Kınkanatlı

Batıkentte sevgilisinin babasını, annesini ve ablasını öldüren Kamil Bayındır hakkında 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle dava açıldı. Olayla ilgili soruşturma tamamlandı ve Bayındır hakkında iddianame hazırlandı. İddianamede, Kamil Bayındır'ın sevgilisi Gülçin K. ile 2005 yılında tanıştığı, o tarihten sonra sık sık görüştükleri ve bir süre sonra da cinsel ilişkiye girdikleri, Gülçin K'nın da Bayındır'dan şikayetçi olmadığı belirtildi. Gülçin K'nın Kamil Bayındır'ı ailesi ile tanıştırmak istediği belirtilen iddianamede, bir süre sonra değişik tarihlerde sırasıyla ablası Nilgün K, abisi Hüseyin K. ve annesi Fatma K. ve babası Kadir K. ile Bayındır'ı tanıştırdığı ifade edildi. ÖLDÜRME PLANI Gülçin K'nın, Bayındır'a ailesinin görüşmelerine razı olmadığını, bu yüzden ailesiyle aralarının açıldığını, ailesinin kendisini dövdüğü ve onlardan nefret ettiğini anlattığı kaydedilen iddianamede, Gülçin K'nın olaydan 3 hafta önce aile fertlerini öldürmek için plan yaptığını ve bunu tek başına başaramayacağını söyleyerek Bayındır'dan yardım istediği, planını en ince ayrıntısına kadar anlattığı ve evinin anahtarlarını verdiği belirtildi. İddianamede, Kamil Bayındır'ın olay günü eve girerek, Gülçin K'nın babası Kadir K'yı beklemeye başladığı daha sonra evde göz göze geldikleri Kadir K'nın “imdat” diye çığlık attığı ve bunun üzerine Bayındır'ın, Kadir K'nın suratına yumruk attığı, göğüs kısmına basarak kaburgalarını kırdığı anlatıldı. “SESLERİ DUYULMASIN DİYE...” Kamil Bayındır'ın daha sonra eve gelen anne Fatma K'yı döverek yatak odasına götürdüğü, kendisine engel olmaya çalışan Gülçin'in ablası Nilgün K'yı da ittiği dile getirilen iddianamede, Gülçin'in bu sırada anne ve ablasının çığlıklarının duyulmaması için önce bilgisayarın, sonra televizyonun sesini sonuna kadar açtığı ve daha önceden vestiyerin üzerine hazırladığı bıçakla Nilgün K'ya vurmaya başladığı belirtildi. İddianamede, Nilgün K'nın bilincini kaybetmesi üzerine Gülçin'in bıçağı Kamil Bayındır'a vererek, annesini öldürmesini istediği, Kamil'in de Fatma K'ya bıçakla birkaç kez vurduktan sonra Nilgün K'nın yanına giderek birkaç kez de ona vurduğu, daha sonra ise her ikisinin Fatma ve Nilgün K'ya bıçakla vurmaya devam ettiği ifade edildi. Yaşananlar sırasında Kamil Bayındır'ın ellerinden yaralanması üzerine kanın durması için Gülçin'in, Kamil'in ellerine şeker dökerek, yaralarını sardığı ve kanlı elbiselerini değiştirmesi için abisinin eşofmanlarını Kamil'e verdiği anlatılan iddianamede, Gülçin K'nın evden gitmek isteyen Kamil Bayındır'a, “sen gidersen ben tek başıma abimi öldüremem” diyerek engel olmaya çalıştığı kaydedildi. İddianamede şöyle denildi: “Alkol bağımlısı babasının asabi ve kırıcı olması, kendilerine bağırıp küfür etmesi, kız kardeşi Nilgün ile anlaşamayarak sürekli sorunlar yaşaması, Kamil ile arkadaşlıklarını tasvip etmeyen annesiyle de aralarının açılması sonucu Gülçin'in, onlara duyduğu kin ve nefretin aşırı boyutlara ulaşması üzerine olaydan yaklaşık üç hafta kadar önce aile fertlerini yok etmeyi planladığı, bu suça Kamil'i de azmettirdiği, şüphelilerin işin başından beri fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, eylemlerini planladıkları şekilde gerçekleştirdikleri görülmüştür. Şüphelilerin fiili bu haliyle tasarlayarak adam öldürme suçunun tarifine uymaktadır” İddianamede, Kamil Bayındır'ın eylemine uyan Türk Ceza Kanunu'nun 82/1. maddesinin (a) bendinde düzenlenen “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması talep edildi. Bu arada yaşı 18'in altında olduğu için dosyası ayrılan Gülçin Kaya hakkındaki soruşturma ise Çocuk Suçları Bürosunca sürdürülüyor. HÜRRİYET 15.06.2006 AŞK BUNUN NERESİNDE????

