Zıplanacak içerik

marti_name

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

marti_name tarafından postalanan herşey

  1. marti_name şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde İlginç - Gülünç Resimler
    küçükken remiyi çok severdim ben paylaşımınız için tşkler
  2. dedemi yine acile kaldırdıkkkkkkkk bırakmıyor sigarayı yaw
  3. sıfır bir değer değildir sözü (7. bölüm) (haydar'ın armağan'a söylediği söz) sıfır bir değer değildir. bir sayı bile degildir. ancak başka bir sayının yanına gelince değer yaratır, tıpkı sevda gibi. sevdanın da tek başına değeri yok. ille de biri olmalı. sıfır ne kadar çoksa sayı o kadar çoğalır. sevda ne kadar çoksa insan o kadar çoğalır, büyür.
  4. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Roman Forumu
    olaylar 12 eylul vahsetinin yasandigi cezaevinde gecer. aslinda allahina kadar politik olan abuzer akillara durgunluk verecek bir apolitiklik ortusuyle cezaevindeki siyasi tutuklularla birlikte her durlu direnis eyleminin oznesi olur. guvenlik gorevlileri kendisini iskenceden gecirirken agzindan laf almaya da calisirlar ancak siz de emir kulusunuz tabii goreviniz gibi saygili ifadelerle iskencecileri delilik sinirinda gezdirir. cezaevinde aclik grevi baslar. bizim apolitik vatandas abuzerde yemek yemegi keser. guvenlik gorevlilerinin sen de mi aclik grevindesin lan diye sorusuna, ben orucum yanitini verir. kitap biterken bile vatandas abuzer in kim oldugu anlasilmaz. general bir başka gardiyana döndü: "buradaki tutukluların statüsü nedir?" gardiyan soruyu pek anlayamamıştı. bir şeyler söylemek istiyordu ama kem küm ediyordu. general bu kez soru şeklini değiştirdi: "yani evladım" dedi "buradaki tutuklular normal tutuklular mıdır?" asker bu kez soruyu anlamanın şevkiyle cevap verdi. "hayır komutanım?" "ya nasıl tutuklulardır?" "anormal tutuklulardır komutanım." "peki normal tutuklularla, anormal tutuklular arasındaki fark nedir?" "normal tutuklular, normal cezaevlerinde bulunurlar komutanım. hırsızlar, esrarcılar, ırza geçenler normal tutuklulardır. vatanı yıkmaya kalkışanlar anormal tutuklulardır!" "peki bunlara nasıl davranırız?" "anormal komutanım!
  5. ciddiyete
  6. arkadaşlar bu adam aç herhalde en ufak şeyde tazminat davasını açıyor...böyle mahkemelerde uğraşacağına herife para toplayalım herkes istediğini söyleye bilsin...mizah dergisine açtığı davayı kaybetti şimdi dedeye sıra geldi.sen aklımı koru yarabbimmmm
  7. bana bi açıklama yap o zaman _? ben neden okulun yanındaki mekanda rahat yemek yiyemedim ? cafemin tavanında onların ne işi var ???
  8. eline sağlık o ne yaaaaa kapıda kafa var
  9. ben meslek lisesinden mezunum...lise birinci sınıfta evim okula yakın olmadığı için mecburen okul çevresindeki mekanlara gidiyordum yemek yemeye.okulun ilk günleri bi mekana girdim yiyeceğimi aldım masaya oturdum.5-6 kişilik bi grup geldi.belli ki lise üçlerden.bi kaç kişi bana kaş göz yapmaya başladı anlamadım tabii.neyse o ara mekan sahibi geldi ve oğlum şöyle geçiver dedi.sonradan öğrendim ki o grupda bi çocuk ÜLKÜ OCAKLARININ GÖREVLENDİRDİĞİ REİS imiş ? okuduğum 4 sene boyunca inanın hadi siyasi görüşüm bi tarafa gerçekden yaptıkları tek bir olumlu iş yoktu.haraç alma,kavga çıkarma,okulda hocaların burnundan getirme vs vs vs hep bunların başının altından çıkardı.şimdi bi siyasi görüşünüz var ve bi derneğe üyesiniz size bi görev veriliyor reislik gibi...sizin göreviniz çocukları bilgilendirmek olabilir okulda piskopatlık yapmak değil ?gecen sene çalıştığım net cafenin tavanında alçı vardı ve bi bölme gibi oluyor alçılar bilirsiniz neyse boya yaparken alçıların bölmelerinden sopalar falçatalar vs eşyalar çıktı.onların çıkmasıyla beni saran merak oranın eski bi ülkü ocağı olduğunu öğrenmeme sebeb oldu...dayak kötek baskı nereye kadar ? _____________________________________________________________________________________ Arman bana Deniz Gezmişin bir tane hırsızlık olayını söylermisin ? o koca kafalı Demirel pişmanlık duyuyor onları ipe götürdüğü için sana ne oluyor ?
