-
Yabancı Dil Bilmenin Faydası
İki sıçan yürürler yol kenarında peş peşe Nereden bilecekler,duymazlardı endişe. Olmaz deme,hayvanda olsa vardır derdi. Çıkmaz mı! önlerine koskoca kara bir kedi. Erkeği,sen geri dur hele,ben geçeyim öne. Köpek gibi pevkirdi, hav hav, sağa sola döne döne. O kaçış kaştı bizim kedi,arabul erkeksen. Yabancı dil bilmenin faydasını görirmisen. Ali Kılıç Kakiz
-
Koboy Fareler
Sigaranın hışmından kanser olan koboy fareler. Sülüklerin nefreti, baş düşmanı, tütündür derler. Atıver,bir kap kaçak suyun içine nikotinin gramını. Seyreyle dur, sülüklerin acı çekerek kıvranmasını. Bir sigara, tansiyonunu iki katına çıkarıyor inanın, Yedi kurban yerine geçen, kara sığır malı mandanın. Nedir köpek eniklerini, bangır bangır bağırtan? Tütündür,bu hayvanları teneşir tahtasına yatıran. çocuğundan köpeğine, köpeğinden çiçeğine kadar, Nasıl melun dertmiş ki, kol ve kanatlarını budar. insanı ürküten hınzır, girmiyor tütünün tarlasına. inan bunlar acı gerçek, fecaat, akledip anlasana. Ucuz dostluklar onunla başlar, insanı mahveder. Ciğerlere oturdu mu,o zaman fark edilirmiş meğer. Diyor ki:Bu otlar tahirdir, temizdir, yahşidir, birader.. Kaçıncı asırdayız, sen onu benim külahıma anlat der. Söyleme, akrebe bakarak kedi nedir ki budu ne olsun. Hâla bu insanlık düşmanına arka çıkmak mı istiyorsun? Ali Kılıç Kakiz
-
İslam da Baba Evlat Diyalogları
İnsan dünyada yapa yalnız bir varlık değildir. O bir bütünün parçasıdır.Bu bakımdan Sorumlulukların kendisinden öteye taşması, hal ve hareketlerini, toplumun maddi ve manevi bünyesini sarsıcı değil, onu bütünleyici bir şekilde sürdürmesi gerekmektedir. Allah’ın son dini olan İslâmiyet vasıtasıyla kullarına emrettiği her buyruğun altında sayısız hikmetler ve hudutsuz faydalar vardır.Bu gün psikologların da ispatladığı gibi, rahimdeki bebek anne ve babanın her türlü hareketlerinden etkilendiğinden, anne ve babaya bazı hareketlerden kaçınmalarını ve manevi değerlere yönelmelerini tavsiye etmeyi de unutmuyorlar. Kur’an-ı Kerim, bu alandaki büyük sorumluluğunu bilmeyen anne ve babaları yer yer ikaz etmiş ve onlara yol göstermiştir. Bu konuda bütün Müslümanlar sorumludurlar. İslam'dan uzaklaşmamız ve daha doğrusu uzaklaştırılmamız neticesinde bugün her şeyi batılı ülkelerden beklemekteyiz. Halbuki eğer İslam'dan biraz haberimiz olsaydı batının ne kadar zayıf olduğunu görürdük. Batı tasavvurunun cüret edemeyeceği, bütünleşme ve ahenk İslâm’dadır. İnsan oğluna verilen bu büyük imtiyazla, azametli sorumluluk yan yanadır. Düşünen ve inanan insan için, fiziki kıymetinin ötesinde manevi bir değer taşımaktadır. inanan kişi, daima bu şuurla yaşar. Bütün insanlık bilgisi, ilâhi kelamın büyüklüğünü ve mucizesini teyit etmektedir. Çünkü bu din, ilimle, kitapla ve kalemle başlayan büyük tek dindir. Medeniyetler tarihi şahittir ki, İnsanlığın manevi özü ve varlığı arasında ki dehşet verici çatışmayı çözebilecek, İslâm dışında hiçbir din, Kurân dışında hiçbir kitap yoktur. Şüphesiz ki her dinin ve içtimâi teşekkülün kendine has bir medeniyeti, dünya ve hayat görüşü vardır ki, milletler arası varlığını ancak o hususi vasfıyla muhafaza eder. Her aklı selime sağ duyusuna bağlı olarak büyük görevler düşmektedir.Gençlik çağı kazanç zamanıdır. Mert olan bu vaktin kıymetini bilir elden kaçırmaz. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat elverişli vakit ele geçmez, kuvvetsizlik halsizlik halinde yararlı iş yapılmaz. Bu gün ananın babanın varlığı büyük bir nimet iken, Seni hangi sebep, hangi özür elini kolunu bağlıyor. Senin yaşıtların ordulara komutan, başları dik gözleri istikbalde. Gençliği yükselten iman ve maneviyattır. Her ikisini de kuvvetlendiren bilimdir.Taşıdığımız bu emanet ağırdır. Tarihi ve şerefli bir yüktür. Allah yolunda fedakarlık yapmadan, Hz Peygamberin s.a.v. takip ettiği usulü benimsemeden başarıya ulaşmak mümkün değildir. Allah Resulünün övdüğü, Türk milletinin sevdiği ve beğendiği iyiliklere ve güzelliklere makyevalist yoldan gitmemiz asla bize kazanç sağlamaz. Hileyle kazanılandan hayır çıkmaz. Kötü insanlar her yoldan gençleri aldatmaya uğraşırken, değişmeden akıntıya karşı durmak kolay değildir.Gençlik zamanıdır para bol, her arzuyu yerine getirmek kolay, helâl olan bu sayısız zevkleri lezzetleri bırakıp da yasaklanan bir kaç zevke sapmak, Allah’a karşı ne kadar çirkin bühtan olur.Biz kuluz başı boş bir deve sürüsü değiliz. İyi düşünelim Mahşer günü utanmaktan pişman olmaktan başka bir şey elimize geçmez. Allah bize Peygamber gönderdi, Kitap gönderdi, bize lütfetti, muhatap saydı,bizi karşısına aldı. Her hatanın bir telafi yolu vardır. Ama terbiyede ki yanlışın bedeli evladı kurban etmektir. Bu kurban Hz. İbrahim’in a.s. İsmail’i kurban etmesi gibi değildir. Genç nesiller, bizim yarınlarımız, bizim olan beyinler avucumuzdan,ocağımızdan kayıp gidiyor. Bizden bu kadar neden uzaklaşıyorlar? İslam eğitiminden yeteri kadar haberi olmayışından olacak ki, bugün sözde Müslüman aile ocaklarında İslam'la alakası olmayan çocukların yetiştiğine şahit oluyoruz. İşte bu kesimin çocuklarıyla ebeveynler arasında kalın duvarlar vardır. Baba, ana, ayrı ayrı kaplarda yemek yiyor, çocuklara ayrı sofra kuruluyor.... Birliktelikleri pek