
ebu muslim
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
16 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
ebu muslim tarafından postalanan herşey
-
BEDENEN SAĞLAM FAKAT KALBEN HASTA MÜSLÜMANLAR....
ebu muslim şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
Yeryüzünde fitnenin, alabildiğince arttığı bir asırda yaşamaktayız. Allah'ın hakimiyyetinin gasb edildiği,inananların aşağılandığı zulüm çağı...Küfrün zulmüne karşı sabır zalimliktir. Zulme uğrayıpda hakkını aramayan, zillete boyun eğen müstaz'aflar, zulmüne katlandıkları zalimlerle aynı suçu icra ettiklerinin farkına varmalıdırlar. Cerir(b.Abdullah el-Beceli,r.a)'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah(s.a.s)şöyle buyurur: ''Hiç bir kavim yoktur ki,içlerinde günah işlenir, onlar günah işleyenlerden daha güçlü (fenalıklardan)caydırıcı üstünlüğe sahip olduğu halde (günahları) engellemez de Allah, onların tümünü cezalandırmaz.(Yani suçluları ve onlara mani olmayanların tümünü cezalandırır.)'' (2) Zira, İslam'daki sabır tavsiyesi, zalimin zulmüne boyun eğerek,işlenen günahları görmezlikten gelerek, zillet içerisinde yaşama hakkını vermemektedir. Sabrın gerçek mahiyeti, bugünün ümmetinde, rahatına düşkün müslümanlar tarafından saptırılmıştır. İslam'ı bütün olarak anlayıp yaşamak lazım gelir. ''Zalimler ne yaparsa yapsın, biz sabredelim'' anlayışı bütünüyle İslam'a ters düşmektedir. İslam'a teslim olan müvahhid müslümanlara cihadın her türlüsü farz kılınmıştır. Cihad vazifesi terk edildiği vakit, yaşanılan hayat, zillete mahküm bir hayat olur çıkar. Halkı müslüman olan ülkelerde, gayr-i İslami metod takib eden çağın tağutları tarafından yazılan ve uygulanan, zulüm dolu kanunlara karşı tavır koyamayan müslümanların zillet içersinde yaşadığı bilinmekte ve gözlenmektedir. Zalimin zulmüne karşı tavır koyamamış ve boyun eğmiş müslümanlar, bizzat kendi elleriyle zalimlerin koltuklarını, saltanatlarını, hayati çıkarlarını sağlamlaştırmış olduklarının farkına varmalıdırlar. Ümmeti şereflendiren, zilletten kurtarıp onurlandıran, yücelten cihad farizasının terk edilmiş olması, yeryüzündeki İslam ümmetinin, kavim kavim yok olmasına, yerin dibine geçirilmesine sebeb olmaktadır. Buna en yakın örnek, Afganistan, Irak'tır. Allah'ın indirdiği hükümlerle değil, heva hevese dayalı kanunlarıyla hükmeden zalim yöneticilere karşı topyekün Rasulullah(s.a.s)'ın metoduyla tavır koyamayan, geçmişte Cezayir, şimdi ise Irak halkı... Başlarına gelenlere tüm dünya şahit. Cihadı terk eden, küfre karşı topyekün kıyam edemeyen kavimler adeta Rabb Allah(c.c) tarafından cezalandırılmıştır. Cihadı terk eden kavmin helake uğraması, dirilişlerin gelecek nesillere kalmış olması, diğer toprak parçalarının üzerinde yaşayan inanan kavimlere önemli, ibretli mesajlar vermektedir. Düşünmek ve ibretler çıkarmak gerek, dünyamızı ve ahiretimizi kurtarmak için... ".......Bir kavim, içlerindeki(güzel hal ve ahlakı)değiştirip bozuncaya kadar, Allah, şüphesiz ki, onun(halini) değiştirip bozmaz......" (3) İçinde yaşamakta olduğumuz ülkenin geçmiş tarihine uzandığımızda, bu hali görmekteyiz. 1800'lerden itibaren başlayan batılılaşma süreci, 1839 tanzimat,1856 islahat fermanları, 1876, birinci meşrutiyet, 1908,ikinci meşrutiyet gibi dönemeçlerden Osmanlı, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte tam anlamıyla İslam'ı ve Allah(c.c)'ın hükümlerini terketmeye yalanlamaya doğru geçiş dönemi yaşamış ve gerçekleşmiştir. Bu bozulmayla birlikte Cenab-ı Allah, 75 küsür yıl önce o kavmi götürmüştür. İçeriden iman abidesi ümmetin bozulması, değişmesi, dışarıdan batılıların haçlı seferleri,misyoner çalışmaları ümmetin sonunu hazırlamış yaklaşık 75-80 küsür yıldır işgal edilmiş İslam topraklarında yaşayan müslümanlar belini doğrultamamış yeni bir ümmet, şahlanan hak arayan, dinine sahip çıkan ve adaleti sağlayan bir ümmet olunamamıştır. Evet, yıllardır kendini bulamamış inananlar!.. Düşünebilmek, akledebilmek ve zalimlerin ahtopot gibi dört bir yandan sarmış kollarını kırabilmek... İşte tağutların başardığı bu !... Bizleri, düşünemeyen, akledemeyen, cihad edemeyen kısacası yaşayan birer ölü haline getirmiş olmalarıdır. Dirilemeyen dolayısıyla direnemeyen, acınacak bir halde bulunan bir ümmet. Bedenen sağlam fakat kalben hasta müslümanlar! Allah'ın helakı başımıza geldiği zaman pişman olmanın bir faydasıda olmaz tıpkı Semud kavmi gibi... Allah'ın hududunu çiğneyen ve Rablerinden geleni yalanlayan Semud kavmi çağımıza önemli mesajlar akıtmaktadır. "Semud azgınlığı yüzünden yalanladı. En azgınları ileri atıldığında, Allah'ın Peygamberi onlara: ''Alah'ın dişi devesi ve onun su hakkı'' demişti. Fakat onu yalanladılar ve derken deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onları kırıp geçirerek yerle bir etti....." (4) ''Allah'ın devesi '' denilen dişi deveyi, kavminin en azgını olan Kudar ibn Salif'in kestiğini ve kavminin, o zalimin zulmüne ses çıkarmadan seyirci kalmasını ayetlerle seyrediyoruz : "Arkadaşlarını çağırdılar, o da sarılarak onu kesti." (5) Salih peygamberi yalanlayan bir kavim, Allah'ın kendilerini imtihan etmek ve denemek için gönderdiği dişi deveyi kesen ise, sadece bir kişi. Bu azgının,deveyi kesmesinden kasıt, Allah'ın hududunu çiğnemek, Peygamberini de yalanlamaktı. Rasulullah(s.a.s)'ı yalanlayan v ümmetine zulmeden Ebu Cehil'ler, As bin Vail'ler vs... gibi. Bugünde inananlara zulmeden baş zalim tağutlar var fakat, bu zalimlerin zulmünü seyreden müslümanlar da bulunmakta. Hz.Ebu Bekir(r.a) Rasulullah(s.a.s)'dan duyduğu şu Hadis-i Şerif'i bizlere iletmiştir: ''Şüphesiz insanlar, kötü bir şeyi görüp de men 'etmedikleri zaman, Allah'ın onlara umumi bir ceza vermesi çabuklaşır (veya yakınlaşır.) '' (6) Bir zalimin zulmüne seyirci kalıp ses çıkarmamak o topluluğu helake götürür, pişman olsalar dahi. "Derken onu kestiler. Fakat pişman oldular." (7) Pişman oldular, ''engel olsaydık, men etseydik, Allah'ın devesine sahib çıksaydık'' dercesine, ancak Rableri günahları sebebiyle onları kırıp geçirerek yerle bir etti. Bugünün müslümanları Allah'ın dinine sahip çıkmadıkları, şeriatımız olan İslam nizamını sahiplenmedikleri ve küfre karşı topyekün karşı koymadıkları sürece, adeta aynı akıbet bizleri de beklemekte sanki... Bu zulümleri icra edenler de, ettirenler de, işlenen amellerin hesabının verileceği, vaad olunan kıyamet günü elbet hesaba çekileceklerdir. Fakat o işkencelere uğrayan mü'min muvahhid müslümanları seyreden işkence sahipleri var da, işkenceye uğramadı diye umursamayan müslümanlar yok mu? ''İşkenceleri seyredenlerin canı çıksın'' bedduası, sadece, o işkence yapanlar için geçerli de, o zulmü seyredenler ne kadar masum! Zindanlarda yatanların dertleriyle dertlenmemek, ailelerine sahip çıkmamak, seyirci kalmak, mü'min kardeşinin derdini derdi bilmemek, ve rahat yaşantılar müslümanın kurtuluşu olabilir mi? Rasulullah(s.a.s)Efendimiz,veda hutbesinde şöyle buyurmaktadır: ''Ne zulmediniz, ne de kendinize zulmettiriniz....'' (10) Yani ne zalim ol ne de mazlum... Zulüm kaldırıldığı gibi zulmetme de kaldırılmış, iman edenler bu kötü hasletten men edilmişlerdir. Cenab-ı Allah azzeve celle, zalimleri dost edinmeden, Allah'ın dinini hakim kılma uğruna birbirlerine kenetlenen,kendi yolunda saf bağlayarak çarpışanları sevmektedir. (11) Seyirci kalanları değil, sabır diyerek, sabrın içeriğini saptıranları değil... Bir mü'min ancak, Kelime-i Şehadet'i hakkıyla getirir ve bu dinin tekliflerine tavizsiz kusursuz uyar ve bu uğurda canıyla, malıyla, evladıyla, ilmiyle cihad eder, işte o zaman başına gelen sıkıntılara sabrederek yoluna devam eder. Efendimiz (s.a.s) buyurdular ki: ''(Siz müslümanlar,)zalimin kollarından tutup onu (batıldan)hakka çevirmedikçe ,hayır (azabtan kurtulamaz ve mazur sayılamazsınız.) (12) Biz müslümanlar, hepimiz mes' ulüz, hakkı hakim kılmak üzere çalışmadığımız, ''Allah'ın sözü en yüce olsun '' diye mücadele etmediğimiz sürece azabtan kurtulamayız ve hiç bir mazeret de bulamayız. İslam milleti, Muhammed (s.a. s)ümmetinin başını, iman eden, Allah'ın indirdikleriyle hükmeden ve cihad eden imamet makamının çekmesi zaruridir. Din gününde hesaba çekilecek ümmet, şu Hadis-i Şerif'e kulak vermelidir. Rasululah(s.a.s) buyurdular: ''Zalim, hain ve günahkar emirler iş başına geleceklerdir. Kim onların yalanlarını doğrular ve onlara yardım ederse benden değildir ve bende onlardan değilim.Onlar cennetteki havuzun başında su içmek için benimle beraber olmayacaklardır. Kim onları doğrulamaz, onların zulümlerine yardım etmez ise o, bendendir ben de ondanım. Böyle yapan kimse ise su içmek için havz-ı Kevser'de benimle beraber olacaktır.'' (13) Giyim kuşamımıza, yediğimize içtiğimize, kıblemize, Kabemize el atan egemen tağutlar, kalblerimize ve inançlarımıza da el atmış ve ümmeti, Allah'(c.c)'ın adıyla kandırmak suretiyle kıblesini dahi değiştirmişlerdir... Kabeyi tavaf eden müslüman gerçekte kıblesini Kabe'ye değil, beyaz saraylara , dolarlara batıya çevirmiştir de bilinçsizce Kabe'yi tavaf etmeye devam etmektedir. Oysa Kabe'nin Rabbi ve bütün alemlerin Rabbi, hüküm koyan hükmeden yöneten , nimetlendiren tek ilah'tır. Cahil(bilinçsiz) müslüman, Allah'dan başka sahte ilahları Allah(c.c)'a şirk koştuğunun da farkında değildir. "Onlar tuttular Allah'dan başka bir takım ilahlar edindiler, umuyorlarlar ki, (sahte ilahlar tarafından )yardım olunacaklar. İlahların yardıma güçleri yetmez. Onlar ise ilahlara karşı hazır askerlerdir." (14) Zulme uğrayıp da hakkını aramayan, zillete boyun eğen mus' taz'aflar, zulmüne katlandıkları zalimlerle aynı suçu işlediklerinin farkına varmalıdırlar, iş işten geçmeden... Ahiret aleminde ise sonuç açıktır. "Toplayınız zulmedenleri ve onlara eş olanları, Allah'tan başka taptıklarını da. Onlara cehennemin yolunu gösterin." (15) Bu uzun yazıyı sabırla okudunuz için hakkınızı helal edin..... ''Ey Rabbimiz, Kahhar sıfatından Rahman sıfatına sığınıyoruz, üzerimize rahmetini ve affını yağdırmanı diliyoruz. Ümmete uyanış nasib eyle, Amin Vesselam.......... -
MÜSLÜMANLARIN GÜNDEMİ NE OLMALIDIR SİZCE.....
