Zıplanacak içerik

GokhanEdge

Φ Yeni Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  1. GokhanEdge şurada bir blog başlığı gönderdi: Turkiye Uzerine
    Sol , Emperyalizm ve Kürt ulusculuğu üzerine IV-İŞBİRLİKÇİLER VE NEO-DEMOKRASİPKK Demir Kucukaydin ve tayfasi Bir ulusun ve onun halkının iyi yada kötü tarihi özelliklerini, sanki onların doğal özellikleri imiş göstermek milliyetçi şövenizm batağına düşmeden ileri sürülemez. Yaşamını mücadeleye adamış emperyalistlerin korkulu rüyaları olan devrimcileri kurşunlayanlar İlerici olamazlar. İlk baştan bu yazıya kadar göstermeye çalıştığım, bu örgütün önderliğinin ideolojik olarak ne Marxizmle, nede İlerici sol bir hareket olmakla, uzaktan yakından ilişkisi olmadığı, tam tersine bu önderliğin bir kaç istisna dışında, başlangıçtan beri Milliyetci, Şövenist, Oportunist bir liderlik olduğu, 1980 lerden sonra ise tamamıyle AB-D emperyalizminin işbirlikçisi haline geldiğidir. Devrimci çalışma ve örgütlemeyi engellemek, onları kurşunlamak empryalistlere ve onların işbirlikçilerine has bir olaydır. 1970lerin ortalarından sonlarına doğru Kürt feudal ağaların gölgesinde Güneydoğu ve Doğuyu “benim bölgem” diye ilan eden ve bütün devrimci demokratlara “yasak” ilan eden, bu arada yuzlerce Devrimci demokratı kurşunlayan bu önderlik olmuştur. 1978 lerde başlayan Türkiye çapında Cephe çalışmalarının, çeşitli engelleme provokasyonlarına rağmen, 1980e gelindiğinde ciddi yol kaydetmesi, emperyalistleri ve onların işbirlikçilerini endişeye düşürmüştü. İlginçtirki kontur gerillanın bile rahatca giremediği bu bölgelerde Devrimcilere saldırılar, cidiye alınmayan bir örgütün, birden saldırılarına uğramaya başladı. İlk saldırılar 1978 de HK bölge lider ve sempatizlarına karşı başlatıldı, 1993 te dört TDKP linin öldürülmesiyle sonuçlandı. 1979 Dev Yol a, gene ayni yıl, Özgürlük Yolu na karşı başlatılan yurt dışına kadar ulaşan saldırılar sonucu yüzlerce Devrimci kurşunlanmıştı. Bu saldırılardan hemen her Devrimci Demokrat örgütler nasibini aldılar bu süreç içerisinde. Gerçek şu ki, saldırı hep tek taraflı olmuştur. ABD ve uzantıları Burjuvazinin desteği ve işbirliği ile, batı da MHP ve Kontur gerilla ile başlayıp devam eden saldırılar, doğuda da PKK ile başlamış ve devam etmiştir. Yani kontur gerillanın ulaşamadığı Devrimcilere ulaşma görevini yüklenmiş, ve yerine getirmişlerdir. Bölgeleri Devrimcilerden temizleme, ve Devrimci örgütlenmeyi yıkma görevini yerine getirmiş oldular. Devrimci Demokrat örgütlenmenin olmadığı yerlerde nasıl bir örgütlenme oluşabileceği kimse için bir sürpriz olmaması gerek. Oluşabilecek örgütlenme, sadece emperyalistlere ve onların çıkarlarına hizmet edecek olan örgütlenmeler olabilir, ve olan da o. Demokratik mücadeleye, yani sola ve bu mücadeleye önderlik edenlere karşı savaşarak VAR EDILEN PKKnın, Demokratik mücadeleye ve sola karşı saldırısı onun VAROLUŞUNUN bir nedenini oluşturmuştu. Aşağıdaki alıntılar belki bu işbirlikçilerin Devrimcilere neden saldırdıkları ve asıl amaçları konusunda net bir fikir verebilir. “Bu birbirine karsi kullanilmaya son verip, en genis demokrasi cephesi ve onun cekirdegini olusturacak bir devrimci demokratik hareket, ............... “”Ama bu yoklugun en buyuk suclusu sosyalistlerdir. Sosyalistler, iscilerin, devrimci demokratik bir program etrafinda bir isci hareketi yaratmalarinin onundeki en buyuk engeldir. “”” “””Kendileri anti demokratik oligarsik sistemin en basta gelen kurbanlari olmakla birlikte, devrimci demokratik bir hareketin olusmasinin onundeki en buyuk engel sosyalistlerdir. Sosyalistlerin bu etkisine son verilmeden, Turkiye’de devrimci demokratik bir hareketin olusmasi neredeyse olanaksizdir. “””” 2003 Şimdi yukarda devrimci demokrat yerine MİLLİYETCİ yazın ve okuyun ... Beyefendi sanki hemen her yazısını MHP nin 70 lerdeki yazılarını almış biraz değiştirerek sunuyor... Sosyalist düşmanlığını Marxistlik sanacak kadar düşüncesiz ve bilgisiz olan bu kopyacı uydurukcu ne yazıkki bir sürü sol ve demokratlar tarafından ciddiye alınan birisi. “””Öcalan yaşayan bir Mao olarak kabul edilebilir. Mao bu günün dünyasında Çin'de bir kurtuluş savaşı verseydi ne yapardı? Sorusunun cevabının ip uçlarını bize PKK hareketi sunmaktadır. Benim bütün yazılarım da bir bakıma bu sürecin ve orijinalliklerinin analizidir klasik Marksist kavramlar çerçevesi içinde.””” 04 Aralık 2000 diyen bu Marxist maskesi altındaki işbirlikçi beyefendiyi içinde biraz dürüstlük olduğuna ınandığım70 li yıllara geri dönüp “o zamanki var olan örgütlenme ile bugün var olan örgütlenme arasındaki NİTELİK farkını analiz etmeye” çağıralım desem de boşa olduğunu biliyorum. Çünki o kendi Şövenist Milliyetci niteliğini ortaya koyuyor “”””Kurtler, her hangi birisi en kucuk bir demokratik talep one surdugunde hemen onu destekliyorlar ve her turlu radikal demokratik talebin en tutarli savunucusudurlar. Kurt, ................. yasam tarzi ve idealleri zaten Avrupa gibi oldugu icin; ............. Avrupa’dan yanadir. .................................. Kurtler bu demokrasinin en radikal, en devrimci bicimlerinden, burjuvazi ise en gostermelik bicimlerinden yanadir. ............bu guclerin her birinin icinde, (Kurtler haric) tutarli bir devrimci demokratik kanadin bulunmamasindadir.”””” Bu gerçeklerden uzak şövenist Milliyetci açıklama aslında o örgütlenmenin ideolojik yapısını ve temelini bir daha ortaya sergiliyor.. “”Kurt, ................. yasam tarzi ve idealleri zaten Avrupa gibi oldugu icin; ............. Avrupa’dan yanadir.”” Demesi hem Kürtlerin yaşam tarzı, kültürleri, ve yaşadıkları bölge, hemde onların ideallerinin ne olduğu hakkında en ufak bir bilgisi olmadığını gösteriyor. İşbirlikçiler, emperyalist ustaları gibi, “halkın ne olduğu ve ne istediğini”, “halkın bilemeyeceği”, savından kalkarak, “halka söyleme”, manipule etme taktiğini uyguluyorlar. Gelelim bu işbirlikçilerin Orta Doğu genelinde, ve Türkiye özelinde, emperyalistlerin hazırladıkları senaryoları hayata geçirmede aldıkları, ve alacakları rolün ciddiyeti üzerine. Yakın tarih çok açıkca göstermiştirki emperyalistlerin gücü hiç bir ülkeyi bölüp parçalamadan, birbirine düşürmeden ve en önemlisi kendilerine “yandaşlar” bulmadan işgali rahatlıkla gerçekleştirmeye ve uzun süreli “kalmaya” yeterli değil. Yani, emperyalistlerin “kullanacağı” iç “yandaşların” oluşturulması ve silahlandırılması gerekir. Diyerek bu işbirlikçi örgüt liderliğinin eleştirisine maske arkasındaki gerçek yüzlerini açığa vurmak için başlamıştım. Yazılardan da anlaşıldığı gibi Marxizmle ilericilikle uzaktan yakından, ne ideolojik, nede pratik bir ilişkisi olan bu önderlik tamamıyle Milliyetci Şövenist ideoloji ve pratikleri olan, emperyalistlerle kendi kişisel/grupsal çıkarları doğrultusunda işbirlikçilik yapan bir önderlik. “”””ABD'nin bolgeyi param parca birakmak icin ve boylece istedigi gibi at kosturabilmek icin, her biri dile, dine, etniye, soya gore tanimlanmis uluslara ihtiyaci var””” 2005 demesi, onların iç yüzlerinin ne olduğunu ortaya dökmenin, ve onlara karşı tavır alınmasının gerekliliğini vurgulamamı onaylıyor. Aslında bu yazısı, oportunistlerin emperyalistlere yöneltilmiş bir mesajıdır. Emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda kullanılabilecegi etnik bir olgunun varlığının olduğu, ve onların önderliğinde olduğu mesajı. Ve bu varlığın kendi kişisel ve grupsal çıkarları doğrultusunda emperyalistler arası “pazarlama” pratiğinin dayandığı , teorik gerçek. İsrailin onları tanıyan tek ülke olması ve yardımları verilebilecek örneklerden sadece birisi. Sonuç olarak, Türkiyedeki devrimci ve demokratik mücadeleye, gerçekte burjuvazinin bile vuramadığı darbeyi vuran, devrimci ve demokratları kurşunlayan, sol maskesi altında çoluk cocuk demeden gerek ideolojik gerekse pratikte “Türk halkı”nı hedef gösteren bu önderliğin maskesinin tamamen düşürülmesi, ve onlara karşı aktif tavır alınması gerekir. Demokratik mücadeleye, yani sola ve bu mücadeleye önderlik edenlere karşı savaşarak VAR EDİLEN PKKnın, gelinen yerde, sadece Demokratik mücadeleye ve sola karşı saldırısı değil, gerek orta doğu, gerekse Türkiye için oynanan oyunlarda kullanılma amacı, onun VAROLUŞUNUN bir nedenidir. Bu onderligin kitlelerden soyutlanmasi gerek,1980 oncesi kardeslik ve birlik ruhunun dogmasi, gerekse oynanan oyunlari engellemek icin gerekli olan birlik ve beraberligin saglanmasi icin kacinilmaz bir zorunluluktur. Emperyalizme karşı mücadelede bu işbirlikçi onderligi, ilerici olarak görmek, hem o ulusun işçi sınıfına yapılan ihanete seyirci kalmak, hemde emperyalistlerin en ilkel taktiği böl-parçala-yönet oyununa gelerek mücadeleyi zayıflatmakla eş değerdir.