nadirdir. Baba namaza gider, oğlu yanında yoktur. Baba Cumaya gider, çocuğu sabahtan itibaren ortalıktan toz olmuştur. Baba düğüne gider, oğlu ise başka bir alemde başka bir toplumun içerisindedir. Baba gezmeye gider, oğlu bir mazeret uydurmuş ve çoktan kaytarmıştır. Yemekte bile beraberlikleri teşehhüd miktarıdır. Oğul ya baştan elini çabuk tutar baba gelinceye kadar yemeğini yer defolur, yada topal köpek gibi ayağını sürüye sürüye sofraya gelir ki baba çoktan sofradan kalkmıştır. Giyimlerinde moda farkı vardır.Bir birlerine benzer yanları yok gibidir. Evliliğe sıra geldi mi her biri ayrı telden çalmaktadır. Baba ile oğul arasında 20-30 gibi bir yaş farkı bulunmasına rağmen baba ile oğul ayrı asırların insanlarıdırlar. Baba ile oğlu, ana ile kızı ancak yakınlarından birinin ölümü bir araya getirebilir. Oda belki. Yakın olmaları lazım gelen bu insanlar, neden birbirlerinden bu kadar uzaktırlar? Gerçek sebep ise, Müslümanların bilgi seviyelerinin düşük olmasıdır. Eğer Müslümanlar arasında bir anket yapılacak olursa % 80’ ninin sübhaneke Müslüman’ı olduğu anlaşılacaktır. Bu insanların dinleri taklid, terbiye metotları baba mirasıdır. Kur’ana dayalı olmayan taklid, o ne görmüşse yalan yanlış ne duymuşsa hiçbir kritere tabi tutmadan inanmıştır. Bu görgüye dayalı bir takliddir. Zamanla dinin derinliklerine kök salmış bir daha sökülüp atılması imkansız hale gelmiştir ki, gücün varsa gelde çıkar. Öyle bir sarılır ki yanlışlara, onu oradan dozerle bile döndüremezsiniz. Taklidde ne akıl vardır nede mantık vardır, ne de ilim vardır. Onda şiddet vardır, onda hased vardır, onda küsme vardır, onda selamlaşmama vardır. Onda başkalarını küfürle itham vardır. Menfilik adına ne ararsan onların hepsi vardır. Terbiye anlayışı, yumruğunun her derde deva olduğunu zannetmektedir. Tek sermayesi yumruğudur. Asıp kesmenin tek çıkar yol olduğunu inanmaktadır. Gözlerinin kırmızısını çevirmenin bütün buzları eriteceği kanaatindedir. İnancına göre sopayı Allah Cennetten çıkarmıştır ki, insanlar onunla terbiye edilsinler. Onun düşüncesine bakarsan, Sopa kapının arakasında öyle bir yere konmalıdır ki, karı ve çocuk her giriş ve çıkışında görsünler. Görsünler de başlarına geleceğe mukayyet olsunlar. Yani mümkün olsa da köyümüzün şehrimizin mezarlığına giderek ölülere bir seslensek: ‘’ Babalarından ve kocalarından dayak yememiş olanlar ayağa kalksın’’ acaba kaç kişi ayağa kalkar ne dersiniz? Bir Şöyle nida etsek: ‘’ Ey babalarından ve kocalarından dayak yiyenler lütfen ayağa kalkın’’ Acaba kaç kişi ayağa kalkmaz dersiniz? İşte biz bu sistemle büyümüşüzdür. Bildiğimiz tek metod budur. Türklerin bulunduğu Avrupa ülkelerinde ki durum yürekler acısıdır, hangisini sizlere anlatayım, ayda bir defada olsa camide yapılan düğünlere rastlamak mümkündür. Bir kısım Müslümanlar ‘’İslâmi’dir’’ diyerek düğünlerini camilerde yaparlar. Fakat yapılan düğün cenaze merasiminden pek farklı değildir. Nikahtan önce vaaz yapılır, ilâhiler okunur merasim bitmek üzeredir hâla damat namzedi ortalıkta yoktur. O parklarda arkadaşlarıyla düğünün tadını çıkarmaktadır. Ya Camidekiler? Hoca, 50’lik 60’lık cemaate evliliğin faziletini anlatıyor anlatılan cemaat evdeki karısının adını unutmuş, hayız ve nifastan kesilmiş cemaat. İçeride şâyet bir çocuk yada iki tane çocuk görürseniz iyi bakın, çocuğun bel kayışı babanın şalvarının uçkuruna bağlıdır. Şimdi bu kesim başlarını avuçlarının arasına alıp düşünmelidirler. Bütün varlıkların özü olan insan, eğlence ve oyun için yaratılmadı. Bir evlat babasına moruk, anasına koca karı, nasıl söyleye bilir? Bunun sebeplerini Müslümanlar bulmadıkça daha kafalarını çok duvarlara çarparlar. Müslümanlar bu yanlışı bulmalıdırlar, kafa yapılarını değiştirmelidirler. Çocuklarını azarlamadan önce kafa yapılarını ve babadan kalma yanlış mirası terk etmelidirler. Bunu Yapmadıkları müddetçe çocuklarını bulacakları yer, uyuşturucunun kucağıdır. Anne babaların dini bilgileri yetersiz olabilir ama, temiz ahlakı v e görgü kurallarını da öğretemezler mi? Memleketlerini, tarihlerini anlatamazlar mı? Şayet bunların hiç birisi ailede yoksa evlerine bir gazete, bir iki dergi de mi? Temin edemezler? ‘’ Dini eğitim olmasa da olur, Müslümanız ya! ’’ Diyorsak en kolayı var oda maddi külfet çekmeden çocuklarımızı Hıristiyan misyonerlerin önüne yem diye atalım, veya diskolara, dansinglere gönderelim, sokağa fırlatalım, eroin, kokain sattıralım da daha çok para kazanırız değil mi? Resulullah s.a.v. evrensel mesajında ‘’Ehlinizi Cehennem ateşinden koruyun ‘’buyuruyor. Avrupa görmüş bir çok Müslüman aileler var. Onların çocuklarından, heder olmuş birinin kıssasını anlatayım. Sözünü etmeye çalışacağım şahsın çocuklarından en büyüğü 17 yaşında olmak üzere üç oğlu vardır. Bu zat eski sitil terbiye eski sitil baskı ‘’ Kalksana lan, namazını kılsana soytarı. Kur’an-ı Kerimi okusan geberirmisin haydut. Nerelerde süründün bu gün yine? Bir meyhaneye falan gittiğini duyarsam parçalarım alimallah. Bir yaramazlığın kulağıma gelirse yiyeceğin sopayı sen hesapla. Adam olacağın yok it oğlu it. Eşek adam olurda sen adam olmazsın. ‘’ Vesaire… Zaman çabuk geçiyor, bir ara bu şahsın oğlunun hastaneye düştüğünü duydum, sebebi malum uyuşturucu