Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

AydinlikVeKaranlik

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3
  • Katılım

  • Son Ziyaret

AydinlikVeKaranlik - Başarıları

Acemi

Acemi (1/14)

  • İlk İleti
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Hadis ilmi konusunda yorum yapabilecek kadar bilgili değilim. Bu yüzden bahsettiğin hadisler konusunda hataya düşmekten korktuğum için bir yorum yapmak istemiyorum. Ama o hadislerin dinimizle uyum içerisinde bir şekilde açıklanabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden bahsedilen hadislerle ilgili olarak benden daha bilgili kardeşlerimizin bir açıklama yapması daha doğru olacaktır.
  2. Himyata kardeşimin kulakları çınlasın ondan bir alıntıyla başlayacağım yazıma, zira önceden tam olarak hislerime tercüman olmuş bir şey yazmış: sussam derlerki pes etti de sustu...yoksa bırakacaktım burda ama neyse... *** kursatotcu şöyle demiş: burada sizin verdiniz cevap bir komediden ibarettir zira ben zamandan bahsediyom saatin çalışma hızından değil. ve şunu soruyom bu kız kardeşlerin birinin yaşadığı anı diğeri yavaş mı yaşadı yoksa aynı andamı yaşadı yoksa dahamı hızlı yaşadı. *** Evet güzel kardeşim, haklısın bu yanıt bir komediden ibaret. Tüm dünyaca kabul edilmiş, çalışmaları büyük saygıyla karşılanmış, Nobel fizik ödüllerini elma armut toplar gibi toplamış, bilimsel platformlarda araştırılıp onaylanmış Albert Einstein, Werner Heisenberg, Louis de Broglie, Erwin Schrödinger, Max Planck, H.A. Lorentz, Max Born, Niels Bohr gibi bilimadamları oturup komedi yapmışlar, işin doğrusunu bir tek sen biliyorsun. Bence sen bu işi burada bırakma, bu adamların çalışmalarının bir komediden ibaret olduğunu üniversitelerin fizik bölümlerine ilet ki müfredatlarından böyle komediyle uğraşan adamların komediden ibaret çalışmalarını çıkarsınlar. (Görecelilik kuramı anlaşılması gerçekten kolay olmayan bir kuramdır. İnsanın çaba sarfetmesi, üzerinde oturup düşünmesi gerekir. Ama senin gibi hemen "bu sadece bir komediden ibarettir" şeklinde kendini bilmez bir tepki verenini de daha önce görmemiştim doğrusu) Bir de anlamadığım bir şey var: "ben zamandan bahsediyorum saatin çalışma hızından değil" derken neyi kastettin? Benim bildiğim saatler zamanı ölçerler, yani bir araba motoru gibi gaza bastığında daha hızlı, ayağını gazdan çektiğinde daha yavaş çalışmazlar. Yoksa senin bildiğin zamanı ölçmekten başka şeyler yapan, çalışma hızları zamanın akışına bağlı olmayan saatler mi var? Ki saatlerin kusursuz çalıştıkları varsayımından yazımda bahsetmiştim. Üstelik belki bu da yetmez, saate takılmasın aklın diye bir kız kardeş 10 yıl diğeri de sadece 6 yıl yaşlanmış olacaktır diye yazmıştım. Yine de aklın karıştıysa hikayeyi tamamen saatleri içinden çıkarıp bir daha yazayım sana belki bu kez anlarsın: ---- Diyelim ki Pelin ve Evren adlı, tek yumurta ikizi iki kız kardeş var. Pelin yazar oluyor, Evren ise astronot. Bunların 30. doğum günlerinde Evren çok özel bir teknolojiyle yapılmış bir uzay gemisiyle Alpha Centauri'ye doğru bir araştırma gezisine çıkıyor (Alpha Centauri güneşten sonra dünyaya en yakın yıldızdır ve dünyadan 4 ışık yılı uzaklıktadır, yani Alpha Centauri@den yola çıkan