-
Atesitlere cevaplar
Sevgili dostlarım, Müslümanlar arasında da eminim ki bu yazıyı eleştirecek çok kişi çıkacak. Ama ateistlerin eleştirdikleri konuların nasıl yanlış anlaşıldığına dair de bir yazı olması dolayısıyla çok önemsediğim bir yazıdır.. İnşallah bu yazıyı okuyan herkes objektif olur ve üzerinde düşünür ve İslam Dini gerçeklerini çok daha iyi anlama fırsatına sahip olur. Ama tekrarlıyorum; Bir şekilde edinmiş olduğunuz fikirleri bir kenara koyup tamamen önyargısız okumanız çok önemlidir,isterseniz bilmem kaç tarihinde öğrendiğiniz kendinize göre”doğru”kavramları yazıdan sonra alıp mezara kadar da taşıyabilirsiniz. AMA BİR AN İÇİN BİLE OLSA EDİNİLEN HER BİLGİDEN UZAK OKUYUN BU YAZIYI,PARADİGMALARDAN ARINMIŞ BİR ŞEKİLDE! Dostlarım, Ateistlerin düşünüp belli bir aşamada ise beyinlerini özgürleştirip belli başlı eleştiriler kullanmaları yanlış değildir. Eleştirilerin de haklı olduğunu söylemek gerekir.Düşünen her beynin sorgulaması gereken eleştirilerdir.İslam Dini adıyla işaret edilen evrensellik,muazzamlık ve doğrular eleştirisel bakış açısı olmadan bulunamaz. Ateistlerin eleştirisel bakış açılarının da diğer inanış sahibi olan insanlara hakaret dolu ve alaysı ve zavallı,geri kalmış insan olarak da görmeleri yanlışlığını da örtmemelidir. Ateistler bence temel olarak 2’ye ayrılıyorlar;İlk grup karşı görüşe de saygılıdır fakat kendilerine İslam Dini budur diye yutturulan palavralara inanmayıp gerçekleri arama yolculuğuna çıkmış ve “Tanrı tanımazlığı” seçerek bir noktada bu konularda düşünmeyi bırakmış insanlardır. İkinci grup ise ne söylerseniz söyleyin ne kadar akıllıca açıklamalar yaparsanız yapın beyinlerini gerçeklere kilitlemiş,yeni data kesinlikle almak istemeyen , duymak ve bilmek istediklerini savunan diğer görüşlere de küçümseyen bir tavırla bakıp hakaretlere başvuran ve sürekli ezmeye çalışan,bulduğu gerçekleri de tek gerçek zannedip sonuna kadar da savunacak kişiler.Bu kişiler kendilerinin üstün,zeki,objektif,korkusuz olduklarını, diğerlerinin ise acınacak zavallılar olduğunu düşünür hatta acımaz bile,hakaret ederler sürekli diğerlerine.Onlar kendilerine göre paradigmalardan sıyrılmış ve doğru yolu nasılsa bulmuşlardır. BU YAZIM İKİNCİ GRUBA YÖNELİK DEĞİL.VAKİT KAYBETMESİNLER ONLAR… FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI İLE FARKLI BİR YORUM DUYMAK İSTEYENLEREDİR. Şimdi eleştirilere gelelim. Temel olarak söyledikleri şudur: Bizler;bizi yöneten,bir yerlerde oturup bizi izleyen,gerektiği zaman müdahalelerde bulunup gerekmediği zaman da bulunmayan,kendisini hoş tutanlara da sadece öldükten sonra iyi davranıp,cennet denilen yere gönderip huriler verecek, kendisine inanmayanları da vahşi bir şekilde cezalandıracak olan bir İlah’a Tanrı’ya inanmıyoruz. Eğer öyle bir Tanrı varsa nerededir,gören olmuş mu? Eğer varsa niye haksızlıklara müdahale etmez? Niye ona inanlar hep geri kalmıştır? Ayrıca daha da özel eleştirilere girerler ve Kuran-I Kerim’I eleştirirler.Ayetleri ve hadisleri eleştirirler.Örneğin onlara göre,Kuran çelişkiler yumağıdır,Kuranda mucize yoktur,Sakal,giyiniş,kadın erkek eşitsizliği,Hz Muhammed’in eşleri daha çoook örnekler verirler. Bunun karşısında müslümanlar ne yapmışlardır;Bütün iyi niyetleriyle ikna etmeye çalışmışlar ama ikna etmekte de çok zorlanmışlardır.Ateistlerin birçoğu kararından vazgeçmemiştir.Sonrasında da müslümanlar demiştir ki sizleri çok büyük bir azap bekliyor,biz ise en azından doğru yoldayız,sizler sürekli cehennemde kalacak olanlardansınız… ATEİSTLER! Öncelikle size anlatılan tarzda bir ilah yok! Hiç varolmadı! Öyle bir yerlere oturttuğun,gözetleyen, işine geldiği zaman müdahale eden bir varlık da yok! Öyle bir Tanrı olmadığı için tapılacak bir varlık da yok! Niye ömür tüketiyor ve anlatmaya çalışıyorsunuz ki bunu.? İslam Dini hiç bir zaman böyle bir ilahtan behsetmez ki? Duyar gibiyim “olur mu öyle şey,bak işte ayet ,bak hadis böyle diyor ama” dediğinizi! BİLİME KULAK VERİYOR MUSUNUZ? YAVAŞ YAVAŞ ALLAH ADIYLA İŞARET EDİLENİN NE OLDUĞUNU İSPAT ETMEYE BAŞLADILAR. QUANTUM FİZİĞİYLE VE ADINA HOLOGRAM DİYORLAR ŞİMDİLİK! Daha önceki yazılarımda bu konunun üzerinde çok durdum ama Kur’an-I Kerimde anlatılan Allah ile bilim çok benzer kavramları anlatmaya başladı. Allah’I bir varlık gibi düşünemezsin.Öfkelendirirsen ceza verecek,sevindirirsen ,Onu hele bir de kandırıverirsen ödüllendirecek! Evrensel öz ve O’nun yansımalarıdır herşey. Bu yüzdendir ki her birimde O zaten var.O’nu ayırıp bir köşeye yerleştiremezsin. Elektrik kaynağından çıkan yine aynı elektiriğin özelliklerini taşır Tek bir hücreyken aynı hücren organlarını oluşturdu farklı farklı özelliklere sahip olan. Okyanusun bir avuç suyunu alsan yine okyanusun suyudur. Muazzam bir sistemden bahsediyorum. Düşün seni izleyen samanyolu galaksinin bir yerinde oturmuş sürekli sana bakıp değerlendirecek bir Tanrı olsaydı umrunda olur muydun?Sen birlikte yaşadığın vücudundaki canlıları takip edebiliyor musun?Umrunda mı senin? Ya da onlar senin farkında mı? BİR SİSTEMDEN SÖZ EDİYORUM BEN! KURULU BİR EVRENSEL DÜZENEKTEN! Allah adıyla işaret edilenin ne olduğu anlaşılmalıdır. Başka türlü İslam Dini adıyla işaret edilmiş sistemi anlamak zorlaşır.Gönül vermek güçleşir. Allah adıyla işaret edilenin özellikleri her insanın varlığında mevcut.Aynı zamanda da Allah adıyla işaret edilen senin içindeki muhteşem ilahi kuvvelerin...Kendini inkar eder misin?Bu nasıl bir çelişkidir? Eğer bu ilahi kuvvelerini keşfetmiş insanların ulaştığı, gözle görülemeyen boyutlardaki gerçekleri benzetmeler yoluyla insanlığa anlatanlarla alay ediyorsan bilime de aykırı düşersin(bknz hologram gerçeği,okuyunuz quantum fiziği) kendine de… Rasuller hiçbir zaman gökteki bir Tanrı’dan asansör ilişkisi gibi emir alıp insanlığa açıklamadı. Evrensel özün kendi içlerinde de olduğunu keşfedip sonunda o özle bir bütün oldular ve bütün gerçekleri anladılar.Özlerinden gelen doğru bilgileri de insanlıkla paylaştılar.Buna vahiy derler. Bu bilinçlerin içinde en önemlileri ise Hz Muhammed AS oldu… Bu gerçekler üzerine oluşturulursa ne kadar müthiş bir kitap olduğu ancak bu sayede fark edilir. Kur’an asgari sınırları belirler. BU ÇOK ÖNEMLİDİR Asgari sınırlar… Kuranla birlikte çok önemli bir devrim yaşanmıştır. Düşün; kızlar bir materyaldi,alınıp satılan…hatta gömülen.İstediğin kadar evlilik yapabilirdin,hiçbir engel yoktu. Düşün kölelik vardı,insanlar da alınıp satılırdı ve hayvan eşdeğeri davranılırdı. Bozuk bir toplum vardı her anlamda,aklınıza ne gelirse bozukluk adına , yaşanırdı. BİR DEVRİM YAŞANMIŞ.Gelmiş geçmiş en büyük devrim. Kuran “ey insanlar bu denilenler olgunlaşmayacak ,hiçbir zaman ilerlemeyecek projelerdir ve sürekli böyle kalacaktır.”demez. Bunun aksini savunan bir ayet bile yoktur. “Zekat yüzde ikibuçuk oranıdır; Katiyetle bu oran geçerlidir ve kimse değiştirmez.”Diyebilir misin?Var mı bir örneği Kuranda? İstersen kazandığının yarısını ver, karışmaz hatta tercih eder.Asgari sınırını da koyar ama diğer taraftan. Toplum ilerledikçe, geliştikçe insanlar hazır olmaya başladıkça asgari sınır olarak konulan maddeler topluma göre de,gelinen son noktaya göre de değişir. Örneğin 4 kadın alabilme meselesi. En fazla 4 kadınla evlenebilirsin ama tekiyle evlenmek çok daha güzeldir sözü… Toplumda metaa olarak satılan kadınlar, kendilerine yer bulmaya başladıkça eskilerin değimi ile tekamül etmeye başladıkça bu kural asgari sınırı zorlayacak hale geldiğinde ; Örneğin içinde bulunduğumuz bu toplumda; bu kural tekamül edecek ,olgunlaşacaktır. İnsanların tekamül etme paralelliği ile asgari sınırı koruyup daha iyisi için gelişecek,değişecektir. Buna Kuran karşı çıkmaz,aksine teşvik eder. Kadınların da halifetullah özelliğine göre erkeklerden farklı olmadığını söyleyen Kuran ve Hz Muhammed AS,TOPLUM İYİYE DOĞRU GİTTİKÇE ASGARİ SINIRIN DA