kullanıyormuş. Ağlayan bu babaya teselli üstüne teselli verseler de nafile. Yanık yürekli baba diyor ki: Evladımın tedavi ile iyileşeceğini bilsem, Sabahlara kadar namaz kılacağım amma, ben benim sıpamı bilirim, bu iplik boya tutmaz. Hastaneden çıkıp gelen oğlunu, 17’ lik delikanlıyı evden kovuyor. Şöyle diyor: ‘’Şayet evden kovmamış olsaydım diğer kardeşlerini de ibne yapacaktı’’. Ayırtla pirinççin taşını şimdi. İşte kabahatimiz cehlimizdendir, bilgisizliğimizdendir. Kimimiz asrın manasını bilemiyoruz, kimimiz dünyanın manasından haberdar değiliz, kimimizde dininden haberdar değildir. Dinimizde bize sunulan öğütlerde, babanın evladına hitap şekli nasıl olmalıdır? Hangi ifadelerle babalar evlatlarına hitap etmelidirler? Peygamberler Allah tarafından seçilen, yaşantıları vahyin kontrolünde olan ve insanlık âlemine miras bırakabilecekleri güzellikte bir hayat yaşayan elçilerdir, aynı zamanda bir ev reisi babadır. Baba olarak evladına nasihatleri, öğütleri, uyarıları vardır. Bunlar, bazen ikili konuşmalar, bazen de sadece babanın diliyle tüm insanlığa verilen öğütler biçiminde yansıtılır bizlere. Tufanda kendi öz evladını kurtarma çabasında olan, Hz. Nuh’un çağrısıdır: * Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenarda kalmış oğluna, “Ey oğulcuğum! … Gel bizimle sen de gemiye bin. İnkârcılarla beraber olma.” diye seslendi. Hûd,sur: 42 Oğlu İsmail, kendisinin yanısıra yürüyebilecek bir yaşa ulaşınca babası (Hz. İbrahim) şöyle dedi: * Oğulcuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin bu işe… Saffat,sur: 102 Yakub oğlu Yusuf’a şöyle dedi: * Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine sakın anlatma. Yoksa sana tuzak kurarlar. Yusuf, sur:5 Lokman oğluna öğüt vererek, * Ey oğulcuğum! Allah’a eş koşma. Doğrusu şirk büyük bir zulümdür.” demişti. Ey oğulcuğum! İşlediğin bir hardal tanesi de olsa ve bir kayanın içinde veya göklerde ya da yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip ortaya kor. Doğrusu Allah Latif’tir, her şeyden haberdardır. Ey oğulcuğum! Namazını kıl, iyiliği emredip kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Lokman, sur: 13-17 Ayetlerde, baba-evlat arasındaki hitap tarzının hepsinde bir şey dikkat çekicidir. Bu ayetlerde daima “Yâ Büneyye! ” kelimesi kullanılmıştır. Bunun dilimizdeki karşılığı ise, “Ey oğulcuğum/Yavrucuğum” demektir. Ayetlerde yer alan bu ortak ifadede, baba-evlat ilişkilerinde olması gereken sevgi ve şefkat ortamına dikkat çekildiğini söyleyebiliriz. Evlatlar güle, büyükler bahçıvana benzer. Gül, bahçıvanın elinde canlanır, hayat bulur. Peygamberimiz s.a.v. * 'Hiçbir baba evladına güzel edepten daha üstün bir bağışta bulunamaz' buyurarak çocuğumuzun dört başı mamur yetiştirildiği takdirde, anlam bulabileceğini ifade etmiştir. Diğer bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz s.a.v. * 'çocuklarınıza ve aile halkınıza hayır öğretin ve onları edepli yetiştirin'. Buyurarak bilhassa aile reisi babayı ev halkının eğitiminden mesul tutmuştur. Diğer bir hadislerinde: * ‘’Evlat kokusu, cennet kokusudur. Ey insanlar! Allah’a tövbe ve istiğfar ediniz, ben günde yüz kere tövbe ediyorum. ‘’ * Resûlullah s.a.v. çocukları sevmeye teşvik ettiği gibi, çocukları sevmemeyi kalp katılığının, merhametsizliğin bir alâmeti, Allah'ın rahmetinden mahrum kalmanın bir sebebi olarak ifâde etmiştir. Çocuk terbiyesinde onların sevilmesi mühim bir yer tutar.Yuvanın mutluluğuna katkıda bulunmayı kendi istek ve tutkularının üstünde tutan fedakar baba ve ana tipinin buluştuğu yerdir. Ancak sevgi, hoşgörü ve samimiyetin bulunmadığı bir yuvada, maddi ihtiyaçlar karşılansa bile huzura kavuşulamazlar. Bazı ebeveynler, daha küçükken uykusunu alamaz diye çocuğunu namaza uyandırmayan, soğukta üşür diye abdest aldırmayan, acıkır diye oruç tutturmayan, gününü gün etsin diye gayri İslam’i eğlenceler gönderen, serbest yetişsin diye ahlak mefhumu nedir tanımayan ebeveyn, çok sevdikleri çocuklarına kıymaktadırlar. Hatta hassas davranmayan ana baba da günaha girer.... -Çocuklara helâl süt emzirecek, koruyacak ve iyi terbiye edecektir. Ana imajını verecektir. * Hz. Peygamber s.a.v. 'Müminler arasında imanı en kusursuz olan, ahlakı en güzel olandır. Ahlak bakımından en iyiniz de, ailesine karşı en iyi olandır” buyurmaktadır. Tirmizi Ebi Davud. Ailede eğitimin önemini şu hadis pek güzel anlatır: * 'Kişi ehlinin cehaletinden daha büyük günahla Allah'a kavuşmaz'. Kız çocuklarının eğitimine ve yetiştirilmesine İslam büyük bir önem vermiştir. * Resul-i Ekrem şöyle buyurur: 'Üç kızı olup, ihtiyaçtan kurtarıncaya kadar onlara iyi bakan, yedirip giydiren kimse elbette cenneti kazanır'. İşte gün günde beter olmakta, gurbette insanımızın iffeti hayası, ırz namus telakkileri hoyratça sömürülmektedir.