  10. arkadaşlar bu topiği ben açtım...tşk ederim ilgi gösterdiniz ama asıl amacım bu değil...yani bi insan buna nasıl cürret edebilir ? hiç bi kitapda yok mu bu işin bi cezası ? kimin üstüne vazife böyle bi defterden sayfa yırtmak ? dahada önemlisi olur olmaz şeylerin üzerinde haftalarca duran medya nerde ? neden örtbas ediliyor bu ?
  11. rica ederim gülsün...burda tüm sorunlar konuşulsun istiyorum...herkes bir engelli adayıdır senin dediğin gibi...foto bölümüde açıcam buraya
  12. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Engelliler
    Ankara: HACIOĞLU PİDE SALONLARI ankara metro sakarya girişi yanı (Dilemna'dan) * MUM CAFE (ankara selanik cd. 25--karnımızı doyurabileceğimiz güzel menüler var) (Dilemna'dan) * Samatya (kafe) Ankara KIZILAY da Metronun hemen yanında (metro soysal iş hani çıkışı) asansörü var aynı katta lavabosu var..(Minevra'dan) *Hacıbaba Kahve Evin(Sıhhıye metrosuna yakın Necatibey Caddesi girişi) (hayat76'dan) *DOWN KAFE (Kızılay Bulvar üzerinde) (hayat76'dan) *vişnelik odtü mezunlar derneği (derneğe kayitli bir üye gerekmekte)(yalnizbiropera'dan) * Ankara Cafe Selanik caddesi.kent english binasında.1.katta. (Dilemnadan) ____________________________________________________________________________ Haydi ‘Down Café’ye Ayşe AYDIN Down Sendromu... Kromozomlardaki hata nedeniyle oluşan genetik bir hastalık. Bedensel ve zihinsel zarar veriyor. Her 800 çocuktan biri Down Sendrom'lu olarak doğuyor. Peki Down Cafe'yi duydunuz mu? Bu Cafe'de Down sendromlu gençler çalışıyor ve kusursuz hizmet veriyor. Temelleri üç gönüllü girişimci tarafından atılan Down Cafe, Şubat 2001'den bu yana Ankara'nın Kızılay semtinde hizmet veriyor. Cafe'de, Ankara Saray Rehabilitasyon Merkezi'nde kalan ve anne babaları olmayan 13'ü zihinsel, biri ortopedik engelli 14 genç çalışıyor. Down Cafe çalışanlarının öyküsü Dünya Özürlüler Günü'nde başarının engel tanımadığını kanıtlıyor adeta... Onlar sizden farklılar. Sizin 'kadar' düşünemiyor sizin 'gibi' koşamıyorlar. Sevgileri de sizden farklı, nefretleri de... Başarı kavramları, kazanma hırsları sizinkiyle kıyaslanamaz bile! Ortak adları engelliler... Toplumun büyük bir kesimi onların bedensel ve zihinsel açıdan 'engelli' olduklarını düşünüyor. Ancak Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi Sercan Bozdemir, Sosyal Hizmet Uzmanı Hasan Güneş ve Nörolog Harika Alboğa engellilerin en az normal insanlar kadar verimli, istekli ve azimle çalışabileceklerini kanıtladılar. BİR YIL ÖNCE BAŞLADI Her şey yaklaşık bir yıl önce başladı. Ankara'da bulunan Saray Rehabilitasyon Merkezi'nde çalışan Bozdemir, Güneş ve Alboğa çalışan kadrosu engellilerden oluşan 'Down Cafe' projesinin temellerini attılar. Amaçları yaşları 15'in üstünde olan engelli gençleri sosyal hayata kazandırmak ve işgücü pastasından pay almalarını sağlamaktı. Üç gönüllü uzman tarafından atılan bu adım başlangıçta birçok kişi tarafından destek gördü. Ancak proje somutlaşmaya başladığında destekçilerin sayısı birer ikişer azalmaya başladı. Gençlerin garsonluk alanında eğitim almaları gerekiyordu. Turizm Meslek Liseleri'nde görev yapan öğretmenlerle konuşuldu. Ancak birçok 'eğitimci' engellilere öğretmenlik yapma 'külfetinden' kaçındı. Ankara Turizm Otelcilik Meslek Lisesi öğretmeni Zübeyde Örs dışında... Örs, öğrencileriyle birlikte böyle bir hizmet verebileceğini belirtti. Üç gönüllüden oluşan