ebu muslim şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
şöyle bir düşünün --- Caddede aniden bir gürültü, acı bir fren sesi duydunuz ve o tarafa doğru koştunuz, orada büyük bir kalabalık oluştu. Vardığınızda şöyle bir manzarayla karşılaştığınızı farz edelim: Orta yerde tamponu ezilmiş bir otomobil, beş on metre ötede yere uzanmış, ağzından burnundan kan gelen bir kişi. Olayın bundan sonrasının da şöyle geliştiğini var sayalım: Kalabalıktan bir bayan, çantasından çıkardığı iğne iplikle adamın ceketinin kopmuş düğmesini dikmeye başlasa, bir başkası da cebinden çıkardığı tarakla adamın dağılmış saçlarını taramaya başlasa, bir başka kişi kaza esnasında adamın cebinden düşen cüzdanını yerden alsa, içinden düşen kartlarını itina ile yerine yerleştiriyor olsa, bir başkası da adamın fırlayan ayakkabısını bulup bağlarını çözerek giydirmeye çalışsa.Siz de bu adamlara ne yapıyorsunuz böyle? diye çıkıştığınızda, bu insanların size verecekleri cevapta hiç birinin yanlış bir şey yapmadıklarını, bir aksaklığı giderdiklerini, bozulan bir şeyi düzelttiklerini söyleyecekler. Gerçekten de bu insanların yaptıklarının hiçbirisi de yanlış değildir. Fakat hepsi de sıralama hatası yaparak yaralının kan kaybına ve dolayısıyla hayatını kaybetmesine sebep olmaktadırlar. Çünkü ilk önce yapılması gerekeni yapmamaktadırlar Evet, bugün Müslümanların hangi konuda ne düşündüklerinden ziyade, gündem sıralamaları nasıl olmalıdır sorusunun daha önemli olduğu kanaatindeyim Daha da açalım: Allah Teala şu anda bizden ne bekliyor? Tarihin bu diliminde, bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak Rabbimiz şu anda bizlerden ne bekliyor? Biraz iddialı bir soru fakat cevabının o kadar da zor ve imkansız olduğunu düşünmeyelim. Dünyanın en azılı firavunlarının her taraftan bu ümmete saldırıya geçtiği bu günlerde bu mübarek coğrafyayı kana buladığı,dünyada müslüman kanının akmadığı bir toprak parçası kalmamışken çocuklarının üzerine ölüm yağdırdığı, kendi vatanlarını kendilerine hapishane yaptığı bir günde, Müslümanlar olarak kendilerine gündem olarak şunları seçenlere ne demelidir Allah aşkına? Rükuya giderken eller kaldırılmalıdır, yok kaldırılmamalıdır Tahiyyata oturunca şehadet parmağı kaldırılmalıdır, yok kaldırılmamalıdır Farzdan sonra müezzin tesbih dualarını açıktan yapmalıdır, yok herkes kendisi gizli yapmalıdır İkindinin ve yatsının farzından önce dört rekat sünnet vardır, hayır yoktur Mezar taşlarının boyu en fazla şu kadar olmalıdır, hayır şu kadar olmalıdır Rasûlullahtan sonra halife Hz. Ali olmalıydı, hayır Hz. Ebubekir olmalıydı ve oldu. Söyleyin Allah aşkına, böyle bir günde Müslümanların gündemleri bunlar mı olmalıdır? Ülkeleri ellerinden gitmekte olduğu bir demde meleklerin erkekliğini dişiliğini tartışanlardan farkımız kalır mı? Moğolların katliamına uğradıkları bir zamanda hünsa-i müşkil konusunu tartışanlardan farkımız kalır mı? Yerde çırpınan bir yaralının saçını taramaktan, ceketinin düğmesini dikmekten daha gülünç değil midir böylesi gündemlerle uğraşmamız? gündemlerimizi ölü meselelerle geçirmeyelim..türkiyemizde de islama yapılan her türlü saldırılar karşısında biz ne yapıyoruz-ve ne yapmalıyız.Dünya müstekbirlerinin kırbaçları üzerimizde şaklayıp dururken, etrafımızı saran dikenli tellerin alüminyum mu, demir mi, bakır mı olduğunu tartışmayalım. Kısacası dünyayı ve özellikle müstekbirleri kendimize güldürmeyelim. Hepsinden öte, Allah Teala nın gazabını üzerimize çekmeyelim. Yıllar önce Allah dostu muhterem bir zatı ziyarete gitmiştik, bizi evinin bahçesinde karşıladı, bu arada şiddetli bir rüzgar esmeye başlamıştı, kümesteki bütün hayvanlar rüzgar karşısında bir tek yumak gibi olmuş, kafalarını birbirlerinin kanatlarının altına sokmuş ve kümesin bir köşesinde toplanmışlardı: Şunlara bakın dedi, biraz önce hepsi birbiriyle kavga ediyordu, özellikle horozlar ibik ibik bir birini boğuyordu. Fırtına çıkınca kavgayı bıraktılar, hep bir yere toplandılar, gördüğünüz gibi birbirine sokuldular, kucaklaştılar. Müslümanlar olarak biz de hiç değilse fırtına esnasında şöyle olabilsek... ''Ey Rabbimiz, Kahhar sıfatından Rahman sıfatına sığınıyoruz, üzerimize rahmetini ve affını yağdırmanı diliyoruz. Ümmete uyanış nasib eyle, Amin Vesselam.......... -
Allah, sizlerden iman edip iyi davranislarda bulunanlara, kendilerinden oncekileri sahip ve hakim kildigi gibi, kendilerini de yeryuzune sahip ve hakim kilacagini, onlar icin begenip sectigi dini (Isl?m'i) onlarin iyiligine yerlestirip koruyacagini ve gecirdikleri korku doneminden sonra, bunun yerine onlara guven saglayacagni vaad etti. Cunku onlar bana kulluk ederler. Hicbir seyi bana es tutmazlar. Artik bundan sonra kim ink?r ederse, iste bunlar asil buyuk gunahkarlardir. Hem namazi kilin, zekati verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.Ink?r edenlerin, yeryuzunde (Allah'i) aciz birakacaklarini sanmayasin! Onlarin varacagi yer cehennemdir. Ne kotu varis yeridir orasi! NUR SURESI 55-57 Allah (c.c.) soyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’tan sakinilmasi gerektigi sekilde sakinin ve ancak muslumanlar olarak olun.” (Al-i Imran: 3/102) "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da esini yaratan ve ikisinden bir cok erkekler ve kadinlar uretip yayan Rabbinizden sakinin. Adini kullanarak birbirinizden dilekte bulundugunuz Allah’tan ve akrabalik haklarina riayetsizlikten de sakinin. Suphesiz Allah sizin uzerinizde gozetleyicidir.” (Nisa: 4/1) “Ey Iman edenler! Allah’tan korkun ve dogru soz soyleyin ki Allah islerinizi duzeltsin ve gunahlarinizi bagislasin. Kim Allah’a ve Ras?lune itaat ederse buyuk bir kurtulusa ermis olur.” (Ahzab: 33/70-71) Muhakkak ki, sozlerin en dogrusu Allah’in Kelami, yollarin en hayirlisi Muhammed (s.a.v.) yoludur. Islerin en kotusu ise sonradan uydurulanlardir. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapiklik ve her sapiklik da atestedir.” (Muslim, Cuma: 13; Nesai, Cuma: 24.Not: Rasulullah (s.a.v.) “Hutbetu’l-Hace” ismiyle meshur olan bu duayi, Cuma hutbelerinde ve diger konusmalarinda okumus, sahabelerine de ogretmistir.)
-
BERAAT KANDİLİNİZ MUBAREK OLSUN
ebu muslim şurada cevap verdi: artos32 başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bütün müslümanların beraat kandilini kutlarım.......... Bu gecenin beş özelliği vardır: 1) Bu gecede önemli işlerin seçimi ve ayırımı yapılır. 2) Bu geceyi ibadetle geçirenlere yardımcı olması amacıyla Allah tarafından melekler gönderilir. 3) Bu gece bağışlanma ve af gecesidir. 4) Bu gecede yapılan ibadetlerin fazileti çok büyüktür. 5) Bu gecede Peygamberimize şefaat yetkisinin tamamı verilmiştir. Bu yetkinin üçte biri Şaban'ın onüçüncü günü, üçte biri Şaban'ın ondördüncü günü, geri kalan üçte biri de Şaban'ın onbeşinci günü verilmiştir. -
Allah a hamd olsun. O'na şükreder, O'ndan yardım diler, O'nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak, kimi de dalalete düşürürse ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.s) O'nun kulu ve rasuludür. Ancak, ona tabi olmakla din sağlam olur. Allah insanı yaratmış ve ona yaratılışının gayesini bildirmiştir. Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: «Ben insanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.» (Zariyat: 56) «Allah'a ibadet edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın.» (Nisa: 36) İnsanın yaratılışından beri, İblis (aleyhillane) Adem (a.s) ve oğullarına düşmanlığını gösteregelmiş ve onları dalalete düşürmek için ahdetmiştir. Ancak Allah'ın halis kulları onun şerrinden emin bulunmaktadırlar. Şeytanın bu ahdiyle beraber hak ve batıl mücadelesi de başlamıştır. Bir yanda Rahman kabilesinin üyeleri, diğer yanda şeytan ve kabilesi... Şeytan, insanoğlunu doğru yoldan saptırmak için çeşitli yöntemlerle ona yaklaşmış ve batılı süslü göstererek insanların büyük bir kısmını dalalete düşürmüştür. Oysa Allah (c.c) şeytanın apaçık bir düşman olduğunu belirtmiş, insanın bu meluna tapmaması için müjdeleyici ve uyarıcı rasuller göndererek hakikati göstermiştir. Birbiri ardından gelen rasullerin tümü ilk olarak ve başka bir konuya geçmeden öncelikle şu hakikati belirtmekle görevliydiler: «Yalnız Allah (c.c)'a ibadet ve bütün tağuti unsurları reddedip onlardan uzak durmak... Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona; «Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız bana ibadet ediniz» diye vahyetmiş olmayalım.» (Enbiya: 25) «Muhakkak ki biz her topluluğa bir rasul gönderdik. Onlara; Allah'a ibadet etmelerini ve tağuttan sakınmalarını emrettik.» (Nahl: 36) Gönderilen bütün rasuller bu tevhid meşalesini taşıyarak toplumlarını yalnız Allah'a ibadete ve tağutları ve onlara tabi olanları inkar etmeye davet etmişlerdir. Bu tevhid meşalesi yaratılmışların en hayırlısı Muhammed (s.a.s)'e ulaşmış ve Rasulullah'da en mükemmel şekliyle noktalanmıştır. Rasulullah (s.a.s) kendisine ulaşan tevhid meşalesini taşıyarak kemale ermiş bir din ile insanların yolunu kıyamete kadar aydınlatmıştır. Rasulullah (s.a.s) de diğer insanlar gibi bir beşerdi. Rasulullah (s.a.s) ümmetine İslam'ı her yönüyle tebliğ ettikten sonra vefat edip ahirete göç etmiştir. Ama şeytan ve Ademoğulları arasındaki savaş henüz bitmemiştir. Bu mücadele ve savaş süreklidir. Şeytanın renkten renge boyayarak süslediği batılın hak ile mücadelesidir. Bu çetin savaşta batılın süslü görünümüne aldanarak şeytanın safına geçenler bir tarafta, şeytanın tuzaklarından sakınan Allah'ın gerçek kulları da diğer taraftadır. Ancak şeytanın hizbinden olmaktan sakınmak kuru bir ifade ile olacak birşey değildir. Burada hak ehlinin ağır sorumluluğu dikkati çekmektedir. Yani, sadece hakkı bilmek kafi değildir, aynı zamanda onu tebliğ etmek ve bu sebeble başa gelen bütün sıkıntılara sırf Allah rızası için katlanmak gerekir. Tüm rasuller Allah'ın istediği şekilde ve hiçbir şeyi gizlemeden ve herşeyi açıkça anlatarak tebliğ görevlerini yerine getirmişlerdir. Rasulullah (s.a.s) de böyle yapmıştır. Hakkı tebliğ etmiş ve bunun karşısında duran engelleri söz ve silah ile ortadan kaldırmaya çalışmıştır. İman edenlere de bu şekilde hareket etmelerini bir görev olarak yüklemiştir. Bu görevi tam anlamıyla yerine getirebilmeleri için de, onlara tutundukları takdirde yollarını şaşırmayacakları iki şey bırakmıştır: Kur'an ve Sünnet... Bu iki silah her türlü fitneye karşı etkili silahlardır. Rasulullah (s.a.s)'den sonra çeşitli fitnelerin başgösterdiği bilinmektedir. Bu dönemlerde bu fitnelere karşı duran gerçek iman sahipleri bu etkili silahlarla kuşanarak, o anda söz konusu olan bu fitneyi ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Hiç birisi o an için tehlike arzetmeyen ve güncel olmayan bir fitneyi gündeme getirip de bu dinin pratiklik gerçeğinden uzaklaşmamışlardır. Mesela: Ali (r.a) zamanındaki gündemde olan fitne gözardı edilerek Ebu Bekir (ra) dönemindeki zekatı vermeyi reddedenlerin meselesinden kaynaklanan fitne gündeme getirilmemiştir. Veya Ahmed b. Hanbel kendi döneminde; Kur'an mahluk mu, değil mi? diye ortaya çıkartılan fitneyi gözardı ederek dört halife dönemlerinde ortaya çıkmış olan bazı olaylarla vakit geçirmemiştir. Tüm enerjisini o an tehlike arzeden fitnenin ortadan kaldırılmasına yöneltmiştir. İşte bunlar bize ulaşan ve metod açısından yolumuzu aydınlatan önemli ışıklardır. Geçmişteki durum böyleydi... Yakın tarihimize gelince... Ne kadar hatalı olursa olsun, İslam kanunlarını tatbik eden ve İslam devleti sayılan Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra, daha önce gayet açık olan ve herkesin hiç tartışmasız kabul ettiği bazı meseleler sorun olarak gündeme geldi. Bu meseleler nelerdir? Örneğin; «Bir müslüman ancak Allah'a, rasulüne ve mü'minlere dost olabilir» gerçeği tartışmasız kabul ediliyordu ve bunun aksini iddia edenlere rastlamak mümkün değildi. İşte bunun gibi «Hükmün sadece Allah'a ait olduğu, yasama ve hüküm koyma yetkisine başka hiçbir varlığın sahip olamayacağı inancı» da tevhid akidesinin bir gereği olarak kabul görüyor, bunun aksini iddia etmek ise küfür olarak nitelendiriliyordu. Yine o müslümanlar biliyorlardı ki; tabiatı yaratan, onu düzene koyan Allah, insanların