
mavikaradeniz
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
32 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
mavikaradeniz tarafından postalanan herşey
-
RASULULLAH (SAV) HER İSTEDİĞİNE ŞEFAAT EDEBİLECEKMİ
mavikaradeniz şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
ŞEFAAT Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost ne bir şefaatçi vardır. Olur ki Allah'tan korkarlar.» (En'am: 51) «Ey Muhammed! Sen onlara şöyle de: «Her türlü şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.» (Zümer: 44) «O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir?» (Bakara: 255) «Göklerde nice melekler vardır ki Allah dilediğine ve razı olduğuna izin vermedikçe şefaatleri hiçbir fayda vermez.» (Necm: 26) «Allah onların geçmişini de geleceğini de bilir. Onlar ancak Allah'ın razı olduğu kimseye şefaat edebilirler. Onlar Allah'ın korkusundan titrerler.» (Enbiya: 28) «Onlar Allah'ı bırakıp da kendilerine zarar veya fayda veremeyen mahluklara ibadet ederler. Ve: «Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir» derler. Ey Muhammed! De ki: «Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği birşeyi mi O'na haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koştuklarından beridir, yücedir.» (Yunus: 18) «İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'ı bırakıp Ondan başka dostlar edinenler: «Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz» derler. Muhakkak ki Allah aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan bir kimseyi hidayete erdirmez.» (Zümer: 3) «Allah'tan başka ne bir dostunuz ne de bir şefaatçiniz vardır. Hiç düşünmez misiniz?» (Secde: 4) «Allah'tan başkasına çağıranlar şefaate hak kazanamazlar. Ancak Kelime-i Şehadetin manasını bilerek Kelime-i Şehadet getirenler bundan müstesnadır.» (Zuhruf: 86) Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: «İnsanlar (kıyamet gününde) bana gelip şöyle derler: «Ey Muhammed! Sen Allah'ın rasulüsün ve nebilerin sonuncususun. Allah geçmişte ve gelecekteki bütün suçlarını affetmiştir. Rabbinin katında bize şefaat et. Görüyorsun ki elem ve ızdırap içindeyiz» diyecekler. Bunun üzerine ben hemen gidip Arşı Rahman'ın altına varacağım. Ve Aziz ve Celil olan Rabbime secdeye kapanacağım. Sonra secdemde; Allah bana kendisine olunacak en güzel hamdü senadan öyle bir feth ve ilham edecektir ki şimdiye kadar onu benden önce hiçbir rasule feth ve ilham etmemiştir. Bana ilham olunduğu şekilde Allah'a hamdü senadan sonra Allah tarafından: «Ey Muhammed! Başını kaldır. İste, dilediğin verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir» buyurulacak. Ben secdeden başımı kaldırıp: «Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim» diye ümmetim hakkında şefaat isteyeceğim. Bunun üzerine: «Ey Muhammed! Ümmetinden hesap ve suale lüzumu olmayanları cennet kapılarından sağ kapıdan cennete koy. Onlar cennetin bundan başka öbür kapılarından da insanlar ile ortaktırlar» buyurulacaktır.» (Buhari-Müslim) Ebu Hureyre (r.a) Rasulullah (s.a.s)'e şöyle sordu: «Ya Rasulallah! Kıyamet gününde senin şefaatini hak edecek mutlu insan kimdir?» Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: «Kalbi şirkten temiz olarak «La ilahe illallah» diyen kimsedir.» Başka bir rivayette ise şöyle buyurdu: «Kendisi şirkten temiz olarak «La ilahe illallah» diyen kimsedir.» (Buhari - Müslim - Nesei) Yukarıdaki ayet-i kerimelerin ve hadisi şeriflerin ışığında diyebiliriz ki: - Allah (c.c) ihlas sahibi olup da haram işlemiş mü' minlerin bağışlanmaları için yalvarmaları üzerine seçkin kullarına -katından bir ikram olmak üzere- mü'min kardeşlerinin bağışlanması için şefaat izni verir. - Allah'ın izni olmadıkça kimse kimseye şefaat edemez. Rasulullah ve onun göserdiği nurlu yolda yürüyen salih kimseler de ancak Allah izin verirse şefaat edebilirler. Bu yüzden doğrudan doğruya onlardan şefaat istemek şirktir. Ancak, Allah'tan onların