-
İçerik Sayısı
25 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
The Last Mohikan tarafından postalanan herşey
-
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
100.000 senelik süre denilen zaman dilimi cebrail için bir gündür diyor. Zamanın nasıl kullanıldığına işaret olarak. Yoksa Cebrail o süre içinde gidip gelmiyor. Ayetin anlatımını iyi kavramak gerekiyor. Esenlikle T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Birde şöyle düşünün, " Uygulanamadığı için uydurmak serbest oluyor" dediğiniz çıkarımın terside tehlikeli, nasılmı? Örnek verdiğim için aynı yoldan devam etmek istiyorum. Yer çekimi kanunu bilimsel olarak keşfedilemediği için o kanuna fiili olarak inanan kişinin durumu, Bilim karşısında şimdiki bizim durumumuz gibi olacaktı. Yani Bilim bu zata gülecekti cünkü bilimsel veri yoktu. Kanun evrenseldi aslında onu keşfedecek birini bekliyordu ama bilim onu binlerce sene sonra keşfetti. Bu oluşumun yokluğunu ifade etmiyor. O gerçeği siz geç keşfetmiş oluyorsunuz. Aslında bu örneklerede gerek yok. Cünkü bilimin yöntemleri metafiziği bulmaya elverişli değil. Düşünebiliyormusunuz. 1500'lü yıllarda biri çıkıp yer çekimi diye bir şey var dese bilim ona " UYDURMA" diyecekti. Aynen Galileo'ya yaptığı gibi. Oda "Dünya Dönüyor" dedikçe adamı astılar. Şimdi dünyanın döndüğünü herkes biliyor. Galileo zamanındada bu gerçek vardı ama bilim kabul etmiyordu maalesef. Bilim bulamadığı şeye Yoktur demez haklısınız ama bilimin bu tarzından dolayı varlığını ispat edemediğine varda demez, ki, o var olsabile. Bilimin işleyiş tarzından faydalanarak siz Allah vardır diyemiyorsunuz! Bilimin makalelerinde kararsız olması onun eksikliğidir. Buda doğal bir duruştur. Bilim budur. Bilime işleyişi insan kazandırır. İnsan bilime bilgiyi sundumu ki, bilim onu kabul etmesin. Aslında bilim kabul etmiyor sözü hem yanlış, hem talihsiz. insan bulamıyor demek daha gerçek, belkide daha acı. Bazı şeyler doğal anlamıyla birbirine uymaz. Bilimin tarzının metafiziği açıklayamadığı gibi. Yada örnek olarak "Hayaller teraziyle tartılmaz" Doğru mantık işlevi olmadan Allah'ın varlığını göremezsiniz. Meyve yemek için Buğday tarlasına giderseniz amacınız kör kalır. allah'ı bulmak bilimin hangi metodu ile gerçekleşecek? Önce bu soruya cevap vermek gerekecek. Esenlikle. T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yanıldığınız nokta, bireysel anlamda her insan için bir zaman tahdidinin bulunmasını atlamanızdır. Oysa zamanın bir başlangıcı olduğunu Ateizm bile söylemektedir. Ünlü " Bingbang" teorisi zaman için bir Starttır der. Bilim insanın ne kadar zeki veya aptal olduğunun kanıtıdır. Dünya yaratılandan beridir bulunan tüm bilimsel veriler hazır olarak vardı zaten, keşfi ise hala devam etmektedir. Bilim dediğimiz şey insanın akıl edipte onu bulmasıdır, insan bulamıyorsa, varlıklar yok değildir. Oysa sonuçlarından yola çıkarak Allah'ı keşfediyor insan, ama şeklen bilimin ağır aksak gişine endekslanmiş düşünceler o kalıptan sıyrılmayı başaramıyor. İman Fizik ötesi bir durumdur. Rüya gibi, akıl gibi, düşünce gibi. Kendisi yoktur ama sonuçlarından varlığını biliriz. O denli mükemmel insan yapısı ve doğa düzeni bir yaratıcının takdirinden oluşmuştur diyerek Kuran-ı Keriminde bir çok İlmi keşifler yapılmadan 1500 yıl önce bunları anlatması keşif için yeterlidir. Ama illaki biz görünen bir keşif isteriz diyenler bu isteklerini bekleyebilirler. " BİLİM ALLAH VARDIR VEYA YOKTUR DEMEZ" söylemi aslında hatalıdır. Bilim insanın kontrolünde bir oluşumdur. " İNSAN ALLAH'I BULAMADIYSA YOKTUR; BULDUYSA VARDIR DER" şeklinde olacaktır. Bilim kendi ekseni etrafında otomatik dönen bir şey değildir. Gerçekler sadece ispatı yapılana kadar olan, ancak ispatı yapılamadığı için zoraki inanılmayandır. Bilimsel verilere benimde diyeceğim bir şey yok. Bilim illaki olması gereken bir durumdur. Ama fizik ötesi ispat için bilime güveniyorsanız İmanı oluşumu reddediyorsunuz demektir. Bilimin işleyiş tarzını fizik ötesi için nasıl uygulayacaksınız? Nasıl gözlemleyip etüt edeceksiniz? Bilimin işleyiş tarzına uymaz fizik ötesi oluşumlar. Bu yüzden Bilim yada insan zekası onu keşfedemiyor diye inanmamak ancak kendimizi kandırmak olur hemde bile bile. esenlikle T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın tarafsız, Bizim zamanı bilimsel olarak algıladığımızı veya öyle kabul ediyormuş gibi davrandığımızı nereden çıkardınız.? Yazdıklarımızı bir kere daha dikkatli okumanızı öneririm. Yer çekimi ile ilgili anlattıklarımızda çok iyi anlaşılamamış demekki, Newton bu kurali keşfetmeden önce biri çıkıp yer çekimi diye bir şey var aslında siz farkında değilsiniz dese kanıtlanamadığı için bilim bunu kabul etmez. Bilimin bunu kabul etmemesi yer çekiminin olmayışının bir sonucumudur? Tüm mesele burada. Bilinmsellik bir keşiftir hemde var olanlar üzerine bir keşiftir. Allah vardır diyoruz varlığına onu görmeden inanıyoruz bu inanışa İMAN diyoruz. Hakkında bilimsel bir veri olmasada iman ediyoruz. Onun varlığını kavramak için bilimsel veriye ihtiyaç duyanlar sadece bilime tapıyordurda belki farkında değildir. Saygılarla T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
