Zıplanacak içerik

Su DaMLaSı

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Su DaMLaSı tarafından postalanan herşey

  1. Su DaMLaSı şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Ateistlerin bi kısmında duru bir imanın izleri vardır. Hatta iman edenlerinkinden daha net daha sağlam ve daha yerinde... Ama kabul edilmesi gerekir ki ateistler bir zırh olarak kullandıkları bilimi yer yer kutsallaştırmış ve onu putlaştırmıştır. Bilim ne derse, bilimin cümleleriyle ona inanmak, önceki inandıklarını bi anda bilimle savurmak imanlıların iman metodlarından farklı değil. Arvasî hazretlerinin güzel bi sözü vardır "her şeyin aşırısı zıddına döner". Ve zıddına hizmet eder. İş ki insan gözlerini açabilsin. Forumda örneği çok. İş görmekte... Saygılarımla...
  2. Su DaMLaSı şurada cevap verdi: editor başlık Editör
    Başlığı görünce şaşırdım ve merakla okudum. Türkiyede yaşayanların ağırlıklı olduğu bu forumda bu başlığı yorumlamak adına tek cümle kaldı elimde: "işte bi dikkat çabası daha". Amerika'da "din pazarlığı" yapıldığı, yazdıklarınızdan aşikar. Nitekim para ve menfaat mevzu bahis. Ama Türkiye'de sizin de belirtmiş olduğunuz üzere herhangi bi para talebi olmuyor dini program yapan kanalların. "Kimse Yok mu", "Deniz Feneri" gibi yardım kuruluşlarının menfaat adına kurulmadığıysa gün gibi açık, gözlerini kapamayana. Ama! STV kanalında anlam veremediğim "sır kapısı" programının aldığı reytinglere bakıp, diğer kanalların hepsinin benzer programlar yapmasıdır, asıl pazarlama. Burada dinî ve manevî duyguları kullanma çabası gayet sarihtir. Bir ülkede hangi dinin kalabalığı çoksa, muhakkak onlara ait yayın organları olacaktır. Hatta azınlıkların dahi olabilir. Bu doğal olanı. Ama siz bunların hepsine "pazarlamacı" diyemezsiniz. Bu kılıf küçük gelir, dil uzattığınız alana. Şimdi din pazarlığından bunca veryansın edip; ardından misyonerliğin doğal hak oluşunu belirtip; Malatya olaylarını kınamanız da oldukça ilginç olmuş. Bu tabi ki kınanacak bi olaydır. Ama tavırda sebat olmayınca insan şaşırıyor. Kendi ülkesinde, Müslüman olduğu için işinden çıkarılan, aşağılanan ve dışlanan müslümanları da ele alsaydınız keşke. Ve yine her zaman ki gibi "aman aklımdaki diğer sorular da ziyan olmasın" derdiylen, son anda bi manevra yapıp ne edip edip siyasete bağlamışsınız işi. AKP tüm diğer partiler gibi (sağ-sol artık pek bi farkları da kalmadı) dinî, tarihi ve kültürü kullanan bir partidir. Popüleritesi ise kendi parlak tarihinin cazibesiyle, ezilen halkın umutlarını kullanmasındaki profosyönelliğinden kaynaklanıyor. Dediğim gibi haklılık payınız var fakat duruşunuz fazla taraflı. Bu yüzden başlığınız hakkındaki fikrim sabit kalacak. Yine de teşekkürler. Saygılarımla...
  3. Evet Sayın Lucas, Zaten sizin başta uyarmadığınız isimleri aynı konuda uyarmak adına yazdım bunları. Anlayacağınız aynı dertten muzdaribiz. Gerekli izahata ulaşmak istiyorsanız, Restpektif gayet güzel açıklamış.
  4. Eleştiri üsul ve adabından mahrum cevaplarınızdan bi yenisi daha. Gölge düşüremeyeceğinizi siz bile biliyorken ben bundan dolayı size kızmam. Benim kızgınlığım anlamadan, her açılan konuda "hurra" diyerek hani şu filmlerdeki figüranlar gibi, direk hücuma geçmeniz. Tarzınız ve tavrınızdır beni kızdıran. Çünkü bu halinizle tartışmanın seviyesini düşürüyorsunuz. Sizin kutsalınız olan "insan"ın inançları varsa ona da saygı göstermek durumunda kalmalısınız. İslam dininde kadın erkek ayrı sınıf olarak algılanmaz. Kadına tarla denmişse, erkek de tarlanın işçisidir. Saldırıya yönelik baktığınız için görmediğiniz hususlar çok. Bu da sizin itiraz hakkınızı, itiraz işkencesine çevirmenize sebep oluyor. Restpektif'in de belirttiklerini okumuş olsaydınız, sanırım cevabınız daha doyurucu ve daha anlamlı olurdu. İnsan haklarının uygulamada olduğu ülkelerde de kadınların ahvali ortadadır. Toplumun kültürel ve geleneksel yapısı her zaman hakların önüne geçiyor. Takdir edersiniz ki bunun her kesimde her ülkede ve her zaman içinde örnekleri mevcut. Ama biz bunları öne çıkarıp başka akım veya sistemlere yapıştırmaya kalkıyorsak olanlardan çok daha fazlasını söylemiş oluruz. Bu üslubunuz devam ettiği sürece size bundan başka bi cevabım olmayacağını da belirtmek isterim. .