bizlere şefatçi olmalarını isteyebiliriz. Allah (c.c) kendilerinden razı olup izin verdiği kimselerin yapacakları dualar vasıtasıyla ihlas sahiplerine affını lutfeder. Böylece Allah (c.c) rıza gösterdiği kimselerin dualarını sebep kılmakla, çok sevdiği bu kullarını yüce bir mevki olan Makam-ı Mahmud'a nail kılmış olur. Kur'an'ın reddettiği şefaat, şirkin karıştığı şefaattir. Bu sebepten Kur'an'da şefaat «Allah'ın izniyle» diye zikredilmiştir. Nitekim Rasulullah (s.a.s) de şefaatin Allah'a şirk koşanlara değil, ancak tevhid ehline ve ihlas sahiplerine olacağını açıkca belirtmiştir. -Melekleri, rasulleri veya salih kimseleri yardımlarına çağırmak yahut zor durumlarda onlara sığınmak suretiyle şirke düşen müşrikler, bu yaptıklarının şirk olmadığını iddia ederek şöyle derler: «Biz bunları Allah'ın yarattığını biliyoruz. Fakat bunlar yaratılmışlar içinde seçkin ve Allah katında değeri olan kimselerdir. Biz onları bizi Allah'a yaklaştırmaları ve Allah katında bize şefaat etmeleri için yardımımıza çağırıyoruz ve onlara sığınıyoruz. Nasıl ki bir hükümdara işini yaptırmak isteyen kimse hükümdarın sevdiği kimselerden birini araya koyar ve işini yaptırırsa bizim de Allah'a yaklaşmak için onun sevdiği kimselerin rızasını kazanmaya ihtiyacımız vardır. Ancak bu şekilde Allah'a yaklaşabiliriz.» Bu düşünce sapıklığın ta kendisidir. Yeri, göğü kendisine boyun eğdirerek yaratan, yarattıklarının üzerinde yegane tasarruf sahibi olan Allah (c.c)'yu, mülkleri ve emrindekileri idare edebilmek için vezirlere ve yardımcılara ihtiyacı olan aciz krallara benzetmek ne büyük şirktir. Allah'a karşı ne büyük bir cürettir. -
ALLAH'TAN BAŞKASINA SIĞINMANIN VE YARDIMA ÇAĞIRMANIN HÜKMÜ
mavikaradeniz şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
ALLAH'TAN BAŞKASINA SIĞINMANIN VE YARDIMA ÇAĞIRMANIN HÜKMÜ Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Gerçekten bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da onların cüret ve azgınlıklarını artırırlardı.» (Cin: 6) «Allah'ı bırakıp da sana ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere ibadet etme. Eğer bunu yaparsan sen de zalimlerden olursun. Allah seni bir zarara uğratırsa onu senden kaldıracak ancak O'dur. Sana bir iyilik dilediği takdirde O'nun nimetini engelleyecek bir kuvvet de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, Gafur'dur, Rahim'dir.» (Yunus: 106-107) «Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir?» (Ahkaf: 5) «Hiçbir şey yaratmayan üstelik kendileri yaratılmış olan şeyleri mi Allah'a ortak koşuyorlar? İbadet ettikleri şeylerin kendilerine (ibadet edenlere) yardım etmeye güçleri yetmez. Hatta kendilerine bile yardım edemezler.» (A'raf: 191-192) Rasulullah (s.a.s) zamanında bir münafık vardı. Mü'minlere eziyet ediyordu. Bazı mü'minler dediler ki: «Gidip Rasulullah'tan yardım isteyelim.» Rasulullah (s.a.s)'den yardım istediklerinde şöyle buyurdu: «Benden yardım istenilmez. Doğrudan doğruya Allah'tan yardım istenilir.» (Taberani rivayet edip sahih dedi) Enes (r.a) şöyle rivayet etti: Uhud Savaşında Rasulullah'ın başı yarıldı ve dişi kırıldı. Bunun üzerine şöyle buyurdu: «Rasullerin başını yaran bir kavim nasıl felaha erişebilir?» Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu: «Senin elinde birşey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azab eder. Çünkü onlar zalimlerdir.» (Al-i imran: 128) (Müslim) İbn-i Ömer (r.a) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.s)'in sabah namazında rükudan kalktığı zaman «Semiallahu limen hamideh» dedikten sonra şöyle söylediğini duydum: «Saffan b. Umeyye, Süheyl b. Amr, El-Haris b. Hişam'a Allah lanet etsin.» Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu: «Senin elinde birşey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azab eder. Çünkü onlar zalimlerdir.» (Al-i imran: 128) (Müslim) Ebu Hureyre (r.a) şöyle rivayet etti: «Önce en yakın akrabalarını uyar.» (Şuara: 214) ayeti nazil olduktan sonra Rasulullah (s.a.s) kalktı ve şöyle dedi: «Ey Kureyş ahalisi! Kendinizi ateşten kurtarın. (İman etmedikçe) Size hiçbir fayda veremem. Ey Abdulmuttalib'in oğlu Abbas! Ben sana bir fayda veremem. Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Malımdan ne istiyorsan vereyim. Ama sana bir fayda veremem.» (Müslim) Bu ayetlerden ve hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki: - Bazı insanlar cinlerin kendilerine yardım edeceğine inanarak onlara sığınırlar. Fakat gerçekte cinler onlara fayda değil ancak zarar verir. - İbadet Allah'ın sevdiği, emrettiği, kabul edip razı olduğu gizli ve açık ameller ve sözlerdir. Dua ile yardımına çağırmak arasındaki fark: Dua sıkıntılı ve ferah her durumda yapılabilir, yardımına çağırmak ise zor bir durumla karşılaşıldığında olur. Bütün bunlar yani; dua ve yardımına çağırmak herhalukarda sadece Allah'a yapılır. Zira herhangi bir mahluka fayda sağlayacak veya ondan bir fenalığı giderecek ancak ve ancak Allah'tır. Eğer bir kişi Allah'tan başka kimsenin gücünün yetmediği birşeyde -ister melek, ister rasul, ister veli olsun- bir mahluku yardımına çağırır veya ona sığınırsa müşrik ve kafir olur. Ayrıca ölü bir kimseden rasul, sahabi, veli veya salih bir kişi de olsa yardım istemek, ona sığınmak büyük şirklerdendir. Bu kimseler, kendilerine bile fayda veya zarar sağlamaya güç yetiremezler. - Rasulullah (s.a.s) Allah'ın en sevgili kulu olduğu halde -Allah'ın izni olmadan- hiçbir insana ne bir fayda ne de bir zarar verebilir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da az öğüt alıp düşünüyorsunuz?» (Neml: 62) Yani; Ey müşrikler! Sıkıntı ve ihtiyaç halinde sıkıntıyı giderebilecek olanın sadece Allah olduğunu bildiğiniz halde niçin Allah'la aranızda vasıtalar tayin edip onlardan şefaat umuyorsunuz? Geçmiş tarihlerdeki müşrikler, Allah'tan başka ihtiyaç ve sıkıntıyı giderecek bir varlık olmadığını kabul ederler, ihtiyaç ve sıkıntı halinde samimi olarak sadece Allah'tan yardım isterlerdi. Fakat, Allah (c.c) onların bu ihtiyaç ve sıkıntısını giderdiği zaman tekrar eski şirklerine dönerlerdi. Zamanımız müşrikleri ise; sıkıntıda da ferahlıkta da Allah'a şirk koşmaktadırlar. -
HERHANGİ BİR DİLEĞİN KABUL OLMASI MAKSADIYLA TÜRBE, AĞAÇ GİBİ ŞEYLERE EL SÜRMENİN HÜKMÜ Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Gördün mü Lat ve Uzza'yı ve üçüncü put olan Menat'ı? Herhangi bir güçleri var mı?» (Necm: 19-20) LAT: Beyaz bir kaya parçası idi. Üzerinde bir takım nakışlar vardı. Taif'de onun adına bir mabed yapılmıştı. Ve bu mabedin özel hizmetçileri bulunuyordu. Mabedin çevresinde muaazzam bir boşluk vardı. Taifliler yani Sakif kabilesi ve onlara uyanlar, Kureyş'in dışındaki arap kabilelerine karşı bu putla öğünürlerdi. Buhari, İbn-i Abbas (r.a)'nun Lat hakkında şöyle dediğini rivayet ediyor: Adamın biri beyaz bir kayanın yanında arpa ve buğdaydan yemek yapıp yağla beraber hacca gelen insanlara satardı. Bundan kim yerse şişmanlardı. Bu adam ölünce Sakif kabilesi bu adama hürmet olsun diye bu beyaz kayaya tapmaya başladılar. Rasulullah (s.a.s) Mekke'nin fethinden sonra Mugire b. Şu'be (r.a)'yu Lat'ı yıkmak için gönderdi. UZZA: Ağaçtan yapılmış bir puttu. Üzeri hurma dallarıyla örtülü, çevresi duvarlarla çevriliydi. Mekke ile Taif arasında bulunuyordu. Kureyşliler Uzza'ya da saygı gösterirlerdi. Uhud günü Ebu Süfyan: «Bizim Uzzamız var sizin ise yok» diye seslenmiş bunun üzerine Rasulullah (s.a.s): «Bizim mevlamız Allah'tır. Sizin ise mevlanız yok» deyin, diye buyurmuştur. Ebu Tufeyl (r.a) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s) Mekke'yi fethettikten sonra Halid b. Velid'i içinde Uzza olan bir ağaca gönderdi. Uzza üç ağaç üzerine konmuştu. Bunları kesti ve üzerine konulan şeyi yıktı. Sonra Rasulullah (s.a.s)'in yanına dönerek yaptıklarını anlattı. Rasulullah (s.a.s) dedi ki: «Dön, sen gerekenleri yapmadın.» Bu putun