suheda tarafından postalanan herşey
-
ARAP TURİZMİNİN DİNE YAMANMASI!
FİL SURESİ TÜRKÇE MEALİ DİYANET Görmedin mi, nasıl etti Rabbın Fil sahiplerine? Fendlerini, tedbirlerini (kötü düşüncelerini) bozup büsbütün perişan kılmadı mı? Üzerlerine sert taşlarla atış eden, sürü sürü kuşlar saldı da, hemen onları bir yenik hasıl (güve yiyip tanesiz kalmış ekin yaprağı, saman) gibi kılıverdi. Tefsir - Bu sûre, büyük bir olayı hatırlatmaktadır. Mîlâdın (570)'nci senelerinde Habeşistan'ın Yemen Vâlisi Ebrehe, San'a'da büyük bir kilise yaptırarak Arapların yalnız en büyük mâbet olarak bu kiliseyi tanımalarını ve her yerden burayı ziyarete gelmelerini sağlamaya çalışmış ise de, onları Mekke'deki Kâbe'den bir türlü çevirememişti. Bunun üzerine Kâbe'yi yıkıp yerini belirsiz etmeye karar verdi. Fillerle de kuvvetlendirdiği büyük bir ordu ile Mekke'ye yürüdü ve bir gün Mekke'nin yakınlarında karargâhını kurdu. Bunu gören ve maksadını anlayan Mekkeliler, dağlara çekildiler. Çünkü karşı koyacak hiçbir kuvvetleri yoktu. Ebrehe ordusu yürüdü. Mekke'ye yaklaşınca birdenbire muhtelif cihetlerden alay alay, bölük bölük kuşlar peyda oldu ve gökyüzünü kapadı ve bunlar Ebrehe'nin askeri üzerine sert taşlarla atış ettiler. Bu kuşların attıkları taşlar kime değmiş ise vücudu delik deşik bir hale gelmiş ve böylece Ebrehe ordusu neye uğradığını bilmeyerek perişan olmuş, vâdiler lâşe ile dolmuş ve Kur'ân'ın tasvir ettiği gibi Ebrehe ordusu yenik bir hasıl gibi olmuştur. Böylece Ebrehe ordusu için Mekke'ye girmek nasip olmadı, kendileri yok oldu, fakat Kâbe yine dimdik durdu ve kıyamete kadar da öylece duracaktır. Al işte bak KABE kutsalmı değilmi?herhalde Mevlam Ebreheyi tatile giderken helak etti oku okuuuuuuu...
-
HZ.MUHAMMED MUSTAFA
Onk. Dr. Haluk Nurbaki Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum. Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanim hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir sure sonra da Allah'ın izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık sureyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metasız nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak: --Doktor bey, dedi. Ben size...dargınım. --"Niçin?"diye sordum. Siz...dindar...bir...insanmışsınız...niçin...bana...da,Allah'ı...olumu...ahreti..anlatmıyorsunuz?" Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak: --"Doktora ulaşmak kolaydır dedim. Parayı bastırdın mıistediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "ben o isteği duyuyorum"manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatin ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve songünlerini yasayan Serap için bu dersler "hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü.Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla mecz ediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala: --"Doktor bey, dedi. Ben...ölürken...ne...söylemeliyim ?" --"Senin durumun çok özel" dedim. Kelime-i Şahadet sana uzun gelir. O anı fark edince Muhammed (s.a.v) sana yeter." >>> O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek: --"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. "Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.*"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed"diyemezsem * İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine olacak ki Salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün O'na: --"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu: --"Doktor bey...Azrail...bana...nasıl...görü...necek?" --"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi?Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek: --"Doktor bey, biliyor musunuz , bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti: --Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şahadet getirerek vefat etmeden biraz önce de; -- '' Doktor Beye söyleyin.Azrail O nun söylediğinden de güzelmiş !
-
Cevamiul kelim'den inciler...
Şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işitdim, buyurdu ki benim ağzımdan yalan uydurmayınız. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse Cehennem'deki yerine hazırlansın. Buhârî'ye göre: Rib'ıyy b. Hırâş, Alî b. Ebî Tâlib (r.a.)'den Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in "Benim ağzımdan yalan uydurmayınız. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse Cehennem'e girsin." buyurduğunu işittiğini kendisinden duymuş.
-
ZİHİN KİRLİLİĞİNE SON VERİN....