ÜZERİNDE GÜZEL,HAYIRLI KARARLAR ALINMASINI TAVSİYE EDER. Kuranın aklınıza yatmayan ayetlerinin tamamını bu bakış açısıyla yorumlayın. Ateistler,tüm eleştirilerinize ayrı ayrı cevaplar vermeyeceğim.Ama bu örneklem ile her eleştirinize cevap verebilirim. En güzel devrimi ise ÖZGÜRLÜKTÜR. Kuran özgürlük vaadeder. Kimse kimseye karışamaz Kurana göre..Aksini söyleyenler beni ilgilendirmiyor.Kuranı okuduğunu zannedip ruhunu okuyamanlardır onlar. İslam Dini sadece bir TEKLİFTİR. Dileyen uygular,dilemeyen uygulamaz. Kuran sürekli insanları geleceğe hazırlayan prensipler içerir,geçmişe yöneltmek amacı dışındadır. Sen sistemi OKUyan,anlayan biri olacaksın ve bu sayede evrensel özle bir bütün olup O’nun ruhunu algılayıp, doğru bilgileri anlatacaksın ve sistemin sürekli yenilemesini gördüğün halde buna zıt öğütler vereceksin. Mümkün mü böyle birşey? PEKİ ÖYLEYSE GETİRİLEN YASAKLAR NEDİR?NİYE CENNET VE NİYE CEHENNEM VARDIR?NİYE BİR TARAFTAN KORKU VE AZAPTAN SÖZ EDİLİR? Hz Muhammed AS 5 DUYUSUNUN DIŞINA ÇIKABİLEN(BİLİM 32 DUYUDAN BAHSEDİYOR ) ve 5 duyusu dışına çıktıkça da ilahi kuvvelerini keşfeden ve farklı boyutları da idrak eden hatta ve hatta kimsenin yapamadığı kadar açılımı yapabildiği için en derin noktalara kadar idrak edip evrenin özü ile bir bütün olmuş; gelmiş geçmiş en önemli “BİLİNÇ”tir. Bu sayede ölümün bir son olmadığını,içinde bir sen daha olduğunu; ruhunun(hologramik dalga bedeninin)yaşamına devam edeceği gerçeğini görmüş ve bu yaşam konusunda bizi uyarmıştır. Ölüm ötesi yaşam içinde bulunduğumuz yaşamdan oldukça farklı bir yaşam tarzıdır.Ruh bedeninin yaşayacağı bir ortam.KOLAY BİR YAŞAM TARZI DEĞİLDİR. Seni affedecek,yargılayacak bir ilahtan söze edemeyiz. Ama sistem adildir. Ruhuna işleyebildiğin ölçüde rahat edeceksin. Hz Muhammed AS şu gerçeği görmüştür ve bir nevi aşağıdakileri söylemeye çalışmıştır. “eyy insanlar!!! ölüm ötesi yaşamda rahat etmek belli çalışmaları ve ruh olgunluğunu sağlayarak yani hologramik dalga bedenine hologramik pozitif dalga boylarını katmaya bağlıdır.Bu çalışmaların başlıcası ise namazdır,diğeri oruçtur gibi…Bunlar yetmez ruh olgunluğu da şarttır,Doğru,dürüst,gıybet dedikodu yapmayan,helal kazanan…”gibi tavsiyelerde bulunur. Ve der ki,dileyen uygular. Dilemeyen de uygulamaz.Bir paket program da değildir,uygulanabildiği ölçüde rahat edersin… KURANIN ANLAŞILMASI ÖZETLE; Toplumsal konularda toplumun geldiği nokta itibariyle asgari tutarlar geçerli olmak üzere sürekli yenilenen, Ölüm ötesi yaşam gerçeği için hazırlıklar öneren Ölüm ötesi yaşamın zorluklarını ise benzetmeler ve tarihsel örneklerle anlatmaya çalışan bir kitap olduğu bilinci ile anlaşılır. Bir bütünü kesip işte tamamı da böyledir demek ne kadar yanlışsa Kuranı da bir bütün olarak değerlendirmeyip arasından,kıyısından, köşesinden bilgiler alıp TUTARSIZ demenin ne kadar yanlış bir davranış olduğunu, Bunun hem fiziksel bilime hem de sosyoloji bilimine ters düştüğünü görmek lazımdır. HİÇBİR OLGU, HİÇBİR OLAY TEK BAŞINA DEĞERLENDİRİLEMEZ. BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINIR VE SONRA KARAR VERİLİR. ATEİSTLER,FARKINDA OLUN LÜTFEN! KURAN KİMSENİN İNANAMAYACAĞI KADAR GELMİŞ GEÇMİŞ EN ÖNEMLİ BİLİMSEL BİLGİLERİ DE BARINDIRAN MUHTEŞEM BİR KİTAPTIR Hiçbir zaman elbette ki matematik ve fizik formülü vermez.Ama fizik,kimya,astronomi gibi bilimler ilerledikçe Kurandaki ayetlerle örtüştüğünü görürsün. İlginç bir yaklaşım daha sunacağım. EVRİM TEORİSİ DOĞRUDUR. Hz Adem ilk insandır ama Hz Ademden önce insanımsılar vardı.Yerlerdi içerlerdi ve sadece çiftleşirlerdi. Hz Adem ilk halifetullahtır.Allah’ın tüm özelliklerini içinde barındıran ilk insan.Onun özelliklerini belli çalışmalarla açan insanların bu sanal dünyada da yaşayabileceği mükemmel bir ortamda yaşıyordu.(yani benzetmeyle cennette)Dünyevi hiçbir zevkin tatmin etmeyeceği bir ortam olduğunu düşünün. Ancak o ortamda görebileceğin fakat 5 duyunla fark edemeyeceğin varlıklardan biri ona beden kalıbı ile ilgili bir şey öğretmeye çalıştığında ise(cinsellik)beden elbisesine,yani ilahi özelliklerinin geri alındığı normal hayata,bizlerin şu an yaşadığı ortama geri döndürülmüş ve bu konu kuranda cennetten atılmak olarak nitelendirilmiştir. AMA EVRİM VARDIR VE İLK HALİFETULLAH(YANİ ALLAH’IN HALİFESİ,VEKİL KILDIĞI,ÖZELLİKLERİNİ VERDİĞİ) İNSAN OLAN HZ ADEMDEN ÖNCE DE İNSANIMSILAR YAŞIYORDU. Her bir ayetin bilimsel bir gerçeği mutlaka vardır.Bir kısmı açığa çıktı, kalan kısmı ise günün birinde mutlaka çıkacak. İşte görünmeyen,en azından 5 duyunla hiçbir zaman göremeyeceğin varlıklar(şeytan denmiş onlara)kendilerinden üstün bir varlık görmeye tahammül edemediklerinden bizlerin üzerine oynayacaklar,Hz Ademde olduğu gibi. Seni insanımsı yaşatmak için ne gelirse ellerinden yapacaklar. Bunun için dışında rıza kazanmaya çalıştığın sanal bir ilah üretecekler ve yapıları gereği sana impuls’lar göndererek yönetmeye çalışacaklar. DIŞINA YÖNLENDİRMEK İÇİN UĞRAŞACAKLAR SEN BİR BEDENSİN İMPULSE’U ATARAK BEDENİNE, YÖNLENDİRİP SENİ HAPSEDECEKLER.VESVESE VERECEKLER,KURUNTULARA BOĞACAKLAR,KORKULARA VE ÜMİTSİZLİĞE YÖNLENDİRECEKLER. KENDİ DEĞERİNİ GÖRMEZLİKTEN GETİRECEKLER. ÖZÜNÜN EVRENSEL ÖZÜN ÖZELLİKLERİNİ TAŞIDIĞINI VE ÇALIŞMALARLA AÇIĞA ÇIKARTABİLECEĞİNİ DÜŞÜNDÜRTMEYECEKLER. Dışındaki bir İlaha tapındıracaklar Olmayan bir ilaha. Zamanında bunu putlar için yapmışlardı. Hz Muhammed AS’ın “La ilahe illallah “ formülünü Allah dışında bir ilah yoktur diye açıklayacaklar,doğrusu “İlahlar(Tanrılık ,ilahlık sistemi )yok sadece Allah”(adıyla işaret edilen var,O’ndan gayri,ayrı hiçbirşey yok) iken… Sevgili dostlar,konu çoook uzun.Bu kadarını anlatabildim. Demeye çalıştığım; Allah adıyla işaret edilenin bir ilah mı olduğu yoksa başka bir kavrama mı işaret edildiği, Hz Muhammed AS’ın açıkladığı sistemin adının da İslam Dini olduğunu Ve İslam Dini adıyla ise evrensel sırlardan ve muazzamlıktan söz edildiğini, Kuranı anlayabilmenin yolunun ise çağdan uzak,geri kalmış ve hitap etmiyor,çelişkiler var şeklinde değerlendirmekten uzak,toplumsal konularda asgari sınırları tarif eden bir yüce kitap olduğunu ve ölüm ötesi yaşamın beş duyumuzla algılayamayacağımız kadar farklı bir yer olduğunu ve Kuranın da bu yaşama bizleri hazırlamak için benzetmeler kullanarak tavsiyelerde bulunduğunu ve bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım. BENİ İSLAM DİNİNİN RUHUNU ANLAYAMAMIŞ VE BU YÜZDEN GERİ KALMIŞ İSLAM TOPLUMLARI İLGİLENDİRMİYOR. BENİ GERİ KALMIŞ DÜŞÜNCELERİ EMPOZE ETMEYE ÇALIŞAN MÜSLÜMANLAR DA İLGİLENDİRMİYOR OLMAYAN İLAHLARININ UĞRUNA KESİP BİÇENLER HİÇ İLGİLENDİRMİYOR BENİ! PARADİGMALARA BOĞULMUŞ,BEYNİNİ YENİ DATA ALIMINA KİLİTLEMİŞ HİÇBİR İNSAN İLGİLENDİRMİYOR. OGÜNKÜ TOPLUMUN DEVAM EDEN GELENEKSEL GİYİM TARZINA UYMAYA ÇALIŞMIŞ VE BIRAKILAN SAKAL GİBİ SAKAL BIRAKMIŞ, BU KONULARI KENDİNE DERT EDİNMEMİŞ HZ MUHAMMED AS GİBİ GİYİNMEYE VE SAKAL BIRAKMAYA ÇALIŞANLAR DA! YUKARIDA,FARKLI BİR YERDE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜP ONA TAPINAN HRİSTİYANI DA,MUSEVİSİ DE,MÜSLÜMANI DA İLGİLENDİRMİYOR! İSLAM DİNİNDE REFORMA İHTİYAÇ YOKTUR. EVRENSEL DOĞRULAR TEKTİR.DEĞİŞMEZ. AMA İSLAM DİNİNİ ALGILAMADA REFORMA İHTİYAÇ VARDIR. BUNUN İÇİN BURADAYIM VE HEP OLACAĞIM… Saygılarımla. Eşhedü enla La ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden abdu hu ve resulu hu! (Şehâdet ederim ki gözle, değil; basiretimle, idrakımla, anlayış, kavrayışımla, görmekteyim, müşahede ve tespit etmekteyim, idrak etmekteyim, tasdik etmekteyim ki... Varlığın her zerresinde mutlak olarak hükmünü icra eden ve kendisinden başkasının varlığı asla söz konusu olmayan tek mevcut sadece "Allah"tır!. Ki gayrı asla mevcut değildir!. Ve gene bu müşahedemin neticesinde şehâdet ederim ki Hz. Muhammed "O"nun kulu ve Rasûlü`dür.) Bu yazıda bana ilham veren üstad Ahmed Hulusi’den Allah razı olsun.
