-
İçerik Sayısı
15 -
Katılım
-
Son Ziyaret
Othello_ - Başarıları
-
offff kardeş yaaa.....hep aynı çamuru kullanma artık, zaten rezalet bir türkçen var bende betersin yaa.. Cevat Yurdakulu 4 kişi öldürmüştür, tetiği çekenlerden Muhsin Kaya, Kayserideki Sorgusunda suçunu kabul etmiş ve olayı nasıl gerçekleştirdiklerini anlatmıştır, 12 eylüle giden yol sadece birkişinin ölümüyle açıklanamaz, maraş-çorum, ve diğer katliamlar bunda etkili olmuştur, Hiç kimse sağcı olsun solcu olsun Vatanıma İhanet edeyim diye yola çıkmaz, bu saçma sapan ortaçağ romantizmi iyi-kötü mücadelesi değildir, renkler gridir, sen copy past yaparsın, ben bir sürü örnek veririm olayları değerlendirmenin en iyi yolu bence yakın tarihi bilgi-belgeleriyle incelemektir ve önyargılardan kurtulmaktır...Bu konuda pek çok kitap okudum, sağ görüşlü kaynaklarıda inceledim, isteyen herkesle tartışabilirim... neyse birader, bu saattlik benden bu kadar, daha sonra devam ederim...
- 309 cevap
-
- Türk Gençliği Bu Mu Şimdi
- Yakışıyor Mu?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
komünist olduğumu gizlemek gibi bir sorunum yok zaten bu yüzden oy kullanmıyorum, chp yemi vereyim,??? neyse senin kafan almaz bunları da asıl trajediye gelelim şimdi; ABDULLAH KIPÇAK??? acaba abdullah çatlı ile mi karıştıryorsun ???? kimmiş bu biraz anlat ayrıca yukarıdaki cümleni anlatım bozukluğuna aday soru olarak ösym ye yollayacam...Cümlenin Türkçe Mealini bi zahmet yazarmasın? Bir yere kaçtığım yok....burdayım.. gelelim copy-past larına, 1-komünistler Milliyetçiliğin Her Türlüsüne Karşıdır, Kürt-Türk farkettmez, 2-PKK, kürt milliyetçisi ABD-AVRUPA uydulu şaibeli bir örgüttür, 3-Copy pasttında belirttiğin örgüt veya siyasetle alakam yok hatta sevmem 4-solda, Şiddet karşıtı siyasetler şiddet yanlılarından daha fazladır, ama siz işinize geleni alırsınız 5-Şiddet sola özgü bi kavram değildir, Sol 12 eylül öncesinde kendisini savunmuştur, sana bir sürü örnek verebilriim, 6-sol, bir fikir dünyasıdır, beğenmezsin anlarımda bu kişselleşmiş husumetin ergenlik öncesi çağlarınamı uzanıyor??? 7-son olarak sorunu TÜRKÇE ve anlamlı bir şekilde tekrar yazarsan sevinirim
- 309 cevap
-
- Türk Gençliği Bu Mu Şimdi
- Yakışıyor Mu?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
SENİN ŞİZOFREN OLDUĞUNA KANAAT GETİRDİM GETİRECEM YA NEYSE.. KARDEŞŞŞ....BİR FİKİR DÜNYASIYLA İSTER SOL İSTER SAĞ OLSUN KİŞİSEL HUSUMET TAŞIMAK HİÇTE İYİ BİR PSİKOLOJİK ALAMET DEĞİLDİR... BÜYÜK YAZIYORUMKİ AT GÖZLÜĞÜNDEN İÇERİ SÜZÜLSÜN YAZILAR.. YAKIN TARİHİ İNCELEMEDEN GİRİŞTİĞİN COPY-PAST SALVOSUNA KARŞI CEVAPÇIKTI BENİMKİSİ.. MASUM İNSANLARI BOMBALAMAKMI DEDİN??? 16 MART 1978 DE 7 ÖĞRENCİ BOMBAYLA ÖLDÜRÜLDÜ BUNU DUYMADIN VARSAYDIM.. 1978 DE BEŞİKTAŞTA BİR KAHVEHANE BOMBALANIYOR 6 KİŞİ ÖLÜYOR HEMDE PARÇALANRAK OLAYI T.Ü.Ş.K.O ÜSTLENİYOR (TÜRK-ÜLKÜCÜ ŞERİATÇI KOMANDO ORDUSU) BOMBALANAN KAHVEHANE HERKESİN GİTTİĞİ NORMAL BİR YER.. HA BUNLARI SORDUN DİYE YAZDIM... SANDIKTA GÜNÜNÜZÜ GÖRÜRSÜNÜZ GİBİ ABES BİR CÜMLE SARFETTİN SANIRIM AFAZİ SORUNUN VAR UNUTTUN HEMEN, BU YÜZDEN OY KULLANMADIM DEDİM.. NEYSE SENİ ŞİZOFRENİK DÜNYANLA BAŞBAŞA BIRAKIYORUM, BİRAZ B VİTAMİNİ ALIVER, BİRAZ DAHA FAZLA KİTAP OKU, KENDİNİ TATMİN EDECEK UĞRAŞLAR EDİN, HER TARFINDAN TATMİNSİZLİK FIŞKIRIYOR AGRESİFLİĞİNDEN BELLİ... ^^Anlama yetersizliği var sende sanırım. Hiç bir partiye oy vermedim gibi komik bir optimistlik maskesi takıpda burada saçmalamaktan vazgeç.. 12 Eylül öncesi Abdullah Kıpçak tarafından öldürüldüğü öne sürülen ancak sorgulanamadan faili meçhul bir cinayete kurban giden bir sanığın hemen ardından gerçekleştirilen 12 eylül darbesi ve bununla ilgili bağlantılardan bahsedeceksen buyur et^^ YA ANLAMA YETERSİZLİĞİ DEMİŞSİN DE KARDEŞİM BU NE TÜRKÇE BÖYLE YA, YANİ BEN ÇOK İYİ DEĞİLİM AMA SANIRIM ARAPÇA YAZSAN DAHA OPTİMUM TERCİH OLACAK, ŞU PARAGRAFA BAKI HELE..))
- 309 cevap
-
- Türk Gençliği Bu Mu Şimdi
- Yakışıyor Mu?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
hahaha ÇOK KOMİKSİN, İŞİNE GELDİMİ BÖYLE SANIRIM CİCİ ÇOCUK, COPY PAST MATERYALLARIN ERROR VERDİ SANIRIM, OLAYLARA TEK TARAFLI BAKIŞ AÇINLA BU KADAR DEĞİLMİ? SEN MİLLİYETÇİ-MUHAFAZAKAR DEĞİLMİSİN..NEDEN SAVUNMUYORSUN?? YADA NE ÜDÜĞÜ BELİRSİZ COPY PAST LARINLA KİMİ NEYLE SUÇLUYORSUN? BEN HİÇ BİR PARTİYE OY VERMEDİM, AKEPENİN ALDIĞI %33 LE %66 LIK YÖNETİM GÜCÜNDENMİ BAHSEDİYORSUN?? BİRAZ YAKIN TARİH OKU KARDEŞ, KİTLE KUYRUKÇULUĞU İYİ YOL DEĞİLDİR, COPY PAST IN NEYLE ALAKALI İDİ PEKİ-- SOL TERÖR DİYORSUN YA ALSANA POLİS KATİLİ ÜLKÜCÜ TERÖR DİYORUM...ANLAMADIĞIN YER VAR MI ???