sayın Tarafsız, İman bilim ötesi bir durumdur. Bilimsellik kendi ile bile çelişen bir oluşumdur. Düşünün Newton Yer çekim kanununu bulmadan önce bilim Bu kanunu redderdi. Newton'dan önce yer çekim kanunu yokmuydu? Elbette vardı. Bilim keşfedene kadar o gerçeği inkarla vazifelidir. Bilimsel verileri insanlar Allah'ın verdiği akılla buluyor. Oysa iman keşfi yapılmış bilim ötesi bir oluşumdur. Ben bilimsel anlamda kanıtlayamasamda, sizde aynı bilimsellikle reddedemezsiniz. Fizik ötesi gerçeklerin bilimsellikle bir alakası yoktur. Hala akıl dediğimiz varlığı biz sonuçları itibarıyle tanıyoruz. Akılı bilimsel bir konumda görebiliyormuyuz. Oysa akıl bile varlığını kendisi tespit edemiyor. Bilimsellik dediğiniz şey o an bildiğinizdir. Bulunmamış ama var olan şeyler bilim onu bulamıyor diye yok değildir. Zaman insanın durumuna göredir. Bir insan öldüğü vakit zaman onun için bitmiştir, yaşayan içinse devam ediyordur ta ki, o ölene kadar. Ölüye zaman devam ediyor diye kanıtlayabilirmisiniz bu durumu. Sizde zaman konusunda sonuçtan nedene bir çıkarım sunuyorsunuz. Hangi varlık zamanın akışının tersine hareket edebiliyor? O zaman zaman sonlu bir kavramdır. Sadece ne zaman olacağını kestiremiyoruz. saygılarla T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Buradaki ifadeleri siz kendiniz ortaya koyuyorsunuz. İnanan insan için zaten bir sorun yok, ancak inanmayan kendisine duyurulmuş bir cezaya rağmen bunu reddediyorsa her şeyi göze alıyordur demektir. Eee suçta büyük cezasıda öyle. Allah'a inanmayan eğer yok diyorsa zaten cezada yoktur diye inanacaktır. Ama ben sizde bir inanç durumu görüyorum, hatta bir korku. İnsanlardan bazıları Allah'ı reddedip arkasından daha az cezaya çaprtırılmasını talep ediyorsa buda adalet değildir. Ancak, Allah Kendini inkar edene ne ceza vereceğini önceden duyuruyor işte adalet bu. Bu cezaya çarptırılmak istemeyen Allah'ın kurallarına göre yaşamak zorunda, yok ben bu kurallara uymuyorum diyorlarsa o zaman cezaya söyleyecek bir sözleri olmaması lazımdır. Allah Kitabını Hz. Muhammed(sav) Kalbine indirmiştir. Allah her şeye kadir ise ki, öyledir. Hz. Peygamber bir yanlış yapsaydı onu düzeltecek güce Allah sahiptir. Kitap Allah'ın buyruğudur, Hz. Peygamber bu buyrukları ileten bir Resuldur. Ortada peygamber efendimizin bir psikolojik durumu mevzubahis değildir. Bu kitapla kendisine emredileni anlayıp anlayamama yönündeki kararsızlığı yaşayan insanın psikolojisidir. Ben şahsen Allah'ın şiddet ayetlerinden korkupta iman eden biri değilim. Onun şevkat Ayetleri şiddet ayetlerinden çok daha etkilidir. Bazen sırf entellektüel görünüm yüzünden inkarı seçen insanlar oluyor, oysa Allah varlık noktasında insana kendini kabul ettirecek tözü vermiştir. İşte burada özgür iradesiyle insan, Allah'ı bulup bulamayavağını kanıtlamaktadır. Her şey ortada, uyarılar belli, Tercih insana ait. Şimdi insan kendi tercihini kendi yaptı diye suçu Allah'a atmamalı. Sizin inkarınızda Allah'ın bir rolü oldumu? Özgürce inkar ettiniz. Peki suçu neden Allah'ta arıyorsunuz? Saygılarla T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın brianSlapper; Yaratma işini Yaradan Kuran-ı Kerim'de anlatmış, mearic suresini okuyup oradaki zamanlamayı hesaplayan birinden anlaşılamaz bir istek bu! Siz benim bildiğimden daha fazlasını bilirsiniz eminim bu konuda. Kuran-ı Kerim İllegal bir kitap değil, her yerde bulursunuz Mealini, nette bile. Evet İşkecelerden bahsediyor Kuran-ı kerim. Ama kime işkence edileceğinide söylüyor. Tüm uyarılara kulak asmadan kendini ve Peygamberlerini ve Kitaplarını inkar edenleri, Haksız yere adam öldürenleri vb durumda olanları cehennemle müjdeliyor. Allah kanunlarını koymuş, kitapta yazmış, Peygamberle uyarmış. Tüm bu uyarılara kulak asmayanlar cezadan niye gocunurlar bu anlaşılır gibi değil. Hani Allah kurallarını önceden bildirmese, hangi suça hangi cezayı vereceğini bildirmese size hak vereceğim, ama her şey ortadayken neden bu anlayamama? T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
yaratıcı zamana tabi olsaydı oda yok olurdu. Sürekli yaşam Zamanla mukayese edilirse çöker. " Zaman Yoksa yaratma gibi bir eylem olabilemez" düşüncesi tam bir insan mantığıdır. Zamana tabi olan Yaratıcı olamaz oysa zaman sadece süreli koşullar için vardır. zamanın bir başı bir sonu olduğuna göre, son tayin edilmiş olmalıdır. Tayin edilmiş son geldiğinde zamanın olup olmamasının kimse açısından önemi kalmayacaktır. Bu düzlem içinde zamanın içine bırakılmış insan bu akışın dışına çıkmadan hareket edecektir. Allah tarafından zamanın sonu " KIYAMET" olarak belirlenmiştir. Kıyamet sonrası için artık zamanın tek adı süreksizliktir. Cehennem ve Cennet için Allah'ın ifadesi olan " Orada Temelli kalacaklardır" emri zamanın akıcı bir düzlem olmaktan cıkıp kalıcı bir düzleme geçtiğini anlatır. Yukarıdaki ifadeleriniz tamamıyle İnsana endeksli olup Yaratıcının vasfı dışındadır. Saygılarla T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın Tarafsız, Bizimde yazımızda Zaman İnsana bağlıdır diye bir ifade yok. zaman sadece insan içindirde demiyoruz.. Canlı cansız yaratılmış her şey içindir. Cünkü zaman başlangıçlı vr bitimli bir düzlemdir. Ama Allah için aynı şeyi söylemiyoruz. O zamanın işleyişinden münezzehtir. Benim savım bu. Saygı ile.. T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bakın algılamadaki gerçekliğin adıdır SÜRE insanın ihtiyaç duyduğu bir kalıbın adıdır süre. Bu anlamda her nekadar Cüzi İrade sahibi olsada insan zaman mefhumunun dışına taşamamaktadır. Anlatımdaki bu süre verilemezse anlayabilme gereklerinden biri yarine gelmemiş olur. Kısacası biz hareketi bir noktadan diğer noktaya olan seyehat olarak anlıyoruz arada geçen süreyi ise zaman. Zaman asıl sebebi ile bizde hareketin oluş yönünde bir yok oluş sunuyor. Bu manada Allah zaman üstüdür deniyor. Yani " ZAMANDAN ETKİLENMİYOR" zamanın içinde yaşayıp ondan etkilenen ve yok olan insanın durumu ile, zamanı yaratıp kendisi ondan etkilenmeyen yaratıcının durumunu birbirine karıştırıyorsunuz. Allah katında mana itibarıyle zamanın oluşunun bir önemi yok, ama insan bu zaman sürekliliğinden yok oluşa tabi olmaktadır. Aradaki fark budur. Saygılarımla T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın brainslapper; İddia edilen şeyler üzerine kanıt beklemek sizin kabul ediş biçiminiz, yani varlığı ancak gözle görünür şekli ile kabul etmektir bu. Göremediğim şey bence yoktur demek materyalizmin savunduğu bir düşünce olup, buda bir kabul ediliş biçimidir. ben materyalizme inanmıyorum diyerek, materyalizmi yok sayamadığım gibi, sizinde ben İmani oluşumlara inanmıyorum derken onu yok sayamazsınız. Allah'ın " Hayy" diri vasfını kanıtlamak bana düşmez, onun kanıta değil imani bir anlayışa ihtiyacı vardır. Kanıtlamak gerekseydi Allah kendini kanıtlardı zaten. allah'ın yapmak istemediğini ben yapamam. O zahiri olarak kendisini görmeden iman etmeyi buyuruyor Müminlere. Biz bu davete