  5. Anlamadığınız, yüzeysel atlamalarda bulunduğunuz bu mevzu bu kadar basit değildir. Kadınlara düşkün olan ve tüm cahil insanların merkez olarak addettiği bi insan emin olun çok daha farklı yollara başvururdu. Sizin hazımsızlığınız dışında bi şey görmüyorum yazdıklarınızdan ve sanırım siz de hazımsızlığınız dışında hiçbi gerçeğe ulaşma çabasında değilsiniz. İslam'da kadın aşağılanmamıştır. Ona seçme, şartlar sunma, maddi güvence talep etme hakkı hep verilmiştir. Siz bulanan zihniniz ve midenizle bu konuyu ele alırsanız olacağı da bu olur. Müslüman kadın diğer hepsinden daha çok korunmuş daha çok saygınlık kazanmıştır. Dininden bîhaber müslümanların uygulamaları İslam'ı temsil etmez. Tıpkı modernizm adı altında kadınları aşağılayıp metalaştıran bir diğer kesim gibi... Son olarak samimi bi uyarıda bulunmak istiyorum: Başkalarının kutsalına bu kadar hakaret ve itham yağdıran sizler, bu tavrınızla kendi saygınlığınızdan da yiyorsunuz. Lütfen daha dikkatli olun. İnsanları kırmak, inançlarına ve kutsallarına laf atmak çok basitçe bi tavır. Lütfen bu kadar düşürmeyin tartışmaları.
  6. Bana yetti, size bilmem. Hata etmişim uyardığınız için teşekkürler, ama dediğim gibi bu sizin anladığınız bi "içki alemi" değil. "içenlere zevk veren" vurgusu da onun sandığımız şaraplardan daha farklı olduğunu vurguluyor. Hem Kuran'da benzetme bi metottur. Bu da kullara, ahiretin sonsuz mutluluk ve acılarını anlaması için yardım eden kavramlardandır. Yoksa içkiyi sevmeyenler ya da aseksüel olanlar cennette mutsuz olacak değiller. Akılla işi yok, demedim, demem de. Dinimiz sadece akıl işi değildir. Biz nasıl ki Allah tektir, diyorsak, siz de akıl tektir diyorsunuz ve yanına başka seçenek koymuyorsunuz. Problem de burada başlıyor. Korkuyorsanız, müslüman olun, korkmuyorsanız, ilgilenmeyin. Bu kadar basit. Bizim inancımıza göre size dünyada bi sıkıntı yok; e madem sizin de ahiret inancınız yok; haybeye konuşuyorsunuz. Ayrıca bu tür masallar Müslüman avamın çerezidir. Herhangi bi doktrin veya hüküm ağırlığı yoktur.
  7. Güzel bi nokta yakalanmış. Gerçi "karı-kız" ikilemesini doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Hikâyede aşık olan bi genç var, ona araba, köşk veya seyahat vaadinde bulunmanız abes kaçar değil mi? Bu kadar üstünde kafa yoracak bi şeyi yok bu hikâyenin, sanırım burada bi TARAF cin ali masalı yazsa onun bile felsefesi çıkarılır. "şarap akan ırmaklar" tabirini Kuran'da hangi ayet vurgulamakta? Şarap kelimesi Kuran'da bir ttek Hz. Yusuf'un bahsinde geçer. Bunun dışında cennette içki alemi olacak fikrini nereden çıkardınız? Sanırım sizin İslam hakkında bildikleriniz bizim mahalle hocasının bildiğinden daha az ve kapalı. Cennet ödüldür, dünya hayatının devamı değil; fazlasıyla karşılığıdır. Bu açıdan cennette haram-helal gibi şer'i ükümlerin olması abestir. Kaldı ki orada insanların madden ve manen herhangi bi eksikliği, ihtiyacı veya açlığı kalmayacaktır ki günaha yönelsin. Cennette olacağı vaadedilen, "huri" mevzuuna gelince, onlar bizim gibi değildirler, sadece güzelliklerinden bahsedilir ayetlerde. Akıl ve meziyetlerinden bahsedilmez. Farklı yaratılmış, hizmet varlıklarıdır. Mutsuz ya da seçen değillerdir. Sizin zevkle giyindiğiniz ve sevdiğiniz kıyafetler gibidirler. Kuran'daki pek çok mevzu inkâr edenleri aşar. Çünkü Kuran aynı zamanda bi iman kitabıdır. Bizi tatmin eden açıklamaları sizi etmeyebilir. İçki veya zinanın haram olmasının sakıncalarını giderseniz de onlar bizim için haramdır, çünkü kulluk akılla yönlendirilemez, o biraz da teslimiyettir. Cennetin güzelliklerini aklen veya delillerinizle hiç olarak gösterseniz de dünya hayatı bizim için cennetten kıymetsizdir. Çünkü biz Allah'a kuluz, hediye ve mükâfata değil. Bu sözlerime celallenip "kutsal akılcı"lığınızla cephe alabilirsiniz; ama belirtmeliyim, sizin akılcılığınız bizim imanımızı çözmeye yetmez. Yetmeyecektir de! O hâlde biraz da kâfirun suresinin tefsiriyle ilgilenin, hani size hitap eden kısmıyla: "sizin dininiz size, benim dinim bana(dır)..." "."