-
ALLAH NEDEN BİRDİR?
Sevgili dostlarım, La İlahe illallah tam olarak çevrildiğinde birebir çeviri şudur, La =olumsuzluk ekidir,burada ise yoktur anlamı taşır. İlahe=İlah İll=bu ek tasdikleyici bir ektir.özel bir isimle de kullanıldığında sadece anlamı taşır Allah Yani, çok açık bir şekilde "İlah yoktur,sadece Allah" demektir. Bu durumda Allah'tan başka ilah yoktur çevirisi tam olarak örtüşmemektedir.Bu durumda küçük bir yanlışlıkla(ki bu çevirinin ben bilinçli olarak yapıldığını düşünüyorum)Allah'a sınır getirmiş ve hayalinde sanal bir Allah yaratmana yardımcı olmuşsun demektir. Bunu farkında olmadan çok iyiniyetli bir şekilde bilinçli yaparız. Çeviri aşağı yukarı aynı anlamı taşısa da çok ciddi farklılık içerdiği konuyla ilgilenenler tarafından bilinmektedir. Orada İlah kelimesiyle sadece kastedilen o dönemdeki putperest toplum,ya da bir metaya varlığa tapan toplum değildi. Kur'an-ı Kerim her dönem için gelmiştir ve kesinlikle orada şöyle bir İlah ı tanımlar La İlahe deki ilah kavramıyla: "Eyy insanlar,sizin inandığınız gibi,dışarıda bir yerlerde olduğunu düşündüğünüz, ötenizde muhtemelen de uzayda bir yerlere oturttuğunuz tabir-i caizse muhteşem tahtında oturan, ve sinirlendirdiğinizde o varlığı,size kızıp cehenneme atan, rüşvet verip onu mutlu ettiğinizde ise cennete yardımcıları olan melekler aracılığıyla koyacak olan, tonton bir büyüğkbaba modelinde bir varlık yoktur. bU varlığa istediğiniz ismi deyin, Tanrı deyin,İlah deyin,her yerde olduğunu beyan edip yinede de farklı bir yerlerde enerji deyip sınırlandırdığınız varlığı Allah adıyla etiketlendirin BÖYLE TAPILACAK BİR VARLIK YOKTUR SADECE ALLAH(ADIYLA İŞARET EDİLEN VARDIR) ALLAH O'nun özel ismidir ve tek ismidir. Bizim adlarımızın Ahmet,Mehmet,Ayşe,Ali olması gibi. O'nun da ismi Allah'tır. işaret ettiğimiz diğer kavramlar O'nun özellikleridir. diyelim ki benim adım İsmail... Yine diyelim ki ben bir öğretmenim,sinirliyim,tembelim,hoşgörülüyüm,merhametliyim,evliyim,bilmemne tarihinde ve saatinde doğmuşum,kumralım,tipsizim... Bunlar İsmail'i İsmail yapan özelliklerdir. Bu özellikler başka hiçbir kimse de yoktur.Bu özelliklerle ayırt edilirim. O'nun da ismi Allah'tır... Allah adıyla işaret edilen tapılacak bir varlık değildir. Yazdığım hologram yazısını tekrar lütfen okuyun. Bilim yavaş yavaş Kur'an-ı Kerim'deki Allah'ı ispat etti. Ama Öyle bir İlah'ı "ben o kavrama Tanrı ve Tanrılık anlayışı diyorum" Hiçbir zaman ispatlayamayacak Çünkü yok. Hologram gerçekliğine göre hepimizde Allah'ın özellikleri mevcut. Yani Allah bize ŞAH DAMARIMIZDAN DAHA YAKIN ANLAYABİLENLERE HALİFETULLAHIZ KUR'AN'A GÖRE... VEKİL KILINMIŞIZ ALLAH'A Allah adıyla işaret edilene inanın ve iilah kavramıyla ne denilmek istenildiğine... Kur'an'da İlah kavramı geçer doğru, fakat surenin bir sonrasını okursanız mutlaka Allah adıyla bitirir. Yani Allah bir ilah değildir,tapılacak varlık değildir,rüşvet verdiğinde mutlu olacak bir varlık da. Herşeyi içindeki Allah'a ulaşmak,o kuvveleri ortaya çıkarmak için ,çıkaramasan bile edindiğin bilinçle ölüm ötesi yaşamda rahat etmek için yapmalısın. (Namazıda,orucu ve diğer çalışmaları da) Gökteki bir Tanrı,ilah,mabud,tapılacak bir varlık,Allah adıyla etiketlendirip,O her yerde deyip yine dışarılarda aradığın için değil. Saygılarımla....
-
ALLAH YOKTUR!
Ateist arkadaşlar ve İslam Dinini yanlış yorumladığını düşündüğüm müslümanların büyük çoğunluğu! Bu yazım onlara! Bir an için şu ana kadar sizlere anlatılan kavramları bir kenara bırakıp bu yazıyı okumanızı rica ediyorum. Öğrendiğiniz her kavramı unutarak. Sonunda isterseniz tekrar hatırlayıp o bilinç altına attıklarınıza inanmaya devam edebilirsiniz. Yazıma La ilahe illallah diyerek başlamak istiyorum.İslam dinine inanmanın ilk şartıdır bilirsiniz. Yani Türkçesi; Tanrı yoktur,sadece Allah...Arkadaşlar İslam Dini insanlara evrensel sistemin sırlarını bizlerle paylaşabilmek için yani başka bir deyişle İslam Dini adıyla işaret edilen sistemin kapısını açabilmemiz için öncelikle La ilahe illallah anahtarını kullanmanız lazım,evrensel sırlarla kucaklaşabilme ancak bu kavramın anlaşılabilmesine bağlıdır der. Bunu idrak edemeden iSLAM DİNİNE GİRİS YAPMANIZ MÜMKÜN DEĞİLDİR. "Tanrı yoktur,sadece Allah" diyerek şunu kasteder; Eyyy insanlar! sizlerin algıladığınız gibi gökte bir yerlerde oturan,dışınızda,ötenizde düşündüğünüz, tasavvur ettiğiniz,farklı bir yerde mekanlandırdığınız,her yerde olduğu söylendiği için buna inanmaya çalışmanıza rağmen yine de sınırlandırdığınız,muhteşem bir tahtta oturan, tepeden gözlerle bizleri izleyen, Rızasını kazanmak için ,Onu mutlu ettiğimizde "Bak Allah'ım bugün şu fakiri doyurdum,e,namaz da kıldım beni görür kollarsın herhalde edasıyla Ona rüşvet verdiğimizde bizi koruyup kollayacak ve bizi cennete koyacak, kızdırdığımızda ise bizi cehenneme atıp yakacak , bunu ise bu dünyada müdahalelerde bulunmayıp öbür dünyaya saklayan birgün karşımıza dikilip ya kendi elleriyle ya da melekler aracılığıyla terazide değerlendirip gerçekleştirecek bir TANRI YOKTUR,(TANRI,İLAH,TAPILACAK VARLIK,ALLAH ADIYLA ETİKETLENDİRDİĞİN VARLIK)SADECE ALLAH ...(İSMİYLE İŞARET EDİLEN VAR)diyerek beyninizde oluşturduğunuz Sanal Tanrılarımızı yıkmamız gerekliliğini anlatmıştır. Evet yoktur öyle bir Tanrı Ateist arkadaşlar Tanrı yoktur derken esasında İSLAM DİNİNE GİRMEK İÇİN VERİLEN ANAHTARIN "LA İLAHE" KISMINI SÖYLEMEKTEDİRLER. VE HAKLIDIRLAR... FAKAT ALLAH ADIYLA İŞARET EDİLEN VARDIR. Gökteki bir Tanrı hiçbir zaman ispatlanamayacaktır. Çünkü YOKTUR. Fakat Allah adıyla işaret edileni bilim ne kadar mutluluk vericidir ki İSPATLAMIŞTIR. BİLİMSELLİĞE,OBJEKTİVİZME (NESNELLİĞE)ÖNEM VEREN ATEİST ARKADAŞLAR! GÖKTE BİR TANRI YOK,VARSA İSPATLAYIN DİYEN ARKADAŞLAR! O TANRIYI İSPATLAMAYACAĞIM AMA İSLAM DİNİNDE İŞARET EDİLEN ALLAH'I BEN DEĞİL ARTIK BİLİM İSPATLADI... AŞAGIDAKİ YAZI BİLİMSELDİR VE ÇOK UZUNDUR,BEN MÜMKÜN OLDUĞUNCA KISALTTIM EĞER ANLAŞILMAZ BİR YER OLURSA,FORUMDAKİ VERECEĞİM CEVAPLARDAN VE MAİL ADRESİMDEN AÇIKLAYICI OLMAYA ÇALIŞACAĞIMI BİLDİRMEK İSTERİM. EVRENİN HOLOGRAFİK ESASA GÖRE VAR OLDUĞU KANITLANMIŞTIR VE BENZER BİR ŞEKİLDE İNSAN BEYNİNİN DE HOLOGRAFİK ESASINA GÖRE OLUŞMUŞTUR. Anlamı çok çok özetle ve genel anlamda TÜM' ün sahip olduğu bütün özelliklerin boyutsal olarak her birimde nasıl mevcut olabildiğidir. “Hologram, en kısa tanımıyla üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemi'dir. Hologram tekniğinin en önemli özelliği, hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil; o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kaydedilmesi, dolayısıyla hologram plakasının en küçük parçasının bile, Bütün'ün tüm bilgilerini içerebilecek kapasiteye sahip olmasıdır. Bu tekniği kısaca şu şekilde anlatabiliriz: Bir lazer kaynağından gelen ışın, yarı geçirgen bir ayna tarafından ikiye ayrılır. Bu ışınlardan biri, hologram plakasına doğrudan ulaşır, öbürü ise görüntülenmek istenen cisme yöneltilir ve oradan yansıyarak hologram plakasına varır. Hologram plakasına doğrudan gelen lazer ışını ile cisimden yansıyarak gelen lazer ışını, bu plaka üzerinde bir girişim modeli oluşturur. Böylece cismin görüntüsü kaydedilmiş olur. Daha sonra, kayıt sırasında kullanılan frekansta ve aynı açıdan yeni bir lazer ışını ile hologram plakası aydınlatılacak olursa, görüntülenen cisim, üç boyutlu olarak odanın içinde canlanır. Plaka, kendisine gelen ışınları tıpkı görüntüsü saptanan cisim gibi yansıtacağı için, görüntü net ve eksiksiz olacaktır. Beyin hücreleri dediğimiz nöronlar da, tek tek birer mini hologram gibidirler ve gelen impalsları frekanslarına ayırarak algılarlar. Her bir hücrenin etkinliği, kendi içinde bir dalga boyu oluşturmaktadır. Bir sürü hücrenin dalga boylarının birbiriyle girişim yapmalarından oluşan holografik model, bizim beş duyuyla algıladığımız görüntüyü ortaya