Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavikaradeniz

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    32
  • Katılım

  • Son Ziyaret

mavikaradeniz tarafından postalanan herşey

  1. Hak yolu; Allah'ın emrettiği, Rsulullah'ın öğrettiği yoldur.
  2. Eline sağlık güzel yazmışsın. Kurban kesmek, Peygamberimizin bize öğrettiği bir ibadet şeklidir. Birileri tuhaf yorumlar yapıyor diye bu ibadetimizden vaz geçecek değiliz. Yada bir takım HAYVANseverler istemiyor diye Allah için kurban kesmeyecek değiliz. Allahın selamı üzerinize olsun.
  3. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: Rabbin için namaz kıl ve kurban(ı Rabbin için) kes. Kevser-2 34. Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele! 35. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar. 36. Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik. 37. Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele! Hac-34,37 Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor; Allah'tan başkası adına kurban kesene Allah lanet etsin (Müslim-edahi-43-45, Nesai-dahaya-34, Ahmed-1/108,118,152,217,309,317) Ümmü Seleme (ra) dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu; Kimin kesecek kurbanı varsa(kurban kesmeye niyet ettiyse), zilhicce ayı(nın hilali) girince kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından hiç bir şey kesmesin. (Müslim-edahi-42, Ebu Davud-dahaya-3)
  4. MUSHAFA DOKUNMAK İÇİN ABDEST GEREKİR Mİ? Kur'ana dokunmadan abdestsiz olarak okumak ittifakla caizdir. İbni Abbas, Şa'bi, Dahhak, Zeyd Bin Ali, el-Müeyyed Billah, Davud Zahiri ve başka alimler abdestsiz olarak Kur'ana dokunmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. (İbni Ebi Şeybe-1/98, Abdürrazzak-1/340) Abdestsiz olarak dokunulamayacağını söyleyenler şu hadisi delil getirirler; Amr Bin Hazm (ra)den, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu; Kur'ana ancak temiz olan kimse dokunabilir. (Darekutni-1/121, Beyhaki-1/87, el irva-122, Busayri ithaf-726, Metalibul Aliye-91) Ancak bu hadiste geçen "Tahir=temiz" kelimesi, cünüp olmayan (Bu anlamda olmasının delili;"eğer cünüp iseniz temizlenin Maide-6 ayetidir.), abdestli olan (Bu anlamda oluşunun delili; Muğire (ra)ın Rasulullah (sav)'ın mestlerini çıkarmaya davranması üzerine: "Onları bırak zira ben onları temiz (abdestli) iken giydim buyurmasıdır.), bedeninde necaset olmayan ve mü'min (Bu anlamda olmasının delili; "Müşrikler ancak bir necistir (Tevbe-28) ayeti ile "Mü'min necis olmaz hadisidir.) arasında müşterek bir tabirdir. Bu sebeple abdestsiz olarak Kur'ana dokunulmayacağına dair bir delil yoktur. Cünüp olarak Kur'ana dokunulmayacağını söyleyenler de; " Ona ancak temiz olanlardan başkası dokunamaz"-Vakıa-79 ayetini delil getirirler. Lakin bu ayetteki "ona" zamiri Levhi Mahfuza döner ve temiz olanlar ile kastedilenler de meleklerdir. Cünüp olan mü'min ise Ebu Hureyre (ra) hadisinde geçtiği gibi, necis değil, temizdir. Mü'min ister cünüp veya hayızlı, ister abdestsiz olsun temizdir. Ona ne hakiki anlamda nede mecazi anlamda "necis" denilemez. Kaldı ki Rasulullah (sav)'in, Bizans kıralı Herakl'e gönderdiği mektupta tam bir ayet yazılı idi. Allah Rasulü mişriğin bile üzerinde tam bir ayetin yazılı olduğu bir kağıda dokunmasında bir sakınca görmemiştir. Allah'u alem yukarıdaki Amr Bin Hazm hadisinde "temiz olmayan" ibaresi ile kafirler kastedilmekte olup, onların mushafa dokunmaları yasaklanmış, düşman topraklarına mushaf ile sefer edilmesini yasaklayan hadis te (Buhari Cihad-129, Müslim İmare-92-94, Ebu Davud Cihad-81, İbni Mace Cidad-45), necis olmakla vasfedilen müşriklerin eline geçmesi endişesi ile açıklanmıştır. Netice olarak diyebiliriz ki; şeriat abdestsiz ve cünüp olanın mushafa dokunmasını, Kur'an okumasını yasaklamamıştır. Lakin en faziletlisi abdestli iken okumaktır. Zira Rasulullah (sav) kendisine verilen selamı teyemmüm ettikten sonra almıştır.
  5. Bismillahirrahmanirrahim Şüphesiz hamd yanlız Allah'ındır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefizlerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidater verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederik ki, Allah'tan başka ilah yoktur. O, bir ve tektir. O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür. Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkun ve siz ancak müslümanlar olarak ölünüz. (Ali İmran-3/103) Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçaok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir. (Nisa-4/1) Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsiz, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur. (Ahzab-33/70-71) Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed (sav)'in yoludur. işlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır. her sonradan çıkarılan şey bid'attir ve her bid'at sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir.
  6. Teşekürler selef 61 ellerine saglık bencede resim bir ateştir bu ateş büyüdükçe ccehenlemde çukuru çok kazılacaktır ve buçukur o insanı hiç bir zaman bu çukur azalmaz amma bu çukuru durdurmak için ibadet edib resimi o ateşi durduralım sevgili din insanları
  7. La ilahe illallah'ın manası Allah celle celalehu şöyle buyuruyor: "Onların (ilah diye) taptıkları da Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar." İsra, 57 "İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: "Beni yaratan hariç sizin taptığınız şeylerden uzağım." Zuhruf, 26-27 "Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Halbuki Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir." Tevbe, 31 "İnsanlardan bazısı Allah'tan başka varlıkları O'na eşler koşarlar. Onları Allah'ı sevdikleri gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgisi ise herşeyden fazladır." Bakara, 165 Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: "Kim 'La ilahe illallah' der ve Allah'tan başka tapılanları reddederse, malı ve kanı haram olur. Onun hesabı Allah'a aittir." (Müslim) ********************************************************* İstifadeler: 1- Kelime-i Şehadet'in (tevhidin) yaşanması herşeyden önce gelir. İnsanın salih kimseleri Allah'la kendisi arasında vasıta tayin ederek bunların kendisini Allah'a yaklaştıracağına inanması veya zannetmesi büyük şirktir. İsra suresinin 57. ayetinde, Allah'a yakın olan salih kimselere, peygamberlere ve meleklere tapan müşriklere, bu yapmakta olduklarının büyük şirk olduğu bildirilmiştir. 