Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ahmed

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    7
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ahmed - Başarıları

Acemi

Acemi (1/14)

  • İlk İleti
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Vakana eyvallah, resmen 15-20 sene öncesine götürdün beni. Ben de bir kaç birşey ekleyeyim; Pazar akşamları Perihan abla dizisini iple çekmek, En alakasız yerlerde uvah uvah Lee Cooper diye bağırmak, Televizyon'da Cumartesi günleri, "Cumartesi'den Cumartesi'ye" isimli çocuk kuşağını izleyebilmek için, sabahın köründe ayağa dikilmek. Mahallede 20'li 30'lu sayılarda biten maçlar yapmak, Bayramlaarda harçlıkları mendilin içine sarılı olarak almak, Hiç bir zaman tam yuvarlağını bulamadığınız, yamuk plastik toplarla futbol oynamak, Mahallede bisiklet yarışları düzenlemek (önce Pioner, bisan ve Pinokyolarla daha sonra teknolojii harikası BMX'lerle) Yazın vucuda yapışan kısacık komik şortlar giymek, Uyduruk, dışı plastik, ama rengarenk çizmeler giymek, Okulda, beslenme saatlerinde, Çernobil'den sonra, Fiskobirlik'in elinde patlayan fındıkların Milli eğitimce, beleşe bizlere dağıtılması, 2 litrelik cam şişede Coca Colalar Çernobil'le Challenger'ı karıştırmak, Hayali ihracatın ne olduğunu bir türlü anlayamamak, Televizyonda vatandaşlık görevlerini anlatmaya yönelik,( "fişini de al Mustafalii................" ) skeçler. Şimdilik aklıma gelenler bunlar...................
  2. Sevgili büşra, Cem Adrian hakkaten takdir edilesi bir insan, ama pek eski bir isim değil. 2005'te müzik piyasasına girdi. İlginç bir keşfedilme hikayesi var. Çocuk Edirne'de dj'lik yapıyor, Bu arada kendi kendini müzik konusunda yetiştiriyor. Beste yapıyor filan Caz tarzı. Bi gün demo yapmaya karar veriyo, fakat imkansızlıklar nedeniyle, bütün enstrüman seslerini kendi sesiyle çıkararak kayıt yapıyor. Zaten çok geniş bir ses aralığı var, tizden basa kadar. Herneyse bigün İstanbulda hasbel kader bir popçuyla tanışıyor. Popçuya yaptığı demoyu veriyor. Kadın bunun sesini çok beğeniyor, elinden tutup Sezen Aksuya gönderiyor, Sezen Aksu'da çok beğeniyor, bu çocuk beni aşar deyip, Bilkent Konservatuara gönderiyor. Şu anda konservatuarda çok ciddi bir eğitim alıyor. Bulabilirsen bi de Summertime adlı bir parçası var, onu da dinlemeni tavsiye ederim
  3. Vacant helal olsun diyyorum sana, gerçekten hislerime tercüman oldun. Hakketen günümüzde gençlik arasında çok yaygın olan bir şey bu. ( Ben sadece bu müziği dinlerim tavrı). Ben bunun adına müzikal bağnazlık diyorum. Cem Behar'ın (müzikolog) bir lafı vardır: Kötü müzik yoktur, kötü icra vardır.
  4. Sevgili Ebu-Cehil, Sorunda kullandığın argümanlar, bugünkü bilim çevrelerinde gerçekten kabul gören ve deneysel temellere oturtulmuş olgular. Ben burada; evrim yalandır, aksi ispatlanmıştır gibi bilimsel temeli olmayan beyhude açıklamalara girmeyeceğim. Gerçekten, her ne kadar bilimsel olarak yabancı olduğum bir konu olsa da Darwin;in teorisinin hala geçerliliğini korumakta olduğunu biliyorum. Ben sana başka bir şey öneriyorum; İnançla,bilim ayrı kategorilerde değerlendirmen. Birbirlerinin karşı kutbunda yer almadıkları gibi, ikamesi de değildirler. İman olayına bugün ki bilim anlayışının, yani 17. yüzyılda Descartes'la Newton'la ya da Hegel'le gelişen pozitivist paradigmanın gözlüğüyle bakarsan söylediklerin tamamen doğru. Ama iman ve inanç dediğimiz şey bu tip pozitivist gözlemlere, deneylere dayanmaz. Allah'a gördügümüz için inanıyor değiliz, ya da Allah'ın varlığı fiziksel olarak ispatlandığı için inanıyor değiliz. Aksine görmeden, deneyle doğrulamadan, ya da bilime müracaata gerek duymaksızın peşinen varlığını kabul ettiğimiz için bunun adı imandır. Bilim ne kadar kafalarımıza hitap ediyorsa, iman da o kadar ruhumuza ve gönlümüze hitap eder. Benim nacizane önerim, meseleye birazda bilimden soyutlanmış bir perspektiften bakmayı denemen. Çünkü olaya biraz daha felsefi açıdan ya da postmodernist yaklaşımla bakmaya çalışırsak, bugün mevcut bilim paradigmasının da yavaş yavaş yıkılmaya başladığını görüyoruz. Einstein'dan sonra Newton'un mekanik fiziğine güven ne kadar azalmaya başladıysa, sosyal bilimlerde de artık yavaş yavaş, tüm sosyal konuları, fen bilimlerindeki gibi kesin ve mutlak yargılarla açıklanabileceğine dair modern bilim anlayışı sorgulanmaktadır. Yani sözün özü imanı sorgularken kullandığımız bilimsel parametreler de mutlak kalıcı değildir. 