uyanlarız. İman gücü ile biz varlığın sonuçlarından kendisinin varlığına yine kendi tarifi ile ulaşıyoruz. Allah'a göre kendisini kabul etmeyen yine ona aittir. yani Allah'ı reddeden Allah'ın yasalarından kendini soyutlamış değildir. Reddeden reddin, kabul edende kabulün mükafatını görecektir. Tüm oluşum adına kabul ve reddetmek bir tercihtir ancak bu tercih zaten kişiyi bağlayacağından genel manada bir ayrım kabul edilemez. Bu Tevhid dinlerinin temel anlayışıdır. Gelelim sizin 3 kere sorup benimde 3 kere yanıtladığım sorunuza. Yaratılımış her şey 3 boyutlu evrende ancak zaman diliminde bir tarza sahiptir. Bu zaman bütünlüğü her ne kadar izafide olsa zihnin algılaması, insanın düşünebilmesi, karara varabilmesi bu düzlemin işleyişi ile doğru orantılıdır. Zamana göre kurgulanmamış hiç bir şey insan için anlaşılır değildir. Allah burada zaman anlayışından çok kendisinin zaman üstü olmasını anlatmaktadır. Allah katında her iş o denli çabuk ve gereğinde yapılır ki, Biz onu yaptığımızda, sizin anlayışınızla bin yılda yapılmış gibi anlayabilirsiniz. Oysa süre bilgisi verilmeseydi insanlar yapısı gereği bu anlatımı kavrayamayacaktı. Gerçekten Allah katında zaman olsaydı Allah'ın sonsuz olmasının bir anlamı kalmayacaktı. Zaman insan için var olma ve yok olma çizgisidir. Bu çıkarımla vadedilmiş bir sürenin işlediğide apaçık kendini kanıtlamaktadır. Aramızdaki görüş ayrılığı bu. Sanırım katılmasanızda ifade ettiğimi anlaşılmışınızdır. Saygılarımla. T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayın BrianSlaper; Buradaki ikilem, Kuran-ı kerim'de yazılı olan değil, yazılanı farklı yorumlamanızdır. "Allah Katında Zaman" kavramını destekleyen bir veri elimizde yok, anlatılan zaman ise İnsanın Dünyadaki yaratılış tarzına uyan anlatım şeklidir. Allah ifadelerinde İnsanı hedef aldığına göre zamanın muhatabıda insandır. Dikkat ederseniz Heraklietos'un " Panta rei" kavramında (Her şey Akar) Mutlak bir zamanın devinim yönünü gösterir. Bu ifade ile zaman oldusuna maruz kalan şeyler Doğar, Büyür, Gelişir ve Ölür. Allah'ın "Hayy" Diri ve sonsuz olduğunu bildiğimize göre zaman bizim kavramımızdır insana ve evrendeki düzleme aittir. " Sürekli Cehennem azabı" na atılacak insanlardan bahsedilen ayetlerde zamanın olmadığını süregenliğin bizim anladığımız türden bir geçiş olmadığını anlatmaktadır. İşte Zamana ve mekana tabi insan için zamansızlığı anlamak zordur. Cünkü Fıtratta her şey mekana ve zaman göre ayarlanmıştır. Kuran-ı Kerim'de ifade edilen ve anlatılan zaman ögeleri insanın zaman anlayışına göredir. Daha dikkatli ve anlamsal bütünlük içinde değerlendirilirse sanırım daha net anlaşılacak. Saygılarla... T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
sayın BrainSlapper; Bu ithamlar sizin Kuran ayetlerinden kendi zannınızca çıkardığınız sonuçlardır. Buradaki ifadelerdeki açıklamalar tamamı ile size ait. Bu Ayetlerden sizin anladığınızla, gerçekte anlatılmak istenilen arasındaki fark benim inanan biri,sizinde inanmayan olmanızla yön buluyor. İşte bu tercihler bir zaman dilimine bağlanarak İnsanın karşısına kendi kitabının (Suç Ceza- iyilik Mükafat) çıkarılmasını gerekli kılıyor. Zaman işliyor, herkes okuduğundan çıkardığı anlamla ve bu anlamları döktüğü fiille yargılanacaktır. zaman izafi bir varlıktır Ancak Allah bu zaman dilimine hükmeden Mutlak bir Yaratıcıdır. Muhammed ibn-i Abdullah ibn Abdülmuttalip,Seni takip eden Müslümanların her şeye, her şarta rağmen Emrolunduğu gibi kalabilmenin Her şeyi takdir eden tek İlaha tapınmanın mutluluğunu yaşarken. Her şeyi materyalist bir fikirle anlatabilmenin ütopik sihrine kapılmış olanların düştüğü dalalete bak. saygılarla... T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili Katakuta; Forumu yeterince takip ettim. Sizin zaman ve mekan anlatımlarınızın bazılarını okudum. Yazdıklarınız, bir kitabın içinde ilk okuduğunu fazla araştırmadan yorumlayan birinin tarzına dönmüş. Anlatılan ayetleri düşünmeden yapılan kritikleri okumadan aklınıza geldiği gibi yada sizin anladığınız gibi anlatmaya çalışıyorsunuz. Buna bir sözüm yok. Bu Ayetlere nasıl inanacağınıza siz karar verirsiniz ama Bize inandırma noktasındaki gergin ifadeleriniz bizi bağlamaz. İnsanlar yapıları gereği bir mekan düzleminde ve zaman bağlamında yaşarlar. Hayatları ile ilgili her şey bir zaman anlayışına bağlıdır. Kendisine anlatılan her şeyin bir zaman diliminde açıklanması önemlidir. Zaman kavramı olmayan tanımlar insanlar için zordur anlaşılamaz. Zaman ve Mekan'ın insan yaşamı için var olduğu, Allah Katında zaman olmadığı Kuran-ı Kerim içinde anlatılmıştır. Buna geçmeden önce zamanın akışının insan yaşamındaki rolünü görmek lazım. Zamanın akışı insanda ve dünyada olan tüm canlı cansız varlıklar üzerinde yıpratıcı ve öldürücü özelliği, bize her şeyin bir başlangıcı birde sonunun olacağını gösterir. Bir insan için zaman, onun doğumu ile başlar ve ölümü ile sona erer. Dünya içinde bu çıkarım geçerlidir ama aradaki süre farklılığı daha uzun olmaktadır. Eğer Allah içinde Zaman olsaydı onun doğmuş olması ve ölecek olmasıda gereklidir. Allahın ezeli sıfatı ile başlangıçsız olduğunu anlatan bir çok ayeti kuranda size gösterebilirim. Deki Allah birdi. Allah öncesiz ve sonrasızdır. O, doğurmamış ve doğrulmamıştır. Ve hiçbir şey onunla mukayese edilemez (İhlas suresi) İhlas Suresinin anlatımı zaten zaman kavramını insanlara anlatmaktadır. Aslında Zamanın algısal bir kavram olduğunu Einstein açıklayana kadar, Kuran'daki bu ayetleri nasıl yorumlayacağını bilemeyen bir çok insanın düştüğü hataya hala düşenlerin olmasıda ilginçtir. Einstein'in zamanın göreceli olduğuna dair öğretisinde "zamanın da, onu ölçtüğümüz olaylar dizisinden ayrı, bağımsız bir varlığı yoktur. Zaman bir algıdan ibaret olduğuna göre de, tümüyle algılayana bağlı, yani göreceli bir kavramdır.