da yaratıcısı ve kanun koyucusudur. İnsanlara fayda ve zararın ne ile ve nasıl olduğunu bilen yaratıcı elbette onlara en güzel kanunu göndermiştir. Evet eski müslümanlar bu gerçeği tartışmasız kabul ediyorlardı. Sonra ne oldu? Sonra bu mesele şeytan ve yandaşları için biricik mesele ve saptırılması gereken hedef haline geldi. Artık yeryüzünde yürüyen sahte ilahlar zuhur etti ve hüküm koyma fonksiyonuna talip oldular. Ortam ve şartlara göre gizli ve açık olarak bu davalarını sürdürdüler. Kendi kanunları ile insanları idare etme davasında çeşitli taktiklerle mücadele ve çabalarını hızlandırdılar. Daha önce imanın gereği olarak kabul edilen hakimiyetin Allah'a ait olduğu gerçeği artık tartışma alanına sokuldu ve anlayışlar bulanıklaştırıldı. İşte bundan dolayı iman ile küfür arasındaki çatışmanın odak noktasını bu mesele oluşturmuştur. Yani teşri (yasama ve hüküm koyma) meselesi. Bu mesele günümüzde müslümanların üzerinde ehemmiyetle durmaları gereken en önemli meseledir. İşte zamanımızın en önemli fitnesi de budur. Bu mesele şirkin boyutlarını da gündeme getirmiş ve müslümanlar açısından bu asrın ana meselesi haline gelmiştir. Günümüz müslümanı neyi tebliğ edecek? Hangi meseleyi gündeme getirecek? Ebu Bekir (ra) zamanında vuku bulan Müseylemetül Kezzap meselesini mi? Ali (ra)'ın onu ilahlaştıranları yakması meselesini mi? Yoksa Kur'an'ın mahluk olduğuna dair yapılan tartışmaları mı? Evet hangi meseleyi? İslam alimleri, müslümanın öncelikle ve geciktirmeden öğrenmesi gereken ilimler hakkında görüşlerini belirtmişler ve itikad hakkında şöyle demişlerdir: «İtikad ilmini öğrenmek, itikad ile ilgili tehlikelere paralel olmalıdır. Eğer tevhid kelimesinin manası hakkında kişinin kafasında bir şüphe varsa, bu şüpheyi gidermek için gereken ilmi öğrenmesi farz-ı ayındır. Eğer bid'atin yaygın olduğu bir yerde bulunuyorsa bu tehlikelerden emin olması için, kendisini bu bid'atlerden koruyacak İslami hakikatleri öğrenmesi farzdır. Mesela; faizin uygulama alanı bulduğu bir yerde tüccarlık yapan bir kimsenin bundan korunma yollarını öğrenmesi farz-ı ayın olur.» (Ahmed b. Kudame el Makdisi ([1])-Minhac-ul Kasidin) Asrımızın meselesi geçmişteki müslümanların meselelerinden farklı, yeni bir meseledir. Bugünkü alimler sözkonusu olan bu meseleyi, yani hakimiyet ve şirk kavramı meselelerini netliğe kavuşturmak ve böylece üzerlerine düşen görevi yerine getirmekle sorumludurlar. Ancak bu şekilde üzerlerindeki ağır sorumluluktan kurtulabilirler. Bu ümmetin gerginlik arzeden bu döneminde, bugün çeşitli yerlerden birtakım sesler yükselmektedir. Yükselen bu sesler toplumları din esaslarına sarılmaya davet etmekte ve tehlikeli durumlardan sakındırmaya çalışmaktadır. Ancak bu davetler, yükselen bu sesler, küfür mihraklarının ve işbirlikçilerinin yanında cılız kalmış ve amacına tam ulaşamamıştır. Fakat Allah'ın nuru mutlaka tamamlanacaktır. Nitekim Rasulullah (s.a.s), hiçbir zaman kaybolmayacak olan ve sırat-ı mustakim üzere bulunan bir topluluğa işaret etmiştir. Bu din Allah'ındır ve kıyamete kadar baki kalacaktır. Ufuklardaki işaretler yeni uyanışları müjdelemektedir. Bu uyanış, «yalnız Allah'ın hükmünü tanıma» anlayışını da beraberinde getirmiş ve böylece «Hakimiyet» sorunu yeniden ele alınmıştır. İşte bu gerçek, yani «vahyin reddettiği kanunları kabul etmenin veya onlara itaat etmenin şirk olduğu» gerçeği tağutları sarsmıştır. Ve böylece çatışma artık yeni bir döneme girmiştir. Evet şeytanın hizbi ile Rahman'ın hizbi arasındaki kavga değişik bir şekil almıştır. tağutlar ve işbirlikçileri bu gerçeği gözden saklamak için takva maskeleri takmaya başlamışlar ve bu büyük meseleyi küçük gösterip, İslam'ı isteyen insanları başka meselelerle uğraştırmak için şeytani hilelere başvurmuşlardır
-
BIRAKIN ARTIK MÜSLÜMANLAR İNANCINI YAŞASINLAR....
ebu muslim şurada cevap verdi: ebu muslim başlık Dini Konular - Din - Dinler
Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm, Rasûlullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun... Tevhidin şirkle olan savaşı, Nûh Aleyhisselâm’ın kavmini, putlardan sakındırıp sadece Allah’a ibadete davet ettiği günden beri devam etmektedir. Nûh Aleyhisselâm’dan sonra da Rasüller geldi ve gönderildikleri toplumları yalnız Allah’a ibâdet etmeye davet edip tapınageldikleri şeylerin ibâdete layık olmadıklarını onlara anlattılar. Bu hak batıl mücadelesi, Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem gelinceye kadar da böylece devam etti. Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem kendisine nübüvvet verilmeden önce de çevresinde “sâdıkû’l-emîn/doğru ve güvenilir” olarak bilinmesine rağmen onları tevhide, yalnız Allah’a kul olmaya davet ettiğinde, “yalancılık ve sihirbazlıkla” suçlandı. İşte bu, toplumlarını şirkten arındırarak tevhid inancına çağıran her peygamberin karşılaştığı bir durumdur. Bu mücadele her zaman varolmuştur. Tevhid inancının varlığı ile yokluğu arasında tehlikeli bir nokta olması hasebiyle şirk ve çeşitleri hakkında kardeşlerimizi biraz daha aydınlatmayı hedef edinerek risâlemizi sunuyor ve Allah’tan başarı diliyoruz. “Allah, kendisine ortak koşanları bağışlamaz. Bundan öte dilediğine, dilediği kimse için bağışlar. Her kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz büyük bir iftirada bulunmuştur” (Nisâ, 4/48). “Şüphesiz kim Allah’a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun gideceği yer Cehennemdir. Zalimlere orada bir yardımcı da yoktur.” (Mâide, 5/72). İnsanın, Allah azze ve celle’ye karşı açıkça isyanı olduğu için şirk, en büyük bir suçtur. Bu hal üzere ölen kimse ebediyen Cehennemde kalacaktır. (Allah korusun). “Şüphesiz kitap ehli ve müşriklerden Kafir olanlar, Cehennem ateşinde ebedi olarak kalacaklardır. Onlar insanların en kötüleridirler” (Beyyine, 98/6). Öyleyse şirk nedir? Şirk; Allah’a zatında, sıfatlarında, hükmünde, ulûhiyet, ibadet veya mülkünde ortağı, dengi bulunduğuna inanmak ve bunu kabul etmektir. Küfür nasıl imanın zıttı ise, şirk te tamamen Tevhidin zıttıdır. Şirkin Çeşitleri: büyük şirk Birşeyi Allah’a denk tutup ona ibadet etmek, İlah’mışcasına ona itaâtte bulunmak, hem onun hem de Allah’ın emirlerini denk görerek ortak koşmak, veya o şeyi Allah hükmünün önüne geçirmektir. Bazı hallerde Allah’ın hükümlerinin geçerli olamayacağına inanmak ta bu kabildendir. Kişi bu durumda geçerli gördüğü kanunları Allah’ın hükümlerine tercih ettiği için bilerek-bilmeyerek şirke düşmüş olur. Şüphesiz bu kelimenin tek anlamıyla, şirkin en ağırı olup bu durumdaki kimse İslâmdan çıkmış ve bu durum üzere ölen kimse de ebedî cehennemde kalmak üzere müşrik olarak ölmüştür. (Allah korusun). “(Yahudiler) Allah’ı bırakıp alimlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler” (Tevbe, 9/31) Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi Vesellem Tirmîzi’de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtim’e, “Hıristiyanlar alimlerine helali haram, haramı da helal kılmalarında itaât ediyorlardı. Kim Allah’tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah’tan indirileni inkar etmiştir” -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur,- “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler” (Mâide, 5/44). Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah’ındır, “Bilesiniz ki, yaratmak ta, emretmek te O’na mahsustur” (A’raf, 7/54). “Bilesiniz ki, ... O’na mahsustur” ifâdesi, bu hakkın başkasına nisbetin asla mümkün olmadığına açık bir delildir. Ayette görüldüğü üzere yaratma ve emretme hakkını, Allah’tan başkasına nisbet eden kimse İslâm milletinin dışına çıkmış, müşrik olmuştur. Yarattıkları üzere yegâne tasarruf sahibi olan yalnız Yaratıcıdır, Allah azze ve celle’dir. Yarattıklarının yararına olanı en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiç bir şey yaratmamıştır. Allah’tan başkası, yaratılmış olduğundan acizdir, kendinde bile bilmediği sayısız husus vardır. İnsan bunu bile bilmekten âcizken yaratılmışlara uygun ve yararlı olanı nereden bilebilir ki? Bu da gösteriyor ki, insanlar tarafından hayata bir sistem olarak yön vermesi üzere konulan bütün kanun ve düzenler batıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek asla câiz değildir. Hakimiyet ancak Allah’ındır, O’ndan başkasının, kendinden bir hüküm getirme hakkı asla yoktur. (En maddesel konularda bile insan, dün inkar ettiğini bugün ikrar veya dün ikrar ettiğini bugün inkar ediyorsa bu âciz haliyle -Yaratıcısını ve de O’nun hükümlerini inkar ederek- ortaya koyacağı hayat sistemi elbette batıl olacak ve elbette her şeyi ilmiyle kuşatan hiçbir noksanlığı olmayan yüceler yücesi Allah’ın kanunları yegâne, alternatifsiz doğrular olacaktır). Allah’tan başkasının kanunlarına Kur’âni ifadeyle, “Cahiliyye hükümleriyle hükmetme” denilmektedir. Burada Allah azze ve celle, kendi hükmü dışında geçerli veya hayırlı olabilecek bir hükmün olmadığını açık ve kesin olarak bildirmiştir -
BIRAKIN ARTIK MÜSLÜMANLAR İNANCINI YAŞASINLAR....
ebu muslim şurada cevap verdi: ebu muslim başlık Dini Konular - Din - Dinler
ben kökten dinciyim Benim zâhirde köküm Allah Rasûlüne dayanır... Benim bâtında köküm Allah`a erer!.. Allah indindeki Dinislâm, Dinimdir!. Allah kelâmı, kitabımdır!. Sadece bir okur-yazarım!. Kitabullah`ı "oku"rum elimden geldiğince... Allah indindeki Dinislâm`ı, açıklamağa çalışırım takdir edilmiş anlayış kapasitesince... Bâtında, varlığım Hakk`a aittir... Zâhirde hitabım, halkadır!. Secdem âlemlerin rabbı olan Allah`adır; bilirim ki, sistemde bir "hiç"im!. Kulluğuyla şereflendirmiştir; tüm insanlığa ve mahlûkata, hiç bir ayırım yapmadan, takdirimde olan hizmeti en büyük nimet bilirim!.. İnsanları ve mahlûkatı yargılama, değerlendirme, yönlendirme benim ne görevimdir, ne de hakkım; çünkü ben abdullahım!. Takdir ve hüküm ise âlemlerin Rabbı olan "ALLAH"ındır!. Evet, ben "kökten dinci"yim!. Allah Rasûlünün getirdiği gerçeklerin herkes tarafından duyulmasına hizmet veririm... Ve orada biter benim görevim!.. Çünkü ben "kökten dinci"yim!. "Tebliğ et, budur senin görevin; sen onlara zorla uygulatıcı değilsin" hükmü benim başımın tâcıdır. Allah Rasûlü`nden bu yana gelmiş herkesi dinler, okur, edebildiğim kadar istifade ederim; ama tek mutlak kaynağım, Kitabullah ve Allah Rasûlü`dür!. Kim, hangi yoldan, hangi anlayıştan, hangi topluluktan, hangi ırktan ya da milletten kabul ederse etsin kendisini; hiç bir ayırım sözkonusu olmaksızın hepsine sevgi duyarım; hizmeti görev bilirim!.. Zira "kökten dinci"yim ben!. Allah indindeki Din`dir, benim Dinim!..İkândır artık benim imânım!. Evet, "kökten dinci"yim ben !... Görüşümün kaynağı "El Basîr"dir!.. O dilemese değerlendiremem!. Algılamamın kaynağı "Es Semî`"dir!... O takdir etmemiş olsa algılayamam!. Konuşup yazmamın müessiri "El Mütekellîm"dir! Onun lûtfu ve takdiriyle âşikâr olmaktadır bilgilerim! Allah Rasûlü, tüm insanlara, yaşamın ve ölümötesinin gerçeklerini bildirmek için gelmiş ve bu görevini de hakkıyla ve kemâliyle yerine getirmiştir.. Ben, "kökten dinci"yim!... Allah Rasûlü`nden öğrendiklerimi, ayırımsız bir şekilde insanlarla paylaşırım... Ötesi, hiç sorunum değildir!.. Zorlayıcı, uygulatıcı, kabul ettirici değilim ben! "Kökten dinci"yim ben!.. Haddimi bilirim; önderlik, liderlik, hocalık, efendilik, şeyhlik taslamam... Yalnızca, öğrendiklerimi paylaşırım!. Çünkü kulum ben; O`na efendilik taslamak yakışmaz bana!. Zirâ dedim ya, "kökten dinci"yim ben! Bilirim bildiririm, hayatta en değerli şey Kitabullah`ta yazılı olanlardır!... Ve de onu "OKU"yabilmektir!. Gereklerini kavrayıp, yaşayabilmektir!. Ve bilirim bildiririm ki bu da ancak Allah`ın takdir edip kolaylaştırdıklarına nasibolacaktır!.. Bu sebeble dahi, kimseyi hatalı, kusurlu, eksik noksan görmem; takdir Yaratanına aittir, der geçerim!. Ben kavgaya, tartışmaya değil, bildiklerimi paylaşmaya geldim!. İşte böylece, hâlis muhlis "kökten dinci"yim ben!. Temenni ederim ki "Dinin köküne" erdirsin Allah bütün insanları; Allah indindeki sistemi ve gerçeği farkedip, geleceklerini en güzel şekilde inşâ ederek cennete gireler! "Ben", diyorsam bağışlayın, bu yalnızca ifade gereği; dedimdi ya, bildirildi ki, "HİÇ"im, gene ben!. -
İNKARCILARA MEKTUB......