Çocuklarımız uyuşturucu ve bir avuç seks simsarının karşısında yapa yalnız kalmışlardır. Genç neslin mükemmel bağları göz göre göre ölüm makineleriyle kırılmaktadır. Yabancıların uğursuzların iştahına yavrularımızı terk etmeyelim. Ama sürüden bir koyun olursan güdülmeye mahkum ve müsait isen tehlikesizsin, zararsızsın sana bir şey olmaz. Bir şey yapmazlar. Hiç olmazsa kalplerimizle kötülüklere buğz edelim. İmanın en zayıf noktası olan bu seviden daha aşağıda başka bir mertebe yok artık müminler için. Doğru olanı da kimseden saklamayalım. Ancak her gecen günün kötüye gittiğini söylemek bir borç olmaktadır. Huzuru mahşerde bildiklerini söylemeyenlerin ağzına, ateşten gem vurulacak denmiştir. * İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder.Yasin sur ayet:65 Resulü Zişan efendimiz s.a.v. şöyle buyurmaktadır: * ‘’ …Siz o kitabın akıllara hayret verici hükümlerine itaat ediniz. Saydığı örneklerden ibret alınız. Çoluk ve Çocuğunuza ilim öğretiniz. Topluluktan doğruluktan ayrılmayınız….’’ Peygamberimizden, Sahabesinden, Tabiinden, büyük liderlerimizden, düşünürlerimizden daha iyi Müslüman olmak iddiasında bulunursak yanılırız. Hz. Peygambere s.a.v. yönelelim, Onu rehber bilelim, O bizim iki cihan güneşimizdir. Peygamberimizin s.a.v. metodu, misyonu mesajı evrenseldir. Kim Ona sarılırsa bu onu kurtuluşa götürecektir. Bu duygular içerisinde kırılmadan darılmadan vicdan muhasebemizi yapalım.Nefislerimizi hesaba çekelim. Evlatlarınıza daha sevecen müşfik davranalım.Ülkemizi düşünelim.Bu dilek ve duâ ile kurtuluşa mutluluğa yönelelim. Kaynaklar……….. Kuran-ı Kerim Muteber Hadis Kaynakları..Üç B. Bela. N: Yazar, İslam da Aile hayatı. Veda hutbesi.. Ali Kılıç Kakiz
-
İnanıp Kalmış Sevdiğine
Yanmış tutuşmuş göremediğine. Şiirler yazmış,onun şirin sözlerine İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine. Koyun kuzu,gözden çayır almaz, Gönül nazlansa da,sevdiğinden ayrılmaz. İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine. Kalb ne ile doluysa,dudaklardan dökülür. Aşk içini yakar,gözyaşlarını kurutur. İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine. Bu sevgi büyüktür,kalbe sığmaz. Sevda ağrılarına çiğer dayanmaz İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine Gerçek seven kalbe, bu duygular yeter. Sevgi gizli bir bağdır,demirden beter. İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine. Ali Kılıç Kakiz
-
Ah Şu Sigara
Her varlığa düşmansın yayıldın ne çabuk.. Açtığın yaralar kanıyor tutmuyor kabuk. Sakın derman bekleme, bu zehir yüklü ottan. Sancılar bırakırsın, saymakla bitmez zararın. Beyinler is, öldürmekten başka var mı yararın. Seni harap eden tütünü küçük bir bela sanma. Nice fidanlar büktün dibinden, çoğu yatakta inliyor. Çıkmazsın çıkarmadan canı, öğüt versem kim dinliyor. Hem vallahi hem billahi, ana sütü değilsin ki emem seni. Ali Kılıç Kakiz
-
Damla Damla
Pehlivanın sırtından, Yiğitlerin pâk alnından, Bağ bahçede çalışandan, Ter akar damla damla. Deşilen yaradan, Kesilen damardan, Uçamayan yaralı yavrudan, Kan akar damla damla. Bir iki çift sözden, Buğulu elâ gözden, Buğday tenli yüzden, Yaş akar damla damla. Ali Kılıç Kakiz
-
Allahım Medine-i Sevdir ve Yaklaştır
Allahım Medine-i Sevdir ve Yaklaştır Özler dururum Medine’nin hurma bahçelerini. Güzellikleri eşsiz yakıp tutuşturuyor gönülleri. Her köşesini dönsem tamamıyla nurun ala nurdur. Gören gözler hayran kalır, yorgunluğunu unutur. Resûl’ün ayağının değdiği toprakları öpsem doyası. Benzetilemez hiçbir yere, ne güzeldir vadileri ovası. Kuba’dan ötesi vadi Ranuna Mübarek Uhud dağı Göz kamaştıran mor sümbüllü bahçeleri bağı. İşte orada cennetle müjdelendiler bir kuyu başında. Bundan öte yücelik olmaz, bu ilâhi lütuf karşısında. Kur’an la fetih edilen, yeşeren hayırlı beldesin. Medine’ye Yesrib diyenler Allah’tan af dilesin. Benziyor Ravza, cennet bahçelerinden bir bahçeye. Söze dökemeyeceğimiz bir hayır iniyor Medine’ye. Gözler kamaşır Ravza’yı mudahharanın yanında. İman kemale gönül huzura kavuşur orada. Toprağı gül kokar, pisi dışarı atar, temizi alı kor. İnanmıyorsan? Bey tül Mamur ötelerine sor. Mukaddes şehir, dağlarında hayvanları ürkütülmez. Orası kutsal, otu koparılmaz,ağaçları kesilmez. Bir sefer dönüşü girerlerken mübarek kutsal şehre. Buyurdular ki:’İşte güründü Tayyıbetü Resul Medine. Baktıkça bu kutsal şehre akar gözümün seli. Hasretin yaman peygamberim metih etmiş seni. O topraklar ki, ilâhi vahye mahzar belde tül haram. Cennet misali kokuyor,misk gibi tütsüyor buram buram. Selam veriyor Resûl’e dağlar taşlar yana yana. Yer yüzü beşik dağlar direk yaratılmadı boşuna. Bulut ağlamadıkça yeşillikler nasıl güler. Resûl’ün nuru için inim inim inleyen kütükler. Resulü sıkaleyni severlerdi bitmez tükenmez hazla. Taat ve itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala. Resulü Erkeme olan sevgiler gönüllere sığmaz. Bu sevda ağrılarına çiğerler,yürekler dayanmaz. Bağlattı kendisini mescidin istivanelerinden birine, Ey Ebu Lübabe ne kadar büyüktür sıdk ve imanın Resule. Affını Cebrail,vahiyle Hatemül enbiyaya müjdeler. Tam seher vakti çözüldü bileğindeki ipler. Sevgi ve iman gizli bir bağdır, demirden beter. Bir bilsen gerçek seven kalbe bu duygular yeter. Gün kısa dönüş yok, yürü öyle şaşkın durma. Gün gelir bir gün gidersin bir ağaçtan aşağı kalma. Bu fani dünyada meşakkatlerin ne önemi var. Allah’tan korkan kalpler Resûl’üne itaatle uyar. Alemlere rahmet olarak gönderilen nur saçan elçisin. Gönülden inandığım, özlediğim canım peygamberimsin. Şimdi ayrılık zamanı, Seniyyetül Veda tepelerinden Seni anarım, yaşarım ruhumun bütün derinliklerinden. Resulü Zişan efendimize, ashabına,olsun sâlât ve selam. İşte orası darul hicre, darul karar, kubbe tül İslam. Hudutsuz Rahmetin etrafında iradem döner dolaşır. Allah’ım Medine’yi bize daha fazla sevdir yaklaştır. …………………… Medine-i Münevvere-Seniyyetül Veda/ 1983 Ali Kılıç Kakiz