(Einstein Genel Görecelik kuramı) Bu anlatımın ışığında gece rüyasında küçücük bir zaman aralığında yıllara sığmayacak bir anlatımı görmek zamanın aslında ne kadar dar olduğunun kanıtıdır. Bununla ilgili Kuran-ı Kerim'de ; "Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek ve (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız." (İsra Suresi, 52) Buradaki ifade zamana dayanan bir ortamdan yine zamana dayalı bir ortama geçişten bahsetmez. Şu an Yaratılış itibarıyle bir zaman dilimi içinde anlama kabiliyetine sahip insanın bu düşünce dışında olayı gördüğünde sanki bir an yaşamış olduğunu anlayacaktır. Başka bir ayette; "Dedi ki: 'Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz.'" (Müminun Suresi, 112-114) Demekki ZAMAN gerçekten göreceli bir kavramdır. Üç boyutlu evrende Başlangıcı olan varlıklar için kaçınılmaz sonu olmasından ötürü zamana tabidir. Yoksa Allah zaten öncesiz olduğundan sonrasızdırda, bu tarz Allah'ın zamandan ayrı olduğunun kanıtıdır. Bu kuramın en ilginç yanı ise bireysel zaman anlayışıdır. Bir insan için zaman, Sadece yaşadığı süre içindir. Ölünce o insan için zaman bitmiştir. Ama yaşayan için zaman devam eder, taki son yaşayan ölünceye değin. "Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık." (Kehf Suresi, 11-12) "Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: 'Ne kadar kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.' Dediler ki: 'Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir...'" (Kehf Suresi, 19) Ayetlerden de anlaşıldığı gibi Kehf Ehli'nin uykuya yatmadan önceki zaman dilimi ile uykudan kalktıkları anki zaman dilimi birbirinden farklıdır. Burada zamanın tamamı ile izafi olduğunu anlıyoruz. Allah zaman hususunda tek takdir buyurucu olduğunu bu ayette olduğu gibi Bakara suresinin 259. Ayetinde de anlatıyor. Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: 'Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?' Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: 'Ne kadar kaldın?' O: 'Bir gün veya bir günden az kaldım' dedi. (Allah ona:) 'Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?' dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: '(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir.' (Bakara Suresi, 259) Tüm bu anlatımlardan Mearic suresindeki zaman anlatımının insanların anlayabildiğindende daha farklı olduğunu, Allah'ın her şeye kadir olabileceğini ve onun tek Takdir edici olduğunun ifadesidir. Saygılarla T.L.M -
İncil ve tevrat,kuranın Allahından mı
The Last Mohikan şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Burada cevabı Kuran vermiş zaten. "Allah Katında bir güne denk fakat, dünya zamanı ile 50.000 yıl sürer" dediğine göre, Cebrail Allah'ın belirttiği süreye göre gelmiş olacaktır. Yani o 1 gün esasına göre hareket etmiş oluyor. Aslında burada verilen zamanlama söylemleri, Zaman ve mekana tabi olan insanın konuyu daha net anlaması içindir. Oysa Allah Zaman ve Mekan dan münezzehtir. Buradaki anlatım gücün öğütlenmesi ve örneklenmesidir. Allah'ın Cebrail vasıtası ile bir günde gönderdiği mesajları, siz yapmaya çalışsaydınız 50.000 yılı aşan bir sürede tamamlardınız diyor. Bu mantık bu kadar basit aslında. Yoksa 1GÜn= 50.000 YIl diye bir denklem kurmak yanlış olacaktır. Buradaki Kinaye biraz öncede belirttiğim gibi Allah'ın gücü üzerine bir betimlemedir. Saygılarımla T.L.M -
Müslümanlardan birini çirkin bir işte görürsen kendini değil, amelini gör. Eğer bu kerahetinde sadık isen, onun yaptığı fenalığı sen yapma. Eğer yaparsan mürâisin. Oruçlu iken dikkat et günah işleme, Oruç Allah'(c.c)ındır. Allah(c.c), seni oruçlu hâlinde razı olmadığı bir şey işlerken görmesin. Orucunu da iptâl eder. Eğer malın varsa, menfaati devamlı olan hayırlara sarf et. Dini malumatın varsa, onları başkalarına da yay, istifade etsinler. Yol üzerinde uyuma. Gece kabirde uyumak icap ederse, yoldan çekil; çünkü, yollarda haşarat eksik olmaz. Bir yerde oturacak veya yatacaksan; “Yaratılmışların şerrinden Allah'a (c.c) sığınırım, de. Üç kişi bir yerde iken, ikisinin gizli konuşması veya üçüncünün bilmediği bir lisan ile konuşmaları caiz değildir. Müslümanlar arasında dostluk, muhabbet, ülfet gerek. Her hangi bir Müslüman’ı korkutmak veya onu şüpheye düşürmek İslâm kardeşliğine aykırıdır. Her halinde İyi niyetli olmaya gayret et. Salih amellere devam et. Hele gafiller, fasık ve facirler içinde bulunursan, onlara gelecek azabdan kurtulabilmek için, o fitnelere dahil olmadığını kalb ve azalarında isbat etmen lâzımdır. Bir kimse aksırır da “ELHAMDÜLİLLÂH” demezse, ona hatırlat. Yine demezse “YERHAMUKALLAH” diye ona dua etme. Bir adamı yüzüne karşı methedip de onu mahcub etme. Birisi seni yüzüne karşı medhederse, yerden bir avuç toprak al da önüne döküver. “Ben de diğer insanlar gibi topraktan yaratıldım ne kadrim var” de. Yemek yerken, başka birisi sana bakmasın, ona da yedir. Hatip hutbe okurken konuşanlar olursa, onlara sus deme. Senin de Cuman batıl olur. İftarını hurma ile yap. Hurma yoksa üç yudum su iç. İftarda acele et. Kalbini murakabe et. Bir mü'min hakkında kalbine kötü bir şey gelmişse, hemen onu izale et ve hüsnü zan eyle. Sohbetinde bulunduğun veya senin sohbetine gelenlerin rütbe ve menzillerine göre muamelede bulun. Allah'a verdiğin ahd rububiyetini ikrar edip her zaman ve her yerde ahdine vefa göster. Allah'ın âyetlerine bak, verdiği zahiri ve batını azalarını yerinde kullan, onları serde kullanma. Peygamberlerine uy, Kur'an okuyanı tazim ile dinle. Kur'an’ın İçindekileri düşün. Hadisi şeriflerin sahih olanlarını Öğren. Ashabı Kiram arasında zuhura gelen hadiselere dalma. Hepsini sev, her hak sahibine hakkını ver. Gözünü harama baktırma, diğer azalarını da kötü şeylerden koru. Alimlere tazim et, şerlilere güler yüz göster ki onlar da düzelsinler. Hayvanlara şefkatle muamele eyle. Ağaçları koru ve ıslah et Sofilerin şer'i şerife muvafık olanlarına hürmet göster. Evlâdlara ihsan eyle. Kadınlara iyi muamelede bulun. Namazı huzur ile kıl. Zekâtını vakit geçirmeden ver. Büyüklerin şeriata muvafık emirlerini dinle ve itaat et. Hülâsa bütün mevcudata nasihatle muamele eyle. . . Bir şeyi iyice bilmeden, görmeden işleme. Allah yanında hükmünü bilmediğin bir şeyi körü körüne yapma. Dünyada ödenmesi lâzım olan hakları öde