ebu muslim şurada cevap verdi: ebu muslim başlık Dini Konular - Din - Dinler
[b]Dinle Alay Edenlere Karşı Mü'minin Takınacağı Tavır بســـم الله الرحمن الرحيم وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللّهِ يُكَفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلاَ تَقْعُدُواْ مَعَهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ إِنَّكُمْ إِذًا مِّثْلُهُمْ إِنَّ اللّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا Allah size kitapta: “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle oturmayın” diye bir hüküm indirmedi mi? Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah münafıkları ve kafirleri cehennemde biraraya toplayacaktır. Bu ayette hitap hem zahiren hem batınen mü’min olanlara, hem de zahiren mü’min görünen münafıklaradır. Çünkü münafıklar zahiren de olsa imanı kabul ettikleri için Allah (c.c)’nun bütün emirlerine muhataptırlar ve hayatlarında uygulamak zorundadırlar. Bu konuda daha önce indirilen ayet şudur: “Ayetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğünde onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini terket) Eğer şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk) o zalimler topluluğuyla oturma.” (En’am: 68) En’am 68 ayeti Mekke müşrikleri hakkında inmiştir. Onlar İslam’la ve Kur’an’la alay ederlerdi. Onlarla beraber oturan bazı zayıf müslümanlar bulunmaktaydı. Bu sebeble Allah (c.c) bu eyeti indirerek İslam ve Kur’an’la alay ettikleri zaman müslümanların onlarla beraber oturmayıp hemen onlardan ayrılmalarını emretmiştir. Rasulullah (s.a.s) Medine’ye hicret ettikten sonra Medine yahudileri de Mekke müşriklerinin yaptığı gibi İslam’la ve Kur’an’la alay ettiler. Alay ettiklerinde kalpleri iman etmediği halde zahiren iman ettiklerini gösteren münafıklar da onlarla otururlar, karşı gelmeksizin onların sözlerini dinlerlerdi. Bunun üzerine Allah (c.c) Nisa: 140 ayetini indirerek genel olarak bütün müslümanlara, kafirler İslam ve Kur’ an’la alay ettikleri zaman karşı gelme durumu söz konusu değilse onlarla oturmamalarını emretti. Karşı gelmeksizin onlarla oturan, onlardan ayrılmayan kişinin her ne kadar müslüman olduğunu iddia etse de onlar gibi kafir olacağını bildirdi. Bir müslüman İslam’la ve Kur’an’la alay edilen bir yerde oturuyorsa hemen buna karşı çıkması gerekir. Eğer karşı çıkamıyorsa o ortamı terketmek mecburiyetindedir. Ne karşı gelir ne de o topluluğu terketmezse istediği kadar müslüman olduğunu iddia etse de o topluluk gibi kafir olur. Kalple inkar etmesi veya o topluluğu terketmeden yüzçevirmesi ona bir fayda vermez. Çünkü Allah (c.c) bu ayette; “onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kafirlerle oturmayın” buyurmuştur. “Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz.” Allah (c.c) ayetin bu kısmında mü’minlerin dikkatini önemli bir konuya çekerek şöyle buyuruyor: “Ey mü’minler! Karşı gelmeden ve o yeri terketmeden İslam dini ve Kur’an’la alay edilen bir yerde oturursanız aksini iddia etseniz bile bu, Allah’ın ayetleriyle ve İslam’la alaya rıza gösterdiğinizi gösterir. Bu yüzden siz de o kafirler gibi olursunuz ve tevbe etmeden ölürseniz cehennemde onlarla beraber haşrolunacaksınız.” Hakim şöyle dedi: “Bu ayet gösteriyor ki İslam’la, Kur’an’la ve Rasulullah (s.a.s) ile alay edilmesine rıza gösteren kişi kafirdir. Çünkü Allah (c.c); “Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” buyurmuştur. Aynı zamanda bu ayet küfre rızanın küfür olduğunu gösterir.” “Elbette Allah münafıkları ve kafirleri cehennemde biraraya toplayacaktır.” -
BIRAKIN ARTIK MÜSLÜMANLAR İNANCINI YAŞASINLAR....
ebu muslim şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
selam ve dua Allah ve Resulüne kıyamete kadar tabi olanların üzerine olsun.... Türkiyede pekçok insan, mevcut devleti savunduğu ve İslam Sistemini lanetlediği halde, bir yandan da "müslümanım" demekte bir sakınca görmemektedirler. Zaten Laik devlet düzeninde, devletin din işlerine karışması sakıncalıdır, müslüman olmayanlara da hakarettir! Bıraksınlar herkes inancını yaşasın ikiyüzlülük yapmanın mertlikte yeri yoktur Bir kısım farkları burada zikredelim: 1- Allahın Dininde; hâkimiyet kayıtsız şartsız Allahındır, Onun emirleridir. Devletin dininde ise, hâkimiyyet kayıtsız şartsız Atatürk ilkeleri dOĞrultusunda milletindir. 2- Allahın gönderdiği Dinin sahası, istisnasız bütün hayat safhaları olup, insanoğlunun söz, fiil ve hareketlerini içine almış ve hepsi hakkında hüküm koymuş, müeyyideler getirmiştir. Devletin tanıdığı din ise; Allah ile kul arasında bir vicdan işi olup camide yapılan bir takım ibadetlerdir, dünya ile bir ilgisi yoktur. 3- Allahın dininde; Din devlet bütünlüğü vardır; ibadeti siyaset, siyaseti de ibadettir. Devletin dininde ise; din ayrı devlet ayrıdır, ibadet ayrı siyaset ayrıdır. Bunları birbirine karıştırmak suçtur, ceza gerektirir. 4- Allahın Dininde; kanun koyma yetkisi yalnız Allaha aittir, uygulayıcısı Peygamber veya halifeleridir. Devletin dininde ise, kanun koyma yetkisi millete ve laik millet meclisine aittir. Uygulayıcısı laik iktidar hükümetidir. 5- Allahın dininde; Anayasa Kuran dır. Devletin dininde ise, anayasayı Atatürk ilkeleri doğrultusunda millet ve temsilcileri yapar. 6- Allahın dininde; kaynak Kuran, örnek Peygamberdir. Devletin dininde ise, kaynak insan aklı, avrupa kanunları, örnek Mustafa Kemaldir. 7- Allahın dininde; hukuk sistemi İslamdır, İslam hukukudur. Kurana dayanır. Devletin dininde ise, hukuk sistemi İsviçre ve Roma hukukudur. 8- Allahın dininde din hem dünya hem de ahiret işlerine karışır. Devletin dininde ise sadece ahiret vardır; Din dünyaya, idareye karışmaz. 9- Allahın dininde; aile yönetimi Dine, Şeriata bağlıdır. Devletin dininde ise, aile yönetimine din karışamaz. Evlenme ve boşanmalar, karıkoca arasındaki hak, hukuk ve görevler; İsviçre medenî kanunundan gelir, geçer. 10- Allahın dininde; eğitim ve öğretim sistemi dine göredir. Okul programları yapılırken ibadet saatleri gözönünde tutulur. Devletin dininde ise eğitim sistemine din karışamaz; müfredat programları yapılırken ibadet saatleri nazari itibare alınmaz. 11- Allahın dininde; basın-yayın dine göre çalışır. Allaha ve Dinine saldırı yapılamaz. Devletin dininde ise basın-yayına din karışamaz. Atatürk ilkeleri hariç, herkes eleştirilebilir, hatta Allaha küfretmek bile suç deĝildir. 12- Allahın dininde; mahkemeler Kurana göre kurulur; hâkimler hükümlerini Şeriata göre verirler. Devletin dininde ise, İtalya, İsviçre ve benzeri ülkelerden getirilen kanunlara göre kurulur, hüküm ve kararlar da bunlara göre verilir. Tabi araya büyük adamlar ve rüşvet girmezse, aksi takdirde bu hukuk ta geçersiz olur. 13- Allahın dininde; içki haramdır; alım satımı, taşınması ve fabrikası da haramdır. Devletin dininde ise, bunların hepsi, caiz ve serbesttir hatta teşvik edilir. 14- Allahın Dininde; faizin alınması da verilmesi de haramdır. Devletin dininde ise bunlar mübahtır, caizdir ve devlet bizzat bunları kendi bankalarında uygulamaktadır. Milleti dolandırıp banka batıranları da kurtarmaktadır. 15- Allahın dininde; zina mutlak surette haramdır ve yasaktır. Devletin dininde ise, tarafların rızası olduğu takdirde mubahtır ve caizdir; hatta devlet zina için özel binalar yapmakta, travestilere bile müsaade verilmektedir. İstedikleri kadar yapabilirler ve devlet bundan vergi almakta bütçesini doldurmaktadır. 16- Allahın dininde; süt anne ve süt kardeşle evlenmek haramdır. Devletin dininde ise, ikisiyle de evlenebilir; hiçbir sakıncası yoktur. 17- Allahın dininde; tesettür vardır ve mümin kadınların başlarını örtmeleri farzdır. Devletin dininde ise, tesettür yoktur; kadın başını açar hatta devlet kendi kurum ve kuruluşlarında başörtüsüne müsaade etmemektedir. 18- Allahın dininde; Cuma namazına gitmek farzdır. Cuma saatinde herhangi bir iş yapılamaz, günahtır. Devletin dininde ise, işi bırakıp cuma namazına gitmek yasaktır. 19- Allahın dininde; günah işleyenleri kınama ve onlardan nefret etme vardır. Ve bundan müslüman sorumludur. Devletin dininde ise, hoşgörü vardır. Günaha teşvik edilmektedir. 20- Allahın dininde; kötülükleri elle, dille, kalple engellemek, kerih görmek vardır ve her müslüman bundan sorumludur. Devletin dininde ise, hoşgörü ile karşılanır ve ayıplanmaz, kınanmaz ve hatta günah diye bir şey yoktur. Yasaklar ve serbestlikler vardır. 21- Allahın dininde; hakkı hak olarak, batılı da batıl olarak tebliğ etmek farzdır. Devletin dininde ise, kimse kimseye karışmamalıdır. Din sadece kul ile Allah arasında vicdani bir meseledir. Evlerde ve camilerde hapsedilmiştir İşte size iki din, biri devlet tarafından kabul edilmekteDiğeri ise Yüce Allahın gönderdii Yüce Sistem. Tercih herkesin hakkıdır ama ikisini de tam bilmek kaydıyla... Aslında devlet hem kendi dininde ve hem de kendi siteminde şüphededir. Yoksa gerçek İslamın anlatılmasından korkmanın sebebi ne olabilir? Eğer kendi din ve sistemlerinin doğruluğuna inanıyorlarsa, bıraksınlar müslümanlarda kendi inancını serbestçe yaşasınlar. Zaten Laik devlet düzeninde, devletin din işlerine karışması sakıncalıdır, müslüman olmayanlara da hakarettir! Bıraksınlar herkes inancını yaşasın ikiyüzlülük yapmanın mertlikte yeri yoktur kardeşler saygılarımla.... -