- 309 cevap
-
- Türk Gençliği Bu Mu Şimdi
- Yakışıyor Mu?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
BİTANE ZATI MUHTEREM POLİS TEŞKİLATINDAN BAHSEDİYOR VE SOL TERÖRDEN DEM VURUYOR KENDİSİNE ŞU SORUM OLACAK 1979 YILINDA ADANA EMNİYET MÜDÜRÜNÜ KİMLER NEDEN ÖLDÜRDÜ???? ACABA ARAŞTIRDINMI BİRADER?=? SUAT PARLAR IN KONTGERİLLA KISKACINDA TÜRKİYE ADLI KİTABINI HERKES OKUMALI YERİ GELİNCE ALINTI YAPACAM, DELİLLERİYLE VE MHP TEŞKİLAT İÇ YAZIŞMLARI VE DAVA TUTNAKLARIDA VAR..SIRASI GELİNCE TABİ.. EVET SORUM AÇIK, ARMAN ZATLI ŞAHIS HADİ BAKALIM COPY PAST MATERYALLERİNİ KARIŞTIR..
- 309 cevap
-
- Türk Gençliği Bu Mu Şimdi
- Yakışıyor Mu?
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
- Erkut Özmer 11 Şubat 2006 - Erkut Özmer Tarih 4 Temmuz 2003. Yer Kuzey Irak Süleymaniye kenti. Pencere açıldı, Bilaloğlan, piştov patladı Varın bakın, ş(k)anlı da Polat, yine kimi hakladı?* Son bir yıldır ABD Genelkurmay Başkanı’ndan CIA, FBI başkanına kadar üst düzey Amerikalılar Türkiye'yi yol ettiler. Bu geliş gidişlerin İran'a yönelik askeri operasyonun hazırlıklarıyla ilgili olduğu artık herkesin bildiği bir gerçek. Ancak herkesin bildiği bir gerçek daha var ki, Türkiye'de Amerikan karşıtlığı hızından çok bir şey kaybetmedi. Her ne kadar, İran'a bir operasyon için ABD'nin ihtiyaç duyduğu lojistik desteğin Türkiye üzerinden sağlanmasına, büyük ihtimalle TBMM by pas edilerek başka yollardan yardım yataklık edilecekse de, bunun için bile, kamuoyundaki Amerikan karşıtlığının bir şekilde ve olabildiği kadar soğurulması gerekiyor. Bu nedenle, ''derin'' bir yerlerde mevzilenmiş o malum 'vatanperver' kamuoyu mühendisleri halka yönelik psikolojik harekatın zamanının geldiğine karar vermiş olmalı ki manipülasyon girişimleri gelmeye başladı. Gerçekle baş edemezsen sinemasını yap Bunun mekanizmalarının nasıl işlediğine ilişkin akademisyenler arasındaki teorik tartışmalar hiç kesilmese ve herkesçe kabul edilen olgunun nedenine birbirini çürüten rakip açıklamalar getirilse de, olgunun kendisi, yani, ticari (kitlesel) sanatın kitlelerin manipülasyonu için son derece etkili bir araç olduğu gerçeği konusunda kimsenin kuşkusu yok. Dünya üzerinde 20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran ABD hegemonyasının kurulmasında ve sürdürülmesinde Hollywood'un ''eğlencelik'' ürünlerinin, Pentagon’un silahlarından, State Department'ın diplomasisinden ve Wall Street'in mali sermayesinden hiç geri kalmayan stratejik bir rol oynadığını da bilen biliyor. Öyle önemli stratejik bir roldür ki bu, zavallı masum Hollywood, çoğu zaman ABD emperyalizmin yukarıda sayılan diğer (resmi) organlarının beceriksizlikleri ve çuvallamalarının yarattığı pisliği bile temizlemek zorunda kalmıştır. Hatırlayalım ve hatırlatalım: ABD işgal orduları ne zaman yenilgiye uğrasa Hollywood, sonuçta kayıp verilse de oyunun iyi oynandığını, aslında yenilginin de yenilgi olmadığını anlatan şatafatlı bir sinema filmi yapar ve Amerikan halkının ihtiyacı olan gazı verir. Vietnam yenilgisinin acısını yenilgiden 10 yıl sonra yaptıkları “Rambo” filmleriyle, 11 Eylül saldırısının yarattığı güvenlik şokunu ünlü “24” dizisiyle, Somali'deki yedikleri şamarın acısını da "Kara Şahin Düştü" filmiyle çıkarmaya çalıştılar. Siz istediğiniz kadar yenin, nasıl olsa filmini biz çekeriz Sözü ''bizim'' Polat'a getirebilmek için şu Rambo üzerinde biraz daha durmak zorundayız. Zorundayız, çünkü her ne kadar daha Amerika keşfedilmeden önce imparatorluklar kurmuş daha eski bir uygarlığın ahfadı olsak da, modern kapitalizmin bütün gerekleri gibi -çok partili demokrasi, askeri darbeler, şirketler hukuku, devlet yönetimi, resmi ideoloji, psikolojik savaş, az miktarda İngilizce, askeri eğitim ve donanım, polis teşkilatının reorganize edilmesi, soruşturma (?) teknikleri ve aletleri, akademik mevzuat, fast food, ketçap, zayıflama diyetleri, kontrgerilla, toplum mühendisliği, kredi kartları, borçlanma, borç yönetimi, ekolojik kirlenme, gerçek ya da hileli iflas, borsa ve borsa manipülasyonu, epilasyon, estetik ameliyat, saçı sarıya boyama, sarı sendikacılık, anti-aging, medya ve medyanın kullanımı, yoga, zen budizm, güvensizlik, mafya, kayıt dışı ekonomi, ticari sanat, kontrollü şiddet, genelleştirilmiş cinnet ve daha bir çok şey gibi- sinemacılığı da esas olarak Amerikalılardan öğrendik. Rambo, o şişkin kaslı, biraz eblehçene de olsa sert bakışlı, kodu mu oturtan delikanlı, aslında gerçek bir delikanlı değil, ağır bir travmaya uğramış, kendine güvenini yitirmiş bir toplumun ideolojik birliğini yeniden sağlamak, ezberi bozulmuş, pusulası şaşmış bir halkı egemenlerin istediği yönde ve egemenlere lazım olduğu kadar tedavi etmek için yaratılmış bir psikolojik eczacılık ürünüydü. Amerikan halkına ezberini şaşırtan, kısa bir süre için de olsa düzeni ve hakim ideolojiyi sorgulamaya zorlayan travma neydi? Cevabı basit: Gücünün doruğundaki süper güç ABD, Güney Asya'da yoksul bir ülkenin yoksul, yarı aç ve kötü silahlanmış savaşçılarına yenilmişti. Öyle bir yenilgiydi ki bu, ABD'nin askeri ve siyasi eliti on yıl boyunca, büyük ölçekli yeni askeri maceralara atılma cesaretini bulmakta ve bu tür maceralar için olmazsa olmaz halk desteğini sağlamakta zorluk çekecekti. Kriz zamanlarında kahramanlara ihtiyaç artar ve gerçek dünyada kahraman bulunamıyorsa ticari sanat kahramanlar