  8. Konunun açılış sebebi ile ilgileniyorum. Ayetler ele alınmış, oldukça ilginç bi tesbit ama yine eksiklikler mevcut. Topraktan gelip toprağa gitme mevzusunu Nuh suresinde (17,18. ayetler) buldum: "Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. /Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır" Kastınız başka bi ayet ise lütfen belirtin. Bu ayetlerde belirtilen "yerden ot bitirir gibi" yaratılma benzetmedir, topraktan gelmeye dair bi vurgu yoktur. Rum suresi 20. ayet ve diğer bi kaç ayette insanın topraktan yaratıldığı belirtilir. Bu sizin "topraktan gelme" dediğiniz kısmı oluşturuyor. Maddî bi açıklamadır. İnsanın yapı maddesinin toprak olduğunu ve nihayetinde bedeninin toprağa gömüleceğini belirtir. Toprakla manevi anlamda ya da "töz"lük anlamında bir bütünlük vurgusu yoktur. "Allah'tan gelip Allah'a dönmek" ise, daha çok "ruh" ile alakalı manevi ağırlıklı bi vurgudur. Bakara suresi 156. ayette (diyanet meâli) "O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler." (elmalılı meâli) "Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler." Bu ayet genelde "Allah'tan geldik, O'na döndürüleceğiz" şeklinde halk arasında anılır. Oysa vurgu Allah'a ait olmayadır. Malumunuz İslam'da her varlığın yegâne sahibidir Allah. Ama siz vahdet-i vücud'a bağlamışsınız ayeti ki zaten onlar da bu ayeti böylelikle algılarlar. Allah'tan gelme fikri, İbn Arabi'de "ruhumdan üfledim" ayetine binaen ortaya atılmış bi fikirdir ve ateizmle çok farklıdır. Çünkü Allah eksilmez veya artmaz, O bütünlüğü içerisinde yarattıklarında izler bırakır. Ve kula düşen her yaratılanda bu izlerle Allah'ı görmektir. Yoksa direk yaratıcı-madde birliği söz konusu değildir. Allah yarattıklarından bağımsız, fakat onların Kendisini işaret ettiği İlah'tır. Toparlamam gerekirse: topraktan toprağa gitmek ile Allah'tan gelip Allah'a gitmek farklı vurgulardır, vahdet-i vücudla ateizm ise çok daha farklı akımlardır. Saygılarımla…
  9. Bakın arkadaşlar, Elmalılı yeterince açıklamış dedim, ama tabi ki siz de benim gibi özgür hakkınızla inanmak istediğinize yöneliyorsunuz. Peki neden Allah bu dağın üzerine yemin etmiş; onu da Muhammed Esed, Kuran Mesajı adlı tefsirinin 3. cildinin 1283. sayfasında 1. dipnotta şöyle açıklıyor (ki delil böyle kaynak gösterilerek verilir) "...Sina dağı ise Hz. Musa'nın peygamberliğini özellikle vurgulamaktadır, çünkü Muhammed (s)'den önce ve o'nun nübüvetine kadar geçerli olan -ve esasları itibariyle Hz. İsa'yı da bağlamış bulunan- dini kurallar, Sina çölündeki bir dağda Hz. Musa'ya vahyedilmişti. Ardından gelen "bu güvenli tporaklar" ifadesi, kesin olarak (2:26'dan anlaşılacağı gibi) Son peygamber Muhammed (s)'in doğduğu ve ilahi çağrıyı aldığı yer olan Mekke'yi gösterir. Böylece 1-3 ayetler, Hz. Musa, İsa ve Muhammed (s)'in şahıslarında temsil edilen tevhid dininin