-
Son On Gün
Ramazanın Son On Gününün Özlemi Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Bismillahirrahmenirrahim 'Gerçek şu ki, Biz onu Kadir Gecesi'nde indirdik.' 97 Kadir, 1 ‘Gerçekten Biz Onu, mübârek bir gecede indirdik’ Duhân, 3 Allah Teâlâ Kur’an-ı bir bütün halinde, Levh-i Mahfuzdan dünya semasın daki Beytülizzet’e, bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinde indirdi. Kur’an-ı Kerim olayların seyrine ve duyulan ihtiyaca göre 23 senede terciden teker teker arza tenzil buyrulmuştur. Yani Resulullah’ın s.a.v. mübarek kalbine ilka edilmiştir. ‘ Biz Onu, Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, süre süre) ayırdık ve onu gerektikçe (ihtiyaca göre) indirdik’. İsra, 106 Kitabımız, arza yakın semaya toptan geceleyin iniyor, Hira nûr mağarasında da, ilk sure ve ilk ayetlerin nuzülü gündüz başlıyor. Bu muhteşem iniş ve yükseliş ilâhi rızaya uygun 23 yıl boyunca devam etmiş, böylece Kur’an –ı Kerimin tamamlanması gerçekleşmiştir. ‘İnkara saplanıp kalanlar dediler ki: ‘Kur’an Ona ‘Muhammede’ bir defada bütünüyle indirilseydi ya’ Biz Onunla senin kalbini iyice yatıştırıp pekiştirmek ve tane tane okuman için böylece (parça parça ve uzun sürede) indirdik.’ Furkan, 32 Kur’an bütünüyle Allah’ın sözüdür. Allah ile kulları arasındaki yolu açıp işlek duruma getiren geniş bir rahmettir. * Ebu Umame r.a'den, Resulullah s.a.v 'ın şöyle dediği rivayet olunmuştur: 'Kur'an'ı öğreniniz. Şüphesiz o, kıyamet günü ehlin için çok iyi bir şefaatçı olacaktır.' * En-Nevvas b. Sem'an r.a Peygamber'i şöyle derken duydum. 'Kıyamet günü Kur'an-ı Kerim ve bu dünyada onunla amel edenler getirilirler. Önlerinde de kendilerini arkadaş edinenleri savunan Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri bulunur'Müslim. * Osman İbn Affan r.a'dan, Resûlullah s.a.v 'ın şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: 'Aranızda en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.' Buhari. * Aişe r.anha Hz Peygamber (s.a.v) : 'Kur'an'ı okumak kendisine zor geldiği halde onu takılarak okuyana iki sevap vardır' buyurmuştur. Buhârî, Müslim. * Ebu Musa el-Eş'arî r.a. anlatıyor: Hz. Peygamber s.a.v şöyle buyurdu: 'Kur'an okuyan ve okuduğuyla amel eden mü'minin örneği, tadı güzel kokusu güzel turunç meyvesi gibidir. Kur'an okumayan, ancak onunla amel eden mü'minin örneği de tadı güzel ancak kokusu olmayan ham hurma gibidir. Kur'an'ı okuyan münâfığın durumu ise kokusu güzel tadı buruk reyhâne otu gibidir. Kur'an'ı okumayan münâfığın durumu ise kokusu olmyan, tadı da buruk olan acı yaban keleği gibidir' Buhârî, Müslim. * Ömer r.a anlatıyor: Hz. Peygamber s.a.v 'Allah Teâlâ bu Kur'an'la bazı kavimleri yüceltir bazılarını da batırır' buyurmaktadır. Buhârî, Müslim. * Müttefakun aleyh olan bir hadiste, İbn Ömer (r.a) 'den Allah Rasûlü'nün şöyle dediği rivayet olunmuştur. 'Haset (gıpta veya imrenme) sadece iki yerde olur. Biri Allah'ın kendisine Kur'an öğrenmeyi nasip ettiği kimsedir ki, onu gece gündüz okur, kendisini işiten komşusu: 'Keşke komşuma verilen Kur'an nimeti bana da verilseydi de, gereği ile amel ettiği gibi ben de etseydim! ' der. Diğeri de, Allahın kendisine mal verdiği kimsedir ki, onu hak yolda sarfeder. Bunu gören diğer biri: 'Keşke şu hayırsever kişiye verilen mal gibi bana da verilseydi de, onun yaptığı gibi ben de hayır yapabilseydim! ' diye imrenir. * el-Berâ b. Âzib (r.a) anlatıyor: Sahabilerden biri atı yanında iple bağlı olduğu halde Kehf Sûresi'ni okumaya başlar. Derken bir bulut çıkar ve sahabinin üzerine çökmeye yönelir. Hatta atı bu buluttan ürkmeye başlar. Sahabi sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.v) 'e gelip durumu anlatır. Hz.Peygamber (s.a.v) : 'O Kur'an için inmiş huzur bulutudur' buyurur (Buhârî, Müslim) . * İbni Abbas (r.a) anlatıyor: Hz.Peygamber (s.a.v) : 'İçinde Kur'an'dan bir şey bulunmayan kişi harabe ev gibidir' buyurmuştur (Hadis hasen-sahîhtir; Tirmizî) . * Tirmizî'nin hasen ve sahih diye vasıflandırdığı, Ebu Davud'un da rivayet ettiği bir hadiste Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a) 'ın nakline göre Hz.Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: 'Kur'an ehline; Kur'an'ı oku ve yüksel, Kur'an'ı tıpkı dünyada okuduğun gibi tane tane tertil üzere oku, zira senin rütben, okuyacağın son âyetin yakınındadır' denilecektir. * Sahîh-i Müslim'de, Ukbe b. Âmir (r.a) 'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: 'Biz, Suffa'da iken Resûlullah (s.a.v) dışarı çıkıp: 'Günah işlemeksizin ve akrabalık bağını koparmaksızın Buthan'a yahut Akik'a kadar gidip oradan iri hörgüçlü iki deve getirmeyi hanginiz ister? ' diye sordu. 'Ya Resûlallah! Biz bunu isteriz' dedik. 