soyut da olsa,ifade de bilgi varsa ve bu bilgi,mantık sınırlarında açıklanıyorsa...sağlamdır. ....................... soyut olan bilgi uydurma deyip aradan çekilmek insanı yok saymaktır. insan sadece görünen değildir,görünmeyenleri daha bir anlamlıdır. ....................... Şunu söylerim her zaman,inanan da inanmayan da benim için aynı yerdedir.Hele ki "neden" leri varsa... "neden" sadece görünen değildir,ayrıca hissedilendir. aynı zamanda geçerlidir. bilgiyi görünür ile sınırlamak,inanç ile başlayan bilgiyi sağlam bulmamak,nesnelliğin yanında öznelliğin kendisi olan insanı sadece nesnelliğin sınırları ile açıklamak...bana yeterli gelmiyor.... ................. sevgili forumdaşım, yeni sevdalara dalıp,uydurmalarla uğraşmak gibi bir derdim yok,olmayacakta. siz bilimselci ben mavi olmayan gökyüzü...o kadar farklıyız ki,mesela siz bay,ben bayan...siz A şehrinde ben B şehrinde...sizin çocukluğunuz .... benim çocukluğum....yani siz ve ben aynı dünyada ama farklı koşullarda var olduk. yaşadıklarımız farklı,deneyimlerle şekillenen bakışımız farklı,egemen çevremiz farklı....bu kadar farklılığı düşündüğümde,ben insanı sadece madde ile sınırlandıramıyorum. lütfen,bana insanda görünürlüğü ve görünür olmayanı nasıl yerleştirdiğinizi açıklayınız. Tanrı yok diyelim,başlayalım insanın var oluşundan...saygılar.
  12. Değerli forumdaşım, Çok teşekkür ederim.Çok doğru bir tespitte bulunmuşsunuz.Din,düşünce...adına ne verirsek verelim;tüm kavramlar zaman ve coğrafya ile kabuk değiştirir. Mesela bizim ülkemiz de ki sol. Sol kavramı,bizim ülkemiz de kimi zaman Materyalizm kimi zaman komünizm kimi zaman aykırılık ama çoğu zaman "eşitlik"tir. Bir ifadeniz vardı,"bu ülkede ki sol'un aynı zamanda dindar da olabileceği..." gibi bir anlamda. Haklısınız,çok haklısınız. Birgün üniversitede ki arkadaşlarımızla kantinde otururken sol görüşlü arkadaşlar bir sunum için bizden yardım istediler.Bir arkadaşımız,seve seve onlara yardım etti.Döndüğünde yorgunluğuna aldırmaksızın,tabir yerindeyse bağırarak,aynen şunu söyledi; "Ya seviyorum ben bu materyalistleri" Diğer arkadaşım,tüm "materyalistler"i "bölücü" sandığından alaycı bir ifade ile,"kim ki bu materyalistler" diye sordu. Cevap; "onlar eşitliği savunuyor" işte buyrun,biz de ki düşüncelerin aynada ki görüntüsü. buna cehalet mi denir ihtiyaç mı öncelik mi? ben tüm bunları,hatta sayamadıklarımı alır,toplamında sadece yine "aynada ki görüntü" derim. evet,bu ülke de "sol" eşitliktir çoğu kişi için,komünizm ya eşitliktir yada vatan hainliği. çünkü,biz böyle bir toplumuz. "din,afyondur" söylenen ve yoruma açık.Dini afyon olarak sunan yada dini red eden anlayışa dönüştüren "istenilen"...tüm bunlara rağmen,dini ve sol görüşü bütünleştiren bir Türkiye. Yanılmıyorsam,Ahmet Hakan'dı."Ben müslüman bir solcuyum" diyen. Eleştirilere verdiği yanıtlarda şunun altını çizerdi ısrarla; "bu dinin eksikliği değil benim kendimi ifade biçimim" diyordu. işte böyle bir toplum,kavramı kendine dönüştüren,kendince yorumlayan hatta değiştiren... onun için yine kaynak derim. bu arada "eşitlik" ve "sol" un yanyana olması aynı zamanda ülkemizin siyasi-toplumsal yapısını çok iyi açıklar.Yani eşitlik kavramını sahiplenen,bedel ödeyen bir "sol" halk için her zaman daha özeldir.