Arkadaşım ; yarın Bana bir uyarıcı gelmedi deyip de benden davacı olmaman için bu mektubu yazmak zorunda kaldım . Bundan ....... yıl önce adından bahsedilmiyordu . Hiç bir şey değilken , yokluktan gelip basit bir sudan yaratılmıştın . O su , belli bir süreye kadar sağlam , korumalı bir yere yerleştirilmişti . Sonra sana iki göz , bir dil ve iki dudak verildi . Ana karnında hiçbir şey bilmezken ; konuşan , düşünen bir varlık oluverdin . Sonra , iyi ve kötü iki yol gösterilip , bunları seçecek bir irâde verildi .Seni yaratıp , düzgün ve dengeli bir yapılı kılan , nimetleri bol olan Allah a karşı seni aldatan nedir ? Neyden yaratıldığına bir bak ! Seni önce topraktan , sonra bir damla sudan yaratan , sonra da insan şekline koyan Rabbini inkâr edip , Ona hasım mı kesiliyorsun ? Acaba sen , herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldın ? Yoksa kendin mi yaratıcısın ? Seni yaratan , sana işitme duyusu , gözler ve kalp veren O'dur . Ne de az şükrediyorsun ! Kendi yaratılışını unutarak :Çürümüş olan bu kemikleri kim diriltecekmiş ? diye Allah a misal veriyorsun . Şunu bil ki , seni ilk defa yaratan diriltecek . Seni Allah yarattı ; tasdik etmen gerekmez mi ? Söyle öyleyse , rahimlere dökülen sperm nedir ? Onu sen mi yaratıyorsun , yoksa yaratan Allah mı ? Ekilen tohum için ne dersin ? Onu sen mi toprakta büyütüyorsun , yoksa büyüten Allah mı ? Dileseydi onu kuru bir çöp yapardı da şaşar kalırdın . Ya içtiğin su hakkında ne dersin ? Buluttan onu sen mi indirdin , yoksa indiren Allah mı ? Dileseydi onu tuzlu yapardı . Şükretmen gerekmez mi ? Sana ne oluyor ki , Allah a büyüklüğü yakıştıramıyorsun ? Oysa , seni türlü merhalelerden geçirerek O yarattı . Görmedin mi , Allah yedi kat göğü birbiriyle uyumlu olarak nasıl yaratmış ? Onların içinde ayı bir nûr kılmış , güneşi de bir ışık ve ısı kaynağı yapmıştır .Gökyüzüne bir bak , Allah ın yaratışında bir uyumsuzluk görüyor musun ? Gözünü çevir tekrar bak , bir bozukluk var mı ? Gözün yorulmuş olarak çevrilir herhalde !Üstünde kanatlarını açıp kapatarak uçan kuşları hiç görmedin mi ? Onları havada Allah tan başkası mı tutuyor ? Suyumuz yerin dibine çekiliverse , söyle bakalım ,kim bir akarsu getirebilir ? Gökten ve yerden kim rızık veriyor ? Allah sana verdiği rızkı kesiverse , sana kim rızık verebilir ? Düşündün mü hiç , eğer Allah üzerimizde geceyi kıyâmet gününe kadar aralıksız devam ettirse , Allah tan başka bir ışık getirecek kimse var mıdır ? Gündüzü aralıksız devam ettirse , istirahat edeceğimiz geceyi kim getirebilir ?Gökleri ve yeri yaratıp , ay , güneş ve yıldızları emri altında tutan kimdir ? Düşündün mü hiç , eğer Allah işitmeni ve görmeni alıverse sana Allah tan başka bunları getirebilecek güvendiğin kim var ? Gökten su indirip , onunla ölü gibi kupkuru olan toprağı yeşertip canlandıran kim ? Bu , bizim yeniden diriltilmemize örnek değil mi ? Allah ,senin kemiklerini bir araya toplayamaz mı sanıyorsun ? Yeniden dirilme konusunda şüphe içindesin . Allah ilk yaratmada âcizlik mi gösterdi ki böyle düşünüyorsun ! Gökleri ve yeri yaratan , bunları yaratmakla yorulmayan Allah ın , ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi ? Seni yaratmak mı daha zor , yoksa gökyüzünü yaratmak mı ? Göğü Allah direksiz bina etti , onu yükseltip düzene koydu . Geceyi kararttı , gündüzü çalışmamız için aydınlattı , yeryüzünü döşedi . Kendimiz ve hayvanlar için bir faydalanma olsun diye yerden suyu ve otlağı çıkardı , dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi . Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe edilir mi ? O seni , günahlarını bağışlamak için çağırıyor ve belirli bir süreye kadar sana mühlet veriyor . Yoksa sana ,düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür verilmedi mi ?Allah ın göklerde ve yerde ne varsa hepsini bizim hizmetimize verdiğini , nimetleri üzerine yaydığını görmedin mi ? Allah ın nimetlerine karşı şükür eylemini , O nu yalanlamakla mı yerine getiriyorsun ? Rabbimizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsin ki ? Yeryüzünde , göklerde ve kendi vücudunda nice nimetler , deliller var , bir düşün ! Allah tan başka güvendiklerin , yerden neyi yaratmışlar bir göster ! Yoksa onların , göklerin yaratılışında bir ortaklıkları mı var ? Yoksa onlar bir sinek mi yaratmışlar ? Yaratan , yaratmayan gibi olur mu ? Boş yere yaratıldığını ve Allah ın huzuruna çıkarılmayacağını mı sanıyorsun ? Kulluk ve itaatin olmasa Rabbim sana ne diye değer versin ki ? Sana ne oluyor ki , seni yaratana kulluk etmiyorsun ? Bize kulluk yollarını gösteren Allah a niçin güvenmiyorsun ? Allah her şeyin sahibi ve idarecisi iken , O ndan başkasını mı arıyorsun ? Allah tan daha doğru sözlü kim olabilir ki ? Peki inkâr ediyorsan , çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o hesap gününden kendini nasıl koruyabileceksin ? Yoksa Allah ın sana güç yetiremeyeceğini mi sanıyorsun ? Yoksa bel bağladığın birileri mi var ? İman edenlere vaad edilen cennette ; bozulmayan temiz sudan , tadı değişmeyen sütten , içenlere lezzet veren şerbetten ve süzme baldan ırmaklar vardır . Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır . Bunların durumu , ateşte ebedi olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu ? Allah kendisine teslim olanları , olmayanlarla bir tutar mı ? Bu Kuran senin tuhafına mı gidiyor ? Alayla gülüp de ağlamıyor , kafa tutuyorsun . Hâlâ , Kuranı düşünüp anlamaya yanaşmaz mısın ? Eğer o , Allah tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı , mutlaka onda birçok çelişki bulurdun . Sen Allah ın âyetlerini , ne olduğunu kavramadan yalan saydın öyle mi ? Değilse yaptıkların nedir ? Bugüne kadar kendi bildiğin gibi yaşadın . Ölürken kazandıklarından neleri , hangi zevkleri götürebileceksin ? Bugünden itibâren iman edip Allah ın buyurduğu bir hayat yaşasan bir şey mi kaybedersin , yoksa çok şeyleri mi kazanırsın ? Yaratan Allah senin için en güzel yaşam biçimi olarak İslâmı seçmiş ; hâlâ başka bir yaşam biçimi mi arıyorsun ? Yaratan , yarattığını bilmez mi ? Bu hayat benim , kafama göre yaşarım diyorsun . Hayatının sahibi sen isen , çıkmakta olan canı geri çevirsene bakalım ! Allah ın yaratmasında bir düzensizlik gördün de , onun için mi Allah ın senin hayatına karışmasına itiraz ediyor , burun kıvırıyorsun ? O nun koyduğu kuralların dünya ve ahirette huzuru , adaleti sağlayacağına neden inanamıyorsun ? Hâl böyleyken nereye gidiyorsun ? Bu gidiş nereye ?
-
İSRAİLLİLER ve FİLİSTİNLİLER Hakkında Bilinmeyen Gerekçeler
ebu muslim şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
İsrailliler Ve Filistinliler Hakkında Bilinmeyen Gerekçeler · Musevi olmayan İsrail vatandaşları İsrail’de hiçbir şekilde toprak satın almıyorlar · İsrail’de, Musevileri Musevi olmayanlardan ayırt edebilmek için Filistinlilerin araba plakaları farklı renklerdedir. · Batı ve Doğu, tüm Kudüs, ABD’de dahil olmak üzere tüm dünya toplumlarınca İsrail topraklarının bir parçası değil de, işgal edilmiş topraklar olarak kabul edilmiştir. · İsrail, su kaynaklarının %85 ‘ini Musevilere tahsis ederken kalan % 15’lik kaynak ise bölgede yaşayan tüm Filistinlilere veriliyor. · ABD, yardım adı altında her yıl İsrail’i 5 milyar dolar ile ödüllendiriyor. · İsrail’e yapılan yıllık Amerikan yardımı ABD’nin tüm Afrika kıtasındaki ülkelere vermeyi kabul ettiği miktarı aşıyor. · Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinin kararlarına karşı çıkan İsrail, Lübnan ve Suriye gibi iki özgür ülkenin topraklarını işgal etmiştir. · İsrail, Ortadoğu’da nükleer silahlara sahip olan tek ülkedir. · Orta doğuda nükleer silahsızlanma anlaşmasını reddeden tek ülke İsrail’dir ve İsrail uluslararası uzmanların bölgede yapmak istediği denetimi engellemektedir. · İsrail yıllardır siyasi düşmanlarını öldürmek amacıyla diğer ülkelere suikastçiler göndermektedir. · İsrail savunma kuvvetlerindeki yüksek rütbeli askeri görevliler, silahsız savaş mahkumlarının idam edildiklerini kabul ettiler · İsrail, savaş mahkumlarının idamını kabul eden İsrailli askerler hakkında soruşturma yapılmasını reddediyor. · İsrail, düzenli olarak Filistinlilerin banka hesaplarına, işlerine ve topraklarına el koyuyor ve bu durumdan mağdur olanlara tazminat ödemeyi kabul etmiyor. · İsrail ABD’nin Mısırda bulunan büyükelçiliğini havaya uçurdu ve uluslararası sularda Amerikan gemilerine saldırarak 33 denizcinin ölmesine 177 denizcinin yaralanmasına sebep oldu. · Fortune dergisinin Washington’da yaptığı araştırmaya göre, ABD’de deki en güçlü ikinci lobi İsrailli AIPAC’ dır. · İsrail, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 69 ayrı kararını ihlal etmektedir. · Dört İsrail Başbakanı; Begin, Shamir, Rabin, ve Sharon; sivillere yönelik bomba saldırıları, katliamlar ve sivillerin zorla köylerinden çıkartılmalarında görev almışlardır. · İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Amerikalılara iyi tanıtılmasını sağlamak için iki Amerikan halkla ilişkiler şirketine para ödemektedir. · Tüm Filistinlilerin, işgal edilmiş topraklardan çıkarılması gerektiğini savunan Madolet partisi, Sharon’un kurduğu koalisyon hükümetinin bir parçasıdır. · Oslo’dan bu yana geçen sekiz sene içinde İsrail’in yerleşke inşaları artmıştır. · Netanyahu ile kıyaslanınca, Barak döneminde yapılan yerleşke inşası iki kat artmıştır. · İsrail, sivil bir otobüse saldıran ve birçok insanın ölmesine sebep olan bir İsrailli için posta pulu bastırmıştır. · Filistinlilerin %95’nin işgal altındaki topraklara sözde geri dönüşleri hakkında Ehud Barak’ın ne kadar gönüllü olduğunu sıkça duyuyoruz. Fakat bu teklifi Filistinliler reddettiği zaman Filistinliler “Bir fırsatı kaçırmakla “ suçlandılar. · Filistinliler, bir zamanlara Filistin olan toprakların %78’inde İsrail varlığını kabul etmişlerdir. · Hz İsa’nın torunları olduklarından Filistinli Hıristiyanlar, Hıristiyanlığın “yaşayan kalesi ( taşları ) “ olarak kabul edilmektedir. · İsrail Adalet Yüksek Mahkemesince işkencenin yasaklanmasına rağmen Filistinli mahkumlara Shin Bet yetkililerince yapılan sorgulamalarda işkence yapılmaktadır. · Dünyadaki mülteci nüfusunun büyük bölümünü Filistinli mülteciler oluşturmaktadır. · İsrailliler 1988’e kadar iş ilanlarını “sadece Museviler” diyerek veriyorlardı · Bugünün İsrail’i, şimdi yok edilmiş olan 400’den fazla eski Filistin köylerinin üzerine kurulmuştur ve eski izleri yok etmek için İsrailliler her bölgeyi yeniden isimlendirmişlerdir. · Yeniden düzenlenen dokümanlar, 1948 yılında Filistinlilerin topraklarından çıkarılmalarının bazı durumlarda söz konusu olduğunu ve bu durumun David Ben- Gurion tarafından onaylandığını gösteriyor -
selam ve dua Allah ve Resulüne tabi olanların üzerine olsun.... Müslüman okur, düşünür, tartışır ve doğruyu uygular sizin yazdığınız yorumlarınızın benim yazmış olduğum konu ile ne alakası var.. siz ancak müslümanlara itham etmekle savaşıyorsunuz....