'Öyle ise sizden herhangi biri mescide gider de celil ve aziz olan Allah'ın kitabından iki âyet öğrenir yahut okursa bunlar onun için iki deveden daha hayırlıdır. Üç âyet onun için dört deveden daha hayırlıdır. Bu âyetlerin sayıları arttıkça, o kadar deveden daha hayırlıdır.' İbn Mes'ud (r.a) Hz. Peygamber (s.a.v) 'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: 'Bir kavme, Allah'ın kitabını en iyi okuyanları imamlık eder' (Müslim) . * Câbir b. Abdullah (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber, Uhud'da öldürülenlerden iki kişiyi biraraya getirdikten sonra: 'Bunlardan hangisi Kur'an'la daha fazla haşır neşirdi? ' diye sorar; birine işaret edilldiği takdirde, önce onun defin işlemini yapardı (Buhârî-Tirmizî, Nesaî, İbn Mâce) . * İmrân İbn Husayn (r.a) anlatıyor: Bana Kur'an okuyan bir kadın uğradı, okudu sonra karşılık istedi ardından da bu isteğini geri alarak şöyle dedi: Hz.Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: 'Kim Kur'an okursa karşılığını Allah'dan istesin. Bir zaman gelecek insanlar Kur'an okuyacaklar da karşılığını insanlardan isteyecekler' (Hadis hasendir, Tirmizî) * İbn-i Mes'ud (r.a) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v) 'Allah'ın kitabından bir harf okuyanın, okuduğu harfe karşılık sevabı vardır. Bir iyilik on katıyla değerlendirilir. Elif, Lâm, Mîm bir harftir demiyorum. Elif de harftir, lâm da harftir, mim de harftir' buyurmaktadır (Hadis hasen-sahîhtir, Tirmizî) . Kadir Gecesi Fazileti: Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Eğer belirtilmiş olsaydı, sadece o gecede ibadet edilir ve bundan sonra yavaş davranılırdı. Son on günde çok çaba sarfetsinler diye gizli kalması hikmetin icabıdır. Hz. Peygamber (s.a.v) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak; “Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayanız” buyurmuştur (Buhari, Müslim) . Şüphesiz ki bu ayda cereyan eden olayların haşmeti, görkemli oluşu, ilâhi hüküm ve taktirlerin yer alması, meleklerin yer yüzüne yağmur misali inişi, vazifeli meleklere ilâhi emirlerin tevdi edilmesi, kadir gecesinin büyüklüğünden kaynaklanıyor. Katâde ve başkaları da dediler ki: O gecede işler kararlaştırılır, eceller ve rızıklar takdir edilir. Cenab-ı Hâk:’ O gecede her hikmetli iş ayrılır.’ Duhân, 4 buyurmaktadır. ‘Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (Melekler) Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. ’Buyurulur. 97 kadir, 3-4 Cibril (a.s) ve diğer görevli meleklerin takdir edilen emirlerle inişlerinde ki hikmete gelince: İnsanların rızıkları, ecelleri gibi mühim hususlar bu gece içerisinde meleklere bildirilir. İbni Abbas Radîyallahû Anhûma der ki: Görevli melekler, olacak olan vak'aları yazarlar. Rızıklara ait nüsha Mikâil Aleyhisselâm'a; zelzelelere, saikalara, çöküntülere ait nüsha Cebrail Aleyhisselâm'a, amellere müteallik nüsha dünya göğünün sahibi ve büyük melek olan İsrafil Aleyhisselâm'a; musibetlere ait nüsha da Azrail Aleyhisselâm'a teslim olunur. Kadir gecesi öyle bir gecedir ki, Akşam namazından sabah namazına kadar, ehli semadakilerle, ehli arzda ki müminler, müsafaha eder el sıkışırlar, gecelerini kutlarlar ve selam verirler. Bu gecenin manevi havası tan yeri ağırınçaya kadar sürer. Ayette: ‘’Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? ’’ 97 Kadir, 2 Kur’an da bu tarz anlatım tam 13 yer de geçmektedir. Burada ki hikmet ise, hükmün azametine, beşer aklının fizikötesi olay ve hükümlere yalnız başına erişemeyeceğine işaret buyrulmuştur. Mümin nefsinde ve ruhunda bu havayı teneffüs ederken uzuvlarında ve kalbinde sekinet bulur, onu melekler sıvazlamış olduğundan gönlü yumuşar, şeker şerbet içmiş gibi bir hal alır. İşte meleklerin el sıkışması budur. Melekler rahmet ve bereketle inerler bu geceye. Samimiyetle ve ihlâsla amel edenlere saygı ile kanatlarını sererler. ‘ O, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmettir’ Kadir, 5 Bu gece şerefi yüksek bir gece, çünkü Allah’ın sözlerinin indirilmiş olduğu bir gecedir. Şerefli Cibril’den, şerefli melek vasıtasıyla, şerefli kitap, şerefli peygambere iniyor, şerefli sahabeye aktarılıyor. Çünkü Allah c.c. onlarla bu dini yükselti ve onlarla düşmanlarını susturdu. Şüphesiz doğru her zaman yücedir, yalan her zaman aşağı ve cücedir. Üzerimizde ölçülmez Allah’ın lütuflarının sonsuz olduğu Ramazan ayı ki, onda bin aydan daha faziletli kadir gecesini içinde bulundurmaktadır. ‘Resulullah s.a.v. efendimize kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ Ona bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti.’ Muvatta Malik Resulullah s.a.v. ve ashabı çok sevindiler. Kadir gecesinde, teravih namazı, teeccüd namazı tespih, dualar, sahur ve seher aydınlığı çok mühimdir. Her müslümanın kabul olacak bir duası vardır. Kadir gecesi bir ömre bedel emsalsiz bir gecedir. Şeytan o gece kötülük yapmaya güç yetiremez. Bu gecede, oruçlunun ağız kokusu makbul, ameli makbul, niyeti makbul, duası makbul. Peygamberimize sâlat ve selam olsun, yol göstericimiz iki cihan güneşimiz,hadislerinde buyuruyorlar ki: ‘Şüphesiz ki Ramazan ayı ümmetimin ayıdır,Bir Müslüman yalan söylemeden ve gıybet yapmadan oruç tutar, iftarını helâl rızkla yapar, farzları gözetip yatsı ve sabah namazlarına giderse, yılanın derisini değiştirip çıktığı gibi günahlardan kurtulup çıkar.’ Et tergıb. * Aişe'nin (r.ah.