  13. iyi niyetle yaklaşıyorum
  14. Siz hasta mısınız kuzum yaf nedir sizden çektiğim ağzınızı burnunuzu dağıtabilir miyim (müdürüme)
  15. Değerli arkadaşım,sorduğunuz sorular basit değil.Çıkarımları da basit olmasa gerek. Benim için GEZMİŞ ve ülke gerçeğinde sol görüş gerçekten özel bir yere sahiptir. Küçüklüğümde basit insanlarla kafir olan komünistler daha sonrasında kafirleşen tüm sol görüşler(!).... Sonrası...sonrasında "kavramın" kendisi ile belirlenen bir duruş. Arkadaşım,bana sorarsan komünizm şudur yada budur. Kişisel düşüncem ile açıklarım sana. yada şu kafirdir gibi basit bir cümle ile bitiririm. bence siz kaynaklara dönün önce.Bir Marx'ı okuyun mesela...yada ona zıt olan farklılığı. Önce komünizme dönelim ki,sonra Gezmiş'i anlayalım.Bakın,ben sosyalist değilim,savunma ve yerme amacıyla yazmadım bunları,sadece düşündüklerim...saygılar.
  16. Sevgili forumdaşım, "Bilimselci,benim inancım sağlam bilgilerle değil." derken kişisel olan bilgilerimi kast ettim. Sadece inanırım.Kuran dahil olmak üzere herhangi bir kutsal kitabı "tam anlamıyla" okumuşluğum yoktur,kaldı ki analiz edeyim. Bunu tüm inananlar için söyleyebir miyiz?Bazı inançlı arkadaşlarımız,gerçekten "ne için" inandıklarını çok iyi bilirler. Din farketmeksizin dini öğretileri kendi düşüncelerine yedirerek ifade ederler. Tabi,inançlı olmak yada olmamak değildir burada ölçüt olan.Ölçütümüz "neden" e verilecek cevaplar. Ben bu "neden"e sadece "gerekçem" dedim. Ama herhangi biri çıkıp,Kuran'da ki şu ayet diyebilir.Siz de "madde,objektif bilgi" demişsiniz. Aslında dediğiniz gibi objektif olan bilgi "madde"dir.Görünendir.Maddenin kendisi objektif iken algılama ve onunla gelen maddeyi yorumlama "subejektif"tir. Mesela "su"...hemen hemen herkesin aklında bir su görüntüsü vardır. Bu sadece görünen,ya algılanan "su"? Bilimselci,benim için "insan" tüm dinler ve ideolojilerden ötedir.Vicdan muhasebemde ise sadece insan var.Ben "insan" a ait tüm yaşanmışlıkları topladığımda sadece "madde" diyemiyorum. Başka birşey daha olmalı.
  17. Andre Gide'nin oldukça anlamlı bir sözü vardır; "Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan yeni okyanuslar keşfedemez. " Kıyı,kimileri için inancın başladığı yer,kimileri için ise bittiği yerdir. Gerekçem dediğim gibi,sadece hesap sorulamayanlar. Hesap sorulamayanlar için rahatsızlık duyan bir vicdanım var.Vicdanı,"algılanmış bilgi birikimin muhasebesi" olarak ifade etmişsiniz. Tam itiraz edecekken,hemen akaibinde verilen bilgi yaklaşımınız bu itiraz hakkımı elimden aldı. Çünkü yaklaşımınızda hem "ortak bilinenleri" hem de "kişiselliğimi" görmüşsünüz. Verdiğimiz tüm kararlar,insan adına yaşananlar sadece "objektif" olan bilgiye bakışı sizce sınırlamaz mı,subjektifliği de haklı çıkarmaz mı? Bilimselci,benim inancım sağlam bilgilerle değil. Sadece inanmak diyelim biz buna. Peki,siz inanca olan bakışınızda gerekçede vicdana nereden bakıyorsunuz ve inanç ile ters düşen "objektif" bilgileriniz nedir? İşte olduğum cümlelerde düşüklük olabiliyor,siz değerli forumdaşlarımdan bu yanlışlar için özür dilerim.
  18. tamamen düşünce....
  19. mavi olmayan gökyüzü

    La Linea

    Sercan,o zaman sen çoluk çocuktun sen gel bana sor,gerçi sadece görüntü tanıdık ama şu evet-hayır yarışmasının olduğu program olabilir,hatırladığım başka birşey yok,konu babında.