ki, Allah seni sevsin. Namazda gözünü secde mahalline dik. Safların düzgün ve sık olmasına çalış. Namazda başka yere bakmadıkça Allah sana nazar eder. Şerefli olmayan kazançlardan sakın. Meselâ kelp parası, hacamat ücreti, yüz suyu dökerek, namustan fedakârlık ederek kazanılan paralara tenezzül etme. Bakıcı, büyücülere gitme ve böyle şeylere teşebbüs edip de para kazanmaya tenezzül etme. Kazanmaya kudretin varken sadaka alma. Allah'ın verdiğine şükret. Az, çok deme. Mü'minlerin iyi huyları olduğu gibi kötü huyları da olur, sen daima iyi huyları gör. Allah ve Resulünü sevenlere ve onlara yardım edenlere buğzetme, bazı kimseler, o falanı sevmiyordu diye ona buğzeder; bu doğru değildir, buğzettiğin, Allah ve Resulünü seviyorsa, onların hatırı için sen de onu sevmeğe mecbursun. Amma, o senin hocanı, şeyhini sevmiyorsa, varsın sevmesin. Onun, senin şeyhini sevmemesi ona buğzetmeni icap ettirmez. ALLAH ALLAH İsimi şerifine devam et. Allah lâfzı şerifinin faydası hiçbir zikirde yoktur. Başından elifi kaldırırsan LİLLAH kalır. Yine Esmâi hüsna'dandır. Birinci lâm'ı kaldırırsan LEHÜ olur. O da Esmâi hünsadandır ikinci Lâm'ı da kaldırırsan H U kalır ki, o da Esmâi hünsadandır. Başka kelimelerde bu yoktur. Din'de güzel şeylerle iftihar edilir. Mushafların tezyini, Camilerin tezyinatı eşraf saatindendir, diye varit olan Hadisi şeriften ürkme, ilmi olmayan bunu tersine anlıyor. Kıyamet alâmetlerinin hepsi mezmum değildir. Şeairi Diniyyeye tazim olmak kasdıyle yapılan şeyler makbul ve memduhdur. Duada haddi tecavüz etme. Meselâ sılai Rahim'i katl edecek dualar yapma. (Halamın, teyzemin, amcamın canını al) gibi. Taharette de suyu fazla israf etme. Abdest azalarını üçer defa yıka. Kur'an’ı düşünerek oku. O, zikirlerin en yükseğidir. Bir sureye başlayınca, bitirinceye kadar konuşma. Bir hastanın yanına girince ( Y A S İ Y N ) oku. Müellif Muhiddin-İ Arabî der ki: Bir gün çok hastalandım. Baygın bir halde idim. Korkunç kimseler gördüm. Bana eza etmek istiyorlardı. Derken güzel şimali ve güzel kokulu bîr zat geldi onları hep kovaladı. Sevindim. Ve “efendim siz kimsiniz?” diye sordum. Ben YA SİN süresiyim dedi. Gözümü açtım baktım ki, babam baş ucumda ağlıyor ve YASİN şerifi okuyordu. Bitirdi. Gördüklerimi babama söyledim. Hastalarınıza( Y A SİY N ) okuyun diye emir var. Ağır bir hastanın yanında bulunursan ona (LA İLAHE İLLALLAH)’ı telkin et. Demezse sui zan etme. Çünkü o halde, belki başka şeyle meşguldür de senin telkinini duymamıştır. Cenazelerinizi takip ederken eğer yürüyorsan tabutun etrafında yürü. Binekli isen, arkadan takip et. Defnolunduktan sonra hemen bırakıp gitme.Biraz kabrin yanında bekle. Cenaze, kabrinin başında oturanlarla ünsiyet eder. Su içtiğin kabın ağzını kapat. Gece lambaları söndür. Kapıyı kilitle. Şeytan kilitli kapıları açamaz. Eğer kapıyı kapatırken besmele çeker, Ayet-ül Kürsî okursan, sabaha kadar zarardan emin olursun. Dünyada bir yolcu gibi yaşa. Elindekilerin hesabını vereceğini unutma. Sana hainlik yapana sen yapma. Sana tecavüz edene sen tecavüz etme. İbadetlere neş'eli olarak başla. Eğer keselân (ağırlık) gelirse, onu bırak başka ibadete geç. Amma, farzlar böyle değil. Onların vakti geldi mi ister neşeli, isterse neşesiz ol, farzlar derhal işlenir. Birisi, sen ibadet ederken başka, o ibadeti güzelce ifa ederken o da öğrensin diye niyet et. Riyadan kurtulursun. İhlâsına dikkat et. Halk içinde güzel namaz kılıp da tenhada felfes kılan, Allah'a hakaret etmiştir. Elinden geldiği kadar gayret et, güzelce ibadetlerine devam et. Sakın Allah beni şaki yazdıysa şakıyım, said yazdıysa Said'im deme. Hayırlı ibadetler ve hayırlı işler yapıyorsan, Said olduğuna Allah tarafından bir müjdedir. Allah güzel ameller işleyenlerin ecrini zayi etmez. Kabirleri sık sık ziyaret et. Yalnız kabristanda çok oturma, mezarlara ibret nazarıyla bak. Ahireti hatırla. Kabristanda Dünya işlerini konuşmak suretiyle ölülere eza etme. Yol üstüne, gölgeliklere, ağaç altına, su kenarına, kabirlerdeki deliklere, suya, işeme. Yedi büyük günahlardan içtinap et. (Şirk, şehire, katli nefs, yetim malı yemek, riba, askerden kaçmak, namuslu kadınlara, kötü ve namuslarına dokunur sözler söylemek). Hakkı daima önde tut. Ve Allah'ın kullarına, Allah'ın muamele ettiği gibi muamele et. İbrahim Peygambere bir müşrik misafir olmak istedi, İbrahim Aleyhisselâm; Müslüman olursan misafir ederim, dedi. O da kabul etmedi. Döndü gitti. Cenabı Hak İbrahim'e; bir lokma ekmek için herifin dinini, babasından kalan alıştığı dinini terk etmesini teklif ettin. O, yetmiş senedir gâvurluk yapar, ben onu besliyorum ve rızkını kesmedim. Buyurunca, İbrahim Aleyhisselâm yola çıktı ona yetişti. Gel dedi, seni misafir edeceğim. Çünkü Rabbim senin için bana itab etti, deyince o, hem misafir oldu ve hem de Müslüman oldu. İnsanlardan gelen ezaya sabret, tahammül et. Kimseyi hakir görme. Öfkelenince nefsine sahip ol. Aman, Allah'dan başkasına kulluk etme. Evinde bulunan hayvanlara, kedi , köpek ... ne varsa onların yiyecek ve içeceklerini ihmal etme. Onlar emanettir. Haftanın pazartesi ve perşembe günleri amellerin Allah'a arz olunduğu günlerdir. O günlerde oruç tutarsan iyidir. Oruç tutamazsan iyi şeyler yap. Kimseye karşı kalbinde buğz ve adavet bulunmasın. Allah, şirk gibi kalbinde buğz ve adavet bulunanları da affetmez. Bir gün gelip seni bırakacak arkadaşla da dostluk kurma. Daima seninle beraber bulunacak dostlar kazan. Kan, kız, oğlan, ahbab, yaran, mal, mülk hep muvakkat dosttur. Seninle kabre girmezler. En samimi dostun, iyi amellerindir. Kabirde,mahşerde, her yerde senden ayrılmazlar. Dostunu bil. Yarın mahşer yerinde en bedbaht insan, başkalarına vaz-ı nasihat etmiş de kendisini unutmuş, söyledikleri hayırlı şeyleri kendisi yapmamış, başkalarını fenalıklardan nehyetmiş de kendisi o fenalıkları işlemiş olan kimselerdir. Helâl kazan, hırsı bırak, uykudan uyanınca gözünden uykuyu sil, hemen Allah'ı zikret. Şeytanın düğümünü çözmüş olursun. Şeytan uyu diye efsun okur. Abdest alınca ikinci düğüm çözülür. Namaz kılınca hepsi çözülür. Dehre