Herkes alim kesilmiş başımıza herkes dini kendi dünya görüşüne göre ne güzel yorumluyor herkes bişeyler anlatıyor ama kimsenin kimseyi dinlediği yok herşeyi ben bilirim havasında ve bunu yaparken öyle bir kasılma var ki neredeyse ben peygamberim diycekler. Savaş Ay'ın A TAKIMI diye bir programı var tv de izleyenler bilir bir reality show tıpkı oraya dönmüş bu dini konular başlığı herkes konuşuyor ama kimin ne dediği belli değil herkes bağırıp çağırıp sesini duyurmaya çalışıyor ama diğeride bağırdığı için onu duymuyor bile hiç bir fark yok o programla burası arasında bazan kanal gezerken takılırım biraz izledikten sonra yorulup kapatırım"bu ne yahu derim kimin ne dediği kimin ne konuştuğu belli bile değil resmen bir zihin kirliliği"aynı şey şuanda burda yaşanıyor. Son bir kaç gündür özellikle bir iki arkadaşa dikkat ediyorumda bildiği yada okuduğu yada kopy paste ettiği ne varsa bir anda hepsini konu başlığı yapmış bir tartışma başlamadan diğerine geçmiş yetmemiş bir tane daha açmış yetmemiş bir tane daha,bir tane daha ve herkesi tartışmaya davet edip duruyor insanlar hangi birine cevap verecek ortalığı doldurmuş bütün bildiklerini bir anda anlatmaya kalkan insanlar gibi hiç susmuyor bir nefes al yahu....Bu şekilde çok şey bildiğinimi ima etmeyemi çalışıyorsun derdin ne diye sormazlarmı? Ben gerçekten sıkıldım bir şeyi neden anlamıyorsunuz ki çok konu başlığı açmak çok şey bildiğinizi göstermez istese herkes tüm forumları doldurur zihin kirliliğine bir son verin çünkü yazdıklarınız beni etkilemiyor bile her konu açıldığında acaba içinde ne var diye okur insanlar ama oda ne hemen hepsi birbiriyle bağlantılı hemen hepsi aynı sayılacak konular ve hep aynı kişiler tarafından açılmış...
-
ARAP TURİZMİNİN DİNE YAMANMASI!
Şimdi herkes benim dediğime geldimi eğer bu insanlar müslümansa ben tuhaf fetişistleri olan bir yaratığım.. Çünkü ben namaz kılıyorum,çünkü ben oruç tutuyorum,çünkü ben düzenli her yıl zekat veriyorum,çünkü ben Peygamberime sürekli salavat getiriyorum,ve elimden geldiğince sunnetlere uymaya çalışıyorum çünkü ben v.s v.s tüm bunları ve hepsinden önemlisi alemlerin Efendisini ve onun sözlerini inkar edenler müslümansa ben değilimm. Sahabeyi görseydiniz ibadette ve Allah Resulune hurmette öyle yarışırlardı ki bunlar delirmiş derdiniz.Sahebeler sizleri görseydi aman Allahım bunlar müslümanmı derlerdi. Ne ala müslümanlık vay beee namaz kılma oruç tutma zekat verme hacca gitme sadece Allaha inan yeter öylemi bumudur?müslümanlık bumu?bu kadar kolay öylemi hele hele Allah Resulunu ipleme vay beee.... İlahiyat mezunu bir arkadaşıma bir soru sormuştum ve sorunun akabinde neden kuranda net bir şekilde belli değil demiştim "olmasına gerek yok demişti kuranı kerimde cevabını bulamadığımız bazı şeylerde Peygamber efendimizin hadislerine bakarak yorum getirir ve ona göre davranırız"demişti. Bir müslüman nasıl böyle bir laf eder aklıma basmıyor yok yok ben kesin özürlüyüm. İplemek tabire bak ben aslından bunun adını çok iyi biliyorumda söylemeyeyim haksöz efendi pardon evrensel mesajmı demeliydim amaaaannnn ne fark ederki sonuçta her ikiside aynı kişi değilmi?
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Bazı şeyleri anlatmak istersiniz ama karşınızdakinin hiç bir tepkisi olmayınca bir duvar sessizliğine bürününce sizi dinlemediğini düşünüp anlatmaktan vazgeçersiniz.... Admin yukarda üniversite kapılarından sürüklenerek atılan türbanlı kızların resimlerinin olduğu ve benim tarafımdan gönderilen iletiyi kaldırmış neden bilmiyorum mutlaka bir nedeni vardır vardır mutlaka geçerli bir açıklaması kalkıpta açık açık taraflı olduğunu söyleyecek değilya geçenlerde bize örümcek beyinliler diyen arkadaşa atasözüyle cevap veren arkadaşı banlayıp hala o örümcek beyinliler yazısını silmemesininde bir nedeni vardır elbet kalkıpta"elimden geldiğince sizi susturmaya çalışıyorum hala konuşuyorsunuz"diycek hali yokya..... Bir arkadaşımız şöyle demişti burası"ateistlerin forumu"o zamanda onaylamıştım onu genede aynı fikirdeyim ne tuhaf o arkadaş ortalıkta hiç gözükmüyor ama ona küfreden hala yazabiliyor ne ilginç değilmi? Şimdi bana bu yazdıklarının konuyla ilgisi ne diye sorabilirsiniz kesinlikle konu saptırma gibi bir niyetim yok emin olun sadece gönderdiğim link neden silinmiş ona kendimce cevap arıyorum.Yani yüksek sesle düşünüyorum acaba buda yanlışmı?yoksa bundanda bir uyarı alırmıyım onuda bilmiyorum.. Ama bişeyi iyi gözlemlediğimi düşünüyorum sürekli bizi seviyeli ve hoşgörülü tartışmaya çağıran arkadaşların bu başlıkta yorum yapmaması ve sürekli kavga şeklindeki başlıklara rağbet etmesi aslında niyetlerinde ne kadar samimiler bunu anladım. Üzgünüm gerçekten çok üzgünüm ayladır yazıp aslında hiç birimizin diğerini dinlemediğini fark ettiğim için çok üzgünüm. Üzgünüm empati yapıp karşımızda ki insanı anlayamadığımız için üzgünüm. Üzgünüm burda hiç tanımadığım insanlarla tarşımalara girip hayatımın anlamı olan kutsal değerlerime hakaret ortamı yarattığım için üzgünüm. Üzgünüm Rabbim eğer karşımda ki benim bir sözüme cevap olsun diye sana hakaret etmişse ve buna ben bilmeyerek ve istemeyerek zemin hazırlamışsam üzgünüm beni affet.