  2. GokhanEdge şurada bir blog başlığı gönderdi: Turkiye Uzerine
    Sol , Emperyalizm ve Kürt ulusculuğu üzerine III III-İŞBİRLİKÇİLER VE ERMENİ SORUNU Demir Kucukaydin ve tayfasi Emperyalizmin böl-parçala politikasının uygulayıcı hizmetkarlığını üstlenen işbirlikçiler, onların birbirine düşür politikasına da hizmet edecek her halklar arası nefret yaratabilme olasılığina canla başla sarılmakdan hiç çekinmemişlerdir. Tarihi yaratma peşinde olduklarından, tarihi hiç okumayan bu işbirlikçilerin birden tarihci kesilmeleri, sonuçta ya onların ruhsal dengesizliklerini ortaya koyar, yada bilgisizlik ve ukelalıklarını. Yazımıza bu işbirlikçi beyefendinin 2000 yılında söylediği sözlerle başlayalım. “It is no surprise that Turkey denies the Assyrian genocide, for the current state of Turkey has been built on the blood and bones of over four million Christians Assyrians, Armenians and Pontos Greeks.” Türkiyenin Süryani soykırımını reddetmesi şaşılacak bir şey değil cünki bugünkü Türkiye devleti dört milyonun üzerinde Hristiyan Süryani Ermeni ve Pontuslu Yunanların kan ve kemikleri üzerine kurulmuştur..diyor Hayret “Türklerin” dememiş, demekki o zamanlar ırkçılığı daha fanatik seviyede değilmiş. Gelelim söylenene; herşeyden once bahsedilen dönem Osmanlı dönemi. Osmanlının nüfusu 23 milyon, ve o zamanki Türkiye dediğimiz coğrafi alan içinde yaşayan toplam nüfus, hatırladığım kadarıyle, 12 milyon civarında idi. Beyefendinin bahsettiği Ermeni ve Süryanilerin yaşadığı bölgeleri, ve yakın çevresinide katarsak Ermeni Kilisesinin 1912 kayıtlarına gore Ermeni Vialyetleri olarak geçen ERZURUM (Erzincan Bayburt Artvin Ağrı Tunceli ),SİVAS ( Tokat Amasya Çorum), MAMÜRETÜLAZİZ (Malatya Elazığ GaziAntep ), DİYARBEKİR (Mardin Elazığ Urfa ) , BİTLİS (Siirt Bingöl Batman), VAN (Hakkari ), Nüfus dağılımı; Toplam Ermeni Nufusu 1,018,000 Süryanilerin Nüfusu 165,000 Türklerin Nufusu 666,000 Kürtlerin nüfusu 424,000 Lazların Nüfusu 10,000 Diğer leri ile beraber toplam nüfus 2,615,000. Şimdi buraya katılan Türklerin çoğunlukta olduğu, Kayserinin şimdiki bir bölümünü de içine alan SİVAS grubu nüfusunu da çıkartırsak, pek fazla Türk kalmıyor ortada ve bahsettiği Ermeni ve Süryani nufusu 1,200,000 e bile yaklaşmıyor. Önemli olan rakamlar değil, ama rakamlar bazen gerçeklerin ortaya dökülüp anlaşılmasında çok faydalı olur. Yukardaki nufusa bakarsanız Ermeni Katliamına yaklaşım başlıklı yazıda ,Türklerin bir halk olarak bu katliamlardan sorumluluğunun ve aktif katılımlarının yok denecek kadar az olduğunu vurgulamıştım. Rusların ve Fransızların saflarında savaşanların haricinde Ermenilerin ve de Süryanilerin kayıtlara bakarak, bu Vilayetler içinde nerelerde katliama uğradıklarını incelemede fayda var ….dedikten sonra …..ama gelin gene biz demogojiye fırsat vermemek için bu cevabi beyefendinin içinde birazcık dürüstlük olduğu zamanlarda ki kendi ağzından alalım 1980ler, galiba ve Yol Dergisinde Kendi adı değil, Temel Ateş adı altında yazdğı yazıdan, 1970 lerde yazmış; “””“…Katledilen Ermenilerin arazilerine, evlerine Kürt ve Türkler, özellikle eşraf ağa takımı konmuştur. El konulan bu malları koruma kaygısı Antep, Maraş, Adana'nın Fransızlardan kurtuluşu için silaha sarılmalarında az rol oynamamıştır. Fransız işgalciler, Ermenilerden birlikler kurup buralara sevk edince mahalli direnişler başlamıştır.””” “””Katliamda özellikle Şafi Kürtler önemli rol oynamışlardır. Buna karşılık ilkel-komana geleneklerinin daha güçlü olduğu Alevi Kürtler birçok Ermeni'yi katliamdan kurtarmış, saklamış, evlat veya eş edinmiştir. "Dersim Tarihi yazarı" en az kırk bin Ermeni'nin Dersim'e sığındığını yazar. Bunların kalıntıları menekşe yada yeşil renkli gözleriyle özellikle Kürdistan'da sık sık görülebilir.””” “””…..Türk ve Kürtler de Ermenileri keserken, Anadolu'nun bir dereceye kadar olsun modern gelişiminin yollarını tıkıyorlardı….”””” H.Kıvılcımlı dan (benim değil onun) ayni yazı içindeki alıntısı ile soruya daha net cevabı verebiliriz “”Meşrutiyet Burjuvazisi, birçok sahalarda olduğu gibi, Ermeni milliyetçiliğine karşı da derebeylikle el ele verdi. Elele verdiği derebeylik, öteden beri iki ayrı rejim zıddiyeti ile Ermeniliğe karşı tutulan Kürt derebeyliğiydi …………bu katliamdan Türk meşrutiyet burjuvazisi kadar ve belki ondan çok daha fazlasıyla istifade edenler Kürt derebeyleri oldu. Ve Kürdistan'da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarıyla biraz daha şişman oldu.". Birde beyefendinin 1998 deki yazısına bakalım Ermeni Sorunu ile lgili “”””Aslında akıllı bir Türk milliyetçisi için bugün sorunu çözmek son derece kolaydır.””” “Osmanlı imparatorluğu gerici feodal; ulusların önünde engel bir devletti. Biz Türkler de bu devletin egemenliğinden kurtulan son ulusuz. Nice halklara nice acılar tattıran bu devletin mezarını biz kazdık, bir bakıma o halkların vasiyetini yerine getirdik. Bu devletin yaptığı katliamları lanetliyoruz. “” ”Bu kadar kolayca, yağdan kıl çekerce bu işi çözmek mümkündür Türk milliyetçileri açısından aslında”” “”Bunu artık eski kuşakların kefaretini üzerinde taşımayan yeni Türk kuşakları aşabilir”” Diyor. Aslında içerik olarak bütünüyle karşı değilim .Anak yazısında görmemiz gereken, Ermeni Sorunu üzerine yazımda temel olarak vurguladığım, olayın TÜRK halkı olarak sunulup milli bir niteliğe bağlama amacı olan emperyalistlerin, ve işbirlikçilerinin tarihi çarpıtması. Önceki yazısında Kürt ve Türk diyen beyefendinin, bu sorunu çözme önerisi verirken sadece millet olarak Türklere hitab etmesi, ve birden ortadan Kürt kelimesini kaldırması bir tesadüf değil. En basitinden sahtekarlık. Beyefendinin hiç tarih okumadan uyduruk teoriler yürütme hastalığına gene kendi ağzından biraz daha bakalım; “To be quite honest with you I have been politically active as far as I remember but only twenty years ago I came to know that there were Assyrians and Kurds in Turkey. “”Sana dürüstçe söylemem gerekirse kendimi hatırladığımdan beri politik olarak aktftim ama sadece 20 yıl once Türkiyede Süryani ve Kürtlerin olduğunu ögrendim”” diyor beyefendi. Yani,1974 lerde Ermeni Sorunu üzerine yazı yazan bu beyefendinin o zamanlar ne Kürtlerden , nede Süryanilerden haberi yokmuş…Pes be yani…yazıları bir Marxıst olarak, Tarihi Diyalektik materyalizm bakış açısı ile yazdığını vurgulayan bu beyefendinin neden hep saçmaladığını anlıyoruz galiba Bir başka örnek 1998 “”II.Dunya Savasi sirasinda Nazilerle isbirligine giden Ermenilere nasil bir paye veriyorsunuz?””” Sorusuna vediği cevap “”””2. Dünya savaşında Nazilerle işbirliği yapan Ermeniler hakkında maalesef bir bilgim yok. Bunu ilk defa sizden duyuyorum. Olabilir ve olduğunu kabul ediyorum. Görüşümü buna göre yazayım “”” diyor. Yani yazdığı konu için bir tarihi araştırma yok.. Kopyacılık…ve sıkışınca Görüşümü buna göre yazayım yani kıvırayım diyor beyefendi..hadi kıvırsın …bakalım nasıl kıvırmış.. “”””Her ulusun içinden her türlü eğilim ve insan çıkar. Ermenilerin bir bölümü Nazilere işbirlikçilik yapmış olabilir. Rusların da, Türklerin de, Tatarların da, Yunanlıların da, Fransızların da, hasılı her ulusun içinden hiç de küçümsenmeyecek oranda işbirlikçiler çıkmıştır. Çoğu kez bunlar çoğunluk da olmuşlardır.”” “”Dolayısıyla, bir ulusun içinden bir kesimin, ki bu kesim çoğunluk da olabilir, Nazi'lere işbirlikçilik yapmış olması, o ulusu mahkum etmek için bir vesile yapılamaz ve yapılmamalıdır.”” Şimdi Nazilerin yanında milyonlarca insanı katliam eden bir ulus çoğunluk katılımıyla bile olsa o ulus mahküm edilemez. Ama bir ulusun değişik etnik gruplarından oluşan çetelerinin emperyalistler ve onların işbirlikçilerinin sahneye koyduğu bir katliamda azınlıkta bile olsa payları olması o ulusu özellikte ulus içindeki bir etnik grub MAHKÜM EDİLEBİLİR..Bu tam bir hipokratlık..Bu tür hipokratlığın üstadları emperyalistler..Nerden öğrendiği belli oluyor.. Ne teori ama.. “””……Nazilerin …………….. yanlış olduğu belirtilmelidir. Kaldı ki, bunu belirten Ermeniler daima olmuştur……”””.diyor hemen devamında “Olmuştur” diyebilmek için geçmişi, yani tarihi okumuş olmak gerek .. “olabilir” le “olmuştur” arasındaki fark,” bilmek” ve “uydurmak” arasındaki farka örnek burda. Uydurukcular teorik yazılarına arada bir doğru laflar koymazlarsa, uyduruk olduğu bariz olur. Şimdi bu doğru lafdan bir örnekle gelelim bu seferki sentezin sonucuna . “….. . for the recognition of genocide in Europe and America. ……… they are not serious about this issue! The genocide is only brought to the fore when it serves their interests ………….. kısaca AB-D soykırım konusu sadece çıkarlarına hizmet ettiği zamanlarda gündeme getirir diyor beyefendi… Cok doğru , çünki halklar arasındaki nefret in oluşması ve sıcak tutulması sadece emperyalizmin çıkarlarına hizmet eder. Gel gelelim bunu söyleyen beyefendi ve takımı bu konuyu gündeme getiren, sorunu emperyalizmden soyutlarak Ermeni hakim sınıflarının sempatisi ve desteğini kazanma oportunizmi ile, Türk halkına sorumluluğu yüklemeye çalışan, ve sorunu sıcak tutmaya çalışanların başında geliyor…ve böylecede, kendi yorumuyla, onlara hizmet ediyorlar…