sövme. Dehr Allah'ındır. Eğer dehriyle zamanı murat ediyorsan, zamanın elinde bir şey yoktur. İşler hep Allah'ın yed'i kudretindedir. Malım malım diye kasılma, senin malın yiyip bitirdiğin, giyip eskittiğin, sadaka ile elden çıkardığındır. Bunlardan başkası aleyhindedir. “Nereden topladın, nereye sarfettin, niçin depo ettin?”diye soracaklar. Dinini öğren. Din adamı âdil olur. Kabir azabından, Deccalın şerrinden, Cehennem azabından, hayatında ve ölümünde sana arız olacak fitnelerin şerrinden Allah'a sığın. Peygamberimiz, namazlarının sonunda yâni, kaide-i ahiresinde bu duayı okurlardı. Kalbini ve kalbine gelenleri daima murakabe et. Şeriat terazisine ver. Onunla ayarla. Şeytan, kürsüsünü kurar da avanesine oradan emirler verir. Allah'ın Arşı da su üzerindedir. Şeytan bu hareketiyle halkı iğfal etmek ister. Şeriatı bilmeyenlerle şeytan alay eder. Ve onları çabuk aldatır. Peygamberimiz Medine'ye teşriflerinde İbni Seyyad denilen bir Yahudi kâhini vardı. Resul-ü Ekrem ona “ne görüyorsun?” diye sordu. Deniz üzerinde kürsü görüyorum, dedi. Resul-ü Ekrem, o şeytanın kürsüsüdür, buyurdular. Kur'anı Kerim'de Allah'ın arşı su üzerindedir. Sizi imtihan için yâni hanginiz daha iyi işlerde bulunacak, işte o iptilâ şeytanın fitnesidir. Kendisini İlâh gibi tahayyül ettirir de oradan emirler verir. O, mü'minlerin en büyük düşmanıdır. Şeytanın şerrinden Allah'a sığın. Bakıcı, büyücü, aldatıcı, kendine şeyh süsü verenlere inanma. Dinin gider. Elde mizan şeriattır. Ona uymayan şeyler şeytan yoludur. Devlet adamlarına dil uzatma. Kalblerde tasarruf Allah'ındır. Onların kalbi de yed'i kudreti İlâhi'yededir. Sen meşru olan emirlerine hemen itaat et. Peygamberimiz. Ulül emre itaat edin, isterse yüzü yırtık Habeşi bir köle olsa da buyurdular. Hıristiyan bilginlerinden bir zat, İslâm ülkelerinden birine geldi. Dolaşırken,herkes koşmaya başladı, işte Sultanımız geliyor, diye seviniyorlardı. O Hıristiyan zat da bekledi. Baktı ki siyah, vaktiyle köle olduğu nişanlarından belli, yüzü yırtık, çirkin bir yüz. Yüzüne bakınca; Allah'ın varlığına, birliğine, şeriki ve naziri bulunmadığına, istediğini istediği gibi yapar olduğuna,mülkünde istediği gibi tasarruf ancak Zat-ı Ahad'iyetine has olduğuna, Hazreti Muhammed’in (S.A.V.) de hak Peygamber olduğuna şahadet ederim dedi. Dediler ki; bu imanın sebebi nedir? Dedi ki; Şu siyah kölenin saltanatındadır. Çünkü, zahirer bu adamın arkasına iki kişi bile düşmez. Halbuki bütün Ulema, Esraı ve iyyanı hep onun önünde elpençe duruyorlar, inandım ki Allah birdir. Kullarında istediği gibi tasarruf ediyor. Ve Habibi de Hazreti Muhammed'i de (S.A.V. ) tasdik ediyor. Yemek ve su kaplarınızın ağızlarını kapatın. Çünkü, senede bir gece gökten veba yağar. Açık kaplara veba girer diye Hadisi şerif vardır. Misafirlerine ikram et. Hadisi şerifte; Allah'a, Ahiret gününe imanı olan misafirlerine ikram etsin buyrulmuştur. Misafirin hakkı üç gündür. Fazla kalırsa sadaka olur. Gelip geçici ise, bir günlük hakkı vardır. Misafire ikram, imânın şubelerindendir. Hayır söylemek, kötü sözlerden dili tutmak da imanın şubelerindendir. Bir amel işlerken onu güzel yapmaya çalış. Çünkü, amelini güzel yapan emeline muvaffak olur. Güzel amel şer'i şerife uygun olan ameldir. Allah'ı görür gibi ibadet etmekliğindir. Abdestli bulun, her farz namaz için abdest alırsan güzel olur. Abdest müstakil bir ibadetdir. Gerçi başka ibadetlerin sıhhati için şart kılınmıştır, amma, istiklâline dokunmaz. Sabah namazını kılan kimse, Allah'ın ahdine girmiştir, sakın ona dokunma. Geceleri gafletle geçirme namaz kıl. Allah'ından, Dininde, Dünyada, Ahiretinde af ve afiyet iste. Allah'dan daima hayır iste. Bir insan, sıdk ile Allah'dan şehitlik isterse, Allah ona yatağında da ölse şehid sevabı verir, diye Hadisi şerif vardır. Hayırlı işlere başkalarını da teşvik edenler sevapta müşterek olurlar. Dünyada insanlara sürür, ferahlık aşılayan ve sıkıntılarını giderenlerin Allah, Kıyamet gününde sıkıntılarını izale eder. İcrasına muktedir bulunduğun öfkeyi yut. Allah, öfkesini yutanları ve İnsanların kabahatlerini af edenleri metheder. Peygamberimiz de, öfkesini yutanın kalbine emniyet ve imân dolar, buyurmuştur. Halkın ihtiyacına koş, onların işlerini görmek amellerin en efdalidir. Hele düşmüşlere yardım, en büyük ibadettir. Allah'dan mağfiret isterken, günahlardan Allah'ın seni korumasını iste. Günahı işlemişsen cezasından korumasını iste. Allah'ın bildiği ve olduğun halin tersini gösterme. Göründüğün gibi ol. Rıfk ile muamele et. Mülayim, yumuşak olmayanlar birçok hayırlardan mahrum kalırlar. Sana birisi bir hediye takdim ederse, ona mukabelede bulun. Bir şey vermeğe kudretin yoksa, dua ile mukabelede bulun. Amma, sen birisine hediye vermişsen, sakın karşılığını bekleme. Ve bir şey beklemediğini ona anlat. Eğer mukabele ederseniz müteessir olurum, de. Eğer, sana bilmukabele takdim ettiği hediyeyi kabul etmezsen, memnun olacaksa o hediyeyi kabul etme. Amma, o da gönül hoşluğu ile sana bir hediye verir ve onu almayınca müteessir olacağını anlarsan kabul et. Aman, gâvur olayım, veyahut dinimden dönmüş olayım, gibi sözlerle yemin etme. Selâmetle İslâmiyete dönemezsin. Allah'ı an, gayriye yemin etmek günahtır. Yalan rüya uydurmak veya rüyaya yalan katmak yalanların en fenasıdır. Hakkında kötü bir şey söylemişlerse sükut et. Bunu sana söyleyene tearuz etme. Zennunu Mısri'ye Mütevekkil sordu: Sana zındık diyorlar ne dersin? Dedi ki; hayır desem söyleyenleri yalancı, evet desem nefsimi yalancı yapmış olacağım binaenaleyh sükut ediyorum, dedi. Bir mü'mini küçük düşürecek, utandıracak şeyleri söyleme. Böyle söyleyenler cehennemin en şiddetli yerlerinde hapsolunurlar, diye Hadis-i şerif vardır. Dininle dünyayı yeme. Davul, zurna çalıpta para kazanmak, din ile dünyayı elde etmekten daha iyidir. Şundan, bundan haber veren kâhini tastık etme. Elinde, ağzında bulaşık varken uyuma. Ve kimseye düşmanlık etme. İki yüzlü olma. Ticarette ihtikâr yapına. Birisi bir yere oturmuş ve tekrar oturmak üzere bir yere ayrılmışsa, onun yerine oturma. Av mubahtır ama, sen av peşinde dolaşma. Sana ikram olsun diye bir sandalye veya süt veya güzel koku takdim ederlerse reddetme. Borca girerken ödemeğe niyetin sağlam olsun, ödemeğe muvaffak olursun. Eğer niyetin çürükse, borçlu kalırsın. Borçlu ölenlerin cenaze namazlarını Peygamberimiz kılmazdı. Mü'min kardeşine üç günden fazla dargın durma. Rast gelince ilk selâmı sen ver. Hayırlı olursun, insanlar ayağa kalksınlar, karşında el bağlasınlar diye bekleme. Şefaat ettiğin kimsenin hediyesini ve ziyafetini kabul etmek riyadır. Kabahati sabit veya haklı bir tasfiye ve azledilmiş kimseler hakkında şefaat caiz değildir. Böyle bir caniye şefaatte bulunmak, Allah'ın lâinine sebeptir. Şefaati kabul edeni de müşkül duruma sokmuş olursun. Şefaat, haklı ve hayırlı şeylerde olur. Kaynak:http://www.akradyo.net/muhyiddini_arabi.asp