-
Kuran Allah'ın Koruması Altındadır Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz. (Hicr Suresi, 9) Kuran'ın en önemli özelliklerinden biri, günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan, Peygamberimiz (sav)'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmış olmasıdır. Allah, bunu Kuran'da "Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz" (Hicr Suresi, 9) ayetiyle vaat etmiştir. Bilindiği gibi, Kuran'dan önceki hak kitaplar orijinal halleri ile korunamamışlar, bazı çevrelerce kasıtlı olarak veya cahillikle tahrif edilmişlerdir. Bu kitapların içlerine insanlar tarafından bazı eklemeler yapılmış, bazı bölümleri değiştirilmiş ya da tamamen çıkarılmıştır. Peygamberimiz (sav) ise, kendisine her vahiy geldiğinde, vahyi Allah'ın yardımı ile ezberlemiş ve hemen güvendiği kişilere yazdırmıştır. Böylece Kuran yazılı olarak muhafaza edilmiştir. Hz. Ebubekir (ra) zamanında Kuran tek bir nüsha haline getirilmiş, Hz. Osman (ra) döneminde ise Kuran nüshaları çoğaltılarak, önemli İslam kentlerine gönderilmiştir. Peygamberimiz (sav)'in vahiy aldığında, Kuran ayetlerini aklında tutmak için nasıl çaba gösterdiği ve buna karşılık Allah'ın O'na nasıl yardım edeceği ayetlerde şöyle açıklanır: Onu (Kuran'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip- durma. Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir. Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. (Kıyamet Suresi, 16-19) Ayetlerde de görüldüğü gibi, Peygamberimiz (sav)'in Kuran'ı aklında tutuşu, herhangi bir konunun ezberlenmesi gibi olmamış, Allah özel olarak Kuran ayetlerini Peygamberimiz (sav)'in hafızasına yerleştirmiştir. Bunun sonrasında ise, daha önce de belirttiğimiz gibi, Peygamber Efendimiz, hafızasındaki ayetleri güvendiği kişilere yazdırmıştır. Ve 1400 yıldır, Allah'ın vaadine uygun olarak, Kuran'ın tek bir harfi bile değişmemiş ve Allah'ın vahyi günümüze kadar korunarak gelmiştir. Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun ve vahye insan eliyle hiçbir şeyin eklenmediğinin delillerinden bir tanesi ise, Kuran'da hiçbir çelişki bulunmamasıdır. Kuran, hem kendi içinde, hem de tarihi gelişmelerle ve bilimsel buluşlarla tam bir uyum içindedir. Kuran'ın bu özelliği o kadar kesin ve açıktır ki, Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmuştur: Onlar hâlâ Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı." (Nisa Suresi, 82) İnsanların yazdığı kitapların içinde birçok çelişki bulmak mümkün olabilir. Örneğin bilimsel bir kitapta başta verilen bir bilgi, sonlarda verilen bir bilgi ile tutarsız olabilmektedir. Kuran'ın ise her sözü birbiriyle uyumludur ve ayetlerde en küçük bir çelişki yoktur. Ayrıca Kuran'da toplumlar, yönetim şekilleri, askeri stratejiler gibi birçok konuda bilgi verilmekte, sadece geçmişten değil, gelecekten de çeşitli haberler aktarılmaktadır. Bu bilgilerin tamamı ise, tarihi gerçeklerle ve aynı zamanda Kuran'ın vahyinden sonra meydana gelen gelişmelerle yüzde yüz mutabıktır. Örneğin, Kuran'da gelecekle ilgili verilen haberlerden biri Rum Suresi'nin hemen başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu'nun bir yenilgiye uğradığı, ama çok kısa bir zaman sonra tekrar galip geleceği şöyle bildirilmiştir: Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4) Bu ayetler, Hıristiyan bir imparatorluk olan Bizanslıların, putperest Persler karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra, MS 620 civarında indirilmiştir. Ve ayetlerde, "Rum" olarak tanımlanan Bizans'ın çok yakında galip geleceği haber verilmektedir. Oysa o sırada Bizans o kadar büyük kayıplara uğramıştır ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile imkansız görünmektedir. Kısacası, herkesin Bizans'ın yok olmasını beklediği bu dönemde, Rum Suresi'nin ilk ayetleri vahyedilmiş ve Bizans'ın dokuz yıl geçmeden yeniden galip geleceği haber verilmiştir. Rum Suresi'nin ilk ayetlerinin indirilmesinden yaklaşık 7 yıl sonra, MS 627 yılının Aralık ayında, Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında Ninova Harabeleri yakınında büyük bir savaş daha gerçekleşti. Ve bu kez Bizans ordusu, Persleri yenilgiye uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizans'a geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar. Böylece, Kuran'da geleceğe dair verilen bu haber gerçekleşmiş oldu. Burada verilen bu örnek dahi, tek başına, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun ve insan eliyle yazılmadığının bir delilidir. Kuran'ın bir başka özelliği de astronomi, biyoloji gibi konularda verdiği bilgilerin, o dönemin yetersiz bilim anlayışından ve batıl inanışlarından tümüyle farklı oluşudur. Örneğin, Kuran'ın vahyedildiği dönemde, Arap toplumunda gökyüzünü dağların ayakta tuttuğuna inanılmaktaydı. Dünyanın düz olduğu ve yeryüzünün her iki ucunda yer aldığı varsayılan yüksek dağların gökyüzüne dayanak teşkil ettiği zannediliyordu. Oysa Allah Kuran'da insanlara bu batıl inançlarının gerçek olmadığını bildirmiş ve şöyle demiştir: Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz... (Rad Suresi, 2) Ayrıca Kuran'ın daha birçok ayetinde tarif edilen ya da haber verilen bilimsel gerçekler, 20 ve 21. yüzyıl bilimi tarafından henüz ulaşılan bilgilerle büyük bir paralellik göstermektedir. Bunlar Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu gösteren delillerden bazılarıdır. (Detaylı bilgi için bkz. HY, Kuran Mucizeleri, Vural Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2000) Kuran'ın edebi yönü de son derece üstündür. Kuran indirildiği dönemde, Arap şairleri birbirleri ile yarışarak güzel söz üretiyor, etkileyici edebi eserler ortaya çıkarıyorlardı. Ancak onlar da Kuran'ın üslubunun güzelliğine hayran olmuşlar ve bu kutsal kitabın edebi harikalığını kabul etmişlerdir. Bunun yanı sıra, Kuran'da kusursuz bir matematiksel şifre sistemi vardır. Örneğin bazı kelimeler Kuran'da anlamları ile bağlantılı sayılar kadar tekrarlanmaktadır. "Gün" kelimesi tüm Kuran'da 365 kez geçer. "Günler" 30 kez, "ay" kelimesi ise 12 kez geçmektedir. "Şeytan" ve "melek" kelimeleri 88'er kez, "dünya" ve "ahiret" kelimeleri 115'er, yaz-sıcak ve kış-soğuk kelimeleri ise 5'er kez tekrarlanmaktadır. Cezalandırma 117 kez geçerken, affetmek bunun iki katıdır: 234. Aynı şekilde zenginlik 26, fakirlik ise 13 kez kullanılmaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. HY, Kuran Mucizeleri, Vural Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2000) Burada çok kısa bir biçimde özetlediğimiz tüm bu gerçekler, Kuran'ın bir insan sözü olamayacağını tasdik eden delillerdendir. Kuran, Allah'ın, Resulu Hz. Muhammed (sav)'e indirdiği vahyidir ve indiği günden itibaren hiç değişmeden bizlere ulaşmıştır. Allah, Kuran'ın bu üstün özelliğini ayetlerinde şöyle belirtir: Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kuran)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (Bakara Suresi, 23-24) De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kuran'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler." (İsra Suresi, 88) kuranda mucizeleri konuyu fazla uzatmak istemiyorum...gerçekler uzak değil..
-
Selam ve dua Allah ve Resüne kıyamete kadar tabi olanların üzerine olsun.. AKIL İMANDAN ÖNCE GELİR..AKLETMEYENLERE GELİNCE... İnsanın haklarını, en adaletli biçimde yine insanı yaratan yüceler yücesi Allah (c.c.) ortaya koyabilir. Bir kan pıhtısından yaradan, şekil ve biçim veren, dokuz ay sonunda dünyaya getirten yüce Allah (c.c.), yarattığı mükemmel kuluna, akıl, irade düşünce gibi nimetler vererek süslemiş ve yüceltmiştir. Ancak, akıl, irade ve düşüncelerini en doğru en adil en insancıl biçimde kullanamayan insanoğlu, kendi eliyle kendini alçaltmış aşağıların en aşağısına düşürmüştür. Hümanist zihniyetle insanoğlunu sınıflandırmak, alt tabaka üst tabaka, zengin fakir, güzel, çirkin, mevki sahibi, hizmetçi köle diye değerlendirmek, tıpkı cahiliye devirlerinde olduğu gibi 21. yüzyılda devam etmekte, insanın insana yaptığı en büyük hareket olarak kabul edilmektedir. Oysa Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle bildirmektedir: "Ey insanlar, gerçekten Biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler şeklinde kıldır. Allah katında sizin en üstün olanınız takvaca en ileri olanınızdır…"(1) İnançsızlık, Allah (c.c.) ve Rasûlü (s.a.s.)'ne düşmanlık, İslam dinine yüz çevirmek, üstünlüğü değil alçaklığı, zilleti, adaletsizliği ve düşmanlığı getirmektedir. Dolayısıyla zulüm, gözyaşı ve kan tüm dünyayı çepe çevre kuşatmıştır. İnsana insan olduğu için değer vermek imanla alakalı olarak kalpte bitmektedir. İmanın girmediği, rahmet ve merhametin bulunmadığı kalp, insan halkından bahsetse de bir yere kadar bahsedebilir, bir zaman sonra yetersiz kalır. O yüzden, İslam'da insan hakları otomatikman devreye girmektedir. İslam'da insan hakları denildiğinde, bilinmesi gereken beş ana nokta vardır. Din emniyetinin sağlanması, can, akıl, mal nesil emniyetinin sağlanmasıdır. Bu beş emniyet sağlandığı takdirde, insan haklarını ihlal diye bir şey asla söz konusu olamaz. İnsanın inanç hürriyeti olması, istediği dini seçip, seçtiği dinin kanunlarına göre yaşaması en doğal hakkıdır. İnsan hakları denildiği zaman akla din özgürlüğü gelir. Herhangi bir ideolojiyi, insanlara zoraki bir yaşam tarzı olarak benimsetilmeye çalışmak, insanın insana yaptığı en büyük zulümdür. Din özgürlüğünün ortadan kaldırılmasıyla birlikte, Allah (c.c.)'a olan ahde vefayı da ortadan kaldırır. Allah (c.c.)'ı devre dışı bırakmak dinselleştirilmiş beşeri ideolojileri, mecburi bir yaşam tarzı haline getirmekle birlikte, insanın hakkına yapılan büyük zulümdür. Din emniyetini ortadan kaldırır. Emniyeti sağlanamayan bir dinin kanun ve hükümleri, caydırıcı azaları hiçbir işe yaramaz, çünkü devre dışı bırakılmıştır. Tüm insanların haklarını hukukunu özgürlüğünü sağlayacak mazlumları mazlum olmaktan, zalimi de zalim olmaktan kurtaracak yegâne din İslam'dır. İnsan hakları çığırtkanlıkları yapanlar kabul etmedikleri İslam dininin ortaya koyduğu adaleti ve hükümleri, beşeri hukukla asla sağlayamazlar. Dil, din, ırk, kavim, renk ayrımı yapmaksızın insani haklara sahip çıkmak, zaten İslam dinini kurallarındandır. İslam'a ve müslümanlara karşı savaş açmadıkları yani harbi olmadıkları sürece bu kural bakidir. İkinci önemli emniyet, can emniyetidir. İslam'da en büyük adalet, insan hakkı canın emniyetinin sağlanmasıdır. Yaratılan her canlının en doğal en güzel hakkıdır yaşamak. Kıyamet günü insanlar arasındaki ilk hesaplaşma suçsuz yere akıtılan hesabıdır… Abdullah İbn Ömer (r.a.) rivayetiyle önderimiz Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Kıyamet günü insanlar arasında verilen ilk hüküm, kan davaları hakkıdır."(2) İlahi hükümleri beğenmeyen ve savaş açan çağın müstekbirleri, özellikle müslümanlara daha sonra tüm insanlığa karşı savaş açmış bulunmaktadırlar. Genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden kan döken, canını, malını, evladını, namusunu alan zalimler yeryüzünde fitneyi yayarak hak, adalet diye bir şey bırakmamışlardır. İslami hükümlerin getirdiği had cezaları, insanları suç işlemekten caydırıcıdır. Öldürmek ve diriltmek, Allah (c.c.)'a ait iken, insanın insan kanı dökmesi, ancak zalim olmasını sağlar, yeryüzüne halife olmakla emrolunan insan, yaratılış gayesinin dışına çıktığında aşırı zalim, çok günahkar vasfını kazanır. Önce kendi nefsine zulmeden sonra da diğer insanlara zulmeden Fir’avunlaşmış insanlardan, hak adalet beklenemez. Bera b. Azib (r.a.) ın rivayetiyle önderimiz Rasûlullah (s.a.s.) buyuruyor: "Şüphesiz dünyanın yok olması Allah katında, haksız yere bir mü'min öldürmekten daha ehvendir."(3) Allah (c.c.)'a, Rasûlü (s.a.s.)'ne ve İslam'a karşı çıkışları, yeryüzünde iktidara ve maddiyata sahip olma hırsı, kin, gözyaşı, işkence kan ve can alma arzusunu artırmaktadır. Zulme uğrayan beldeler, fakir ve bir de müslümansa batının gözünde zerre değeri yoktur. Zulüm inananların üzerine kara bir bulut gibi çökmüştür. Küçücük masum bebekleri dahi katletmekten zevk alan aşağılık batı zihniyeti, zulme karşı koymaya çalışan müslümanları terörist ilan etmektedir. Yeryüzünde milyarı aşan İslam Âlemî, Allah (c.c.) yolunda cihad şuuruna ermeli ve sahip çıkmalıdır ki, mazlumları zulümden, insanlığı dinsizlikten kurtarabilsin. Allahın lutfu olan iman gücünü bedenî güçle birleştirerek Allah yolunda kullanmak tüm insanlığa adaleti, hak hukuku, barışı getirecek asr-ı saadet günlerini canlandıracaktır. Bu gaflet, Fir’avunları daha çok Fir’avun, Hâmân'ı daha çok Hâmân, Kârun'u daha çok Kârun haline getirmiştir. Bu acı gerçeğin bir an evvel son bulması için bir yürek, bir bilek olması topluca helak olmamamız için zarurettir. Bir diğer emniyet mal emniyetidir. İnsanın çalışıp kazandığını inancı doğrultusunda harcaması en doğal hakkıdır. Güçlü olanın, güçsüz olanın malını haksız yere gasp etmesi haksızlıktır ve asırlar öncesi cahiliyeden gelen ahlâksızlıktır. Allah (c.c.) yeryüzünü ve içindeki nimetlerini kullarının emrine amade kılınmak üzere yaratmıştır. Gâye Allaha kulluk yaparken malı sadece bir araç bir vesile olarak kullanmaktır. Helâl ve temiz rızkımıza göz diken zalimler inananların malını da heder etmekten çekinmemektedirler Oysa İslam Âlemî, yeryüzünün zenginliklerini gasp eden fir’avunlara, Kârunlara hesap soramayacak kadar mazlumlaşmışlar; mazlum olmak da büyük bir hatadır… Topluca helak olmak demektir… "Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır."(4) Akıl emniyeti yine insanlık için mutlak sorgulanması gereken bir emniyettir. Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır. "Ne zaman onlara: Allahın indirdiklerine uyun' denilse onlar: 'Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. Ya atalarınız aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?..."(5) Atalarının izini sürdürmekte ısrar eden beyinsizler, sağır, kör ve akıl edemeyenler, tüm insanlığı da kendileri gibi olmaya zorlamakta tek tip insan yetiştirmek istemektedir. İnanmak, inancını yaşamak isteyen akıllı insana karşı koymak Hz. Musa'ya karşı çıkan Fir’avunun, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e karşı çıkan Ebu Cehillerin özellikleridir. Müslüman akıllıdır. Yani aklını en doğru en güzel şekilde kullanandır. Akleden, dinine sahip çıkan, şirksiz şeriksiz, şeksiz şüphesiz, kayıtsız şartsız iman eden müslümanların aklına tecavüz edilmekte ve terörist ilan edilerek devre dışı bırakılması sağlanmaktadır. Ancak mü'min müslüman akıl emniyetinin sağlanması için de çaba sarf etmelidir. Zira akıl büyük bir nimettir eğer iman etmeye yaramışsa… Son olarak nesil emniyeti yani namusun güvenliği vardır. Namus emniyete alınmadığı takdirde ne inananlar, ne de inanmayanlar, yani tüm insanlık helak olmuş demektir. Son yörmi, otuz yıl içerisinde yeryüzünde neredeyse namus kavramı kalmamıştır. Namusuna sahip çıkanlar çok azınlık inananlar topluluğudur. Namusu hafife almak neslimizi bozmakta gelecek nesli tamamen tehlikeye atmaktadır. slam'da nikâh, nesil emniyeti için şarttır. Kadını da, erkeği de himaye eder. Çağdaş (!) batı önce nikâha göz dikerek gençleri bozmaya, aile kavramını yıkmaya çalışmıştır. Nesil emniyetinin en büyük düşmanı, zinayı ve fuhşu yaymaktır ve bugün bunu başarmışlardır da… Mü'min kadınlar ve mü'min erkekler gözlerini haramdan sakındırmakla başlayıp harama giden yolları başta kapatırlar. İslam nizamında namus kavramının önemini çok iyi bilen batılı zalimler, müslümanların namusunu kirletmekten zevk almaktadırlar. Buna dur demenin zamanı gelmiştir, geçmektedir. Mus'tazaflar kurtarıcı beklemektedirler. Oysa o kurtarıcı kendileri olmalıdırlar… Uyanmalıdırlar…
-
BU SEFER BİZ MİSYONERLERE SORUYORUZ..