  3. GokhanEdge şurada bir blog başlığı gönderdi: Turkiye Uzerine
    Sol , Emperyalizm ve Kürt ulusculuğu üzerine II-MARXİST MASKESİ ALTINDA İŞBİRLİKÇİLİK PKK Demir Kucukaydin ve tayfasi Sol , Emperyalizm ve Kürt ulusculuğu üzerine” başlıklı yazıda bir kısım solun bu Marxist maskesi altındaki işbirlikçileri, ve işbirlikçi önderliği, hala ilerici olarak görme tarihi hatasının altında yatan nedeni vurgulamaya, ve başlangıç olarak karşı devrimci elebaşının kendi sözleriyle yüzündeki maskeyi indirmeye katkıda bulunmaya çalışmıştım. Türkiyedeki birlik ve beraberliğin gerçekleşmesi ve genelde dünya özelde Türkiye üzerine oynanan oyunların boşa çıkartılabilmesi için bu sol maskesi altındaki işbirlikçi önderliğin maskesinin geniş halk kitleleri önünde düşürülmesinin mücadelenin başarısı için zorunlu bir görev olduğuna ınanıyorum. Bunlar her “başörtü” takanı “laiklik düşmanı”, “şeriatcı”, “Marxist maskesi ” altinda ki uşaklari sayesinde de, her solcuyu emperyalist işbirlikçi gösterme, provokasyon ve provokatörlüklerin bir parçası. “””Elbette Öcalan, çaresiz ve ezilen bir ulusun temsilcisi ve akıllı bir politikacısı olarak, karşı güçler arasındaki en küçük bir çatlaktan yararlanmak, karşı güçleri tereddütte bırakmak,………. Biz bunu anlıyoruz ama bunların onun politika ve amaçlarının özünü oluşturmadığını düşünüyoruz. Ayrıca biz Marksistiz”””. Diyor bu beyefendi bir yerlerde okuduğum bir mektubunda Yukarda bahsettiğim yazı içerisinde başka bir yazısından alıntısından açıkça görülebileceği gibi bu beyefendi, bir Türk MHP li ne kadar Marxist olabilirse, o ve başını çektiği Kürt MHP önderliği de, ancak o kadar Marxist olabilir. BÖLÜP PARÇALAMA ÜZERİNE Bir asır gibi geride kalan, 15 yaşımdan beri gerek okumaktan göz, ve gerekse 70 lerde Kitap Kurdu dostlarla tartışmalardan kulak aşinalığımın olması, ve doğal olarak da yorum yapacak kadar bir bilgi edinebildiğim Marxizm, ve içinde bulunduğumuz emperyalizme karşı savaş göz önüne alınırsa Leninizm, bölünmenin değil birliğin ve beraberliğin teorisidir. Bölünüp parçalanması ve yok edilmesi gereken dünya halklarını köleleştirmede her türlü modern insanlık dışı, ve ilkel böl-parçala yöntemleri kullanan emperyalizm, ve onların önlerine attıkları kemikleri yalamanın verdiği sarhoşlukla bu yolda hizmetler veren işbirlikçileridir. Tarih boyu her savaşta, savaşın kazanılması güçlere ve güçlerin dengesine bağlı olarak sonuçlanmıştır. Güç dengesini kendi yönünde geliştiren taraf her zaman kazanmıştır. Bu dengeyi kendi yönünde geliştirmenin en ilkel yöntemi ise düşmanın var olan yada oluşabilecek gücünü BÖLÜP PARÇALAMAK , ve eğer birbirlerine düşüremezse bile, bir kısmını tarafsız hale getirerek, güçler dengesini kendi yönünde ağırlaştırması olmuştur. Binlerce yıl tarihin gerilerine kadar gidip, Çin hakim sınıflarının (beyefendinin yok saydığı) Türk kabilelerini birbirlerine düşürme taktikleri*, yakın geçmişten, latin Amer’ka, Afganistan, Irak, ve günümüzde, İran ve Türkiye üzerine oynan oyunlar, net örneklerdir. * http://www.uglychinese.org Bakalım ne diyor bu Marxist maskeli beyefendi: “”””Bizim için ise "Türkiye’nin bölünmesi" veya bölünmemesi diye bir sorun yok. Biz bir tek köyün bile bölünebileceği, hiç bir bürokratik ve askercil yani bulunmayan, iktidarın gerçekten halkın elinde bulunduğu bir Demokratik Cumhuriyet'i hedefliyoruz. Yani tabiri caiz ise, "Türkiye”yi yüzlerce parçaya bölünebilir yapmaya çalışıyoruz.”” Anlamaya çalışıyorum bu “Demokratik Cumhuriyeti” kurma amacı ile, Türkiyeyi yüzlerce parçaya bölme uğraşı arasında hiç bir Marxist teori yatıyormu diye….. Türkiyede bölebileceğin ve bölmek istediğin hakim sınıflarmı yoksa halkmı? gibi oluşacak bir soruma cevabı hemen vermiş zaman;”bir tek köyün bile bölünebileceği” diyerek. Anlıyamadığım, eğer var olan Cumhuriyeti yıkıp, yerine bahsettiğin Demokratik Cumhuriyeti kurmak istiyorsan, var olan sınıfsal çelişkilerden yararlanır, “yıkmak istediğin” e karşı birleştirir, güç dengelerini yıkmak isteyenler doğrultusunda geliştirir, karşı tarafı böler, ve gücünü zayıflatırsın.. Beyefendi kendini super adam zannediyor galiba demiyecem çünki o asıl amacı olan, yıkmak istiyorum dediği, güçler karşısında olan halkları bölerek güç dengesinin emperyalizm, ve işbirlikçileri yönünde gelişmesi yolunda olduğunu saklamaya çalışıyor. Diyoruz ve cevabını veriyor “””……Türkiye’yi bırakın "bölünme"yi bir yana "yıkma" ya, "yok etme" ye çalışıyoruz. “””” Köylüye kadar bütün halk güçlerinin bölünmesi, işçi ve köylü sınıfı mücadelesinin yıkılması, ve emperyalizme karşı oluşabilecek her türlü güç ün yok edilmesi … “”””Yani biz Türkiye adının Türkiye olmasının bile karsısındayız.””” ve kendi kafasında böylece Türkiyeninde, o çok sevdiği AB-D tarafından paylaşılmış olduğu, emperyalizmin “yeni dünya düzeni” dediği merkezi emperyalist faşist bir hükümet, onun kontrolü altında tek bir ordu, tüm dünyanın silahsızlansırılması, ve dünya halklarının köleleştirilmesi……………………. kemik çooook yağlı galiba…. haketdiğini göstermek içinde ( ve emperyalistlerin Talibana yardimlarini cekemediginden) “”””…………….biz böyle bir bölünmenin kosullarını yaratmaya çalışıyoruz bir bakıma.””” Diyerek kemiklerin boşa gitmediğini kemik atanlara vurgulamak istiyor …. Genellikle unuttğu, arada bir aklına geldiği,, ve maskenin düşmemesi için “”””Kürt hareketinin devrimci ve demokratik karakteri olduğunu söylüyoruz.””” Beyefendinin genel yazılarında “halk”, “işçi sınıfı”, “köylü” vs terimlerini bulmak hak getire. “Kürt hareketinin” derken, Kürt halkından bahsetmiyor beyefendi, ellerine emperyalistler tarafından tepsiyle sunulan ÖNDERLİK grubundan bahsediyor. Ne ilginçtirki Türkiyeden bahsederken de, ne Türk halkından,nede onun işçi sınıfından bahsetmiyor. Sanki bunlar yok ve önemsiz.. Beyefendiye şunu kavratmak gerekir; nasılki “Marxist”, “devrim”, “demokrasi”, gibi kavramları yazılarında kullanmak, senin işbirlikçi, karşı devrimci birisi olarak varlığını saklıyamazsa, Türkiye işçi sınıfı, ve köylüsünü , onların emperyalizme karşı mücadelerini yazılarında kullanmaman, onların varlığını ve gücünü saklıyamaz. ÜSLUP VE BU BEYEFENDİ Gene bir yerlerde yazılarını okuduğum kadarıyle ilerici bir kişiliği olan birisinin kişiliğine yaptığı yorum; “””””Kendinize çok hayransınız ve çok itici bir üslubunuz var. Bu sadece benim değil hemen herkesin gözlemi. Kanımca daha az iddialı, daha mütevazı, kendinizi one çıkarmayan, hep haklılığınızı vurgulamayan bir üslupla yazmanız sizin kendi amaçlarınız açısından size daha çok yardımcı olabilir. Eskiler ne derler? "Üslubu beyan aynıyla insan". Frenkceden tercümesiyle: "Üslup insanin kendisidir."”” Beyefendi böyle diyor bakalım onun üslubuna; """"Son yıllarda, "beton" kafalı Türk ve Sünni çoğunluğu, başka din, inanç, ulus ve dilden insanlara karşı "toleranslı" olmaya çağıran yine çoğunluktan olan "mozaik" kafalıların temel argümanları, onların ne kadar iyi oldukları; onların varlığının kendilerini de zenginleştireceği gibi noktalarda toplanıyor. Ne var ki, bu argümanın kendisi, ırkçılığı yeniden üretmektedir. Yani kendilerini zenginleştirmese hiç de gerekmeyeceği zımnen kabul edilmektedir. Ya da "azınlıklar" iyi insanlar olmasa, hiç de gerekmeyecektir onlara karşı "toleranslı" olmak. """ "Üslup insanin kendisidir." Diyen, kendisinin, yukardaki üslubuna bakarak, onun kim olduğunu, gene kendi sözleriyle ortaya çıkarabiliriz. Sadece emperyalistler, ve onların uşakları dini ve etnik ayırımları ortaya döker ve çıkarları doğrultusunda kullanır. Ben sunnı vb gibi bir ayırım görmediğimden Türk çoğunluğu na "beton" kafalı demesi madem "Üslup insanin kendisidir." onun üslubu ile kendisinin bir ırkçı olduğunu ortaya koyar. Çünki hangi millet yada ırk olursa olsun o milletin veya ırkın çoğunluğunu bir yönde karakterize etmek sadece ırkçılığın bir karakteri ve özelliğidir. Hiç şüphem yokki beyefendi ayni kolonicilerin anlayışı ile bütün Afrıka halkını tembel ve beceriksiz görüyordur. Onlar buırkçı kılıflarla Afrikayı işgal etmişlerdi bu beyefendide kendi kafasından Türkiye deki anti-emperyalist mücadeleyi bu ırkçı kılıfla bölme ve yenme peşinde...kendisine çok hayran...