koymaktadır. İnsan beyni de pek çok mini hologramdan oluşmuş büyük bir hologram olarak düşünülebilir. Çünkü beyindeki her hücre, esasında her işlevi yapabilecek yetenek ve kabiliyette var olmuştur. Ancak, kozmik programlanmadan sonradır ki, hücreler özelleşerek kendilerine ait işlevleri meydana getirir Hologram prensibinin en önemli özelliği, her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın her noktasına cismin her tarafından ışın dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle, hologram plakası ne kadar koparılsa, kırılsa bile her parça bütünün bilgisini içinde taşımakta ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü tek başına vermektedir. Şimdi, bu verilerle şu sonuçlara ulaşabiliriz: Görüntülenmesi istenen cisimden yansıyarak gelen lazer ışınının hologram plakasına cismin görüntüsünü kaydetmesi gibi, insan beyinleri de, doğum öncesi ve doğum anında, kökeni meleklere dayanan burçlar olarak tabir ettiğimiz sayısız takım yıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlanmış oluyor. Nasıl benzer frekanstaki ışınları plakaya gönderdiğiniz zaman cisim üç boyutlu olarak ortaya çıkıyorsa, Burçlardan ve Güneş sistemindeki planetlerden gelen ışınlar da, o programlanmış olan insan beyinlerini etkilemekte ve kişilerden programları doğrultusunda çeşitli fiillerin, davranışların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Aslında plaka üzerinde görülen üç boyutlu cismin gerçekte bir varlığı yoktur, dalga boylarının oluşturduğu bir modeldir (ya da hayaldir) biz onu var gibi görmekteyiz. Bunun gibi, insan beyni de bu noktada tıpkı bir hologram gibi çalışmaktadır ve biz beş duyumuzun kapasitesi gereğince kendimizi bir birim gibi kabul edip, çevremizde gördüğümüz her şeyin de varolduğunu sanırız. Gerçekte, o hologram plakasındaki görüntünün bir gerçekliği olmadığı gibi, çevremizde görüp var kabul ettiğimiz bir takım şeylerin de bir varlığı yoktur. Fiil diye algılananlar tamamiyle manalardır. günlük yaşantımızın gerçekte bir holografik görüntü olduğudur. Yani Evren, sonsuz ve sınırsız "TEK" bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek anlamsızdır. İnsandan da öteye "Evren de holografik biçimde organize olmuştur" dediğimizde, buradan çok önemli üç sonuç çıkar: 1) EVREN ANCAK TEK TEK ALGILAMALAR SONUCUNDA CANLANIR 2) HER CANLI YA DA FARKLILAŞTIRILMIŞ HER CİSİM BÜTÜNÜN PARÇALARIDIR 3) BÜTÜN BİLGİLER HER AN HER YERDEDİR KURANI KERİM’DEKİ 2 SURE İSE(Ayetel Kursi ve İhlas) BAKIN HANGİ KONUYA DEĞİNİYORALLAH ki, Tanrı yoktur ancak O vardır, diridir ve kendi kendine kâimdir; ne uyuklaması ne de uyuması sözkonusudur; yerde ve göklerde ne varsa O’nun içindir; O’nun katında kim şefaat edebilir ki izni olmaksızın; bilir önlerinde ve arkalarında olanların hepsini; izni olmadan ilminden bir şeyi kapsamak mümkün değildir; kürsüsü semâları ve yeri içine almıştır; koruması dışında bir şey kalamaz; yüce ve azamet sahibidir. De ki, O ALLAH AHAD'dır; ALLAH SAMED'dir; LEM YELİD ve LEM YULED'dir; ve LEM YEKUN LEHU KÜFUVEN AHAD'dır!.." ("ALLAH AHAD"dır…Yani, sınırsız, sonsuz, cüzlere ve zerrelere bölünmesi sözkonusu olmayan TEK'dir… Cüzlere, zerrelere bölünüp parçalanması mümkün olmayan "AHAD", ya sonlu sınırlı bir tektir, ki bu takdirde evrenin herhangi bir yerinde oturmaktadır (!); ya da sonsuz, sınırsız cüzlere ayrılmaz TEK'tir ki, bu takdirde de ancak ve sadece, tekrar ediyorum ancak ve sadece "KENDİSİ" mevcuttur!.. "AHAD" olan "ALLAH"ın dışında herhangi bir varlığın mevcudiyetini ileri sürmek önce akıl ve mantığa, sonra da insafa sığmaz!.. Şayed "ALLAH"tan ayrı, "ALLAH"ın dışında bir varlık var ise… Bu varlık ile "ALLAH" arasındaki sınır nerededir?.. Bu sınırı nerede çizeceksiniz?.. Ya varlık, mevcud, sınırsız sonsuz TEK'tir, ikinci bir varlık yoktur!..Ya da sınırlı sonlu, evrenin içinde bir yerde, veya evrenin dışında MEKANI OLAN bir TANRI mevcuttur (!)..? Burada idrak edilmesi en önemli olan şey "SINIRSIZLIK-SONSUZLUK" kavramıdır…Ahmed Hulusi) Hz Muhammed’in açıkladığı Allah ile bilimin açıkladığı birbirinin aynısı… Bir benzer yazı daha; (David Bohm,Einstein "Birleştirilmiş Alan Teorisi",Psychologie heute/Karl Pribram,Denis Gabor,Leibnitz,) Size kim olduğunuzu söyleyebilir miyim;Esasında siz bildiğiniz siz değilsiniz,Bir nesne mi, hayır o da değilsiniz, bir noktasınız ve dairesiniz... (Geçenlerde hologram ve felsefe diye Sonad Pelit'in güzel bir yazısını okudum,aşagıda da o yazıdan zaman zaman alıntılar bulacaksınız) Kendini bilmek ya da tanımak, insanın değişmesi zorunluluğunun doğal bir uzantısıdır. Bu uzantıda insan evreni anlama konusunda yeni kavramlara kucak açmaktadır. İşte bunlardan biri: HOLOGRAM. En kısa tanımıyla Hologram, üç boyutlu bir görüntü kaydetme yöntemidir. "Tam kayıt" ya da "eksiksiz mesaj" anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi Fotoğraf iki boyutlu bir tekniktir. Derinlik yoktur. Uzaklıkları ne olursa olsun, tüm cisimler aynı düzlemde yer alırlar. Hologram'ın fotoğraftan en büyük farkı, hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil, o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kayıt edilmiş olmasıdır. Hologramın çevresinde dolanarak veya bakış açımızı değiştirerek sanki cismin çevresinde dönüyormuş gibi, onu çeşitli açılardan görebiliriz. Paralaks adı verilen bu özellik, cismin resminin 3 boyutlu olarak verilebilmesiyle sağlanmaktadır. Böylece iki boyutluluk sınırı aşılmış ve uzaklık yakınlık gibi derinlik kavramı da kaydedilen resimde yer almıştır. Yani resmin her yanı uzaklık farkı olmaksızın nettir. Hologramın en önemli özelliği ise, her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın tek noktasına cismin her tarafından ışık dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle hologram plakası ne kadar koparılsa, kırılsa bile, her parça bütünün bilgisini içinde taşır ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü netliği azalsa da tek başına verir. İşte bu özellik hologramın mistik düşünce ile bağdaştırılmasını sağlar. "Zaman ve mekandan bağımsız olan alan" kavramı, İslam dininde mevcuttur.Allah'ın tanımlarından biridir.çünkü aynı zamanda iyi bir matematikçi olan Leibnitz matematik kalkül kavramını ilk bulan ve geliştiren kişidir. Denis Gabor da hologramı bulurken matematik kalkül tekniğini kullanmıştır. "Allah insanı kendi suretinden yarattı" sözü mekansız ve zamansız bir gerçeklik alanını düşünce yolu ile kavrayan Allah yolundakiler kadar o alana bilimsel olarak yaklaşan bilim adamlarınca da kabul edilebilir oluyor böylece. Felsefi açıdan hologram tekniğinin en can alıcı noktası şudur: üzerine herhangi bir görüntü kaydedilmiş olan hologram plakası ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın, bu küçük parçalara laser ışını verildiğinde plakaya kayıt edilen görüntünün tamamını yeniden elde edebiliriz. Yani her birim bütünün bilgisini ve benzerliğini kendi bünyesinde korumakta ve saklamaktadır. İşte bu can alıcı noktanın farkına varmak, bizi oldukça ilgi çekici sonuçlara ulaştırmaktadır. İnsandaki algılama sistemi frekans analizatörü gibi davranan hücreler tarafından oluşturulur. Bu hücreler birer mini Hologram gibi hareket ederler. Beyin, bu sayısız mini Hologramın yarattıkları dalga boylarının girişim ve kesişimlerinden oluşan dev bir Hologram'a benzer. Hafıza kayıtları Holografiktir. Daha sonra benzer dalga boylarında gelen frekanslar beyinde kayıtlı bulunan frekanslarla bir çağrışım yaparlar ve bu yol ile hatırlama sağlanır. David Bohm evrenin de holografik biçimde davrandığını ileri sürmektedir. Görünen ve yaşayan düzenin ardında zaman ve uzaydan bağımsız olan bir Evren vardır. Geçmiş, şimdi ve gelecek bu holografik düzende bir arada bulunmaktadır. İnsandan da öteye "Evren de holografik biçimde organize olmuştur" dediğimizde, buradan çok önemi üç sonuç çıkar: 1) EVREN ANCAK TEK