-
AYRILIŞ MANİFESTOSU
Lütfen gitme başkalarının olmasada benim senin bilgine ihtiyacım var lütfen.
-
Üstadın vefatının yıldönümü...
Büyük Üstad seni saygıyla sevgiyle ve rahmetle selamlıyorum..Ruhun Şad olsun Sakarya Türküsü İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat; Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat! Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin? Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur. Eyvah eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük? Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! .. Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal; Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal. Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan; Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan; Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an! Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu; Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna; Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir? Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir! Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler; Sakarya, kandillere katran döktü geceler. Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su; Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu. Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek; Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek? Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun, Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun! Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız; Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız! Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz; Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz! Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! .. Necip Fazıl Kısakürek
-
Benim İçin Ne Yapardın?
Ama sandalla olmasın korkarım bende sana dolma yapardım
-
Benim İçin Ne Yapardın?
Ben senin için neler yapmazdım ki gönüldaşım tanrı dağlarını önüne getirirdim
-
Güllerin Efendisine şiirler...
Gerçekten etkilenip duygulanmamak mümkün değil teşekkürler arkadaşım
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Anlamazmıyım hiç anlamasam buraya kardar taşırmıydım pek sayın dipnot!!!!! Allahın zebanileri diye hitap ettiğin başörtülülerden biriyim ben.....anlamazmıyım hiç öyle iyi anlıyorum ki seni zaten tüm meselede burda keşke anlamasaydım keşke anlayabilmesyedim keşke yanılmış olsaydım.
-
HZ.OSMAN
Meleklerin bile hayâ ettiği halîfe: Hz. OSMAN Hz. Osman, Müslüman olmadan önce ticâretle uğraşırdı. Zengin bir tüccârdı. Cemiyette, sevilen, sayılan bir kimseydi. İ’tibârı yüksek idi. Hz. Ebû Bekir’in de arkadaşı, yakın dostu idi. Önemli işlerinde ona danışır, onun fikrini alırdı. Câhiliye devrinin pisliklerine bulaşmadı. Peygamber kızı olsa gerek Müslüman olmasını şöyle anlatır: Benim firâset sahibi olan bir teyzem vardı. Hastalandığında ziyâretine gitmiştim. Bana dedi ki: - Yâ Osman! Sen öyle biri ile evleneceksin ki, ne o senden önce bir erkek görmüş olacak, ne de sen ondan önce bir kadın görmüş olacaksın. Bu kız çok güzel olup, sâliha biridir. Ayrıca bu kız, Peygamber kızı olsa gerek. Ben teyzemin bu sözüne çok hayret ettim. Çünkü, peygamber olarak bildiğim kimse yoktu. Hiç ortada böyle bir şey yok iken, teyzem bunları nereden çıkartmıştı. Şunu da biliyordum ki, teyzem pek çok lâf etmezdi. Benim hayretler içinde kendisine baktığımı görünce konuşmasına şöyle devam etti: - Merak etme, O kimseye cenâb-ı Haktan vahiy gelmeye başladı. Sen O’nu bulmakta güçlük çekmiyeceksin! - Ey teyzem, hep sır olan şeyler söylüyorsun. Beni meraklandırıyorsun. Sözlerini biraz açarak beni meraktan kurtar. - Muhammed bin Abdullah’a peygamberliği bildirildi. Artık halkı hak dîne da’vete başladı. Çok zaman geçmez ki, sen O’nun dînine girer kurtulursun. O’nun dîni, bütün âlemi aydınlatacaktır. Bu mes’ele benim zihnimi çok meşgûl etmeye başladı. Her önemli mes’elede fikrini aldığım, Hz. Ebû Bekir’e koştum. Teyzemin söylediklerini kendisine aynen bildirdim. Bana dedi ki: - Teyzen doğru söylemiş. Yâ Osman, sen akıllı adamsın. Hiç görmiyen, işitmiyen, fayda veya zarar veremiyen şeye nasıl tapınılır? O nasıl ilâh olarak kabûl edilir? - Yâ Ebâ Bekir, doğru söylüyorsun. Ben de bu mantıksızlığın farkındayım. Fakat çâre bulamamıştım. - Merak