ışığın dünyaya ulaşması 4 yıl sürer). İki kardeş öpüşürler, kucaklaşırlar ve Evren yola çıkar. Dedik ya bu çok özel bir uzay gemisidir ve ışık hızının %80 hızıyla (ki bu saniyede 240.000km'ye tekabül etmektedir!) yol alabilmektedir. Pelin için Evren'in Alpha Centauri'ye varması 5 yıl (hatırlayın uzay gemisi ışığın %80 hızıyla yol alabilmekte!) ve geri dönmesi 5 yıl alacaktır. Dolayısıyla Evren geri döndüğünde Pelin 10 yıl yaşlanmış olacaktır. Oysa Evren için zaman aynı hızla akmamıştır! Uzay gemisi çok büyük bir hızla yol aldığı için Evren için zaman kendisine göre tamamen normal bir şekilde ama Pelin'e göre %40 daha yavaş akar. Yani Evren'e göre Alpha Centauri'ye 3 yılda varılmıştır. 3 yıl da dönüş yolculuğu alacağı için döndüğünde Evren sadece 6 yıl yaşlanmış olacaktır (oysa ki Pelin 10 yıl yaşlanmıştı!). Yani Evren dünya zamanına göre 4 yıl daha az zaman geçirmiştir! ---- Internet'ten biraz araştırma yaparsan "bu komediden ibaret" kuramın matematiksel formüllerine ulaşabilirsin, hesaplamaları yaparak zamanın Evren için dünyadaki Pelin'e göre neden %40 daha yavaş aktığını görebilirsin. Sorduğun soruya gelince: o mu daha hızlı yaşamış, bu mu daha yavaş yaşamış, vs. vs. Böyle bir soru sormuş olman anlatılanları anlamamış olduğunu gösteriyor. Zaman dediğin şey görecelidir, etkidiği cismin hızına göre farklılık gösterir. Yani farklı hızlarla hareket eden 2 nesne hakkında tek ve mutlak bir zaman kavramından bahsederek bir yorumda bulunamazsın (hani ilkolkulda bize öğretmişlerdi ya, elmalarla armutlar toplanmaz diye, aynen böyle) Yani işin özü şudur: evrendeki tüm nesneler için tek ve mutlak bir zaman kavramından bahsedemezsin! dur bir daha yazayım da iyice anlaşılır olsun: EVRENDEKİ TÜM NESNELER İÇİN TEK VE MUTLAK BİR ZAMAN KAVRAMINDAN BAHSEDEMEZSİN! umarım bir daha yazmama gerek kalmaz Kürşat kardeşim. *** kursatotcu şöyle demiş: allahın olayları önceden bildine inandığın anlaşılıyor. soru: allahın olacağını bildiği bir olayın olmaması imkansız mıdır? yoksa bu olay olmayadabilir mi? dersen ki: "hayır allahın ilmi yanlış çıkmaz dolayısıyla bu olayın meydana gelmesi zorunludur" derim ki: o halde sen meydana gelmesi zorunlu olan eylemleri yaparken nasıl hür iraden olduğunu savunuyorsun? *** Valla belki bir faydası olur diye o kadar uğraşıp yazdığım önceki mesajımı okumamış olduğunu görmek insanı üzüyor. Yok, yok "okudum ben o mesajı" deme, okumamışsın belli. Hala Newton mekaniği baz alınarak açıklanan tek ve mutlak, çizgisel, öncelik-sonralık ilişkisinin belli olduğu, TÜM EVREN İÇİN GEÇERLİ OLMADIĞI İSPATLANMIŞ MUTLAK ZAMAN kavramından yola çıkarak "Allah'ın olayları önceden bildiğine..." (burada anahtar sözcük, yani senin sorduğun soruyu anlamsazlaştıran sözcük "önceden") gibi bir soru sorman sadece bunu gösteriyor. Ama sen de haklısın, Hacıömer kardeş önceden yazmış, "İnsan bundan kurtulamıyor". Biraz açık fikirli ol Kürşat, sadece duyularına güvenmemen gerektiğini anla (ki bir çok filozof 2500 yıldır bas bas bağırıyor insan sadece duyularına güvenirse aldanabilir diye). Allah'ın koymuş olduğu kuralların tümü senin farkettiğin gibi işlemiyor olabilir. Senin ve yanındaki arkadaşın için geçerli, öncelik-sonralık ilişkisini içeren bir zaman kavramı