Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

denizime aldanmayın

Φ Yeni Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  1. ben hiç sevemem kapıdan çıktın, aklımdan çıktın ne hain çıktın sen, kalbimden de çıktın oynamayı sevdin, aldatmayı sevdin her kimi sevdiysen git onu sev arama, sorma, buna hiç gelemem beni sevmeyen kadını ben hiç sevemem olmaz ne çabuk bıktın, ümidim yıktın her neden bıktıysan, başkasını yık oynamayı sevdin, aldatmayı sevdin her kimi sevdiysen git onu sev arama, sorma beni sevmeyen kadın ben hiç sevemem
  2. Ego

    denizime aldanmayın şurada bir blog başlığı gönderdi: denizime aldanmayın's Blog
    Ben ,ben, ben Ah sevgili egom Ne kadar da açgözlüsün Hiç doymak bilmez misin sen! İnsanlar dünyanın gidişatından memnun olsa gerek Bu yüzden de dünyanın durumu çok değişmiyor. Teknolojiye diyecek bir şey yok ! almış başını gidiyor. Her geçen gün hayatımızı kolaylaştıracak yeni bir şeyler icat edilmesine rağmen maalesef insanlık adına fazla bir değişiklikte yok . Materyalist düşünce tarzı biraz daha teknolojiyle birlikte artıyor ama Sevgiden yana bu gidişle sınıfta kalacağız. İnsanlar bu dünyadan memnun, benzerliklerin değil farklılıkların ön plana çıkarıldığı, anlaşmazlıkların kavga ve savaşla çözümlendiği, güçlünün kazandığı., rekabetin gerekli olduğu bu dünyadan memnun. Kendilerinden farklı olan her şeyi yanlış ve tehlikeli olarak algılıyor ve dinsel, ekonomik , kültürel farklılıklara anlayış göstermiyor . Çoğu insan varolabilmek için yok etmenin kaçınılmaz olduğuna, başka doğal yol olmadığına ve bu davranış şeklinin insan doğasına uygun , başka bir yolun başarı için gerekli içgüdüyü öldüreceğine inanıyor. NEYİN BAŞARISI ? diye sormuyor. Ne yazık ki, bizlere yaşam veren gezegenimizin çığlıklarına bile kulaklarımız kapalı, sözlerimiz susturulmuş, gözlerimiz kendi yaşamlarımızı daha da iyi hale getirmekten başka bir şey görmüyor başkalarının acılarına kendi acılarımız kadar duyarlı olabilme konusunda yeteneksizliğimiz acıların sürmesine imkan veriyor. kısa vadeli kazançların uzun vadeli kayıplar yaratacağını göremeyecek kadar miyobuz . Tıbkı o üç maymun gibiyiz. Görmüyorum, duymuyorum, konuşmuyorum.
  3. denizime aldanmayın şurada bir blog başlığı gönderdi: denizime aldanmayın's Blog
    Güncelere "tarihi-düşmekle" başlanır ya.. Sanalda buna gerek kalmıyor.. Sistemin kendisi adına "dip-not" olarak tarihini düşüyor... Yazma ve düşünme "kabızlığını" yaşar durumdayım.. garip ve "net" bir şekilde "zihnim" bağlamı ne olursa olsun düşünme,ayrıştırma,derleyip-toparlay 5;p birleştirme işlemlerini yapmaya "yanaşmıyor"... Mız-mız ve uyuz bir haldeyim... Eve gitsem kafayı vurup uyuyacağım,lakin zaman erken,bu sefer gecenin bi yarısı uyanacağım... "Gündeliğin-aktüalitenin" ağırlıkları böylece "düz-enlemiş" oluyor hayatımı... neyse "emekliliğe" şunun şurasında ne kaldı... yaşamak dediğin "gönüllülük" üzerine kurulu olmalı.. gerekliliklerin az olmalı,oysa biz çalışan insanlarda,durum tersi... Sınıfın birinde varlık felsefesinin temel sorunlarını tartışıyoruz.