ebu muslim şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
selam ve dua Allah ve Resulüne kıyamete kadar tabi olanların üzerine olsun.... 1-) Dininizin reklamini yaparken nicin Islam`i karaliyorsunuz. Sadece kendi dininizi anlatarak (muslumanlarin yaptigi gibi) taraftar toplayamayacaginizi anladiginiz icin mi? 2-) Neden Yahudilige tek kelime bile edemiyorsunuz? Yoksa gercekten hiristiyanlik Yahudilerin kontrolunde bir din midir? 3-) Islam`in dusmani olan her inanci desteklemenizin sebebi nedir? Hz Muhammed`in hayatini anlatan kaynaklarinizda resmen muslumanlara yillarca zulmeden putperestleri bile ovuyorsunuz. Sizin tanri inanciniz bu kadar zayif mi yoksa? 4-) Bir yerde tek tanriya inaniyoruz diyorsunuz, baska yerde Isa Allah`in oglu diyorsunuz? Karar verin artik. Siz tek tanriya mi yoksa 3 tanriya mi inaniyorsunuz? 5-) Bir tanriyi tanri yapan 3 ozellik vardir. 1-)Yaraticilik 2-) ölümsüzlük 3-) Sonsuz guc. Hz Isa bunlarin hangisine sahip? Sizce bir tanri oldurulebilir mi? 6-) Neden tek bir kitabiniz bile yok? Nicin 4 kitabiniz var? Tanri size birbirinden farkli 4 kitap yollayip "istediginizi secin" mi dedi? 7-) Her yerde Islam`in savas ve vahset dini, Hiristiyanligin ise baris dini oldugunu soyluyorsunuz. Peki yuzyillarca suren Hacli katliamlarini nasi aciklayacaksiniz? Bugun hiristiyanlarin bir grubu petrol icin bir ulkeyi isgal ederken hiristiyanligin lideri Papa bile buna vahset diyor bu mu sizin barisciliginiz? Sizin barisciliginiz coluk cocugun uzerine yuzlerce fuze yagdirmak mi, yoksa anadoluyu isgal edip muslumanlari kilictan gecirmek mi? (defalarca hacli ordulariyla denediniz ama Allah izin vermedi size!) 8-) Hz Isa`nin babasi olmadigi icin onun Allah`in oglu oldugunu iddia ediyorsunuz. Hz Adem`in de babasi yoktu, o da mi Allah`in oglu? Eger o da Allah`in ogluysa (ki Hz Isa Allah`in ogluysa Hz Adem de en az onun kadar Allah`in oglu) bu durumda dunyadaki tum insanlar Allah`in cocuklari oluyor. Bu durumda Hz Isa`nin bir ozelligi kalmiyor! 9-) Protestanlar Katoliklere, Katolikler de Protestanlara kafir diyorlar. Bu nasil istir? Hangisi gercek inanc? Daha kendi icinde belli bir inanci olmayan din mi kurtaracak bizi? Hadi diyelim ki hiristiyan olduk, o zaman hangisini sececegiz? 10-) Islam dinindeki Allah`i acimasiz olmakla sucluyorsunuz ve kendi tanrinizin sevgi dolu oldugunu soyluyorsunuz. Hiristiyanlikta Nuh tufaninin olusumu nasildir o zaman? Sevgi dolu tanriniz sevgi dolu yagmur ile mi oldurdu insanlari? Inandiginiz tanri o kadar sevgi dolu ise o zaman nicin Hz Adem`in binlerce yil isledigi bir kusurdan tum insanligi sorumlu tutuyor? Bu mu sizin sevgi anlayisiniz? 11-) Hz Isa`ya gonderilen orjinal incil su an nerededir? 12-) Hz Muhammed`in cagrisina kulak verip musluman olan o zamanin Habesistan Krali ile ilgili ne soyleyeceksiniz? Habesistan krali Necasi o zaman: "Iste yillardir bekledigimiz peygamber geldi" demisti ve Islam`i yanindaki tum papazlarla beraber kabul etmisti. Habeistan krali hiristiyan degil miydi? 13-) Hadi muslumanlara dusmanliginiz var anladik, ama hacli seferlerinde ortodoks hiristiyanlari niye katlettiniz? Onlara ne kininiz vardi? 14-) Barnabas incilini nicin imha etmek istiyorsunuz? Yazilan yuzlerce incil cesidi icinde digerlerine gore daha mantikli gozukmesi sizi rahatsiz mi ediyor? Yoksa bazi yalanlarinizin ortaya cikmasi mi sizi panige sevketti. 15-) Dininiz o kadar guzel bir din ise neden promosyonlara gidiyorsunuz? Neden ailelere hiristiyan olurlarsa para yardimi yapacaginiz vaadinde bulunuyorsunuz? Insanlari rahat birakin, mantiklarina uyuyorsa kabul etsinler dininizi, yoksa rusvet vermeden dininize kimsenin katilmayacagini sonunda anladiniz mi? 16-) Engizisyonlar da hiristiyanligin hosgoru ve barisina ornek olarak verilebilir mi? 17-) Incil belli araliklarla surekli yenilenmektedir. Incilin en son yenilenmesi ve icindeki hatalarin duzeltilmesi de 1900`lere rastlar. Peki bu yeni incillerdeki bazi ayetlerin Kuran`dan calinti olmadigi ne malum? (hani diyorsunuz ya Kuran`daki bazi ayetler incilden calintiymis....) 18-) Alkol tum dinlerde yasaklanmisken sizin saraba kutsal icecek demenizin sebebi Incil`i yazdiginiz zaman sarhos olmaniz mi yoksa arkasinda baska sebepler mi var? 19-) Incildeki "Matta: 10/34: “Yeryüzüne selamet getirmeye geldim, sanmayin; ben selamet degil, kilic getirmeye geldim...” Ayetini aciklar misiniz? 20-) Bir ayette Hz Isa`nin uzerinde uzum bulamadigi icin bir agaci lanetlediginden bahsediyor. Bunun ne kadar sevgi dolu bir yaklasim oldugunu aciklar misiniz? Hem tanri olarak gordugunuz Hz Isa nasil oluyor da acikiyor? 21-) Siz Islam`daki bazi inanclarin eski arap putperest medeniyetinden geldigini iddia etmistiniz. Hatta hac ile ilgili olan iddianizi yukarida layikiyla cevaplamistik. Bizim de size bir sorumuz olacak. Tarihcilere gore sizdeki tutsu, mum, vaftiz gibi olaylar eski yunan mitolojisinden alinti. Buna ne diyeceksiniz? 22-) Islam`in o zamanki Ay tanrisi dinine benzedigini soylemistiniz. Incil kabul edildigi donemde romalilarin inandigi gok tanri benzeri dinde de hac vardi ve kutsal gunleri pazardi. Bu cok tanrili din hiristiyanlikla bir suru benzerlik tasiyordu. Bu bir tesaduf mu yoksa hiristiyanlik bu dinden mi alinti? (o donemde roma imparatoru iki dini kaynastirip ortaya bugunku hiristiyanligi cikarmisti boylece roma imparatorlugu icinde yasayan hiristiyanlarla gok tanri dinine inananlar arasinda bir ic savas cikmasini onluyordu) 23-) Turkiye ve Turk halki kurtulus savasindayken onlari haince arkadan vurup isgalcilere destek veren misyoner kuruluslar hala nasil utanmadan sevgiden bahsetmektedirler? 24-) Islam`da hiristiyanla ve yahudiyle evlenmeye izin verilirken hiristiyanlikta neden diger dinlerle evlilige izin verilmez. Bu mudur sizin sevgi ve hosgoru anlayisiniz? 25-) Incilde "bir kadina sag gozun sehvetle bakarsa cikarip at, bu tum vucudunun cehennemde yanmasindan iyidir" diyor. Eger hiristiyanlar incildeki bu sozu uygulasalardi 2 gozlu hiristiyan gorebilir miydik? Arastirmalara gore hiristiyan genclerin %85`i evlenmeden once en az 1 kere cinsel iliskiye giriyorlar. (kaynak: Amerika ve Avrupa) Bir kadina sehvetle bakmanin cezasi gozun cikarilmasi ise zinanin cezasi nedir? 26-) Ayni incilde bosanmis bir kadinla evlenen zina etmis olur diyor. Islam`a vahsi bir din diyen misyonerler acaba bunu aciklayabilirler mi? Arastirmalara gore hiristiyan ulkelerdeki insanlarin %60`i birden fazla evlilik yapmis. Bu zina ehlinin cezasi nedir? (kaynak avrupa ve amerika) 27-) Incilde "sag yanaginiza tokat yiyince sol yanaginizi cevirin" demektedir. Peki hiristiyanlarin daha tokatin izi gelmeden Islam dunyasina yumruk, tekme girismelerinin sebebi nedir? Bu durumda tum hacli ordulari incile gore gunahkar ve cehennemlik olmuyor mu? 28-) Incil`de oruc tutarken basiniza yag surup yuzunuzu yikayin diyor. Bu ne anlama geliyor ve hiristiyanlar orucu nasil tutmaktadir (veya tutmakta midir?) 29-) Islam eger bos bir inanc ise nasil oluyor da insanlar kendilerine hicbirsey vaadedilmedigi halde Islam`a kosuyor. Hiristiyanlarda oldugu gibi kendilerine ne para, ne avrupa&amerikada yasam vaadediliyor. Dunyalik hicbir sey vaadetmeden nasil her yil milyonlarca insani kendine cekiyor bu din? 30-) Incil`de "neden kardesinin gozundeki copu gorursun de kendi gozundeki mertegi farketmezsin" diyor. Bu ayni sizinle Islam arasindaki iliski gibi. Islam`a laf atmadan once nicin kendi 4`e bolunmus dininize bakmiyorsunuz? 31-) Incil`de bir ayet gordum ve aciklamasini merak ettim. Lutfen aciklar misiniz: "Ben ogulla babasinin, kizla annesinin, gelinle kaynanasinin arasina ayrilik sokmaya geldim." 32-) Incil`e gore Hz Isa "Carmihini yuklenip ardimdan gelmeyen bana layik degildir." diyor. Peki bu durumda kaciniz ona layiksiniz? 33-) Elimde ingilizce bir incil var ve soyle bir ayet gordum: Luke;14-26 If any one comes to me and does not hate his own father and mother and wife and children and brothers and sisters,yes,and even his own life,he cannot be my disciple. Bunun Turkce karsiligi aynen soyledir: "Sayet bana gelen biri babasindan,ve anasindan ve karisindan ve çocuklarindan ve erkek kardeilerinden ve kiz kardeslerinden, evet,ve hatta kendi hayatindan nefret etmiyorsa benim ögrencim olamaz." Peki misyonerlerin hazirladigi turkce incillerde nicin bu: "isa dönüp onlara söyle dedi: «Biri bana gelip de babasini, annesini, karisini, çocuklarini, kardeslerini, hatta kendi canini bile gözden çikarmazsa benim ögrencim olamaz. " seklinde tercume edilmis? Bu incilleri hazirlayan misyonerler Turkce mi bilmiyorlar, ingilizce mi bilmiyorlar yoksa bazi seyleri saptirmaya mi calisiyorlar?!?! 34-) 1 Corinthians:14-[34]the women should keep silence in the churches. For they are not permitted to speak, but should be subordinate, as even the law says. Bu da bir baska ayetti. Ingilizcesinde kadinlar itaat altina alinmalidir diyor ama misyonerlerin Turkler icin hazirladigi ozel tercumelerde "bayanlar sessizligini korumalidir" yaziyor. Gerci kadinlar sessizligini korumalidir hukmu ingilizce metinde de geciyor ama kadinlarin itaat alinmasi kismi tercumelerde atlanmis. Bu bir tesadur mudur yoksa unutkanlik midir? 35-) Numbers:5-[31] The man shall be free from iniquity, but the woman shall bear her iniquity." Bu ayette soylenen sey "Kocası herhangi bir suçtan suçsuz sayılacak, kadınsa suçunun cezasını çekecek." Incil boyle bir ayet tasirken Islam`daki kadin haklarina nasil dil uzatabiliyorsunuz? 