üretir. Böylece Rambo geldi, düşmanı (sanal dünyada) yendi. Ve beyaz perdedeki müthiş performansıyla Vietnam savaşına birinci elden tanık olmamış yeni nesil Amerikan gençliğine, bir kaç yıl sonra kitleler halinde Irak'a gitmek ve orada küçük gruplar halinde azar azar ölmek için gereken ideolojik gazı bir ölçüde de olsa verdi. Ve fakat bu arada, gerçek hayatta bu süper askerleri, bu tam teçhizatlı mükemmel ölüm makinelerini yenen ve kuyruklarını kıstırdıkları gibi geldikleri yere dönmeye mecbur eden o ufak tefek, kara kuru, yarı aç yarı tok adamların ne menem savaşçılar olduğu sorusu gürültüde kaynadı gitti. (Adamlar karate biliyorlardı abi, hem Sovyetlerden de silah alıyorlardı). Bu soru, ordusu dağıtılmış, ekonomisi mahvedilmiş, görünüşe göre hiçbir direnme olanağı kalmadan teslim alınmış Irak'ta Amerikalıların karşısına yeniden çıkacaktı (Adamlar fanatik abi, hem el Kaide'den de destek alıyorlar). Ve Polat girer ya da Hollywood yapar da Yeşilçam yapamaz mı 1 Mart tezkeresinin TBMM'de reddedilmesinden sonra gerilen Türk-Amerikan ilişkilerinin ardından yaşanan, Genelkurmay'a bağlı subay-astsubaylarından oluşan 11 kişilik özel birliğin başına çuval giydirme olayının üzerinden 3 yıla yakın bir zaman geçti. Bu zaman zarfında çuval olayının yarattığı travma ve yankıları çok konuşuldu. Çuvallamadan bu yana çuvalın acısını örtbas etmek için kimi senaryolarda yazılmadı değil. 19 Mayıs 2004'te Kokpitepe denilen Irak-Türkiye sınırında bir bölgede yaşanan bir olay, 5 Haziran 2004 tarihli Referans gazetesinin haberiyle gündeme bomba gibi düşmüştü. Yazılana göre, Türkiye sınırını geçen Amerikan askerlerinin komutanı albaya Türk birliğinin albayı tarafından kafasına çuval geçirilmişti. Genelkurmay haberi, aynı gün yalanladı. 4 0cak 2006'da, bu olay yeniden gündeme getirildi. Bu sefer Hürriyet gazetesinin yürüttüğü psikolojik harekatla, olay yerinde bulunan emekli Albay Aziz Ergen'in ağzından yeni bir senaryo yazılmıştı. ABD'li Albay Martin Rollinson'a çuval geçirilmemiş ama çırılçıplak soyulmuştu. Aziz Ergen "çuval az gelirdi, çırılçıplak soydum" demekteydi. Bütün bu anlatılanların da gerçeklikten çok fantezi aleminde cereyan etmiş olduğu, olay yerindeki korucu başı İhsan Ediş'in anlatımlarıyla ortaya çıktı. Uzun süre Türkiye'de de görev yapan ve çok iyi Türkçe konuşabilen ABD'li Albay Türk-Amerikan Konseyi’nce ödüllendirilirken, Albay Aziz Ergen erken emekliye sevk edildi. ABD-Hürriyet gazetesi ortak yapımı psikolojik harekat başarısız olmuştu. Çuvalın intikamı alınamamıştı. İlginç olan, bu olay ilk gündeme geldiğinde derhal açıklama yapıp yalanlayan Genelkurmay’ın bu sefer sessiz kalmasıydı. İşte ''bizim'' Polat'ın misyonu tam da burada ortaya çıktı. ABD’ye verilmesi gereken karşılık verilememişti ve sömürge ülke adamı kişiliksizliğiyle de verilemeyecekti. Nasıl ABD emperyalizmi gerçek hayatta ne zaman duvara toslasa bunun yarattığı travmanın sanal tedavisini Hollywood üstleniyorsa, Yeşilçam'ın da ''devletinin ve milletinin'' hizmetine koşacağı zaman gelmişti. Türk kahramanı küreselleşiyor Polat Alemdar bir yeni sömürge ülkesinde gerçek hayatta çok rastlanan ezik ve yenik bir kişiliklerden değildi. O, çelimsiz yapısıyla Rambo’ya taş çıkartan, istihbaratçı-Mafya kırması vatansever Türk’tü. “Bir Türk dünyaya bedeldi” ve Kuzey Irak’ı Amerikalılarla Kürtlerin başına geçirip gelecekti. Malkoçoğlu(Cüneyt), Battalgazi, Tarkan filmlerinden aşina olduğumuz bu tipleme ve retorik ülkemizde yıllarca faşist alt kültürün (belki de üst kültürün bile) ideolojik hatta teorik beslenme materyalleri oldular. 70’li yıllardaki eziklik, siniklik kendini bu kahramanlarda tatmin edecek bir karaktere dönüşmüştü. Ama şimdi Polat var. O eski zamanların ilkel savaşçısı Malkoçoğlu Cüneyt değil! Teknolojinin tüm imkanlarından yararlanmış 10 milyon dolarlık bir adam. Kolay değil, 70’li yılların filmlerinde bir Murat 124’ü bile feda edemeyen Yeşilçam, şimdi milyon dolarları Polat’ın imalatına harcıyor. Aynı anda çeşitli ülkelerde yüzlerce sinema salonunda da gösterime giren Kurtlar Vadisi-Irak’ın, ABD’de de bir galasının yapılması düşünülüyor. Geliştik, kalkındık, muasır medeniyetler seviyesine ulaştık herhalde… AKP’nin Polat Alemdar sevgisi Kurtlar Vadisi-Irak filminin öncülü Burak Turna-Orkun Uçar ikilisinin yazdığı Metal Fırtına adlı romandı. Amerikan karşıtlığıyla dikkat çeken kitap "ulusalcı" çevrelerden yoğun eleştiri almıştı. Çünkü kitapta, Türk Ordusu ABD ordusu karşısında 1 hafta bile dayanamadan yeniliyor ve haftasında Amerikan askerleri Ankara'da Türk kadınlarına tecavüz ediyordu. Kitabın tanıtımı AKP binalarında yapılıyordu. Metal Fırtına'nın açtığı yoldan sahneye giren Kurtlar Vadisi'nin de (filmin yapımcıları ve baş rol oyuncusunun tarikat bağlantılarıyla ilgili spekülasyonlar bir yana) AKP'nin gündemi arasında sıkı örtüşmeler olduğu görülebiliyor. Filmin ilk seyircisi ne hikmetse Başbakan Tayyip Erdoğan oldu. Özel isteği üzerine Tayyip Erdoğan’a ve aile efradına özel bir gösterim ayarlandı. Erdoğan filmden çok memnun kaldığını, beğendiğini açıkladı. Reklamlarını izleyen emekli generaller ise üsteğmenin intiharının doğru olup olmadığını, şehit sayılıp sayılmayacağını, ailesine emekli maaşı bağlanıp bağlanmayacağını tartıştılar. Filmin galası ise Amerikan askeri kılığına girmiş figüranların bilet kestiği bir salonda