18., 19. 20. yüzyıl her ne kadar toplumlarda bilime karşı kesin bir imana sahne olmuşsa da, tarihe dönüp baktığımızda hiç bir düşünce sisteminin sürekli varolabildiğini göremiyoruz. Fakat İslamlık, Hrıstıyanlık, Musevilik, Hinduizm, Budizm gibi kadim dinlerin günümüze kadar yaşadığını görebiliriz. Bi de sana bir soru: Bir arkadaşın senin göremeyeceğin şekilde bir duvarın arkasında oturuyor. Sen de başka bir arkadaşınla birlikte duvarın diğer tarafındasın. Yanındaki arkadaşın duvarın diğer tarafında öbür arkadaşının olduğunu söylüyor. Acaba yanındaki arkadaşının sözüne, duvarın diğer tarafına bakarak mı inanmam daha değerli yoksa hiç bakmadan inanman mı??? Kendine iyi bak,hoşçakal
  5. Sevgili Cengizhan,öncelikle bu konuyu gündeme getirdiğin için gerçekten teşekkür ederim. F. Gülen'in de CIA'yle ilişkiler içerisinde olduğuna inanmaktayım. Bende bu kanaatin oluşmasındaki temel sebep, F. Gülen cemaatinin, Türkiye'de eğitim alanında bunca yetersizlikler bulunmasına rağmen, üçüncü dünya ülkelerinde sürekli cemaat okullar açmasıdır. Bu insanlar söylemlerinde çok fazla milliyetçi öğeler taşımalarına rağmen niye, kendi ülkelri yerine başka yerlerde okullar açmaktadır. F. Gülen ve cemaatinin bu kadar global bir vizyona!!! sahip olmasının nedeni nedir??? Dinler arasında bir köprü kurulacaksa (-ki F.Gülen sıklıkla böyle bir misyon üstlendiklerini vurgulamaktadır) bunu neden F. Gülen üstlenmiştir. T.C. diplomasisi bunu yapabilecek nitelikte değil midir yoksa. Oldu olacak F. Gülen;i Filistin-İsrail meselesinde arabulucu olarak görevlendirelim!!!. F. Gülen'in dinler arası diyalog konusunda, sivil bir girişim olması açısından destekleyenler de vardır. Biz de bu tür sivil girişimlerin ve devletten bağımsız sivil toplum örgütlerinin devletten bağımsız inisiyatif alabilmelerinden yanayız. Fakat mesele şu ki F. Gülen hareketi'ni acaba sivil bir hareket ya da cemaat dernekleri sivil toplum kuruluşları mıdır? Tanımına göre sivil toplumun birinci şartı devletten bağımsız örgütlenmeler olmalarıdır. Oysa F. Gülen'in ve cemaatinin başlangıcından beri devletle yakın ilişkiler içerisinde olduğu bilinmektedir. Örneğin 12 Eylül döneminde en radikalinden en yumuşağına kadar bütün İslami cemaatlerin liderleri tutuklanırken F. Gülen devletle olan derin ilişkileri sonucunda dışarıda kalan tek cemaat lideri olmuştur. F. Gülen'in devletle olan bu derin ilişkileri ve bürokrasi içindeki itibarı bugüne kadar pek çok araştırmacı tarafından ortaya konulmuştur. Sivil toplumun bir diğer önemli şartı ise, sivil toplum kuruluşlarının kendi içlerinde demokratik örgütler olmaları ve devletle ve toplumla olan ilişkileirnde demokratik hakları ve özgürlükleri savunmalarıdır. Oysa cemaatin iç yapısı oldukça otoriter bir nitelik göstermekte, F. Gülen medya önünde ne kadar mütevazi pozlar verse de, cemaatte mutlak söz hakkına sahip kişidir. Diğer yandan özgürlükler noktasında da cemaatin kötü bir karnesi vardır. Buna en güzel örnek 1980'lerde Türkiye'de bütün İslami cemaatlerin birleşerek başartösü yasağını protesto etmek için düzenledikleri mitinge F. Gülen cemaatinin devletle ilişkilerini bozmamak için katılmamış olması, katılanları da provakatör, militan olarak nitelemesidir.( Bu konuda ayrıntılı bilgi için; Ruşen Çakır'ın Ayet ve Slogan adlı eserine bakabilirsiniz.) Dini inancı olsun olmasın meseleye soğukkanlılıkla bakan herkesin açıkca bir insan hakkı ihlali olarak nitelediği bu konuda F. Gülen'in resmi söyleme bu kadar yakın durması düşündürücü değil midir. Vel hasıl-ı kelam böyle bir insanın medyadaki görüntülerinin, davranışlarının ve demeçlerinin aksine ne samimi bir müslüman olduğuna ne de samimi bir milliyetçi olduğuna inanmaktayım. Kamera karşısında gözyaşı dökmek insanı, insan-ı kamil yapmadığı gibi başka ülkelerin çocuklarına İstiklal Marşı okutmak (-ki son derece anlamsız bir iş ve emparyalistçe bir zihniyet) insanı milliyetçi yapmıyor. Yine de bu cemaatin ülkemiz eğitimine ve insanına en ufak bir katkısı olduysa teşekkürü de borç biliyorum. Allah razı olsun. Fakat son söz olarak, gerçek hak dostlarının düstur edindiği bir ilkeyi burada aktarmak isterim: İKTİDARA YAKIN OLAN ALLAH'A UZAK OLUR.
  6. ahmed