etme, artık bize hak yolu gösteren zât geldi. Ben kendisinin peygamber olduğuna inandım, îmân ettim. Gel seni de huzûruna götüreyim, sen de îmân et! Cennete da'vet eder Beraberce Resûlullahın huzûruna vardık. Bana buyurdu ki: - Yâ Osman, Hak teâlâ seni Cennete misâfirliğe da’vet eder. Sen de bu da’veti kabûl et! Ben bütün insanlara hidâyet rehberi olarak gönderildim. Resûlullahın, güleryüzle gâyet samîmî bir şekilde yaptığı bu da’vet üzerine, hemen büyük bir şevkle kelime-i şehâdet getirip, Müslüman oldum. Daha sonra Resûlullaha, Şam’a gittiğimde gördüğüm rü’yâyı anlattım. Rü’yâmda, “Ey insanlar, uyanın! Ahmed Mekke’de zuhûr etti” diye nidâ işitmiştim. Sonra da Mekke’ye gelince de, teyzem bana Resûlullah efendimizden haber vermişti. Hz. Osman, çok cömert idi. İyilik yapmayı, muhtaç kimselerin ihtiyaçlarını görmeyi çok severdi. Güzel hâllerinden dolayı, Resûlullah efendimiz kendisini çok severdi. Peygamber efendimiz, Eshâbının ileri gelenlerinden çoğunun bulunduğu bir toplantıda, sohbet buyururken: - Herkes dostunun yanına varsın, buyurdu. Sen benim sevdiğimsin Herkes sevdiği arkadaşının yanına gitti. Peygamber efendimiz de, Hz. Osman’ı yanına alıp buyurdu ki: - Sen, dünyada ve âhırette benim sevdiğimsin. Hz. Âişe anlatır: Resûlullah efendimiz, bir gün istirahat ediyordu. Bu sırada Hz. Ebû Bekir içeri girmek için izin istedi. İzin verilip içeri girdi. Resûlullah hiç hâlini değiştirmedi. Sonra, Hz. Ömer izin alıp içeri girdi. Yine hâlini değiştirmedi. Uzanmış vaziyette iken onlarla sohbet ettiler. Daha sonra, Hz. Osman kapıya gelip içeri girmek için izin istedi. Peygamber efendimiz oturdular. Hz. Osman’ı bu şekilde kabûl ettiler. Hepsi gittikten sonra sordum: - Babam Ebû Bekir ve Hz. Ömer içeri girdiklerinde hiç hâlinizi bozmadınız. Fakat Hz. Osman içeri girince, oturdunuz. Bunun sebebi nedir? - Meleklerin hayâ ettikleri bir kimseden ben nasıl hayâ etmem. İbni Mes’ûd hazretleri anlatır: Bir gün gazâda, Resûlullah ile beraberdim. Yiyecek bitti, asker sıkıntı içerisindeydi. Resûl-i ekrem bu hâle vâkıf olunca buyurdu ki: - Allahü teâlâ size, güneş batmadan rızık gönderecektir. Hz. Osman bu sözü işitince, “Resûl-i ekremin her sözü muhakkak doğru çıkar” diye düşünüp, yiyecek bulmaya çalıştı. Bu rızkın gelmesine sebep olmak ve Resûlullahı memnûn etmek istiyordu. Bunlar nedir? Bir yerde dört deve yükü yiyecek buldu. Bunu yüksek fiyatla satın alıp, Resûlullahın huzûruna getirdi. Peygamber efendimiz Hz. Osman’a sordu: - Yâ Osman! Bunlar, nedir? - Osman’dan Allahü teâlânın Resûlüne hediyedir. Seyyid-i Kâinatın buyurdukları, gecikmeden yerine gelince, mü’minler sevindiler, münâfıklar mahzûn oldular. Server-i âlem hazretleri mübârek ellerini açıp, şöyle duâ ettiler: - Yâ Rabbî! Osman’a çok ecir ver. Hz. Osman muhtaç olanlara bol bol yemek yedirirdi. Fakat kendisi evde sirke ve zeytinyağı yerdi. Yola giderken, devesinin arkasına kölesini de alırdı. Peygamber efendimiz şöyle duâ buyurmuştur: - Yâ Rabbî! Osman’ın geçmiş ve gelecek gizli, âşikâr bütün günâhlarını affet. Müslümanlar, Medîne’ye hicret ettikleri zaman, su sıkıntısı vardı. Rûme kuyusundan başka içilecek su yoktu. Bu kuyu da bir Yahûdîye âit idi. Yahûdî, Müslümanları zor durumda bırakmak için, kuyudan her zaman su vermiyordu. Verdiği günlerde de çok yüksek fiyatla sattığı için herkes alamıyor, fakir Müslümanlar çok sıkıntı çekiyorlardı. Cenneti müjdeliyordu Peygamber efendimiz, bu durumu gördükçe üzülüyordu. Kuyuyu satın alıp, Müslümanlara sebil edecek kimsenin, Cennette karşılığını kat kat alacağını müjdeliyor, açıkça Cenneti va’dediyorlardı. Bu müjdeyi işiten Hz. Osman, hemen Yahûdînin yanına varıp, pazarlığa başladı. Yahûdî, Müslümanların mecbûren bu kuyuyu satın alacaklarını bildiği için, ödenmesi mümkün olmayan bir fiyat istedi. Bu duruma Hz. Osman çok üzüldü. Fakat ne yapıp yapıp bu kuyuyu satın alarak Resûlullahı memnun etmek istiyordu. Yahûdîye dedi ki: - Senin dediğin fiyatla bu kuyuyu ben satın alamam. Sana bir teklîfim var. Gel seninle beraber ortaklaşa bu kuyuyu işletelim. Böylece kuyu elinden çıkmamış olur. Kuyunun yarı hissesini bana sat. Birgün sen, birgün ben kuyuyu işletelim. Yahûdî, işin neticesinin nereye varacağını anlayamadı. Teklîf çok hoşuna gitti. On iki bin dirheme kuyunun yarı hissesini verdi. Kuyunun başında bir gün