büyük bir şatafatla yapıldı. Tayyip Erdoğan’ın ve diğer AKP’lilerin film hakkındaki olumlu görüşlerini tüm kamuoyu öğrendi. Ancak TSK’nın ne dediğine dair hiçbir açıklama yok. Filmin giriş sahnesinde “Atalarıma layık olamadım” diyen üsteğmen Süleyman Aslan’ı o duruma düşüren çatışma emrini vermeyen amirleri değil mi? Dolayısıyla Genelkurmay bu konuda zan altında kalmıyor mu? Çünkü olaydan sonra Genelkurmay açıklamalarında “iyi ki askerlerimiz itidalli davranıp silah kullanmadı, yoksa sonuçları çok kötü olurdu” demedi mi? Neyse ki Polat var. Hepsinin kafasına kurşunu sıktı!... Filmin finansmanın da İslamcı-tarikatçı desteğinin olduğunun kamuoyuna yansıdığı düşünüldüğünde AKP’nin inceden Genelkurmay’a bir gol daha atmış olduğu söylenebilir. Polat Amerikan karşıtı değil abi, gözünü seveyim idare et Filmin işlevini ve AKP’nin bu konudaki resmi görüşünü açıklayan Abdullah Gül oldu: "Bu film Türk-ABD ilişkilerini zedelemez. Öyle olduğunu zannetmiyorum. Amerika'da da böyle çok filmler var. Türkiye'de de var… Bu filmdir, senaryodur. Senaryolar hayali olur, gerçekçi olur, bazen belgesel olur, bazen belli olaylara atıfta bulunurlar. Önemli olan neticede toplumlar, ülkeler arasında düşmanlık tohumlarının atılmamasıdır." AKP'nin (iktidara gelirken bol bol yararlandığı şimdiyse, ''Büyük Ortağın'' izniyle kabul edilebilir sınırlarda, iç tüketim amacıyla terbiye edilmiş şekliyle korumaya çalıştığı) Amerikan karşıtlığıyla, Kurtlar Vadisi'nin ''anti Amerikan'' söylemi arasında çarpıcı paralellikler var. Bu paralellik ''çıkarlarda ve ticarette birlik, söylemde serbestlik'' sloganıyla ya da ''anlarsın ya abi, milleti uyandırmamak için sana biraz atıp tutmak zorundayım, gözünü seveyim idare et'' anlayışıyla özetlenebilir. Bir gazetenin haberine göre, paralellik, daha filmin resmi web sitesinin giriş sayfasında bile ayan beyan. Sitede, 'Amerika'da Yaşama Fırsatı' başlığıyla yer alan bir duyuruda ABD vatandaşı olabilmek için her yıl çekilişler yapılan 'Green Card' (Yeşil Kart) başvuru formu dikkat çekiyor. Duyuruya bir tık yapanlar, 'Rüyalar ülkesi Amerika'ya kapağı atabilmenin ilk adımını atmış oluyor. Alaturka Amerikan karşıtlığı da böyle olsa gerek. Yerli Rambo-Polat da tıkladı mı acaba? Filmde Amerikan-Kürt ittifakına ve Kürt liderlerin işbirlikçiliğine, Ortadoğu’nun tüm mazlum halklarını satışına yapılan göndermeler de, 60 yıllık Amerikan-kurt ittifakını, Gladio’nun tetikçiliğini, Nato’nun kurşun askerliğinin üstünü örtmeye çalışan bir zavallılığının ürünü. Filmin konsept danışmanı eski solcu Soner Yalçın’ın katkılarından olsa gerek sol alt kültüre ait kimi söylemler de filmde kullanılmış. Amerikalı albayın Polat’a söylediği “don lastiğinizi bile biz veriyoruz” lafı, bariz biçimde solun bir zamanlar Amerikan sömürgeciliğinin ülkemizdeki boyutlarını açıklamak üzere kullandığı sözdü. Sonunu düşünmeden emperyalistlerle oynaşırsan ancak gülünç olursun 1 Mart tezkeresi ABD'de infial yaratmıştı. Amerikan halkının düzenin yedeklediği kesimi Türklere ve Türkiye'ye karşı hiç de hoş duygular beslemiyordu. Çuval olayı, yüreklerine su serpti. Türklere dersleri verilmiş, tezkerenin intikamı alınmıştı. Çuvalın ardından Wall Street Journal'da Robert Pollock'un “Avrupa'nın Hasta Adamı" yazıyla başlayan Türkiye'deki anti-Amerikancılığın bitirilmesi gerektiğini söyleyen yazıdan bu yanaysa psikolojik harekatın değişik merhalelerinden geçtik. Kokpitepe olayı Amerikan basınında ciddiyetle yer almazken, Pollock'un yazısı Türkiye’de olay yarattı. ABD’nin Kokpitepe’yi kendi kamuoyuna yansıtmadan Türkiye içi bir gaz verme olarak bırakması, bu işin ABD-Türkiye ortak yapımı olduğunu gösteriyor. Yani ''biz kendi kamuoyumuzu askerlerinizin başına çuval geçirip rahatlattık. Size de çuval değil, ama çuvalın mealiyle kamuoyunuzu rahatlamak düşüyor'' demiş olabilirler. Yoksa Pollock'un yazısı hatırlandığında, bu Kurtlar Vadisi filmi için ABD’lilerin çıngar çıkarması gerekmez miydi? Nedir bu sessizlik? Hatta, Hollywood desteği… Yoksa psikolojik harekatın vermek istediği mesaj şu mu: “Ey Türk milleti Amerika'ya Kokpitepe'de çuvalın karşılığını verdik, Kurtlar Vadisi-Irak'ta ile dünya aleme rezil ettik. Ödeştik… Artık barışabiliriz. Artık kardeş kardeş İran yollarına düşebiliriz.” Ulusal onurumuzu kurtarma seferleri, Türkiye halkının emperyalizme olan öfkesi yedeklenerek ve başkaca milliyetçi hassasiyetlerin manipülasyonu ile mümkün bir durum. Anti-emperyalist tepkiler ve milliyetçi öfkeler sinema salonlarına gömülerek ruhuna fatiha okunmak isteniyor. Ancak, keser döner sap döner, gün olur hesap döner. Ezop'un iyi bilinen bir hikayesidir: Bir insanla bir aslan arkadaş olurlar ve insanların bir şehrine gelirler. Şehrin ana meydanında elleriyle bir aslanın çenelerini ikiye ayıran görkemli bir adamın heykeli vardır. Heykele bakan aslan bıyık altından gülerek şöyle der: “Biz aslanlar heykel yapmasını bilseydik gerçekte işlerin nasıl olduğunu herkese gösterirdik.” Sinema salonları, dağıtım ağları, kameralar, medya ve iletişim araçları, kısaca söz, yetki ve iktidar bir gün emekçilerin, mazlum halkların eline geçerse, gerçekte işlerin nasıl olduğunu hepimiz göreceğiz. O zamana dek, Rambo ve Polat beyazperdede icra-i sanat eylemeye, egemenlerin mesajlarını ezilenlerin beynine çakmaya, psikolojik harekatları hedefine ulaştırmaya devam edecek.
