marti_name tarafından postalanan herşey
-
Da Vinci Şifresi (The Da Vinci Code)
Da Vinci Şifresi (The Da Vinci Code) Yazar Dan Brown’ın aynı adlı ‘çok satan’ romanından sinemaya uyarlanan ‘Da Vinci Şifresi’ (The Da Vinci Code) bugün tüm dünya ile aynı anda Türkiye’de de gösterime girdi. İSTANBUL - ‘A Beautiful Mind’ın yönetmeni Ron Howard, yapımcı Brian Grazer ve senarist Akiva Goldsman’dan oluşan Oscarlı ekibi ile (‘The Remains of the Day’le Oscar adayı) yapımcı John Calley, günümüzün en popüler ve hakkında en çok konuşulan Dan Brown imzalı romanı ‘The Da Vinci Code / Da Vinci Şifresi’nin sinema versiyonu için bir araya gelmişler. İki Oscarlı Tom Hanks’in başını çektiği zengin oyuncu kadrosunun diğer isimleri ise Audrey Tautou, Ian McKellen, Alfred Molina, Jürgen Prochnow, Paul Bettany ve Jean Reno.
-
Tren istasyonları,otobüs garları...belki sevdiğinizi göreceğiniz ilk yada son yer
- Tren istasyonları,otobüs garları...belki sevdiğinizi göreceğiniz ilk yada son yer
- en sevdiginiz kitap hangisi
Fatma Gürel 36 baharı- Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye 11. oldu
Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye 11. oldu. Sibel Tüzün'ün şarkısına Almanya, Hollanda ve Fransa 12'şer, İsviçre ve Bosna-Hersek 10'ar puan verdi. Türkiye'nin yarışmada 9. olan Ermenistan'a 10 puan vermesi dikkati çekti. Yunanistan'ın başkenti Atina'da yapılan 51. Eurovision şarkı yarışmasını, ''Hard Rock Halelajuh'' adlı şarkıyla toplam 292 puan alan Finlandiya kazandı. ''Süper Star'' adlı parçayla Türkiye'yi temsil eden Sibel Tüzün, 91 puanla 11. oldu. Almanya, Hollanda ve Fransa'nın 12'şer İsviçre ve Bosna-Hersek'in 10'ar puan verdiği Türkiye, bu sonuçla gelecek yıl Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de yapılacak 52. Eurovision şarkı yarışmasında, doğrudan finalde yarışma hakkını yitirdi. Bu arada, Rusya'nın 2. Bosna-Hersek'inse 3., İsveç'in 4. ve Romanya'nın 5. olduğu yarışmada, Türkiye'nin yarışmada 9. olan Ermenistan'a 10 puan vermesi dikkati çekti. Evsahibi Yunanistan ise ünlü şarkıcı Anna Vissi'nin söylediği ''Everything'' adlı parçayla 8. oldu. 51 EUROVİSİON ŞARKI YARIŞMASI -TÜZÜN, ORYANTAL DANSIYLA COŞTURDU Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenen 51. Eurovision şarkı yarışmasında finalde 23. sırada sahneye çıkan Sibel Tüzün, Türkiye'yi ''Süper Star'' adlı parçasıyla temsil etti. Atina Kapalı Olimpiyat Salonunda değişik ülkelerden yaklaşık 13 bin kişi yarışmayı canlı izlerken, yarışma 37 EBU üyesi ülkeyle Sırbistan ve Avustralya'da canlı yayınlandı. Yarı finaldeki gibi modacı Erol Albayrak'ın hazırladığı 3 kilo kristal boncuklardan oluşan yarı oryantal yarı modern kostümle sahneye çıkan Tüzün, karanlık sahnede ten rengi kostümüyle parladı. Canlı yayında iyi bir performans gösteren ve kendisini sıkmayan Tüzün, İngiliz koreograf Gary Lloyd'un hazırladığı dansla Glenn Ball, James Robinson, Scott Marshall ve Arthur Gourounlian adlı dansçılarla sahnede boy gösterdi. Salonda bulunan 13 bin kişiyi şarkının ortasında oryantal dansıyla coşturan Tüzün, dansın hemen arkasından 4 genç erkekle birlikte bir yıldız oluşturdu. Şarkının sonunda özellikle Yunan, Türk, İsrailli, Finlandiyalı ve Azerbaycan bayrağı taşıyan seyirciler, Tüzün'ü ayakta alkışladı. Öte yandan, yarışmada en çok dikkati çeken ve 2 gündür Yunanistan'da olay olan Finlandiyalı grup Lordi büyük alkış topladı. Seyirciler, Litvanya'nın Lt United grubunu finale yükseldiği için yuhalarken, Almanlar kovboy giysileri ve Amerikan country müziğini canlandırdı, Danimarkalılar