TEK ALGILAMALAR SONUCUNDA CANLANIR Evren bütünden ayrılıp, tek tek cisimler ve nesneler olarak belirebilmek, bedenlenebilmek, varolmaya başlamak, kısaca "Suret alemi"ne geçebilmek için algılanmak, farklılaştırılmak zorundadır. Nesneler veya bilgiler dünyası, bizlerin algılamaları ile farklılaşmakta, dışlaşmakta, biçim bulup canlanmaktadır. Yani evrende bir bütünlük, bir ana plan ve süreklilik söz konusudur. Bizler ancak o çok katlı ana planın dalga boylarıyla bir rezonansa, bir paralelliğe girdiğimiz oranda, o frekansın bilgilerini cisimleştiriyor, buluyor ve kendimize mal edebiliyoruz. Böylelikle de evrenin bazı sırlarını çözebilmekteyiz. Nitekim ünlü batılı bilim adamları da, bu gerçeğin farkına varmış ve bu "farklılaştırılmış süreklilik" kavramına yaklaşmışlardır. Bakın Einstein ne diyor: "Yerçekimi, elektro manyetik güç, enerji, akım, moment ve nötron gibi kavramlar, bunların tümü, "herşeyin temelinde bulunduğu sezilen objektif gerçeği" açıklayabilmek için insan zihninin kurduğu teorik yapılar, benzetmeler ve sembollerden başka bir şey değildir." Sevgili kardeşim,sonuç itibariye bakın bilimde artık aynı şeyi söylüyor,diyor ki bilim;Her yerdedir o. Heptir o. Gözle görülemez, akılla bilinemez ve değiştirilemez. Parçalanamaz,parçalara ayrılamaz,İnsan beyni de hologramdan ibaret olduğu için evrensel özün bir yansımasıdır ve tüm özelliklerini alır.İşte bu yüzdendir ki beyinde Allah'ın tüm sıfatları bulunmaktadır.Açığa çıkarabildiğin ölçüde rahat edeceksin ölüm ötesi yaşamda...Çokluk görüntüsü evrenin hologramik yapısı dolayısıyledir. Yine çağdaş Batı bilimine dönelim: Bilimin ilk yaptığı, doğadaki çok çeşitli maddeleri 90 kadar doğal elemente indirmesiydi. Sonra bu elementler bir kaç temel parçacık oldu. Ayrıca dünyadaki çeşitli güçlerin herbiri, elektro manyetik gücün değişik görüntüleri (değişik dalga boyu ve frekansta olan elektro manyetik dalgalar) olarak bilindi. Evrenin özellikleri de bir kaç temel nicelik halinde ayrıldı: Uzay, zaman, madde ve enerji. Sonra Einstein; madde ile enerjinin eş değerli olduğunu "özel izafiyet Teorisi" ile gösterdi. Yüzyılımızın tanınmış kuramcılarından olan Northrop bu "bölünemezliği" şöyle anlatıyor: "Farklılaştırılmamış süreklilik, doğrudan algılanan tüm farklılaşmaların içinden çıktığı, ilk sürekliliktir. Bu bütün farklılaştırılmış olguları kapsamaktadır. O bölünemez ve değiştirilemez olandır. Farklılaştırılmamış süreklilik kavramı, tasavvuftaki kesrette vahdet (çokluktaki birlik)tir. 2) HER CANLI YA DA FARKLILAŞTIRILMIS HER CİSİM BÜTÜNÜN PARÇALARIDIR Her varedilmiş olan, içinden çıktığı o ana planın ve bütünlüğün bütün özelliklerini, hatta özünü (değişik biçimler ve oranlarda) içinde taşır. Evrenin ana bilgi yığını, bütün canlılara dağılmış durumdadır. Bu özü içlerinde taşıyan ve saklayan canlılarda ana bilgi kaynağına yaklaştıkça, özleri daha net olarak belirir. İnsan hiç bir şeyi yoktan var edemez. Bizler ancak evrende var olan o ana bilgi plakasının dalga boylarıyla ilişkiye girer ve o frekansın olanaklarından yararlanarak, gerçekleri keşfedebiliriz. Bu emek ve çalışmanın sonucunda elde ettiğimiz en önemli şey, ana kaynağa daha çok benzemektir. Yani ana Hologram plakasının çok küçük parçaları olan biz canlılara tutulan ışığın doğurduğu görüntü ana görüntüye ne kadar "net" olarak benzerse, o parça o kadar "değerlidir" diyebiliriz. Bilim açısından ise Einstein "Birleştirilmiş Alan Teorisi"ni ileri sürdü ve ayrı kalan son iki gücün (yerçekimi ile manyetik güç) birbirinden ayrılamayacağını, ortaya çıkardı. Artık tüm evren "bir temel alan" gibi görünür. Orada her yıldız, her atom ve galaksiler, temelde bulunan uzay zaman birliğinin içinde bir dalgacık ya da kabarcık gibidir. 3) BÜTÜN BİLGİLER HER AN HER YERDEDİR Eğer evren Holografik biçimde organize olmuşsa, uzay—zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olmaktadır. Böyle bir planda; geçmiş-şimdi ve gelecek aynı yerde, aynı anda bulunmaktadır. Ayrıca ana Hologram plakasında yer alan herşey, plakanın bütün zerrelerine kadar yayılmış demektir. Uzay ve zamandan bağımsız olarak her birim, her türlü evren bilgisini her alan alabilir ya da içinde hissedebilir, mistik olarak yaşayabilir. Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek, kişilerin ruhsal olgunluk derecelerine ve de çok çalışmalarına, kendilerini geliştirmelerine bağlıdır. Kısaca, evren denen bu okyanustan herkes ancak kendi kabının büyüklüğü kadar su alabilir. Bu bilgilerin ışığında, anlatılmaz gibi gelen bir çok şeyi açıklamak da mümkün olmaktadır. Örneğin; telepati,önceden bilme, uzağı görme, falcılık ve benzeri olaylar, aslında var olan ve her an kullanıma açık bulunan Hologram plakasına kayıtlı bilgileri "başka bir gözle" görebilme yeteneğine dayanır. Paranormal fonksiyonlar, enformasyon'un başka türlü değerlendirilmesinden başka birşey değildir. Çünkü tüm bilgiler, zaman ve uzaydan bağımsız olarak, "her an her yerdedir." Bilim diyor ki: Açığa çıkan bağlantıların ışığında yerçekimi gücüyle elektromanyetik güç, madde ile enerji, elektrik gücüyle elektrik, alan ve uzay ile zaman arasındaki ayırımlar yiter. Bunların tümü Einstein'ın evren olarak belirttiği dört boyutlu süreklilikte erirler. Böylece insanoğlunun yaşadığı dünya konusundaki bütün algıları ile gerçek konusundaki soyut sezgileri bir olur, evrenin derinliğindeki temel birlik açığa çıkar. "Bütün algılar" ile "soyut sezgilerin" bir olması, insanın geldiği ilginç bir aşama olarak dikkati çekiyor. Başlangıcından, beri birbirine karşıt gibi duran pozitif bilim ile sosyal bilimler ve akıl ile gönül ilk kez aynı noktada buluşmaktalar. Nitekim tarihe gözattığımızda, bir çok konuda sezginin, bilimin önünde gittiğini görüyoruz. Buddha; "Ruh hep önde gidendir, madde onu yakalayıp dünyaya çekmeye çalışır" demişti. 16. Yüzyılda ülkemizde yaşayan, bir halk ozanı olan Muhiddin Abdal da: " Muhiddinem, dervişem / Hak yoluna girmişem / Onsekizbin alemi / Bir zerrede görmüşem" diyor ve bilim burada sözü edilen bilgilere ancak yüzyıllar sonra varabiliyor. Gerçeğe varmada felsefe bilimden? şiir ve sezgi de felsefeden önde geliyor. Son zamanlarda bilimin yaptığı aşama ve evrenin Holografik kavranışı, artık sezginin bilimi, bilimin de sezgiyi dışlamadan hareket etmesine yol açacak gibi görünüyor. İnsana hayatta bir çok şey, anlaşılamaz, garip ve bilinemez gibi gelir. Oysa bu, insanın duygularının ve algılarının zayıflığından doğmaktadır. Ayrıca, yine insanın kendi eseri olan bilimin ve onun getirdiği açıklamaların yetersizliği de buna eklenir. Yoksa, bütün olup bitenler anlamlıdır. Hepsinin bir nedeni ya da gerekliliği vardır. Evren'de dengesizlik, adaletsizlik ve hata yoktur. Önemli olan, bu güzellikleri ve adaleti kavrayabilecek ve de onlara uyum gösterecek olgunluğa erişebilmektir. " SEVGİLİ ARKADAŞLAR,TANRIYA İNANMAYANLAR! BENDE SİZLER GİBİ OYLE BİR TANRIYA İNANMIYORUM FAKAT ALLAH ADIYLA İŞARET EDİLENE İNANIYORUM. Namaza,oruca,hacca,zekata da bu bilinçle yapılması gerekliliğine inanıyorum İnsanın halife,yani holografik gerçekliğe göre Allah'ın özelliklerinin insanın içinde,VARLIĞINDA,ÖZÜNDE DE BULUNDUĞUNU VE BU TÜR ÇALIŞMALARLA ORTAYA ÇIKARILABİLECEĞİNİ BİLİYORUM(dileyen olursa detaylandırırız) İSLAM DİNİ BİR SİSTEMDİR. YANİ SİSTEMİN İSMİ "İSLAM"DIR. İSİMLERİMİZİN AYŞE,ALİ,ZEYNEP,AHMET OLMASI GİBİ... sistem özgür irade üzerine kurulmuştur. İslam Dini bir tekliftir Dileyen inanır, Dilemeyen inanmaz ve sonuçlarını yaşar ölüm ötesi yaşamında... HOLOGRAFİK GERÇEKLİĞE GÖRE DE İSPAT EDİLDİĞİ ÜZERE ALLAH TEKTİR,BÖLÜNEMEZDİR VE HER YERDEDİR... SAYGILARIMLA...Daha önceki başka bir sitede yazdığım yazılardan da alıntı yapılmıştır. Ahmed Hulusi sitesinden faydalanılmıştır. Ayrıca çoğu bilimsel eser olmak uzere 15 referasn kaynaktan faydalanılmıştır.Dileyen olursa verilecektir.
-
ALLAH NEDEN BİRDİR?