36-) Job:25-[4] How then can man be righteous before God? How can he who is born of woman be clean? Bunun Turkcesi aynen soyle "kadindan dogan biri nasil temiz olabilir" Burada tanri insanligi asagiliyor ama daha cok kadinlari asagiliyor. Islam`da ise Cennet Analarin Ayagi Altindadir gibi yaklasimlarla kadin yuceltilir. Yukarida yazan ayeti misyonerlik faaliyetleri sirasinda okuyor musunuz? 37-) Deuteronomy:23-[2] "No ******* shall enter the assembly of the LORD; even to the tenth generation none of his descendants shall enter the assembly of the LORD. Bu ayetin Turkce tercumesi "hicbir pic tanrinin topluluğuna girmeyecek.Soyundan gelenler de 10. kusaga kadar Rabbin topluluguna giremeyecek" (Ne yapalim sizin iki yuzlu tercumelerinize guvenmedigimiz icin kendi tercumemizi kendimiz yapiyoruz) Burada ******* kelimesi kullanilmis *******`in sozlukteki karsiligi pic kelimesidir. Burada hacli kardeslerimize birden fazla soru yoneltecegim. A-) Ilahi bir kitapta nasil boyle bir soz gecer. B-) Eger birinin anne-babasi zina etmis ise dogan cocugun ne sucu var. Dogan cocuk niye cehenneme gidiyor? Sizin tanrinizin hosgorusu bu kadar mi? C-) Bu ayeti turkce incillerde nicin dogru tercume etmiyorsunuz? 38-) Psalm;78-(65) Then the Lord awoke as from sleep, like a strong man shouting because of wine. Bu da bir baska ayet. Turkcesi "saraptan dolayi uykusundan guclu bir adam gibi bagirarak uyanan rab" Simdi buradaki tanri sarhos mu, sarapla ilgisi ne? Tanri ne zaman uyumus da simdi uyaniyor? 'Cehennemi lüzumsuz görüp ucuz Cennet' dağıtarak bugünkü hristiyan ve yahudilerin Cennet'e girebileceği inancını yayanlar da aynı misyonun yerli havarileridir. Bir inanç ve ibadet sistemi, bize Cennet'i kazandırabildikten sonra, o dinin ve kitabının batıl olması düşünülebilir mi?.. Halbuki Cenabı Allah, gönderdiği 'Son Kitap'ta / Kur'an'da bakınız ne buyuruyor: "Yahudiler; 'Üzeyr, Allah'ın oğludur' dediler. Hristiyanlar da; 'Mesih (İsa) Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini), önceden inkar etmiş (olan müşrik) lerin sözlerine benzetiyorlar. Allah, onları kahretsin; nasıl da (haktan batıla) çevriliyorlar!.." (Tevbe S. 30). "Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan ayrı rabler edindiler; Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa kendilerine, yalnız tek tanrı olan Allah'a ibadet etmeleri emredilmişti. Ondan başka tanrı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir" (Tevbe s.31). Bu ayetlerde, yahudi ve hristiyanların ne büyük bir sapıklık içinde oldukları ve bu sapıklıktan dolayı Allah'ın kahrına uğradıkları açıkça beyan buyruluyor. "Andolsun; 'Allah ancak Meryem oğlu Mesih (İsa)'dır' diyenler elbette KAFİR olmuşlardır. Halbuki Mesih demişti ki; 'Ey İsrailoğulları; benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Zira kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak ki, Allah ona CENNET'İ HARAM ETMİŞTİR ve onun varacağı yer ateştir; zalimlerin yardımcıları yoktur.'"/ "Allah, üçün üçüncüsüdür(Teslis) diyenler, elbette KAFİR olmuşlardır. Oysa yalnız bir tek tanrı vardır; başka tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkar edenlere acı bir azap dokunacaktır" (Maide s. 72,73). Cenab-ı Hakkın bu beyanları gayet açık ve herkes tarafından anlaşılabilecek netliktedir. Bugünkü hristiyanlar da; İsa'yı, "Allah'ın oğlu ve aynı zamanda ilah" kabul ettiklerine göre bu ayetlerin hükmü, aynen onlar için de geçerlidir. Rabbü'l-âlemin'in 'kafir ve cehennemlik' olarak ilan ettiklerini Cennet'e sokma yetkisini kim kendinde görebilir?!.. Kimin merhameti, Allah'ın rahmet ve merhametinden daha üstün olabilir!? Yoksa bizim bilmediğimiz yeni tanrılar mı türedi!? 'Çağdaş Hoşgörü Tanrıları' (!)... "De ki: 'Ey Ehl-i Kitap (yahudi ve hristiyanlar) ! Bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz, diğerini Alllah'tan başka tanrı edinmesin'" (Al-i İmran S.64). Yahudi ve hristiyanlar hak üzere ise ve Allah'a şirk koşmuyorlarsa, C.Allah onlar hakkında -haşa- boş sözler mi beyan ediyor?! Haşa, Allah onlara iftira mı ediyor?.. Hristiyanlıktaki "Teslis:Üçleme" inancı, İsa'yı Allah'ın oğlu ve aynı zamanda "Allah" olarak kabullenmek apaçık şirk değilse nedir?.. "İmdi siz gidip bütün milletlere öğretin. Onları baba, oğul ve ruhu'l-kuds namına vaftiz edin" (Matta İncili, 28/19). Bu cümlelerin, şirke bulaşmadan yorumunu kim yapabilir?.. Kaldı ki, yukarıdaki ayetler nazil olduğu zaman, hristiyan iken sonradan müslüman olan Adiy b.Hâtem; "Ya Resulellah! Biz din büyüklerimize tapmazdık" deyince Allah Resulü; "Onlar bir şeyi helal ve haram kılarlar, siz de onların dediklerine uymaz mı idiniz? İşte bu, onlara tapmak demektir" buyurmuşlardır. Öyleyse; yeri göğü yarattıktan sonra aciz düşüp yorulan ve istirahata çekilen Yahova mı gerçek olan Allah!?: "Ve Allah (Yahova) , yaptığı işi yedinci günde bitirdi ve bütün işten yedinci günde istirahat etti" (Tevrat; Tekvin, 2/2). Ve geleceği bilememe/görememe cehaletiyle malul olarak yanlış kararlar veren ve sonunda pişman olan ve sözünde durmayan (yalancı) bir tanrı mı gerçek Allah olacak?!.. "Ve Rab gördü ki, yeryüzünde adamın kötülüğü çoktu ve hergün yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve Rab, yeryüzünde adamı yaptığına nadim (pişman) oldu ve yüreğinde acı duydu. Ve Rab dedi: Yarattığım adamı ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yaptığıma nadim oldum" (Tevrat; Tekvin, 6/5,6,7). Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanın ayetlerinden anlaşılan odur ki; İslam'ın/ Kur'an'ın Allah'ı (c.c.), bugünkü (muharref:bozulmuş/değiştirilmiş) Tevrat ve İncillere inananların şirkte (küfürde) ve cehennemlik olduklarını beyan ediyor. Bugünkü yahudi ve hristiyanlar; Kur'an'ın, esmâ ve sıfatlarını zihinlerde/ gönüllerde hiçbir şüphe bırakmayacak bir açıklıkla beyan ettiği Allah'a inanmadıklarına ve özellikleri tamamen farklı -uydurma- bir tanrıya inandıklarına göre; kimin cennetine girecekler? Mesih'in mi, Yahova'nın mı yoksa Allah'ın mı?.. Çünkü üç dindeki 'tanrı' inancı tamamen farklılık arzediyor. Hal böyle olunca, zihinleri/ gönülleri bulandırmanın hiçbir anlamı yoktur. Bütün dinlerin inanç esaslarını ortaya koymak ve gerçek olan Allah'ın hükmüne tabi ve razı olmaktan başka çare yoktur. Cenab-ı Allah'ın sebeplerini de zikrederek "küfürde ve cehennemlik" olarak zikrettiği batıl din mensuplarını beyan etmekten sizi alıkoyan nedir? Hala gaflet uykusunda olanlara, Cenab-ı Hakk'ın şu ikazlarını da hatırlatma görevimizi yapmış olalım: "Sen, onların kendi dinlerine uymadıkça, ne yahudiler ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. 'Asıl doğru yol, Allah'ın yoludur' de. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz" (Bakara S.120). Öyleyse; "Ey inananlar; yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost tutarsa, o onlardandır. Şüphesiz Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez" (Maide S.51). -
Selam ve dua Allah ve Resüne kıyamete kadar tabi olanların üzerine olsun.. 13 yasinda olan AbdulMecid koskoca Hilafet Devletini yönetirken, bügünki 13 yasindaki cocuk halen oyuncaklariyla oynar ve hayatta neler oldugunun farkina dahi varmaz. Cünku henuz 5 yasindaki cocuk gibidir. -5 yasindaki Quran-i ezbere bilen Ebu Hanife o zaman herkes tarafindan sevilip övülürken bugunun 5 yasindaki cocuk henuz konusmayi ögrenmedigi gibi küfürlü sözler söyledigi vakit büyükleri tarafindan sevinilip, öpülür.. hatta grur kaynagi olur.. -O dönemdeki iffetli, namuslu ve cesaretli olan müslüman kadinlar, savastan kacan erkeklere ”Gidinde evinizde örgü örün biz sizin yerinize cihada gideriz” diyen kadinlar Cihadin ön saflarinda görünürken bugunki kadinlar ise dizilerin önünde yada cekirdek citlemekte yada kardeslerinin etini yemekle (giybet yapmakla) meskul olmaktadirlar.. -Hz. Ibrahim daha henuz 7 yasindayken kainatin bir yaraticisinin oldugunu tek basina düsünüp buldugu gibi Dünyada Allaha kulluk etmek icin var oldugunu kavramisti.. Bügün onlarca müsluman islami , anne-babalarindan miras olarak aldiklari gibi halen nicin yaratildiklarini /hayatta nicin var olduklarini anlamis degillerdir.. -Ölümü hatirlamak icin evinin icine tabut koyan Hz. Omer B. Hattab her gece taputun icine girerek ölümü hatirlarken, bugünün müslumani mezarliklarin önlerinden gecmekten dahi korktuklari gibi Ölüm adinada hic bisey duymak istemezler.. - Gene Hz. Omer kendisine magrufu emretmesi icin bir adam kiralarkene bugunun muslumanina Allahin emri hatirlatildigi vakit ”Bu seni ne ilgilendiriyor, Hayat benim hayatim degilmi, nasil istersem öyle yasarim”der oldular -O dönemdeki kadin, kocasinin izni olmadigi icin fena hastalanan babasini dahi ziyarete gitmiyen , hatta babasinin ölüm haberi geldigi halde, ona ragmen gene evinden cikmiyan kadin, bügün kadin-erkek esitliginden söz ederken ayni zamanda her gece kocasini razi etmeden Allah´in lanetlisi oldugu halde rahatca uyuyabiliyor.. -O dönemde islamdan vazgecmeleri icin binlerce iskence görenler, hatta dawalarindan vaz gecmedikleri icin yakilarak, taslanarak veya kirbaslanarak Sehid edilen, bügün Esarbindan dolayi is bulamadigi icin veya okula alinmadigi icin taviz vererek Rabbisinin emrini ikinci plana alabiliyor. -O dönemde müsriklerin hazirladiklari boykottan dolayi 3 sene boyunca su ve hurmayla yasiyan musluman bugun is yerinde namaza izin verilmedigi icin, isi birakmasi gerekirken Allah´in emrini birakiliyor hemde ac kalma korkusundan dolayi.. SubhanAllah.. Müslumanlar nasil oluyorda boyle bir duruma dusebiliyorlar ..?? Nasil olurda Hilafet döneminde ve öncesinde bu kadar imanli, namuslu, serefli, iffetli, casaretli, azimli ve ciddi olurken biz, nasil olduda pasif, korkak, pisirik ve ciddiyetsiz bir duruma düsebildik.. Bu örnekleri çoğaltabiliriz... Öyle ya insan merak ediyor; Zirvede parliyan bir yildizken nasil olduda bu kadar cökebildik..??