Down Cafe Projesi dördüncü üyesini kazanmış oldu. 13'ü zihinsel, biri bedensel özürlü 14 genç iki ay boyunca eğitim aldı. Eğitim süreci gerek uzmanlar, gerek lisenin öğrencileri, gerekse eğitim alan gençler açısından zor günler anlamına geliyordu. Gençler ilk günlerde neredeyse hiç konuşmuyor, yabancı olarak nitelendirdikleri eğitim ekibinin yanı sıra birbirleriyle de iletişim kurmuyorlardı. Gençlerin kendi aralarında kaynaşmaya başlamasıyla buzlar çözüldü. Sınırlı da olsa grup bilinciyle hareket etmeye başladılar. Artık karşıdan karşıya elele tutuşarak dörtlü gruplar halinde geçiyor, bir erkek tuvalete gitmek isteyince onu yedi erkek arkadaşı takip ediyordu! Önceleri kızlar ve erkekler olarak iki gruba ayrılan gençler iki hafta sonra birlikte gezmeye ve bireysel işlerinde yardımlaşmaya başladılar. Eğitimin başlamasından üç hafta sonra yaptıkları işin bilincine varmaya başladılar. Bir garsonun işini yaparken dikkat etmesi gereken noktalar konusunda düşünmeye, fikir yürütmeye koyuldular. Artık sabahları servislerine binmeden önce kıyafetlerini kontrol ediyor, gereken özeni göstermeyen arkadaşlarını uyarıyorlardı. Eğitimin bir diğer ilginç yanı eğitimi veren ekibin çoğunun lise öğrencisi olmasıydı. Öğrenciler başlangıçta çekindikleri 'öğrencileriyle' dost oldular, eğitim günlerini iple çekmeye başladılar. KIZILAY’DA AÇILDI Eğitim sürecinin ardından yer ve ekipman sorunu yaşandı. Ancak bu sorun ilk aşama kadar zor aşılmadı. Ankara Sosyal Hizmetler İl Müdürü Şükrü Akdoğan kuruma ait olan ve Kızılay'da bulunan bir mekanın 'Down Cafe' haline getirilmesi için önayak oldu. Cafe'de satışa sunulacak çay, kahve, pasta gibi malzemelerin tedarik edilmesini sağladı. İki sosyal hizmet uzmanı ve 14 çalışanıyla Down Cafe Ankara'nın Kızılay semtinde 27 Şubat 2001'de hizmet vermeye başladı. Cafe'nin ilk günlerinde de çeşitli zorluklar yaşandı. Gençler başlangıçta müşterilerden sipariş almaktan çekindiler. Kimi zaman masaların yerlerini karıştırdılar. Hata yaptıklarında 'küstüler', ağlamaya başladılar. Zamanla bu sorunların üstesinden gelindi. Masa örtüleri üç ayrı renkten örtüyle kaplandı, üç gruba ayrılan çalışanlardan her grup kendi masasıyla ilgilendi. Çekingenliğin yerini samimiyet ve iş bilinci aldı. Gençler artık müşteriler cafeye girerken onlara hizmet etmelerini söyleyen uzmanlara ''Şimdi gidemem, önce oturması, sonra üstünü çıkararak beş dakika beklemesi gerekiyor‘‘ cevabını verebilecek kadar bilinçliler. Gençlerin 12'si okuma yazma bilmiyor. Bu nedenle müşteriler siparişlerini adisyona işaretliyorlar. Adisyonları kasaya götüren gençler para üstünü müşterilerine vererek hesap kesiyorlar. Gençlerin 13'ü garson olarak, ortopedik engelli olan bir genç ise kasada çalışıyor. Gençler, Çıraklık Eğitim Yasası'na bağlı olarak maaş alıyorlar. Tüm masrafları Saray Rehabilitasyon Merkezi tarafından karşılanan gençler asgari ücretin yüzde 75'i kadar aylık ücret alıyorlar ve sigortalılar. Down Cafe Projesi geçtiğimiz aylarda uluslararası genç girişimciler ve profesyoneller derneği JSI'nın Türkiye ofisi tarafından ‘İnsanlığa ve Gönüllü Kuruluşlara Hizmet’ dalında birincilik ödülü aldı. Proje 123 ülkenin katılımıyla 2002'de gerçekleşecek JCI Katalonya kongresinde yarışacak. KAYTARMA YOK, İŞ VAR Down Cafe Projesi'nin mimarlarından Sercan Bozdemir şu anda Saray Rehabilitasyon Merkezi Müdür Yardımcısı olarak çalışıyor. Hasan