tüm evren için geçerli değil. Kaldı ki biz bu evreni ve her şeyi yaratmış, bu evrenin kurallarına tabi olmayan, evreni kapsayan, yaratılmış her şeyden çok daha üstün olan Allah'tan bahsediyoruz. İstersen bunu da bir daha yazayım: Biz insanlar Allah'ın kulları ve yarattıkları olduğumuz için bu kurallara tabiyiz, ancak Allah her şeyden daha üstündür, dolayısıyla onun herhangi bir kurala tabi olması düşünülemez. Allah'ın gücü dilediği her şeyi yapmaya yeter. Sen bir önceki mesajımı bir daha oku, hatta birkaç kez daha oku. Eline bir kalem kağıt al, internette biraz araştırma yap bu "zaman", "öncelik-sonralık" kavramları hakkında. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma. Ben sadece oturup düşünerek her şeyi anlarım devirleri çoktan geçti. Bilimdeki gelişmeleri dikkatle incele. Allah'ı anlamaya çalışmadan önce Allah'ın yarattıklarını anlamaya çalış (ki mesela zaman denen şey de bunlardan biri). Zaten Allah'ı tam olarak kavrayabilmemiz insanoğlunun zekasının kapasitesinin yetersizliği nedeniyle tam olarak mümkün değil. Ama belki o zaman bu kadar mesnetsiz, ne dinimizle ne de bilimle uyuşmayan fikirler atmazsın ortaya.
  3. Öncelikle şunu belirtmeliyim: bu tartışma konusunun başlığı hakkında bir şey söylemeyeceğim. Said Nursi yanılmış mıdır, haklı mıdır bilmiyorum, beni de hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Zaten böyle bir fikre sahip olmaya yetecek kadar bilgili de değilim kendisi hakkında. Ama tartışma o noktadan kopmuş, tamamen bambaşka bir yere gelmiş, Allah'ın sıfatları konusuna dayanmış. Bu nedenle bir şeyler yazmak istedim. Bu noktada Kürşat'ın nasıl bir amaçla bu yazıları yazdığını, bu kadar kişiyle neden konuşmuş olduğunu (yazdığına göre pek çok insanla bu konuda sohbet etmiş) düşünmek gerek. Benim aklıma 2 ihtimal geliyor: 1) Kürşat kötü niyetli biridir, insanların aklını karıştırmak için bu tip yazılar yazmaktadır. 2) Kürşat Allah'ın kendisine verdiği en kutsal hazinelerden birini, aklını, kullanarak kalbinde hiçbir soru işareti bırakmamak için, tüm içtenliğiyle konuya yaklaşmaktadır. Dilerim ikinci olasılık doğrudur. Eğer ikinci seçenek doğruysa Kürşat benim için hiçbir şey sorgulamadan, düşünmeden, sadece kendisine öyle söylendi diye Allah'a inanan ve de kendisine müslüman diyen insanlardan çok daha değerlidir. Zira Allah bize Kuran'ı okuyup ANLAMAMIZ için gönderdiğini söylemektedir. Ve Allah'ın büyüklüğünü (tamamıyla olmasa bile, çünkü zekamız Allah'ı tam olarak kavramaya yetecek kadar güçlü değildir) ancak bu şekilde anlayabiliriz. Ama ilk seçenek doğru olsa bile yine de doğru bildiğimizi anlatmak için en azından bir deneme yapmalıyız, zira İslamiyetin tebliğ edildiği ilk yıllarda sahabeler kendilerinin canlarına, mallarına kasteden kafirlere bile Allah'ı, İslamiyeti tanıtmak için çaba sarfetmiştir. Neyse, ben yazmak istediklerime başlayayım. ---------------------------------------------------------------------------------- İlk olarak bir noktaya açıklık getirelim. Kürşat, senin bahsettiğin şey Allah değil. Çünkü Allah tanımı bir aksiyomlar bütünüdür. Bu ne demektir bir örnek vereyim, mesela Öklid geometresi üçgen denen geometrik şekli bazı aksiyomlarla tanımlar. Nedir bunlar, üç kenarı vardır, her