2- Tevbe suresinin 31. ayetinde, yalnız Allah'a ibadet etmekle emrolundukları halde ehli kitabın, haham ve rahiplerini Allah'tan başka rabler edindikleri açıklanmıştır. Yahudi ve hristiyanların (ehli kitap) haham ve rahiplerini rab edinmeleri, bunlara dua ve ibadet etmeleri şeklinde değil; Allah'a isyan olan hususlarda onlara itaat etmeleri suretindedir. Bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak İmam Ahmed, Tirmizi ve İbn Cerir şu hadiseyi naklederler: Cömertliği ile meşhur olan Hatem et-Tai'nin oğlu Adiyy, İslamın ortaya çıkışında Şam'a kaçmış ve hristiyanlığı kabul etmişti. Kız kardeşi ve kabilesi müslümanların eline esir düşmüşlerdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, her zaman yaptığı gibi onlara da iyi muamelede bulunup serbest bıraktı. Adiyy'in kız kardeşi Şam'a giderek ağabeyinin affedildiğini bildirdi. Beraber Medine'ye döndüler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'ın huzuruna girdiği zaman, Adiyy'in boynunda gümüşten bir haç vardı. O esnada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler" ayetini okuyordu. Bunları işiten ve o sırada hristiyanlığa mensup bulunan Adiyy itiraz etti. Hadiseyi bizzat kendisi şöyle anlatıyor: "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Onlar rahiplerine tapmıyorlar ki!" dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet tapıyorlar! Rahipler helal olanı haram, haram olanı helal kıldıklarında, onlar buna itaat ediyorlar. İşte bu onlara ibadet etmektir." buyurdu. Adiyy radıyallahu anh bundan sonra müslüman olup İslama hizmet etmiştir. Allah celle celalehu şöyle buyuruyor: "Ey ademoğlu! Ben size; 'apaçık düşmanınız olan şeytana değil yalnız bana ibadet edin, dosdoğru yol budur.' diye bildirmedim mi?" Yasin, 60-61 "Allah'a hiçbir şeyi eş koşmayalım, Allah'ı bırakıp birbirimizi rabler edinmeyelim..." Ali imran, 64 "Nefsini ilah edineni gördün mü? Furkan, 43 Ve benzeri pek çok ayette geçen şeytana ibadet etmenin, insanların birbirlerini rab tanımasının, kendi nefsini ilah edinmenin, alim ve rahiplere tapmanın manası, onların karşısında diz çöküp yere kapanmak değildir. Bu şekildeki bir tapınma ne şeytana ne de insana yapılmış değildir ki, Kur'an bunu ifade etmiş olsun. Buradaki nefsini ilah edinmekten maksat; insanın bizzat kendisine ibadet etmesi olmayıp, heva ve hevesine uyarak, nefsi isteklerinin kölesi durumuna gelmesidir. Kur'an'daki "ibadet" ile "ilah ve rab edinmek" kelimelerinden maksat; Allah'ın emirlerine zıt olduğu halde din adamlarının emirlerini kabullenip bunlara uymaktır. 3- Zuhruf suresinin 26. ve 27. ayetlerinde, İbrahim aleyhisselam: "Beni yaratan hariç, sizin taptıklarınızdan uzağım." sözüyle, Allah'ın dışında ibadet edilen bütün şeylerden uzak olduğunu belirtiyor. İbrahim aleyhisselam'in, yalnız Allah'a bağlanacağını ifade etmesi, "La ilahe illallah" kelime-i şehadetinin tefsiridir. Allah-u Teala bu gerçeği aynı surenin bir sonraki ayetinde şöyle bildirmiştir: "İbrahim, ardından geleceklere bu sözü devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler." Zuhruf, 28 4- Bakara suresinin 165. ayetinde yer alan "Onları Allah'ı sevdikleri gibi severler." sözü, müşriklerin Allah'a karşı büyük bir sevgi beslediklerini gösterir. Fakat bu onların müslüman olmaları için yeterli değildir. Allah celle celalehu hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar Cehennemden çıkacak değillerdir." Bakara, 167 Allah'tan başka varlıkları Allah kadar sevenler Cehennemin ebedi azabını hakettiklerine göre, Allah'tan başkasını Allah'tan daha fazla seven, yahut Allah'ı hiç sevmeyip yalnız başkasını sevenin hali acaba nasıl olur! 5- "Kim 'La ilahe illallah' der ve Allah'tan başka tapılanları reddederse, malı ve kanı haram olur. Onun hesabı Allah'a aittir" hadisi "La ilahe illallah"ın manasını en güzel şekilde açıklamaktadır. "La ilahe illallah"ı sırf dil ile söylemek kişinin malını ve kanını haram kılmaz. Hatta manasını bilerek yahut tasdik ederek söylese bile kabul edilmez. Ancak ve ancak manasını bilip kalbiyle ve diliyle tasdik ederek Allah'tan başka tapılanları reddeden kimsenin malı ve kanı haram olur. Bu konuda en ufacık bir tereddüt veya şüphe dahi onu bu haktan mahrum eder. Görüldüğü gibi Allah'tan başka tapılanları reddetmenin önemi açıkça ortadadır ve şüphe götüren hiçbir tarafı yoktur.
  8. Ey iman edenler! Allah'ın ve Rasulünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir bilendir. (Hucurat-1) Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirise onun doğruluğunu arştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat-6)
  9. Evet namazların dışında çok az zamanda abdestli bulunuyoruz.
  10. Selamunaleykum Kur'anı abdestli okumak tabiki daha güzeldir. Ancak tutulabilir mi konusuna gelince, abdestsiz okunabiliyorsa tutulabilir de. Çünkü bizim hürmetimiz Kur'anın lafzınadır onun yazıldığı kağıda değil. Bizler besmeleyi günün her saatinde abdestimiz olsun olmasın söyleriz. Besmele Kur'andan bir ayettir. Rasulullah (sav) efendimiz her halde iken kur'an okumuştur. İnsanlar genelde abdestsiz olarak bulundukları için kur'an ile bir türlü haşır neşir olamıyorlar. Allah'ın selamı üzerinize olsun
  11. Selamunaleykum Bu soruya cevap vermeden ben sana bir soru soracağım. Kur'an abdestsiz okunur mu? Allah'ın selamı üzerinize olsun
  12. Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. (Fetih-17) Ey iman edenler, Allah'a itaat ediniz, Rasulüne itaat ediniz ki yaptığınız amelleri boşa çıkarmayınız. (Muhammed-33) Size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitap ve Hikmeti öğreten, bilmediğiniz şeyleri de size öğreten içinizden bir Peygamber gönderdik. (Bakara-151) Okur yazar olmayanlardan, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Halbuki bundan önce onlar ne yapacaklarını bilemiyorlardı. O Peygamber, henüz kendilerine katılmamış olanlara da Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğretendir. (Cuma-2,3)
  13. Çok güzel bir konuyu temas ettiniz Allah razı olsun. Ne yazık ki toplumumuzdaki çok büyük bir hastalık bu bahsettiğiniz konu. Dostluk bilindiği gibi karşılıklı iki tarafın biribirini sevmesiyle gündeme gelen bir konudur. Bir taraf ben dostunum dese diğeri ona karşılık vermese buna dostluk denmez. Rasulullah (sav) efendimizin şu hadislerinde belirttiği gibi; Cündüp b. Abdullah (r.a) dedi ki: Rasulullah (s.a.s)' in vefatından beş gün önce şöyle dediğini duydum: «Sizden bir halilim (çok fazla sevdiğim) olmasından Allah'a sığınırım. Allah, İbrahim'i halil edindiği gibi beni de kendine halil edindi. Şayet ümmetimden birini halil edinecek olsaydım Ebu Bekir'i halil edinirdim. Sizden önceki kavimler rasullerinin kabirlerini mescid ediniyorlardı. Sakın kabirleri mescid edinmeyin. Sizi böyle yapmaktan men ederim.» (Müslim) Yukarıda belirtildiği gibi Allah dostu biz iki kişiyi biliyoruz. Bunlarıda Allah (cc) haber verdiği için biliyoruz. bunun dışındakiler biz bilemeyiz. İnsanlar Allah'ın emir ve nehiylerine uymakla onun dostluğuna talip olabilirler ancak Allah (cc) bildirmediği müddetçe bu dosluk seviyesine ulaşmaz. Allah'ın selamı üzerinize olsun.
  14. Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. (Fetih-17) Ey iman edenler, Allah'a itaat ediniz, Rasulüne itaat ediniz ki yaptığınız amelleri boşa çıkarmayınız. (Muhammed-33) Size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitap ve Hikmeti öğreten, bilmediğiniz şeyleri de size öğreten içinizden bir Peygamber gönderdik. (Bakara-151) Okur yazar olmayanlardan, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O'dur. Halbuki bundan önce onlar ne yapacaklarını bilemiyorlardı. O Peygamber, henüz kendilerine katılmamış olanlara da Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitap ve Hikmeti öğretendir. (Cuma-2,3) Yukarıdaki ayetlerden anlayacağınız gibi 1. Rasulullah (sav)'a uymak Allah'ın bir emri, 2. Ayetlerde belirtildiği gibi Rasulullah (sav) efendimize Kitaptan Hariç (yani Kur'an dan hariç) Hikmet indirildiği söyleniyor. 3. Bu Hikmet, Kur'an ve Sünnete inanan müslümanların inanışıyla Rasulullah (sav) in bize kadar ulaşan sahih hadisleridir. 4. Yine son ayette bildirilen henüz kendilerine katılmamış olanlardan kasıt onun zamanında yaşamamış daha sonra yaşayan müslümanlardır. İşte Rasulullah(sav) in döneminden sonra yaşayan müslümanlara Allah'ın ayetlerini okumak, onları arındırmak, onlara Kitap ve Hikmeti öğretmek bahsi geçen sahih hadis kitaplarında yazılan ve bize kadar ulaşan Rasulullah'ın Hikmeti yani hadisleridir. Allah'ın selamı üzerinize olsun