Aşkıma Açık denizlerde fırtınaya yakalanmışsan, Limanın benim. Zindanlarda hapsolmuşsan, Özgürlüğünüm. Çorak bir topraksan, Yağmurunum. Kuşsan, kanadınım. Balıksan, yüzgecinim. Ağlıyorsan, gözyaşını silenim. Gülüyorsan, sebebi benim. Kimsen, hısmın, hasmınım. Terindeki tuz, ekmeğine katığım, Ruhunun öbür yarısı, bedeninin parçasıyım. Aşkın, nefretin, kadınınım. Kınkanatlı

Ayakkabı vurunca nasır olur. Kalem tutmaktan parmaklarınız, alet edevat ile uğraşmaktan eliniz, namaz kılarken dizleriniz... Bir de aşk acıta acıta kalbinizi nasırlaştırabilir. En çok da kalp acır. Merhem filan da sürülemez aşk acısı ile hırpalanan kalbe. Bilinen hiç bir ilaç fayda etmez. Evde otursan, dışarı çıkmak istersin. Dışarı çıkınca el ele tutuşan çiftler nispet yapıyor gibi gelir. Milyonlarca kişinin yaşadığı şu koca şehirde yapayalnızsındır artık. Tek başına. Sokaklar daha bir büyüktür. Binalar kafana yıkılcakmış gibi üstüne eğilmiştir. Tanıdıklardan çekinirsin. Tanımadıklarından ürkersin. Birlikte gidilen mekanlar düşman olmuştur. Birlikte geçilen sokaklar yabancı. Ağlaya ağlaya katılırsın. Aşk fena çarpar. Hiç acımaz. Hiç kimseye acımaz. Öldürmeyip, süründüren illet gibidir. Bir sabah uyanınca, acılarının hafiflemiş olduğunu farkedersin. Aslında geçmemiştir. Acıyla yaşamaya alışmıştır bünyen. Karşılığında hislerinin bir kısmını feda etmiştir. Yeminler, tövbeler fayda etmez. Aşk tekrar tekrar çalar kapını. Açmamakta direnirsin...Direnemezsin, ilk bulduğu aralıktan sızıverir içeri. Sızım sızım sızlar kalbin. Bir gün artık eskisi gibi olmadığını farkedersin. Acıyla yaşamaya çalışan bünye hislerinin çoğunu feda etmiştir. Artık kalbinde nasırlar vardır. Acıya acıya nasırlaşmıştır, katılaşmıştır. Aşk anlamını yitirmiştir. Fiziksel cazibe, seks ve maddi değerler ön plana geçmiştir. İstesen de kırılmaz artık. Zorlasan da acımaz. İşte kalbin en büyük acısı da budur. Taş olmuştur.

Yok yok, ne Bodrum'a, ne Side'ye, ne de Kemer'e benzemez bikere. İzmir'e benzemesini çok isterdim ama oraya da benzemez. Dünyada hiç bir yer İzmir gibi olamaz zaten. Bir tek İzmir'im var benim. Anam, babam herşeyim. Sokaklarım var, ağaçlarım var. Kaf dağının arkasındaki mutlu ülkem orası benim... Anadolu kavağına gelince, sessiz sakin cennet bir köşe. İstanbul'un içinde. Karadenize komşu. Yoros kalesinden manzaranın tadına doyum olmaz. Bir de balık ekmeklerin. Eminönü de gidince, balık ekmek yiyecek neresi kaldı ki. Büyük restoranları boşverin. Miniklere takılın siz. Ev sahibi gibi karşılarlar sizi. Kişi başı 12 YTL ye midye, kalamar, salata, balık yiyin. Yanında da kola ya da bira için. Çıkın bir haftasonu ailecek. Havası da temizdir. İsterseniz piknik yapın. Güneşlenin. Ağaç görün, deniz havasını içinize çekin. Çocuklarınızı salın çayıra, apartmanlara mahkum hayattan kurtulsunlar. Ayakkabılarınızı çıkarın çimlere basın. Bakın şiddet nasıl geride kalacak. İddia ederim ki İstanbul'daki en güzel acıbadem kurabiyesi ve hindistancevizli kurabiye orada, bir de hamsili ekmek var. Hoşçakalın.