üç tarihi safhasında geçerli -sahih- öğretilerin gerisindeki temel ahlakî aynılığa dikkatimizi çekmektedir. Burada hatırlanıp düşnülmesi gereken spesfik gerçeğe sonraki üç ayette işaret edilmektedir." Sina kelimesi "sinin"den geliyor ve o da arapçada "bereketli, güzel ve ağaçlı" demektir. Bunun için pek çok arapça lugatına bakabilirsiniz. Bakın bu sizin vurguladığınız faraziyeleri değerlendirsek bile kelimelerde anlam kayması her milletin kültürü içerisinde görülmüş ve olağan bi şeydir. Mesela Eski Türklerde "Gök Tengri"yi hep "Gök Tanrı" olarak çevirip; onların semaya taptığını ortaya koymuştu teologlar. Fakat son çalışmaları gösteriyor ki, Eski Türklerde "Gök", o dönemde "Ulu" anlamında kullanılan bir kelime imiş. Bi kelime koskoca bi dini anlamada ne büyük fark getirmiş, varın siz görün. Kavramları bulundukları tarihlerde ne anlama geldikleriyle ele almak tarihi (vakaları) aydınlatmada en gerekli metoddur. Anlam kaymasına ve dinî terimlerdeki anlam kaymasına onlarca örnek verilebilir. Şimdi, lütfen bırakın tefsirimizi biz kendimiz yapalım. Herkes kendi kitabıyla konuşsun. Kitabı olmayanlar da lütfen başkalarının iman ettiği kitapların açıklamaları ile onlara bi şeyler sunmaya çalışmasın. İman sadece akıl işi değildir. Bunu anlamanız bizim için yeterli.
  10. O çarşafa bakarsanız "sina dağı diye bi yer yoktur"dan yola çıkılarak kelime anlamına yüklenildiğini görebilirsiniz. Ben de dağın varlığından bahsettim. Kelime anlamına gelince Elmalılı'nın tanımları kâfi derecede açıklayıcı. Bi de kendi cevabınıza, yazının üstüne bi şey demediğinizi vurgulamışsınız Ve hiçliği bana isnat ediyorsunuz.
  11. Bu bol alıntılı, fantastik bi o kadar mitolojik tefsir çalışmanızı tebrik etmek gerek. Bir müfessir daha kazandık ne âlâ! Sanırım Elmalılı hoca sizden daha az ve öz bi şekilde açıklamış olayı. Bu durumda şu cümlelerinize hak vermemek elde değil Sözleriniz ahvalinize ayna olmuş da lakin onu gören sahibi olamamış. Neyse Sina dağı Mısır'da, Sina yarımadası üzerinde bulunan bi grup dağdan biridir. Cebel-i Musa da denir. Resmi de bu imiş. "Sina Yarımadasının Aziz Katerina Dağı'ndan sonraki en yüksek ikinci dağıdır." diyor bi internet bilgi alış-veriş sitesi. Doruğunun yüksekliği: 2292 Enlem: 28° 32' 0" Kuzey Boylam: 33° 58' 0" Doğu Güneşin doğuşunun en güzel görüntülendiği yerlerden olduğu için çok turist de çeker. Tıklayın Gerçi siz şimdi, "dağa iftira atıyorlar, adı sina değil, müslümaların uydurması" da dersiniz. Eh biz yüzyılların dedikodusu yapaduralım, siz de diğer kelimelerin tefsirine harcayın vaktinizi. Müfessirlik zor zanaat. Hele de bu kadar sanat(?) içereni, daha bi zordur.
  12. Geç kalmış da olsak, doğumunuzun sadece ailenize ve çevrenizdekilere mutluluk vermediğini, bildirmek isterim. Nice mutlu senelere, tüm güzel niyetlerinizde muvaffak olmanız dileklerimle...