  15. mavikaradeniz

    İBADET

    İbadet kelimesi: İbadet kelimesini (kulluğu) kur' anda, Tevhit, akide, iman (vs) gibi ifadelerin yanında daha kapsamlı kullanırız. Çünkü, bu kelimenin mefhumu, bütün ifadeleri kapsayan çok şümullü, ve umumidir. "Ben cinleri ve insanları sadece bana ibadet etmeleri için yarattım" ; "ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et!" "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekleri yaradan Rabbımza kulluk (ibadet) edin; ıımulurki böylece korunmuş olursunuz" Bu ayetler ibadet kelimesine yüklenen umumiyetin delilidir. Tezahür eden bütün düşünce, kasıt, amel ve söz; her şey bunun kapsamındadır. Tevhit, iman, amel (vs) gibi esaslar ibadet kelimesinin cüz'lerindendir, Bu ayetler gösteriyorki, İbadet emrolunduğumuz her şeyi teşkil eden, kapsayan bir mefhumdur. Bu ayetlerdeki kilit noktayı teşkil eden ve mübhem olan bu kelimedir. Yani ibadet kelimesi, anlaşılması gereken çok temel bir kavramdır. Kulluk ve ibadet eş manadadır. İbadet denildiğinde isim (lügat mana) değil, müsemmada durulur. Anlatılırken müsemma anlatılır. İbadet kelimesi umumi bir kelimedir.has bir meseleyi kast etmedikçe, bizim hususileştirmemiz tahrif olur. Bu kelimenin umumi ve hususi manalarını ancak, siyak ve sibakla, veya sünnetle, veyahutta vuku bulan vakıa ile, tesbit edebiliriz. Ayetler, öncelikle umum olarak ele alınır; hususileştirmek içinde muhassis bir nas gerekir, bu manaları bilmek, bizim için dinleme konuşma ve okuma tekniği kazandırır. Tefsirde de malzeme olur. Bazen umumi bir ifadeden hususi bir mana çıkar. "Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz" Bu ayetteki ifade umumi olmasına rağmen mana hususidir, "yardım dileme" ibadetten bir cüz'dür. Bazen de, hususi bir ifadeden umumi bir mana çıkar, "onlar Allah 'tan gayrına ibadet ediyorlar" bu ifade her ne kadar hususi olasada mana umumidir. Çünkü bu ayet arap müşriklerine inmiştir. Bu ayette geçen ifade de ibadet kelimesi umumi olmasına rağmen kast edilen o' toplumun iki müskilatı idi. Arap toplumu nün müskilatı, şefaat ve aracı edinmeleri idi. Keza, kur'anda, kilit noktayı teşkil eden, Namaz, Hikmet, Vahiy'(v.s.) gibi, kelime ve kavramların umumi ve hususi manaları vardır. Yani, bir kelime, bir yerde geçtiği mana üzeri her yerde kullanılmaz. (ör) Hikmet, vahye dayalı, sünnettin müteradifi olan hususi manada bir kelimedir, "Allah' hikmeti dilediğine verir; her kime de hikmet veri ise, ona pek çok hayır verir' diyerek manayı umumileştirir. Birinci manada bu kelime hususi oturak ele alınırsa, tahrif gündeme gelir. Bu ayetteki hikmet kelimesi = vahiy' olarak anlaşılamaz. Buradaki hikmet kelimesi, ilim mansındadır. Rasulullah (s.a.v.) ibni Abbasa yaptığı duada, 'Allah 'im ona hikmeti öğret" derken, bu manada kullanılmıştır. Bir kelime, kur'anı kerimde, hangi manada, nerede, nasıl geçtiği incelenmasi gerekir. namaz kelimeside dua anlamıyla karıştırılır. Namaz, tekbirden selama kadar olan bir ibadetin ismidir. Bu ismin geçtiği her yerde bu manayı vermek büyük bir hata olur. Çünkü, diğer ayette,Allah' ve melekleri peygambere dua ederler, "derken burada kast edilen lügat mana, yani dua dır. Kur'anda her hangi bir kelime, bir yerde geçtiği mana üzeri her yerde kullanılmaz: ancak, siyak ve sibak, veya muhatabı olduğu toplum, veyahut, sünnet ile açıklanır; mana verilir. Kur'anda geçen herhangi bir kelime nin, mecazmı, kinayemi, çok iyi bilinmesi gerekir.
  16. HANGİ DİNE İNANIYORUZ İslam hiçbir zaman Camiden ve minareden ibaret değildir. Allah Rasulu (sav) geldiği zaman Mekkede Cami yoktu , Minare yoktu ,ama Mekke de İslam vardı . Rasulu (sav) min Camisi hiçte bu günkü camiler gibi değildi. Bu günkü camilerin dünün ve hatta bu günün kişilerinden farkı nedir? İslam hiçbir zaman belirli fıkhi konulardan ibarette değildir . Bu gün Fıkhi kurallar cilt cilt ortadadır . Ama bir türlü canlandırılamayan bir şey vardır ; Oda İslam dır. Bu gün İslam kendilerine Müslüman sıfatı verenlerin hayatına egemen değildir .Bu gün Dünyada genel anlamıyla şirk egemendir. İslam ve şirk hiçbir zaman belirle taşınış biçimleriyle ayrılamazlar .İslam ve şirki ayıran ana çizgi “İbadet edilen varlık “ noktasındadır.İnsanlara kul olanlar , yani Onun koyduğu emir ve yasaklara uyanlar ise Allah ın dinindendirler. Kaynak olarak Allah ı kabul etmeyip veya bazı noktalarda eden tüm sistemler temelde tekbir dindir.İslam kaynak olarak Allah ı kabul eden dinin adıdır. Bugün önce Müslümanlar olarak bu gerçeği çok iyi kavramak zorundayız . “Din nedir ? “ çok iyi bilmemiz gerekir .Aksi halde hiçbir zaman Allah a ibadet ediyoruz diye Firavun , Haman ve belama ibadet etmekten tevhide bağlıyız diyerek ‘ mü miniz diyerek kafir olmaktan Kabe nin çevresinde dönüyoruz zannıyla Firavnın ringinde dönmekten , Namaz kılıyoruz diye yatıp kalkmaktan , Oruç tutuyoruz diye aç susuz kalmaktan , İnanıyoruz Onu Rehber tanıyoruz zannıyla Ebu Cehilleri Peygamberleştirmekten , Kur ana inanıyoruz ve yolumuz Kur an yoludur zannıyla bir takım insanların heva ve heveslerinin peşinde gitmekten hiçbir zaman kurtulamayız . Allah (cc) hepimizi ve neslimizi ıslah eylesin. (amin) Sabırlı iken sabırsızlanıyor , alçak gönüllü iken kibirleniyor, çalışkan iken tembelleşiyor , cesur iken korkuyor, ümitli iken ümitsizliğe kapılıyor , cömert iken cimrileşiyor, sakin iken öfkeleniyor , samimiyetli iken samimiyetsizleşiyor , ihlaslı iken ihlassızlaşıyor, hidayet yolunda yürürken sapıyoruz .Böyle bir duruma düştüğümüz zaman geciktirmeden gereken önlemler alınmalıdır. Şuurlu bir müslüman ,başkalarının kusurlarını eleştirirken , kendi kusur ve ayıplarını , hatalarını Araştıran ve eksikliği düzeltmek için çalışan kimsedir . Maalesef insanların çoğu kendi kusurlarını görmezler ve bilmezler. Bunun yanında başkalarının kusurlarını görüp araştırmakta üstüne yoktur. Gerçek müslümanlar, nasihat eden kimseleri severler. Fakat biz insanlar kusurlarımızı , ayıplarımızı söyleyen kimseleri sevmeyiz .Buda imanın zayıf oluşundandır . Kötü huy ve ahlak akrep gibidir . Birisi elbisemizin içinde akrep olduğunu söylerse o akrepten kurtulmak için elimizden geleni yaparız değil mi ? Kötü huy ve Ahlak ın zararı tabi _ tabi bilenler için _ akrebin zararından daha büyüktür. Müslümanlar birbirlerine Allah Rızası için nasihat etmelidirler Nasihat eden kimse de azarlama mahcup etme , rezil rüsvay etmek için değil , düzeltmek niyetiyle nasihat etmelidir. Müslüman düşmanlarının tenkitlerinden ve eleştirilerinden yaralanmalıdır . Çünkü düşman insanın hatalarını aşikara vurur .