AŞK BİR ÇOCUK HASTALIĞI MIDIR?
Aşk, insanın yalnızlığa bir yanıtı olarak, bir başkasıyla kurabileceği bağların en içten göstergesidir. Bir düş olarak başlayıp tutkuya dönüşür, yaşamın tek anlamı olup çıkar.
Sevmek kaçınılmazdır, ama zaman içinde olanaksızlaştırılır. Ölümsüz sevgi uçsuz bucaksız değil, sürüp giden bir aşk arayışı ve beklentisidir.
Aşka tatil yoktur. Hiç bir aşk, aşkın yerini tutmaz. Yaşamı anlamlı kılan tek tutku, tek gerçek aşktır. Beklese de insan, arasa da, aşk günün birinde çıkıp gelir... Aşktan kaçınılmaz. Aşkı sıkıntısıyla, herşeyiyle bir bütün olarak yaşamak ise en anlamlı olanıdır. İşte bunun için aşka tatil yoktur. Aşk bir büyüdür belki de, bunun için olanaksızdır. Aşk, ölüm kadar kaçınılmaz olandır.
Sevmek duygusu, aşkı kapsamaz. Çoğu kez sevmek, ölümle birlikte anılır. Can çekişen bir kuşun kanat çırpmasında, bir uykunun, bir düşün eşiğinde, bir ölümcül hastalığın farkındalıklarda, tutku ile güdümlenen aşka değil, sevgiye rastlanır. Sevmenin sınırları, sınırsızdır.
Dünyada hiçbir aşk bir başka aşkın yerini tutmaz. Aşktan kaçılmaz. Güzelliğiyle, çirkinliğiyle sıkıntısıyla aşkı yaşamaktan kaçınamayız. İnsanların hepsi ya da çoğu aşkı ararlar. Bu arayışta umutla beklerler, sabırla katlanırlar, sonunda düş kırıklığına uğrarlar. Düş kırıklığı belki de aşkın anasıdır. Aşk arayışı giderek insan için bir yaşam biçimine dönüşür. Böylesi kişiler için mutluluk vardır, ama gelip geçici anlık sezgilerdir bu, yaşanabilir ama elde tutulamaz. Yaşanamayan aşktan geriye ise hiçbir şey kalmaz, anılar bile.
Zamanın değişkenliği, beğenileri de değiştirirken, aşkı etkisiz kılmayı başaramaz. Aşkı, çelişkilerle, aykırılıkları ve alışkanlıklarıyla ayakta tutmak, yaşamak, - ne acı ki- büyük aşklar yaşadıklarını varsayan bir çok insana nasip olmuyor. Zaman, aşkta bir tekdüzeliği oluşturuyor ve aşk giderek bir alışkanlığa dönüşüyor. Zamanla aşkın yaşayanlar arasında kaçınılmaz bir alışkanlık durumuna gelmesi, aşıkların birbirlerini tanıması, belki de her şeyin en kötüsüdür.
Aşk bir gerekliliktir. Aşk yıpransa da, alışkanlık durumuna gelse de, mutsuzluk verse de yaşanması kaçınılmazdır. Aşka ara verilmez, durup dinlenmeden, iyisiyle kötüsüyle her anını yaşamak zorundadır insan. Sıkıntı da aşkın bir başka görünümüdür. Sıkıntı da aşkın bir parçasıdır. Aşkı, salt duygusal bir haz ya da sıcaklık ve mutluluk salgısı olarak algılamak, aşkı tanımamakdır. Aşk, sadece insanı mutlu eden bir duygu değildir. Onu yücelten bir şey de değildir. Acıtan, sıkıntıya sürükleyen, sarsan, etkileyen, geliştiren, yücelten, çoşturan bir duygudur da aynı zamanda...
Sanırım, bir çocukluk hastalığı o...
Alıntıdır..
[email protected]