-
Tabiki darbe söylentileri bu ülkenin vizyonundan eksik olmayacaktır. 2 fiili 1 tanede yarı fiili darbe görmüş ülkemiz için bunlar doğal sayılabilir. Ancak artık dünya bu gibi anti Demokratik uygulamaları hoş görmüyor. Halk seçim zamanı darbe yapmayı bilecektir. Halk artık kendi oyunun hesabını soracak kıvama geliyor. Bazı mecralarda, halkın tercihlerini kabul etmek zorundadırlar, taki halk onu düzeltinceye kadar. Demokrasi bunu emreder zaten TLM
-
Dünya üzerindeki siyasetin boyutu Emperyalizminde seyrini değiştirdi. Artık Fiili Emperyalizm sona erdi, sanal Emperyalizm doğdu. Siyasette söylemler o denli lastikli ki mutlaka her ifadenin A,B,C planları var. Bu gözle bakınca son 50 yılın Türkiye politikaları Entegrasyon açısından yeterli değildi. Bu konuda size katılıyorum. Şimdi, şu an en az 10 yıl sonrası için planlar yapamıyor ve uygulayamıyorsak kısır bir siyaset izliyoruz mantığı çıkıyordur. Tabiki Kıbrıs'ta bu eylemsiz siyasetten nasibini aldı. Özellikle Rumların planlı eyleme geçtiği 1960 lı yıllarda Kıbrıs siyasetimiz tam bir kaos tu. 1965 yılında kararlı adımlarla hazırlanan Kıbrıs çıkarması yapılabilseydi, 1974 yılına kadar olan kıyımlar yaşanmayacaktı. Ünlü Johnson Mektubundan korkan Türk Siyasetcileri maalesef Kıbrıs'ta kaybettiklerini hatta uzun vadede de seyirci kalacaklarını geç anladılar. 1974 Harekatı, sadece prestij anlamında Türk'leri kurtardı. Genel kalıcı bir zaferden söz edilemedi. Hala Kıbrıs dünyada genel anlamda tanınmayan bir ülke durumundadır. 1960 yılında başlayan planlı Türk nufusunu yok etme (Enosis) tüm kanıtları ile ortada dururken, Rum tezleri Türk Tezlerinden nedense daha fazla kabul görüyor. Ben bu farklılığı Dünya üzerindeki Diaspora'ların gücüne bağlıyorum. Saygılarımla. TLM
-
Sayın Politika, Bu hedeflediğiniz kitle Türkiye'deki Gruplarmı yoksa Kıbrıs'ın içindeki Türklerdenmidir? Aslında Bütün dünya Kıbrıs'taki Kanlı Sahil Baskınını herkes biliyor. Bilmesine rağmen sessiz kalışlarıda tercihlerini gösteriyor. Biliniyor ki, Türkler Tarihte savaşcı milletti hatta onlara göre Barbar bir milletti. Şimdi bunlar Türklere yapılınca Avrupa'nın hoşuna gidiyor. Yıllardır kuyruk acıları için bunlar bir sevinme vesilesiydi. Ama Avrupa Türklerin Böylesine masumane kitlelere saldırmadığını unutuyor. Avrupa'nın şımarık çocuğunu böyle yapay yüreklendirip kışkırttılar. Ancak Hala Yunanlıların Bu katliamları, Babalarına yıkma iftiraları bu yaptıkları katliamdan daha acımasız diye düşünüyorum. Saygılarımla TLM
-
Ekonomide ilk öğrendiğimiz Kural, İnsan artışının varlıklara göre Geometrik artmasıydı. Üzerine hızla gelişen Teknoloji, insan emeğine olan gereksinimleri daralttı ve İstihdamı çökerme noktasına getirdi. Tüm ekonomi anlayışlarında çözülemeyen sorun İstihdam daralması bir süre sonra toplumsal çöküş noktasında tıkanacaktır. Özellikle Kapitalist ekonomilerde Maliyet azaltıcı faktörlerin başında İnsan gücünün azaltılması gelir. Ancak Teknolojik çeşitlilik kontrol ve üretim anlamındaki rekabeti tetikleyeceğinden, asıl hizmet anlamındaki İnsan faktörünü Minimize edecektir. Teknoloji körlüğü denilen bu yarış, bir süre sonra toplumsal çatlaklara, sonrada göçüşe sebeb olacaktır. Dünyada 1929 Buhranı adı altında meydana gelen Ekonomik sıkıntı, Yeni yeni seri imalata geçen Üretim dünyasındaki savaş sonu oluşan daralmadan meydana gelmişti. Ancak hala özellikle Afrika'da Açlık sınırınında altında insanların olması, diğer yandan Orta ve Uzak doğuda hala teknoloji dışı üretimin oluşu Hızla gelişen standartizasyon karşısında özelliğini yitireceğinden bir kaos ortamı doğması yakındır. Dünyanın sahibi insanlar daha fazla para kazanabilme adına modern üretim tekniklerini geliştirerek İnsan gücünü minimize etmeye devam ederlerse Toplum içindeki dengeler bozulacak savaş şartları gibi bir durum meydana çıkacaktır. Dünya Ekonomik Forumunun 2007 toplantısında ana Tema İnsan gücünün geleceğine ilişkin tereddütler olması konuyu önemsediklerini göstermektedir Saygılkarımla TLM
-
Katliamın gerçekleştirildiği evi gören biri olarak etkilenmeninde ötesinde trajik insan ayıbı hissettiğimi söylemek istiyorum. Banyodaki kan izlerini Muhafaza etmek için özel bir nbandaj ile korumuşlar, silah mermileri hala duvarlarda duruyor. Anlatılamaz bir şekilde insanlık ayıbı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Bu müzeyi ziyaret etmenin asıl nedeni, Bu gün Yunan ve Rum basının katliamı Doktorun üzerine yıkma çabalarına tepki vermek adına olmalı. İkincisi her kim olursa olsun, insanlığın bu denli kokuşmuş örneğine dünyanın başka bir yerinde rastlaması mümkün değildir. Ama ziyaretten sonra hemen kendinize gelemiyorsunuz. Tüm özel eşyalar ve katliam izleri akıldan çıkacak gibi değil cünkü. Saygılarımla TLM
-
