Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

miftahulkuluub

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://www.sadakat.net

miftahulkuluub - Başarıları

Acemi

Acemi (1/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Bundan bir kaç yıl önce batini(manevi) hastalıklar hakkında ehil bir pir-i fani ile bir kaç saat birlikteliğim olmuştu. Bir takım insanların da sohbetimizi balla keserek bizi meşgul ettiği bu saatlerdeki hoş sohbetimiz beni o günden sonra derin düşüncelere sevk etti. Bir çok insanın manevi hastalıklarını beyan için geldikleri bu mekanda verilen ilaç genel manada tekti.Başka bir ifade ile; hastalıklar muhtelif olsa da tedavi yöntemi tekti.Sohbetimiz devam ederken bir teyze gelip çocuklarının aşırı derecede şımarık, yaramaz ve söz dinlemez olduklarından dert yandı.Cevap gecikmeden geldi ;Siz namaz kılıyor musunuz? — Hayır. — O zaman suçu kendinizde arayacaksınız. Biraz sonra başka birisi gelerek; eşine birçok kişinin borcu olmasına rağmen hiç birisinin borçlarını vermediğinden dert yandı. Bir takım ailevi yaşantısına ilişkin sorular sorduktan sonra çözüm yine aynı noktaya geldi. Her ne kadar borçla bir bağlantısı yok gibi görünse de suçu kendilerinde aramaları gerektiği. Tabiki bunları söylerken laf olsun diye söylemediğini geçmiş teçhizatlarındaki isabetli sonuçlardan ve fayda sağlamış tedavilerinden anlamak mümkündü. Onları da gönderdikten sonra bana dönerek dedi ki: "—Bak evladım! Hayatta çok iyi bir dost, çok iyi bir arkadaş olmak istiyorsan suçu daima kendinde arayacaksın!" Bu söz beni şimşek gibi kamçılamıştı. Ve günlerce tefekküre daldım. Bu gerçekten öyleydi ya? Daha önceden büyüklerimizden bu meyanda sözler işitirdik ama o kadar oralı olmazdık. Amenna der ve geçerdik. En son, söylenen bu nasihatten sonra bırakmış olduğu tesir ile daha somut olarak bu konuyu araştırmak ihtiyacı hissettim. Zira bu şuura ererek hareket edilse dünya ne kadar yaşamaya değerdi. Bütün arkadaşlarımız, çevremiz hatta başımıza gelen musibetler bile bize ne kadar sevimli gelecekti. En azından teselli bulacağımız bir noktası olacaktı. Bunları beyan etmek için yüzlerce kitaptaki ayet hadis ya da evliyaullah’ın beyanatlarını zikretmek şu anda taakate muhal olsa gerek. Ama biz yine de bu engin gülistandan bir demet koparıp takdim edelim. İslam akaidine göre bir müminin başına gelen tüm musibetler sıkıntılar kendi günahları sebebiyledir. Başka bir ifade ile; müminin başına gelen hiç bir felaket yoktur ki; kendi günahları sebebiyle olmasın. Evet, evet. Başımıza gelen en ufak şey, bir iğnenin batması bile bir hatamızdan dolayıdır. Lakin tüm bunlar her ne kadar aleyhimize gibi olsa da işlemiş olduğumuz bir günaha keffaret mahiyetindedir. Başa gelen bu musibetler kul için bir ceza gibi takdir edilse de Allah’ın dünyada mübtela kıldığı bu belalarla tövbe yapılmamış bir takım günahların ahirete intikal etmeden dünyada cezalanması; aslında bir mükafattır ve Allahın sevdiği kullarına bir lütfudur. Zaten dikkat edilirse en büyük sıkıntıları başta Peygamberler daha sonra Allah dostları çekmiştir. Çünkü herşey karşılıklıdır. Aç olmayan kimse yemeğin kıymetini anlayamaz, acı çekmeyen kimse sağlığın kıymetini anlayamaz, dünya da sıkıntı çekmeyen kimse de cennetin lezzetine mazhar olamaz..İmtihan dünyasında yaşayan insanoğlunun arasıra Allah c.c. tarafından özel imtihanlara tabi tutulmasından daha normal ne olabilir? Tövbe suresinin 126. ayetinde “Görmezler mi ki, her yıl, bir veyâ iki defa imtihan olunurlar, sonra da tövbe etmezler, ibret almazlar.” Buyrulmaktadır. Yine; Dahhak Hz. der ki: “Her kırk gecede bir başına ya bir bela ya bir keder ya da musibet gelmeyen kimsenin hesabına Allah katında hiç bir hayır yazılmaz.”Bakara suresi 155. ayette de “Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere lütf u keremimi müjdele.” buyrulmaktadır. Hastalanan bir müminin bu hastalığın hikmetini de Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle ifade etmiştir. “Bir mümin hasta olduğu zaman bu hastalık onu tıpkı demirci körüğünün demirin pasını temizlemesi gibi günahlardan temizler.”Evet! uyarı mahiyetindeki bu belaların hangi hallerde ne tür manaya delalet eden uyarılar olduğunu büyük gönül sultanlarımızdan birisi bakın nasıl izah ediyor. "Belâ itâat halinde gelirde değişmezse, rutbe ve derece, gaflette iken gelirse, ikaz ve affa sebeptir. İsyan halinde gelir de o hale devam ederse ceza;o halden dönerse affa sebeptir.Devamlı isyan halinde olduğu halde beladan beri olan da Firavun gibi cehennemle terbiye edilir.Günahta israr edenin bir gün ayağı kayıpta kötülüğe alışırsa hocaya hacıya nura düşman kesilir” Bazen başımıza gelen menfiyatın bir uyarı olduğu hususunda gaflet edebiliriz. Mesela suçsuz olduğumuzdan tereddüdümüzün olmadığı hadiselerde hemen haklılığımızı kaba kuvvetle vs. yollarla savunuruz sonuna kadar. Tabiki makul çerçevede yapılmalıdır. Ama bundan daha önemli olarak da haklı olduğumuz halde başımıza gelen bu vakıaların bile işlemiş olduğumuz bir günah sebebi ile olduğunu asla unutmamalı ve gereken dersimizi almalıyız. Yazının başında zikredilen kişilerin durumları bu kaideye çok güzel bir örnek olsa gerek. Borcunu alması tabiî ki en doğal hakları, yalnız bunun başka bir cürümlerinin intikamı olması muhtemeldir. Yani alacaklı olan o şahıs bir zaman Allah’a asi gelmiş ki Hazreti Allah da intikamını başka bir kulu vesile kılarak almış. İşte burada şu muhteşem söz akla hemen geliveriyor. Hak kuldan intikamını yine kul ile alır. Ledünni ilmi bilmeyen bunu kul etti sanır. Yani; Allah c.c kullarından intikamını diğer kulları vasıtasıyla alır. Allah vergisi olan ledünni ilmi bilmeyenlerde başlarına gelenlerin karşıdaki kişiler (karşıdaki kimsenin hatası sonucu);in hataları yüzünden olduğunu zanneder. Yüce Allah’ımız Nisa suresi 79. ayetinde de, insanın başına gelen iyilik ve kötülüğün kimden geldiğini şöyle ifade ediyor. “Size bir hayır isabet ettiği zaman o Allah’tandır. Bir kötülük isabet ettiği zaman ise kendini nefsinizdendir.” Gönül sultanlarımızdan birisi bu ayeti evladına okumuş ve şöyle buyurmuş: "Oğlum bu! İslam akaidinin özü ve maarifin köküdür.” Şu sözün üzerine ne söylenebilir ki. Zira bidayette de zikrettiğimiz gibi bu şuura herkes riayet etse fitne, fesat, gıybet, haset ve toplumun huzurunu bozan diğer manevi hastalıklara set çekilmiş olur.O halde bizde bir belaya maruz kaldığımız zaman; bir Allah dostunun, başına bir bela geldiği zaman yaptığı duasını yapmalıyız. “Allah’ım bu kişinin bana sataşmasına neden olan günahımdan dolayı senden af diliyorum.” Ve son söz… Hâşâ zulmetmez hiç, kullarına Hüdâsı! Herkesin çektiği, kendi işinin cezası! Miftahulkuluub
  2. Bazen aklımıza hiç inanmak istemediğimiz, ama bir türlü etkisinden kurtulamadığımız çeşitli vesveseler gelmektedir.Belkide bu derdimizi başkalarına açamamaktayız.Yine aynı şekilde muazzam bir korkunun içine düşmekteyiz.Acaba dinden çıktık mı diye.Allah ya birde yoksa, ya kıldığımız namazlar boşunaysa vs.Bu tür vesveselerin hepsinin şeytandan geldiğinden emin olmak lazımdır. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Her insana musallat olan en az bir şeytan vardır. Şeytanın vereceği vesveselerden korunmaya çalışmalı! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kanın damarlarda dolaştığı gibi, şeytan da, insanın vücudunda dolaşır. Açlıkla [az yemekle, oruç tutmakla] onun yollarını daraltın!) (Buhari). Eğer bize gelen vesveseyi kalbimizle kabul etmiyorsak bunun dini açdan bir mahsuru yoktur.