İnsanın kusurlarını , ayıplarını dışarıya vuran bir düşman yağcılık yapan , kusurlarını gizleyen bir dosttan daha iyidir. Allah Teala “ Ey İman edenler ; eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olan lar vardır . Onlardan sakının (Teğabun 14)Yani ailenizden bütün kişilerden bizleri Allah a karşı itaatsizliğe sevk etmektedirler “ Ey İman edenler ; mallarınızı ve çocuklarınız sizi Allah ı anmaktan alı koymasın . Bunu kim yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır . (Münafikun 9) Kişinin hayatı ibadetle başlaması ibadetle bitmesi gereklidir . Bunu ancak İnsanın hayatını islamlaştırmasıyla mümkün olur . Allah u Teala ; Şütphesiz benim namazım , ibadetlerim , hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbı olan Allah içindir .Onun hiçbir ortağı yoktur . Ben böyle emrolundum ve Ben müslüman olanların ilkiyim . (En Am 162_163) Evet İslam inanan kimsenin hayatını İslam tanzim etmelidir. Müslüman Kur anı Kerim i okumalı , anlamalı , onunla amel etmeyi bilmelidir. Hayatımızı Kur an yönlendirmelidir . Acaba biz Allah ın bu kitabına ne kadar önem veriyoruz ? Ne kadar okuyoruz? Ne kadar hayatımızda tatbik ediyoruz ? İnanın bu Kur an cansız sert bir dğın üzerine indirilseydi , Allah korkusundan saygı ile vaş eğmiş ve paramparça olurdu. Ey Müslüman nasıl olurda Allah ın emirlerini öğrendiğin anladığın halde Allah korkusundan kalbin titremesin , yumuşamasın , huşu içinde olmasın . Acaba senin kalbin bu dağdan dahamı sert . Acaba ne zaman uyanacaksın , Ne zaman kendine geleceksin ? Bizler Allah Teala huzurunda kendimizi şöyle bir hesaba çekelim . Acaba biz Allah cc ve Rasulunün (sav) istediği şekilde müslümanmıyız ? Allah cc ve Rasulunün (sav) istediği şekildemi yaşıyoruz ? ŞU AYETLERİ İNCELEYELİM Ahzap 21 __Al i İmran 31___Necm3/4____Nisa 64/80/115/59/65___Ahzab36______ Haşr 7____Nur 63 _____Tevbe 61/65/63/62/128/ Yunus 35____ İşte burada devreye bilgisizlik gerçeği tanımamak cehaleti giriyor . İslam tam bir aydınlık ve bilgi devri olduğu için Arabistan da İslamiyetin yayılmasından önceki devre Cahiliyye devri denmiştir.Cahiliyye insanı n Allah ı gereği gibi tanımaması , Ona kulluk etmeden uzaklaşması ,Onun İlahi hükümlerine değil de kişinin kendi heva ve hevesine uyması , insanların koyduğu emir ve yasaklara ,siyasi sistem ve düşüncelere inanmasıdır. İslamın Hakim olmadığı ortamlar cahiliyye çağlarıdır . Tarihe şöyle bir baktığımızda ; Hz Muhammet (sav) den evvel Arabistan ın durumu tam bir cahili düşünce ve yaşam biçimi hakimdi. Fuhuş , Zina , Tefecilik , Faiz , Fakir ezme ,Yol kesme , Kan davası , Mal mülk çokluğu ile öğünme ve o dönem insanlarının terk ettiği kötülüklerdendi . Tabi bunlar örf , adet , Atalarından devr aldıklarına miras diyerek sahip çıkıyor , Ekonomik çıkar ,sosyal statü adına bu pislikleri savunuyorlar ve yaşaması içinde var güçleriyle mücadele ediyorlardı. Allah Rasulü (sav) İnsan onuruyla bağdaşmayan bu pis müesseseleri yıkması kolay olmadı . Allah Rasulü (sav) döneminde Arabistan ın büyük bir bölümü cahili adet ve düşüncelerden temizlediyse de şeytan ve onun dostları boş durmayıp Bu kutlu yıllardan sonra yeniden cahilliği hayata hakim kıldılar. Bu gün toplumumuzda tam bir cahiliyye düşüncesi hakim değilmi? Faiz , Fuhuş , Zina , Adam kaçırma ,Rüşvet , Mazlumu ezme , Lüks israf için su gibi paralar Akıtılmıyormu ? Yani cahiliyye devri geri dönmemiş mi? Öyleyse biz Müslümanlara çok önemli görevler düşüyor . Önce şöyle bir kendi yaşamımıza , evimize bakmalıyız .Cahili olan ne varsa atmalı ,Rabbani olanı almalıyız. Cahili anlayış ve değerler yıkıldıkça insanlığın içinde bulunduğu bunalım bitmeyecektir ve biz Müslümanlar bu cahili sitemde bu anlayışı yıkmak için elimizden geleni yapmaz isek hiçbir mazeretin kabul edilmediği HUZURU İLAHİDE ne cevap vereceğiz . Unutmayalım Kafirler tağut uğrunda Onun hükümlerini uygulamak uğruna savaşır . Müminler Allah yolunda onun insan fıtratına uygun olan ve en güzel yaşayış şekli olan İslamı Hayata Hakim kılma uğruna savaşırlar . Allah Hepimizin yardımcısı olsun . Hakkı Hak bilip sarılandan , Batılı batıl bilip sakınandan eylesin (VELHAMDULİLLLAHİ RABBİL ALEMİN)
  17. Doğru söylüyorsun selef_61 O kadar çok uydurma hadis var ki Allah günümüzdeki müslümanlara yardım etsin. Ama okumaya aşina olanlar için o kadarda zor bir iş değil. Günümüzde sahih hadis kitaplarına ulaşmak o kadar da zor değil. Eğer okumak seninde alışkanlığın ise sana tavsiyem; Sahihi Buhari Sahihi Müslim hadis kitaplarını okumandır. Allah'ın selamı üzerinize olsun.
  18. selamunaleyküm ahirzaman allah razı olsun.tek kelimeyle harika selamlar
  19. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) Veda haccı gününde Arafat’ta müslümanlara hitabettiğinde onlara şöyle buyurdu: “Hazır olan hazır olmayana tebliğ etsin. Olabilir ki kendisine tebliğ edilen kişi, bizzat dinleyenden daha çabuk kavrar.” (Buhari, Muslim) Eğer sünnet onu bizzat işletene ve kendisine tebliğ edilene delil olmasaydı ve eğer sünnetin geçerliliği kıyamete kadar baki kalmasaydı, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) onu başkasına tebliğ için ashabına emretmezdi. Bundan anlaşılıyor ki, sünnet, onu bizzat Rasulullah’ın ağızından işitene ve kendisine sahih senedli hadislerle tebliğ edilen herkese delil teşkil eder. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem)’in ashabı, onun fiili ve kavli sünnetlerrini ezberleyip tatbik ederek, tabiine, tabiin de onlardan sonra gelenlere tebliğ ettiler. Böylece güvenilir alimler onu nesilden nesile, asırdan asıra aktardılar. Sünneti müstakil kitaplarda toplayarak sahihini zayıfından ayırdılar. Sahihini zayıfından ayırmak için aralarında bilinen özel kaide ve yöntemler koydular. Alimler Buhari, Muslim ve benzeri kitapları okudular. Onlar elden ele vererek böylece sünneti tam bir şekilde korudular. Cenab-ı Allah’ın Kur’an-ı Kerim’i, kotülerin şerrinden ve dinsizlerin dinsizliğinden; sapıkların tahrifinden koruması gibi. Şu ayeti kerime de buna delildir: “Hiç şüphe yok ki, Kur’an-ı biz indirdik ve muhakkak ki onu, tahrif ile tedbilden biz koruyacağız.” (Hicr, 15:9) Hiç şüphe yok ki, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem)’in sünneti inen bir vahiydir. Allah (Celle Celaluhu), Kur’an-ı Kerim’i koruduğu gibi onu da korumuştur. Sünneti tahrifçilerin tahrifinden, cahillerin te’vilinden korumak için, şüpheleri izale edilebilecek güçte alimleri ona musahhar kılmıştır. Cahiller, yabancılar ve dinsizler uydurma sözleriyle sünnete hücüm ettikçe, o alimler onu pervane gibi korurlar. Çünkü Cenab-ı Allah, bu sünneti yüce kitabının tefsiri ve ondan özetle bildirdiği hükümlerin açıklayıcısı yapmış ve Kur’an-ı Kerim’de açıkça zikretmediği bazı hükümleri sünnet ile bildirmiştir. Mesela Süt kardeşliği, mirasla ilgili bazı hükümler, kadını halasıyla veya teyzesiyle birlikte almak gibi Allah’ın kitabında zikredilmeyen meseleler sahih sünnetle açıklanmıştır. Şimdi sünnetin önemini ve onunla amel etmenin gerekliği hakkında sahabe, tabiin ve alimlerin söyledikleri bazı hususları zikredeceğiz. Ebu Hureyre (Radiyallahu anh) anlatıyor: “Rasulullah (Sallallhu Aleyhi Vessellem) vefatını müteakib bazı araplar irtidad edince Ebu Bekr: “Vallahi namaz ile zekatı birbirinden ayıranlarla savaşacağım.” demişti. Ömer (Radiyallahu anh) “Ya Eba Bekr! Rasulullah “La ilahe illallah” deyinceye kadar, insanlarla savaşmakla emrolundum. Kim, La ilahe illallah, derse canını ve malını benden korumuş olur. Cezayı hak edenler müstesna. Gerisi Allah’a aittir.” Buyurduğu halde sen, yalnız zekatı vermek istemeyen bu insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekr: ”Allah’a yemin ederim ki, Rasulullah’a verip de bana vermek istemedikleri bir yular bile olsa onlarla tereddütsüz savaşırım.” Karşılığını verdi. Ömer (Radiyallahu anh) şöyle der: Nihayet anladım ki Allah Ebu Bekr’in gönlünü savaşa açmış. (Ona susmanın gereğini ilham etmiş). Ve bunun doğru olduğunu anladım.” (Musned-i Ahmed B. Hanbel; İbn-i Hibban; Beyhaki, Kenzul Ummal 3/301, Buhari, Muslim) Ve bunun üzerine irtidad edenlerle savaşmak üzere ashabın hepsi Ebu Bekr’e (Radiyallahu anh) yardımcı oldular. Murtedlerle İslama tekrar girinceye kadar savaştılar. İrtidadında israr edenleri ise öldürdüler. Bu hadise, sünnetin önemini ve onunla amel etmenin gerekliliğini ifade eden en açık bir delildir. Bir anne Ebu Bekr Sıddike (Radiyallahu anh) gelerek mirastaki payını sordu. Ebu Bekr: “Allah’ın kitabına göre senin hiç bir payın yoktur. Rasulullah’ın sana bir pay verdiğini de bilmiyorum. Bu durumu ashabı kirama soracağam.” Buyurdu. Sonra meseleyi ashabına sordu. Onlardan bazıları Rasulullah’ın neneye (Altıda bir) 1/6 verdiğini söylediler. Bunun üserine Ebu Bekr (Radiyallahu anh), neneye bu payı verdi. Ömer (Radiyallahu anh) valilerine Allah’ın kitabıyla onda bulamazlarsa, Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vessellem) sünnetiyle amel etmelerini emrediyordu. Başkasının döğmesinden dolayı çocuğunu düşüren kadın ile ilgili hüküm, Ömer’e (Radiyallahu anh) karmaşık gelince bunu ashabına sordu. Muhammed b. Selem’e ve Muğire b. Şu’be (radiallahu anhuma), şu şehadette bulundular:”Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) bu hususta bir köle veya cariye diyeti verilmesini söylediler. Kocası vefat etmiş bir kadının kocasının evinde iddet beklemesinin hükmü Osman’a (Radiyallahu anh) muşkil gelince, Malik b. Sina’ın kızı ve Ebi Said’in kız kardeşi Furey’e;”Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem), kocan vefat ettikten sonra iddetin bitinceye kadar kocanın evinde beklememi emretti.” Haberini verdi. Yine Osman, şarap içtiği için Velid b. Ukbe’ye sünnetin hükmü ile had cezasını tatbik etmiştir. Ali (Radiyallahu anh), Osman’ın (Radiyallahu anh) haccı temettua men ettiğini işitince onun aksine haccı temettua niyet ederek şöyle dedi:”Ben herhangi birisinin sözü için Rasulullah’ın sünnetini bırakmam.” Bir kısım müslümanlar Ebu Bekr ve Ömer’in (radiallahu anhuma) haccı ifradı güzel gördüklerini beyan ederek, haccı temettu yaptığı için İbn-i Abbas’a (Radiyallahu anh) itirazda bulundular. Bunun üzerine, İbn-i Abbas (Radiyallahu anh) şöyle buyurdu:”Üzerinize taş inmesinden korkulur. Ben size Rasulullah şöyle buyurdu diyorum. Siz de Ebu Bekr ve Ömer şöyle buyurdu diyorsunuz.” Ebu Bekr ve Ömer’in (radiallahu anhuma), mücerred sözlerine uymasından dolayı sünnete aykırı davrandığı kabul edilenin cezaya çarptırılmasından korkulursa, makamca onlardan daha aşağı olanların veya kendi basit görüş ve içtihadına bakarak sünnete muhalefet edenlerin hali nice olacaktır?! Adamın biri sünnetle ilgili olarak Abdullah İbn-i Ömer’le (radiallahu anhuma) münakaşaya dalınca, Abdullah İbn-i Ömer o adama: ”Yani biz Ömer’e uymamız mı emredildi. Biz ona uymaya mecburmuyuz?” demiştir. İmran İbn Huseyin (Radiyallahu anh) sünnetten bahsederken orda bulunanlardan biri, “bize Allah’ın kitabından söz et” deyince İmran (Radiyallahu anh) kızdı ve şöyle dedi: “Sünnet Kur’an’ın açıklayıcısıdır. Sünnet olmasaydı Öglen 4, akşam 3, sabah namazlarının 2 rekat olduğunu, zekat ve diğer konularla ilgili hükümlerin detaylarını bilemezdik.” Sünnetin önemi, onunla amel etmenin gerekliliği ve ona muhalefet etmenin tehlikeli olacağı ile ilgili olarak sahabeden gelen birçok sözler vardır. Abdullah İbn-i Ömer (radiallahu anhuma) ve çocukları arasında geçen şu hadise bunlardandır: Abdullah İbn-i Ömer (radiallahu anhuma) “Allah’ın kulları olan kadınları Allah’ın mescidlerinden alıkoymayız” mealindeki hadisi söyleyince, çocuklarından biri “Vallahi onları alıkoyacağız” dedi. Bunun üzerine Abdullah İbn-i Ömer (radiallu anhuma) ona şiddeltli karşı çıkarak şöyle dedi: “Ben Rasulullah şöyle dedi diyorum, siz de Vallahi onları alıkoyacağız diyorsunuz!” Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vessellem) ashabından olan Ebu Said Abdullah b. Muğaffel el- Muzeni (Radiyallahu anh), akrabalarından birinin sapanla taş attığını görünce onu bu hareketten menederek şöyle dedi: “Peygamberimiz sapan taşı atmakten nehyetti zira o, ne av öldürür, ne düşman yaralar; o, yalnız göz çıkarır ve diş kırar” buyurdu. Sonra İbn-u Muğaffel o adamı tekrar sapan attığını görünce dedi ki: “Vallahi seninle bir daha konuşmam. Ben sana Allah’ın Rasulü’nün sapan taşı atmaktan menettiğini söyluyorum. Sen bunu yapıyorsun.” (Buhari, Muslim) Beyhaki, büyük tabiin Eyyub Suhteyani’den rivayet ettiğine göre, mezkür tabii şöyle der: “Birisine sünnetten bahsettiğim zaman, “sünneti bırakta bize Kur’an’dan bahset” derse, bilki o sapıktır.” Evzai (rahimahullah) şöyle der: “Sünnet Kitab’ın bir hükmünü açıklayabilir yahut onun mutlak (genel) bir hükmünü sınırlayabilir yahut onda zikredilmeyen hükümler getirebilir.” Nitekim Allah (subhanehu ve teala) buyurmuştur: “Ey Rasulum, sana da Kur’an-ı indirdik. Kendilerine indirileni insanlara anlatasın: olur ki iyicene düşünürler.” (Nahl, 16:44) Beyhaki’den, Amir Eş-Şabiden naklettiğine göre o bazı insanlara: “Siz eserleri terk ettiğiniz zaman helak oldunuz” demiş bununla Sahih hadislerin terk edilmesini kasdetmiştir. Yine Beyhaki’nin, Evzai’den rivayet ettiğine göre; o bazı arkadaşlarına: “Rasulullah’dan size bir hadis geldiğinde aksini söylekmekten sakınınız. Çünkü Rasulullah, Allah’tan alarak tebliğ eder” diyordu. İmam Sevri’nin (rahimahullah) “İlmin tamamı hadis ilmidir” sözü yukarıdakiler gibi Beyhaki tarafından rivayet edilmiştir. İmam Malik (rahimehullah): “Bizim içtihadlarımızın başkası tarafından ya reddedilir veya başkasınınkini reddeder, fakat Rasulullah’ın kabri şeriflerini işaret ederek “Bu kabrin sahibinin sözleri müstesnadır” dedi. Ebu Hanife (rahimehullah): “Rasulullah’dan gelen hadisin baş ve gözümün üzerinde yeri vardır” diyor. İmam Şafii (rahimehullah): “Bana Rasulullah’dan sahih bir hadis rivayet edildiği halde, onunla amel etmezsem, aklımın gitmiş olduğuna sizi şahit tutuyorum.” Bir başka sözlerinde, “Benim söylediğim bir söz, Allah’ın Rasulundan gelen bir hadis’e aykırı olursa, sözümü duvara çarpın” demiştir. İmam Ahmed (rahimehullah) bir talebesine “Ne beni, ne Maliki ve ne de Şafiiyi taklid etme. Bizim aldığımız kaynaktan al.” İmam Ahmed (rahimehullah) şöyle demiştir: “Senedleri ve Allah’ın Rasulün’den gelen hadisin sıhhatini bildikleri halde Sufyan’ın sözüne uyanlara şaşarım.” Oysa Allah (Subhanehu ve teala) şöyle buyurmuştur: “Onun emrine aykırı gidenler başlarına bir fitne ya da kendilerine acı bir azab inmekten sakınsınlar” (Nur, 24:63) mealindeki ayeti okuduktan sonra İmam Ahmed (rahimehullah) şöyle devam etmiştir: “Bilir misin fitne nedir? Fitne şirktir. Belki de insan Peyagamber’in (Sallallahu Aleyhi Vessellem) bir sözünü reddederse kalbine bir şüphe girer de bu yüzden helak olur.” Beyhaki’nin rivayet ettiğine göre, tabiinden büyük müfessir, Mücahid; “Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi hemen onu Allah’a ve Rasulu’ne arz ediniz.” (Nisa, 4:59) mealindeki ayetin tefsirinde şöyle diyor: “İşi Allah’a havale etmek Kur’an-ı Kerim’in; Rasulullah’a havale etmek ise hadisin hükmüne havale etmek anlamındadır.” Beyhaki’nin rivayet ettiğine göre, Zuhri (radiallahu anh) şöyle diyor: “Sünnete sarılmak kurtluluştur.” Muvaffaku’d-bin İbnu Kudame (rahimehullah), Ravdatunnazir adlı eserinde edille-i şeriyye bölümünde şöyle der: “Edille-i Şeriyye’nin ikincisi, Rasulullah’ın sünnetidir. Onun sözü delildir. Çünkü onun doğru olduğuna mucizeler şahittirler. Allah (Celle Celaluhu), onun emirlerine itaat etmeyi yasaklarından kaçmayı emretmiştir.” İbni Kesir (rahimehullah) “Peyagamberin emrine aykırı hareket edenler; başlarına bir bela inmekten, yahut kendilerine acıklı bir azap isabet etmekten sakınsınlar.” mealindeki ayeti tefsir ederken şöyle der: “Yani Rasulullah’ın emrine muhalefet etmektem sakınsınlar. O emir, onun yolu, sünneti ve şeriatıdır. Sözler ve ameller onun söz ve amelleriyle ölçülür. Söz ve ameline uygun söylenen sözler işlenen