Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

diogen57

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    8
  • Katılım

  • Son Ziyaret

diogen57 tarafından postalanan herşey

  1. arkadaşlar görüşlerinizi merak ediyorum uzun zamandır düşünüyorum evrensel olarak değerlendirme yaptığımızda liberalizm nedir hangi görüşe daha yakındır??? saygılar....
  2. ülkemiz zaman zaman cok büyük değerlerini kaybediyor en büyük üzüntüm meydanların kendilerine aydın diye tabir edilen soysuzlara kalması Allah rahmet eylesin nur içinde yatsın
  3. diogen57

    GÜNDEM

    sevgili arkadaşım hangi ülkede yaşıyorsun kürt sorunu dediğiniz sorunlar veya pkk nın ortaya cıkışı etnik bir sorunamı dayanmaktadır yani biz bir yugoslavyamıyız bu güne kadar hangi türkün(veya kürdün)diğerini sırf kürt (veya türk) olduğu için öldürdüğüne şahitsiniz??????? evet ortada bir sorun vardır ve bu sorunda açlık fakirlik sorunudur devletimizin sosyal bir devlet olamayışının sorunudur. bu sorun sadece doğuda olan bir sorun değildir tüm milletimizin ortak sorunudur; ve dağa çıkmakla çözülmeyecek bir sorundur yazınızın sonundada iç savaş bir gün kaçınılmaz olacak demişsiniz iç savaş demek bu ülkenin bir parçasının almak için uğraşmak demektir herşeyin bir bedeli olduğu gibi bununda bedeli vardır ve bu bedel altını çiziyorum kandır!!!!!
  4. bu konuya bir alıntı ile yaklaşmak istiyorum zannımca küreselleşmeyi en iyi açıklayan makale.... Küresel Yoksullar, Küresel Elitler: Fransa Ekim’inden Cumhuriyet Okurlarına Erinç Yeldan, 16 Kasım 2005 Dünya medyası 28 Ekim gecesi Paris’in yoksul varoşlarında yaşayan iki genç insanın polislerden kaçarken hayatını kaybetmesinin ardından patlak veren olayları izliyor. Fransa’nın sınırlarını da aşarak diğer Avrupa şehirlerine sıçrayan yoksulların ve dışlanmışların öfkesini her kesim kendince bir pay –ve deyim yerindeyse bir siyasi rant– çıkartarak değerlendirmeye çalışmakta. Fransa olayları, kimilerine göre “İslami değerlere yapılan saygısızlığa karşı bir direniş”, kimilerine göre ise “küreselleşmenin fırsatlarını değerlendiremeyen ve küreselleşmeyi iyi yönetemeyen ulusların çıkmazı” olarak görülmekte. Gene kimilerince, “lümpen serseriler ve ayak takımı” olarak adlandırılan bu grup, küresel elitlerin bir yapay fanus içindeki steril dünyalarını kirleten unsurlar olarak nitelendirilmekte. Oysa Fransa’da bir ekim gecesi patlak veren olaylar ne tek başına Fransa İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin kişisel despotluğunun veya Fransız sivil faşizminin, ne de göçmen nüfusun kendi ana vatanlarında “küreselleşmenin nimetlerinden yararlanabilecek yeterli reformların yapılmamasının” bir sonucudur. 2005 Fransa Ekim’i her şeyden öte doğrudan doğruya küreselleşme olgusunun ta kendisidir! İçinde bulunduğumuz (neoliberal) küreselleşme dalgası, spekülatif rantlarla büyüyen uluslararası finans sermayesi ile ulus-ötesi şirketlerin tekelci karlarını ve yatırımlarını güvenceye alan bir dünya görüşünü sergilemektedir. Söz konusu neoliberal küreselleşme, gezegenimizi alınıp satılacak bir ticari meta olarak değerlendirmekte ve bir yanda teknolojik atılımlar ve refah, diğer yandan da yoksulluk ve eşitsizlik üretmektedir. Zira küreselleşmenin “nimetlerinden” faydalanan Avrupa’nın elit azınlıklarının tükettikleri “markaların” üretilmesi, ancak Avrupa’nın kayıt-dışı nakit ekonomisi içinde asgari geçimlik düzeyde ücretlerle ayakta kalmaya çalışan dışlanmış bir rezerv emek ordusunun varlığı ile mümkün olabilmektedir. Ulus-ötesi şirketlerin tekelci karları ile reel üretimden kopartılmış spekülatif finansal rantlar başka türlü nasıl yaratılabilecektir? *** Dünyamız son 20 yıldır neoliberal küreselleşme altında hızla bir kutuplaşma içindedir. Örneğin Dünya Bankası ekonomistlerinden Branko Milanovic tarafından yapılan bir araştırmaya* göre, 1980-2002 arasında dünya ekonomilerinin nüfusla ağırlıklandırılmamış büyüme hızı ortalaması sadece yüzde 0.7 olmuştur. Bu ise bir önceki 20 senelik döneme (1960-80) görece yüzde 2’lik bir yavaşlamayı göstermektedir. Öte yandan Çin ve Hindistan gibi “kalabalık” ekonomilerin 1980-sonrasında çok hızlı büyümekte olduğu düşünülürse, yüzde 0.7’lik ortalamayı sağlamak için söz konusu dönemde bir çok ülkenin negatif büyüdüğü, yani daha da yoksullaştığı anlaşılmaktadır. Nitekim, Milanovic’in hesaplarına göre son yirmi yılda toplam 1 milyar insan gerileyen (negatif büyüyen) ekonomilerde yaşamaktadır. Bu rakamın 400 milyonu Afrika ülkelerinde (Afrika nüfusunun yarısı); 140 milyonu Latin Amerika’da (kıtanın üçte biri); 100 milyonu da Asya ülkelerindendir. Dünyanın en yoksul coğrafyasını veren söz konusu gerileyen ekonomilerde fert başına gelir 272$ düzeyine anca ulaşmaktadır. Bu rakam ise ortalama bir Amerikan vatandaşının yıllık gelirinin sadece 120’de biridir. Milanovic söz konusu çalışmasında bu olgunun temellerini açıklayabilmek için bir dizi kantitatif analiz yapmakta ve yoksul ülkelerin daha da küçülmesinin nedenlerinin “küreselleşmenin gecikmesine” bağlanamayacağı sonucuna ulaşmaktadır. Milanovic’in bulgularına göre, yoksul ülkeler, bugünün göreceli olarak gelişmiş orta-dereceli gelir düzeyine sahip ülkelerin yaptıkları reformları 10 sene evvel yapmış olsalar idi, büyüme hızları yılda sadece yüzde 0.01 daha fazla olabilirdi. Dolayısıyla, Milanovic’e göre yoksulluk ve dışlanmışlık küreselleşmenin “geciktirilmesinden” değil, bizzat kendisinden kaynaklanan bir olgu olarak görülmelidir. *** Tekrar tekrar hatırlayalım: Paris’in (ve diğer metropollerin) ileri teknoloji ve teknik eğitim ile donatılmış olan küresel elitlerinin tüketmekte olduğu küresel markalar, kapitalizmin kendisine uygun bulduğu yörelerde, kendi dayattığı ücret ve çalışma koşullarında üretilmektedir. Dünyanın bir çok bölgesinde marjinalleşme, dışlanmışlık ve yoksulluk anlamına gelen bu süreç, neoliberal küreselleşmenin zıtlık ve çelişkilerini de gözler önüne seriyor. Söz konusu çelişkiler yumağı ile o kadar iç içeyiz ki bunun çoğu zaman farkında olmadığımızı düşünüyorum. Yoksa örneğin gazetemiz Cumhuriyet’in 13 Kasım Pazar Eki’nin ön sayfasındaki “Hayalet Çocukların Ateşi” ve ikinci sayfasındaki “Şimdi Öteki Fransa Konuşuyor” başlıkları altında dünyanın yoksullarının sorunlarını bize aktaran incelemeler ile, 14. ve 15. sayfalardaki “Erkekler Bu Kış Da Şık” ya da “Yüzyılın Şıklığı Dolabınızda” başlıklı gizli reklamlarla dolu “şirket haberlerinin” sunulduğu küresel markaların bir arada olması başka nasıl açıklanabilir? Cumhuriyet okurları söz konusu çelişki dünyasının gazeteleri aracılığıyla evlerine kadar girmekte olduğunun farkında mı? * saygılarımla...
  5. bence devletin sadece denetleyici bir kurum olması gelişmiş ülkelerde faydalanılacak bir durumdur sosyal alt yapının yetersiz olduğu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kilit noktaları özelleştirmek veya devletin etkisini azaltmak azaltmak telafisi güç sorunlar yaşamamıza neden olur bu gün sosyal devlet yapısını en güzel uygulayan ülkeler en fazla uygulayan ülkeler dünyanın önde gelen kapitalist devletleridir (bkz almanya) bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kilit sektörlerin tamamında devletin önemli bir rol oynaması gerektiğini düşünüyorum nitekim bütün oecd ülkeleri kalkınma aşamasında devlete önemli görevler vermişlerdir tarihten örnekler isteyenler kalkınma reçetelerinin gerçek yüzü (haa-joon chang) kitabına bakabilirler saygılarımla...
  6. diogen57