bir kenarı doğrudur, iç açıları toplamı 180 derecedir. Sen bu tanımı kabul edersen iç açıları toplamı 180 derece olmayan bir şeye üçgen diyemezsin. Asıl konuya dönecek olursak, Allah tanımı da bazı aksiyomlarla yapılmıştır: Allah doğmamıştır, doğrulmamıştır, her şeye gücü yeter, her şeyi görür, duyar, bilir, ezelidir, ebedidir vs. Eğer sen "Ben Allah'a inanıyorum, bence Allah vardır" dersen bütün bunları zaten kabul etmişsin demektir. Yok eğer, "Ben Allah'a inanıyorum, ama Allah'ın ___ sıfatına sahip olduğunu düşünmüyorum" ya da "Ben Allah'a inanıyorum ama Allah'ın ___ yapma gücüne sahip olduğunu düşünmüyorum" (boşlukları bu aksiyom kümesinden herhangi biri ile doldurabilirsin) dersen kendi içinde çelişkiye düşmüş olursun. O zaman Allah'tan değil, başka bir varlıktan (ilah, yaratıcı güç, sen ne istersen öyle de) bahsediyor olursun. Lütfen burada bir kavram kargaşası yaratmayalım. Ha, tabii ki Allah'a inanabilirsin, inanmayabilirsin, yaratıcı üstün bir varlığa inanabilir ve bu varlığın vasıflarının Kuran'da ya da diğer dinlerde anlatılanlardan tamamen farklı olduğunu düşünebilirsin (mesela bu üstün varlığın insanlara acı çektirmekten hoşlandığını düşünebilirsin, ya da insanlarla devamlı dalga geçtiğini düşünebilirsin, vs. vs. vs.) bu ayrı bir nokta ve ben seni bu konuda eleştirmem. Ama Allah'a ve de İslamiyet dinine inanan biri olduğum için senin düşüncenin yanlış olduğunu düşünür ve de senin gibi aklını karıştıran şeyleri sorgulayan, araştıran, bu konuda emek sarfeden biri için üzülürüm. Bu konuyu geçmeden önce bir örnek daha vermek istiyorum. Kafası *** ******* bazı ateistlerin sormayı çok sevdikleri bir soru vardır (bu arada gerçekten zeki ateistleri tenzih ediyorum, çünkü kafası çalışan, araştıran, sorgulayan ateistler böyle komik argumanlarla gelmezler) : "Allah kendisinin kaldıramayacağı ağırlıkta bir taş yaratabilir mi?" Bu soruda muhattap bir çelişkiye düşürülmek istenmektedir. Yanıt olarak evet dense Allah'ın gücünün her şeye yetmeyeceği sonucu ortaya çıkacaktır (çünkü Allah taşı kaldıramayacak). Bu ihtimal düşünülerek (çünkü Allah'ın gücü her şeye yeter) hayır dense Allah'ın istediği her şeyi yaratmaya gücünün yetmediği sonucu ortaya çıkacaktır. Peki o zaman bu sorunun doğru yanıtı nedir? Bu sorunun bir yanıtı yoktur, çünkü soru hatalıdır. Eğer Allah'ın varlığını kabul etmiş iseniz (bir önceki paragrafta bahsedilen aksiyomlar bütünüdür Allah tanımını açıklayan) böyle bir taştan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü bu taşın varlığı Allah'ın varlığını yalanlar, Allah'ın varlığı ise böyle bir taşın varlığını. Bu iki kavram aynı anda var olamaz, dolayısıyla hangisinin varlığını kabul edeceği insana kalmıştır (dilerim bir gün herkes Allah'ın varlığına ve hurafelerden arınmış gerçek İslamiyete inanır). ---------------------------------------------------------------------------------- Gelelim ikinci noktaya. Kabaca özetleyecek olursam Kürşat ortalıkta hiçbir şey yokken (daha hiçbir şey yaşanmamış, ilk insan yaratılmamış, dünya oluşmamış, bu forumda bu yazılar yayınlanmamışken vs. vs. vs.) Allah'ın her şeyin nasıl olacağını ilmiyle bildiğini, bu ilmin de biz insanların hareketlerini (çünkü Allah'ın bildiğinden farklı