Güneş, merkezde sosyal hizmet uzmanı olarak çalışıyor. Harika Alboğa ise artık İstanbul'da Maltepe Huzurevi’nde görev yapıyor. Alboğa, gençlerin pek çok açıdan, engelli olmayan çalışanlara örnek olması gerektiğini düşünüyor: ‘‘Down Cafe çalışanları işlerine öylesine bağlılar ki hiçbir şekilde işlerinden kaytarmayı düşünmüyorlar. Çok önemli bir iş yaptıkları bilinciyle motive oluyorlar. Motivasyonlarını kırabilecek tek şey çevredeki insanların onur kırıcı davranışları. Ancak şimdiye kadar müşterilerden böyle bir tepki gelmedi. Müşteriler arasında daha çok çocukları engelli olan aileler var. Onlar, Down Cafe'yi bir buluşma mekanı olarak görüyorlar. Çocuklarının burada çok rahat olduğunu söylüyorlar. Çocuklarının Cafe'de çalışabilmesi için para teklif edenler bile var. Down Cafe çalışanlarının başka yerlerde çalışmaya hazır olduklarını düşünüyorum. Başka yerlere kaydırıldıkları taktirde yeni çalışanlar yetişebilir. Amaç bu tür yerlerin yaygınlaşması.‘‘ Alboğa benzer bir çalışmayı Maltepe Huzurevi'nde kalan yaşlılar için de gerçekleştirmeye hazırlanıyor. ______________________________________________________________________________
  13. Toplumun Engellilere İhtiyacı Var Çok ağır bir hastalığın pençesinde dünyaya gelen oğlunun yaşam mücadelesinden yola çıkan Emine Gül, akademik anlamda bir çalışma yaparak, “Kur’an’ın Engelliye Yaklaşımı” adında bir doktora tezi hazırladı. Çıkan sonuç şu: Kur’an’ı Kerim’e göre, toplumun engellilere ihtiyacı var. Annelik imtihanının en ağırını belki de engelli çocukları dünyaya getiren anneler yaşıyor. Onlar çocuklarının ebedi kaderiyle hayatın güçlükleri arasında yıkılıyorlar çoğu zaman. Emine Gül de bir engelli annesi. Ama onu engelli çocuğu olan birçok anneden ayıran yönü yılgınlık yerine örnek bir mücadelenin içine girmiş olması. Çünkü oğlu Ahmet’in hastalığı Gül’e akademik anlamda bambaşka bir kapı açtı ve oğlu bir anlamda onun ilham kaynağı oldu. Dünyaya ölümcül bir hastalığın pençesinde gözlerini açan küçük Ahmet’in sürdürdüğü yaşam mücadelesinden yola çıkan anne Gül, aynı zamanda alanında bir ilk çalışma olan “Kuran’ın Engelliye Yaklaşımı” adlı doktora tezini kaleme aldı. İslam engellileri sosyal hayata davet ediyor İnsanlık tarihi sürecinde hep varolan engellilik konusunu Kur’an’ı Kerim’in ışığında anlatan tez, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları’ndan yakında çıkacak. Uzun bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkan kitaptaki bilgileri referans gösteren Gül şu noktayı vurguluyor: “Engelliler bu dünyaya boşuna gelmedi, onlar bu toplumun imtihanı.” Emine Gül, kitabıyla ilgili ilk çalışmalara bundan 10 yıl önce başlıyor. 1995’te bir erkek çocuk dünyaya getiren Gül, doğumdan 6 ay sonra korneadaki bir bozukluk için gittikleri göz doktorunun yaptığı uyarı üzerine genetik test yaptırınca oğulları Ahmet’in milyonda bir görülen “Mukopoli Sakkaridoz tip I” adlı genetik bir bozukluktan kaynaklanan hastalığı olduğunu öğreniyor. Alfa-hydranalin adında bir enzim eksikliğinden kaynaklanan bu hastalık hakkında doktorlardan aldıkları ilk bilgileri ise Gül şöyle anlatıyor: “Tıbben bir tedavisi olmayan bu hastalık, ağır seyrediyor fakat yaş ilerledikçe vücutta ciddi arazlar bırakarak görme, işitme, yürüme ve zihinsel yeteneklerini kaybettiriyor.” Bu bilgilerle yetinmeyerek eşiyle birlikte araştırmalarını sürdüren Gül, bu sayede ABD, İngiltere ve Kanada’da yaşayan Mukopoli Sakkaridoz hastalığına yakalanmış çocukların yakınlarına ulaşıp hastalıkla ilgili daha detaylı bilgiler alıyor. 