ameller, Allah’ın dininde kabul edilir. Rasulullah’ın söz ve amellerine aykırı olan sözler ve ameller, kimden gelirse gelsin kim tarafından işlenirse işlensin sahibine reddedilir. Nitekim Buhari ve Muslim ve diğer hadis kitaplarında sabit olmuşturki: Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle buyurduğu sabittir: “Bir kimse dinimizden olmayan bir şeyi ihdas ederse, o şey merduttur.” Yani ister zahiri, ister batini olsun Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vessellem) sünnetine aykırı hareket edenler (sakınsınlar)… “Yani kalblerine küfür, munafıklık ve bidat gibi belalar”… “Yahut kendilerine acıklı bir azap isabet etmekten (sakınsınlar)… “Yani dünyada; kısas, had, hapis ve benzeri cezalar gibi. İmam Ahmed’in (rahimehullah) rivayet ettiğine göre, Abdurrazzak, o da Ma’merden, o da Hemmam’den naklettiği ve Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle buyurdu: “Benim ve sizin benzeriniz, ateş yakan bir adamın misali gibidir. Ateş etrafı aydınlatınca kelebekler ve ateşi seven böcekler ateşin içine hücum etmeye başladığında, o da onları ateşten muhafaza etmeye başlar, fakat ona galib gelirler ve ateşe düşerler. İşte bu misal benim ve sizin durumunuz gibidir. Ben bu tarafa gelin sizi ateşten çekmeye çalışıyorum, ama siz beni yenerek ateşin içine atılıyorsunuz.” (Buhari, Muslim) Suyuti, “Miftahu’l Cenneh fi’l ihticaci bisünhe” adlı risalesinde şöyle diyor: “Biliniz ki (Allah sizi affetsin) kim ki sahih olduğunu bildiği halde Rasulullah’ın ister sözlü, ister fiili bir sünnetinin delil olduğunu inkar ederse kafir olur ve İslam çerçevesinden çıkarak yahudi, hıristiyan veya Allah’ın dilediği küfür toplumlarından birisi ile haşrolunur.” Sahabe, tabiin ve onlardan gelen ilim ehlinin Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vessellem) sünnetine önem verip onunla amel etmenin gerekliliği ve ona aykırı hareket etmenin tehlikeli olduğuna dair sözleri bir hayli çoktur. Umarım ki, zikrettiğimiz ayet, hadis ve diğer kıymetli sözler hakkı isteyen için yeterli ve inandırıcı olsunlar. Bizim cümle müslümanların Allah’ın razı olduğu amelleri işlemeye muvaffak olmalarını, gazabını gerektirecek sebeplerden uzak kalmalarını ve yine cümlemizi doğru yola hidayet etmesini Cenab-ı Allah’dan niyaz ederiz. Duaları işitendir ve yakındır. Allah’ın salatu selamı, kulu ve elçisi olan Peygamberimiz Muhammed’e Sallallahu Aleyhi Vessellem, onun aline, ashabına ve onlara güzelce tabi olanların üzerine olsun. Amin.
  20. -sünnet vahiydir inkarı küfürdür- SÜNNETE GÖRE HAREKET ETMEK VACİP, ONU İNKAR KÜFÜRDÜR! Yazan: ABDULAZİZ İBN BAAZ(RH) Hamd yalnız ALLAH’a mahsustur. İyi bir sonuç onun emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınanlarındır. Salat ve selam insanlara rahmet olarak gönderilen Allah’ın kulu ve elçisi peygamberimiz Muhammed’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ashabına olsun. O ashab ki, Allah’ın kitabını ve peygamberinin sünnetini, söz ve manasına uygun ve bir bütün olarak kendilerinden sonra gelenlere ulaştırmışlardır. Allah onlardan razı olsun. Bizi de en güzel bir şekilde onlara tabi olanlardan eylesin. Amin. Eski ve yeni bütün İslam alimleri, hükümleri kesin isbat eden, helal ve haramı açıklayan muteber esasların: “Önünden ve ardından kendisini iptal edecek bir kitab gelmeyecek olan ALLAH’ın KİTABI; kesinlikle boş yere konuşmayan, konuştuğu her şey vahiy olan Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) SÜNNET’i ve ümmetin bütün alimlerinin İCMA’ı’’ olduğuna ittifak etmişlerdir. . BİRİNCİ ESAS: Bu esas Aziz olan Rabbimizin Kitabı; Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerlerindeki ayetler Allah’ın kitabına uymayı emirlerine sarılmayı, yasaklarından kaçınmayı emreder. Allah (Celle ve Celaluhu) şöyle buyurur: (1)“Rabbinizden size indirilen Kur’an’a uyun (emir ve hükümlerine bağlanın) Allah’dan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Siz ne az düşünüyorsunuz!” (Araf, 7:3) (2)”İşte bu Kur’an muazzam bir kitaptır, onu biz inirdik; o çok mubarektir. Artık ona uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’tan korkun. Ta ki merhamet olunasınız.” (En’am, 6:155) (3)”….İşte size Allah’dan bir nur ve aydın bir kitap geldi.” (Maide, 5:15) (4)”De ki:- Allah benimle sizin aranızda şahiddir ve bana şu Kur’an vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de kime ulaşırsa onu korkutayım.” (En’am, 6:19) (5)”Bu Kur’an, insanlara açık bir tebliğdir; bununla hem korkutulsunlar, hem Allah’ın ancak tekbir ilah olduğunu bilsinler, hem de temiz akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar.” (İbrahim, 14:52) Bu manadaki ayetler oldukça çoktur. Kur’an-ı Kerim’e sarılmayı emreden bir çok sahih hadis-i şerifler de vardır. Bunlar Kur’an-ı Kerim’e sarılanın hidayette, onu terkedenin sapıklıkta olduğunu ifade etmektedirler. Bu hadislerin bazıları şunlardır: Rasulullah Salallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccı hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Size, O’na sarıldığınız takdirde hiç bir zaman sapıtmayacağınız bir şey bıraktım. O’da Allah’ın Kitabıdır.” (Muslim) (6) Zeyd ibn Arkam’ın rivayet ettiğine göre Rasulullah Salallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: “Size, şanı büyük iki şey bıraktım: Birinci Allah’ın kitabıdır. Hidayet ve açıklık ondadır. Allah kitabıyla amel ediniz ve ona sarılınız.” Allah’ın kitabına sarılmayı teşvik ettikten sonra devamla üç defa şöyle buyurur: “Ehl-i beytime (hane halkıma) iyi davranmanız hususunda size Allah’ı hatırlatırım.” (Muslim) (7) Bir başka hadislerinde Kur’an-ı Kerim hakkında şöyle buyurur: “O Allah’ın ipidir. Kim ona sarılırsa hidayettedir. Kim one terk ederse sapıklıktadır.” (Muslim) Bu manadaki hadisler çoktur. Sahabe ve onlardan sonra gelen ilim ve iman ehlinin Allah’ın Kitab’ı ile beraber Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Sünneti’ne de sarılmak ve onlarla hükmetmek ve ihtilafları onlara göre çözmek hususundaki icmalarına (oy birliğine) dair delilleri zikretmeye ihtiyaç hissettirmemiştir. İKİNCİ ESAS: Alimlerin ittifakla kabul ettikleri, üç esasın ikincisi Rasulullah’dan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahih olarak gelen söz, fiil ve takririyle ilgili sünnetidir. Rasulullah’dan (Salallahu Aleyhi ve Sellem) sonra, ilim ehli olan ashab ve onlara tabi olanlar bu esasa iman ederek, onu delil kabul etmişler ve müslümanlara öğretmişlerdir. Bununla kalmayarak bu konuda bir çok eserler yazmışlar ve sünnetin delil olduğunu hadis ve fıkıh usulü kitaplarında açıklamışlardır. Bu husustaki deliller sayılamayacak kadar çoktur. Kuran-ı Kerim’deki sünnete uymayı emreden ayetler bu delillerdendir. Bu emir asr-ı saadette ve ondan sonraki asırlarda bulunan bütün insanlara yöneliktir. Cünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bütün insanlığa gönderilen bir peygamberdir. İnsanlar da kıyamete kadar O’na uymak ve itaat etmekle mükelleftirler. Çünkü Kur’an’-ı Kerim’in ilk müfessiri ve Kur’an’da mücmel olarak ifade edilen hükümlerin söz, fiil ve takriri sünnetleriyle açıklayıcısıdır. Sünnet olmasaydı Müslümanlar namazın rekat adedini, kılınış şeklini, onu kılarken gerekli olan şartları bilemezlerdi. Yine sünnet olmasaydı oruç, zekat, hac, cihad ve iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak hususundaki hükümler bilinemezdi. Yine hadis olmasaydı müslümanların muameleleri, haramları, Allah’ın yasak ve cezalarla ilgili koyduğu hükümleri açık olarak bilmeleri mümkün