    ÜLKEYİ KİM YÖNETİYOR?

    Sevgili arkadaşlar çok güncel değil ama siteye yeni üye oldum fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim size 2 örnek vermek istiyorum: 1- Hatırlayın lütfen başbakanımız norveçte (nisan 2005) pkklıların yumurtalı saldırısına maruz kalıyor hemen ardından basına verdiği demecte verdiği demeçte Türkiye'de "kürt sorunu yoktur pkk sorunu" vardır diyor sonra gelelim ağustos ayına kendilerine aydın denilen 3-5 kişi ile bir görüşme yapıyor sonra çıkıp kürt sorunu vardır diyor bu benim düşündüren 1. çelişki 2- boğaz içi üniversitesinde yapılacak olan konferansı adalet bakanı cemil çiçek bu milleti sırtından hançerlemektir diyor ve bunun üzerine konferans iptal ediliyor gelelim diğer konferansa mahkeme konferans yapılmasını iptal ediyor peki konferansın başka üniversitede yapılması fikri kimden geliyor? maalesef cemil çiçek ((( arkadaşlar yazıyı fazla ayrıntıya boğmak istemedim kısaca açıklamaya çalıştım bu olayları üst üste koyduktan sonra aklıma hep şu soru geliyor acaba bizi yönetenleri kim yönetiyor????? saygılar selamlar.....
  7. sevgili kardeşim yazdıkların tamamen haklısın ancak burada yapılacak cok fazla bir alternatif görmüyorum bizim en büyük hatamız özal döneminde haketmediğimiz paraları borç olarak populist alanlara yönlendirmemiş olmamızdır. şu anda ülkenin içinde bulunduğu durumdan hepimiz ancak kemerlerimizi sıkarak cıkabiliriz. biz geçmişte yaptığımız savurganlıkların bedelini bügün dahi ödemekteyiz. saygılar
  8. işte bu kadar basit....
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.