Sevgili dostlarım, Birkaç gün önce yazdığım "Beynimizde oluşturduğumuz Tanrı anlayışından Allah kavramına yöneliş"yazımda bu konu üzerinde durmuştum ama şu ana kadar sadece 17 kez okundu. Oysa ki soru işaretlerinizin bir kısmı orada mevcuttu. Soru sorma,sorgulamak önemlidir ama bu konuyla ilgili araştırma yapabilmek ve irdelemek sonuca ulaştırır,sorularınızı cevabını bulmanıza yardımcı olur. Madem böyle bir soru soruyorsunuz cevabını da bu sitedeki yazılardan bile belki bulacaktınız,yazımı okumanız bu konuya ilgili olduğunuzu soruyu gerçekten öğrenmek için sorduğunuzu ispat ederdi diye düşünüyorum; Ateist arkadaşlar ve İslam Dinini yanlış yorumladığını düşündüğüm müslümanların büyük çoğunluğu! Bu yazım onlara! Bir an için şu ana kadar sizlere anlatılan kavramları bir kenara bırakıp bu yazıyı okumanızı rica ediyorum. Öğrendiğiniz her kavramı unutarak. Sonunda isterseniz tekrar hatırlayıp o bilinç altına attıklarınıza inanmaya devam edebilirsiniz. Yazıma La ilahe illallah diyerek başlamak istiyorum.İslam dinine inanmanın ilk şartıdır bilirsiniz. Yani Türkçesi; Tanrı yoktur,sadece Allah... Arkadaşlar İslam Dini insanlara evrensel sistemin sırlarını bizlerle paylaşabilmek için yani başka bir deyişle İslam Dini adıyla işaret edilen sistemin kapısını açabilmemiz için öncelikle La ilahe illallah anahtarını kullanmanız lazım,evrensel sırlarla kucaklaşabilme ancak bu kavramın anlaşılabilmesine bağlıdır der. Bunu idrak edemeden iSLAM DİNİNE GİRİS YAPMANIZ MÜMKÜN DEĞİLDİR. "Tanrı yoktur,sadece Allah" diyerek şunu kasteder; Eyyy insanlar! sizlerin algıladığınız gibi gökte bir yerlerde oturan,dışınızda,ötenizde düşündüğünüz, tasavvur ettiğiniz,farklı bir yerde mekanlandırdığınız,her yerde olduğu söylendiği için buna inanmaya çalışmanıza rağmen yine de sınırlandırdığınız,muhteşem bir tahtta oturan, tepeden gözlerle bizleri izleyen, Rızasını kazanmak için ,Onu mutlu ettiğimizde "Bak Allah'ım bugün şu fakiri doyurdum,e,namaz da kıldım beni görür kollarsın herhalde edasıyla Ona rüşvet verdiğimizde bizi koruyup kollayacak ve bizi cennete koyacak, kızdırdığımızda ise bizi cehenneme atıp yakacak , bunu ise bu dünyada müdahalelerde bulunmayıp öbür dünyaya saklayan birgün karşımıza dikilip ya kendi elleriyle ya da melekler aracılığıyla terazide değerlendirip gerçekleştirecek bir TANRI YOKTUR,(TANRI,İLAH,TAPILACAK VARLIK,ALLAH ADIYLA ETİKETLENDİRDİĞİN VARLIK)SADECE ALLAH ...(İSMİYLE İŞARET EDİLEN VAR) diyerek beyninizde oluşturduğunuz Sanal Tanrılarımızı yıkmamız gerekliliğini anlatmıştır. Evet yoktur öyle bir Tanrı Ateist arkadaşlar Tanrı yoktur derken esasında İSLAM DİNİNE GİRMEK İÇİN VERİLEN ANAHTARIN "LA İLAHE" KISMINI SÖYLEMEKTEDİRLER. VE HAKLIDIRLAR... FAKAT ALLAH ADIYLA İŞARET EDİLEN VARDIR. Gökteki bir Tanrı hiçbir zaman ispatlanamayacaktır. Çünkü YOKTUR. Fakat Allah adıyla işaret edileni bilim ne kadar mutluluk vericidir ki İSPATLAMIŞTIR. BİLİMSELLİĞE,OBJEKTİVİZME (NESNELLİĞE)ÖNEM VEREN ATEİST ARKADAŞLAR! GÖKTE BİR TANRI YOK,VARSA İSPATLAYIN DİYEN ARKADAŞLAR! O TANRIYI İSPATLAMAYACAĞIM AMA İSLAM DİNİNDE İŞARET EDİLEN ALLAH'I BEN DEĞİL ARTIK BİLİM İSPATLADI... AŞAGIDAKİ YAZI BİLİMSELDİR VE ÇOK UZUNDUR,BEN MÜMKÜN OLDUĞUNCA KISALTTIM EĞER ANLAŞILMAZ BİR YER OLURSA,FORUMDAKİ VERECEĞİM CEVAPLARDAN VE MAİL ADRESİMDEN AÇIKLAYICI OLMAYA ÇALIŞACAĞIMI BİLDİRMEK İSTERİM. EVRENİN HOLOGRAFİK ESASA GÖRE VAR OLDUĞU VE BENZER BİR ŞEKİLDE İNSAN BEYNİNİN DE HOLOGRAFİK ESASINA GÖRE OLUŞMUŞTUR. Anlamı çok çok özetle ve genel anlamda TÜM' ün sahip olduğu bütün özelliklerin boyutsal olarak her birimde nasıl mevcut olabildiğidir. “Hologram, en kısa tanımıyla üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemi'dir. Hologram tekniğinin en önemli özelliği, hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil; o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kaydedilmesi, dolayısıyla hologram plakasının en küçük parçasının bile, Bütün'ün tüm bilgilerini içerebilecek kapasiteye sahip olmasıdır. Bu tekniği kısaca şu şekilde anlatabiliriz: Bir lazer kaynağından gelen ışın, yarı geçirgen bir ayna tarafından ikiye ayrılır. Bu ışınlardan biri, hologram plakasına doğrudan ulaşır, öbürü ise görüntülenmek istenen cisme yöneltilir ve oradan yansıyarak hologram plakasına varır. Hologram plakasına doğrudan gelen lazer ışını ile cisimden yansıyarak gelen lazer ışını, bu plaka üzerinde bir girişim modeli oluşturur. Böylece cismin görüntüsü kaydedilmiş olur. Daha sonra, kayıt sırasında kullanılan frekansta ve aynı açıdan yeni bir lazer ışını ile hologram plakası aydınlatılacak olursa, görüntülenen cisim, üç boyutlu olarak odanın içinde canlanır. Plaka, kendisine gelen ışınları tıpkı görüntüsü saptanan cisim gibi yansıtacağı için, görüntü net ve eksiksiz olacaktır. Beyin hücreleri dediğimiz nöronlar da, tek tek birer mini hologram gibidirler ve gelen impalsları frekanslarına ayırarak algılarlar. Her bir hücrenin etkinliği, kendi içinde bir dalga boyu oluşturmaktadır. Bir sürü hücrenin dalga boylarının birbiriyle girişim yapmalarından oluşan holografik model, bizim beş duyuyla algıladığımız görüntüyü ortaya koymaktadır. İnsan beyni de pek çok mini hologramdan oluşmuş büyük bir hologram olarak düşünülebilir. Çünkü beyindeki her hücre, esasında her işlevi yapabilecek yetenek ve kabiliyette var olmuştur. Ancak, kozmik programlanmadan sonradır ki, hücreler özelleşerek kendilerine ait işlevleri meydana getirir Hologram prensibinin en önemli özelliği, her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın her noktasına cismin her tarafından ışın dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle, hologram plakası ne kadar koparılsa, kırılsa bile her parça bütünün bilgisini içinde taşımakta ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü tek başına vermektedir. Şimdi, bu verilerle şu sonuçlara ulaşabiliriz: Görüntülenmesi istenen cisimden yansıyarak gelen lazer ışınının hologram plakasına cismin görüntüsünü kaydetmesi gibi, insan beyinleri de, doğum öncesi ve doğum anında, kökeni meleklere dayanan burçlar olarak tabir ettiğimiz sayısız takım yıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlanmış oluyor. Nasıl benzer frekanstaki ışınları plakaya gönderdiğiniz zaman cisim üç boyutlu olarak ortaya çıkıyorsa, Burçlardan ve Güneş sistemindeki planetlerden gelen ışınlar da, o programlanmış olan insan beyinlerini etkilemekte ve kişilerden programları doğrultusunda çeşitli fiillerin, davranışların ve düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Aslında plaka üzerinde görülen üç boyutlu cismin gerçekte bir varlığı yoktur, dalga boylarının oluşturduğu bir modeldir (ya da hayaldir) biz onu var gibi görmekteyiz. Bunun gibi, insan beyni de bu noktada tıpkı bir hologram gibi çalışmaktadır ve biz beş duyumuzun kapasitesi gereğince kendimizi bir birim gibi kabul edip, çevremizde gördüğümüz her şeyin de varolduğunu sanırız. Gerçekte, o hologram plakasındaki görüntünün bir gerçekliği olmadığı gibi, çevremizde görüp var kabul ettiğimiz bir takım şeylerin de bir varlığı yoktur. Fiil diye algılananlar tamamiyle manalardır. günlük yaşantımızın gerçekte bir holografik görüntü olduğudur. Yani Evren, sonsuz ve sınırsız "TEK" bir holografik yapıdır ve parçalardan söz etmek anlamsızdır. KURANI KERİM’DEKİ 2 SURE İSE(Ayetel Kursi ve İhlas) BAKIN HANGİ KONUYA DEĞİNİYOR ALLAH ki, Tanrı yoktur ancak O vardır, diridir ve kendi kendine kâimdir; ne uyuklaması ne de uyuması sözkonusudur; yerde ve göklerde ne varsa O’nun içindir; O’nun katında kim şefaat edebilir ki izni olmaksızın; bilir önlerinde ve arkalarında olanların hepsini; izni olmadan ilminden bir şeyi kapsamak mümkün değildir; kürsüsü semâları ve yeri içine almıştır; koruması dışında bir şey kalamaz; yüce ve azamet sahibidir. De ki, O ALLAH AHAD'dır; ALLAH SAMED'dir; LEM YELİD ve LEM YULED'dir; ve LEM YEKUN LEHU KÜFUVEN AHAD'dır!.." ("ALLAH AHAD"dır…Yani, sınırsız, sonsuz, cüzlere ve zerrelere bölünmesi sözkonusu olmayan TEK'dir… Cüzlere, zerrelere bölünüp parçalanması mümkün olmayan "AHAD", ya sonlu sınırlı bir tektir, ki bu takdirde evrenin herhangi bir yerinde oturmaktadır (!); ya da sonsuz, sınırsız cüzlere ayrılmaz TEK'tir ki, bu takdirde de ancak ve sadece, tekrar ediyorum ancak ve sadece "KENDİSİ" mevcuttur!.. "AHAD" olan "ALLAH"ın dışında herhangi bir varlığın mevcudiyetini ileri sürmek önce akıl ve mantığa, sonra da insafa sığmaz!.. Şayed "ALLAH"tan ayrı, "ALLAH"ın dışında bir varlık var ise… Bu varlık ile "ALLAH" arasındaki sınır nerededir?.. Bu sınırı nerede çizeceksiniz?.. Ya varlık, mevcud, sınırsız sonsuz TEK'tir, ikinci bir varlık yoktur!..Ya da sınırlı sonlu, evrenin içinde bir yerde, veya evrenin dışında MEKANI OLAN bir TANRI mevcuttur (!)