kahinleri Halid b. Velid'in döndüğünü görünce dağa bakarak: «Ey Uzza! Ey Uzza!» dediler. Halid b. Velid Uzza'nın bulunduğu yere gelince çıplak, saçı dağınık bir kadın gördü. Kadın yerden toprak alıp başına saçıyordu. Halid b. Velid bu kadını kılıçla öldürdü. Sonra Rasulullah (s.a.s)'e dönerek olayı anlattı. Rasulullah (s.a.s) ise: «Senin öldürmüş olduğun Uzza'dır» buyurdular.» (Nesei - İbn Merduyeh) MENAT: Mekke ile Medine arasında Kadit denilen yerde idi. Medine'de bulunan Huzaa, Evs ve Hazreç kabileleri cahiliyyet devirlerinde ona saygı gösterir ve oradan geçerek haccetmek üzere Ka'be'ye giderlerdi. Mekke'nin fethinde Menat'ı yıkmak için Rasulullah (s.a.s) Ali (r.a)'yü gönderdi. Arap yarımadasında çeşitli kabilelerin saygı gösterdikleri daha başka bir çok putlar vardı. Fakat içlerinde en ünlüsü bu üçü idi. Lat, Uzza ve Menat'a tapan kişiler bunları herhangi bir taş veya herhangi bir ağaç olarak görüp tapmıyorlardı. Bu ağacın yanında salih bir kişinin veya bir velinin mezarının bulunduğuna inanıyorlardı. Mesela; Uzza'nın bulunduğu yerde salih bir kadının gömülü olduğuna inanıyorlardı. Bundan dolayı bu putlara saygı gösterip hürmet ettiklerinde bereket olacağına, sıkıntı anında onlardan yardım istediklerinde sıkıntılarının giderileceğine veya ihtiyaç anında onları yardımlarına çağırdıklarında kendilerine yardım edileceğine inanıyorlardı. Salih insanların mezarına bereket olsun diye el sürenler veya bir dileğinin olması için ölmüş salih kimselerden yardım isteyenler Lat'a tapanlar gibidirler. Herhangi bir ağacı kutsal sayan, onu bereket sebebi olarak gören, dileğinin yerine gelmesi için o ağacın çevresinde birtakım hareketler yapan kimseler, Uzza ve Menat'a tapanlar gibidirler.
-
ALLAH'TAN BAŞKASI İÇİN KURBAN KESMENİN HÜKMÜ
mavikaradeniz şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
ALLAH'TAN BAŞKASI İÇİN KURBAN KESMENİN HÜKMÜ Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «De ki: «Namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Müslümanların ilki olarak bununla emrolundum.» (En'am: 162-163) «Rabbin için namaz kıl, kurban kes.» (Kevser: 2) Ali b. Ebu Talha (r.a) şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.s) bana dört şeyden bahsederken şöyle dedi: «Allah (c.c) kendisinden başkası için kurban kesene, ana-babasına lanet edene, kendisine kısas yapılacak kimseyi saklayana, arazilerin hudut taşını değiştirene lanet etmiştir.» (Müslim) Yukarıdaki ayet-i kerimelerden ve hadisi şeriften anlaşılıyor ki: - Allah için kurban kesmek tıpkı namaz gibi Allah katında büyük değeri olan bir ibadettir. Nitekim kurban kesmek Kur'an-ı Kerim'de birkaç yerde namazla beraber zikredilmiştir. - Allah için kurban kesmek önemli bir ibadet olduğu gibi Allah'tan başkası için kurban kesmek de büyük şirklerdendir. Putlar için, mezarlar için, kendisine fayda sağlayacağını zannettiği ölü veya diri bir kimse için ya da bir kimseye saygı gösterdiğini belli etmek için kurban kesmek büyük şirktir. Kurban kesen kişi ister doğrudan doğruya Allah'tan başkasının adını zikrederek kurban kessin, isterse Allah'a yaklaşacağını zannederek Allah'tan başkasının adıyla kurban kessin farketmez, büyük şirk işlemiş ve İslam dininden çıkmış olur. Allah'tan başkası için hayvan kesilirken Allah'ın ismi zikredilse bile bu hayvanın etini yemek haramdır. Fakat Allah rızasını kazanmak niyetiyle Allah adına kurban kesip: «Allahım! Bundan meydana gelen sevabı falan kişiye ver» demek caizdir. Tarık b. Şihab (r.a) Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: «Bir sinek yüzünden adamın biri cennete, diğeri de cehenneme girdi.» Sahabeler: «Bu nasıl oldu ey Allah'ın rasulü?» dediler. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: «İkisi beraber bir şehre uğradılar. Bu şehir halkının oradan her geçenin mutlaka kurban takdim etmesi gereken bir putları vardı. Birine: «Bir kurban takdim et» dediler. O da: «Takdim edecek hiçbir şeyim yok ki» dedi. Onlar da: «Hiç değilse bir sinek takdim et» dediler. O da bir sinek takdim etti, yolunu açtılar, serbest bıraktılar. Allah (c.c) o kişiyi bu amelinden dolayı cehenneme soktu. Diğerine: «Sen de takdim et» dediler. O da: «Allah'tan başka hiçbir şeye sinek dahi takdim etmem» dedi. Boynunu vurdular. Ve o adam bu yüzden cennete girdi.» (Ahmed) - Bu hadisten anlaşılıyor ki; sırf başkalarının kötülüğünden korunmak için Allah'tan başkasına, istemiyerek ve kıymetsiz bir hayvanı dahi olsa kurban etmek, insanın cehenneme girmesine sebep olur. Bu da bir sinekle dahi olsa Allah'a şirk koşmanın ne kadar büyük haram olduğunu gösteriyor. - Diğer kişinin ölümü göze alıp imanında sebat etmesi mü'minlerin şirke karşı tutumlarına çok güzel bir örnektir. Mü'minlerin şirkten şiddetle kaçınmaları ve şirke düşmemeye dikkat etmeleri imanın bir şartıdır. Çünkü insan bilmeden de olsa, cehenneme girmesine sebep olabilecek bir şirk işleyebilir. - Cehenneme giren kişi müslümandı ve daha önce cehenneme girmesine sebep olabilecek bir amel işlememişti. Çünkü Rasulullah (s.a.s): «Bir sinek yüzünden cehenneme girdi» buyurmuştur. - Müslümanların hayır ve şer hiçbir ameli küçümsememeleri gerekir. Zira müşrikler bile işlerin ne maksatla yapıldığına önem verirler. Böyle olmasaydı müşrikler adamı bir sinek kurban ettiği için salıvermezlerdi. -
İNSANI İSLAMDAN ÇIKARAN ŞEYLER
mavikaradeniz şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
İNSANI İSLAMDAN ÇIKARAN ŞEYLER Birincisi: İbadette Allah’a ortak koşmak. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.» (Nisa:116) «Kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram eder. Varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.» (Maide:72) İkincisi: Allah’la kendisi arasına aracılar koyan, onlara yalvaran, onlardan şefaat dileyen, onlara güvenen kimse alimlerin icmaı ile kafir olur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah' tan başka dostlar edinenler: «Bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ediyoruz» derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola eriştirmez.» (Zümer: 3) «Onlar Allah'tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere taparlar ve: «Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir» derler. Ey Muhammed! De ki: «Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği birşeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.» (Yunus: 18) Üçüncüsü: Müşrikleri tekfir etmemek ve onların kafir olduklarında şüphe etmek veya onların doğru yolda olduklarına inanmak. Kur'an-ı Kerim'de ve Rasulullah'ın sünnetinde mü' min ve kafirlerin sıfatları mevcuttur. Bu sıfatlara göre insanlar hakkında mü'min veya kafir diye hüküm verilir. Allah ve rasulünün kafir ve müşrik olarak vasıflandırdığı kişileri müslüman olarak kabul etmek veya onların küfründe ve şirkinde şüphe etmek veya onları tekfir etmeye yanaşmamak Allah ve rasulünün hükmüne karşı çıkmak olacağından böyle düşünen kimse küfre girer. Dördüncüsü: Kim Rasulullah (s.a.s)'den başkasının yolunun Rasulullah (s.a.s)'in yolundan daha iyi olduğunu yahut ondan başkasının hükmünün onun hükmünden daha güzel olduğunu söylerse kafirdir. Tağutların hükmünü Muhammed (s.a.s)'in hükmüne tercih edenler gibi... Mesela aşağıdaki şeyler insanın küfre girmesine sebep olur: a) İnsanların çıkardıkları kanunların, İslam şeriatından üstün olduğuna inanmak. Yahut yirminci asırda İslam kanunlarını uygulamanın doğru olmadığına veya İslam'ın müslümanların geriliğine sebep olduğuna inanmak veyahut İslam'ın kişinin kendisiyle Rabbi arasındaki ilişkiyi düzenleyen vicdani bir mesele olup hayatın diğer işlerine karıştırılmayacağını söylemek. Bu çağda Allah'ın hükmünü uygulayıp hırsızın elini kesmenin ya da zina edeni taşlamanın doğru olmadığına inanmak. c) Hukuki işlemlerde ceza meselelerinde veya başka konularda Allah'ın indirdiği hükümlerden başka hükümlerin uygulanabileceğine