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.) : 'Kadir gecesini Ramazanın son on günü içinde arayınız' buyurmuştur. Müslim' * Resûlullah s.a.v şöyle buyurmuş: ‘O gecenin hayrından mahrûm kalan gerçekten mahrûm kalmıştır’. Neseî. * Ramazan ayının fazileti hakkında, Peygamber Efendimiz s.a.v. bir hutbesinde şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar! Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu ay içerisinde, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Bu ayda Allah, gündüzleri oruç tutmayı farz kıldı, ben de bu ayın gecelerinde teravih namazını size sünnet kıldım…’’ Terğîb ve Terhîb. * Sahabe-i kiram şöyle naklediyor: Rasulullah Efendimiz, Ramazan’ın son on gününde geceleri ibadetle geçirir, aile fertlerini uyandırır ve hayırlı işlere koyulurdu. İbi Davud. * Ebu Saîd r.a. anlatıyor: 'Biz Hz. Peygamber s.a.v.'le birlikte Ramazan'ın orta on gününde i'tikafa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Resûlullah s.a.v. (bir hutbe irad etti ve) sonra şunu söyledi: 'İtikafa girmiş olanlar, itikaf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son onda ve tek gecelerde arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur içinde secde eder gördüm.' Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) itikaf mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozdu. Mescid o sıralarda (üzeri dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Hz. Peygamber s.a.v. 'in burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığını gördüm. Bu gece 21. gece idi.' Buhârî, * Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor: 'Hz. Peygamber s.a.v. Her Ramazanda on gün i'tikafa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i'tikafa girdi.' Buhârî * Hz. Aişe r.ah. anlatıyor: 'Resûlullah s.a.v. vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikafa girer ve derdi ki: 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın'. Resûlullah s.a.v. 'dan sonra, zevceleri de itikafa girdiler.' Buhârî, Müslim. * Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir: Sahabelerden bazı kimselere, rüyalarında, Kadir gecesinin, (Ramazan'ın) son yedi günü içinde olduğu gösterildi. Resulüllah (a.s.) onlara: 'Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi günü hakkında biribirine uygun düşmüştür. Artık kim Kadir gecesini aramaya kalkışırsa, onu Ramazan'ın son yedisinde arasın' buyurmuştur. Müslim' * Kim Kadir Gecesi'ni, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah'tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. Ebi Davud. * Aişe annemiz r.ah, bir gün kendilerine: Ey Allah'ın Rasülü, şayet Kadir Gecesi'ne rastlarsam nasıl dua edeyim? Şeklinde sorunca, Peygamberimiz s.a.v. ona şu duayı öğretir: (Allahümme inneke afüvvün tühıbbül a f v e V a ' f u anni) Ey Allah'ım muhakkak sen affedicisin, affetmeyi seversin beni de affet! Nesâî. * Hadis-i şerifte bu manaya dikkat çekilir ve mü`minler duaya teşvik edilirler: 'Ramazan`ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? isteği hemen karşılansın.' Müsned Ahmed * Bir hadis-i şeriflerinde oruçluyu, duası reddedilmeyecek üç kişi arasında zikreden Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyururlar: 'Üç kişinin duası geri çevrilmez: Adaletle hükmeden hakimin, iftar edinceye kadar oruçlunun ve mazlumun. 'İbni Mace * İbnu Abbâs r.a. anlatıyor: Resûlullah s.a.v. şöyle söylediğini işittim: İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allah için ağlayan göz ile, Allah yolunda uyanık sabahlayan göz. » Nesaî. * Abdullah bin Ömer`in (r.a.) rivayetine göre Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, iftar vakitlerinde şu duayı sık sık tekrar ederlerdi: 'Ya Rabbi, her şeyi kuşatan rahmetinin hakkı için beni af ve mağfiret eyle.'İbni Mace * Peygamber efendimiz, (Ramazanın son günü Allahü teâlâ, oruç tutanları affeder) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, o gün Kadir Gecesi mi?) diye suâl etti. Peygamber efendimiz, (Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince ücreti verilir.) buyurdu.Ahmed. Sadakai Fıtır: Allahü Teâlâ, bu mübârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Az-çok sadaka vermeli! Sadakayı, isteyen dilencilere değil, isteyemeyen muhtaç fakirlere vermek gerekir. Şeytan düşmandır. Elbette malı hayra harcamaya mani olur. * Hadis-i şerifte buyuruldu ki: İblis, en şiddetli adamlarını malını hayra sarf edene musallat eder. Taberani * Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki: (Şeytan, malınızı hayra sarf ettirmemek için sizi yoksullukla korkutup cimri olmanızı emreder. Allah ise, [sadaka ve zekat verirseniz] mağfiret, lütuf, bolluk vaad eder.) Bekara 268 Şeytanın vesvesesine aldanmayıp Allahü teâlânın vaadine koşmalıdır! * Enes r.a' dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.'e; 'Hangi sadaka daha faziletlidir? ' diye sorulunca, 'Ramazan ayında verilen sadaka' buyurmuştur Tirmizi. * İbn Abbas r.a diyor ki: Rasulullah s.a.v. sadakai fıtri oruçluyu boş ve anlamsız söz ve davranışların (kir ve pasından) arındırmak, haya dışı şeylerin (is ve izinden) temizlemek ve miskinlere yiyecek olmak üzere farz kıldı. Artık kim onu(bayram) nazından önce verirse, o makbul bir sadaka olur; kim de (bayram) namazından sonra verirse, o sadece sadakalardan bir sadaka olur. Ahmed. * Ömer r.a' den şöyle dediği nakledilmiştir: Şüphesiz Rasulullah s.a.v. sadakai fıtrin