-
- Michel Chossudovsky 12 Ocak 2006 - İran’a karşı nükleer savaş başlıkları kullanılarak yürütülecek olan açık bir savaşı başlatma çalışmaları şimdi nihai aşamasına ulaştı. ABD, İsrail ve Türkiye’den oluşan koalisyon ortakları, “ileri hazırlık” durumundalar. 2005 başlarından bu yana çeşitli askeri tatbikatlar yürütülüyor. Bunun karşısında İran Silahlı Kuvvetleri de Aralık ayında ABD destekli bir saldırı beklentisi içinde, İran Körfezi’nde geniş çaplı askeri manevralar düzenlediler. Washington, Tel Aviv, Ankara ve Brüksel’deki NATO karargahı arasında 2005 başlarından bu yana, yoğun bir mekik diplomasisi sürüyor. Son gelişmeler içinde, CIA Müdürü Porter Goss Ankara’ya yaptığı misyon ziyaretinde, Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’dan “İran nükleer ve askeri hedeflerine yönelik hava saldırıları için politik ve lojistik destek sağlamasını” istedi. Goss’un “Türk istihbarat servisinin operasyonu hazırlamak ve izlemek üzere özel işbirliği” isteminde bulunduğu bildirildi (DDP, 30 Aralık 2005). Karşılığında da, Başbakan Ariel Şaron İsrail Silahlı Kuvvetlerine, saldırıyı Mart sonunda başlatma konusunda yeşil ışık yaktı: “Tüm üst düzey İsrailli yetkililer Mart 2006 sonunu, İran’a yönelik askeri bir saldırı başlatma son tarihi olarak ifade ediyorlar… Mart sonu tarihi BM’in İran’ın nükleer enerji programı konusundaki IAEA raporu ile de çakışıyor. İsrailli siyasetçiler, yükselttikleri tehditlerin raporu etkileyebileceği ya da en azından deniz aşırı destekçileri tarafından Güvenlik Kurulu yaptırımlarını teşvik etmek ya da İsrail askeri eylemini meşrulaştırmak üzere kullanılabilecek olan türden belirsizlikleri zorlayabileceğine inanıyorlar.” (James Petras, Israil’s War Deadline: Iran in the Crosshairs, Global Research, Aralık 2005) ABD destekli askeri plan, bu aşamada, NATO’nun planlanan hava saldırılarına katılımının yapısı bakımından belirgin olmamakla birlikte, NATO tarafından destekleniyor. “Şok ve Dehşet” Askeri operasyonun çeşitli bileşenleri, Pentagon tarafından ve Nebraska’daki Offutt Hava Üssünde bulunan ABD Stratejik Kumanda Merkezi (USSTRATCOM) tarafından koordine edilen ABD Komutanlığı’nın sıkı denetimi altında. İsrail tarafından beyan edilen eylemler Pentagon’la yakın koordinasyon içinde sürdürülebilir. Operasyonun komuta yapısı merkezileştirildi ve askeri operasyonun ne zaman başlatılacağına nihai olarak Washington karar verecek. ABD askeri kaynakları İran’a yönelik bir hava saldırısının 2003 Mart ayında Irak’a karşı yürütülen “şok ve dehşet” tipi bombardımanla kıyaslanabilir büyüklükteki bir konuşlandırma çapına sahip olabileceğini kabul ediyorlar: İran’a yönelik Amerikan hava saldırıları Irak’taki Osiraq nükleer merkezine yönelik 1981 tarihli İsrail saldırısının boyutlarını önemli oranda aşabilir ve daha çok Irak’a karşı başlatılan 2003 tarihli hava saldırısı kampanyasının ilk günlerini andırabilir. Diego Garcia’dan havalanan ya da doğrudan Birleşik Devletlerden uçuş yapan operasyonel B-2 hızlı bomba uçaklarının, muhtemelen Katar’daki El Udied’den ya da oyun sahnesindeki bir başka yerden havalanan F-117 savaşçı uçaklarının desteğinde tam güçle kullanılmasıyla, yirmi dört adet şüpheli nükleer bölge hedef alınabilir. Askeri planlamacılar hedef listelerini sadece en yaşamsal tesisleri hedef alacak olan hava saldırılarıyla sınırlandırarak, Yönetimin tercihlerini yansıtabilirler…. Ya da Birleşik Devletler, Irak’ta bulunan ABD kuvvetlerine yönelik bir karşı saldırıda kullanılabilecek olan konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan güçlerine olduğu kadar, kapsamlı bir yelpazedeki Kitle İmha Silahları hedeflerine yönelik çok daha kapsamlı bir saldırı dizisi yürütebilir.(Bakınız http://www.globalsecurity.org/military/ops....htm’deki Globalsecurity.org.) Kasım ayında, ABD Stratejik Komutanlığı, “Küresel Yıldırım” başlıklı bir “küresel saldırı planı” hakkında büyük bir tatbikat gerçekleştirdi. Bu tatbikat “kurgusal bir düşmana” yönelik konvansiyonel ve nükleer silahların kullanıldığı bir canlandırmaya dayandı. “Küresel Yıldırım” tatbikatının ardından, ABD Stratejik Komutanlığı ileri hazırlık durumunda olduğu açıklamasını yaptı. (Aşağıdaki analize bakınız). Asya basını Küresel Yıldırım’daki kurgusal hedefin Kuzey Kore olduğunu yazarken, tatbikatların zamanlaması, bunların İran’a yönelik planlı bir saldırı beklentisi içinde yürütüldüğünü ima ediyor. 