
Dr. Ahmet İlyas
Φ Yeni Üyeler-
İçerik Sayısı
3 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Dr. Ahmet İlyas tarafından postalanan herşey
-
Makedonya’nın başkenti Üsküp’te, tarihi bir çarşı var. Osmanlılar döneminden kalma tarihi Türk Çarşısı, bugün bile Türk ve Arnavut esnafların yoğun olduğu, Üsküp’te Türk, Arnavut, Makedon, herkes tarafından beğenilen ve sıklıkla ziyaret edilen önemli bir ticaret merkezi. Ancak son günlerde Türk Çarşısı’nda önemli bazı gelişmeler yaşanıyor. Dünya Bankası tarafından finanse edilen “Belediyelerin ve Kültürlerin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında, tarihi Türk Çarşısı’nın onarımı için finansman imkanı sağlandı. Dünya Bankası’nın yanı sıra, Hollanda Hükümeti de projeye 350 bin Euro katkı sağlayacağını açıkladı. Buraya kadar olanlar, iç açıcı, tarihe yeni bir çehre kazandırma adına sevindirici. Ancak işin bir de başka bir boyutu var. Arnavutların Bayrak Günü olan 28 Kasım’da, tarihi Türk Çarşısı’na İskender Bey’in heykelinin dikilmesi amacıyla temel atma töreni yapıldı. İskender Bey (Arnavutların deyimiyle George Kastrioti), 1405 yılında doğmuş, Osmanlı kuvvetlerine karşı mücadele ederek Müslümanlığa karşı Katolik olmayı tercih etmiş, Arnavutlara göre efsanevi bir halk kahramanı. Arnavutluk’ta ulusal kahraman konumunda. Cair Belediye Başkanı İzet Mecidi, İskender Bey heykelinin yaklaşık 100 bin Euro’ya mal olacağını ve gerekli finansmanın Makedonya’daki Arnavutlar tarafından yapılan bağışlarla karşılanacağını açıkladı. Ancak İzet Mecidi’nin tersine, Arnavutları temsil eden Demokratik Bütünleşme Birliği üyeleri, heykelin finansmanının Makedonya Kültür Bakanlığı bütçesinden karşılanacağı şeklindeki açıklamalarında ısrarcılar. İskender Bey heykelinin yapılacağını öğrenen Türk Çarşısı esnafları, özellikle de Türkler, çarşıya böyle bir heykel yapılmasının halkın çarşıya olan ilgisini olumsuz etkileyebileceğini savundular. Fakat nihayetinde, 28 Kasım’da, Arnavut folklor gösterileri eşliğinde temel atma töreni yapıldı. Ancak 28 Kasım’dan sonra özellikle Makedonlar, Türk Çarşısı’na neredeyse hiç uğramaz oldular. Heykelin dikilmesini sevinçle destekleyen Arnavut esnaflar bile bu durumu gördükten sonra hata yaptıklarını anlayarak pişmanlık duydular. İskender Bey, Arnavutlar için önemli bir kahraman olabilir. Onların bu sevgisine saygı duymak da gerekir. Ancak, adı üstünde “Türk” olan ve Türk tarihini, ortak bir kültürü temsil eden bir çarşı, sadece bir heykel dikmekle Arnavut çarşısı olmaz. O heykel, yalnızca bugüne kadarki birliktelik ve dayanışmanın daha da gelişmesi önüne çekilmiş bir engel olur. Açıkça görülüyor ki, İskender Bey heykelinin finansmanı, Dünya Bankası’nca sağlanan fondan karşılanacak. Öyle bile olsa, bir heykelin 100 bin Euro’ya mal edilmesi de ilginç. Anlaşılıyor ki, Makedonya’da Arnavutlar, devlet desteğiyle propagandalarını yapıyorlar, Makedonya’yı gün geçtikçe yeni bir Arnavutluk haline