  4. Sol , Emperyalizm ve Kürt ulusculuğu üzerine I-Milliyetci Şövenizm ve Kürtcülük Demir Kucukaydin ve tayfasi Ermeni katliamına yaklaşım başlıklı yazıyı; “”..........Uzun vadede bununda yolu liberalizm dediğimiz duygusallıktan kurtulup, mücadeleye ve tabana sahip çıkmak, gerici işbirlikçi önderliğin gerçek yüzünü kitlelere göstermek ve bu gerici önderliğe karşı tavır almakdan geçer diye noktalamıştım. Bu gerici önderliğin, gerek kendi ağızlarından ideolojileri, ve bilinen pratikleri ile, iç yüzlerinin en çarpıcı örneklerini sunmaya çalışacağım. Kapitalizm kendi yarattıkları silahlarla yenilecektir gibi bir şey okumuştum yılarca önce. Kitap ezberleme, sayfaları hatırlama gibi bir yeteneğim olmadığı için nerde okudum hatırlamıyorum. Devrim şehitlerimizden Gokhan Edge yoldaşın benzer bir “kim söylemiş” soruma verdiği cevapla; o kitapları sayfalarına kadar ezberlemiş, sana nerde, kimin hangi kitabında, kaçıncı sayfasında olduğunu söylemekte, yada hatırlamıyorlarsa, o gün gidip bütün gün cevabı kitaplarda araştırma yapma yeteneği olan, kitaplarda benzer bir olay yoksa yorum yapamıyacak çözüm getiremiyecek yetenekli arkadaşlarımızın işi ... genelliklede sonucta alınması gereken pratiği belirleyici değil karmaşık hale getirici “cozumler”. Okumakla yorum yapma arasındaki farkı, her soruna çözümü, dindar bir şekilde, kelimesi kelimesine “ustaların” kitaplarında arama hastalığının felcini hala yaşıyoruz. O söylenen lafın üzerinden 30 seneden fazla geçti, ve hala geçerliliğini koruyor. Eminim bir sürü “kitapcı”dostlarım karşı çıkacaktır şu görüşüme; bana göre ustaların kitaplarını en iyi okuyan, yorumunu yapan, bu yorumlara göre kendini ayarlayan, ve çıkarları doğrultusunda en güzel kullanan, Kapitalistler olmuşlardır. İşçi köylü dayanışması olan kooperatifcilik anlayışını almış, kendi sınıfı çıkarlarında Stock market/.Borsa yı çıkarmışlar, aralarındaki çelişkileri ORTAK HEDEFİ tam ve dogru tesbit ederek, rekabeti ortadan kaldırmışlar, halk orduları yerine, gerek Ölüm Tugayları, gerek özgürlük savaşcıları, vs adı altında, gizli savaşcılarını oluşturmuşlar...isveren sendikalari...................Birde “ustaların” her kelimesini ezbere bilenlerin önderliğindeki günümüzün sol hareketlerıne bakalım ulaşılan yer neresi ?, benim hatırladığım zamanlarda galiba 10 kadar örgüt vardı, ve çoğu bir cephe kurmak üzereydi, bu gun 100 lerce galiba. (12 Eylülün arifesinde, yurt çapında bir cephenin kurulma aşamasındaki başarılardan neden bahsedilmez, samimi olarak çok merak ediyorum, ayni şekilde, 80 öncesi faşizmin ulaşamadığı devrimcierin PKK tarafından kahpece kurşunlanmasından.. neden aceba?) Belkide bu bir kavram hatası idi,”mücadele” ile “savaş” kavramları arasındaki bir hata . Yani “savunmada olma” tesbiti ile, salt mücadele anlayışımı, yoksa savunma ve saldırıyı beraberinde içeren “savaş” anlamindaki mucadele kavramımı. Şüphesizki silahı eline alıp savaşmaktan bahsetmiyorum. Savaşta düşmanını tanımak, onların askeri ve lojistik gücünü, kullanacağı taktik ve yöntemlerini iyi bilmek, ve kendininkini saklamak, zaten avantajı kendi yönünde teraziye geçirmektir. Kapitalistlere baktığımızda, politik mimarlarının hazırladığı, uygulayacakları politikalar bir kaç sayfayı geçmez , taktikler yazılmaz, bu kapalı kapılar ardında okuyanın yorumları ve deneyimleri ile ortaya çıkar. Gerek “containment “ soğuk savaş politikası mimarı Kennanın , grekse onun sonrası, “yeni dünya düzeni” politikasının mimarı Huntıngtonun yazıları bir kaç sayfadır. Taktiklerin ne olabileceği konusunda genellikle, ta ki bir örnek oluşana kadar savunmada kullanılabilecek bir tek düzgün yorum göremezsiniz. Gel gelelim solun gerek politikası, nasıl örgütlenmesi, nerde örgütlenmesi gerektiği, nerdeyse adreslerine kadar belirlidir. Buna eğer biri yasal, ama yasal pratikcilerden, diğeri kesinlikle gizli askeri kadrodan oluşan bir örgütlenme olursa, bir diyeceğim yok(ve olmadi). Ancak, pratiğinde ne olması gerektiği sayfalarca yazılarla, en ufak detayına kadar yazılırsa , zaten savaşı başlamadan kaybetmiş demeksin. Pratiğe de baktığımızda kapitalistler yaptıkları hiç bir pratiği direk olarak üstlenmezler, çünki pratiklerin sınıflarının çıkarları doğrultusunda, amacına hizmet etmekte bir yöntemi, ve zaten sınıfsal çıkarlarını korumuş olmaları, yeteri kadar bir böbürlenme. Sol sa ,kendi içinde birleşme yerine bir yarışı seçti ,tamda okudukları kitapların tersine, ve buna gene kitap sayfalarından kılıflar hazırlayarak. Bak A bunu yaptı bizimde bir şey yapmamız gerek, gibi takımcı, kariyerci bir anlayışla, ve çoğunlukla aceleden yanlış pratik ve hedefler secildi. Ve hemen biz yaptık reklamları, televızyon reklamların akabinde gösterildi Kapitalizm kendi yarattıkları silahlarla yenilecektir derken sözlük anlamında silahtan bahsedilmemiş galiba. Onların güçlü güçsüz yanları bu savaşta seçtikleri hedefler, kadrolarını koruma, ve desteklemede gösterdikleri kararlılık, ve kadrolarına el uzatanlara karşı gösterdikleri acımasızlık, ve eluzatanların sonunda cezasız kalmaması......yani onların taktik ve yöntemlerini öğrenmek, ve bunları onlara karşı kullanmak, anlamında olabilirmi aceba bu “silah”...Kitaplarda kelime kelime yazmıyor bunlar galiba....Dini olarak bir deyim vardır; Allah sana aklı ve zekayı vermiş, gerisi sana bunu kullanmaya kalıyor, gibi, gökten birisininde çıkıp ustalar sana dünyaya bakış açısı olarak diyalektik tarihi materializmi, ve bonus olarakda bir sürü evrensel olmayabilen örnekler vermiş, gerisi sana kalmış, içinde bulunduğun duruma göre kullan, yorumunu yap, ve pratiğini belirle mi demesi gerekiyor aceba? İlginçtir, duyardım hep özellikle Kadir Manganın o zamankı 25 kuruşu uzaktan ortasından vuracak kadar keskin nişancı olduğunu, belki abartmaydi, nedense onlar taban ı hiç hedef almadılar ve kimseyi öldürmediler. Hep emperyalistler, onların ajanları ,ve işbirlikçileri idi hedefleri. Ve zorunlu askerlik yapan askeri de işbirlikçi olarak görmediler, kendilerine kurşun yağdırmalarına rağmen..