  13. Tuhaf bi yaklaşım, rastlamadım değil ama burada rastlamak gerçekten şaşırttı beni. Kaş yapayım derken göz çıkarmayı meslek edinenlerden olmamanız dileğiyle başlayayım. Efendim "Allah'ın kıskançlığı" diye bir tamamlamanın altını dolduramazsanız tepenize öyle bir iner ki, ahirette görecekleriniz hep ummadıklarınız olur. İslam dini "şirk" konusunda hassastır. Bu yüzden Allah'a dair tanımlamalarda bulunurken mayın tarlasında yürüdüklerini unutur, bazı müslümanlar. Kıskançlığın tanımına bakalım "Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum" diyor tdk'nın internet sitesi. Anlayacağınız üzere "denk" varlıklar arasında ortaya çıkan bir çekememezlik durumudur. Oysa İslam inancında "Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir" vurgusu ile karşılaşmak işten bile değil. Eğer Allah kıskanıyorsa, denk görüyor dememiz gerek, ki gerçekten İslam'a ters düşen bi yaklaşım olur. Allah şirki kabul etmez. Şirk edenlerin de cezalandırılacaklarını bildirir. Taptıklarını muhatap almaz, tapanlara yanıldıklarını gösterir. Bunu kıskançlık olarak yorumlamak, basit, amiyane ve abes bir yaklaşımdır. Verilen söze gelince... Bu da bir iman meselesidir, ıspatlanamaz (en azından ben böyle bir yöntem bulamadım). İnsanlar bedenleri yaratılmadan önce, ruhları yaratılınca bizzat Allah'ın huzurunda akidleşme yapıldı. En basit şöyle anlatabilirim; Şeytan dedi ki "Ben insanları saptıracağım onlar Sana inanmayacaklar, isyan edecekler Allah'ım" İnsan dedi ki "Ben şeytana, dünyaya ve bu akdi unutmama rağmen, Seni görmeden, bildirdiklerinle Sana itaat edeceğim, bu hâl ile sana samimiyetimi ispatlayacağım, Sana şirk koşmayacağım Allah'ım" Allah dedi ki "Ahirete kadar dünya sizindir, mücadelenize (dualarınızdan başka) müdahale etmeyeceğim. Sonunda ise inananlara cennetimi, inanmayanlara cehennemimi sunacağım" İşin bendeki mantığı budur. Okuduklarım ve araştırmalarım da beni bu konuda yanıltmadı. Ama en nihayetinde bu bir iman konusudur. Kimi inandığı delillerle unuttuğuna inanır, kimi de inandığı delillerle böyle bir şeyin olmadığına... Mantık-iman veya ölçünüz ne ise... Bilmeden, eleştirenlerden olmayın, derim. Sevgiler...
  14. Sizi tebrik ediyorum, silahı bulmuşsunuz. Lakin silahın sahibini bulamayışınız bu tartışmamızı uzatır. Hedef gösterdiğiniz kitle azımsanamayacak kadar büyük ve bu kitle Türk ve bu kitle müslüman... Her topluluğun içinde o topluluğa zarar veren yandaş(?)lar olur. Bu bir kontröl mekanizmasının işidir. O halde lütfen sap ile samanı karıştırmadan, sözlerimizi süzerek konuşalım. Yoksa bu mevzu hepimizi bir diğerimize "yabancı" eyler. Konuları ele alırken de hedefinizi (yanlış yaşayan insanlar yerine) insanların bizzat inançlarına yöneltirseniz, asla birliktelik ve dostluk mesajları vermiş olmazsınız. İyi niyetiniz ise gölgede kalır. Daha dikkatli olmanızı dileyerek, Sevgilerimle...
  15. İnsan bi noktaya kilitlenince etrafı sadece o kilidin değilinden izlemeğe mahkum eder kendini. Bakın sayın Dipnot, İslam ile tanışmamış demek, Kuran ve Peygamberi ile de hiçbir suretle muhatap olmamış insanlar demektir. Yani bu insanlar, ister yahudi, ister hristiyan olsun, Tek İlaha samimi ve dürüst bir bağlılık ile bağlanırlarsa, cennetliktirler. Sizin merhametiniz buna imkan vermeyi düşünemese de İslam buna kapıları kapatmaz. Ancak Kuran ve Peygamberle bi şekilde muhatap olmasına rağmen, ikisini de reddeden insanlar hangi dinden olurlarsa olsunlar, bu halleriyle azaba mahkum olurlar. İnce bir nüans vurgulamak isterim, ölene kadar -kendileri dışında kimse- o insanların bundan nasiplenmesine engel olamaz. Yani hidayet nasip olabilir. Bizim duamız da bu yöndedir. Ancak kendi bildiklerine kendilerini mahkum eden insanlar için "kalpleri mühürlü" hitabı kullanılır, Kuran'da ve azap o kimseler için vurgulanır. Kuran'a inandığımız için biz değil de inanmayanların okuyup yorumlaması fikrine gelince, çok anlamsız ve basit bir akıl yürütme... Biz Kuran ile birlikte diğer dinleri de ele alıp iman etmediğimiz bu dinlere bakıp dinimizi daha iyi ve etraflıca tanıma imkanına sahip de oluyoruz. Lakin kafirler, hep "dışarı"dan burun kıvırmayı tercih ederler ve aslında bu halleriyle neyi eleştirdiklerini de bilmezler. Bu tıpkı gecenin karanlığında, dışarıdaki ağacın içeriye akseden gölgesine "öcü" diyen çocuğun hali gibidir. Ne ışığı yakabilir ne de pencereye yaklaşır, gölgeye bakar ve sadece isim kor.