1998 yılında hastalığın sebebi olan eksik enzimi suni yollarla üretmek için ABD’de bir çalışma yapıldığını öğreniyorlar ve bu ilacın 5 yıl boyunca piyasaya çıkmasını beklemeye başlıyorlar. Toplum üzerine düşen görevi yapmıyor Gül, Temmuz 2003’te nihayet ilacın piyasaya çıktığını belirterek bu gelişmeyi “Rabbimin bize sunduğu bir mucize” diye tarif ediyor ve engelli çocukları olan diğer ailelere sesleniyor: “Engelli çocukları olan aileler umutlarını yitirmeden dua etsin ve tıbbi anlamda yapılacakları güçleri nispetinde yerine getirmeye çalışsınlar.” Oğlunun hastalığı döneminde engelliler hakkında çok sayıda yaşanmış öyküler okuyan Gül, aynı zamanda bu alanda yapılmış akademik çalışmaları da inceliyor. Bugüne kadar engellilerle ilgili Kur’an merkezli herhangi bir çalışma yapılmadığını da fark ediyor. Durum böyle olunca doktora tezini engelliler üzerine hazırlamaya karar veriyor. Bundan 14 asır önce engellilere toplumun nasıl davranması gerektiğini Abese suresinde âmâ bir zatla Hz. Peygamber arasında geçen hadiseyi anlatmak suretiyle ortaya koyduğunu dile getiren Gül, “İslam dini engelli tüm insanlara dini ve sosyal yaşamlarında her tür kolaylığı sunmuş ve engelli insanları evlerine kapanmaya mahkum etmeyerek güçleri nispetinde aktif sosyal yaşama dahil etmiştir.” diyor ve konuya şu hadisle açıklık getiriyor: “Peygamber Efendimize (sav) gelen bir kişi ‘Ben görme engelliyim acaba namaz için mescide gelmesem olur mu?’ diyor. Peygamber Efendimiz (sav) ona ‘Ezanı duyuyor musun?’ diye soruyor. ‘Duyuyorum.’ cevabını alınca, ‘O zaman senin için bir fetva bulamıyorum.’ diyor. Buradan da anlaşıldığı gibi İslam, engellileri sosyal hayatın içine davet ediyor.” Engellilerin topluma olduğu kadar toplumun da engellilere ihtiyacı olduğunu vurgulayan Gül, “Onlar cemiyete katılmadıkça toplum bu insanlarla nasıl yaşanılacağını öğrenemiyor. Kur’an’da ‘Biz sizin taşıyamayacağınız yükü size yüklemeyiz.’ diyor ama bugün engelliler ve engelli aileleri üzerinde ağır bir yük var ve eziliyorlarsa bu toplumun kendi üzerine düşeni yapmayarak onu da engelli insanlara yüklemesinden kaynaklanmaktadır. Yani bunun sebebi insanların kendilerinin taşıması gereken yükü taşımamalarıdır.” diyor. Katıldığı bir panelde otistik çocuğu olan bir ilahiyat hocasının yaşadıkları toplumsal duyarsızlığa bir örnek gibidir. 21 yıldır sahip oldukları özel çocuklarıyla ilgilenmişler; ama bu süre zarfında hiçbir akraba ya da ahbaplarının ‘Bugün de çocuğunuza biz bakalım da siz eşinizle baş başa bir yere gidin.’ dememiş. Emine Gül, Peygamber Efendimizin yetenekli oldukları müddetçe bedensel engellilere çok önemli görevler vermekten çekinmediğini hatırlatıyor. “Görme engelli bir zat olan İbni Mektum adlı sahabeyi Peygamber Efendimiz, Mekke dışına çıktığı zaman kendi yerine vekil tayin etmiştir. Yine ortopedik engelli bir zat olan Muaz b. Cebel Yemen’e vali olarak tayin edilmiştir. Onu vali tayin etmesinin nedeni yeteneğine ve zekasına güvenmesidir. Kuran’da yer alan toplumun engellilere nasıl davranması gerektiğini anlatan 12 ayet de, bu görme engelli zatla Peygamber Efendimiz arasında geçen bir konuşmadan sonra vahiy edilmiştir. Mekkeli müşriklere tebliğ etmenin heyecanını yaşayan Hz. Muhammed, kendisine “Ya Muhammed Allah’ın sana bildirdiğini bana anlat.” diyen bu âmâ ile ilgilenemeyince, ‘Kör geldi diye yüzünü buruşturdu. Nereden bileceksin o anlayacak ve bundan faydalanacak. İstemedikleri halde sen diğerlerine yöneliyorsun. O ise istiyor.’ (Abese Suresi) ayeti vahiy olmuştur. “ Engelilik insanın lehine bir durumdur Ayrıca Hz. Peygamber, engellilerin ticaret yapmasını kolaylaştıracak ve sağlıklı kimselerin engellilerle bir arada yaşamaları konusunda temel ahlaki prensipler koyuyor. Görme engelliye yol göstermeyi, sağır ve dilsize laf anlatmayı da sadaka olarak değerlendiriyor, yardım etmeyi teşvik ediyor. Gül, Kur’an’da verilen engelli örneklerinin bir geçmişe bir de günümüze ve geleceğe bakan yönleri olduğunu, insanın kabulde zorlandığı hikmetini anlayamadığı bu durumlar karşısında Kur’an ayetlerinin kendisine yol gösterdiğini ve dayanak olduğunu ifade ediyor. Bu bağlamda Kur’an’ı Kerim’de hayır gözüken şeylerin şer, şer gözüken şeylerin de hayra dönüşebileceğinin delilleri sunulmaktadır; “Engellilik Yaratıcı kudret açısından insan aleyhine bir durum değil lehinedir de denilebilir.” Gül’e göre hiçbir durum; engelli ya da engelsiz olmak; nihai sonuç değildir. Kuran’ı Kerim’de insanları engelli ya da engelsiz diye kategorize etmez “Bu modern aklın bir ayrımı. Ama elbette ki bu insanları görmezlikten de gelmiyor. Tüm insanlar Allah’a kul olmanın muhatabı kılıyor. Sadece zihinsel engelliler dini yükümlülüklerden muaf tutuluyor.” diyor...
  14. 16 Mart - ŞU ÇILGIN TÜRKLER'', SESLİ KİTAP OLACAK Milli mücadeleyi konu alan ve satış rekorları kıran ''Şu Çılgın Türkler'' kitabı, görme engelliler ve yaşlılar için sesli kitap haline getirilecek. Yazar Turgut Özakman'ın, 2005 yılının Nisan ayında piyasaya çıkan ve aylarca en çok satan kitaplar listesinin zirvesinden inmeyen eseri, CD'lere aktarılarak, satışa sunulacak. Özakman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''Şu Çılgın Türkler''in sesli kitap olarak piyasaya sürülmesi projesinin, zamansızlık nedeniyle geciktiğini söyledi. Kitabı, görme engelliler ve yaşlılar için seslendireceklerini kaydeden Özakman, projenin en kısa sürede hayata geçmesi için çalışmaların sürdüğünü anlattı. Özakman, kitap sayfalarının deneyimli tiyatro sanatçısı Rüştü Asyalı'nın sesinde canlanacağını, müzik ve efektlerle de süsleneceğini kaydetti. Sesli kitap projesinin uzun zamandır gündemde olduğunu belirten Özakman, ''Vakitsizlikten bir türlü tamamlayamadığımız bir çalışma. Artık bir an evvel yapmak istiyoruz'' dedi. Özakman, Çanakkale Zaferi'ni konu alan yeni bir kitabın hazırlıkları içinde olduğunu da kaydetti. Roman türündeki kitaba ilişkin malzemeleri topladığını belirten Özakman, en kısa sürede yazım sürecine başlayacağını ifade etti. -''50 YILLIK EMEĞİN ÜRÜNÜ''- Turgut Özakman'ın milli mücadele yıllarını anlattığı ve ''50 yıllık emeğimin ürünü'' olarak nitelendirdiği ''Şu Çılgın Türkler'' eseri, 284. baskıya ulaşarak 568 bin adet satıldı. ''Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı'' sözleriyle tanıtılan kitap, Ulusal Kurtuluş Savaşı meşalesinin tutuşturulduğu günlerden başlayarak, zaferin kazanılarak genç Cumhuriyet'in temellerinin atılmasına kadar geçen dönemi roman kurgusuyla işliyor. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve milli mücadeleye kanlarıyla, canlarıyla emek verenlerin yanında Özakman'ın roman karakterlerini de katarak zenginleştirdiği eseri 747 sayfa.