da Amerikan tarzında rock'n roll parçalarıyla izleyenleri coşturdu. Moldova'dan Natalya, Makedonya'dan Elena, ***** skandalına ismi karışan Hırvatistan'dan şarkıcı Severina erotik kıyafetleriyle en çok dikkati çekenler arasında yer aldı. Yarışmada Fransa seyircilerin neredeyse uyumasına neden olurken, en çok Yunan, Türk ve İsrail bayrakları göze çarptı. Bu yıl da yarışmada, Doğu Bloku ülkeleri en güzel şovları sergiledi. __________________________________________________________________________ Finlandiya'yı bu yıl LORDİ adlı metal grup temsil ediyordu. İlginç tarzlarıyla dikkatleri çekmeyi başardılar. Eurovisiona ilk kez bir Metal grup katıldı. Lordi grubunun finalde söylediği ''Hard rock halleluya'' adlı şarkının nakaratı şöyle: ''Sırtımda kanatlar/Kafamda boynuzlar/Dişlerim çelik gibi/Ve gözlerim kıpkırmızı (...) Şimdi bize katılmak için seçildi/Doğruca cehenneme'' Grubun lideri bir basın toplantısı sırasında, ''Eurovizyon'da, bir vejetaryen lokantasındaki etoburlar gibiyiz'' diye şaka yaparken, ''Çocuklar bize bayılıyor, çünkü oyuncaklarına benziyoruz'' demişti. Yunan muhafazakar gruplar, 51. Eurovision Şarkı Yarışması finalinde, ''satanizmle'' suçladıkları Fin heavy-metal grubu Lordi'nin yer almaması için Atina savcılığına suç duyurusunda bulunmuşlardı. Fin grubunun yarışmanın finalinden çekilmesini isteyen Yunan muhafazakar kuruluşları, bir korku filmindeki canavar görüntüsündeki 5 grup üyesinin ''satanizm propagandası yaptıklarını, Avrupa ile Yunan kültürüne ters düştüklerini'' savunmuşlardı. ____________________________________________________________________________________- Nazım Hikmet Ran
,- Nazım Hikmet Ran
- GÜLSÜN'ÜN DOĞUM GÜNÜ...
NİCE YILLARA GÜLSÜNNNN- Karar Kimin?
birazdan cafe kapanacak sara Allah sana bu gece kolaylık versin- Ezginin Günlüğü
elbet sen de gelin olacaksın küçüğüm aşk güzel ediyor her şeyi kaşların gözlerin ne güzel, bakışın ne güzel dert savurur rüzgar toplar çiçeğini bak, bu senin ışığın dallarına ay doğmuş, delice, delice zeytin bu bahar yine gelin olacak omuzunda yeşil bir duvak, delice, delice zeytin- Karar Kimin?
bu forumun bi tane chat kanalı var orasıda aynıydı gecenin bi yarısı gelirdi bi tane sarhoş diim herkesi deli ederdi...ne oluyor şimdi ok bye diince ?gidin kardeşim katil amerikaya kadar yolunuz var- Karar Kimin?
bu topiğin çivisi çıktı bence...- Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Birçoğumuzun yakını akrabası zaten- Karar Kimin?
şu ok byee kadar uyuz olduğum kelime yok yaw...ne güzel tamamımız var sewimli sıcak hoşçakalımız varken neymiş onlar- Nazım Hikmet Ran
mavi gözlü dev,minnacik kadin ve hanimelleri o mavi gözlü bir devdi, minnacık bir kadın sevdi, kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev, bir dev gibi seviyordu dev, ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin, yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. o mavi gözlü bir devdi. minnacık bir kadın sevdi. mini minnacıktı kadın. rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. ve elveda ! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve. şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. nazim hikmet ran- Nazım Hikmet Ran
kızmadım wallahi anlayamadığım için utandım ve bu ifadeyi kullandım- Nazım Hikmet Ran
son cümleyi anlayamadım kıtım biraz- 80 Lİ YILLARDA ÇOCUKMUYDUNUZ.......................
Nazım Hikmeti seven arkadaşlar reklam yapıcam üzgünüm foto bölümüne bi bakarmısınız- Karar Kimin?
ne alayı be arkadaşım ? herkes anasının karnından mesleğiyle doğmadı ya ?- Karar Kimin?