olmazdı. Aşağıdaki ayetler sünnete itaat konusundaki delillerden bazılarıdır: (8)”Allah’a ve Peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.” (Al-i İmran, 3:52) (9)”Ey iman edenler Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi hemen onu Allah’a ve Resulüne arzedin; eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız… Bu müracaat hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa, 4:59) (10)”Kim Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (çevirsin) biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. (Ancak tebliğ için gönderdik)” (Nisa, 4:80) Sünnet delil olmasaydı veya onun tümü muhafaza edilmeseydi, insanların Rasulullah’a (Salallahu Aleyhi ve Sellem) itaat etmeleri ve ihtilafa düştükleri mevzuları Kur’an ve sünnete başvurarak halletmeleri mümkün olur muydu? Sünnetin delil olmadığını veya tümünün muhafaza edilmediğini ileri sürenlere göre Allah, kullarını mevcut olmayan bir şeye havale etmiş olur. Bu düşünce ve inanış en büyük batıl; Allah’a karşı işlenen en büyük küfür ve ona duyulan en kötü zandır. Allah (Celle Celaluhu) şöyle buyurur: (11)”Ey Resulum, sana da Kur’an indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın, olur ki iyice düşünürler.” (Nahl, 16:44) (12)”Ey Resulum, bu Kur’an-ı sana ancak insanların ayrılığa düştükleri şeyi beyan etmek için ve iman edecek kimselere bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik.” (Nahl, 16:64) Nasıl olur da Allah (Celle Celaluhu) Resulune kendisine indirilen Kur’an-ı açıklama yetkisini verecek ve onun sünnetinin hiç bir önemi olmayacak veya delil olarak kabul edilmeyecektir. Allah (Celle Celaluhu) şöyle buyurur: (13)”(Ey Rasulum) De ki Allah’a itaat edin. Rasule itaat edin. Eğer bunlara itaat etmekten yüz cevirirseniz, peygambere düşen ancak ona yükletilen tebliğdir. Sizin üzerinize de, size yükletilendir. (İcabet etmektir) Eğer ona itaat ederseniz hidayete erersiniz. Peygambere düşen, ancak açık bir tebliğdir.” (Nur 24:54) (14)”Namazı gerektiği gibi kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.” (Nur, 24:56) (15)”Rasulum, de ki:-Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen, Allah’ın peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin mülkü onundur; Ondan başka hiç bir ilah yoktur. Öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a, hem de Allah’ın kelimelerine inanan o Ummi peygambere, inanın; ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’raf, 7:158) Yukardaki ayetlerde mutlak hidayetin Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vessellem) ittiba etmekte olduğuna dair açık deliller vardır. Sünnetiyle amel etmeyen veya (Allah korusun) “Sünnetin aslı yoktur. Ona itimad edilmez” gibi sözleri sarfedenin hidayete ermesi mümkün müdür? Allah (Celle Celaluhu) şöyle buyurur: (16)”Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmekten, yahut kendilerine acıklı bir azab isabet etmeketen sakınsınlar.” (Nur, 24:63) (17)”Peygamber size ne verdi ise onu alın; size neyi yasak etti ise ondan sakının.” (Haşr, 59:7) Bu husustaki ayetler çoktur. Bütün bu ayetler Rasulullah’a (Sallallahu Aleyhi Vessellem) itaat etmenin ve getirdiği emirlere uyup yasaklarından kaçınmanın vacip olduğuna delalet ederler. Nasıl ki, Allah’ın kitabına uymanın ona sarılmanın; onun emirlerine uymanın, yasaklarından kaçmanın gerekliliği hakkında da deliller geçmişti. Kitabullah’a uymak nasıl farz ise; Rasulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vessellem) sünnetine uymak da öyle farzdır. Bunlardan birisini inkar eden diğerini inkar ve tekzib etmiş gibidir. Bu ise ilim ve iman ehlinin ittifakı ile küfür, sapıklık ve islam çerçevesinin dışına çıkmaktır. Rasulullaha (Sallallahu Aleyhi Vessellem) itaat ederek getirdiği esaslara boyun eymenin vacipliği ve ona isyanda bulunmanın haramlığı hakkında mutevatir bir çok hadis mevcuttur. Bu hadisler asrı saadette geçerli olduğu gibi kıyamete kadar da geçerlidir. Bu hadislerin bazıları aşağıdadır. Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle buyurdu: “Bana itaat eden Allah’a itaat, bana isyan eden Allah’a isyan etmiş gibidir.” (Muslim, Buhari) Yine Ebu Hureyre’den: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle buyurdu: “Bütün ümmetim cennete girer. Yalnız kabul etmeyen müstesna. -Ya Rasulullah, kabul etmeyen kimdir? -Bana itaat eden cennete girer, beni dinlemeyen kabul etmemiş istememiş demektir, buyurdu.” (Buhari) Ahmed, Ebu Davud ve Hakim’in Sahih senedle tahric ettikleri ve Mikdam b. Ma’di Kerib’in rivayetine göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle buyurdu: “Biliniz ki Allah Kur’an-ı Kerim ile beraber onun mislini bana vahyetmiştir. Mütenebbih olunuz ki karnını doyurmuş bir adam koltuğuna yaslanarak “Yalnız Kur’an’a sarılırız. Onda helal olanı helal, haram olanı haram kılınız diyeceği günler yakındır.” (Ahmed, Ebu Davud, Hakim) [burada, sünnetin reddedenlerin çıkacağına bir işaret var….] Ebu Davud ve ibn-i Mace’nin sahih senedle Ebu Rafi’in oğlundan çıkardıkları onun da babası Rafi’den, onunda Peygamber Kavl’den rivayet ettiği hadise göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz koltuğuna yaslandığı halde, kendisine emrettiğim veya yasak ettiğim hususlardan bir husus tebliğ edildiğinde, “Biz bunu tanımayız, biz ancak Kur’an-ı kerim’de olanlara tabi oluruz.”diyerek bunu alışkanlık haline getirmesin.” (Ebu Davud, İbn-i Mace) Hasan b. Cabir dedi ki; Mikdam b. Madi Kerib’in şöyle dediğini işittim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vessellem) Hayber günü bazı şeyler haram kıldıktan sonra şöyle buyurdu. “Sizden birinizin koltuğuna yaslanarak:”Aramızdaki hakem Allah’ın kitabıdır. Ondan helaldan ne bulduysak helal, haramdan ne bulduysak da haram kılarız,” sözünü sarfetmesinin yakın olmasından korkulur. İyi biliniz ki Allah Rasulünün bir şeyi haram kılması Allah’ın o şeyi haram kılması gibidir.” (Hakim,Tirmizi, İbn-i Mace) Rasulullah (Sallallhu Aleyhi Vessellem)’den tevatür gelen hadislerden anlaşıldığına göre o hutbelerinde eshabına hazır olanın hazır olmayana tebliğ etmesini tavsiye ettiği ve yine onlara “Birçok tebliğ edilen var ki bizzat dinleyenden daha kavrayıcıdır.”dediği anlaşılmaktadır. Bu tavsiyelerden birisi Buhari ve Muslim’de bulunan şu hadistir:
  21. İslam dinini Allah (cc) gönderdiği Rasulullah(sav) ile insanlara anlatmıştır. Bizim inancımız bu olduğu için Rasulullah (sav) dan gelen hadisler ile bazı şeyleri açıklamaya çalıştık. Sahih olan hadislerle bizim dinimize göre amel edilir. Ve doğruluğunda yine bizce şüphe yoktur. Çünkü yanlız kur'ana göre amel edersek öğlen namazını kaç rekat olarak kılacağız (tabii kılanlar için) veya ramazan orucunu kaç gün tutacağız (tabi tutanlar için) 109- el-KÂFİRUN SURESİ (Mekke’de inmiştir. 6 ayettir.) Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla... 1) De ki: “Ey kâfirler!” 2) “İbadet ettiklerinize ibadet etmem.” 3) “Siz de ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz.” 4) “Ve ben ibadet ettiklerinize ibadet edecek değilim.” 5) “Siz de ibadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz.” 6) “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”