getiriyorlar. Heykel için ayrılan bu 100 bin Euro’nun önemli bir kısmının yakında yine bir Arnavut propagandası için harcanacağı aşikar. Çünkü bu heykel olayı ilk değil. Doğumunun 600. yılı münasebetiyle, Makedonya Posta İdaresi tarafından üzerinde İskender Bey figürleri bulunan posta pulları bastırıldı. Arnavut dili üzerine yayınlanan ilk eser olan “Mesari”nin yayınlanmasının 450. yılı dolayısıyla da yine pul bastırılmıştı. Hemen yeri gelmişken sormak lazım: Atatürk pulları ne zaman bastırılmıştı?.. Bununla da kalmıyor olanlar. Üsküp Belediyesi, İskender Bey heykelinin yanı sıra, şehrin çeşitli noktalarına Bizans İmparatoru Jüstinyen (Hani şu, Fatih döneminden kalan tarihi Taşköprü’nün sahibi olan!), Car Samuil, Karpos, Kuzman Yosifovski Pitu, General Mihaylo Apostoloski ve Makedon Ortodoks Kilisesinin ilk başpiskoposu Dositey’in büst ve anıtlarını dikme kararı aldı. Üsküp’te onlarca esere imza atan, bir döneme damgasını vuran ve bugünkü Makedon kültürünün en büyük yapıcısı olan Türklere ait bir tane heykel projesi yok. Makedonya’daki Türklerin birliği MATUSİTEB, gelişmeler üzerine Üsküp Belediye Başkanlığı’na bir mektup göndererek, Üsküp’ün çeşitli bölgelerinde Makedonya asıllı tanınmış Türklere ait heykeller dikilmesini talep etmiş. Örnek olarak da Atatürk başta olmak üzere, Yahya Kemal Beyatlı, Paşayiğit Bey, Salih Asım Bey gibi isimler önermiş. Dileriz bu sefer Üsküp Belediyesi bizi utandırır da MATUSİTEB’in sesine kulak verir! 2006, Atatürk’ün doğumunun 125. yılı olacak. Makedonya Kültür Bakanlığı, Atatürk’ün doğumunun 125. yılında bazı etkinlikler düzenlemeyi planlıyor. Ancak neticede ortaya bir şey çıkmayacağı daha şimdiden belli. Zira Taşköprü’yü Bizans dönemine ait gösteren aynı Kültür Bakanlığı’nın çalışanları, “Etkinliklerin Türkiye tarafından planlanması gerektiği, herhangi bir yanlışlık yapılmaması için koordineli hareket edilmesinin uygun olacağı” gibi, girişimleri sonuçsuz bırakmayı amaçlayan bir sürü gereksiz prosedür ve bahane üretmeye başladı bile. Dünya tarihine yeni bir yön veren, tüm dünyanın büyük bir lider olarak saygı duyduğu Atatürk’ü anmanın neresinde yanlışlık olabilir ki? Makedonlar, İskender Bey heykeli dikilirken Arnavutluk’tan icazet mi almışlar? Makedonya da olan biteni anlamak bir süre önce daha zordu. Ama artık kimin ne yaptığı açıkça görülebiliyor. Makedonya’nın kontrolü, Arnavutların eline geçmiş bile. Yarın birgün “Zaten dünyanın neredeyse tamamı bize Makedonya yerine FYROM diyor ve bizi tanımıyor, en iyisi yeni ülkemizin adını ARNAVUTYA olarak değiştirelim” derlerse de kimse şaşırmasın. Unutmadan, MATUSİTEB’in girişimini canı gönülden destekliyoruz. Dr. Ahmet İlyas www.balkanpostasi.net [email protected]
-
KOSOVA ÜZERİNDEKİ POLİTİKALAR-I
Dr. Ahmet İlyas şurada cevap verdi: Dr. Ahmet İlyas başlık Politika Bilimi