  15. YA ANNEM OLMASAYDI? "Gerçek bir hayat hikayesi" Rıza Kuşcan Omurilik Felçli, Diyor ki : Bu kitapta okuyacağınız öykü benim önce yaşadığım ve daha sonrada yazma imkanı bulduğum "hayat hikayemdir". Biz engelliler.net olarak Rıza nın kitabının satılması için elimizden gayreti gösteriyoruz. Lütfen bu konuda siz de Rıza kardeşimize destek olun ve kitap şipariş vermek yanında çevrenizde bulunan arkadaşlarınıza bu kitabı alıp ve okumlarını -Her Sağlam İnsan bir engelli Adayı- olduğunu unutmamaları gerektiğini iletin. Sipariş için : Tel: 0212 556 28 00 Gsm : 0536 222 47
  16. Annem ve Hayatın Anlamı Psikoterapi Öyküleri Kabalcı Yayınevi / İnceleme Dizisi Nietzsche Ağladığında ve Aşkın Celladı gibi tanınmış kitapların yazarı Irvin Yalom, bu kitapta psikoterapi ve hayatın anlamını ararken, kendisinin ve hastalarının yaşadığı deneyimleri konu ediyor. Ölümünden birkaç yıl sonra düşlerine giren kendi annesi; ölümcül bir kansere yakalanmasına rağmen hayatın anlamını yitirmeyen Paula; çok sevdiği ağabeyini ilkgençlik yıllarındaki bir araba kazasında yitirmiş ve şimdi de beyin kanserine yakalanmış kocasının ölümünü yaşamakta olan, duygusal olarak kitlenmiş Irene ve diğer yaşantılar... Her biri terapinin pasif bir çözümleme sürecinden ibaret olmadığını, hastanın ve doktorun birbirini karşılıklı olarak eğittiğini ortaya koyuyor. Kitap boyunca, Yalom, kanser gibi 'ürkütücü' bir hastalığa sahip insanların kendi kendilerini iyileştirmeyi başarma güçlerinin yanısıra çağdaş tıbbın sınırlarını sergilemekten çekinmiyor. Anne ve Hayatın Anlamı, ölüm üzerine, insanın daha anlamlı yaşamak için verdiği kişisel mücadeleler üzerine derin gözlemler içeren bir kitap... (Momma and the Meaning of Life) Yazan: Irvin D. Yalom Çeviri: Zeliha İyidoğan Babayiğit Türkçe 314 Sayfa İstanbul, Ocak 2000
  17. Zeka Özürlü Çocukların Yetiştirilmesi SABEV Yayınları / Sosyal Çalışma Dizisi Özürlü çocuğu olan ailenin çocuklarını tanımaları, anlamaları, onlara nasıl yaklaşmaları ve davranmaları, nasıl eğitmeleri gerektiği konularında donanımlı oldukları söylenemez. Bu beklenmemelidir de. Çocuğu bilinçli olarak tanımak, onun yaklaşım ve davranış biçimini anlamak ancak ana babanın eğitimiyle söz konusu olabilir. Özürlü çocuğu olan aileler, bilinçli bir yaklaşım ve iletişimle, çocuklarının, sosyal anlamda, görülen ve beklenenden çok daha hızlı geliştiğini, daha çok iyi eğitilmiş olduklarını ve kendileriyle daha çok kolay anlaşabildiklerini gördükleri zaman, bu ailenin mutluluğunu da arttıracaktır. M. Veysi Oymak'ın elinizdeki kitabı bu amaca hizmet için hazırlanmıştır Türkçe 150 sayfa Ankara, Ağustos 1998 Yazan: M. Veysi Oymak
  18. Ülkemizden Gerçek Başarı Öyküleri 2 Sistem Yayıncılık İlk baskısı kısa sürede tükenen Ülkemizden Gerçek Başarı Öyküleri dizisinin ikinci kitabını aynı sevinç ve heyecanla sunuyoruz. Başarıya odaklanmak hiçbir engel tanımıyor. Hedefini bütün berraklığıyla şaşmaz bir yol gösterici olarak önüne koyan insan, karşısına çıkan engellerle yalnızca daha da güçleniyor. Öykülerini paylaştığımız genç insanlar bunun capcanlı örnekleri. Çetin ama başarı dolu yollarıyla onlar yalnız da değil! Aileleri ve yakınlarından başlayarak Theodora Vakfı gibi değerli yardım kuruluşları, ülkemizin genç potansiyelini teşvik amaçlı JCI organizasyonu... ve bizler onlarla beraberiz. Bütün yüreğimizle. Şimdi gelin, paylaştıkları gerçek yaşam öykülerine kulak verelim. Derleyen: Vedat Akman Yayına Hazırlayan: Seda Toksoy, Çağlayan Erendağ Türkçe 155 sayfa İstanbul, Kasım 2002