  16. Buyurun buradan yakın Birden tuhaf bir savunmaya geçtiniz. Cennetine inanmadığınız bir dinin cehennemini neden sizi üzüyor ve neden bu kadar acıklı sahnelerle kendinize ve ailenize acımanıza sebep olmuş, anlayamadım. Bizim ahiret adına kurduğumuz cennet tasavvurları sizi neden ilgilendirsin? Çok ilginç... Korkuya gelince, yazılarımızı birer defa daha okuyun, korkuyu kim yazmış ya da direk bir ayna bulun, oraya bakın Dünyada eksik olan ney biliyor musunuz? Köşk, saray villa tipi evler değil efendim. ADALET, SEVGİ ve MERHAMET. Biz bunların hasretini çekmekteyiz. Korkuya gelince, o sizlerin ve sizin malzemeniz olanların ağzında sakız... Cennet zaten bizim olacak efendim. Duamız tüm insanların olmasından yana... Sevgilerle...
  17. Size kim ezberletti bu sözleri bilmiyorum ama, öyle alakasız ve öyle çelişik konuşuyorsunuz ki, ezberlerken zorlanmış olacaksınız. Demek ki İslamiyeti terk edersek, çareler bulup, barış, düzen, tokluk, zenginlik, bilimsellik, yinezenginlik, iktisadi yetenek, çeşitli meslekler, meyvesuyu ve kola, insanlar için bi sürü yol sahibi insanlar olacağız. Çok ilginç, bunun bulaşık makinesi veren başka bi kampanyası da var mı? Acep emperyalist ülkeler de mi gizli müslümanlardan baksanıza onlar da bilimden bi şey anlamıyor. Siz yine konuyu beklenmedik ve anlamadığınız yerlere çekedurun ben size şunu söyleyeceğim, sizin bu "lağzım"larınızın kalabalığında fark etmediğiniz husus şu ki, insanlara onların güc aldığı şeyleri elinden almakla yardım edemezsiniz. Bu sizin haddiniz ve gücünüzün yeteceği bir iş değildir. Bence siz buna rağmen fikirler üretmeye çalışın. Madem bu kadar iyiliksever(?)siniz, gerçekten o insanlardan bi şeyleri koparmayı değil, onlara yardım etmeyi deneyin. Bahsettiğiniz sorunlara gelince, bütün müslümanların çektiği bi sorun değil bu, çekenlerin %90'ında gayri müslimlerin etkileri var. Bence o nazik elinizi biraz da bu problemlerin üzerine koyun. Samimiyetiniz anlaşılır. Tabi varsa... İlginç olan ben "iman" mevzuunu açtıkça sizin konuyu bana, o tutmayınca, müslümanların acı gündemine çekiyorsunuz. Hayr olsun
  18. Hımm demek konu bitti, beni işleyeceğiz. Ya da konu bitirilemedi, sayfa kapatılıyor Ah dipnot ah... Siz "reheber" arayadurun, ben de sizin dininizi biraz daha inceleyeyim. Bahsettiğiniz evrim, bilimin de ulaşamadığı bir geçmişe dayanır. Burada "iman" harekete geçer ve siz bilimin rivayet (teori, yorumlama)'lerine inanırsınız. Biz ise Dinin getirdiklerine... Şimdi sizin yine anlamayacağınız üzere, ortak eylemlerde farklı gereçleri kullanmaktayız. Bakın bizim dinimiz ne diyor: "de ki: bizim dinimiz bize, sizin dininiz size". Yani, yine anlamayacağınız üzere, biz bu hususlarda oldukça rahatız, sizin imanınız bizi uğraştırmıyor sizi de germesin efendim Kaygım sizin için... Sevgiler ...
  19. Ciddiyetiniz gayet sarih, efendim. Hele de "ciddiyetindeyim" dedikten sora sıraladığınız parantezler ... Neyse ayna size biraz uzak sanırım. Teşbihte hata olmaz, düsturunu size kanıtlamak kolay ama sizin kadar sakızlaştırmak istemiyorum konuyu. Efendim siz iyisi mi biraz dinlenin o sandalyede biraz daha geriye gidin. Bakın ne demişim, cennetle müjdelenen gayri müslimler için: "Bir şekilde İslam ile tanış(a)mamış, dolayısıyla İslam Peygamberi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'ni inkar etmeyen insanlardır." Daha nasıl belirginleştirebilirim, yoksa sizin için teknolojinin de ürettiği bi çare yok mu? Sizin alıntıladığınız ve yine kendi başınızdan esen yellerin dumanıyla yorumladığınız ayetler İslam ile tanışmış olup inkar eden gayri müslimler içindir. Cevap yazmakta acele etmeyin, bi de sabah gözüyle bakın, arkadaşça tavsiyemdir Sevgiler...