Kosova’nın, muhtemelen 2006’da bir sonucun elde edileceği nihai statüsüne ilişkin görüşme sürecinde, sonucu belirleyici etkenlerden biri olarak da çevre ülkeler gösteriliyor. Daha önceki yazımızda da değindiğimiz gibi, Sırbistan başta olmak üzere Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan gibi Kosova’nın komşuları, bu süreçte etkin olacak ülkeler. Ancak bu komşu ülkelerin dışında, dünya kamuoyuna da yön verem iki önemli aktör daha bulunuyor. Politikaları çerçevesinde dünya kamuoyunu yönlendirme gücüne sahip ABD ve AB. Bölgesel aktörlerin dışında, Kosova sürecinde asıl rolü oynayacak iki unsurdur AB ve ABD. ABD, BM üzerindeki kontrol gücüne dayanarak, Balkanlardaki politikalarına şekil verebilmek için Kosova konusunun uluslar arası bir mesele olduğu ve BM tarafından çözüme kavuşturulması gerektiğini savunuyor. Buna karşın AB ise, Kosova’nın AB’nin yumuşak karnı olduğu bilinciyle, meselenin AB’nin iç meselesi niteliğinde olduğunu ve bu çerçevede çözüme kavuşturulması gerektiğini savunarak, BM’i ve bir anlamda da ABD’ni sahadan uzaklaştırmak istiyor. AB, Kasım 2005’te Kosova görüşmelerini takip etmesi amacıyla, AB Güvenlik Konseyi Başkanı Javier Solana’nın yardımcılığını yapan Avusturyalı diplomat Stefan Lehne’yi, özel temsilci olarak atadı. Böylece AB, Kosova konusunu AB içerisinde çözüme kavuşturulacak bir konu olarak kabul ettiğini tescillemiş oldu. Yine eş zamanlı olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nicholas Burns, “Belgrad yönetiminin, Kosova’nın statüsü ile ilgili görüşmeleri boykot etmemesini, aksi takdirde uluslararası toplumun girişimleriyle alınacak kararın Sırpların aleyhine olacağını, görüşmelerin dokuz ay süreceğini, bu sürenin sonunda uluslararası topluluğun taraflar arasında alınan kararları altı ay analiz edeceğini ve son kararın verileceğini” açıkladı. Diğer yandan, BM’de dış politika uzmanı olan Charles Kupchan ise, “Kosova ile ilgili görüşmelerin çok zorlu geçeceği, görüşmelerin Mayıs-2006’da bitmesini müteakip Kosova’nın bağımsızlığı yönünde karar çıkacağından dolayı, Sırp yönetiminin şimdiden ‘Bağımsız Kosova’ fikrine kendisini alıştırmak zorunda olduğu, Sırbistan tarafından hazırlanan yeni Anayasa’da Kosova’nın Sırbistan’ın bir parçası olarak gösterilmesinin yanlış olacağı” yönünde bir açıklama yaparak, ABD’nin politikalarını destekler bir tavır sergiledi. AB’nin Kosova görüşmeleri için özel temsilci atamasını müteakip, BM de Finlandiya Devlet Eski Başkanı Martti Ahtisaari’yi BM özel temsilcisi olarak görevlendirdi. AB ile ABD-BM arasında yaşanan bu diplomatik çekişme, bölgenin önümüzdeki dönemde geleceğini tayin edecek sonuçları barındırıyor. AB, Kosova’nın bağımsızlığını müteakip kısa sürede Arnavutluk’a yakınlaşacağı ve neredeyse yeni bir Arnavutluk olacağı endişesini taşıyor. Bu noktada da, “Avrupa’da iki Arnavut hükümeti olmamalı” düşüncesiyle, Sırbistan politikalarına biraz daha yakın duruyor. ABD ise, Arnavutluk’a son dönemde verdiği desteği gelecekte de Kosova üzerinde sürdürebilmek ve Balkanlar için önemli olan bir coğrafyada söz