bir şekilde davranmamız mümkün değildir), dahası Allah'ın kendisinin elini kolunu (buradaki el-kol tabii ki mecazi bir anlatımdır) bağladığını, bu ilmin bilinmesinden dolayı ne insanların ne de Allah'ın sürüp giden düzene hiçbir şekilde müdehale edemeyeceğini, farklılaştıramayacağını iddia ediyor. Her ne kadar bu konu da önceki bölümde bahsettiğim aksiyomlar kümesiyle çelişiyor olsa da ben bu konuya farklı bir açıdan bakacağım (çünkü bu aksiyomlar bir inanç meselesidir, inanan inanır, inanmayan inanmaz, ancak ben burada bilimsel kuramları da işin içine dahil etmek istiyorum). Kürşat'ın bu fikri dayandırdığı temel referans noktası bizim duyularımızla algıladığımız, görebildiğimiz dünyaya ait bir zaman kavramı (daha net bir ifadeyle Newton mekaniğine dayanan bir çıkış noktası). Yani zamanın tüm evren için mutlak olduğu ve çizgisel olarak bir yönde ilerlediği düşüncesi. Bu nedir? Örnek vermek gerekirse aşağıdaki şekle bakmak gerekir. ......8:00...............9:17 ...----|----------------|-----------------------> ........A...................B burada zaman soldan sağa doğru, tüm evren için MUTLAK bir şekilde, çizgisel olarak akmaktadır. Dolayısıyla A olayı herkes için saat 8:00'de, B olayı ise saat 9:17'de olmuştur. Zaman tek yönde aktığı için geri dönmek mümkün değildir, vs. Ancak 'Einstein'ın Genel Görecelik Kuramı'nı ortaya atmasıyla bu görüş tarih olmuştur. Tüm evren için geçerli mutlak, tek bir zaman kavramı yoktur. Farklı cisimler referans olarak alınan bir noktaya göre farklı hızlarda yol almaktalar ise her biri için zaman kavramı ve zamanın akış hızı farklı olacaktır, ve biz bu cisimlerdeki hiçbir zaman kavramına "yanlış, bu zamanın ölçümü doğru değil" diyemeyiz. Her cisim hızına ve referans noktasına göre farklı zaman kavramlarıyla muhattap olacak, zamanın farklı akış hızı etkilerine maruz kalacaktır. Sanırım biraz karmaşık oldu, istersen daha güzel bir örnekle açıklayayım (daha önce belirtmeliyim ki yapılmış pek çok deneyle genel görecelilik kavramının doğruluğu kabul edilmiştir). Diyelim ki Pelin ve Evren adlı, tek yumurta ikizi iki kız kardeş var. Pelin yazar oluyor, Evren ise astronot. Bunların 30. doğum günlerinde Evren çok özel bir teknolojiyle yapılmış bir uzay gemisiyle Alpha Centauri'ye doğru bir araştırma gezisine çıkıyor (Alpha Centauri güneşten sonra dünyaya en yakın yıldızdır ve dünyadan 4 ışık yılı uzaklıktadır, yani ışık hızıyla giderseniz dünyadan Alpha Centauri'ye ulaşmanız 4 yıl sürer). Ve iki kardeş de kollarında babalarının onlara o gün hediye ettiği, son model, şaşmaz (burada saatlerin kusursuz olduğunu varsayalım), aynı tipte iki saat takmaktadırlar. İki kardeş öpüşürler, kucaklaşırlar ve Evren yola çıkar. Dedik ya bu çok özel bir uzay gemisidir ve ışık hızının %80 hızıyla (ki bu saniyede 240.000km'ye tekabül etmektedir!) yol alabilmektedir. Pelin için (Pelin'in kolundaki saate göre) Evren'in Alpha Centauri'ye varması 5 yıl (hatırlayın uzay gemisi ışığın %80 hızıyla yol alabilmekte!) ve geri dönmesi 5 yıl alacaktır. Dolayısıyla Evren geri döndüğünde Pelin 10 yıl yaşlanmış olacaktır. Oysa Evren için zaman aynı hızla akmamıştır! Uzay gemisi çok büyük bir hızla yol aldığı için Evren'in saati Evren'e göre normal çalışır, ancak Pelin'in saatine göre %40 daha yavaş çalışır. Yani Evrenın kolundaki saat Alpha Centauri'ye 3 yılda varıldığını gösterecektir. 