..? Burada idrak edilmesi en önemli olan şey "SINIRSIZLIK-SONSUZLUK" kavramıdır…Ahmed Hulusi) Hz Muhammed’in açıkladığı Allah ile bilimin açıkladığı birbirinin aynısı… Bir benzer yazı daha; (Geçenlerde hologram ve felsefe diye Sonad Pelit'in güzel bir yazısını okudum,aşagıda da o yazıdan zaman zaman alıntılar bulacaksınız) Kendini bilmek ya da tanımak, insanın değişmesi zorunluluğunun doğal bir uzantısıdır. Bu uzantıda insan evreni anlama konusunda yeni kavramlara kucak açmaktadır. İşte bunlardan biri: HOLOGRAM. En kısa tanımıyla Hologram, üç boyutlu bir görüntü kaydetme yöntemidir. "Tam kayıt" ya da "eksiksiz mesaj" anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi Fotoğraf iki boyutlu bir tekniktir. Derinlik yoktur. Uzaklıkları ne olursa olsun, tüm cisimler aynı düzlemde yer alırlar. Hologram'ın fotoğraftan en büyük farkı, hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil, o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kayıt edilmiş olmasıdır. Hologramın çevresinde dolanarak veya bakış açımızı değiştirerek sanki cismin çevresinde dönüyormuş gibi, onu çeşitli açılardan görebiliriz. Paralaks adı verilen bu özellik, cismin resminin 3 boyutlu olarak verilebilmesiyle sağlanmaktadır. Böylece iki boyutluluk sınırı aşılmış ve uzaklık yakınlık gibi derinlik kavramı da kaydedilen resimde yer almıştır. Yani resmin her yanı uzaklık farkı olmaksızın nettir. Hologramın en önemli özelliği ise, her noktasının bütün cismin görüntüsünü verebilmesidir. Hologramın tek noktasına cismin her tarafından ışık dalgaları gelmekte ve orada kaydedilmektedir. Bu nedenle hologram plakası ne kadar koparılsa, kırılsa bile, her parça bütünün bilgisini içinde taşır ve gerektiğinde bütünün tam görüntüsünü netliği azalsa da tek başına verir. İşte bu özellik hologramın mistik düşünce ile bağdaştırılmasını sağlar. "Zaman ve mekandan bağımsız olan alan" kavramı, İslam dininde mevcuttur.Allah'ın tanımlarından biridir.çünkü aynı zamanda iyi bir matematikçi olan Leibnitz matematik kalkül kavramını ilk bulan ve geliştiren kişidir. Denis Gabor da hologramı bulurken matematik kalkül tekniğini kullanmıştır. "Allah insanı kendi suretinden yarattı" sözü mekansız ve zamansız bir gerçeklik alanını düşünce yolu ile kavrayan Allah yolundakiler kadar o alana bilimsel olarak yaklaşan bilim adamlarınca da kabul edilebilir oluyor böylece. Felsefi açıdan hologram tekniğinin en can alıcı noktası şudur: üzerine herhangi bir görüntü kaydedilmiş olan hologram plakası ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın, bu küçük parçalara laser ışını verildiğinde plakaya kayıt edilen görüntünün tamamını yeniden elde edebiliriz. Yani her birim bütünün bilgisini ve benzerliğini kendi bünyesinde korumakta ve saklamaktadır. İşte bu can alıcı noktanın farkına varmak, bizi oldukça ilgi çekici sonuçlara ulaştırmaktadır. İnsandaki algılama sistemi frekans analizatörü gibi davranan hücreler tarafından oluşturulur. Bu hücreler birer mini Hologram gibi hareket ederler. Beyin, bu sayısız mini Hologramın yarattıkları dalga boylarının girişim ve kesişimlerinden oluşan dev bir Hologram'a benzer. Hafıza kayıtları Holografiktir. Daha sonra benzer dalga boylarında gelen frekanslar beyinde kayıtlı bulunan frekanslarla bir çağrışım yaparlar ve bu yol ile hatırlama sağlanır. David Bohm evrenin de holografik biçimde davrandığını ileri sürmektedir. Görünen ve yaşayan düzenin ardında zaman ve uzaydan bağımsız olan bir Evren vardır. Geçmiş, şimdi ve gelecek bu holografik düzende bir arada bulunmaktadır. İnsandan da öteye "Evren de holografik biçimde organize olmuştur" dediğimizde, buradan çok önemi üç sonuç çıkar: 1) EVREN ANCAK TEK TEK ALGILAMALAR SONUCUNDA CANLANIR Evren bütünden ayrılıp, tek tek cisimler ve nesneler olarak belirebilmek, bedenlenebilmek, varolmaya başlamak, kısaca "Suret alemi"ne geçebilmek için algılanmak, farklılaştırılmak zorundadır. Nesneler veya bilgiler dünyası, bizlerin algılamaları ile farklılaşmakta, dışlaşmakta, biçim bulup canlanmaktadır. Yani evrende bir bütünlük, bir ana plan ve süreklilik söz konusudur. Bizler ancak o çok katlı ana planın dalga boylarıyla bir rezonansa, bir paralelliğe girdiğimiz oranda, o frekansın bilgilerini cisimleştiriyor, buluyor ve kendimize mal edebiliyoruz. Böylelikle de evrenin bazı sırlarını çözebilmekteyiz. Nitekim ünlü batılı bilim adamları da, bu gerçeğin farkına varmış ve bu "farklılaştırılmış süreklilik" kavramına yaklaşmışlardır. Bakın Einstein ne diyor: "Yerçekimi, elektro manyetik güç, enerji, akım, moment ve nötron gibi kavramlar, bunların tümü, "herşeyin temelinde bulunduğu sezilen objektif gerçeği" açıklayabilmek için insan zihninin kurduğu teorik yapılar, benzetmeler ve sembollerden başka bir şey değildir." Sevgili kardeşim,sonuç itibariye bakın bilimde artık aynı şeyi söylüyor,diyor ki bilim;Her yerdedir o. Heptir o. Gözle görülemez, akılla bilinemez ve değiştirilemez. Parçalanamaz,parçalara ayrılamaz,İnsan beyni de hologramdan ibaret olduğu için evrensel özün bir yansımasıdır ve tüm özelliklerini alır.İşte bu yüzdendir ki beyinde Allah'ın tüm sıfatları bulunmaktadır.Açığa çıkarabildiğin ölçüde rahat edeceksin ölüm ötesi yaşamda...Çokluk görüntüsü evrenin hologramik yapısı dolayısıyledir. Yine çağdaş Batı bilimine dönelim: Bilimin ilk yaptığı, doğadaki çok çeşitli maddeleri 90 kadar doğal elemente indirmesiydi. Sonra bu elementler bir kaç temel parçacık oldu. Ayrıca dünyadaki çeşitli güçlerin herbiri, elektro manyetik gücün değişik görüntüleri (değişik dalga boyu ve frekansta olan elektro manyetik dalgalar) olarak bilindi. Evrenin özellikleri de bir kaç temel nicelik halinde ayrıldı: Uzay, zaman, madde ve enerji. Sonra Einstein; madde ile enerjinin eş değerli olduğunu "özel izafiyet Teorisi" ile gösterdi. Yüzyılımızın tanınmış kuramcılarından olan Northrop bu "bölünemezliği" şöyle anlatıyor: "Farklılaştırılmamış süreklilik, doğrudan algılanan tüm farklılaşmaların içinden çıktığı, ilk sürekliliktir. Bu bütün farklılaştırılmış olguları kapsamaktadır. O bölünemez ve değiştirilemez olandır. Farklılaştırılmamış süreklilik kavramı, tasavvuftaki kesrette vahdet (çokluktaki birlik)tir. 2) HER CANLI YA DA FARKLILAŞTIRILMIS HER CİSİM BÜTÜNÜN PARÇALARIDIR Her varedilmiş olan, içinden çıktığı o ana planın ve bütünlüğün bütün özelliklerini, hatta özünü (değişik biçimler ve oranlarda) içinde taşır. Evrenin ana bilgi yığını, bütün canlılara dağılmış durumdadır. Bu özü içlerinde taşıyan ve saklayan canlılarda ana bilgi kaynağına yaklaştıkça, özleri daha net olarak belirir. İnsan hiç bir şeyi yoktan var edemez. Bizler ancak evrende var olan o ana bilgi plakasının dalga boylarıyla ilişkiye girer ve o frekansın olanaklarından yararlanarak, gerçekleri keşfedebiliriz. Bu emek ve çalışmanın sonucunda elde ettiğimiz en önemli şey, ana kaynağa daha çok benzemektir. Yani ana Hologram plakasının çok küçük parçaları olan biz canlılara tutulan ışığın doğurduğu görüntü ana görüntüye ne kadar "net" olarak benzerse, o parça o kadar "değerlidir" diyebiliriz. Bilim açısından ise Einstein "Birleştirilmiş Alan Teorisi"ni ileri sürdü ve ayrı kalan son iki gücün (yerçekimi ile manyetik güç) birbirinden ayrılamayacağını, ortaya çıkardı. Artık tüm evren "bir temel alan" gibi görünür. Orada her yıldız, her atom ve galaksiler, temelde bulunan uzay zaman birliğinin içinde bir dalgacık ya da kabarcık gibidir. 