İlginçtir, neden aceba düşünsekmi yoksa ustaların kitaplarını karıştırıp benzer bir olay bulup yazsakmı cevap olarak ? Günümüzde ise adına Kurdistan İşçi Partisi deyip, sol bir imaj yaratmaya çalışanlar, bir çarşı otel vs bombalamayı, içinde çoluk çocuğun olduğu bir otobüsü yakmayı bir pratik olarak görebiliyorlar, ve bundan övünebiliyorlar.. Aradaki fark burda galiba. Denizler, kararlılıkları ile zor olan hedefleri seçme cesaretini, bunlarda ideolojileri nedeniyle coluk cocuk gibi kolay olan hedefleri seçme korkaklığını, sembolize ediyorlar. Bu bizim işgalcilere karşı ulusal kurtuluş savaşımızdır diye yutturuluyor, ve bunu da bazi utangaç duygusal kitap kurdu Marxistler tabanlarına sayfa ve paragraf numaralarına kadar örnekler vererek satmaya çalışıyor. Bu arada, Türkiye devrimci hareketi, hakim sınıflardan yemediği darbeyi bunlardan yiyor, halktan tamamıyle soyutlanıyor, ve nerde yanlışlar yaptık diye gene kitap sayfalarına gömülüp devrimciliklerinde devrim, arayışı içinde, emperyalizmin boğmasına gerek kalmadan boğuluyor.. Burda ulusal sorun un teorik tartışmasına girmeyi düşünmüyorum, isteyen eleştirisini ve görüşlerini epostayla göndersin tartışalım. Burda sadece temel ve pratik, okuyan halktan herkesin anlıyabileceği bir dile indirerek deyinmek istiyorum. Bu ulusal kurtuluş hareketi veren Kürt milliyetci önderler “Marxist” maskesi altında karşı-devrimcilik ve Neo-demokratik-kolonicilerin işbirlikçiliğini yaptıkları için önce o maskeye bakalım. Kitap kurdu olmayan bir insan olarak okuduklarımdan algıladığım ve örendiğim, ancak hangi kitap ve sayfa olduğunu hatırlamadığım, Leninden aklıma kalan yorumlar; "Sömürge ülkelerin burjuva kurtulus hareketlerini, ancak bu hareketler gerçekten devrimci olduklari takdirde, bu hareketlerin temsilcileri, o ülkelerdeki köylülügü ve genis sömürülen yığınları devrimci bir ruhla eğitmemize ve örgütlememize engel olmadıkları takdirde desteklemeliyiz." Marxistler ulusların ayrılmasının, değil birliğinin propogandasını yaparlar Marxistler proleter mucadelenin ve proleter birliğin kaynaşmasına, ve milliyetciliğe , yani etnik ayırımcılığa karşı mücadele ederler Ulusal yaygaracılık (hatirlamiyorum efendi bir deyim olabilir) en tehlikeli milliyetciliktir Ulusalcılık proleter enternasyonelizmle çelişir Ulusalcılık kuçük burjuva milliyetciliğine hizmet eder Ulusculuğun temel savunucusu burjuvazidir Galiba 1905 yenilgisinden sonra; acil görev milliyetciliğe ve onun salgın hale gelmesini engellemektir Marxdan .....bir insanın diğeri tarafından sömürülmesinin ortadan kalkmasına bağımlı olarak, bir ulusun diğer ulus tarafından sömürülmesi ortadan kalkar. Fazlasına gerek yok kısaca Marxistden ulusalcı olmaz . Ya Marxistsin ya da uluscu. Eğer Marxıstsen her ulus gibi, Kürtlerınde, siniflara bölünmüs olduğunun bilncinde olursun ve bir Kürt isçisi ile, bir Kürt burjuvazisinin toprak agasinin ortak karakteri, ortak hedefi, ortak politikasi ve ortak çikari bulunamayacağını bilirsin. Karşıt sınıfları, etnik ulus kavramı çerçevesinde eşitlemek ve onları ulus adi altinda özdeşleştirmek, ırkçı bir milliyetçiliğin göstergesidir. Şimdi bundan sonrasını biraz dikkatli okuyalım. Hatırladığım kadarıyle 70 lerde Devrim cilikten atılmış, ama her fırsat bulduğunda, Deniz le şurdayken vb cümleler kullananan, (onaylayacak kimse olmadığından) bugün bu PKK orgütünun beyin ve artik baska neyse, kaynağı olan beyefendiden bahsedelim.Buna da bir test olarak su yaziyla baslayalim """Bundan yüz yıl önce, batılının Türkiye dediği topraklarda, ne kültür ne de soyca “Kürtlük” denen şeyle zerrece ilgisi bulunmayan çok küçük bir şehirli aydın azınlık dışında, kimse kendini Kürt olarak tanımlamıyordu…………… Olağan kullanımda Kürt sözcüğünün politik bir anlamı olmadığı gibi, bir etniyi ya da dil konuşan insanları değil, Kürtçe konuşan göçebe ya da köylü ve …….. bir hakaret sıfatıydı. Osmanlı Padişahına “Kürt” dense, kendine hakaret edildi diye diyenin kafasını vurdururdu."" """Ve bu gün ise Türkiye Cumhuriyeti denen devletin toprakları üzerinde milyonlarca insan kendisini binlerce yıldır var olmuş bir Kürt ulusunun torunları olarak tanımlıyor. Osmanlı’nın bir Kürt devleti olmadığı ise, artık o Kürt kavrayış gücünün ötesinde."" ""Kürtlük denen şey, yüzde doksanıyla hafıza kaybına uğramış yaşayan Rumluk ve Ermenilikten başka bir şey değildir. Ya da hafıza kaybına uğramış yaşayan Bizanslılıktır."" """Kürtlerin bir ulus olarak bu şizofrenik ruh hastası durumundan kurtulabilmeleri, kendi geçmişlerini inkardan ve unutmadan kurtulmaları için ulus olarak bir tür toplumsal terapi görmeleri gerekiyor."" """Son yıllarda, "beton" kafalı Kürt ve Sünni çoğunluğu, başka din, inanç, ulus ve dilden insanlara karşı "toleranslı" olmaya çağıran yine çoğunluktan olan "mozaik" kafalıların temel argümanları,"" Aslında, Türk uyanışı karşısında, Kürt mozaiklerinin bu kadar soğuk ve düşmanca durmalarının ardında bu gizli ırkçılık yatmaktadır"""""""""" Bu yazı tamda 70 ler öncesi ırkçı-milliyetcilik dolu MHP li birisinin yazısını andırmıyormu ? Şimdi bu yazıyı kopye edip Kürt yazan yere Türk, Türk yazan yere Kürt kelimelerini koyun………………………………..ve okuyun …. Yorumunu kendiniz yapın ustaların kitabına sarılmanıza gerek yok.. Değistirdiginizde ortaya çıkan yazıyı yazan evet , Bunu yazan bu “Marxist” olduğunu iddia eden beyefendidir, bir MHP li degil. Böylesine duygusal ve nefret dolu bir yazı yazan insan marxıst olamaz sadece ırkçı bir faşist olabilir. Bir ulusun ve onun halkının iyi yada kötü ve tarihi özelliklerini sanki onların doğal özellikleri imiş göstermek milliyetçi şövenizm batağına düşmeden ileri sürülemez. . Kitaplardan kafayı sadece birazcık kaldırmakla görülebilinecek bir gerçek. Bu tarihi okumayı pek sevmeyen beyefendiye Çin tarihini okumasını tavsiye ederdim ama …… ulusların tarihi yoktur ve bunun yaratılması gerekir….deyip Waşıngtondan ve Avrupadan yardımlarla tarih yaratma peşinde olduğundan zaman bulamaz. Ancak biraz zaman harcayıp tarihi okusa, yazılı tarihte ilk Demir Madeni isçilerinin ayaklanmasının taa 500 lü yıllarda olduğunu, ve bu başarılı ayaklanmayı yapanlarında beton kafalı dediği ve küçük beyniyle tarihten silmeye kalktığı Türk maden işçilerinin yapmış olduğunu öğrenirdi. Ancak ırkçılık ve işbirlikçilik gözünü bürüdüğü için, görmesine olanak yok. """""….her ulusal baskıya karşı hareket, nereden silah alırsa alsın haklıdır bugün………… Türkiye Amerika ve Almanya'dan silah alıyorsa, PKK da Suriye'den, Yunanistan'dan, Rusya'dan veya Amerika'dan silah almakla haklılığından hiç bir şey kaybetmez. Bu çelişkilerden yararlanması tamamen hakkıdır … """ diyor bu beyefendi bir yerlerde İyide beyefendi silahı bakkaldan almıyorsun. Bakkal sana satar, işi biter, sende çeker gidersin. Çünki bakkalın amacı elindeki malı satıp karnını doyurmak. Sana silah satanların senden silah karşılığında alacağı paraya ihtiyaçları yok, senden alacağı paranın bin mislini onlar bir saniyede kazanıyorlar. Aceba bunlar ezilen ulusların kurtarıcılarıda ondan mı yardım ediyorlar…… yoksa seni kıyakçılıkla gebe bırakıp çıkarları doğrultusunda kullanmak içinmi? Yani beyefendi emperyalistlerle işbirliği yapmayı doğal ve hak olarak görüyor. Bunada çelişkilerden yararlanma olarak kılıf geçirmeye çalışıyor. Ancak bu çelişkilerin aslında emperyalizmle ezilen halklar arasındaki çelişkiler olduğunu görmemezlikten geliyor. Kitapcı dostların bir bakmasını rica ediyorum ne demekmiş şu söylediği; Bu bakımdan, her ulusal baskıya karşı hareket, nereden silah alırsa alsın haklıdır bugün. Çünkü ezenlerin karakterleri aynıdır. Bir sınıfsal fark yoktur aralarında. Onlar bakadururken ben bir yorum