3 yıl da dönüş yolculuğu alacağı için döndüğünde Evren sadece 6 yıl yaşlanmış olacaktır (oysa ki Pelin 10 yıl yaşlanmıştı!). Yani Evren dünya zamanına göre 4 yıl daha az zaman geçirmiştir! Bu hikayeden ne anlaşılıyor? Burada çok net bir biçimde görüldüğü üzere zaman göreceli bir kavramdır. Ama bu görelilik fizik yasalarını kesinlikle etkilememektedir. Fizik yasaları sahip oldukları simetri sayesinde her koşulda kesinliğini muhafaza etmektedir. Şu unutulmamalıdır ki, eğer hız, zaman gibi kavramlardan bahsediyorsak anlam kargaşasını önlemek için mutlaka bir referans noktası belirtmeliyiz. Kim bilir belki de zaman kavramını daha ayrıntılı bir şekilde anlayabilirsek birçok bilim adamının ve bilim-kurgu yapımcısının fantezisi olan geleceğe ve geçmişe yolculuk rutin yapılan işlerden birisi olacaktır. Şimdi bu kadar şeyi neden yazdım? İçinde yaşadığımız evrende bile her cismi, her şeyi bağlayan, sınırlandıran mutlak, tek bir zaman kavramından bahsedemiyoruz. Hal böyle olunca zaten bu evrenle sınırlandıramayacağımız, bu evrenin yasalarına tabi olmayan, bu evrenden daha büyük, evreni içine alan Allah'ı bağlayacak mutlak bir zaman kavramından bahsetmek kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla Allah'ın varlığına inanıyorsanız onun zamandan, ve evrenimizde geçerli olan fizik kurallarından bağımsız ve daha üstün olduğunu kabul etmek zorundasınız (eğer inanmıyorsanız zaten böyle şeylere kafa yormazsınız Yani Allah önce biliyordu, her şeyi bir yere yazdı, sonra bunlar oldu oluyor diyemezsiniz. Allah'ı artık tedavülden kalkmış, mutlak, tek yönlü çizgisel zaman mantığının, önce-sonra ilişkisinin içinde sınırlayamazsınız. Eğer ömrümüz olur da daha yaşarsak bilimdeki ilerlemeler belki bu konuda biraz daha ipucu edinebilmemizi sağlar, ancak bu işin (Allah olacakları ne zaman yazdı, bu yazılanlar ne zaman yaşanıyor) aslını öğrenebilmek için cennete girmeyi beklememiz gerekecek, zira Allah'ın bazı ilmine biz kulların erişmesi Allah bizi doğrudan bilgilendirmedikçe kapasitemizin yeterli olmamasından dolayı mümkün olmayacaktır. ---------------------------------------------------------------------------------- Sırada üçüncü nokta var: Biz kulların hiçbir şekilde özgür irademiz olmaması ve hakkımızdaki her türlü seçimin zaten Allah tarafından yapıldığı, dolayısıyla aslında bu dünyanın bir sınav olmadığı, zaten her şeyin belirlenmiş olduğu, dolayısıyla bazı insanların ne olursa olsun cennete gireceği, bazı insanların ise ne olursa olsun cehenneme gireceği yönündeki düşüncelerine. Öncelikle belirteyim ben bu konuda sana katılmıyorum. Gerçi Himyata bu konuda güzel bir açıklama yapmış ama bir kez de ben yapayım. Allah bu evren için geçerli olacak kuralları koymuş, sana düşünüp kararlar alabilmen için de bir mekanizma vermiş (aklın, beynin). Allah dünyayı öyle yaratmış ki, yerçekimi denen bir şey var. Sen bir taşı alır gökyüzüne fırlatırsan en nihayetinde (eğer süpermen değilsen ) o taşa verdiğin ilk kuvvet yer çekimine yenik düşecek, ve o taş yere düşecektir. Eğer sen taşın tam altında durur da aval aval gökyüzüne