  22. Fotoğraf Yolu İle Elde Edilen Resim Son dönem alimleri fotoğraf makinesi yolu ile elde edilen resimler konusunda ihtilaf ettiler. Fakat tercih olunan görüşe göre bu da caiz değildir. Zira neticede bu da bir tasvirdir... Bu durumda zaruret ve maslahat gereği ile yetinmek gerekir. Zira el ile çizilmemesine rağmen, gazete ve dergilerdeki fotoğraf yolu ile elde edilen resimlerde birçok muzır resim vardır ki, bunlar toplum için el ile çizilen resimlerden çok daha tehlikelidir. Ayrıca resmin haram olmasının tek nedeni, Allah’ın yarattıklarını taklit etmek değildir. Geçmiş kavimlerin çoğu resim yolu ile Allah’a şirk koşmuşlar ve resim putçuluğa açılan bir kapı olmuştur. İçlerinden salih bir adam öldüğü zaman, anısını canlandırmak için onun resmini yaparlardı... Sonra gelen nesiller ise Allah’ı bırakıp bu resimlere taparlardı. Resim de bir meslektir ve diğer meslekler gibi o da gelişme göstermiştir. O halde ister el ile yapılsın ister herhangi bir alet vasıtasıyla elde edilsin caiz değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem az söz ile çok anlam ifade edebilme özelliğine sahip idi ve buna göre O, genel hükmü içeren kapsamlı ifadelerle resim yapmayı haram kılmıştır. [25] Resimle İlgili Bazı Bid’atler • Süslü Taş Bebekler: Çağımızda kafirleri taklid ve onlara benzeme arzusu neticesinde müslümanlar arasında yaygınlık kazanmış olan bid’atlerden biri de taş bebekler, insan ve hayvan biçimindeki çocuk oyuncakları ve çeşitli heykelciklerin kullanımının, bunları evlere bürolarda ve diğer ticari mahallere kadar taşınması suretiyle yaygın bir hale gelmiş olmasıdır. Bu iş kesinlikle haramdır. Hiçbir alim bu gibi timsallerin (heykel, heykelcik vb.) yapılmasına cevaz vermemiştir. Müslümanların, bu konuda Allah’tan korkmaları ve şeriate uygun olmayan süslemelere tevessül etmemeleri gerekir. [26] • Anıtlar Ve Meçhul Asker Anıtları: Bu bid’at birçok müslüman ülkeye yayılmış durumdadır. Ülkeleri ve halkları için fedakarlık yapmış kimse veya kimselerin anılarını ebedileştirmek için anıtlar yapmak, müslümanlara batı sömürgeciliğinden miras kötü bir adettir. Eğer ölüleri tazim caiz olsa idi, herkesten önce peygamberler için caiz olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu. “Allah’ım! Kabrimi tapılan bir put kılma.” [27] Bu davranışın İslam ile hiçbir ilgisi yoktur ve İslam’ın hoş görmediği bir iştir. Hakkı murad eden kimse için bugün gazeteler, dergiler ve sair matbuâtta yer alan ruh taşıyan varlıkların resimlerinin bu derece yayılmış olmasının bariz bir yanlış ve apaçık bir haram olduğu ortadadır. Bunu görebilen bir müslümanın, geçmişte yaptıklarına tevbe ederek nasihat ve uyarma ile kardeşlerini de bunlardan vaz geçirmeye çalışması gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini ve ırzını korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır.” [28] Allahu Teala’dan, bizi dinimizde ince anlayış sahibi kılmasını, ihlas ile rızıklandırmasını, bize imanı sevdirip, kalplerimizi onunla süslemesini, küfür ve fısktan da uzak tutmasını dileriz. Sözlerimizi bitirirken; Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine ve ashabına salât ve selam ederiz. [29]
  23. Sayın arkadaşım Peygambere bağlılık onun sünnetini yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak olur. Değilse onun yaşadığı toplumda yaptığı yöresel hareketleri yaparak olmaz. Örneğin: Yemek yemek bir sünnet değildir. Her insanın doğal ihtiyacıdır. Sünnet olan tarafı yemeğe başlamadan önce besmele çekmek, bitirince hamd etmek. Şimdi peygamberimiz deveye bindi diye İstanbul'un göbeğinde deveyle dolaşmak her halde ona bağlılık olmasa gerek. Peygamberimize bağlılığımızı adetlerle geleneklerle değil, onun sünnetine uygun yaşamaya çalışmakla gösterebiliriz. Kaldıki peygamberin şahsına bağlılık diye birşey sözkonusu değildir. Onun Rabbimizden getirdiğine bağlılık asıldır.
  24. Hadisler için bir yorum yapmamışsınız.
  25. MEVZUU : a) Yüce Allah'ın Zahir ismi ile münasebeti olan hallerin beyanı.. Tevhid babında has kısmın zuhuru beyanı.. c) Arşın üstündeki derecelere yükselmenin beyanı.. d) Cennet derecelerinin aşikâr olması.. e) Özellikle bazı velilere ait mertebelerin meydana çıkması.. f) Molla Kasım Ali'nin hali ve diğer müridler.. NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır, İmam-ı RABBANİ Hz. nin şeyhi olan bu zatın künyesi şöyledir: Kâmil şeyh, velayet derecelerine vâsıl, nihayeti bidayetine dere eden bu tarikatta yol gösteren Yüce Hakkın hoşnut olduğu bu İslâm Dini uğruna güç sarfeden şeyhimiz İmamımız Muhammed Baki Billah Nakşibendî Ahrarî.. Yüce Allah, onun pek mukaddes sırrının kudsiyetini artırsın. Temennilerinin de üstündeki nimetlere erdirsin.. *** Bu bir arzuhaldir.. Yani; Mektup.. Kulların en küçüğü Ahmed'den, hal anlatılan makamın yüce katına.. Mübarek emir icabı, kendisinden alınan cesaretle çeşitli halleri anlatılmaktadır. Şöyleki: Bu tarikat edeplerine dair işlere devamım sırasında, Yüce Allah'ın ZÂHİR ismine bir zuhur yeri olma şerefine erdim; hem de tam manası ile, her şeyden ayrı bir manada.. O kadar ki: Bütün eşyada, tek tek bu tecelliyi gördüm, özellikle kadınların kisvesinde.. Hatta ayrı ayrı her yanlarında.. Bu kadınlar zümresine o kadar ram oldum ki: Anlatamam. Bu ram olma işinde çaresiz bir duruma düştüm. Bu, öyle bir zuhurdur ki, yalnız bu mahalde olmuştur; bir başka mahalde zuhura geldiği olmamıştır. Ne letaif hususiyetleri (insan duygularının özellikleri) arasında, ne acaip muhassenatı (şaşırtıcı işlerin güzellikleri) meyanında gördüm. Zuhur yerlerinin hiç birinde, asla böyle zuhur olmamıştır. Hâsılı: Su gibi eridim; bu kadınların elinde eriyip aktım. Anlattığım manada bir tecelli her yemekte ve içmekte, her giyim işinde başka başka oluyordu. Lezzetli mükellef bir yemek sofrasında (veya yenen şeyin kendisinde) bulduğum lezzeti, başkasında bulamadım. Bu değişiklikler, tatlı su ile tuzlu beyninde oluyordu: belki de her şeyde.. Her şeyin tadı, başkalarından ayrı olarak, kendi değişik derecelerine göre kemal hususiyetleri arasındaydı. O kadar ki: Bu tecellilerin özelliklerini yazı ile anlatmak mümkün değildir. 341. MEKTUP MEVZUU: Hazret-i Adem'in çamuru ve onun yoğurulmasında meleklerin hizmet dahli ve bunun dışında bazı suallere cevap mahiyetindedir. NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Mevlâna Muhammed Sadık Keşmiri'ye yazmıştır. Allah'a hamd olsun. Şalât ve selâm Allah'ın Resulüne. Sizlere dahi dualarımı bildiririm. Mübarek mektubunuz ulaştı. Güzel, makbul hallerinizi de mutazammın olduğundan, ferahı mucib oldu. O mektupta şöyle yazmışsın: -Dirayette muamele o dereceye ulaştı ki; sıfatları zata hamletmeye güç yetiremiyorum. Ancak bu iş, zorla oluyor. Sübhan Hakkı dahi, her şeyin ötesinde görmekteyim. Bunun için derim ki: -Bu hamlin, tekellüfle (zorla) olmasının kalmamasına çalışmak gerek. Ta ki, iş, sırf hayrete müncer ola... Ayrıca, Reşahat'ta anlatılan, Bayezid-i Bistami'nin şu cümlesinden soruyorsun: -Sübhan Hak, Adem'in çamurunu ezelde yoğurduğu zaman, o çamura su kattım. Ve bunun tevilini soruyorsun. Bilesin ki, Melâike-i kiramın, Adem (as) peygamberin çamuru hizmetinde dahli vardır. Aynı şekilde, caiz olur ki, anlatılan ruhun dahi bu hizmette dahliola ve su atılma hizmeti ona bırakıla. 445. MEKTUP MEVZUU: Şeyh Şerafeddin Yahya Müniri tarafından söylenen şu cümlenin tahkiki: -Salik kâfir olmadıkça, kardeşinin başını kesmedikçe, anası ile tezevvüc etmedikçe Müslüman olamaz. Burada anlatılan o küfürdür ki, Hüseyin b. Mansur Hallaç ondan şöyle haber vermiş, onda olmuş ve onun üzerine ölmüştür: Küfrettim Allah'ın dinine ki, küfür vaciptir; Bence, amma katında Müslümanların kabihtir... -ENEL-HAK... (Hak ben...) -Cübbemin içinde Allah'tan başka yoktur... -Sübhanım, şanım ne kadar büyük...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.