inanmak. Başka hükümlerin şeriat hükmünden üstün olduğuna inanmadığı halde onları uygulayan da kafirdir. Çünkü bu şekilde Allah'ın haram kıldığını mübah kılabilir. Zina, şarab, faiz, Allah'ın şeriatından başkasıyla hükmetmek gibi Allah'ın haram kıldığı şeyleri mübah kılan kimse ise bütün alimlerin ittifakıyla kafir olur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Cahiliyyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen (şeksiz, şüphesiz) inanan bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?» (Maide: 50) «Allah ve rasulü birşeye hükmettiği zaman inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve rasulüne başkaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.» (Ahzab: 36) Beşincisi: Allah'ın kitabı ve Rasulullah (s.a.s)'in sünnetinden herhangi birşeyi sevmemek veya beğenmemek. Bununla amel etse bile kafir olur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe asla inanmış olmazlar.» (Nisa: 65) Altıncısı: Rasulullah (s.a.s)'in diniyle veya onun mükafat ve ceza olarak bildirdiği şeylerle alay etmek. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Onlara soracak olursan: «Biz andolsun ki eğlenip oynuyorduk» diyecekler. De ki: «Allah'la, ayetleriyle ve Rasulüyle mi alay ediyorsunuz? Özür beyan etmeyin. inandıktan sonra küfre girdiniz.» (Tevbe: 65-66) Yedincisi: Büyü yapmak. Karı-kocanın arasını açmaya çalışmak, birtakım şeytani usullere başvurarak insana istemediği şeyi yaptırmak hep büyü çeşitlerindendir. Kim buna razı olursa kafir olur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi. Ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil'de melek denilen Harut ve Marut'a birşey indirilmemiştir. Bu ikisi: «Biz sadece imtihan ediyoruz. Sakın küfre girme!» demedikçe kimseye birşey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. Andolsun ki onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi.» (Bakara: 102) Sekizincisi: Müşriklere yardım etmek ve onları müslümanlara karşı desteklemek. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa, o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.» (Maide: 51) Dokuzuncusu: Kim bazı insanların, Muhammed (s.a.s)'in şeriatı dışına çıkabileceklerine inanırsa kafir olur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Kim İslam'dan başka bir din ararsa bilsin ki (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o kimse ahirette kaybedenlerden olacaktır.» (Al-i İmran: 85) Onuncusu: Allah'ın dininden birşey öğrenmemek ve yapmamak suretiyle yüzçevirmek. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüzçeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz suçlulardan öc alacağız.» (Secde: 22) Bu İslam'ı bozan şeyleri; müslüman şaka veya ciddi hatta korkarak bile yaparsa farketmez kafir olur. Yani İslam dininden çıkar. Eğer zorlamak sözkonusu ise dinden çıkmaz. (Zorlama; ölüm tehdidi veya vücuttan herhangi bir organın kesilmesi veya kişinin üzerinde ömür boy sakatlık bırakacak bir işkence veya mallarının alınması İslam'a ve müslümanlara çok büyük zarar verecek olan bir zenginin tüm malının gasbedilme korkusudur.) Allah'ın azabına neden olacak amellerden ve O'nun can yakıcı azabından Allah'a sığınırız. Allah'ın salat ve selamı yarattıklarının en hayırlısı olan Muhammed (s.a.s)'in ve onun ehli beytinin ve mübarek sahabelerinin üzerine olsun. -
MÜ'MİNLER İLE MİŞRİKLER ARSINDAKİ FARK
mavikaradeniz şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