bakarsan o taş gelir senin kafanı yarar pekmezini akıtır ) Ha, bu Allah senin kafanı yarmak istediği için mi böyle oldu? Tabii ki hayır. Allah bazı kurallar koymuş (yer çekimi) sen bu kuralları anla, kendine ona göre çekidüzen ver, kendini ona göre ayarlama becerisine sahip ol diye sana akıl vermiş. Yani sana gerekli olan her şeyi yaratmış. Sen kendini korumuyorsan Allah'ın suçu ne? Şimdi bana daha önce de söylediğin gibi "Allah o taşın benim kafamı yarması olayını yarattı, o yüzden o taş benim kafamı yardı" deme, çünkü bu dayanaksız bir iddia. Örneğin bir demirci ham demirden bıçak yaptığında bunu ona Allah yaptırtmamıştır. Allah onun bıçak yapacağını elbette bilmektedir, ve de kulu bıçak yapmak istediğinde onu engelleyecek bir mani çıkarmayarak demirciye izin vermiştir, ama kul mevcut evren düzeni (Allah'ın koyduğu yasalar) çerçevesinde belli noktalarda kendi yaptığı seçimler sonucu o bıçağı yapmaya muktedir olmuştur (dikkat kul bir şey yaratmamıştır, sadece mevcut bir malzemeye yeni bir şekil vermiştir). Yani demirci kendi özgür iradesiyle bir karar vermiş ve uygulamıştır. Burada Allah'ın iradesi kuralları belirlemiş, kulun iradesi de mevcut kurallar içerisindeki seçenekler arasından seçim yapmış ve uygulamıştır. Bu konuda pek çok hadisi örnek göstermişsin. Açıkçası din konusunda bu hadisleri doğrudan eleştirecek, ya da bu hadislerin doğruluğunu sorgulayacak (bu hadisler sahih midir?) bilgiye sahip olmadığım için bir şey diyemeyeceğim. Ancak bu hadislerin sahih olup olmadığını iyi araştırmak lazım. Eğer sahih hadislerse dikkatli yorumlamak lazım. Acaba oradaki olayı doğrudan mı almak lazım, yoksa acaba başka bir şey mi anlatılıyor, başka bir noktaya mı dikkat çekilmek isteniyor iyi düşünmek lazım. Benim temel referansım Kuran'dır, onun dışındaki her şeye şüpheyle yaklaşırım. Evet Kuranda da bazı insanların kalplerinin, gözlerinin mühürlendiğine dair ayetler var. Ama ben bunun sırf Allah tarafından "şu şu şu insanların kalpleri mühürlensin, cehenneme girip yansınlar" şeklinde rasgele seçilmiş insanlar olduğunu düşünmüyorum. Bence bu kalpleri mühürlenen insanlar yaptıkları bazı gerçekten kötü davranışlardan dolayı böyle bir işleme tabi tutuluyor. Yani insan ne ekerse onu biçiyor. Burada yapabileceğin tek itiraz şu olabilir: "insanlar bu seçimleri yaparken aynı ortamlarda, aynı şartlarda karar vermiyorlar. Örneğin hırsızlık haramdır. Doğuştan zengin birinin bu günahı işlememesi, doğuştan fakir, açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmış birine göre çok daha kolaydır. Dolayısıyla Allah belki doğrudan bu işleri yaptırtmaz, ama uygun şartlarla kullarını zorlayabilir." Malesef bizim adalet ölçülerimizde böyle bir adaletsizlik gerçekten var. Herkes doğuştan aynı şansa sahip olmuyor, ve bir insanın gözüyle bakıldığında dünya gerçekten de adaletsiz bir yer. İşte burada inançlar devreye giriyor. Ben bizim zekamızın Allah'ın adaletini kavramaya yetecek kadar güçlü bir kavrayışa sahip olmadığını düşünüyorum. Allah'ın er ya da geç mutlaka herkese hakettiği adaletle davranacağına inanıyorum. Zaten buna inanamazsan (mesela Allah'ın kimilerini kurtuluşa eriştirmeyip onları sırf canı istiyor diye cezalandıracağını düşünürsen) insan