06.01.2006 tarihinde Capitol'de çocuğunu döven bayan: Anne kız üç yaşındaki bir çocuğun ağzına vurmaya çalışıyorsunuz da o çocuk ne yaptı size? Çocuk feryad figan ona vurmamanız için yalvarıyor, siz iki koca kadın onu dövmek için uğraşıyorsunuz. Anneniz olacak hatun da size akıl veriyor, yüzüne vurma. Bu nasıl vicdan, bu nasıl ahlak, bu nasıl bir terbiye anlayışı. Çocuk dövmek suç. Topluma açık bir yerde ana-kız suç işliyorsunuz. Çocuğu dövmeyin yoksa sizi güvenliğe şikayet ederim deyince de o nasıl bir edepsizlikti öyle. Bana ettiğiniz hakaretleri memenuniyetle karşılıyorum çünkü çocuğunuz dayak yemekten kurtuldu. Kim olduğunuzu bilmiyorum ama psikopat oladuğunuzu anlamak için ulema olmaya gerek yok. Büyük ihtimalle zengin koca tavlamayı başaran! Bir de çocuk yaparak konumunu pekiştiren mükemmel! evkadınlarından birisiniz. Çok önemli bir adamın ya da kadının yakını olmak, size ne çocuğunuzu dövme hakkı verir ne de sizi başkalarından üstün yapar. ''Dövmeyin çocuğunuzu, durun yapmayın, bakın devam ederseniz sizi güvenliğe şikayet ederim.'' İkazına, ''sen benim kim olduğumu biliyormusun!'' cevabı da eğitim seviyenizi gayet güzel açıklıyor. ''O beni çocuğum, istersem döverim, sen ne karışıyorsun benim terbiyeme'' ise hayatım boyunca duyduğum en aydın cümle! Malatya'da yetimhanedeki yavrucaklar, sizinkinden daha şanslı. Çünkü onlara vuran el, bir yabancınınki. Anne, en kutsal, en yüce ve en erişilmez -ne yazık ki- kavram onlar için. Ya sizin çocuğunuz, hayattaki tek varlığı biricik annesi, ağzını burnunu kırıyor her fırsatta topluma açık bir yerde bile olsa. Yazıktır, günahtır. Sizi kendi vebalinizle Allah'a havale ediyorum. Sizi ve ailenizi Allah ıslah etsin. O yavrucuğa da acısın ve size biraz akıl fikir versin.

Şu an bunları okuyorsanız ve başlığa aldandıysanız doğrudur. Sattırır. İçerik farklı ama. Omega-3 yağ asitlerinden bahsedeceğim size. HDL (iyi huylu kolesterol diye de bilinir) ne kadar yüksek ise kalp sağlığı o kadar güvendedir. Ne yazık ki HDL'yi yükseltebilecek ilaç yoktur. Omega-3 yağ asitleri iyi huylu kolesterolü yükselterek kalp sağlığını korur. Omega-3 Yağ asitleri trigliseritleri düşürür. Omega-3 yağ asitleri beyin gelişimi için çok önemlidir. Danimarka'da yapılan bir çalışma göstermiştir ki hamileliği boyunca omega-3 yağ asitleri alan annelerin bebeklerinin IQ'ları almayanlara göre ortalama 4 puan daha yüksektir. Omega-3 yağ asitleri depresyona iyi gelir. Nörotransmitterler arasındaki elektrik akımını düzenlediğine ilişkin yayınlar vardır. Şimdi ne yapacağız da omega-3 yağ asidi alacağız. Bir kere bu madde, en çok derin soğuk sularda yaşayan balıklarda bulunur. Norveç somonu , ithal uskumru gibi. Bir de keten tohumunda. Ancak en yararlı olanı balıktaki şeklidir. Keten tohumundakinin etkisi düşüktür. Dünyada kardiyoloji alanında kabul gören ekoller der ki, omaga-3 alın ama haftada en az iki kere balık yiyerek. Yaşam boyu her hafta ve en az iki kere. Yarın da antioksidanlar ve yaşlanma etkilerinin geciktirilmesi ile ilgili bişeyler anlatacağım. Erkekler siz daha dikkatli dinleyin, çünkü performans artışına katkıda bulunacak önerilerim olacak. Aslında belki de kadınlar daha dikkatli dinlemeli. 30 yaş üstü erkeklerde sertleşme problemi dağ gibi büyüyen bir sorun. E kadınların da mutluluğu biraz da buna bağlı olunca... Hoşçakalın.