Öğrencilere felsefenin varlıkla ilgili sormuş olduğu verlık var-mıdır yok mudur,varsa ne olarak vardır,kaotik mi yoksa kozmotik bir yapıda mıdır,absürd bir yapıda mıdır yoksa teleolojik yapıda mıdır şeklindeki soruların SAÇMA olmadığının GEREKÇELERİNİ anlatmaya çalışıyorum... Örneğin diyorum ki onlara:Elmanın içindeki duyu ve bilinç sahibi olan bir kurtçuğu düşünün... bu kurtçuk elmanın içinde var-olmuş ve o elmanın "dışına" hiç çıkmamış olsun.. Bu kurtçuk içinde oldğu o yapıya BU BİR SINIRLI "ŞEYDİR" diyebilme olanağına sahip değildir.Elma onun için tüm-bir kainattır ve tüm bir kainat tatlı-sulu bir yapıdır...Ancak elmanın dışına çıkıp oradan baktığında ona "aa bu sınırlı bir "şeymiş" deme olanağını elde eder.. Biz insanlarda varlığın-kainat denilen alanın içindeyiz.. ve onun dışına çıkıp da oradan "varlığa" bakamıyoruz.. Elmanın içindeki kurt gibi durumumuz.. Bu durumda bu varlığın varlığı,yokluğu gerçekliğ-sanallığı hakkında "yargıda" bulunma hakkına da sahip değiliz..Öğrenciler söz alıyor: "Hocam kainatın dışına çıktığımızda -orasının-kainatın dışı olduğuna nasıl karar vereceğiz?" Bir başkası: Dışarı çıkılabildiğine göre orası "dışarısı" değildir"..(arkasından ekliyor "ben ne dedim yaw".)... En ilginç olanı da şu soru oluyor: Hocam,kainatın "dışına" çıkmadıysak eğer ve dışının olup-olmadığını bilmiyorsak eğer,o zaman nasıl olup da biz KAİNATIN-İÇİNDEYİZ diyebiliyoruz... Herşey karıştı hocam-iç neresidir dış neresidir,neye göre... başım ağrıdı hocam.... İşte böyle... zamanı tüketiyoruz veya o bizi içine almış tüketip duruyor.. Şu sıralarda yine o zorlayıcı-bıktırıcı ÖZNE/ NESNE ayrımının "flulaşmaya" başlaması "yoruyor" beni.(Hoş gündeliğin içinde olmasam bu durum karşıma bir sorun olara da çıkmayacak.. hatta daha da "güzel" olacak.. Ancak gündeliğin "paradigmasına" aykırı bir durum bu.. Hatların karışmasına yol açabiliyor-"Kendimi"- ayırmakta,zorlanıyorum..) düşünsel yorgunluk-mız-mızlık da bununla ilgili galiba... Bu arada seninle hala konuşamadım..sesin sıcak-sevecen ve dingin olmalı.. böyleysen sevindirici...
  4. denizime aldanmayın şurada bir blog başlığı gönderdi: denizime aldanmayın's Blog
    kimliğimi sordular, yabancıyım dedim.neye karşı yabancısın dediler , herşeye karşı dedim. nerde kalıyorsun dediler, boşlukta dedim. seviyormusun dediler , hayır dedim.tekrar sordular, sen kimsin, bir hiçim dedim... uzaklarda yağmurlar yağıyordu.gökyüzü sanki yarılmış ve vahşi yağmur damlaları tapınakları ve cesetleri durmadan yıkıyordu. uzaklardaki insanlar haykırış içindeydi. bir kendileri vardı birde karanlık gökyüzü... kentleriniz çok doluydu. kentlerinizde çok yüzlü insanlar ve yoğun ihanetler vardı.tam dört yıl o pis kentlerinizde kaldım.tam bu dört yıl içinde en ücra hücrelerime kadar çözüldüm, aynen buzdağları gibi... sonra kendimi toprağa ve psikiyatrinin kutsal ilaçlarına bıraktım.şimdi yapayalnız bir hiçim, hiçliğinin farkında olan bir hiç... uzun bir ardan sonra tekrar yazıyorum.sadece kendim ve hiçliğimin yoğunlaşması için yazıyorum. çünkü ne kadar yoğunlaşırsam yabancı olmanın dayanılmaz ağırlığını o kadar çok hissediyorum.sonuçta yalnızca kendi tinime ait oluyorum, bu da beni ben yapıyor... peki ya siz kimsiniz kim, kimliğiniz lütfen...