yapayım; ulus deyince işin içine herkes girer. Ezenler, yani Türk ulusu içinde sınıfsal bir fark yok.. yani hedef sadeceTürk burjuvazisi değil, işçisi, köylüsü, memuru, solcusu, sağcısı ……bu açıklıyor galiba neden burjuvazıye değilde, çoluk çocuk gözetmeden halka yapılan saldırıları. Bu 70 lerde kitle ile en küçük bir bağı bile olmayan, ağalara çalışan, ve devrimci kurşunlayan (nedenini yukarda “fark yok diyerek” açıklıyor) sonra dağa kaçan, 80 lerde kolonicilerin ve onların işbirlikçilerinin tepeden inme ellerine verdiği önderlik, ne yazıkki kafasını kitaplardan kaldırıpda somut gerçekleri göremeyen utangaç sol tarafından meşrulaştırıldı, ve onlarin Devrimcilerin Kürtler içinde örgütleme çalışmalarını yasaklama gibi faşistçe bir polika izlemelerine rağmen hala mesruiyete devam ediliyor. Ülke üzerine oynanan oyunlar üzerine yazdığım yazıya bağımlı olarak , bu işbirlikçi anlayışına Kürt asıllı Türk tabanı “hazırlama” amacı biciminde yorumladığım yaziya örnek olarak aşağıdali yazısıda bir tokat gibi gelip, uzaklaştırmazsa artık kitaplarda cevap aramaktan, hiç bir şey uzaklaştıramaz, ve tarihe nasıl yazılacaklarının bile yorumunu yapamaz kitapci dostlar. """"……Kürt ulusal hareketi için, hiç bir Kürt ABD'nin desteği ile bir başarıyı tasavvur bile edemezdi; şimdi ise tam tersi, diğer ulusların ezilenlerini kazanmaya kalkmanın aptallık olduğu, bununla vakit kaybetmenin Kürtlerin davasına zarar verileceği düşünülüyor. Günün kahramanları tekrar Talabaniler Barzaniler'in temsil ettiği çizgi. Öcalan'ın temsil ettiği çizgi bu gün hiçbir başarı vadeder görünmüyor. Tıpkı onbeş ya da yirmi beş yıl önce Talabani ve Barzani çizgilerinin başarı vadeder görünmediği gibi."""" "" Ama on veya yirmi yıl sonra bu gün artık Kürtler tarafından bile artık hatırlanmak istenmeyen ve tabulaştırılarak canlı canlı gömüldüğü İmralı'daki mezarında unutulmak istenen Öcalan'ın on yıl sonra, kan gölüne dönmüş bir Orta Doğu'da, biricik kurtarıcı olarak görülmeyeceğini; bu günün kahramanlarının adını bile kimsenin hatırlamak istemeyeceğini kim garanti edebilir?""" Diyor biryerlerde bu beyefendi’ Ulusal sorun üzerine o kadar ustaların temel yazılarına rağmen, eğer ulusalcılık üzerine bir kılıf ararsan sadece lenin in 45 cildinin içinden bir kılıf bulursun..genellikle bu kılıf ;“ama Polonya nın çarlığa karşı mücadelesinde Rosa Luxemburgun ulusalcılığı şövenıst milliyetciliktir demesi karşısında şunu dedi” si en önemli kılıflardan...Türkiye bir Çarlık değil, Polonya 1795e kadar var olan bir DEVLET idi, Türkiye gidipte var olan bir Kürdistan Devletini işgal etmemiş, Polonyalılarla Ruslar arasındaki ilişkilerin tersine, bin yıla yakın beraber yaşamış, beraber savaş vermiş, Rus Çarlığı Polonya ve Ruslardan oluşan bir Çarlık değildi, Türkiye hakim sınıflarında, kimin Türk kimin Kürt olduğu belli değil, özellikle son gelişmelerde artık tamamıyle Kürt feodal lerle iç içe geçmiş.......Yani Leninin Polonya örneği ile Türkiye deki konum ayni kefede tutulamaz. Bunu ancak yorum yapmaktan yoksun her çözümü ustaların satırlarında arayan kitap kurtları yada karşı devrimci ideolojisine Marxist kılıf geçirmek isteyen faşistler yapar. içiçe geçmişliğin dışında kalamiyacak olan yeni gelisen Kürt burjuvazisı icin.... Ezilen ulusun burjuvazisi kendi burjuva milliyetciliğini temsil ettiği sürece ona karsı gelmek gerekir der bir yerlerde Lenin Ki onlarda Türkiye de Cebine, önüne emperyalistlerin attığı bir kaç kuruş giren küçük burjuva, kendidini burjuva sanıp, Marxistliği bırakır Kürt ulusculuğu önderliği yapar. Anti-emperyalistliği önemli görmez ve Hüseyin İnan ı küçümsemek için anti-emperyalıstliği aşamayan bir Türk milliyetcisi damgasını vurur..İyide en azından o emperyalist işbirlikçiliği savunmuyordu sizin gibi beyefendi.. Gene bu Marxist maskeli ırkçı işbirlikçi önderlerin ihaneti ile Türkiyede Sol bir ulusculuk meselesine dönüştürülmüş ve “Türk solu”, “Kürt solu” ayırımcılığı doğmuştur.. Kitaba bakmaya gerek yok sadece “sol” dan önce gelen kelimelere bak yorumunu yap .. pratikte sol un Kürt bölgeleri içinde calışmalarının yasaklanması ve engellenmesi burjuvazinin yıllarca sol örgütlenmeyi yasaklamasından pek farkı yok. Rızgari gibi örgütlerden bahsetmiyorum cünki onlar, düşüncelerine karşı da olsam, bir maske arkasına saklanmayı gerek duymadan, açıkca ve dürüstce politıkalarının ne oldugunu vurguluyorlar. Kitap solcuları bu gerçeği göremediklerinden “Türk burjuvazisinin sömürü ve baskısından Türk işçisi sorumlu tutulmamalıdır” diyerek sanki kendi hakim sınıfı adına özür dilemekte.. Yakın tarih üst üste göstermiştirki hedefi yanlış olan taktik plan ve politikalar kaçinilmaz olarak, işbirlikçi iktidarların sağlamlaşmasının aracına dönüşür. Olaya olduklarını iddia ettikleri Marxist açıdan bakarsak, Türkiye işçi sınıfının (önderlerinin), kendi çıkarlarıyle artık içiçe geçmiş olan Türk ve Kürt burjuvazisinin çıkarları arasındaki farkı ve zıtlığını, emperyalizmin ve burjuvazinin bağlantısını görüp, bujuvazinin politikası olan ulusculuğu bırakması gerek. Kürt feodal- burjuvazisinin hakim sınıflar olarak yerlerini pekiştirmekte pazarlık fırsatı yaratan bu önderliğin Marxist maskesini düşürmek onların burjuvaziye sadık üyelik peşinde ulusların keni kaderini tayin hakkını bir kılıf olarak kullanarak asıl amaçlarının Emperyalizme hizmet etmek olduğunu sergilemek ve ne başlangıcında nede günümüzde Kürt halkının demokrasi mücadelesi ile uzaktan yakından hiç bir ilişkilerinin olmadığını kitlelere göstermek, mücadelenin kaçınılmaz bir parçası olması gerekir. PKK önderliğinin politika ve taktikleri, Kürt feodal burjuva sınıfın arzu istek ve talepleriyle çelişen değil, tam tersine birleşen yöndedir. Onların talepleri, Emperyalizmi ve Kürt-Türk burjuvazisini dışlayan değil, tam tersine içine alan bir Kürt Ulusunu içermektedir. Günümüzde artık aşikar olan taktikleri, tabandan yukarı bir değişim değil, emperyalistlerin ve onların uzantılarının yardımı ile, yani aynı önderliği ele geçirdikleri gibi, yukardan aşağı gerçekleştirilen bir çözüm peşindeler. Yani amaçları, Kürt işçi ve köylü sınıfını kendi çıkarları ile tam zıt olan, emperyalistlerin ve onların uşaklarının çıkarlarının gerçekleşmesi doğrultusunda, birer asker olarak kullanmaktır. Sonuçta ulaşmak istedikleri nokta, Kürt halkının bir “ulusu” değil, emperyalizmin güdümünde Kürt burjuvazisinin “ulusu” dur. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, o ulusun emperyalist işbirlikçilerinin değil, o ulusun işçi sınıfının , ortak mücadelenin başarısı sonucu, kayıtsız şartsız verilmesi gereken bir haktır. Emperyalizme karşı mücadelede ulusal işbirlikçileri ilerici olarak görmek hem o ulusun işçi sınıfına yapılan ihanete seyirci kalmak, hemde emperyalistlerin en ilkel düşmanı böl-parçala-yönet oyununa gelerek mücadeleyi zayıflatmakla eş değerdir.