Sayın Dipnot; İnanmak İnsanın özünde olan ona yaratılış rüknünde verilmiş bir olgudur. İnanmamak dediğimiz olguda bir İnanç şekli değilmidir. Hatta şekillenmemiş bir inançtır. Aynı engelli yarışlar gibidir inanç. Sadece koşmak yetmez, engelleri aşmak azmide gerektirir. İnançsızlık inanmamaya inanmak olduğuna göre inancın aksi yok demek. Allaha inanmak Akıl ve İrrade sahibi bir insan için sınav şekline getirilmiştir. Bu sınav aslında insanın kendini aşabilme sınavıdır. Hani üç boyutlu resimler vardır içinde ayrı bir resimi daha barındırır. Bir bakış açısı yakalarsanız onu görebilirsiniz. Kimisi çok inat ederde o bakış açısını yakalayamadığı için göremez. Ama o insan göremiyor diye, içeride gizlenmiş resim yokmudur? Allaha inanmakta böyledir. Aklı İradeyi ve İmanı beraber kullanmak zorundayızdır. Demekki insan inanmadığında ve göremediğinde kendinde olan eksikliğin sonucunda bu sonuca varıyor. Bakabilmek ve görebilmek eylemi gibi. Oysa İMAN işlenmemiş bir cevher insan için. Onu işlemek onu şer düşünceden ve eylemden korumak gerekir. Kimi zaman sizin dediğiniz gibi İnancı bilimle karşılaştırırız, bize İnanç bilimsel gelmez pek. Cünkü bilimde Neden sonuç ilşkisi vardır. Bir dönem içinde Bilim bizi yanıltır. Olmayan veya bulunmayan ama sonradan keşfedilecek bir şeyi bilim yok sayar. Örneğin Yer Çekimi Kanunu Newton'un onu buluncaya kadarki süre dışında İnanılmıyordu. Ama Yer çekimi Kanunu hep vardı. Einstein İzafiyet Teorisini Ispatlayana kadar bilim bu varlıktan haberdar değildi. Tabiki bilim bizim için vaz geçilemez bir değerdir. Ama söz konusu Allah İnancı onun varlığına yönelik her şeyi safi bir inanç altında görmeyi olanaklı kılıyor. Herkese yansımayan bu inanç olgusu insanın içindeki eksik bir tavırdandır. Saygılarımla
-
Aslında Hz. Adem'den başlayıp, Hz. Muhammet ile son bulan din ve Peygamberlik kurumları bir zincirin geniş halkaları gibi devam etmiştir. Allah, Hz. Adem'e vahyi ile sırasıyla Hz. Muhammet'e gelene kadarki vahiyleri aynı mesaj içeriğini taşımaktadır. Bu yüzden ki; Kuran'da Allah, “De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Al-i İmran Suresi, 64) Demiştir. Burada anlam Tüm dinlerin aslında ortak çağrı geleneği Allahın varlığına, birliğine olan büyük davattir. Adları Yahudi, Hıristiyan, Musevi olsada mesajın anlamı şimdi Kuran'da ve İslam'da bir leştiği için Bu büyük davetin Adı, Müslümanlık olmuştur. Yahudiliğin Din anlamında ve Mesaj anlamında kendini tahrifinden sonra gelen Hıristiyanlıkta, Yahudiliğin Hz Musa'ya ilk şekli ile gönderilmiş halinin genişletilmiş bir halini yeniden vahiy etmiştir. Hıristiyablığın Hz. İsa'nın Tanrı ve Allahın Oğlu vasıflarıya lekelenmesinden sonra tarhrif edilmiş din ve Kitabın yerine Kuran ve İslam gelmiştir. Din geleneğinin anlamlar bütünlüğü açısından bu takip bu gün İslamı kabullenmesi diğer dinlerinin özdede İslamı anlatıyor olmasındandır. Yoksa baştan beri değişiklik olsaydı anlam bakımından Allahın vadinde değişiklik görürdük. Oysa şimdiki Tevrat ve İncil, Allahın halis sıfatta gönderdiği aslıyla bir değildir. Hıristiyanlık Hz. İsa'nın ölümü ile birlikte Havarilerinin tebliğ için dağılmaları, görev yapılan noktadaki pagan dinlerin bu yeni oluşuma bakış açıları Hıristiyanlığın davet esasını zorlamaya başlamıştı. Özellikle Roma'nın Pagan kültürü ile, Yahudilerin bu yeni oluşumu baltalama çalışmaları bir ortaklıkla büyüdü, şekillendi. Yahudilerin bu yaklaşımı Hıristiyanların içine sızarak bir Havari gibi tebliğe başlamaları ile seküler bidatlarda dinin içine girmeye başlar. Bunun ilk Örneği, Tarsus'lu Saul (Pavlus) dur. Pavlus fanatik bir Yahudidir. Eğitimini Grek usullerince edinmiş biridir. babasının Roma vatandaşı olması hasebiylede orada tebliğ yapması işini kolaylaştırmıştır. Hz. İsa'yı hayatta görmemesine ve tanımamasına rağmen kendini havari olarak lanse etmiş tebliğinide yahıdi'lerin istediği şekliyle yapmıştır. Bu günkü kabul edilen bir çok seküler inanışın kaynağı Pavlus'tur. Hz İsa'nın tebliğ esaslarını deforme eden hayatı, Roma'da idamla son bulmuştur. Ancak Hıristiyanlığın içinede Bidat bulaşmıştır. Hızla şekillenen bu tahrifat, bölgesel güçlerin kendi çıkarlarına hizmet edecek İnciller türetmesiylede doruğa ulaşacaktır. İncillerin hızla çoğalması Hıristiyan camiasında bu enflasyona son vermek amacıyle Sinod'lar ve Konsiller toplanmaya başlandı. Sonunda Büyük İznik Konsilinde 4 İncil Matta, Markos, Luka ve Yuhanna KANON incilleri olarak kabul edilir ve bu 4 kitabın Hıristiyanlığı temsil ettiği bildirildi. Dinlerin birliği ve Hırıstiyanlığın kısa özeti böyle zamanla tartışmada yeri geldikçe tanımları büyütürüz. Saygılarımla T.L.M
-
Herkese Selam
The Last Mohikan şurada bir başlık gönderdi: Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
Yaşamın Paylaşımlarından biride bu gibi Formlarda yakalayacağımız düzeyli tartışmalardır. İnsan neyi nerede nasıl öğreneceğini bazen kestiremiyor. Öğrenme adına adım attığım bu sitede herkese saygı ve selamlarımı gönderiyorum. Esenlikle T:L:M -
Siyasi düşünceler genellikle felsefi temeller üzerine kurulur. Yapılandırılmasıda bu temel üzerinde şekillendirilir. Bir akım oluşur önce sisteme dönüşür, ardından katılımcılık başlar ve sonucta bir siyasi görüş belirir. Bu noktadan sonra nedense Felsefe siyasetten elini eteğini çeker. Uygulama nedense adına " SİYASETCİ" dediğimiz zumreye bırakılır. Aklıma " Ya Filozoflar devlet başkanı olmalı, yada devlet Başkanları filozof olmalı" sözü geldi. Antik çağ felsefesine baktığımızda durum aslında daha net görünüyor. Sokrates'in öğretileri ilk devlet siyasetinin temelini oluşturuyor. Ardılı, öğrencisi platon, onun fikirleri üzerine "Devlet" i oluşturuyor. Aristoteles Felsefeye mantığı katıp geniş bir yelpazeye dönüştürüyor. Ortaçağda, siyasetin nabzı DİN olarak karşımıza çıkıyor. Öncelikle Avrupa skolastiği yeni bir din felsefesinin akımını başlatıyor. Din üzeri söylemler, rahip filozoflar Ortaçağın felsefe akımını isimlendiriyor. Uzakdoğu'da Konfiçyus " Özbenliğe" sahip çıkabilmeyi, insanları iradesel kazanımları ve bunu hayata dönüştürmesi. Hegel'in diyalektik anlayışının yepyeni bir gelişmeyi felsefenin içine sokması. Roussesau, spinoza da gördüğümüz çağdaş siyaset anlayışı, Hegel'in İdealist Diyalektiğinin karşısına " Materyalist Diyalektiği koyan Marks ve Engels Sosyalizm ve Kominizm'in temellerini atıverdi. İslam'da ise Farabi Platon'un Devlet anlayışına İslami düşüncelerini katarak yeni bir akım doğurdu. Bu kısa anlatımın ışığında Felsefe ve siyaset niye bukadar iç içeyken, bu kadar uzak kalldı? T.L.M