    GRUP 84..

    Arkadaşlar yapmayın, medya tarafından her önümüze konulana atlamayalım. Grup 84'ün tek şarkısını dinledim, o da grubun ne kadar ucuz bi iş yaptığını anlamama yetti. Parçaları tam olarak kişiliksiz.......... Neden mi? Adamların ne tip müzik yaptıkları belli değil. Rock Mı?? Pop mu?? Arabesk mi?? Eeee ne güzel işte üç ögeyi de karıştırmış diyorsanız, her sentezin iyi olamayabileceğini hatırlatmak isterim. Bu tip sentez olayları ticari olarak başarı getirse de, yetkin eller tarafından yapılmadıkça müzikal bir değeri yoktur. Örneğin Erkin koray arabeskle Rock'ı sentez etmiştir. Çok da güzel olmuştur. Ya da bugün Duman Rock parçalarını doğulu bir gırtlakla okumaktadır. Gayet güzel olmuştur. Yapyıkları iş sırıtmamaktadır. Ama Grup 84'ün yaptığı iş son derece acemice. Parçanın melodik yapısı olabildiğince arabesk fakat kullanılan enstrümanlar oldukça sert. Bence bu adamlar zamanında ucundan kıyısından rock alemine bulaşmışlar, fakat nası para kazanalım diye düşünüp, çıkar yolu gitarla arabesk yapmakla bulmuşlar. Lütfen Grup 84'ün listelerdeki bu hızlı ilerleyişini bir daha düşünelim
  7. Tabii ki merhum Yavuz Çetin. Bu arada Akın Eldes'i unutmamak lazım Neşet Ruacan ve Önder Foçan da çok iyi caz gitaristlerdir
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.