Eşeyli üreme yapan canlılarda cinsiyeti belirleyen X ve Y kromozomu vardır. XX=dişi, XY=erkek. Eğer insansan, Türkiye'nin doğusunda ya da güneydoğusunda doğmuşsan ve kromozomların XX ise yandın. Çünkü kadınsın. Dişisin. Eksik etek, kaşık düşmanısın. ******* bağımlısı toplumun uğursuzusun. Daha ana karnındayken, istemezler seni. ''Errkek adamın, Eerrkek oğlu olur!'' Eğer dişiysen babanın ayıbısın bir kere, adam olamamış, erkeği tutturamamıştır. Annen zaten bitmiştir. ''Bu da erkek olmazsa koyarım kapının önüne'', ''erkek doğuracak birini getiririm''. O kadar kolaydır ki kadına kıymak. Düşün o minicik bir can. Ne kadar gücü var ki, hele hamileyse, ya da taze anneyse, erkek bile olsa kalabalığa ne kadar dayanır ki? İşkenceye, baskıya. Neden susuyoruz ki? Susmak suç ortaklığı değil mi? Okuduklarınız, gördükleriniz sizi üzmüyor mu? Gazete manşetlerinde katledilen o kadınlar hep başkaları mı? Anne yüreği kendini öldüreceğini bile bile oğluna karşı koyabilir mi? Öz kardeşi bedenine bıçak sokarken abla ne hisseder? Anneler öz çocuklarını nasıl ölüme gönderir? Cadı avı gelmiyor mu aklınıza? Orta çağda yaşanan, cadııı, cadııı çığlıkları yerini namususuza bırakmış, görmüyor musunuz? Görmüyoruz, duymuyoruz, susuyoruz. İçimizde bir yerlerde bişey hep öleni suçluyor. Öldürene acıyor, yüzleşmiyoruz kendimizle. Bir tarafta renkli, dallı, güllü magazin hayat. Onların ilişkilerine alkış utan eller. Eve gelince namus timsali olarak kana bulanan eller. Herkes mağdur aslında. Kolay mı kanından canından kardeşinin, ablanın, annenin kanına girmek? Canını almak. Gözlerindeki son bakışı görmek. Sana ne olacak peki bu saatten sonra. Gece gelip de herkes evine çekildiğinde birlikte oynadığınız oyunlar gelmez mi aklına? Sen ailenin namsunu temizledin hesapta, uzak akrabalar mutlu. Peki sen? Törelerimiz o kadar güzel ki aslında. Değerlerimiz, misafirperverliğimiz, düğünlerimiz, cenazelerimiz. Hepsi dayanışmanın bir olmanın ürünü. Ben bugün buradaki herkese sesleniyorum. Töre cinayetlerine hayır.

Yoktum uzun zamandır. Gerçekten, sanki yok olmuştum. Yer yarılmıştı da içine girmiştim. Dünyalar başıma yıkılmıştı. Yoktu aslında bir nedeni, sevdiklerime bişey olmadı Allahıma bin şükür. İşim de var. Sevgilim yok bir tek. Zaten uzun zamandır da yoktu. Olmasındı zaten, yani olsa iyi olurdu ama yoktu. Ben aşıktım sadece. Sonra birden bire bişey oldu. Biri ışıkları kapadı sanki, hani küçükken biraz daha biraz daha oturmak istersiniz de anne emir verir. Doğru yatağa! Gider yatarsınız, o da kolayca uyuyuverin diye ışığı kapatır. Ama ışık hayat demektir, karanlıkta herşeyin şekli değişir, korkunç olur. Yine de ablalar korkmaz. Öyle olmuştu işte, biri ışıkları kapatıvermişti. Ama ben ışıkları açtım, belki o biri tekrar gelir ve ışıkları kapatır. O gelene kadar buradayım. Kendi ışığımla, hayata dair gözlemlerimi, düşüncelerimi anlatmak için. Bu arada Murat Evgin, tüm geliri şehit ailelerine bırakılmak üzere albüm hazırlamış. Alalım bence, belki Murat Evgin'i sevmeyiz. Belki de tahmin ettiğimizden çok severiz. Hayırlı bir iş sonuçta. Hepiniz hoşçakalın ve ışıkları açık tutun.

göstermiş olduğunuz ilgi ve alakaya teşekkür ederim majesteleri. Layık olmaya çalışacağım.

Kınkanatlı, majesteleri. Göstermiş olduğunuz ilgi ve teşvik priminize teşekkür ederim. Layık olmaya çalışacağım.

Kınkanatlı, majesteleri. İlkel böceklerden bir ailenin adıdır. İlgi ve alakalarınız için teşekkür ederim. Layık olmaya çalışacağım.

Ben de İzmirliyim. Bir yazınızda Antalya'da İzmirli olmaktan bahsetmiştiniz. Bir de İstanbulda olmayı bilseniz. Akşamları mahalle başlarında çitlediğimiz o çiğdemler. Güzel günlerdi. Aynı güzellikte ve daha da güzel günlere kavuşmak dileğiyle.