Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

saadet

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4
  • Katılım

  • Son Ziyaret

saadet tarafından postalanan herşey

  1. saadet doğum gününüz kutlu olsun!

  2. saadet

    islamdini

    İnsanların, sağlam ve rahat, neşeli yaşamaları ve ahirette sonsuz mutluluğa kavuşmaları için Allahü teâlâ, insanlara gerekli bütün nimetleri yarattı. Bunlardan nasıl yararlanacağımızı, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri aracılığı ile gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere Din denir. İslamiyetin koyduğu kurallar, sadece ahirette değil, dünyada da rahat içinde yaşamaya sebep olur. Bir ateist bile, İslam ahlakına uygun yaşarsa, dünyada rahat ve huzur içinde olur. Mesela, bir eczanede yüzlerce ilaç vardır. Her ilacın kutusunda tarifesi vardır. İlacı, tarifeye uygun kullanan, yararını, tarifeye uymayan zararını görür. Yeni bir makine, cihaz imal edilince, içine prospektüsü [tarifesi] konur. O cihazı yapan, aletin sağlıklı çalışabilmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilir. İnsanları yoktan yaratan da, onun sağlıklı çalışabilmesi için ne yapması gerektiğini elbette bilir. Kuran-ı kerimde, (Yaratan hiç bilmez mi) buyuruluyor. (Mülk 14) İşte İslam ahlakına uygun yaşayan insan, inanmasa bile Allahın yarattığı nimetlerden fayda görür. Branşında uzman olan bilim adamı, incelediği zaman İslamiyetin o hususta bildirdiği kuralın faydalarını bulur. Yabancı bir bilim adamı diyor ki: Namazdaki hareketler beden için çok faydalı jimnastik hareketleridir. Gün gelecek, [bağnaz olmayan] doktorlar bunu reçetelerine yazacaklardır. Oruç, zekat, sadaka [yardımlaşma], sünnet olmak, temizlik, az yiyip az içmek, az uyumak, istişare, kanaat, tevekkül, sabır, kul hakkı, adalet için yazılıp çizilenleri çok kişi biliyor. Bunların tam ve en iyi şekli İslam ahlakında vardır. Bir ateist bile bunları uygulasa dünyada faydasını görür. Müslüman olarak uygularsa, o zaman kalbinde sevgiden hasıl olan Allah korkusu da olacağı için, hiç kimse olmasa bile, hiç kimse anlamasa bile, hiç kimse yakalayamasa bile, bu kurallar dışına çıkmaz, başkasına zarar vermez. Veriyorsa, sevgisinde, kusur var demektir. Bunun suçu da kurallarda değil, kendisindedir. Kurallara uyabilmek için beden ve ruh sağlığı çok önemlidir. Rahat, huzur buna bağlıdır. Bunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Halbuki bu 1400 küsur yıldır İslam ahlakının temeli olup, emir ve tavsiyelerin başında yer almaktadır. Bir hadis-i şerifte İslami bilgilerin beden ve ahlak bilgisi olarak ikiye ayrıldığı, bu ilimler içinde bedeni koruyan sağlık bilgisi ile ruhu koruyan din ahlak bilgisinin önemi bildirilmektedir. Demek ki her şeyden önce, ruhun ve bedenin zindeliğine çalışmak İslamiyetin emridir. Hatta İslamiyet, beden bilgisini, din bilgisinden önce öğrenmeyi emrediyor. Çünkü, bütün iyilikler, bedenin sağlam olması ile yapılabilir. İslamiyette ruh temizliği esastır. Yalancı, hilekâr, insanları aldatan, haksızlık eden, insanlara yardım etmeyen, büyüklenen, yalnız kendi çıkarını düşünen bir kimse, ne kadar ibadet ederse etsin, hakiki bir Müslüman sayılmaz. SUÇU KENDİMİZDE ARAMAK Önce sıkıntı, bela niye gelir? Bela, insana iki sebepten ileri gelir: 1- Günahsız kimselere, büyük zatlara gelir. Bu da onların derecelerinin yükselmelerine sebep olur. Başka hikmetleri de olabilir. Çünkü hadis-i şerifte, (En şiddetli bela, enbiya, evliya ve benzerlerine gelir) buyuruluyor. (Tirmizi) 2- Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemek veya lüzumlu sebeplere yapışmakta kusur etmektir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Size gelen bir musibet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız günahlar yüzündendir. Bununla beraber Allah bir çoğunu da affeder, [musibete uğratmaz.]) [Şura 30] Çoluk çocukta, hayvanda, âmirde, memurda bir huysuzluk görülürse, kabahatin kendimizde olduğunu anlamalıyız. Salihlerden biri buyuruyor ki: (Eşim huysuzluk edince, yanlış bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o işime tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiği meydana çıkardı.) Demek ki belalar, kendi hatalarımız sebebiyle geliyor. Bizim suçumuz, hatamızı görmemektir. Üstümüze tatlı sürüyoruz, tatlıya gelen sinekleri suçluyoruz. Kovana çöp sokuyoruz, suçu bizi saldıran arılarda buluyoruz. Salihler, her sıkıntıda, kusuru kendisinde görürdü. Büyük bir zat yolda giderken, bir kadın farkında olmadan pencereden üstüne kül döker. Daha kadın özür dilemeden, (Bu başa kül değil ateş layıktı, ucuz atlattık) der. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştıran, kusuru hep başkasında bulan kimse, başına daha büyük bela gelmediğine şükretmelidir. Allahü teâlâ hiç kimseye zulmetmez, sebepsiz bela göndermez. Başımıza gelen her sıkıntı kendimizden, günahlarımızdan kaynaklanmaktadır. Belki o işte, suçsuz görünsek de, başka bir iş sebebiyle bu sıkıntıların geldiğini anlamalıyız. Mevla intikamını kul eli ile alır İlmihali bilmeyen bunu kul etti sanır. Günahlardan tevbe edip, nefsi aşağılayarak terbiyeye çalışmalı. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden dinini aşağılamış olur.) [Ebu Nuaym] Çünkü nefs Allah&ın düşmanıdır, hep zararlı iş yapmak ister. Kuran-ı kerimde, (Nefs hep kötülüğü emreder) buyuruluyor. (Yusuf 53) Şeytanın aldatması zayıftır. Nefsimiz daha tehlikelidir. Hadis-i şerifte, (İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir) buyuruldu. Dışarıdaki düşman, bu iç düşmanın yardımı ile bize saldırıp, bizi yaralıyor. Nefsin her isteği, Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerdir. Hep, kendi can düşmanı olan şeytana uyar. Nefse uyan kimse de, hep İslamiyetin dışına çıkar. Dinin bütün emir ve yasakları nefsi ezmek, taşkınca isteklerini önlemek içindir. Dine uyuldukça nefsin istekleri azalır. Nefs, temizlenmedikçe, üstünlük sevdasından, kendini beğenmekten vazgeçmez. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler.) [Taberani] Kendini beğenmek felakettir Yukarıdaki yazımızda, kabahati her zaman kendimizde bulmak gerektiğini bildirmiştik. Suçu hep başkalarına yüklersek, kendimizi beğenirsek, başkalarını küçümsersek bunlar bizim felaketimiz olur. Kendimiz övülmeye takdir edilmeye layık birisi olsak bile, kendimizi övmemiz çok yanlış olur. Çünkü, (Çirkin olan doğru, kişinin kendini övmesidir) buyurmuşlardır. Övünmek, kibirden gelir. Kuran-ı kerimde buyuruluyor ki: (Allah, kendini beğenip övüneni sevmez.) [Lokman18] (Allah, büyüklük taslayanları sevmez.) [Nahl 23] Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Kendini beğenen helak olur.) [buhari] (Arkadaşını hakir görmek, kötülük olarak yeter.) [Müslim] Kendini beğenen nasihat kabul etmez. Hep itiraz eder, öyle değil diyerek kendini haklı, karşısındakini haksız çıkarmaya çalışır. Allahtan kork şunu yapma dense, hemen itiraz eder. Bir hadis-i şerif meali: (Allahtan kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allah sevmez.) [beyheki] İtiraz etmeyi âdet haline getirmek, Hayır öyle değildir demek, çok çirkindir. Çünkü böyle söylemek, (Sen bilmiyorsun, bu işten sen anlamazsın, sen ahmaksın, ben akıllı ve bilgiliyim) demektir. Bu ise, kendini büyük görüp, başkalarına hücum etmektir. Lüzum yokken, karşımızdaki şahsın kusurlarını bulup kendisine göstermek günahtır. Çünkü onun hatasını söylemekle üzmüş ve kalbini kırmış oluruz. Zaruretsiz incitmek haramdır. Böyle şeylerde başkasının hatasını söylemek gerekmez. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Din kardeşine itiraz etme.) [Tirmizi] (İtiraz etmeyene, haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennette bir köşk verilir.) [Taberani] (Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.) [İbni Ebiddünya] Hakkı, düşman da söylese kabul etmeli. Hakkı kabul edememek kibirdendir. Kibir ise büyük günahtır. Doğruyu kabul etmemeye inat denir. İnat, karşısındakini aşağı görmekten ileri gelir. Fazilettir hatayı hep kabul etmek gerek Hakkı kabul için inat etmemek gerek Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.) [buhari] (Küçük, büyük, iyi kötü veya hoşlanmadığın biri, hakkı söylerse, kabul et.) [Deylemi] (Bilmediği şeyde inat edene, inadından vazgeçene kadar Allah gazap eder.) [İ.Ebiddünya] (Kibirli, hakkı küçük görür, inkâr eder, insanlara hakaret gözü ile bakar.) [İ.Gazali] (Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim] İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bekara suresinin (Kalblerinde hastalık vardır) mealindeki onuncu âyet-i kerimesi ile bildirilen hastalık, tedavi edilmedikçe, hakiki iman ele geçmez. Kalbi hasta olanın imanı, imanın suretidir. Nefsini temizleyen hakiki imana kavuşur. Yunus suresinin, (Allahın evliyası için korku ve üzüntü yoktur) mealindeki 62. âyet-i kerimesindeki müjde, hakiki imana kavuşanlar içindir. (1/46) Demek ki Allahın dostu olmak ve hakiki imana kavuşmak için kalbdeki hastalıkları yani kötü huyları temizlemek, kendini beğenmemek, suçu kendinde bulmak, itirazcı olmamak, hakkı kim söylerse kabul etmek gerekir. Berber Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar. Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı... Berber: " Bak adamın, ben senin söylediğin gibi Allah’ın varlığına inanmıyorum." Adam: " Peki neden böyle diyorsun?" Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terkedilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimse acı çektirmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum..." Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber isini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda >>caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dağınık >göründüğüne göre belli ki traş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü. Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye birşey yok" Berber: " Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim." Adam: " Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı. " Berber: " Himmm... Berber diye bir şey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?" Adam: " Kesinlikle doğru! Püf noktası bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!"
  3. tesadüfen gezerken rastladım ,konu üzdü beni gerçektende, ALLAH insanlara irade vermiştir bu bizim seçimimizdir sadece ona dua eden yaklaşan kullarına yardım eder diğerlerini iradesinde serbest bırakır..eğer herşey güllük gülistanlık olsaydı dünyaya ne gerek vardı..bu o kadarda anlaşılmaz bir konu değilki ,okadar zor durumları yaratanlar insanlar,islamı tam uygulayan ve gerçektende iman sahibi insan olmak zor,insan nefsi bunu hep engeller ve bir yerden kopunca o nefs günaha meyleder devamlı,çünkü günah işlemek ve bundan sorumlu olmamak rahat ve kolaydır..zengin olmak ,dünya zevklerinden faydalanmak,hep kendini düşünüp hırsla yaşamak bu genelde insanların sevdiği bir şey..ne diyim diğer yazıları okumadım sadece fikrimi yazıyorum..inansanızda inanmasanızda ALLAHa emanet olun..
  4. bu ne şimdi herşeyi bitirdinizde bu konumu kaldı,alaymı ediyorsunuz..aklınız yokmu sizin ..önce bi müslümanlığın şartlarını yerine getirin,bunu yapan böyle konuşmazda..ayıp artık ..bu devirde bu kadarda cahillik ayıp..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.