2004’lerin sonundan itibaren, İsrail, İran’a yönelik bir vuruş beklentisi içinde ABD yapımı konvansiyonel ve nükleer silah sistemlerini stokluyor. ABD askeri yardımı ile finanse edilen bu stoklama, 2005 Haziran’ında önemli ölçüde tamamlandı. İsrail ABD’den “taktik nükleer bombaların” kullanılmasını sağlayacak olan 500 “yer altı bombası” dahil, birkaç bin “akıllı hava silahı” aldı. “Konvansiyonel” BLU 113’ün “nükleer versiyonu” olan B61-11, konvansiyonel yer altı bombaları ile aynı biçimlerde elde edilebilir. (Bakınız Michel Chossudovsky, http://www.globalresearch.ca/articles/CHO112C.html , bakınız http://www.thebulletin.org/article_nn.php?...ofn=jf03norris). Üstelik, 2003 sonralarında bildirildiğine göre, nükleer savaş başlıklarıyla silahlanmış olan ABD Harpoon füze donanımlı İsrail Dolphin-sınıfı denizatlıları şimdi İran’a doğrultulmuştur. (Bakınız Gordon Thomas, http://www.globalresearch.ca/articles/THO311A.html ) Nisan 2005 sonları: İsrail’e öldürücü askeri donanım satışı. GBU-28 Buster Bunker olarak bilinen iki metrelik duvarları delen Bombalar: Putin’in İsrail ziyaretiyle aynı tarihte, ABD Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı (Savunma Bakanlığı) Lockeed Martin tarafından üretilmiş olan ek 100 buster bunker bombasının İsrail’e satıldığını duyurdu. Bu karar ABD medyası tarafından “nükleer hevesi karşısında İran’a yönelik bir uyarı” olarak yorumlandı. Satış (WGU-36A/B güdüm kontrol birimi ve destek teçhizatı dahil olmak üzere) daha büyük ve daha inceltilmiş “Güdümlü Bomba Birimi-28 (GBU-28) BLU-113 Penetrator ile ilgili. GBU-28 “derin zemine yerleşik komuta merkezlerine nüfuz eden özel bir silah” olarak tarif ediliyor. GBU-28’in kitlesel patlamalar yoluyla binlerce sivilin ölümüne neden olma yeteneğinde, 2003 Irak işgalinde kullanılmış olan Dünya’nın en öldürücü “konvansiyonel” silahı olması, gerçeğin esas yönünü oluşturuyor. İsrail Hava Kuvvetleri GBU-28’leri F-15 uçaklarında kullanmaya hazırlanıyor. (Bakınız http://www.dsca.osd.mil/PressReleases/36-b....pdf’deki DSCA haberin metni). Savaşın Yayılması Tahran saldırıya uğradığında, İsrail’i hedef almış olan balistik füze vuruşlarıyla karşılık vereceğini ilan etti (CNN, 8 Şubat 2005). Bu saldırılar, Irak ve İran Körfezi’ndeki ABD askeri tesislerini hedef alabilir ki, bu da bizi acilen askeri tırmanma ve savaşın patlaması senaryosuna götürür. Şimdi üç farklı savaş sahnesi mevcut: Afganistan, Irak ve Filistin. İran’a yönelik hava vuruşları geniş Ortadoğu Orta Asya bölgesinde bir savaşın patlamasına katkıda bulunabilir. Üstelik, İran’a yönelik planlanmış saldırı, Suriye birliklerinin Lübnan’dan, İsrail kuvvetlerinin konuşlandırılması için yeni bir alan açan tam zamanında geri çekilişi ile ilişki içinde anlaşılmalıdır. Türkiye’nin, Ankara ile Tel Aviv arasında geçen yıl yapılan anlaşmanın ardından, ABD-İsrail askeri operasyonlarına katılması da bir başka faktördür. Yakınlarda, Tahran, hava savunma sistemini Rus yapımı 29 Tor M-1 anti-füze sistemlerinin elde edilmesiyle güçlendirdi. Ekim ayında, Moskova ile işbirliği içinde “bir Rus roketi bir İran casus uydusunu, Sinah-1’i yörüngeye oturttu” (bakınız Chris Floyd). Sinah-1 gelecek aylardaki Rus uzay atışları için hazırlanan birkaç İran uydusundan ilkiydi. Yani İranlılar yakında bir İsrail saldırısı hakkında erken uyarında bulunabilecek olan bir uydu ağını yerleştirmiş olacaklar; bu ağ Tahran’daki mollaların sakallarındaki kıpırtıyı bile haber alabilen çok daha güçlü İsrail ve Amerikan uzay casuslarının yanında soluk bir gölge olsa bile. Üstelik, Sunday Times’ın bildirdiğine göre, geçen ayın sonlarında Rusya güdümlü füzeleri ve lazer-güdümlü bombaları yok edebilecek ileri bir savunma sistemini İran’a satmak üzere 1 milyar dolarlık bir sözleşme imzaladı. Bu da birkaç ay içinde hazır olacak. (age.) Kara Savaşı CONPLAN altında bir kara savaşı öngörülmemekle birlikte, hava bombardımanları tırmanma süreci bir kara savaşına neden olabilir. İran birlikleri İran-Irak sınırını geçebilir ve koalisyon güçleriyle Irak içlerinde karşılaşabilir. İsrail birlikleri ve/ya da Özel Kuvvetleri Lübnan ve Suriye’ye girebilir. Son gelişmelerde, İsrail askeri tatbikatlar düzenlemenin yanı sıra Ankara hükümeti ile işbirliği içinde Özel Kuvvetlerini Türkiye’nin İran ve Suriye ile olan sınırındaki dağlık bölgelere konuşlandırmayı planlıyor: Ankara ve Tel Aviv, İsrail ordusunun İran’a sınır olan [Türkiye’deki] dağlık bölgelerde askeri tatbikatlar yürütmesi konusunda bir anlaşmaya varmak üzere. Bir Birleşik Arap Emirlikleri gazetesine [göre]…, İsrail ordusu Genel Kurmay Başkanı Dan Halutz ile Türk yetkililer arasında varılan bir anlaşmaya göre, İsrail, İran ile Suriye’yle sınır oluşturan alanlarda çeşitli askeri manevralar yürütecek. [Noktalama burada basıldığı gibidir ve devam etmektedir]. [Dan Halutz] birkaç gün önceden Türkiye’ye gitti. BAE gazetesi, ismini vermeden bazı kaynaklara başvuruda bulunarak, vurgulamaya devam ediyor: İsrail tarafı kış aylarında İran sınırı yakınındaki dağlık bölgelere geçiş zorluğu nedeniyle manevraları sürdürme isteminde bulundu. İki Hakkari ve Bulo birimi henüz programlanmamış olan manevralarda yer alacaklar. Birimler