- Penguen Mizah Dergisi Kapak Arşivi
- 19 MAYIS ATATURK'U ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI
19 mayıs kurtuluş günü haydi haydi yürü ileri samsundan anadoluya bir güneş doğdu şahlandı ayaklandı halk düşmanı boğdu 19 mayıs kurtuluş günü haydi haydi, yürü ileri- Tuna Kiremitçi/İstanbul da bir kara sevda
Onu ne zaman tanıdım, hatırlamıyorum. Tanımakla iyi mi ettim, ondan da emin değilim. Aslında derdim başımdan aşkındı. Karımla aramız kötüydü, çok borcum vardı ve çalacak yer bulamıyordum. Adını anmak istemediğim bir namussuz, alkolik olduğumu yaymıştı piyasaya. İşin kötü tarafı, bir darbukacının alkolik olması bir kalp cerrahının alkolik olması kadar vahim bir şeydir. Darbuka ritm demektir çünkü. Ritm de şarkıların kalp atışıdır. Hiçbir assolist nabzını elleri titreyen birine teslim etmek istemez. Ama Allah sizi inandırsın, alkolik değilim ben. Tek kusurum şahane bir darbukacı olmak. Haliyle, çok düşmanım var. Mütevazı öyküm kaderin ters bir cilvesi sonucu Galata’da başlıyor. Çünkü o adamı Galata’nın izbe sokaklarında tanıdım. Sunday Udegbunam futbolcuydu. Nijerya’nın adını şimdi hayatta hatırlayamayacağım bir köyünde, bir Pazar günü doğmuştu. Sonra iç savaşın mahvettiği ülkesinden kaçıp Allah’ına yan bakan bir geminin ambarında İstanbul’a gelmişti. Geminin Boğaz’a girdiği anı unutamayacağını söylerdi hep. İki yanda yalılar, hayal gibi dalgalanan deniz, seher ışığıyla parlayan kubbeler... Aslında böyle geçmiş zaman cümleleriyle bahsetmemek lazım ondan. Allah korusun ölmüş gibi. Halbuki durumu fena değil şu anda. Deminki doktorun yalancısıyım. Hacıhüsrev’in toprak sahasındaki antremanlarına ara sıra giderim. İyi top oynar Udegbunam. Ayrıca dünyada başka takım kalmamış gibi, Shalke 04’ü tutar. Küçükken rüyasında kendisini Shalke formasıyla görmüş çünkü. Ona “bana bak karam” derim hep: “İstanbul’a niye geldiğini asla unutma. O mezbelede dört memleketlinle bareber idare edebildiğin kadar kalacaksın. Kendine iyi bakacaksın. Öteki Afrikalı çocuklarla her hafta antremanlarını yapacaksın. Her Pazar kilisene gidip duanı edeceksin. Sonra da şu futbol simsarlarından birinin gözüne batıp kapağı Almanya’ya atacaksın. Yaşın otuzu geçince de bizim enayi kulüplerden birine transfer olacaksın. O zaman cebinde tonla para olacak tabii. Yanlış anlama, çok şey istemem. Muhammed ağabeyini alıp yakışıklı bir Boğaz lokantasında rakı ısmarlarsın olur biter. İşte o zaman gülerek bugünleri anacağız seninle. Çünkü köyünden bunun için ayrıldın. Ablanın çeyiz parasını bunun için çaldın. Ananın hayır duasından bu yüzden mahrum kaldın. Gözünü seveyim dağıtma dikkatini.” İki yılda Türkçe’yi iyi kötü öğrenmiş olduğu için, dediklerimi anladığını sanırdım. Fakat ilk fırsatta gitti aşık oldu Udegbunam. Aslında haklıydı; çok güzeldi Nora. Simsiyah, günışığının üzerinden kayıp gittiği bir teni vardı. Kömür karası saçları insanı siyah ırkı yarattığı için Allah’a şükretmeye çağırırdı. Zeytin gözleri bebek gibi merakla bakardı hep. Bu gözler o Pazar sabahları kiliseye giderken kuzguni ışıklar saçardı. Zaten bizimkiyle de bu sabah ayinlerinden birinde tanışmışlar. Biz adamı maneviyatını korusun diye kiliseye yolluyoruz, o ne işler çeviriyor. Ben durumu Udegbunam’ın zırt pırt ortadan kaybolmaya başlamasından anladım. Kızı alıp filmlere, çay bahçelerine falan gidiyordu. Zar zor soktuğumuz bir otoparkta kazandığı parayı da böyle harcıyordu tabii. Yanlış anlaşılmasın; aslında aşk meşk işlerine bayılırım ben. Bir romantik film seyredeyim, anında gözüm dolar. Karımın bana hâlâ katlanmasının nedeni de böyle çocuksu yanlarım galiba. Hele tipimi görseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bar fedaisi gibi iri bir cüssenin içinde pıt pıt atan hercai bir kalp... Ama dengi dengine çalmıyordu davul. Nora Nijerya’nın sayılı ailelerinden birinin kızıydı. Ailesinin Afrika’da epey