  5. GokhanEdge şurada bir blog başlığı gönderdi: Turkiye Uzerine
    Ermeni Sorunu ve Emperyalizm; nefret ve düşmanlığın kaynağı başlıklı calışmanın özeti "Ermeni Sorununun" tek basina bugünkü gündeme getirilmesine, dikkatleri dağıtma ve güncel olan gündemlerden başka yönlere çekme, hedefi güttüğü inancında olduğumdan, sorunla ilgili araştırmalarımı hep geri plana bırakmıştım. Ancak Ermeni Sorununa bugünkü senaryolar ve gelişmeler çerçevesi içinde, ve bu gelişmelere bağli olarak bir yaklaşımla bakarsak , gerek bir sürü provokasyonlara karşi uyanık olmada ve gerekse katliamlarin asil sorumlusu olan kolonicilerin günümüzdeki devami olan Neo-Demokratik-koloniciler in, halklar arasi nefret ve düsmanlıklar yaratma, bu düşmanlıkları çıkarları doğrultusunda kullanma çabalarını su yüzüne çıkartmakta faydalı olacağına inandığımdan araştırmamın kısa ve öz bir özetini yapmayi gerek duydum. Bu özetde sadece iki konuya açıklık getirmeye çalışacağım: birincisi Ermeni katliamının kafkas ve orta doğudaki enerjıi kaynaklarına sahip olma amacı güden Kolonicilerin, planlarını hayata geçirme ortamını, ve buna bağlı olarakda katliam ortamını yaratan asıl sorumlular olduğu. İkincisi; koloniciler ırkçı ve kendi sorumluluklarını gizleyen bir amaçla olayın pratikteki sorumluluğunu bilinçli olarak önceden hedeflemiş olamaları. Aktıf sorumlu, yani katliamları aktif olarak gerçekleştirenler, Osmanlı yada Osmanlı iktidarı değil , değişik milletlerden oluşan Osmanlı vatandaşları da değil, ama Türkler. Hangi dilde bakarsak bakalim “Türkler” demek bir millet olarak “Türk halkı” demekle eş değerdir. Çünki “Türk hakim sınıfları”, “Türk iktidarı” yada “değişik mılletlerden oluşan Türk vatandaşları” kelimeleri bilinçli olarak kullanılmıyor. Gene sadece kolonicilerin kendilerinin 1850 lerden 1923 e kadar olan gerek gazetelere ve gerekse diğer belgelere baktığımızda ulaşılacak sonuç “Türk halkının” bu katliamlara aktif katılımı yok denecek kadar az olduğudur. Ermeni katliamını emperyalizmden soyutlarak yaklasim, sol bir yaklasim olamaz. Tam tersine boylesine bir yaklasim emperyalizmi aklamaya ve onların bu katliami çikarlari doğrultusunda her ihtiyaç duyduklarında kullanma amaçlarına hizmet etmekle eş değerdir. Ermeni katliamı sorununa baktığımızda en göze çarpması gereken, ancak gözden kaçırılan, olaya irkci bir öz verilmesi, ve bu şekilde halklar arasi nefretin uzun süreli olmasini sağlama amacının yattığıdır. Emperyalistler “Nazi lerin katliamı” yada “Nazi Almayasının katliamı”, Portekiz, Ispanyol, Fransız vs. “kolonicilerin” katliamları darken, kendi katliamlarını “milli” nitelikten soyutlamayı ve bu şekilde katlıamlarını bir grup yöneticinin omuzlarına yükleyip tarihin çirkin sayfalarına aktarmayı kesinlikle unutmazken “Türk lerin Ermeni katliamı” diyerek olaya milli bir nitelik vermeyi de unutmuyorlar. Bu şekilde milli bir nitelik olarak amaç tabiki “Türk halkı nı” tarih boyu bu katliamın suçlusu göstermek. Batı nın kendi işledikleri katliamlarına yaklaşımı na bir örnek olarak Fransız hakim sınıfının Cezayir halkına uyguladıkları katliam konusunda söylenenlerde soldan ve hakim sınıftan alıntı çarpıcı örnek; Sol; Fransızları ( halkını) bu katlıamlarla suçlamak katliamları işleyenlerden dahada fazla şerefsizliktir. Kolonici sadık üyeleri Fransa Disisleri Bakani Phlippe Douste-Blazy : "Hafiza calismasi tarihciler ve arastirmacilar tarafindan yapilir.", "Soykirim bize filozoflarin ve entelektuellerin oğrettigi bir kelime. Bu tür ifadeleri asla küçültmemek lazim." Cezayir'in sömürge dönemine iliskin "hinclarini" birakması gerekir "Geleceğe bakalim. Artik baska bir şeyle ilgilenmenin zamani geldi. Hinc yok. Tersine gelecek için ümit." Cumhurbaskani Chirac "Tarih yazmak yasalarin degil, tarihcilerin isidir." Kendileri için çirkin olayları ve nefreti unutma yı öngören Kolonicilerin, diğer halklar arasındaki nefret ve kini besleme, sıcak tutma çabaları kaçınılmaz bir sonuçtur. Çunki halk içinde ve halklar arasındaki nefret ve kin Kolonicilerin YAŞAM KAYNAĞIDIR. Ermeni sorununa bu gerçeği gözardı eden bir yaklaşım biçimi, Sol bir yaklaşım olamaz. Bu yüzden gelinen yerde verilmesi gereken cevaplardan birisi Türk lerin bir halk olarak bu katliamlarıdaki aktif rolü ne olmustur olması gerekir. Sol bir yaklaşımda ise temel olarak açığa vurulması gereken Emperyalistlerin bu katliamın gerçekleşmesındeki çıkarları, amaçları ve planları ne idi, sorularına cevap olması gerekir Çünki onların sorumluluğu, emperyalizmin doğası gerçeğinden, tartışma götürmez . Hakim olan Tarihin, çoğunlukla hakim gruplar tarafından yazıldığı bir gerçek. Bütün tüketim-üretim araçlarına sahip olan bu hakim gruplar haber ve bilgi üretim araçlarına da sahip olmaları nedeniyle, tarihi kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtma olanağına hep sahip olmuşlardır. Özellikle medyanın geniş kitlelere ulaşmaya ilk başladığı dönemlerden bu yana Tarihi olaylar hep çıkarlar doğrultusunda yansıtılmıştır. Medya doneminde ,Çok yönlü tarihi olaylarda ve hatta hemen hemen her politik niteliği olan olaylarda sadece bir tane gerçek vardır oda OLAYIN KENDISI. Olayın kendisi dışında gerçek diye sunulan hemen herşey/bağlantı, “neden oldu, nasıl oldu, kimler yaptı, nasıl yaptı” vs., MANIPULE EDİLEBİLECEK ve ÇIKARLAR DOĞRULTUSUNDA KULLANILMASI PLANLANAN YORUMLARDIR yada (yeni bir kelime üretmiyorum umarım) “YORUMSAL GERÇEKLERDİR”. Bu nedenle gerçek aydınlara düşen görev bu “yorumsal gerçekleri” hemen kucaklama yerine, araştırma yaparak (Ugur Mumcu gibi ) olayla bağlantılı gerçekleri gün ışığına çıkartmaktır Konu dışına çıkmadan bir örnek verelim; Halepçe de Kürt halkının katliamı reddedilemeyecek bir gerçektir. Olay üzerine bilimsel araştırma ve inceleme yapanların kimler olduğu düşünülürse bu katliamı Irak ın mı, İran ınmı, yoksa biyolojik silah deneme ortamı oluşması fırsatıyla başka bir ülkenin mi yaptigi vs. hepsi yorumsal gerçeklerdir. Eğer Saddam şımarık uşaklık yapmayıp sadık uşaklığına devam etseydi, “yorumsal gerçek”, şu son zamanlarda sıklaşan iddialarda olduğu gibi, İran olabirdi. Bir bakıma Irağa girmek için öne sürülen her iddianın, “yanılmışız ama genede iyi yapdık” tavrına, İran a karşı kamu oyunu yaratmak için, “bak bundada yanılmışız asıl sorumlusu İranmış” , demelerini engelleyen hiç bir sorun yok, bir bakima beklenilen bir kivirtma. Çünki gerçeği, olay bölgesinde araştırma ve inceleme yapanların dışında kimsenin bilmesine olanak yok. Çünki emperyalizmin insanlara acima, saygı, yada değer vermesi diye bir olgu yok. Aynı şekilde Ermeni katliamı “olayın kendisi” olarak reddedilmeyecek bir gerçektir. İnsan psikolojisini, manipulasyon yöntemlerini iyi bilen emperyalistler Türk halkını suçlama karşılığında, bu konuda geçmişte yeteri kadar bilgisi olmayan halkın, suçlamaya karşı savunmaya geçip, katliamı reddedeceğinin bilincinde idiler. Reddedilmesi imkansız olan bir olayı bilinçsizce olan bir tepki sonucu reddetmek, kaçınılmaz olarak suçsuzu dünya kamu oyu gözünde suçlu duruma düşürecektir. Planlanmış olanda budur ve plan başarılı olmuştur. Gelelim olayın sorumluluğuna. İyi incelenen tarih güncel olayları açıklamada ve olası geleceği görebilmede kaçınılmaz en etkili kaynak ve araçtır. İnsanlık tarihine baktığımızda gün ısığı gibi görünen bir gerçek vardır. oda tarih boyu katliamlar hep başka toprakları istila eden. yayılmacı ve koloniciler tarafından işlenmiştir. Dolaylı işgal ve kontrol den başka bir şey olmayan Neo-Kolonicilik döneminde bile kendi uzantıları ve işbirlikçilerini çıkarları doğrultusunda kullanan neo-koloniciler. katliamları sadece provokasyon kışkırtma ve yönlendirme ile yetinmemişler. gene aktif olarak bu katliamların gerçekleşmesinde yer almışlardır. Tarihte yayilmacilarin, kolonicilerin dolaylı yada dolaysız parmağı olmayan hiç bir katliama rastlama olanağı yoktur. En azindan ben kayitlara rastlamadim. Enyakın tarihe baktığımızda Neo-Demokratık-kolonicilerin Afganistan ve Irak enerji kaynaklarına hakim olma yolundaki katliamları ,1800 un ortalaraında başlayan Kafkaslardaki ve Osmanlıların kontrolü altında olan Orta doğu daki enerji kaynaklarına hakim olma yolundaki katliamları ile olan çarpıcı benzerliği görürüz. Bu nedenle Ermeni katliamını hazırlayan ortamı ve bu ortamı hazırlamadaki sorumluları tesbit için yaklaşım : 1-Kolonicilerin Osmanlı topraklarındaki enerji kaynaklarına sahip olma planlarından 2-Rus hakim sınıflarının