  20. ARA EK: İman, açıklayamayacağınız kadar çok inanmakla alakalıdır. Çünkü insan inanmaya meyillidir. İnanmaya açtır. Kimi dini seçer, kimi kendini... hedef tatmin olayıdır. Ama bu durumun en komiğini bilime iman edenler teşkil ederler, çünkü, iman bilimi kapsasa da, bilim imanı kabul etmez. Çap mevzuu... Zaman ve gelişmişlik gerekir. Damarların üzerinde yürüdüğümü hissediyorum Bugünlük kafi Sevgiler...
  21. Evet ben gelmemeliydim bu foruma, bakmamalıydım konulara... Bakın yine cevap yazmak düştü boynuma. Sayın Dipnot aradaki uzun süre sizi epey gevşetmiş (avatarınızı kasdediyorum) rahat rahat yayılmışsınız sandalyenize ve keyifli keyifli sıralamışsınız yine kendinden seçmeli, bol yanlış anlaşılmalı konuları. Siz yine hazırdan yemeği seven medyamız gibi "evraka" çığlıklarıyla yılların mevzuularını, çıplak bir edayla meydana taşıyadurun biz de bu eski mevzuların küflerinden sizi arındırmaya çalışalım. Efendim Süleyman Ateş'in en az 8 senelik tefsirinde bu mevzuu geçmektedir. VE, SİZİN ADINIZA ÜZGÜNÜM Kİ, ÜSTÜNDE YILLARCA FİKİR ORTAYA KONAN KLASİK BİR KONUDUR . Çünkü bu bir tefsir konusudur. Bakın sizin o hiç anlamadığınız kitapta ne yazıyor: "Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir. " (bakara 2/62) Demek ki gayrimüslimler de cennete girebilecekler. Süleyman Ateş de gayri müslimlerin cennete girebileceğini bu ayete dayanarak söyler; lakin bu gayri müslimlerden kastı sizin gibiler değiller. Üzgünüm cennet size mekan değil. En azından şimdiki halinizle... Süleyman Ateşin bahsettiği gayri müslimler, Bir şekilde İslam ile tanış(a)mamış, dolayısıyla İslam Peygamberi (sallAllahu aleyhi ve sellem)'ni inkar etmeyen insanlardır. Sizin de kalınlaştırdığınız; "Görüldüğü gibi Allah’a imanın içinde Resulüne de iman vardır. Resulullahın son Peygamber olduğuna inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını beğenerek kabul etmek demektir. cümlesinde olduğu gibi Çünkü ayetler de kendilerine İslamiyet götürülüp de kabul etmeyen insanlar için korkutucu haberler vardır. Eh bu da bizim korkacağımız bi mevzu değil. Siz de korkmadığınıza göre, korku mevzuunu açmanın bi anlamı yok. Çünkü o konu çok daha farklı sahalarda işlenmeli. Anlayacağınız çelişki yok, sadece vasat bir ele alış var. Bu da sizin tarzınız zaten. Umarım yeterince açıklayıcı olmuştur. Sevgilerle...
  22. her doğru içten gelindiği şekilde her yerde söylenmemeli... katılmadığım husus, ilah bildiğinize amerikaya küfreder gibi küfredin, sözünüzdür. onu sorgulamak, daha sonra hayatı Onunla birlikte anlamaya çalışmak gerekliliktir ancak bu had-hudud sınırını belirlemek gerekir. ihlas noktasında tabi ki Allah kulunun fiillerini rahmetiyle karşılayacaktır. ancak bunu bi gereklilik gibi aksettirmek doğru değil. unutmamak gerekir ki O'nun kazanacağı bi şey de yok. o halde O'na lutfedecekmişiz gibi şımarıkça bir tavırla kulluk yapmanın da bir değeri yoktur. ...
  23. Sayın Nizamulmülk'ten özür dileyerek, Sayın Katar'ın sorduğu soruları değerlendirmeye çalışacağım. Merhaba Sayın Katar, aleviler sorgucu olsalardı ne olurlardı, belki gerçek dindarlardan olurlardı belki bahsettiğiniz üzere birileri belki de hiçbiri, bilmiyorum. merak ettiğim bir husus var, mistiklikten kastınız, İslamiyetin kendisi mi, yoksa tasavvuf hareketleri mi? alevilerin bu pasif sorguculukları (umarım bu sıfat tamlamasında uzlaşırız) onların teslimiyetçi sunnilerden uzak olmasından da kaynaklanmaktadır. dinden uzak olmaları ise onların pasifliğinin sebebidir. pasif mukallit (taklit eden) sunnilerin dinle bu kadar içiçe(?) görülmesine karşın dini anlayamamış olmalarına bakarsak alevilerin de bu kadar uzakken dini anlamadan ve dine anlama imkanı tanımadan pasif sorguculuğa yönelmesi olağandır. selam ile...