bir malı mülkü vardı galiba. Buraya da Boğaziçi’nde okumaya gelmişti. Bitirdikten sonra eğitimine Avrupa’da falan devam edecekti. Şimdi onun yanında bizim çulsuz Sunday Udegbunam’ı düşünmek size de garip geldi değil mi? En azından arkadaşlarınada öyle gelmiş olacak ki kızı uyarmışlar. Beyoğlu’nda derme çatma bir müştemilatta kalan, evine torbacıların arasından geçerek giden birini Nora’ya yakıştıramamışlar. İşin kötüsü ben de yakıştıramıyorum, ne yalan söyleyeyim. Günün birinde kız ilişkiyi kesti. En iyisini yaptı bence; iç kıyıcı laflar etmeden, bıçak gibi kesti attı. Udegbunam çıldırdı tabii. Ne okulun kapısına dayanıp polislerden hakaret işittiği kaldı, ne de rakıya vurup gecesini gündüzünü şaştığı. Artık antremanlara da gitmiyordu. Halbuki bir hafta sonra bunların Afrika karması, Karagümrük ile futbolcu simsarlarının seyredeceği özel bir maç yapacaktı. Son iki gün yalvar yakar kaldırıp Hacıhüsrev’e gönderdik onu, gözü biraz açılır gibi oldu. Bu sefer de “Nora gelmezse maça çıkmam” diye tutturdu. Azarladım, tokatladım işe yaramadı. Bunun üzerine elimi yüzüme alıp kızı görmeye gittim. Aradım, taradım, okulunda buldum sonunda. Pek Türkçesi yoktu ama neticede anlaştık. Anlayınca da fidan gibi büktü boynunu, güzel başını sallayıp geleceğini söyledi. Maç günü hava çok sıcaktı. Mayıs başı olmasına rağmen gâvur ağzı gibi yanıyordu İstanbul. Bizimki fena oynamıyordu. Asıl mevkisi orta sahanın solu olmamasına rağmen elinden geleni yapıyordu. Habire kafasını çevirip boş tribünlere bakacağına kendisini oyuna verse daha da iyi oynardı aslında. Neyse ki ilk yarının ortalarında şahane bir şey oldu. Nora iki kız arkadaşıyla beraber tribünde göründü. Filmin akışı o andan itibaren hızlanıverdi. Udegbunam kızı trübünde görünce geriye gidip kaleciden topu aldı, rakipleri tek tek geçerek karşı kaleye koşmaya başladı. Herkes hayretler içinde bizimkinin çalımlarına bakıyordu. Tam ceza sahasına girecekken birden yavaşladı, sonra ekseni etrafında şöyle bir döndü ve ipi kesilmiş kuklalar gibi yığılıverdi yere. Bir süre kalkmayınca koştuk yanına; baktık yüzü mosmor. Nefes alamıyor. Hemen bir taksiye atıp Çapa’ya yetiştirdik. Kalbinin delik olduğu da orada ortaya çıktı. Şimdi yoğun bakımdan çıkmasını beklerken düşünüyorum da, bu adam kalbinin hasta olduğunu biliyordu bence. Hayattaki tek umudu olan futboldan kopmamak için bunu kimseye söyleyemedi tabii ki. Kâğıdım bittiği için mevzuyu artık bağlamam gerekiyor. Ayrıca hemen gidip bir kadeh içmezsem galiba elimin titremesi geçmeyecek. Ama Nora’yı görmenizi isterim. Gecenin bu saatinde hastane koridorunun karşı tarafındaki iskemlede oturuyor. Ağlamaktan şişmiş gözleri ve dağınık saçıyla öyle güzel görünüyor ki... Kollarımı göğe açıp “seni gidi aşk meleği” demek geliyor içimden: “Seni gidi aşk... Sen nelere kadirsin!”- Toplumun Engellilere İhtiyacı Var
bi kaç bilgi vermek istiyorum...bir çok yaşlı yada rahatsız insanların tekerlekli sandalye ihtiyacı var.ama devlet nedense gerçekden anlayamadığım bi olay müracaat ettiğinizde veriyor ama hiç tanıtımı yok...yani Ereğlide sakatlar derneğinde bi adam varmış bu işi yapan gidiyorsunuz hastalığınızın raporunuzu veriyosunuz kimlik fotokopisi falan size hemen veriyor sandalyeyi...eee tabi arada o adam komisyon yiyor var bunda bi hayır haydi neyse... birde TRTde izlemiştim sanırım inanın gözlerim doldu...Van gölünün çevresindeki bi gençlik kampını Engelliler için hazırlıyorlardı inanırmısınız Alman bi kız gönüllü olarak onarım düzenleme çalışmalarında çalışıyordu.yani elinde fırça WC temizliyordu yaaa kendi insanımıza biz sahip çıkamazken sen Almanyadan kalk gel wc temizle...- ŞAMPİYOOOOONNN CİMBOMBOM
ahahahahaaa süper olmuş site görünümü ahahahahaaa - Tren istasyonları,otobüs garları...belki sevdiğinizi göreceğiniz ilk yada son yer
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.