insanlar henüz (bayram) namazından çıkmadan önce ödenmesini emreti. Ahmed. * Rasulullah s.a.v. Ramazandan Ramazana fakir ve muhtaçlara verilmek üzere fıtır zekatını Müslümanlardan köle, hür, erkek, kadın, küçük ve büyük (nisaba malik olan) her kişi üzerine hurma veya arpadan bir Sa' (olarak belirleyip) farz kıldı. Ahmed. * Ebü Said el Hudri r.a 'den rivayet edilmiştir, şöyle demiştir: Biz Peygamber (s.a.v) devrinde fıtır sadakasını yiyecek maddelerinden bir Sa' (ölçek) olarak verirdik. O zaman bizim yediğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve keş (yağı alınmış peynir) idi. Ahmed. Bayram Sabahı: * Enes bin Malik r.a: Rasulullah s.a.v Ramazan bayramı günü birkaç tane hurma yemeden, bayram namazına çıkmazdı. Ebi Davud. Murecce' bin Reca da şöyle dedi: Bana Ubeydullah şöyle dedi: Bana Enes, Peygamber'in s.a.v. bu hurmaları tek adetli (yani birüçbeş şeklinde) olarak yediğini rivayet etti. * İbn Abbas r.a: Allah'ın Peygamber'i s.a.v. ile Ebü Bekir, Ömer ve Osman r.a. ile birlikte fıtır (Ramazan) bayramı namazında hazır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden evvel kıldırır sonra da hutbeyi okurdu. Allah'ın Peygamber'i(s.a.v) , hutbeden sonra (minberden) aşağı indi.(Cemaat dağılmadan bilhassa kadınlar çekilmeden erkeklerin çıkmaması için) eliyle oturun diye işaret edip erkeklerin oturturkenki hali şu anda gözümün önündedir sonra erkeklerin saflarını yara yara kadınların saflarına kadar gitti. Bilal de beraberinde idi. Peygamber(s.a.v) : Ey Peygamber! Mü'min kadınlar Allah'a hiçbir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasından bir iftira düzüp getirmemeleri, herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları şartıyla sana bey'atlaşmaya geldikleri zaman hey'atlarını kabul et, onlar için mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok rahmet eyleyicidir (Mümtehine,12) ayetini okuyup bitirdi. Sonra: Sizler bu bey'at üzere sabit misiniz? diye sordu. İçlerinden kim olduğu ravice bilinmeyen yalnız bir kadın (ki kadınlar içinde ondan başkası Peygamber (s.a.v) 'e cevap vermedi: Evet ya Rasülallah! dedi. Rasulullah (s.a.v) : Madem ki öyledir, sadaka verin buyurdu. Bilal elbisesini yayıp; Babam anam size feda olsun! Haydi gelin atın dedi. Onlar da halkalarını, yüzüklerini Bilal'in elbisesi içine atmaya başladılar. Buhari. İnanıyoruz ki Allah’a misafir olmanın ikramı sonsuzdur. Aklın ve hayallerin ötesinde bir lütuf deryasıdır. Mümin daima sabır ve taatda Allah ‘a daim ve sonsuz olmalıdır. Sabrın ve itaatın dünyevi tarafı acı, ahiret tarafı çok parlaktır. Efendimiz hadislerinde şöyle buyurmuşlar: * ‘Alemde olup biten işler kaza ve kaderi ilâhiyeye bağlıdır. Vaktiyle olacak işlerde ecele etmekte fayda yoktur, Allah insanların acele etmesiyle acele etmez.’ Tirmizi. Bu gece de, ikram edenin emekleri zayi olmaz. Bu geceler bize Allah’tan bir lütuftur. Duâlarla gözlerin yaşardığı, kalplerin okşandığı ulvi bir gecelerdir. Bu gecelerde koyun sağımı müddeti kadar, namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir.... Yüreğimiz ibadetle çarpsın, gönüllerimiz coşsun. Gökleri aşarak gelen meleklerle ruhumuz yeşersin. Kadir gecemiz hayırlara vesile olsun, dünya ve ahiret çiçeğimiz olarak kalsın. Ramazanın iftar ve sahurları bir başka sevinç, kadir geceleri, mü’minlerin engin gönüllerinde bir başka coşku. Kalbimdekileri dilime dökemedim Allah’ım. Bütün gece ve gündüzlerimizi kadir eyle Ya Rabbi! , Reyyan kapısından Cennete girmeyi bizlere nasip ve müyesser eyle Allahım! Kaynaklar……. Kuran-ı Kerim.. Muteber Hadis Kitapları.. Ali Kılıç Kakiz
-
Firavunu Çökerten Dalgalar
Mal makam çoğaldıkça, azgınlıklar artar. İnkarla birleşen hisler,felaketler saçar. Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz. Nil nehrinin sularını, kızıl kanlara boyattın. Tanrınız deyilmiyim diye,nice naralar attın, Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun. Sihirlerle tavır koymak ne acıdır gerçekten. Şeytan ve aveneleri, Musa ile cedelleşirken. Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz. Tuğyan ederek hırsından çatlardın. İlâhi adalet şaşmaz, misliyle cezalandın. Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun. Neronun koşusuna benzerdi koşun. Feryat et, Nemrutllar imdadına koşsun. Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz. Sorulmayacak mı sandın, sökülen tırnaklar, Kesilerek, feryatları göklere yükselen çocuklar. Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun. Dev dalgalar üzerinize yıkılıp mezar oldu. Aleme ibret cesedin, bir tümsekte bulundu. Allah zalimleri asla başarıya ulaştırmaz. İnkarcılar o geçitte,boğularak silindiler. Böbürlenerek, imansız, kefensiz gittiler. Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun. Gücün varsa,kabrin kapısını aç da gel beri. Çağır yardıma, dünyadan gitmek istemeyenleri. Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz. Evreni kana boyayan seninle eş değerde, Kur’an soruyor,bugünün ebu Cehilleri nerde. Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun. Güç, kuvvet,hüküm sahibi, kimdir anlarsın. Yer ve semalarda olanlar,seni lanetle ansın. Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz. Ali Kılıç Kakiz
mamur
Φ Yeni Üyeler
-
Katılım
-
Son Ziyaret