  19. marti_name şurada cevap verdi: sedelina başlık İtiraf Köşesi
    çok fazla samimi olmasakta benden 4-5 yaş büyük aynı mahallede yaşadığım arkadaşım kaza geçirdi ve felçli kaldı 1 sene önce...ben yapamıyorum öyle insanları görünce ve yanına 8-10 ay içinde 3 kere gittim.yan apartmanda ama gidemiyorum ve vicdan azabı duyuyorum muhtemelen bana kızmıştır içerlemiştir umarım bi gün anlar beni
  20. tşk ederim...aramaya vakit bulamamıştım senin yazdığın çok iyi oldu
  21. marti_name şurada bir başlık gönderdi: Televizyon ve Radyo
    Ümit Kuşağı Proğramı Ümit Kuşağı programı; başta sayıları 8.5 milyonu bulan engellilerimizin olmak sorunlarını ve beklentilerini olmak üzere, süreğen hastalıklar, kimsesiz çocuklar ve diğer sosyal grupları kapsamaktadır. AB sürecinde yeniden ele alınan ülkemizin sosyal politikalarının uygulanmasında STK’ ların ve devletin çalışmaları konusunda toplumu bilinçlendirmeyi hedefleyen Ümit Kuşağı program, aynı zamanda engelli bireylerin ve diğer dezavantajlı grupların hayatlarını ekrandan yansıtarak konuyla ilgili toplumsal bir bilinç oluşturmaya çalışmaktadır. Olumsuz ve karanlık tablolar sunmak yerine, sorunlara çözüme dair önerileri yansıtma gözüyle bakılan Ümit Kuşağı programı, konuları ele alırken bilimsel doğrulardan ve toplumun değerlerinden ayrılmayan bir yayın politikası yürütmektedir. Engellerin aşılması yönünde taze bir ses yeni bir ışık olan Ümit Kuşağı, Kanal A televizyonunun alternatif yayıncılık ölçüsü içinde farklı bir renk, farklı bir söyleyiş olmaktadır.
  22. Rıza Kuşcan:omurilik felçli... Diyor ki : Bu kitapta okuyacağınız öykü benim önce yaşadığım ve daha sonrada yazma imkanı bulduğum "hayat hikayemdir". Biz engelliler.net olarak Rıza nın kitabının satılması için elimizden gayreti gösteriyoruz. Lütfen bu konuda siz de Rıza kardeşimize destek olun ve kitap şipariş vermek yanında çevrenizde bulunan arkadaşlarınıza bu kitabı alıp ve okumlarını -Her Sağlam İnsan bir engelli Adayı- olduğunu unutmamaları gerektiğini iletin. Sipariş için : Tel: 0212 556 28 00 Gsm : 0536 222 47 70
  23. 47. Kromozom - Down Sendromu Yeni Asya Yayınları Prof. Dr. Bülent Üstündağ'ın bu eseri bir "hastalık" hakkında değildir. "Çocuklar" hakkında yazıldı. Konunun "sendrom" kısmı üzerinde o kadar çok duruluyor ki, dikkatlerimizin esas merkezi olması gereken "insan" bazen unutuluyor gibime geliyor. Oysa, tedavi de terapi de onlar, onların mutluluğu içindir. Prof. Üstündağ'ın bu araştırması bir "ebeveyn el kitabı"dır. Down Sendromu gibi tıptan eğitim bilimlerine uzanan bu disiplinler arası sahada çağdaş literatürü mümkün olduğu kadar basitleştirerek, gözlemleriyle süsleyerek sıcak ve akıcı üslupla vermektedir. Bu özelliği ile türünde "ilk" olma vasfının yanı sıra "insani" yaklaşımı ile de genel kitlenin beğenisini kazanacaktır, umuyoruz...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.