  24. merhaba Sayın Katar, aleviliğin görünen sorguculuğunun yüzeysel ve de dogma olduğunu belirtmek için "salt sorguculuktan" bahsetmiştim, "araştırmacı sorguculuktan" değil. sorgulamanın bir amacı olmalı. amaçsızca ve de sonucu önemsemeyen ve dahi istemeyen, sadece sorgulamaya yönelen insanların "salt sorgucu" olduklarını düşünüyorum. "soru işaretini dogma yapanlar"dan kastım da bu insanlardır.
  25. teşekkür ederim Sevgili Hakan. seninle fikir alışverişi yapmak benim için gerçekten değerli ve önemli. aleviliğin heteredoksi olduğunu belirtmişsin, dogmatik olmayan zengin bir yorum ve bakış açısı olduğunu söylemişsin. (ben öyle anladım) her farklı fikir gibi fikir zenginliği getiren alevilikte dogma büyük bir yer tutar. imamların "masum"luğundan (yani günah ve hatadan tamamen soyutlanmışlıkları) tut, kerbela yıldönümlerindeki gösterilere, hadisçilikteki güçsüz rivayetlere olan bağlılıklarına ve İmam Cafer'in öğretilerine rağmen dogmalara sarılmalarına ve çok daha fazlasına muhatap olunca onların heteredoksi olmadıklarını söyleyebilirim. Türk Aleviliği emevi zulmünden kaçan şii iranlıların türklerle olan yakınlaşmalarından doğar. yani anadolu kültürü değil, bir iran etkileşimidir. şiadan beslenen alevilikte daha çok Abdullah bin Sebe ve benzeri İslam karşıtı hareketlerin de tesirinde kalır. "bazen din karşıtı " olmalarının nedeni de budur. İslam içinde İslam'ın genel prensiplerine ve akaid meselelerine zıt düşmelerine sebep de yine dış etkiler ve yanlış yorumlamalardır. yine söylüyorum ki Aleviliğin bir sistematiği yok yani mezhebi oluşturabilecek bir sisteme sahip değildir. bu sistemi ortaya koyan bir kitapları da yoktur. İmam Cafer'in bahsettiğin kitabı hangisi bilmiyorum. ancak imam cafer üzerine bi iki ciddi makale ve bir tez incelemiş biri olarak diyebilirim ki İmam caferi kendi dönemi içerisinde anlayabilen çok az kişi vardır. şiiler ise kendi dogmatikliklerinde onu ve onun hareketlerini eritmişlerdir. Mezhep yerine konulmayışının sebeplerini sunarken tarihten ziyade içinde İslama çok zıt düşen mezhepleri (dürzilik, yezidilik, bahailik....) de inceleyen mezhepler tarihi ilminin gerekçeleri ve bilimselliğini kullanarak belirtmeye çalışmıştım. içeriği ne olursa olsun bir akımın mezhep olabilmesi için bazı gereklilikleri vardır ve bunlar alevilikte yok. bu nedenle alevilik mezhebin bir beden küçüğü olan "tarikat"e daha yakındır. "Allah'tan başka ilah yoktur" diyen ya da bunu benimseyen herkes İslam sınırları içerisindedir. gerisi teolojinin (tesbitler için) ve kişilerin kendi bileceği hususlardır. {"iyiliği emredip, kötülükten uzaklaştırma" farzına konuyu getirecek olursak... teolojinin görevi de zaten dini hakikati ortaya koyup gerçek iyiliği ve kötülüğü belirlemektir. } bu yorumum sana çok basit gelecektir. ama bence gerçek olduğundan yazacağım. aleviler yıllar boyunca tampon bir kitle olarak görülmüş ve gerek içinde yetiştikleri kültürel eğitim, gerek diğer akımların mensuplarından soyut yaşamalarıyla pek çok dış unsurun da desteğini görmüştür. (tıpkı ıraktaki sunni- şii karşıtlığı(?)nın kullanılması gibi). aynı dini eğitimi alan iki gençten alevi olanının salt sorgucu (=soru işaretini dogma yapma eylemi) tavırları öne çıkar ve bu hep aynı körlükle alkışlanır. alevi gençler soyut bir yaşam içinde kendi kanının getirdiği özellikleriyle yaşamayı öğreniyor ve bu şekilde yetişiyorlar. yani bana göre bağımsız ve özgür yorumlardan ziyade diğer bir yapmacık ortamın farklılığıdır, bunlar. bunları yazarken sunniliğin sütten çıkan akça pakça bir kaşık olduğunu düşünerek yazmıyorum, aynı eleştirel bakış açısıyla sunniliği de eleştirdiğimi belirtmek isterim. taraftan ziyade gözlemciliğimden izlenimlerim bunlar. ama inş. yeniden kitapları karıştırıp tekrar ele alacağım bu konuyu.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.