  20. İnanmak yada inanmak...tamamen vicdan! Ben Tanrı var'dır diyorum. O varlığa inanıyorum. Tanrı gerekçelendirilebilinir mi? Ben gerekçelendirdim. Gerekçem dünyada sorulamayan hesaplar.
  21. mavi olmayan gökyüzü

    SEN VE BEN

    Hayır,sevgili Enginar...biz üzülmüyoruz,paylaştıklarınız da biz de varız!Yazmak muhteşem,yazmaya devam.
  22. Oğuzlar'ın Kayı boyundan gelen OSMANLI DEVLETİ,yediyüz yıllık bir ihtişam,yeni dünya düzeni ve son. "Şeylerin, toplumsal olguların ve süreçlerin kimin tarafından adlandırıldığı önemlidir. Söylemin sahibi eskeri iktidarın da sahibidir. Başka türlü söylersek, söylemle iktidar arasında diyalektik bir ‘belirleyicilik’ ilişkisi vardır. Gerçeği gizleme aracı olan söylemin gücü, iktidarın da gücü ve varlık nedenidir. Zaten her türlü iktidarın varlık nedeni de söylemle gerçek durum arasındaki ‘boşluktan’ başkası değildir. “Dünya sarı öküzün boynuzları üzerinde duruyor” diyenin amacı tartışmasız bir egemenlik tesis etmektir ama bunun gerçekleşmesi için insanların gerçekten “dünyanın sarı öküzün boynuzları üzerinde durduğuna” inanmaları, bunun bir edinilmiş bilgi [idée reçue] haline gelmesi gerekir. Söylemin sahibiyle muhatabı arasındaki ilişki, daha baştan hiyerarşik bir ilişkidir. “Sözün” kendisinden çok, “kimin sözü” olduğu önemlidir. Dolayısıyla, bize sunulanla gerçek dünya’da fiilen [reel olarak] var olan, ya da rivayet edilenle ‘reel durum’ arasındaki ‘uyumsuzluk’ veya ‘çakışmazlık’ şeyleri gizlemeye yarıyor. İşte gerçek bilimsel-entellektüel çabanın misyonu, bu uyumsuzluğu teşhir etmektir. "(Fikret Başkaya) Söylemler... İlköğretimin ilk kademesinden lisans eğitiminin son kademesine kadar bize empoze edilen en değişmez söylemlerden biri de "Osmanlı Devleti herşeyi ile bir Türk Devletidir." Hatta bana çok ilginç gelirdi,doğruluk payını bir tarafa bırakırsak,Tarih öğretmenlerimizin dilinden düşmeyen bir başka söylem de; "Osmanlı Devletinin yıkılış sürecinde etkili olan etmenlerden biri de saray dışı yabancı unsurlarla olan evliliklerdir." Osmanlı Devleti bir Tük düşmanı mıydı,sorusundan önce Osmanlı Devleti kim'dir sorusuna cevap aranmalıdır. Osmanlı Devleti bir imparatorluktu. Sadece bu bile resmi tarih söylemlerini yerle bir eder. İmparatorluk,yapısı gereği sadece bir etniği,dini değil;egemenlik sınırların da ki tüm unsurları kendi içinde barındırır. Böylesi bir durumda,kalkıp ta Osmanlı Devleti bir Türk Devleti demek mantıklı düşününce oldukça gülünçleşir. Osmanlı Devleti bir Türk Devleti değildir,ama Türk düşmanı da değildir. Sadece kurluş ve yıkılış dönemin de Türklüğünden dem vurulan bu devlet için asli olan etnik kimlik değil,imparatorluğun devamıdır. Devşirme siisteminden tutun da iskan politikasına,etnisyenliğin çıkarı değil egemenliğin otoritesidir amaçlanan. Osmanlı Tarihi,maalesef sarayın ve söylemlerin tarihidir. Sarayın tarihinde dört dörtlük bir imparatorluk,söylemlerin tarihinde ise empoze edilmek istenen bir imparatorluk var. Osmanlı Devleti bir Türk Devleti değil,bir etniğin bayraklığı hiç değildir. Söylemlerle gizlenmek istenen bir tarih,adı resmi tarih...