3) BÜTÜN BİLGİLER HER AN HER YERDEDİR Eğer evren Holografik biçimde organize olmuşsa, uzay—zaman koordinatlarının ötesine geçilmiş olmaktadır. Böyle bir planda; geçmiş-şimdi ve gelecek aynı yerde, aynı anda bulunmaktadır. Ayrıca ana Hologram plakasında yer alan herşey, plakanın bütün zerrelerine kadar yayılmış demektir. Uzay ve zamandan bağımsız olarak her birim, her türlü evren bilgisini her alan alabilir ya da içinde hissedebilir, mistik olarak yaşayabilir. Ama bu ana bilgiden yararlanabilmek, kişilerin ruhsal olgunluk derecelerine ve de çok çalışmalarına, kendilerini geliştirmelerine bağlıdır. Kısaca, evren denen bu okyanustan herkes ancak kendi kabının büyüklüğü kadar su alabilir. Bu bilgilerin ışığında, anlatılmaz gibi gelen bir çok şeyi açıklamak da mümkün olmaktadır. Örneğin; telepati,önceden bilme, uzağı görme, falcılık ve benzeri olaylar, aslında var olan ve her an kullanıma açık bulunan Hologram plakasına kayıtlı bilgileri "başka bir gözle" görebilme yeteneğine dayanır. Paranormal fonksiyonlar, enformasyon'un başka türlü değerlendirilmesinden başka birşey değildir. Çünkü tüm bilgiler, zaman ve uzaydan bağımsız olarak, "her an her yerdedir." Bilim diyor ki: Açığa çıkan bağlantıların ışığında yerçekimi gücüyle elektromanyetik güç, madde ile enerji, elektrik gücüyle elektrik, alan ve uzay ile zaman arasındaki ayırımlar yiter. Bunların tümü Einstein'ın evren olarak belirttiği dört boyutlu süreklilikte erirler. Böylece insanoğlunun yaşadığı dünya konusundaki bütün algıları ile gerçek konusundaki soyut sezgileri bir olur, evrenin derinliğindeki temel birlik açığa çıkar. "Bütün algılar" ile "soyut sezgilerin" bir olması, insanın geldiği ilginç bir aşama olarak dikkati çekiyor. Başlangıcından, beri birbirine karşıt gibi duran pozitif bilim ile sosyal bilimler ve akıl ile gönül ilk kez aynı noktada buluşmaktalar. Nitekim tarihe gözattığımızda, bir çok konuda sezginin, bilimin önünde gittiğini görüyoruz. Buddha; "Ruh hep önde gidendir, madde onu yakalayıp dünyaya çekmeye çalışır" demişti. 16. Yüzyılda ülkemizde yaşayan, bir halk ozanı olan Muhiddin Abdal da: " Muhiddinem, dervişem / Hak yoluna girmişem / Onsekizbin alemi / Bir zerrede görmüşem" diyor ve bilim burada sözü edilen bilgilere ancak yüzyıllar sonra varabiliyor. Gerçeğe varmada felsefe bilimden? şiir ve sezgi de felsefeden önde geliyor. Son zamanlarda bilimin yaptığı aşama ve evrenin Holografik kavranışı, artık sezginin bilimi, bilimin de sezgiyi dışlamadan hareket etmesine yol açacak gibi görünüyor. İnsana hayatta bir çok şey, anlaşılamaz, garip ve bilinemez gibi gelir. Oysa bu, insanın duygularının ve algılarının zayıflığından doğmaktadır. Ayrıca, yine insanın kendi eseri olan bilimin ve onun getirdiği açıklamaların yetersizliği de buna eklenir. Yoksa, bütün olup bitenler anlamlıdır. Hepsinin bir nedeni ya da gerekliliği vardır. Evren'de dengesizlik, adaletsizlik ve hata yoktur. Önemli olan, bu güzellikleri ve adaleti kavrayabilecek ve de onlara uyum gösterecek olgunluğa erişebilmektir. " SEVGİLİ ARKADAŞLAR,TANRIYA İNANMAYANLAR! BENDE SİZLER GİBİ OYLE BİR TANRIYA İNANMIYORUM FAKAT ALLAH ADIYLA İŞARET EDİLENE İNANIYORUM. Namaza,oruca,hacca,zekata da bu bilinçle yapılması gerekliliğine inanıyorum İnsanın halife,yani holografik gerçekliğe göre Allah'ın özelliklerinin insanın içinde,VARLIĞINDA,ÖZÜNDE DE BULUNDUĞUNU VE BU TÜR ÇALIŞMALARLA ORTAYA ÇIKARILABİLECEĞİNİ BİLİYORUM(dileyen olursa detaylandırırız) İSLAM DİNİ BİR SİSTEMDİR. YANİ SİSTEMİN İSMİ "İSLAM"DIR. İSİMLERİMİZİN AYŞE,ALİ,ZEYNEP,AHMET OLMASI GİBİ... sistem özgür irade üzerine kurulmuştur. İslam Dini bir tekliftir Dileyen inanır, Dilemeyen inanmaz ve sonuçlarını yaşar ölüm ötesi yaşamında... HOLOGRAFİK GERÇEKLİĞE GÖRE DE İSPAT EDİLDİĞİ ÜZERE ALLAH TEKTİR,BÖLÜNEMEZDİR VE HER YERDEDİR... SAYGILARIMLA... Daha önceki başka bir sitede yazdığım yazılardan da alıntı yapılmıştır. Bir başka alıntı Ahmed Hulusi sitesidir Diğer yararlanılan birçoğu bilimsel eser olmak üzere 15 kaynak talep edilirse verilecektir.;
-
BEYNİMİZDE OLUŞTURDUĞUMUZ TANRI ANLAYIŞINDAN ALLAH KAVRAMINA YÖNELİŞ
Çoğumuz bize anlatılardan öteye gidemedik. Beynimizde bir "sanal Tanrı"oluşturduk ve ona taptık. Zannettik ki,Tanrı bizi yukarılarda bir yerlerde sürekli gözetliyor,bazen müdahalelerde bulunuyor,kızıyor,bazen de bizi seviyor.Özellikle de bize kızacağını bildigimizden,bu yuzden de cok korktugumuzdan zaman zaman -Aman bak Tanrım bize kızmaman için şu adama yardım ettim haa,ya da "gördün mü bak,oruç tuttum şu zor şartlarda; artık bizi gözetledigin yerde görüyorsundur,meleklerine de söyle not alsınlar da öbür dünya da karşına geldiğimizde bize bağırıp,cehenneme atma sakın " gibilerinden pazarlık yaparız üstelik beynimizde olusturdugumuz sanal Tanrı'yla.. Tanrı muhteşem bir tahtta oturuyordur gökyüzünde ve tonton bir büyükbabadır.Bazen kandırabilirz onu işte böyle. Bazen de sorgularız,"bak görmedi bizi,dediklerimi yapmadı ya da "yav bu dünyada bu kadar işkence,savaş,adaletsizlik var niye mudahale etmez" deriz ve beynimizde olusturduğumuz sanal Tanrı'dan kuşkulanırız,isyan ederiz. Üstüne üstlük bir de "sen O'nun dediklerini yapmıyorsun,veya yapıyorsun yapıyorsun da eksik ve hatalı oluyor,başına da gelen aksilikler hep bu yuzden,böyle gidersen cehenneme gidersin,aklını başına al benden söylemesi "diye akıl veririz. Zorda kalıncaya kadar da kolay kolay aklımıza gelmez,ama bir de dara düşelim hemen beynimizdeki olusturdugumuz sanal Tanrı'ya,o goklerde altın kaplı tahtta oturmus tonton buyukbabamıza gider,yardımımızı isteriz.Tanrı ise, eger hristiyansan hristiyanları,museviysen musevileri,müslümansan da müslümanları korur kollar,sadece onlara yardımcı olur. Oysa,,, Oysa hiç Kuran'ı okumamışız ve orada anlatılan Allah kavramı üzerinde düşünmemişizdir. Eger Kuran'ı alıp okumazsak buzdagının sadece üstünü görür ve bize anlatılanlarla ve beynimizdeki olusturdugumuz sanal ve sahte Tanrı ile avunur gideriz ve hiçbir zaman gerçeklere ulaşamayız. Ne diyor Kuran; "Başını nereye çevirirsen Allah'ın vechini görürsün" "La ilahe illallah"("Tanrı yoktur,sadece Allah vardır") Bak kendisi söylüyor zaten,Bir yerlerde aradıgınız,yerleştirdiğiniz Tanrı yok,nereye baksan her yerdeyim.içindeyim,dışındayım,bazen renk renk çiçeklerde görürsün beni,bazen de gökyüzüne baktığında,kimi zaman dağlarda,ormanlarda,hayvanlarda,insanlarda ... Her yerdeyim ben. Her yerde...diyor. Bunun aksini düşünmeyin,şirk koşmayın diyor. Şirk koşmak sadece bize anlatılanlar gibi bir put yapıp koyup ona tapınmak mı zannediyorsunuz? Allah'tan başka ilahlar edinmek en buyuk şirktir,beynimizde olusan sanal ve sahte Tanrı gibi. Yukarıda "biri bizi gözetlemiyor!" Yalnız ince bir çizgiyi ayırmak lazım,bu çok önemli; "Canım bunu ateistler de söylüyor,herşey zaten Allah kardeşim,dolayısıyla ben de (haşa )Allah'ım, sende, diyorlar. Hayır Allah'ın her yere nüfuz etmiş olması ve her yerde olması,onun yarattıgı herşeyde bir ve(ya)birden fazla ozelliğinin görülmesi,gördüğümüz herşeyin Allah olması anlamı taşımıyor! Her yerdedir Allah; sonsuz,sınırsızdır ve tektir. "Ben yapayım kötülükleri sonra beynimde olusturdugum Tanrı'ya gideyim nasıl olsa affeder" Yok öyle birşey. Her an, beynimizdeki chip.e yazılıyor ve öyle bir muhteşem bir teknolojiye sahip ki bu chip; biz öldüğümüz zaman ruhumuz dışarıya çıktıgında bu chip devreye girecek ve ona göre yargılanacaksın.Bunun delete tuşu yok! "Düşüncelerinden bile sorumlusun." İyi güzelde o zaman ne yapmamız lazım: "Dünyaya bağlanıp kalmayacaksınız"Dünya tiyatro sahnesi çünkü,herkes oyununu oynar gider. Dünya gün geldiğinde cehennemin yuttugu bir yer olacak diyorlar.Bilim adamları da benzer bir görüş attılar ortaya; güneşin dünyayı yutacak oldugunu. Dünyadan kurtulmamız gerek.Bunun için de,biran önce 7 basamaklı olan mertebelere ulaşmamız gerekiyor.Özetle ruhumuzu olgulaştırmamız,(Nefis terbiyesi)"Şartlandığımız bilgilerden kurtulmamız lazım.Bu bilgilerden birer birer kurtuldukça bakış açımız değisecek ve gerçeği anlama ufkumuz genişleyecektir.Sonucunda yavaş yavaş perdeler kalkar.Artık geçici dünyayı düşünmüyorsundur,bireysel menfaatler,çıkarlar,kindarlık,vesvese, öfke,hesap sorma kibir,"ben yaptım,ben ettim-cilik" ortadan kalkmıştır.Artık almaktansa vermeye başladıgınız an gelmistir.İbadetlerinizin hepsinden-ki her pozitif eylemimiz bir ibadettir,ayrı bir keyif almaya başlamışsınızdır.Kıldığınız namazlar ayrı bir tat verir işte o zamanlar,miraç bilinciyle. Esasında her insanda inanılmaz müthis buyuk özellikler var ama beynimizde olusturdugumuz sanal Tanrı'ya taptıgımız ve bir turlu şu dunyadan kopamadıgımız için bu cevherleri ortaya çıkaramıyoruz. Çıkarabildigimiz oranda cennetimizi yaşayacagımızı bilmiyoruz. Ben de dahil bir türlü bunu başaramıyoruz. Ama vakit cok az kaldı. Bütün bunları yazıp,hiçbirini uygulayamayacak kadar fakir bendeniz gibi olmayın, Hep birlikte silkinelim... Kendimize gelelim. Dünya hayatı öteki aleme gittigimizde bir rüya görmüşüz şeklinde olacaktır.Bu durumda ölmeden önce ölelim ki,uykudan bu geçici dünyadayken uyanalım. Sonsuz sınırsız Allah'la bir bütün olma yolculugumuza başlayalım, kafamızdaki Tanrı inancından kurtularak... NOT:BU yazı benim başka bir sitede yazdığım yazıdan alıntıdır. Saygılarımla...
efendiçocuk
Φ Yeni Üyeler
-
Katılım
-
Son Ziyaret