Yahûdî, diğer gün Hz. Osman durup, su veriyorlardı. Yahûdî yine yüksek fiyatla suyu satıyor, Hz. Osman ise bedava olarak veriyordu. Müslümanlar, sıra Hz. Osman’a geldiği vakit, o günün ihtiyaçlarını aldıkları gibi, ertesi günün ihtiyaçlarını da doldurup gidiyorlardı. Dolayısıyla ertesi gün Yahûdîye gelen olmuyordu.Yahûdî oyuna geldiğini anladı. Fakat iş işten geçmiş oldu. Sonra gelip, kuyunun diğer yarısını da aynı fiyatla Hz. Osman’a satmak istedi. Fakat Hz. Osman kabûl etmedi. Bir müddet sonra tekrar gelip, daha aşağı bir fiyat teklîf etti. Hz. Osman yine kabûl etmedi. Biliyordu ki, Yahûdî mecbûren bu kuyuyu satacaktı. Çünkü başka çâresi yoktu. Daha sonra Yahûdinin ısrârına dayanamıyarak, ucuz bir fiyatla diğer yarısını da satın aldı. Böylece kuyunun tamamı Müslümanların ihtiyaçları için sebil edildi. Peygamber efendimiz, bu habere çok sevinip Hz. Osman’a hayır duâ ettiler. Her adımına bir köle Hz. Osman, her fırsatta, Peygamber efendimizi memnûn etmek, O’nun mübârek duâsına mazhâr olmak için fırsat kollardı. Bir gün Hz. Osman, Resûlullah efendimizi evine da’vet etti. Resûlullah buyurdu ki: - Yalnız beni mi da’vet ediyorsun? - Eshâb-ı kirâm da da’vetlidir. Peygamber efendimiz, Bilâl-i Habeşî hazretlerini, bütün Eshâbına haber vermesi için yolladı. Kendisi de Hz. Ali ile, Hz. Osman’ın evine doğru yürümeye başladı. Hz. Osman geriden, Peygamber efendimizin adımlarını sayıyordu. Resûlullah bunu fark edip, sebebini sorduğunda, şu cevâbı verdi: - Yâ Resûlallah! Her adımınıza bir köle azâd edeceğim. Da’vetten sonra da, saydığı adım kadar köle azâd etti. Hz. Ömer’den sonra üstünlük sırası, Hz. Osman-ı Zinnûreyn’e gelir. Bunun hilâfeti de ümmetin icmâ’ı ile sâbittir. Müslüman olduktan sonra, Peygamberimizin kızı Rukayye ile evlendi. Peygamberimizin kızları Rukayye ve Ümmü Gülsüm daha önce Ebû Leheb’in oğulları Utbe ve Uteybe ile nişanlanmışlardı. Peygamberimiz, insanları Müslüman olmaya da’vete başlayınca, Ebû Leheb düşmanlık etmeye başladı. Oğulları da düşmanlık edip, Resûlullahın kızlarını almaktan vazgeçtiler. Böylece Resûlullahı sıkıntıya düşürmek istediler. Osman'a verirdim Bunun üzerine vahiy gelerek Rukayye Hz. Osman’a nikâh edildi. Rukayye, Bedir savaşından sonra vefât edince, Peygamberimizin diğer kızı Ümmü Gülsüm de Hz. Osman’a nikâh edildi. Bu bakımdan ona, Peygamberimizin iki kızıyla evlenme ni’metine kavuşmuş olduğu için, iki nûr sahibi ma’nâsına “Zinnûreyn” denilmiştir. Resûlullah efendimiz, ona, birbiri ardınca, iki kızını vermiştir. İkinci kızı vefât edince; - Bir kızım daha olsaydı, onu da Osman’a verirdim, buyurmuştur. İkinci kızını verdiğinde, Hz. Osman’ı gâyet medhetmişti. Düğünden sonra kızı dedi ki: - Ey benim gözümün nûru babam! Hz. Osman’ı gâyet medheylediniz. Buyurduğunuz kadar değil. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz kızına buyurdu ki: - Ey benim kızım! Osman’dan gökteki melekler hayâ ederler. Ey canım kızım, Osman’a çok saygı göster. Çünkü, Eshâbım arasında, ahlâkı bana en çok benzeyen odur. Başka bir zaman da: - Ben Allahü teâlânın huzûrunda, Osman’ın düşmanlarının hasmıyım, onlara karşıyım, buyurdu. Bir başka zaman da: - Bütün peygamberler, hayatlarında bir kimse ile iftihâr etmiştir. Ben de Osman bin Affân ile iftihar ederim, buyurdu. Resûlullah, Hz. Osman’a buğzeden bir kimsenin cenâze namazını kılmamıştır. Hakkında âyet nâzil oldu İslâmiyet yayılmaya başlayınca, her taraftan Müslümanlar çoğalıp Medîne’ye geliyordu. Peygamberimizin mescidi dar gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz buyurdu ki: - Bizim mescidimizi bir zrâ genişleten Cennete gider. Hz. Osman dedi ki: - Yâ Resûlallah, malım mülküm sana fedâ olsun! Mescidi genişletme işini üzerime alıyorum. Mescidi 40 zrâ ya’nî 20 metre genişletti ve bütün masraflarını karşıladı. Bunun üzerine, “Allahın mescidlerini ancak, Allaha, âhiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve yalnız Allahtan korkan kimseler ta’mîr eder. İşte hidâyet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır” meâlindeki Tevbe sûresi 18. âyeti nâzil oldu. Hz. Osman, Peygamber efendimizin vahiy kâtiplerinden idi. Güzel yazar, güzel konuşurdu. Hitâbeti kuvvetli idi. Kur’ân-ı kerîmi çok okurdu. Ezberi çok ileri derecede idi. Namazda, bir rek’atte bütün Kur’ân-ı kerîmi okuyan dört kişiden biri de Hz. Osman’dır. Çok okuduğu için elinde iki mushaf eskimiştir. 