kafkaslardaki enerji kaynaklarını kaptırmama amaçlarından 3- ve bu amaç uğruna kafkaslarda özellikle bir milyonun üzerinde Çerkez lerin katliamlarla coğunlukla Türkiyeye sürgüne zorlanmasından (bu katliam ve bu katliamlarda Ermeni İş birlikçilerin katkısı nedense hiç bir zaman sözü geçmeyen unutulmuş bir katliam) 4-Osmanlının bir işgalci den çok Kuzey Afrikadan Orta doğuya ve devamında Anadoluya kadar İşgal ve işgal tehlikesi altında olması gerçeğinden, soyutlanarak yapılamaz. Yani ortamı hazırlama planları enerji kaynaklarına sahip olma kontrol altına alma amaçları doğrultusunda her yöntemi kullanmakdan çekinmeyecek olan kolonicilerdir. Bir koloniciden, paylaşım savaşı verdiği diğer kolonicinin bu ortam hazırlamada ne yaptığı üzerine bir itiraf: 05/09/1917 Notes by the Secretary of State of the Foreign Office (Zimmermann) for the Reichstag It is our enemies themselves who are mainly to blame for the tragedy of the Armenian people. Long before the outbreak of the war through unscrupulous agitation, they stirred up the Armenians against the Turkish government and misused them as tools for their selfish political plans. Bu yöntemler tarih boyu hep böl-parçala-birbirine düşür, kendine içeride taraftar yarat, düşmanın gücünü zayıflat vb., gibi, ayni temelde olmuştur. Yöntemler konusundada, Ermeni sorunu 1830 larda başlayıp 1900 lerin başlarında tüm dünyadaki toplam sayılarından daha fazla bir sayıya, Türkiye içinde ulaşan, Hristiyan misyonerlerden, ve onların aktivitelerinden bağimsız olarak düşünülemez. Özellikle 1850 lere kadar büyük coğunlukla uyum içinde yaşayan değişik dinde insanların, kısa bir dönem içinde birbirine yabancılaşması, ve düşman kesilmesi gerçeği, hristiyan misyonerlerin ve yada içlerindeki , bu gün artık belgelerle bilinen, provokatör ajanların, kolonicilerin amaçları doğrultusunda, yöntemlerinin uygulanmasında rol oynadığı ,ve sorumluluık taşıdığı gerçeğini görmemek, gene kolonicileri aklamak ve onlara hizmet etmekle aynı doğrultudadır. Yani ortamı hazırlayanlar gene kolonicilerdir. Gelelim Türk Halkının katliamdaki aktif sorumluluğuna. Demogojiciler eğer bu sorumluluğu biz Türk halkına yüklemiyoruz diyorlarsa o zaman bunu açıkca her yazılarında belirtmeleri gerek ki bu sorunun çözümünde en büyük adım olacaktır. Aslında kolonistlerin en kolay deşifre edilebilecek iddiası Türk halkının suçlanması. Bu iddiayı çürütebilmek için birbirine bağımlı olarak incelenmesi gereken veriler : Açlıktan kırılma, saldırılara uğrayarak katledilmelerin çoğunluğunun, bu gunki Anadolu dedığimiz topraklar içinde mi, yoksa o zamanlar Osmanlı toprakları içerisinde olan, ve özellıkle bugünki Suriye topraklarında mı olduğu. Kısacası Anadoluda Halep le Der-es-Sor arasındamı mı yoksa dışındamı oldugu.. Belgeler Anadolu dışında olduğunu kanıtlıyor. Anadolu da altı vilayet denilen Ermeni halkın yaşadığı bölgelerin coğrafi yapısına bakıldığında, gene büyük coğunluğun Türk asıllı nüfusun genele oranla çok az olduğu Gene belgelere dayanarak gerek Turk gerekse özellikle Tuncelideki Kürt asıllı Osmanlı vatandaşların Ermeni halkına ellerindeki imkanlar oranında yardım etmiş olduğu Güneyde, Cezayirden Yemene, ordan da Filistine kadar , Kuzeyde Kafkaslara kadar dağılmış olan Osmanlı askerlerinin , Türk asıllı Anadolu köylerinden gönderilen insanlar olduğu .. gene kayıtlarla bellidir. Osmanlı dönemindeki Başı-Bozuk- (düzensiz) Ordu nun , Hamidiye Süvari alaylarının, Ermeni katliamlarında ki aktif rolünü ve bu orduların Türklerden oluşmadığını gene Kolonicilerin kendi kaynaklarından belirlemek mümkün, Not: Günümüzün Neo-Demokratik-kolonici efendilerinden yağlı kemiklerin dışında olayları çarpıtma fikir ve yöntem taktikleri alan isirlikciler, zaten yavaş yavaş bu gerçeği kabul etme, ama önemini küçültme yazılarına çoktan başladılar bile. Işgal tehlikesi ve işgal altında olan Türklerin bir halk olarak bu katliama aktif oyuncular olarak katılımı, bir işgal kuvveti olan Nazi Almanyasında, ülke içinde ayni şekilde genellikle erkeksiz kalan Alman halkının, o dönemde işlenen katliamlardan sorumluluğu ile bile karşılaştırılamayacak kadar azdır. İşgal altındaki bir ülkenin topraklarını koruması ve işgal guçlerine karşı savaşması en doğal hakkıdır. Güneyde Fransız ların, Kuzey doguda ve doğuda Rusların yanında savaşanların, “İşgalci” olmanın yanında başka bir klimliği olamaz, hiç bir halkı da temsil edemez. Bu açıdan, işgalciler yanında, ve onların çıkarına savaşarak ölenleri, katliam edilen lerle ayni kefeye koymak, katliama uğrayanlara ve onların anılarına saygısızlıktır. Neo-Demokratık –koloniciler açısından ise, bu “ilave”, olayı genocide olarak tarihe geçirerek herzaman kullanabileceği halklar arası bir nefret-düşmanlık kaynağı sağlamasidir. Bu özetden şu anlaşılmasınki suçsuz Ermeni halkının katliamında Türk birey yada çetelerin hiç parmağı olmadı. Nasılki sayısı 20 milyondan 3 milyonlara düşen Amerika kıtasının yerlilerinin vahşice katledilmesinden İspanyol halkını sorumlu tutamıyorsak, nasılki Kuzey Afrikadaki katliamlardan hiç bir Avrupa halkını sorumlu tutamıyorsak, nasılki Asyadaki katliamlardan İngiliz halkını, yada japon halkını sorumlu tutamıyorsak, Nasılki kafkasyada Çerkezlerin katliamından Rus halkını sorumlu tutamıyorsak, Türk halkını da bu katliamdan sorumlu tutamayız. Yine vurgulayalım, yukarda sıraladığım bütün katliamlar yayılmacılık peşinde koşan işgalciler tarafından gerçekleştirilmiştir, ne ilginçtirki sadece bu katliamda işgalciler değilde işgal edilen ülke halkı bu katliamı işlemişler! Neo-demokratik-koloniciler kendi katliamlarını, bir önceki hükümeti, yada kuruluşu sorumlu göstererek kendilerini aklamayı, “evrensel bir şekilde kabullenebilir” bir gerekçeye dönüştürebiliyorlar. Ancak katliamın olduğu dönemde var olan Osmanlıyı yıkarak yeni bir politik sistem getiren Atatürk Türkiyesini ve onun halkını bu katliamdan sorumlu tutabilme hipokratlıgını, iki yüzlülüğünü gösterebiliyorlar. Kendilerinde “biçimsel” bir hükümet değişimi ile bu sorumluluktan kurtulma “doğal ve kabullenebilir” , Türkiyede Osmanlinin yikilmasiyla politik ekonomik ve sosyal, yani “özde” olan bir değişim sorumluluktan kurtulmaya yetmiyor. Hipokratlığın bu derecesi günümüzde kendini” terorizm”, “kahraman”, “demokrasi”, “vatan haini-isyancı”, “vatanperver “ kavramlarının da içeriklerinin tamamen değiştirilmesinde kendini gösteriyor. Örnekler vermeye gerek varmı bilmiyorum ama Irak ta işgale karşı savaşanların “vatan haini”, İşgalciler saflarında olanların “vatanperver”olarak lanse edilmesi, İşgal altında, tankların, topların, tüfeklerin gölgesinde yapılan seçimlerin e ulkenin “demokrasi” olarak lanse edilmesi, vs. vs. günümüzün tehlikeli sonuçlar verecek kavram içeriği değişiklikleri. Yani sadece hipokratlığın en üst aşaması değil, bu kavram değişiklikleri ile insanların “nerde”, “neye kime karşı”, “nasıl” tavıralacağını yönlendirmeyi amaçlayan planların önemli bir parçası. Yeni katliamların planlandığı yada planlama olasılığının fazla olduğu içinde yaşadığımız şu dönemde Ermeni sorununa Emperyalizmden soyutlanan bir yaklaşım içinde bakmak bir kısım sol u Türkiyedeki Kürt sorununa da aynı yaklaşım biçimine itmiş ve neticede emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda kullanabileceği ve kullandığı bir önderliği ilerici olarak görme hatasına düşürmüştür. Orta Doğu Projelerinin başarısı için her türlü planları hayata geçirmekten çekinemeyecek olan Neo-Demokratik -kolonicilerin en son çare olarak sahneye koyma olası bir Kürt katliamı senaryosu, Ermeni katliamina engel olamiyan medeni bati! nin bu sefer sessiz kalamiyacagi kilifi ile mudahele senaryosu olabilir. Halk içi ve halklar arası nefret kin ve düşmanlık hiç bir zaman halkların yararına olmamıştır çünkü bunlar Emperyalizmin yaşam kaynağıdır, ve onların varoluşu, bu suni çelişkilerin var olmasına ve uzlaşmaz hale gelmesine bağlıdır. Günümüzde Kürt ve Türk asıllı halkın 1980 öncesi bir kardeşlik ve dayanışma ruhuna dönüşmesi, sol maskesi altındaki, ve özellikle yurt dışındaki işbirlikçi faşist önderlerin yıllardır halk düşmanlılğı kusan yazı ve pratikleri sonucu kısa vadede bir hayal olabilir. Uzun vadede bununda yolu liberalizm dediğimiz duygusallıktan kurtulup, mücadeleye ve tabana sahip çıkmak, gerici işbirlikçi önderliğin gerçek yüzünü kitlelere göstermek ve bu gerici önderliğe karşı tavır almakdan geçer.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.