İsrail’in özel askeri birimleri açısından en önemli olanlar ve terörizmle savaş ve gerilla savaşı yürütmekle yükümlüler. Önceden Türkiye, İsrail pilotlarının İran sınırındaki alanda eğitim görmesini kabul etmişti. [Anlaşmanın] haberleri Türk yetkililerin, komşu Suriye ve İran’a yönelik espiyonaj operasyonlarında Amerika ile işbirliği yaptıkları suçlamalarını geçiştirmeye çalıştıkları bir zamanda sızdırıldı. Geçen haftadan beri Arap basını Ankara’nın hazır oluşu ile, ya da en azından, kara ve hava sahasının İran’a yönelik faaliyetler için kullanılması konusundaki görüşmeleri ilkesel olarak sürdürmesiyle ilgili çeşitli raporlar yayınlamaya başladı. (E'temad website, Tehran, Farsça 28 Aralık 05, BBC Monitoring Services Translation) Sonuç Notlar Sonuçlar ezicidir. Uluslar arası topluluk denilen şey nükleer bir soykırım olasılığını kabul etmiştir. Karar vericiler kendi savaş propagandalarını yutmuşlardır. Batı Avrupa ile Kuzey Amerika arasında, yıkıcı sonuçlarını dikkate almayan, taktik nükleer silah kullanan hava saldırılarına ilişkin bir politik konsensüse varılmıştır. Kar güdülü bu askeri macera nihai olarak insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Önümüzdeki aylarda ihtiyaç duyulacak olan şey, tehlikeleri haber veren, bu savaş projesini tüm düzeylerde politik tartışma gündemine ve medyanın dikkatine taşıyan, politik ve askeri liderlere karşı çıkarken aynı zamanda onların ABD destekli nükleer savaşa karşı sağlam biçimde durmalarına sağlayacak ulusal ve uluslar arası bir büyük girişimdir. Nihai olarak ihtiyaç duyulan şeyse Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail’e karşı yaygın uluslar arası yaptırımların gerçekleştirilmesidir. Michel Chossudovsky on bir dille basılmış olan “Yoksulluğun Küreselleşmesi” isimli çok satan kitabın yazarıdır. Ottowa Üniversitesi’nde iktisat profesörü ve www.globalresearch.ca adresindeki Center for Research on Globalization yöneticisidir. Ansiklopedi Britannica’ya da katkıda bulunmaktadır. Son kitabının başlığı: America's "War on Terrorism", Global Research, 2005’tır.
-
MEMLEKETİMİZİN EMPERYALİSTLERE PEŞ KEŞ ÇEKİLMESİNİ SAĞLAMANNIN EN ÖNEMLİ YOLU RUHUNU BİLİNCİNİ ALMAKTIR.. 12 EYLÜLÜN YARATTIĞI YEŞİL KUŞAK BUGÜN TAMAMEN İKTİDARDADIR.. TÜM BUNLARDAN KENAN EVREN SORUMLUDUR..
-
CENGİZHAN ÇOK İDDİALI BİR BİLGİ VERMİŞSİN EVET ŞEVKET EYGİ KIŞKIRTICI İDİ AMA PARA MEVZUSUNU KANITLAYABİLİRMİSİN??? DOĞRUYSA ÇOK ŞAŞIRMAYACAM AÇIKÇASI...
-
YAĞIZ, VELİ CAN ODUNCUYU GAZİANTEP CEZAEVİNDE ARKADAŞI MUSTAFA BAKİ GÜLCAN ÖLDÜRDÜ YANLIŞ BİLİYORSUN BANA İNANMIYORSAN OZAN ARİFİ DİNLE O SANA ANLATSIN ^^DÜŞMANLARI DEĞİL, DOST BELLEDİKLERİ VURDU ONU^^ OZAN ARİF KENDİ KAYNAKLARINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...
-
YAĞIZ, VELİ CAN ODUNCUNUN İTİRİFLARI NI BEN UYDURMADIM O DÖNEM GAZETLERDE YAYINLANMIŞ LÜTFÜ OFLAZ LA RÖPORTAJI VAR TABİ SEN BUNLARI GÖRMEK İSTEMEZSİN KENDİNE BİR TARİH UYDURMUŞSUN, VELİ CAN ODUNCU MUSTAFA BAKİ GÜLCAN, ŞERAFETTİN AFŞAR LA BİRLİKTE BİR ÇOK CİNAYET İŞLEMİŞ ÇOĞU CİNAYETLERİNİ İÇKİ İÇTİKTEN SONRA İŞLEMİŞ DAHA SONRA İÇ HESAPLAŞMA SONUCU MUSTAFA BAKİ GÜLCAN TARAFINDAN CEZAEVİNDE ŞİŞLENMİŞ VS... DAVADAN DÖNELERİ VURUN,BEN DÖNERSEM BİLE VURUN (TÜRKEŞ) BU SÖZÜN MUSSOLİNİDEN DE ALINTI OLDUĞUNU BİLMEZSİN BİLMEK TE İSTEMEZSİN O KADAR ÇOK İNSANIN KANINA GİRDİNİZ Kİ HANGİSİNİN HESABINI VERECEKSİNİZ MESELA ADANA EMNİYET MÜDÜRÜ CEVAT YURDAKUL NEDEN KATLEDİLDİ?????? SAVCI DOĞAN ÖZ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ? BEDRETTİN CÖMERT? (ŞU AN ABİSİ DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANI) MARAŞ, ÇORUM,................... 1968 LERDE KOMANDO KAMPLARINI FİTNES ÇALIŞMAK İÇİN KURMADINIZ HERHALDE... TEKRAR YAZIYORUM SOLCULAR 1974 TEN ÖNCE SİLAHLANMADILAR BUNU KENDİ İÇ TARTIŞMALARINDAN GÖREBİLİRİZ SOLDA AYRIŞMA FAŞİST TERÖRDEN SONRA BAŞLAR............
-
YAĞIZ RUMUZLU ARKADAŞ 12 EYLÜL ÖNCESİ ŞİDDET OLAYLARININ BAŞLANGICINDA SOLCULARIN OLDUĞUNU İMA ETMİŞ ANCAK BU MÜMKÜN DEĞİLDİR SOLCULARDA 1974 E KADAR SİLAHLANMA OLMAMIŞTIR BUNDAN ÖNCEDE VEDAT DEMİRCİOĞLUNUN ÖLDÜRÜLMESİYLE BAŞLAYAN OLAYLAR OKULLARIN -YURTLARIN ÜGD LİLERİN SALDIRILARIYLA PEK ÇOK İNSAN HAYTINI KAYBETMİŞTİR.. YAKLAŞIK 40 SOL GÖRÜŞLÜ ÖĞRENCİNİN ÖLÜMÜNÜ TÜRKİYE SOLU SADECE PROTESTO GÖSTERİLERİ İLE KARŞILIK VERMİŞTİR ZATEN AYRIŞMALAR BURADAN İTİBAREN BAŞLAR BAZI FRAKSİYONLAR OKULLARI VE YURTLARI FAŞİSTLERE TESLİM ETMEYELİM DİRENELİM GEREKİRSE SİLAH KULLANALIM DİYEREK FRAKLI GRUPLARA GİTTİLER .. BUNLARI YAZARKEN AKLIMA VELİ CAN ODUNCU ADLI PSİKOPAT KATİLİN İTİRAFLARI GELDİ.. BENCE TÜRKİYE SOLU FAŞİST TERÖR KARŞISINDA KENDİNİ YETERİNCE ŞİDDETLE SAVUNAMAMIŞTIR.. BEN AZ BİLE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORU, BİRİLERİ MEMLEKETİN AYDIN İNSANLARINI KATLEDECEK BİZLER İZLEYECEĞİZ YOK ÖYLE YAĞMA...