12 sene hilâfet makâmında kalan Hz. Osman, çok cesûr idi. Hiçbir felâket karşısında sarsılmamıştı. Bunun için halîfeliği çok başarılı geçmiştir. Bilhassa halîfeliğinin ilk yılları, İslâm târihinin altın yılları olmuştur. Devrinde birçok yerler fethedilmiştir. Horasan, Hindistan, Mâverâünnehir, Kafkasya, Kıbrıs adası ve Kuzey Afrika’nın birçok yerleri, O’nun devrinde İslâm topraklarına katılmıştır. Resûlullah efendimiz haber verdi Hz. Osman, herkese lâyık olduğu vazîfeyi verirdi. Onun ta’yîn ettiği vâliler, askerlikte ve memleketleri fethetmekte, en seçme kimselerdi. İslâm memleketleri batıda İspanya’ya, doğuda, Kâbil ve Belh’e kadar genişledi. Birgün Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma, meydana gelecek fitneleri zikrediyordu. O sırada kendini örtmüş bir kişi geçiyordu. Server-i âlem buyurdu ki: - O fitne günü bu şahıs, hidâyet üzere olacaktır. Kalkıp o şahsa baktılar. Osman bin Affân idi. O şahsı Resûl-i ekreme göstererek dediler ki: - Yâ Resûlallah. Bu mudur? Resûlullah efendimiz buyurdu ki: - Evet. Yine aynı husûsta Hz. Âişe-i Sıddîka’dan rivâyet edilen hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: (Yâ Osman! Allahü teâlâ sana hilâfet denen bir gömlek giydirecek. Eğer münâfıklar onu soymak isterlerse, bana kavuşuncaya kadar sakın onu çıkarma!) Bu hadîs-i şerîf sebebiyle Hz. Osman, muhâsara edildiği zaman halîfelikten çekilmemiştir. Halîfeliği sırasında adâlet ile davranmaya çok dikkat ederdi. Birgün bir gencin kulağını çekti. Gencin kulağı acıyıp şöyle dedi: - Efendim, herkesin birbirinden hakkını alacağı kıyâmet gününü düşününüz. Benim kulağımı çek Bu söz Hz. Osman’a çok te’sîr etti. Buyurdu ki: - Ey genç, sen de benim kulağımı çek, ödeşelim. Genç, Hz. Osman’ın kulağını çekti. Hz. Osman; - Biraz daha çek, buyurunca, genç dedi ki: - Siz Kıyâmet gününü düşünerek korktunuz. Ben de o günkü hesaptan korkuyorum. Hz. Osman buyurdu ki: - On şey çok zâyi olmuştur: Suâl sorulmayan âlim, amel edilmeyen ilim, kabûl edilmeyen doğru görüş, kullanılmayan silâh, içinde namaz kılınmayan mescid, okunmayan mushaf, Allah yolunda dağıtılmayan mal, binilmeyen vâsıta, dünyayı isteyenin içindeki zühd ilmi, içinde âhiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun ömür. Hz. Osman zamanında İslâm dünyası çok genişledi. Bütün Arabistan, Afrika’nın büyük bir kısmı, Irak, Hindistan, Çin, Buhara, Türkistan, İran İslâmın idâresi altına girdi. İslâm sancağı İstanbul surları önüne kadar götürüldü. Fethedilen yerlerdeki halk seve seve Müslüman oluyordu. Böylece Müslümanların sayısı milyonları buldu. Müslümanların bu kadar çoğalması, her milletten insanın bulunması sebebiyle, karışıklıklar da baş göstermeye başladı. Münâfıklar, Müslümanların arasına fitne tohumları ekmeye başladılar. İbni Sebe yapıyordu Yahûdîler ve diğer İslâm düşmanları, Müslümanları birbirine düşürmek için el birliği ederek gece gündüz çalışıyordu. Bunların elebaşılığını da Yemenli bir Yahûdî olan, Abdullah bin Sebe yapıyordu. Mısır’da fitneci kimseleri başına topladı. Kurduğu bir teşkilâtla, câhil ve başıboş Mısır kıptîlerini dünyalık şeylerle kandırarak, çapulcu alayı meydana getirdi. Onüç bin kişilik bu çapulcu takımı, Medîne’ye kadar yürüyüp Halîfeyi indirmek istediler. Hz. Osman’ın evini kuşattılar. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Talhâ, Hz. Osman’ın kapısında nöbet tutuyorlardı. Hz. Osman, evini saran âsîlere seslenip dedi ki: - Elebaşlarınızdan iki kişi benim yanıma gelsin! İstediği iki kişi gelince onlara sordu: - Resûl-i ekrem efendimiz, Medîne’ye teşrîf ettiği vakit, Müslümanlar susuzluktan kırılıyordu. Peygamber efendimiz, Rûme kuyusunu satın alıp, Müslümanlara bedava su veren kimseye Cenneti va’detti. Bu va’d üzerine kuyuyu satın alıp, Müslümanlara vakfeden ben değil miyim? - Evet sen idin? - Darda kalan, İslâm ordusunun tamamını donatan, ben değil miyim? - Evet sendin? - Mescid dar geldiği vakit, Resûl-i ekrem efendimiz, “Cennette daha hayırlısını almak üzere, falancanın arsasını kim alıp mescide ilâve eder” buyurduğu vakit onu satın alıp, mescide katan ben değil miyim? - Evet sensin. - Resûl-i ekrem, Ebû Bekir ve Ömer ve ben, Sebir dağında otururken, dağ sallanmaya başladığında, “Ey Sebir dağı dur! Zîrâ senin üzerinde bir Peygamber, bir sıddîk ve iki şehîdden başka kimse yoktur!” buyurmadı mı? - Vallahi doğru söylüyorsun. Aynen öyle oldu. Fitneden koru Hz. Osman, “Allahü ekber” diye tekbîr aldı. Sonra: - Şâhid olun ki, ben şehîdim, buyurdu. Bu sırada, âsîler duvarı atlayarak içeri girdiler. Hz. Osman Kur’ân-ı kerîm okurken, saldırıp şehîd ettiler. Son nefesini verirken şöyle duâ etti: - Yâ Rabbî, Ümmet-i Muhammedi, tefrikadan, fitneden koru! Bunu üç defa tekrarladı. Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Abdullah bin Selâm hazretleri anlatır: “Muhâsara esnâsında, Hz. Osman’ın yanına gittim. Bana şunu anlattı: Bu gece rü’yâmda, şu pencereden Resûl-i ekrem efendimizi gördüm. Aramızda şu konuşma geçti: - Osman seni muhâsara ettiler öyle mi? - Evet yâ Resûlallah! - Seni susuz bıraktılar öyle mi? - Evet yâ Resûlallah! İftârı bizimle yap Bunun üzerine Resûlullah efendimiz bana bir bardak su verdi. Ve ben bu suyu içtim. Göğsümde soğukluğunu hâlâ duyuyorum. Bana buyurdu ki: - İstersen seni onlara galip getirelim veya istersen iftârı bizim yanımızda yap! - Yâ Resûlallah, ben sizin yanınızda iftâr etmeyi tercîh ederim.” Abdullah bin Selâm hazretleri, Hz. Osman’ın yanından çıktıktan sonra isyâncılara dedi ki: - Tarihte öldürülen her peygamber için yetmiş bin asker öldürülmüştür. Öldürülen her halîfe için de onbeş bin kişi öldürülmüştür. Gelin bu işten vazgeçin! Yoksa âhirette bunun cezâsını çok şiddetli olarak çekeceksiniz! Ayrıca Hz. Osman’ın üzerinizde çok hakkı vardır. Fakat âsîler sözünü dinlemediler, ayrıca kendisine hakâret ettiler. Hz. Osman, bir çocuğu doğduğu zaman, onu yedinci günü kucağına alırdı. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda şu cevabı verdi. - Kalbime onun sevgisinin düşmesini istiyorum. Eğer ölürse göstereceğim sabır ve metânetten dolayı alacağım sevâb daha büyük olur. Bire yediyüz verene verdik Bir defasında Medîne’de kıtlık vardı. O sırada Hz. Osman’ın Şam’dan yüz deve yükü buğday kervanı gelmişti. Eshâb-ı kirâm satın almak için yanına gittiler. Hz. Osman dedi ki: - Sizden daha iyi alıcım var ve sizden daha fazla veren var, ona vereceğim. Eshâb-ı kirâm durumu Hz. Ebû Bekir’e bildirip dediler ki: - Kıtlık zamanında böyle yapması uygun olur mu? Hz. Ebû Bekir buyurdu ki: - Hz. Osman Resûlullahın dâmâdı olmakla şeref kazanmıştır ve Cennette onun arkadaşıdır. Siz onun sözünü yanlış anladınız, beraber gidelim. Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman’ın yanına gidip durumu anlatarak buyurdu ki: - Yâ Osman, Eshâb-ı kirâm senin bir sözüne üzülmüşler. Hz. Osman şu cevabı verdi: - Evet ey Resûlullahın halîfesi, onlardan iyi alıcı olan, bire yediyüz veriyor. Onlar bire yedi veriyor. Biz bu buğdayı bire yediyüz verip alana verdik. Bundan sonra yüz deve yükü buğdayı Medîne’de bulunan fakîrlere, Eshâb-ı kirâma bedava dağıttı. Yüz deveyi de kesip fakîrlere yedirdi. Hz. Ebû Bekir bu işe çok sevinip, Hz. Osman’ın alnından öptü.
-
bir ayet meali de siz yazın
25 FURKAN 3 - Kâfirler, O'nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
-
HZ.MUHAMMED MUSTAFA
Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!
-
• İĞRENİYORUM!
F E Z A P I L O T U Yirminci yuzyilin ablak yuzlu pilotu Buldun mu Ay yuzunde olume care otu ? Bir odun parcasina at diye binen cocuk Basinda celik kulaf, sirtinda plastik gocuk. Uzaklari yenmis Fatih edasindasin| Dibsizligin dibini bulmak sevdasindasin... Allah'a dil cikarir gibi kustah bir yaris... Farkinda degilsin ki, Ay Dunya'ya bir karis Fezada milyarlarca isik, yol, mesafe; Seninki, saniyelik zafer, ilmi hurafe Kavanozda, kendini deryada sanan balik; Ne aci vahset, magrur ilimdeki kalabalik; Fezada 'Allah diye bir sey yok' iddiasi Gel gor, kac fuzeye denk, bir mu'minin duasi; Rafa kaldirmak icin ruhlarini durduler; Gunes diye kalpteki gunesi sondurduler. Bilmediler; kalptedir, kalptedir asil feza; Kalptedir, olumsuzluk kefili kutsi imza. Sayidan sonsuzluga sinif gecirtecek not; Bizdedir ve bizdedir Ars'a giden astronot, Ve mekandan arinmis ve zamandan ilerde, Fezayi teslim alma sirri bizimkilerde. Bizimkiler isiga gem vurarda binerler; Yerden goge cikmazlar, gokten yere inerler...... Necip Fazil KISAKUREK 1972
-
TÜRBANA BİR PARÇA BEZ GÖZÜYLE BAKANLARA SESLENİYORUM
Medeniyete soyunmakla ölçülüyorsa dünyanın en medeni insaları Afrika yerlileri olurdu unutmayalım.
