Günlüğüme karalamam gereken bir yazıyı buraya taşıyım dedim. Naif bir çaba olarak görenlere vakitlerini çaldığım için şimdiden özürlerimi sunarım.
Önceden ne hayat vardı ne de anlam. Birşeyler hayatı oluşturdu, hayat bizi, biz anlamlarımızı. Sonra hayatın anlamını arar olduk. Oysa biz olmadan bir hayatın anlamı olamazdı çünkü hayatla anlam arasındaki köprü bizdik.
Zamanla bu köprüden geçen herkese dayı demeyi öğrendik. Yalın gerçeklerden hayali dünyalar yaratabilenlere,hayatı anlamlandırabilenlere aşık olduk, imrendik, bizim hayallerimizi gerçekten yaşayanları ise kıskandık, eleştirdik.
Kimimiz zamanla köprüsünden daha fazla geçmeyen olduğunu görünce koydu gitti, başka bir köprü temeli attı, başka birisi oldu. Kimimiz ne olursa olsun bırakmadı köprüsünü, iki ucuna da sıkı sıkı sarıldı. Hayat ve Anlam adaları değiştikçe o köprü gerildi, gerildikçe inceldi, inceldikçe duygu yoğunluğu en yüksek noktaya ulaştı. Öyle bir noktada kopmadan saniyeler önce şu satırları yazmıştım eski sevgilime:
Hayalimdeki sen, hiçbir zaman yerini tutmazdı
Seni gördüğümde kalbim deli deli çarparken
Sen gittin yerine sadece o yalancı hayal kaldı
Ama üzülme, benden de geriye pek birşey kalmadı