gerçekten çok karamsarlaşıyor, neredeyse her şey anlamını yitiriyor (zaten böyle bir düşünce ilk bölümde verdiğim aksiyomlarla çeliştiği için ya Allah'a inanıp böyle yapmaz diyeceksin, ya da Allah'a değil farklı bir üstün varlığa inanıp ya da hiçbir üstün varlığa inanmayıp bu karamsarlığa katlanmaya çalışacaksın). Zaten bu noktada şu andaki bilgilerimizle sana hiç kimse bilimsel olarak bir kanıt sunamaz, ancak bazı deliller göstererek seni o ya da bu yönde ikna edebilir, ama inanıp inanmamak sonuçta sadece senin kalbin ve aklınla alacağın bir karardır. Ama emin ol bu kararı sen alırsın, Allah masum hiç kimseye zorla kötü şeyler yaptırtmaz! Hayır ve şerin Allah'tan gelmesi konusu da tam olarak budur. Allah evreni öyle yaratmıştır ki içinde hayırlı şeyler de vardır şer de. Sonra Allah insana akıl vermiştir. Ama insana sadece akıl verip başıboş bırakmamıştır, çünkü kullarını sever. Kullarının bu aklı kullanarak doğru yolu bulabilmesinde yardımcı olmak için kitaplar ve peygamberler göndermiştir, ve insanlara "bakın doğrusu budur. bunu yapmalısınız, ve asla unutmayın mutlaka yaptıklarınızın karşılığını fazlasıyla alacaksınız" demiştir. Bu şartlar altında "ben Allah'a sövüyorum, çünkü bu sövme düşüncesini Allah yaratıyor ve zorla bana yaptırıyor" demek hem Allah'a iftira atmak, hem de kendini küçük görmektir. Unutma, sen Allah'ın yeryüzündeki halifesisin. Eğer bir özgür iraden yoksa hayvanlardan ne farkın var? o zaman hayvanlar çok daha şanslı, çünkü hem öleceklerini bilmiyorlar hem de ölümden sonra bir cehenneme gitme gibi bir dertleri yok. Hem madem biz elimizden hiçbir şey gelmeyen iradesiz yaratıklarız Allah neden bize bu kadar peygamber kitap göndermiş ki? Nasıl olsa her şey olacağına varır şeklinde yürüyorsa işler bizi salsaydı dünyaya öyle takılsaydık ortalıkta. (Allah'ın ilmi buna engel oluyor deme sakın, zaman konusunda yukarıda yazdıklarım senin bu argümanını boşa çıkarıyor). --------------------------------------------------------------------------------- Açıkçası benim de kafamı kurcalayan şeyler var, ve sorularıma yanıt bulabilmek için okuyorum, araştırıyorum, en önemlisi de bol bol düşünüyorum. Ama elimden geldiğince yeni fikirlere, açıklamalara karşı açık olmaya çalışıyorum. Umarım sen de böyle bir yol izliyorsundur. Unutma, Allah bize düşünmemizi ve aklımızı kullanmamızı, Allah'ı, evreni, kendimizi anlamaya çalışmamızı emrediyor. Bu yüzden düşünerek, ve Kuran dışındaki her şeyi sorgulayarak doğru yolda ilerliyoruz. Ben bir din alimi değilim, dolayısıyla bu mesajda yazdığım şeyler sadece beni bağlar, İslamiyet tam olarak böyledir falan demek istemiyorum, ben İslamiyeti ve Allah'ı böyle anlıyorum demek istiyorum. Umarım yanılmıyorumdur, ve inşallah hatalarım varsa Allah bana doğru yolu bulmayı nasip eder. İnşallah Allah herkese doğru yolu bulmayı nasip eder. Neyse, çoook uzun bir mesaj oldu ve çoooook zamanımı aldı (çalışıyor olmam gereken zamanı Muhtemelen bu mesaja verilecek tepkileri yanıtlama şansım olmayacak, buna zaman bulabileceğimi sanmıyorum. Aslında bu mesajı yazmak için bile zamanım yoktu ya Umarım küçük de olsa bir faydam olmuş, bazı noktalara açıklık getirebilmişimdir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.