  5. denizime aldanmayın şurada bir blog başlığı gönderdi: denizime aldanmayın's Blog
    'Umut nedir?'' diye sordu erenlerden bir bilge... ve dedi ''Al sağ eline bu gümüş nakışlı tası ve sol avucuna kristal kaşığı, senin için her ne ise doldur içine...'' '' Umut akışımdır'' dedi paslı kurnaların suyu... ''Ben kendimden doğururum damlaları ve yalnızca kendime akarım, kendimle bütünleşir, kendimi kendimde parçalarım, yalnız kendimdir akış nedenim, kendi bulutlarıma uçar, kendi okyanuslarıma ağlarım'' '' Umut, esişimdir'' dedi serseri berdüşt rüzgar... Sanma ki biri ''es'' der bana, kimse savurmaz, savunmaz nefesimi. Ağlarım kimse duymaz, kahkahamı umursamaz. Kendimi alıp götürmektir derdim, toz duman arkamdan gelir. Ben hatırlarım gezindiğim tüm yüzleri, tüm bedenleri ezelden beri, oysa ki kimse anımsamaz benim bıraktığım ürpertiyi. '' Umut, yüzümdeki kirdir'' dedi sokak çocuğu... '' Kim bıraktı bilmem beni, ya da kim avucunu aç da iste dedi. Sesini duyduğun midemin sesi bilmem ki en son ne zaman dindi. Yalnız kendimdir kendimi ısıtan karlı gecelerde, yanaklarım çoktan öğrendi gözyaşlarıma döşekliği.'' '' Umut, kabuğumuzdur'' dedi şehrimin haşhaş çiçekleri, ''Neden eker o nasırlı el bizi bilmeyiz ve neden söküp alır kellelerimizi. Mor yapraklarımızda doğururuz ilkin umudun rengini, sonra kabuğumuza atarız benliğimizi. İçimizde binlerce küçücük tohumlar saklarız, bizim gibi.'' Bin'leri doğuran bir'dir. O bir ise senin içinde gizlidir. Sen ''bir'' ol ki '' bin'' senden kuvvet alabilsin. Buldum o erenlerden aşığı, dedim ki ''umut sığmaz bir gümüş tasa ya da kırılgan bir kaşığa, ben doldurdum yüreğimi taşa taşa''... Umut sensin, umut benim...
  6. denizime aldanmayın şurada bir blog başlığı gönderdi: denizime aldanmayın's Blog
    Senin büyük olduğunu söylediler. Beni sev diye geldim büyük kadın! Senin adın yüz bin harfe bölünerek zerrecikler halinde yeryüzüne yayılır ve nesnelere ad olurmuş. Tadında artık hiçbir dükkanın satmadığı çocukça bir kuruyemiş tadı varmış, kokunda en içli kokular; şimdi kimbilir nerede oyuncaklarımızın eve ilk geldiği günkü kokusu, kapatıldığımız rutubetli dolapların kokusu, tuzun ve yazlık evin kokusu. Sokulgan, işveli parmakların, seğiren kaslara iyi gelirmiş.Ellerin şifalı otlar soyundanmış.Gümüş kaplarda toplamak için kocakarılar dokunduğun duvarları kazırlarmış. Bakışlarına ad koyulamazmış.Kedileri ürkütürmüş gözbebeklerindeki balıklar. Bağbozumunda üzümleri didikleyen küçük kuşlar, gülüşlerine dadanmışlar. Sevişirken çıkardığın fısıltılardan rüzgar nem kapmış ve bir süre için bırakmış dedikodulara çiçektozlarını taşımayı. Ay şikayetçi olmuş, karnındaki ve kasıklarındaki gel-gitlere yetişemiyor diye. Ama dipsiz kuyulurında bile yosunları yeşil bitiren güneş yakın dostunmuş. Öyleyse sev beni. Gerçi şöyle diyenler de var: Denizcilerin felaketi olmuş güneş saati rüzgar gülü yüzüne kanmak.Berrak gecelerde kutup yıldızıyla yarışan yüzüne. Dünyanın suyuyla dolmayan mağaralarında kaybolmuş gözüpek yer altı fatihleri. Mayın tarlalarını ve timsahları geçip sana kendisini beğendirmeye gelen çizgi film muharipleri gözlerine inanamamışlar.Bacaklarının arasında saydam bir zırh varmış.Ağzında zincancı dişlerin.En güçlü diller geçemiyormuş onlardan. Hiçbir adak yetmiyormuş sana.Dualar ulaşmıyormuş bile. Sana dönenleri inançsız bırakıyormuşsun. Olsun yine de sev beni. Beni gövdenin en derin bahçelerine al.Beni sen büyüt ki bundan cesaret alacak tüm küçük düşürülmüş insanlar sonu olmadığını bile bile isyanlara kalkışabilsinler. Sonsuz bile olsa isyan gerekli birşeydir. Kendi yeldeğirmenlerimi yaratıp kendi savaşımı başlatacağım... Üzerimdeki deli gömleğini parçalayıp iyileşmeye çalışacağım, Kim bilir belki de kendim olacağım... Beni sev..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.