sahibi olabilmek için, Kosova’nın tam bağımsızlığını, dolayısıyla da “Büyük Arnavutluk” idealini açıkça destekliyor. Bu desteğini ise, BM üzerindeki etkinliği vasıtasıyla dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışıyor. Sırp diplomatların ve siyasetçilerinin, Kosova konusunda destek sağlamak amacıyla ABD siyasetçileri nezdinde sürdürdükleri kulis faaliyetlerinin her seferinde başarısızlıkla sonuçlanmasının altında yatan neden de budur. Makedonya’daki Arnavutların Demokratik Partisi (ADP) Başkanı Arben Caferi’nin, “Kosova’nın bağımsızlığını kazanacağı, Makedonya’da çok kültürlü etnik yapının korunmasının mümkün olmadığı ve ülkenin etnik yapıya uygun olarak parçalanması gerektiği, Kosova isminin Slav kökenli olduğu ve bu yüzden adının ‘Dardanija’ olarak değiştirilmesi ayrıca bağımsız Dardanija’nın Arnavutluk ile birleşmesi gerektiği” yönünde yaptığı açıklamalar da, “Büyük Arnavutluk” projesinin yavaş yavaş uygulamaya geçirildiğini gösteren bir ayrıntı oldu. Kosova’daki siyasetçiler, nihai statü görüşmelerinin üç aşamalı gerçekleşeceğini ve bağımsızlıkla sonuçlanacağını düşünüyorlar. Buna göre birinci aşama, BM özel temsilcisi Martti Ahtisaari’nin Kasım 2005’te Kosova ve Sırbistan’a yaptığı geziyle başladı. İkinci aşama, Ahtisaari’nin Ocak 2006’da bölgeye yapacağı ziyaretle başlayacak ve nihayetinde ise üçüncü aşamada, Martti Ahtisaari liderliğindeki BM ekibi, Kosova’nın bağımsızlığı konusunu görüşmek üzere toplanacaklar. Yine üçüncü aşamada, konuya müdahil çevrelerin heyetleri de bir araya gelecekler. Nihai statü görüşmelerinin neticesi, Balkanların da geleceğini belirleyecek bir sonuç olacak. ABD, “Büyük Arnavutluk” projesini destekleyeceği vaadiyle Arnavutları kullanmak suretiyle, Balkanlar’ın göbeğine yerleşecek. Düne kadar Makedonya’nın anayasal ismi konusunda sessiz kalmak suretiyle Yunanistan lehine tavır sergileyen AB’ne nispet yaparcasına, bir anda Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıması ve bu sayede Makedonya’yı da Balkanlar politikasına dahil etmesi, bu amacına yönelik eylemleridir. Bulgaristan’ın NATO üyeliği konusunda sağladığı açık destek ve askeri işbirliği de ABD’nin politikaları ile örtüşen hususlardır. Şimdi tüm bu hat batıdan doğuya doğru çekildiğinde, ABD’nin Adriyatik Denizi’nden Batı Karadeniz kıyılarına kadar Balkanlar’da söz sahibi olmayı amaçladığını açıkça görülüyor. Bu, Avrupa’nın gelecek yıllarına ve AB’nin varlığına doğrudan etki etmeyi amaçlayan bir eylem planı. AB ise, aslında bu konuda biraz geç kaldı. ABD’nin planını geç fark eden ve Avrupa’nın hassas noktası olan Orta Balkanlar konusunu görmezden gelen AB, dünyanın neredeyse tamamı tarafından anayasal ismiyle tanınmayan Makedonya’yı, 17 Aralık 2005’te yapılan toplantıda AB adayı ülke statüsüne aldı. Üstelik de Yunanistan’ın başını çekeceği şiddetli tartışma ortamlarını göz önüne alarak. Tüm bu gelişmeler ve stratejiler nedeniyle Kosova, Balkanlar için çok