MÜ'MİNLER VE MÜŞRİKLER ARASINDAKİ FARKI BELİRLEYEN DÖRT FAKTÖR Her türlü şirkten uzak olup Tevhid dininde ihlaslı olarak Allah'a ibadet etmek isteyen kişinin şu dört hakikati bilmesi gerekir: Birincisi: Rasulullah (s.a.s)'in savaştığı kafirler, Allah (c.c)'yu yaratan, rızıklandıran, öldürüp dirilten, fayda ve zarar veren, bütün işlerin elinde olduğu yüce varlık olarak bildikleri ve kabul ettikleri halde, Allah (c.c) onları müslüman olarak kabul etmedi ve rasulüne onlarla savaşmayı emretti. Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed! De ki: «Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Size kulak ve gözleri bahşeden kimdir? Ölüden diriyi çıkaran, diriden ölüyü çıkaran kimdir? Bütün işleri düzene koyan kimdir?» Diyecekler ki: «Allah'tır.» De ki: «O halde Allah'tan sakınmaz mısınız?» (Yunus: 31) «Ey Muhammed! De ki: «Eğer biliyorsanız söyleyin bakalım yeryüzü ve oradakiler kimindir?» Diyecekler ki: «Allah'ındır.» De ki: «O halde hiç düşünmez misiniz?» «Yedi göğün Rabbi ve o yüce arşın Rabbi kimdir?» de. Diyecekler ki: «Allah'tır.» De ki: «O halde sakınmaz mısınız?» «Öyleyse herşeyin hakimiyet ve mülkiyetini elinde tutan, dilediğini koruyan, fakat kendisinden hiçbir şey korunmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin» de. Diyecekler ki: «Allah'tır.» De ki: «O Halde nasıl aldanıyorsunuz?». Doğrusu biz onlara hakkı getirdik. Fakat onlar yalancıdırlar.» (Mü'minun: 84-90) İkincisi: Yaptıkları ibadetlerde, Allah'la kendileri arasına vasıtalar koymak suretiyle, Allah'a eş koşan müşrikler bu yaptıklarının şirk olmadığını iddia ederek şöyle diyorlar: «Biliyoruz ki fayda verecek olan sadece Allah'tır. Biz istediğimizi Allah'tan istiyoruz. Fakat bunlar Allah'a yakın kimselerdir. Biz onların vasıtasıyla Allah'a yaklaşıyoruz. Allah'ın rızasını kazanmak için onların şefaatine sığınıyoruz.» Allah (c.c) ise onlar hakkında şöyle buyuruyor: «İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'tan başka dostlar edinenler: «Bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ediyoruz» derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola eriştirmez.» (Zümer: 3) «Onlar Allah'tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere taparlar ve: «Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir» derler. Ey Muhammed! De ki: «Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği birşeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.» (Yunus: 18) Üçüncüsü: Rasulullah (s.a.s) insanlara davetçi olarak gönderildiği zaman, onlar çeşit çeşit şeylere ibadet etmekteydiler. Bazı insanlar güneş ve aya, bazıları salih kimselere, bazıları nebilere, bazıları meleklere, bazıları ise ağaç ve taşlara ibadet ediyorlardı. Rasulullah (s.a.s) ise onların hepsini müşrik olarak kabul edip aralarında hiçbir fark gözetmeksizin tümüne birden savaş açtı. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Fitne (şirk) ortadan kalkıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilin ki düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.» (Bakara: 193) Allah (c.c) güneş ve aya tapan kimseler hakkında şöyle buyuruyor: «Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın varlığının belgelerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer yalnız Allah'a kulluk etmek istiyorsanız bunları yaratana secde edin.» (Fussilet: 37) Salih kimselere ibadet edenler hakkında Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed! De ki: «Allah'tan başka ilah sandığınız şeyleri çağırın. Onlar ne sizi uğradığınız zarardan kurtarabilirler ne de onu sizden uzaklaştırabilirler. Onların taptıkları da Rablerine daha yakın olmak için bir yol arar. Herbiri Allah'a daha çok yaklaşmak için çalışır. O'nun rahmetini umarlar azabından korkarlar. Elbette Rabbinin azabı korkulan azabdır.» (İsra: 56-57) Allah (c.c) melekleri ilahlaştıranlar hakkında şöyle buyuruyor: «Birgün onların hepsini biraraya toplayacak sonra meleklere: «Size tapanlar bunlar mıydı?» diyecektir. Melekler de: «Seni layık olmadığın sıfatlardan tenzih ederiz. Bizim dostumuz onlar değil, sensin. Hayır, onlar cinlere taparlardı. Çoğu onlara inanıyordu» derler. Bugün birbirinize ne bir fayda ne bir zarar vermeye güç yetirebilirsiniz. Zalimlere: «Dünyada yalanladığınız ateşin azabını tadın» diyeceğiz.» (Sebe: 40-42) Allah (c.c), rasullere ibadet eden kimseler hakkında da şöyle buyuruyor: «Hani Allah şöyle demişti: «Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara Allah'ı bırakıp da beni ve annemi iki ilah edinin» dedin? İsa dedi ki: «Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan şeyleri söylemek bana yakışmaz. Eğer böyle söylemişsem Sen onu bilirsin. Ben ise Senin gizlediklerini bilemem. Şüphesiz ki Sen, gaybleri çok iyi bilensin. Ben onlara sadece bana emrettiklerini söyledim. «Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin» dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahid idim. Sen beni semaya aldığın zaman onları Sen gözlüyordun. Sen herşeye şahidsin. Eğer onlara azab edersen şüphesiz onlar Senin kullarındır. Şayet bağışlarsan muhakkak ki Sen Aziz'sin, Hakim'sin. Herşeye galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin.» (Maide: 116-118) Ağaçlara ve taşlara ibadet edenler hakkında Tirmizi'nin rivayet edip sahih dediği bir hadis-i şerifte, Ebu Vakf el-Leysi şöyle diyor: «Rasulullah (s.a.s) ile birlikte Huneyn seferine çıkmıştık. Biz küfür ve şirk aleminden henüz yeni ayrılmıştık. Müşriklerin Zate Envat dedikleri ve kutsal saydıkları bir ağacı vardı. Silahlarını o ağacın altında kuşanırlardı. (Kendilerine savaşta uğur getirmesi için). Böyle ulu bir ağacın altından geçiyorduk. Rasulullah'a: «Ey Allah'ın rasulü! Onların Zate Envat'ı gibi bize de bir Zate Envat yap» dedik. Rasulullah (s.a.s): «Allah-u Ekber! Yemin ederim ki sizin sözleriniz, İsrailoğullarının Musa'ya söylediği sözlere benziyor. «İsrailoğulları Musa'ya şöyle dediler: «Ey Musa! Bunların nasıl ilahları varsa bize de öyle ilah yap.» Musa şöyle dedi: «Şüphesiz ki siz cahil bir topluluksunuz. Çünkü şu gördüğünüz putlara ibadet edenlerin içinde bulundukları din yıkılmaya mahkumdur. Ve yaptıkları ameller batıldır.» Musa: «Size Allah' tan başka bir ilah mı arayacağım. Halbuki O sizi alemlerden üstün kılmıştır» dedi.» (Araf:138-140) Dördüncüsü: Şüphesiz günümüzdeki müşriklerin şirki önceki müşriklerin şirkinden daha şiddetlidir. Çünkü, önceki müşrikler sıkıntı anında şirki terkedip sadece Allah'a yönelir ve sıkıntıları giderilince tekrar Allah'a şirk koşmaya başlarlardı. Günümüz müşrikleri ise sıkıntı olsun zorluk olsun her halukarda, Allah'a ibadette ortak koşmakta ve sadece Allah'a yönelinmesi gerekirken Allah'tan başka nice şeylere yönelmektedirler. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Onlar gemiye binip tehlikelerle yüzyüze geldiklerinde dinin yalnız Allah'a ait olduğuna inanarak O'na yalvarmaya başlarlar. Fakat Allah kendilerini sağ salim karaya çıkarıp kurtarınca da hemen O'na ortak koşmaya başlarlar.» (Ankebut: 65) -
MEZHEPLER İNSANLARI BÖLÜCÜ KURUMLARDIR
mavikaradeniz şurada cevap verdi: haksöz başlık Dini Konular - Din - Dinler
Selamunaleykum Öncelikle Ebu Hanifi'nin şu sözünü hatırlatmak isterim: Benim mezhebim sahih hadistir. Haksöz'ün baş tarafta yazdığı ayetleri iyice inceleyecek olursanız hep bunu anlatmaktadır. Mezhep imamları dediğimiz imamlar birer mezhep kurarak insanları gelin benim mezhebime üye olun diye davet etmemişlerdir. Onlar Kur'an ve Sünnet'ten ne anladıysalar onları insanlara anlattılar. İsabet ettiyseler iki sevap aldılar, edemediyse bir sevap aldılar, çünkü, Allah'ın rızasını kazanmak için onun Kitabından ve Rasulünün sünnetinden hüküm çıkarmaya çalıştılar ve bunun için onlar kazandı. Onlardan sonra gelenler okumayı araştırmayı bıraktı kolaycılığa kalktı ve kendilerini şucular, bucular diye adlandırmaya başladı ve her topluluk yanında olanla övünmeye başladı. Zamanla din unutuldu, ocuların, bucuların görüşleri yaygınlaştı. Onun için dinimizi yaşamak için bizim kaynağa yani Kur'an ve Sünnet'e dönme ihtiyacımız var. Hadisi şerifte Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: Dine sonradan sokulan her yenilik bidat'tır, her bid'ad sapıklıktır, hepsi ateştedir. Onun için Kur'an ve Sünnet ile bize bildirilenin dışındakiler dinden değildir.