Bu noktada bazı şeyleri eleştirerek tartışmayı genişletmek istiyorum.
Bu noktaya kadar temelde diyecek bir şeyim yok. Descartes dönemi felsefesine temelde hakimsiniz. Bilgili biriyle tartışmak güzel. Sadece bir ayrıntıyı düzeltmek istiyorum. Descartes, Bacon, Newton bu kişiler Galile ve Bruno gibi kişilerle birlikte Aydınlanmacı ekolün yaratıcılarıydı (Etkilenenler değil).
Bu cümleleri yukarıdakilerle birleştirince Descartes'a karşı bugünün değil 19. yüzyıl öncesi Doğu düşüncesini günümüz dünyası için savunuyorsunuz. Şöyle de diyebiliriz. Descartes dönemi Batı (indirgemeci) anlayışına karşı aynı dönemin Doğu (Bütünleştirici) düşüncesini savunuyorunuz.
Ama bu noktada zor bir soruyla karşılaşıyoruz. Descartes öncesinde temelde bilim, teknik, refah düzeyi olarak batıdan ileri sayabileceğimiz doğu (Osmanlı, Hindistan, Çin vb..) bu dönemden sonra batının hızla gerisine düşüyor. Dönemin bütün bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri batıda. Her karşı karşıya geldiklerinde doğu yeniliyor. Çin ve Hindistan batı sömürgesi oluyor. Osmanlı ise bunun eşiğinden aydınlanmacı bir kişi sayesinde kurtulabiliyor (Atatürk'ün Voltaire, Rousseau, Descartes gibi kişilerden etkilendiği kendisininde belirttiği bir gerçek). http://tekadam.8k.com/10.html
Bunun ötesinde adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramlar yine doğuda değil batıda tartışılıyor. Çin'de kadınların
ayaklarının bağlanması geleneği ancak 20. yüzyılda batı etkisiyle son buluyor.
Peki Doğu'nun 16. yüzyıldaki düşüncesi Batı'nınkine göre bu kadar ileri ise neden bu düşüncenin batıda yerleşmesinden sonra hemen her konuda batının gerisinde kalıyor?
Bu örneklerinize tıp konusunda daha somut olan ilk mesajınızdaki "ağrıyı önlemenin yerini sağaltım almıştır" önermenizle birlikte cevap vermek istiyorum.
Burada sanırım ilaç kullanma yerine diğer tedavi yöntemlerinin kullanımlarını bahsettiğinizi sanıyorum. Ama şunu unutuyorsunuz ağrıyı önlemekle, sağaltımın farklı şeyler olduğu düşüncesi ancak 16. yüzyıl sonrasında tam olarak oturmuştur. (Ki dikkat ederseniz bu kendi başına kartezyen düşünceye örnektir.)
Doğu ve Kızılderili düşüncesinde ağrı ve hastalık bir bütündür. Bir adamın ağrısı yoksa hasta değildir, bir acısı varsa hastadır. Pratikte de o dönemde kullandıkları ilaçların büyük bölümü ağrıyı gidermeye yöneliktir ki bir kısmı hastalığı ilerletebilir ya da başka riskler taşıyabilir. Ki Doğu tıbbında haşhaş ve afyon, Kızılderililerde de koka bu yüzden çok yaygın kullanılır. Not: Büyük ölçüde bu tanımın dışına çıkan İbn-i Sina
'da Descartes öncesi akılcı düşüncenin izleri rahatlıkla görülür.
2. Ekonomi konusunda: Belirli sistemlerin canlı ve işleyen bir varlık olması batı düşüncesinde yaygındır. Rousseau - Toplum Sözleşmesinde bunun etkilerini görebilirsiniz.
3. Psikanaliz: Yanıtlamak için bu konuyu biraz açmanızı rica ediyorum. Bilnçaltı kavramının hangi durumda yetersiz kaldığını düşünüyorsunuz.
Ayrıca, A.B.D.'de metafizik ve geleneksel düşüncelerin güçlendiğini söylemişsiniz. Benim baktığım son araştırmaya göre bu doğru değil (Cumhuriyet - Bilim Teknik'te gördüm ve kaynak gösterilmişti). Bilim adamları arasında yapılan araştırmaya göre yüzyılın başına göre Tanrı'ya (ya da metafizik başka bir kavrama) inanma oranı oldukça düşmüştü.
Saygılarımla,