  23. Aman Allah'ım....üzüldüm buna bağırarak anlatılan sessizlik,çelişkiye bak
  24. Yıldıray Oğur bir yazı yazdı. Ardından, onun üzerine, Ahmet Altan yazdı. Demokratın militanı olur mu? Bu çok önemli mesele üzerine benim de söylemek istediklerim var. Benim için bu meselenin izahı, iki sene öncesine dönmeden mümkün değil. Çünkü benim demokratlığım, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’ye açtığı davayla ‘dananın kuyruğundan’ koptu. Bir savcı ‘bir genç kız anket defteri’ kıvamında bir iddianame hazırlamış. Olamaz mı? Olur. Burada birilerinin her aklından, her içinden geçen, her gördüğü rüya bir iddianamedir. Amenna. Ama sonra bir baktık ki, Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can’ın ‘can havliyle’ hazırladığı, aman bu iddianameyi kabul etmeyin raporuna rağmen, iddianame Anayasa Mahkemesi tarafından büyük ‘tezahüratla’ kabul gördü. Üzerine, dikkatinizi çekerim, AKP mahkûm edildi. Kapatılmadı, ama mahkûm edildi. İşte o anda hukuk bitti. Tıpkı, Hrant Dink’in, ‘bilirkişi’ görüşüne rağmen, adı ‘hukuk’ olan Türklüğe hakaret maçını, 4-3 kaybederek, önce resmen mahkûm edilip sonra cezasının sokakta infaz edilmesi gibi. Yine unutmayın, şu anda Hrant Dink, hakiki bir ‘hiç’ yüzünden ‘Türk Hukuku’ tarafından mahkûm edilmiş bir insandır. Tıpkı AKP gibi. Çok garip bir kader birliği. Farkı, AKP’nin infazının gerçekleşmemesi. Şu anda Ergenekon pozisyonunda serbest oynayan medya, o zamanlar kapatma davasını hazmedemeyenlere karşı ‘hukukun üstünlüğü’nü savunuyordu. Ben ve benim gibiler ise ‘can çekişen hukukun ‘alenen’ bittiğini’. Bir demokrat ‘hukukun üstünlüğünü’ kabul eder mi? Bu sorunun cevabı bir sorudur. ‘Hangi hukukun üstünlüğü’ sorusudur. Demokrat, demokrat bir hukukun üstünlüğünü kabul eder. Bu da şu demektir. Demokrat, demokrat bir hukukun mahkûm ettiğini vicdanen de mahkûm eder. Bir ‘demokrat’, bir kraliyet hukukunun üstünlüğünü kabul eder mi? Hayır etmez. Ederse, demokrat olmaz. Kraliyet hukukunun mahkûm ettiğini, bir demokrat, vicdanen mahkûm eder, ya da etmeyebilir. Vicdanen mahkûm edip etmeme tamamıyla kendi seçimine kalmıştır. Militan, ‘milita’dan gelir, yani savaştan ve askerden. Bir demokratın ‘militan’ olmaması, yani ‘sivil’ olması için, ‘kanunlara saygılı’ olması, ya da daha doğrusu, ‘kanunları tanıması’ yeterlidir. Hukuk ve kanun aynı şey değildir. Hukuk ortak bir bünyenin, yani bir ‘constitution’un mahsulüdür. Kanunlar ise Hammurabi’den beri vardır, ve gayet keyfî olabilirler. Kanunun amacı ‘adalet’ değil, düzendir. Düzeni sağlamak, tesis etmektir. Daha sonra Ergenekon meselesi patlayınca, bu kez, Ergenekon avukatları hemen ‘yakalayıverdi’ demokratları. Hani bu ülkede ‘hukuk’ yoktu, dediler. Sıra Ergenekon’a gelince, şimdi siz savunmuyor musunuz ‘hukukun üstünlüğünü’. Yerden göğe kadar haklıydılar. İlk ve son defa haklıydılar. Fena halde haklıydılar. Ben bir yazıda onların ‘haklarını’ teslim ettim. Ve Ergenekon soruşturmasının bir ‘hukuk devletinde’ yürütülmediğini kabul ettim. Zaten ‘vicdan’ meselesine takıklığım bundandır. Yoksa ‘yüce bir hümanist’ oluşumdan değil. Ergenekon davası bir ‘hukuk devletinin’ yürüttüğü bir dava değildir. ‘Vicdanlara’, tam da bu yüzden, çok ama çok fazla iş düşmektedir. Fazla mesai yapan vicdanlar, bu yüzden bitkin düşmektedir. Demokrat bir hukuk, vicdanların üzerinden