-
RASULULLAH’A İTAAT ve SÜNNETE SARILMAK
Sevgili Terapi; Benim anlamadığım şeyde bu zaten ben müslümanım diyorlar ama Peygamber gerçeğini kabul etmek istemiyorlar ne tuhaf değilmi dini kabul ediyorum ama dini tebliğ edeni kabul etmiyorum bu nasıl bir çelişkidir?sizce burdaki niyet nedir?müslüman ama peygamberi tanımayan nasıl iş bu bir türlü aklım almıyor??
-
Günün Sorusu..
İlk önce ellerine ve dişlerini bakarım niyeyse...
-
TÜRBANA BİR PARÇA BEZ GÖZÜYLE BAKANLARA SESLENİYORUM
- SAHTE ŞAHADET KELİMESİ
ALLAH rızası için arkadaşlar buna cevap yazmayın hatta açtığı hiç bir topice yorum bile yapmayın çok rica ediyorum..- TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Dipnot; Gel vazgeç bu sevdadan uğraşma boşuna çırpındıkça batıyorsun görmüyormusun? güncel konularda TÜRBANIN DİLİ VARDIR başlığı altındaki topicde bu yazıyı sen yazmadınmı? ALINTI(DİPNOT @ May 11 2006, 01:23 AM) Ben de Atatürk'ümüzün ümmetiyim sevgili abendstern... Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzde bana göre bir peygamber, Elektriği bulan edisonda ve sosyolak Maks Weber gibi yani... Sen Arabın peygamberine, ben ise Türk'ün peygamberine inanıyorum... Ben Mustafa Kemal ATATÜRK'E inanıyorum... Bu ülke değerlerine sahip çıkılmadığı ölçüde yabancıların boyunduruluğundan kurtulumayacaktır ve onların oyunlarına alet olmaya devam edecektir... Lütfen bu Ülkenin liderine sahip çıkın... Arap milliyetçiliğinin ve bize düşman Arabın, Suudinin vb. nin değil... Ülkemizi ziyaret eden müslüman liderlerin eşleri bile başları açık ve alınları dik bir şekilde gelirken... Bizim dini politikaya alet eden allahın zebanileri başlarını bağlamaktan büyük zevk almaktadırlar... Ne için? Tabiki dini sömürmek, Tabiki dini politikalarına alet etmek, Tabiki eğitim düzeyi bul halkı etkilemek ve oylarını almak için... Ah benim halkım.. Zavallık halkım... Ne tür oyunlara geldiğini bir bilebilse. Bir bilebilse dinin dolar ve euro ettiğini... Bir bilebilse gerçek, ulusalcı ve vatansever kimliği ile vatandaş olabilmenin onuru ve erdemini... Bir bilebilse... Saygılarımla... Bizim bu yazıdan sonra seni ciddiye almamızı nasıl beklersin? şöyle foruma bir dön ve bak açtığın bütün topiclere içlerini okumaya gerek yok sadece başlıklarına bak ve sizlerde bakın arkadaşlar....- TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Ediyorlar ama sevgili Feneriumx; Bazıları siyasi görüşlerine ters düştüğü için ediyor bazıları Atatürk'ü kullanarak ediyor bazıları açıkça din karşıtı olduğu için ediyor gene bunları bir nebze olsun anlayabiliyorumda şu hem müslümanım deyip hemde İslam dininde böyle bişey yoktur diyenleri anlayamıyorum en çokta ilgimi çekenler "bakın benim annemde başörtüsü kullanıyor" diye söze başlayıp gerisinde aslında bu cumhurriyet için ciddi bir tehlikedir diye devam edenler varya onları anlayamıyorum... Bekliyoruz??????- ALLAHIN DİNİNDE BAŞÖRTÜSÜ YOK
Sevgilerimi yolluyorum sana feneriumx- SİHİR/BÜYÜ ASLI OLMAYAN ŞARLATANLIKTIR
Yazdığın hiç bir yazıya yorum bile yapmaya değmez çünkü ne söylediğini kendin bile bilmiyorsun okumadığın belli kopy paste yapmakla olmuyor bu iş kopyalamdan önce bir oku sonra sana uyuyorsa gönder zira kopyaladıklarınla söylediklerin ciddi bir şekilde çelişiyor. Haklısın ben özürlüyüm ve özrüm ne biliyormusun herkesi kendim gibi iyi niyetli sanıp hak etmeyeceği değeri vermeye kalkmam tıpkı sende olduğu gibi Allah tüm müslümanları müslümanım deyipte asıl niyeti farklı olanlardan korusun..... - SAHTE ŞAHADET KELİMESİ
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.