-
ÜLKE KAYNAKLARI VE TOPLANAN VERGİLER, KİMLERİN HİZMETİNE VE ÇIKARINA ?
Othello_ şurada cevap verdi: SeDatsan başlık Politika Bilimi
tabiiki ülkenin kaynaklarını sömüren işbirlikçi mutlu azınlık için bir bütçe......... -
- Tanıl Bora / Radikal 27 Aralık 2005 - Maçlarda faşist selamı veren, düpedüz Mussolini'ye methiyeler düzen, antisemitist beyanlardan kaçınmayan Lazio'lu Di Canio, Livornolulardan nefret ediyor. Bu, Livorno için büyük bir şeref. Eray Özer, geçen pazartesi Di Canio'nun rezilliklerini yazdı. "Livorno taraftarları da sol yumruklarını sıkıyorlar. O da siyaset değil mi?" diye haklılaştırıyordu kendini. Aldığı bir maçtan men ve para cezasını da 'politik' olarak tanımladı, faşistliği gönül rahatlığıyla kabullenen Di Canio. Kim futbolun politika dışı olduğunu iddia edebilir ki? Hele, Milan kulübünün sahibi ve futbolun yayıncı kuruluşunun maliki Silvio Berlusconi'nin, milli takımın sloganını (Forza Italia) parti adı yaparak başbakanlığa yükseldiği İtalya gibi bir memlekette! En 'kızıl' şehir Bu âlemde, Di Canio'nun karşı kutbunun, Livorno'nun hali nice? Orta İtalya'nın kuzeyindeki Toskana bölgesinde, 150 bin nüfuslu bir liman şehri, Livorno. İşçi hareketinin ve komünistlerin kalesi olan bölgenin en 'kızıl' şehri. Kızıl bayrak, orak-çekiç, şehrin folklorunun parçaları. Son 10 yılda büyük direnişlere rağmen liman endüstrisinin tasfiyesi, şehri öldürmüş. Neoliberal rejime büyük bir öfke var. Livornolular, Roma'ya tek başına direnen Asteriks'in köyü gibi tahayyül ediyorlar kendilerini. '11 Freunde' dergisinin Aralık 2004 sayısına göre 'Otonomlar Tugayı' taraftar grubu, Livorno'yu, 'Liverpool'la beraber, proleter gururu taşıyan iki liman şehrinden biri' olarak tanımlıyor. Taraftarların lokali '1921' adını taşıyor; yani İtalyan Komünist Partisi'nin kuruluş tarihinin. Şehrin takımı da, koyu kızıl formasıyla, bu öfke ve direniş ruhunun bayrağı! 1921'de kurulan A.S. Livorno Calcio, 1949'da Serie A'dan düştükten sonra 30 yıl boyunca 3. ve 4. ligde sürünen ultra-ehemmiyetsiz bir kulüptü. 2002'de Serie B'ye tırmandı. 2004'te de 55 yıl sonra Serie A'ya dönmeyi başardılar. Şampiyonluk eğlencelerinin bir parçası, neofaşist partinin Livorno bürosunun tahrip edilmesiydi. O dönem şehrin garına astıkları 'Silvio, geliyoruz!' yazılı pankart, hâlâ duruyormuş! Serie A'daki ilk sezonunu, dokuzunculuk gibi başarılı sayılabilecek bir yerde bitirdiler. Koltuklu tribün zorunluluğunu, beton bloklara 60 santimetre arayla çizgiler boyayıp numaralar yazarak 'halletmişlerdi'! Tabii asıl, taraftarlarıyla temayüz ettiler. Standart tribün şarkıları: 'Bandiera rossa', 'Bela ciao'. Başbakana hakaret eden tezahüratlardan ötürü, kulüp birçok iç saha maçından sonra birkaç bin avro ceza ödedi. Milan deplasmanına giden Livornolular, Berlusconi'nin saç ektirdikten sonra tek gözünü eşarpla kapatarak korsan pozu vermesiyle alay etmek için, başörtüleri takmışlardı! Irak'ta Nasıriye'de ölen 17 İtalyan askerinin anısına bütün maçlarda saygı duruşunda bulunulurken, Livorno kale arkası köşesinden ('Kurva') 'On, yüz, bin Nasıriye!' tezahüratı yükselmişti. Tepkilerini "Bunlar işgalci askerlerdi. İtalya'da her yıl 1500 kişi iş kazasında ölüyor. Onlar için niye devlet töreni düzenlenmiyor?" diye açıkladılar. 200 taraftarın maçlara giriş yasağı var. Ciddi 'sert'ler! Vahim olaylara sebebiyet verebiliyorlar molotofkokteyliyle yaralamaya yol açmak gibi. O bir efsane: Lucarelli Şehrin isyancı ruhunun bayrağı Livorno takımıysa, takımın bayrağı da Cristiano Lucarelli. 29 yaşındaki forvet, buralı bir liman işçisinin çocuğu. 12 yaşından beri Livorno tribünlerinin gediklisi. Torino, Lecce, Valencia, Atalanta gibi üst düzey takımlarda oynarken, sakat ya da cezalı olduğunda da, Livorno 'Kurva'sında yerini alıyordu. 2003'te, Torino'yu bırakıp, 100 bin avro aşağısına Livorno'ya gelmesi, onu büsbütün efsaneleştirdi. Menajeri, 'Milyonunuz Sizde Kalsın' adıyla kitaplaştırdı onun öyküsünü. Kitap şu cümleyle bitiyor: "Livorno herhangi bir takım değildir, İtalya futbolunu kurtaracak güçlerden biridir." Lucarelli 25 golle, Livorno'nun Seria A'ya çıkışında büyük rol oynadı. Otonom Tugaylar taraftar grubunun kuruluş yılı olan 1999'a selamla, 99 sırt numarasını taşıyor. "Doğduğumdan beri komünistim" demişti bir beyanatında. 1996'da 21 yaşaltı milli takımda attığı ilk golde formasını sıyırıp Che Guevaralı tişörtünü göstermişti. Bir daha milli takıma çağrılmadı. Şimdi, 'rezerv' kadroda yer alıyor. Sol yumruğuyla 'komünist selâmı' verdiği için Di Canio'ya verilenin üç katı cezaya çarptırılmıştı. Livorno, Milan'a evinde 3-0 yenilerek sezonun ilk devresini 5. sırada tamamladı. Daha önce 2-1 mağlup ettiği Di Canio'nun Lazio'su, 9... Sendika.Org