önemli bir konumda. Ancak bizler açısından Kosova kadar önemli olan bir diğer konu ise bölgedeki Türklerin akıbetinin ne olacağı. Bu kurtlar sofrasında, bizlerin de gelişmeleri çok dikkatli izlemesi ve oyuna gelmemesi lazım. Ne olursa olsun, birlikte hareket edilmesinde ve ortak bir politika belirlenmesinde büyük yarar vardır. Bu birlikte hareket etme konusunda Arnavutlar oldukça başarılılar. Arnavutluk, Makedonya, Kosova, neresi olursa olsun, hepsi aynı amaca inanıyor ve birbirlerini destekliyor. Oysa Türk toplumu, bazı bilinçli oyunlar neticesinde neredeyse birbirinden koparılmış durumda. Kosova’daki Türkler, Makedonya’dakileri beğenmiyor, diğeri öbürünü eleştiriyor… Hatta daha da acısı, Kosova’daki Türkler arasında bile güçlü bir işbirliği ve dayanışma görülemiyor. Önümüzdeki günlerin neler getireceği, herkesin merak ettiği bir konu. Dileriz sonuçtan olumsuz etkilenen kesimler arasında Türkler yer almaz… Dr. Ahmet İlyas [email protected] www.balkanpostasi.net -
Kosova, Balkanların en kritik bölgelerinden birisi. Bir anlamda da geleceğinin anahtarı. Yaşanan çatışmalar ve sonrasındaki süreç, acı hatıralarla birlikte Kosova’yı bugünlere kadar taşıdı. Şimdilerde ise Kosova’nın gündeminde, “Geleceğimiz nasıl olacak?” sorusu var. Kosova’da yaşayan Arnavutlar, Sırplar, Türkler, Boşnaklar ve diğerleri, bir umutla birlikte endişeyi de barındıran bu soru içerisinde, geleceklerine dair bir cevap arıyorlar. Halen BM kontrolünde olan Kosova, göründüğü kadarıyla bağımsızlık yolunda ilerlemeye çalışıyor. Halkın endişesi ise, bağımsızlık veya otonom yönetim şeklinde sonuçlanacak bir sürecin, Kosova’daki topluluklar arasında yeniden bir çatışma ortamı yaratıp yaratmayacağı konusunda odaklanıyor. Kosova’da etkinliklerini hala sürdüren silahlı gruplar, bu endişelerin korunmasında önemli rol oynuyorlar. İbrahim Rugova başkanlığındaki bugünkü Kosova yönetimi, nihai olarak bağımsızlıkla sonuçlanacak bir politikadan yana. Hatta Kosova Meclisi, 17 Kasım’da, Kosova’nın nihai statüsüne ilişkin sürecin temelini bağımsızlığın oluşturacağı yönünde bir karar aldı. Bu karar, siyasi erkin bağımsızlık iradesinde olduğunun açık bir göstergesi niteliğinde. Kosova Meclisi, nihai statü görüşmelerinde Kosova’yı temsil edecek heyeti ise; -Skender Hiseni (İbrahim Rugova’nın Temsilcisi), - Blerim Şala (Koordinatör), - Hol Berişa (Kosova Demokratik Birliği LDK Bşk.Yrdc.), - Jakup Krasniçi (Kosova Demokratik Partisi Bşk.Yrdc.), - İlber Hisa (ORA Bşk.Yrdc.), - Arbijan Gini (AAK Bşk.Yrdc.) isimli şahıslardan oluşturdu. Hepsinin de nihai hedefinde bağımsızlık yer almasında rağmen, bir türlü bitmeyen “benim bağımsızlığım daha iyi” tartışmaları, doğal olarak Kosova halkında da müzakere komisyonunun ne derece başarılı olacağı endişesini yaratıyor. Nihai statü sürecinde neticeyi etkileyebilecek en önemli aktör, şüphesiz Sırbistan olacak. Zira Sırbistan, Kosova’nın tam bağımsızlık yerine, dış güvenliği Sırbistan’a ait, iç yönetiminde otonom bir yapı kazanmasını savunuyor. Bir anlamda, Kosova’yı elinden kaçırmamak uğruna özerklik teklif ediyor. Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Draskoviç, “Daha az bağımsızlık, daha çok otonomi” söylemiyle, “Z4 Formülü” olarak da bilinen ve Bosna’da da gündeme getirilen siyasi formülü temel alarak, Kosova’nın dış güvenliğinin ve sınır muhafazasının Sırbistan’a, iç güvenlik ve yönetiminin ise bölgesel ağırlıklarına göre azınlıklara verilmesi içerikli bir nevi federatif sistemi, kamuoyunun gündeminde tutmaya çalışıyor. Diğer taraftan Sırbistan Hükümeti ise Sırbistan Parlamentosu’nda görüşülmek üzere, nihai statü görüşmeleri sonucunda Sırbistan’a baskı ile kabul ettirilecek her türlü kararın hukuk dışı ve yok sayılacağını içeren bir karar tasarısı hazırladı. Kosova’nın komşuları Makedonya ve Arnavutluk da bu süreçte söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Makedonya, özellikle sınır sorununun çözüme kavuşturulabilmesi isteğiyle, Kosova’nın bağımsızlığından yana. Ancak Makedonya’nın isim konusunda yaşanan tartışmaların aktörü olduğu bir dönemde, Kosova konusunda ne derece etkin olabileceği de merak konusu. Gerçi Makedonya, 17 Aralık 2005’te yapılan AB toplantısında, aday ülke statüsü kazandı. Bu, Makedonya’nın anayasal ismiyle tanınması konusundaki çabalarına olumlu katkı sağlayacak bir gelişme. Aynı zamanda da AB üyesi olan Yunanistan ile sorunlarını daha yakın bir cepheden tartışması anlamına gelecek. Arnavutluk ise, Kosova’daki nihai kararda halkın belirleyici olmasından yana. Halkın bağımsızlık yönünde bir kararda uzlaşması halinde, Kosova’nın bağımsızlığını şartsız destekleyeceğini açıklıyor. Aslında bu dolaylı siyasi açıklamalar, üstü kapalı bir şekilde bağımsızlığın desteklenmesinden başka bir şey de değil. Zira Kosova’da önemli bir nüfus olan Arnavutlar, tam bağımsızlıktan yanalar. Üstelik de her konuda Arnavutluk ile sıkı diyalog içerisindeler. Bir nevi, Arnavutluk tarafından yönlendiriliyorlar. Dolayısıyla da Arnavutluk’un politikaları, Kosova sürecinde önemli rol oynayabilecek potansiyele sahip. Nitekim, Kosova ve Sırbistan ile eş zamanlı olarak Arnavutluk da Parlamento Dış İlişkiler Komisyonu’nda, Arnavutluk’un, Kosova halkının istekleri doğrultusunda hareket edeceği ve halkın tam bağımsızlık talep etmesi durumunda koşulsuz olarak destek vereceği yönünde bir karar aldı. Üstelik bu karar, sosyalistler ile demokratlar arasında tam bir uyumla alındı ve daha önce hazırlanan taslakta yer verilen “şartlı bağımsızlık” ibaresi de karar metnine dahil edilmedi. Tüm bunlar, Arnavutluk’un, Kosova’nın bağımsızlığı konusunda ne kadar istekli olduğunu ortaya koyuyor. Zira bu gelişme, “Büyük Arnavutluk” hayalinin hayata geçirilebilmesinde önemli bir adımın atılması olarak algılanıyor. Kosova konusundaki değerlendirmelerimize, daha geniş bir uluslar arası perspektiften bakmak suretiyle müteakip yazılarda devam edeceğiz.