Çünkü vesvese bir hayalden ibarettir.Kalbimizle eğer gelen vesveseden üzülüyor, olmamasını istiyorsak bu vesvesenin kabul görmediğine işarettir.Bu tür durumlarda ehemmiyet vermemeliyiz.Said nursi bu konu da; Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen, küçülür. buyurmuştur. Nebi (s.a.v.)’e vesveseden sorulduğunda, “O imanın katıksız olmasındandır.” der, şeytan nerede saf, temiz, arınmış birini bulursa onun İslamî hassasiyetinden faydalanmak ister. Kimisini hilesiyle tuzağa düşürüyor, kimisini de düşüremiyor. Fakat onun da bilmediği bir şey vardır: Yiğidin beli kırılmadıkça diğer yaralar ona daha da kuvvet verir. Müslümanın imanına halel gelmedikçe başına gelen musibetler olsa olsa ancak onun imanını kuvvetlendirir. Allah’ı rab olarak seçenin sırtı asla yere gelmez. “O ne güzel vekildir.” Vesvese, dua ve, zikir ile azalıp yok olur. Bunun için, bilhassa günaha meyledildiği zaman, hemen Allah'ı anmalı, istiğfar, salevat ve dua okuyarak şeytanı uzaklaştırmaya çalışmalı! Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için, her gün şu duayı okumalı: (Ya Allah-ür-rakib-ül-hafiz-ür-rahim. Ya Allah-ül-hayy-ül-halim-ülazim-ür-rauf-ül-kerim. Ya Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kaimü alâ külli nefsin bima kesebet, hul beyni ve beyne adüvvi!). Yine aynı şekilde denizde boğulana can simidinin faydasının mühimliği gibi itikada bu tür sorunlar yaşayan kardeşlerinde san simidi salavatı şerifelerdir.Bol bol salavat getirmeliyiz. Bilhassa 40 yaşını geçince, tövbeyi hiç ihmal etmemeli. Hadis-i şerifte, (Şeytan, 40 yaşını geçtiği halde, tövbe etmeyen için, "Bu artık kolay iflah olmaz" der) buyuruldu. (İ. Gazali) Tövbe edip şeytanı çaresiz hâle getirmeye çalışmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İnsan, yolculukta devesini zayıflatabildiği gibi, mümin de şeytanını zayıflatabilir.) [İ.Ahmed] Kötü şeyler düşünerek, kötü yerlere giderek, şeytana yardımcı olmamalıdır! Hadis-i şerifte, (Uçurum etrafında dolaşan oraya düşebilir) buyuruldu. (Buhari) Haram işlemeye niyet edip, Allah'tan korktuğu için vazgeçen günaha girmez. Bazı âlimler, yalnız kalbe gelen şeylerden dolayı sual ve azap olmayacağını bildirmişlerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Kalbe gelen kötü şey söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affolur.) [beyheki] Kibir, hased gibi şeyler böyle değildir. Çünkü bunlar zaten kalb ile olur. Şeytanın kalbe giriş yerlerinden biri de, Allahü teâlânın zatı hakkında düşündürmek, şüpheye düşürmektir. İnsanların en ahmağı zekasına en çok güvenendir. İnsanların en akıllısı da, suçu kendinde arayan ve bilmediklerini âlimlere soran kimsedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Şeytan, "seni kim yarattı" diye vesvese verir. O kişi "Allah yarattı" derse, "Onu kim yarattı" diye vesvese verir. Böyle vesvese gelince, "Ben Allah ve Resulüne iman ettim" desin!) [buhari] (Allah'ın yarattığı şeyleri tefekkür edin, ama zatını tefekkür etmeyin.) [Ebuşşeyh] İbadetleri yapıp imanıma bir zarar gelir diye korkanın ve (günahlarım çoktur, ibadetlerim beni kurtarmaz) diye düşünenin imanı kuvvetli demektir. (Bezzâziyye) İbadetleri yapıp, ilmihal bilgilerini öğrenmeye çalışan kimseye, Allah'ı, ahireti inkâr gibi düşünceler gelmesi, onun imansız olduğunu değil, imanlı olduğunu gösterir. Meyveli ağaç taşlandığı, hırsız mücevher olan eve girmeye çalıştığı gibi, şeytan da imanlı olanlara saldırır. Hadis-i şerifte, böyle vesveselerin imandan olduğu bildirilmiş, (Vesvese imanın tâ kendisidir) buyurulmuştur. (Ramuz) İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki: Kötü vesveselerin gelmesine sebep imanın kâmil olmasıdır. Çünkü hadis-i şerifte (Böyle vesveseler, imanın olgun olmasındandır) buyuruldu. Böyle vesveseler birçok kimsede olabilir. İmanım gitti diye şüpheye düşmemeli, böyle düşüncelere önem vermemeli, her zaman Allahü teâlâyı anmaya çalışmalıdır! Bu şüphe hali geldiği zaman, kalbinizin dili ile iblise şu cevabı verebiliriz: "Allah (cc) olmasaydı, olmayan bir şey için, sen bana bu vesveseyi yapar mıydın? Senin yaptığın bu vesvese bile Allah'ın var (sav) olduğunun delilidir." Miftahulkuluub
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.