iş yükü alır. Öncelikle bu işe yarar. Zaten benim anlamakta çok ama çok güçlük çektiğim bir şey var. Bu anayasayla, bu kanunlarla, Ergenekon’un neresine kadar gidilebilir? Eğer gidilebiliyorsa, bu anayasanın sorunu ne? Bütün bir ‘hukuk’ sistemi, zaten bu ve bunun gibi şeylerin üzerine gidilemesin, diye tasarlanmış. Bu yüzden, halkın vicdanının izin verdiği yere kadar gidilebilir. AKP’nin vicdanının izin verdiği yere kadar gidilebilir. Ergenekon medyasının vicdansızlığının izin verdiği yere kadar gidilebilir. Ama evet, kabul etmek gerekiyor ki, bir iki ucu ****** değnek durumu söz konusu. Ergenekon’un üzerine gidilmeden, yeni demokrat bir anayasa mümkün değil. Yeni demokrat bir anayasa olmadan da, Ergenekon’un tam olarak üzerine gitmek. İşte size Ergenekon kurdunun kapanı. Sonuçta demokrasinin olmadığı bir ülkede de, gazeteciliğin rehberi de, maalesef yine vicdandır, çerçevesi kanunlardır. Olmayan ‘demokrasi’ ve ‘hukuk’ değil. Farzedin, zinanın ölümle cezalandırıldığı demokrasiden uzak bir ülkede, bir zina haberi yepyeni bir ‘cunta girişimiyle’ ilgili büyük bir sırrı ortaya çıkarıyor. Ne yapar böyle bir durumda gazeteci? Oturur kara kara düşünür. Vicdanını yer bitirir. Çünkü demokrasi bizim içimizde değil, dışımızda olması gereken bir şeydir. Yoksa bu mücadele niye? Demokrasinin içimizdeki halinin adına vicdan deniyor. İçimizde müphemleşiyor. Şahsileşiyor. Zaman zaman çaresizleşiyor. Militan demokratlığa tıpkı Ahmet Altan gibi ben de inanmıyorum. Ama demokrasinden nasibini zerre almamış bir bünyede, demokratlığın nasıl ‘zorla’ militanlaştırıldığını biliyorum, görüyorum ve yaşıyorum. Çünkü ‘milita’, yani askerî olan, karşısındakini bir tehdit olarak görüyorsa, karşısındakinin ‘askerî’, yani ‘militan’ bir yanı olduğunu düşünmek, buna inanmak, ve herkesi buna inandırmak ister. Demokrat istemese bile, onu militanlaştırır. Ahmet Altan’ın hassasiyetini çok iyi anlıyorum. Ama Yıldıray Oğur’un vicdanının sıkıştığı noktayı da, ciğerimin ta en orta yerinde hissediyorum. İkisi de aynı şeye işaret ediyor sonuçta. Hukuk yok bu memlekette, kanunlar var. Bu memlekette hukuk olsaydı, ne Yıldıray Oğur yazdığını yazardı, ne de Ahmet Altan o yazının üzerine yazdığını Ve evet, maalesef hukukun olmadığı yerde, benim savcım, senin savcın var. Yalan mı? Yok mu? Söyleyin. Var tabii. Bunu bir cumhurbaşkanı, bir başbakan söyleyemez, söylememeli de zaten. Ama ben niye söyleyemeyecekmişim? Ee ne yapıcağız şimdi? Vaz mı geçeceğiz yani her şeyden? Hukuka kavuşana kadar vicdanlarımızın üstünlüğüyle idare edeceğiz. Benim kafam başka türlüsünü almıyor. Vicdanı çok şahsi bir hakikat olmaktan çıkarıp toplumsal bir mesele haline getirenler utansın.* Gökhan Özgün'ün bu güzel yazısını okuyunca,kendi kendime dedim ki;düşünülecek çok şey var,anlatılacaklar diz boyu. Yazılacak da çizilecek de hangi vicdana? Bizler vicdanımızı kaybettik.Vicdanımız,kendimiz dışında herşey iken,biz onu kendimizle tartarken yerinden ettik. Ergenekon,iktidar savcı,muhalefet avukat. Dün demokrasiye ihtiyacı olmayanlar,bugün fazlasıyla demokrat. Bu ülke de demokrat olunmaz,olsa olsa demokratlığın militanı olunur.Çok şey eklemeye gerek yok,kulak verin Özgün'e...dönün vicdanımızı bıraktığımız yere!
  25. yazık ama Sarı Lalemize de kim bu kadın ya
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.