mag tarafından postalanan herşey
-
ALLAH YOKTUR!
sayın gnostik. örnekler konuyu daha iyi anlamak içindir. hayatı örneğin içine sıkıştırmak içindeğil tabiki. bunu idrak edemiyorsanız başka... kavramlarla kendinizi oylamayın. hakikatleri düiünün. siz kendinizi sınırlamışsınız. düşünmekten korkmayın araştırın ben sana soruyorum sena karşı suç işleyen birsuçluya dava açarmısın yoksa bu suçlunun kaderi buymuş varsın yapsın mı o suçlu değil kaderi suçlu mu diyeceksin,.... yoksa bu adam suç işlemeyi tercih etti cezasını çekecek mi diyeceksin. arkadaşım hiç bir hukukta nerede olursa olsun, yapan suçludur. seçimini suçtan yana kullandı çünkü. bunun için kendinizi kandırmayın kavramlarla, lütfen. doğruyu araştırın.
-
Bismillahirrahmanirrahim
ARKADAŞIM NEYİN VARLIĞI İSBATLANAMAMIŞ..... HAH ALLAHH'IN VARLIĞININ DELİLLERİ HER YERDE ARKADAŞIM. YANİ DİYELİMKİ Bİ RESSAM RESİM YAPACAK, SERGİYE KOYACAK, FAKAT O RESMİ KİMİN YAPMIŞ OLDUĞUNU SORANLARA BU FALAN RESSAM YAPMIŞ DİYECEĞİZ. PEKİ KARDEŞİM HANİ BUNDA O RESSAMIN İMZASI DERSELER YANLIŞMI OLUR. HAYIR. TABİKİ SORMAK HAKLARI. İŞTE BUNUN GİBİ ALLAH'IN İMZASI HERYERDE VAR. VE ISBATIDA YAPILIYOR. AKLINIZI BOŞA ÇIKARMAYIN ARKADAŞLAR DÜŞÜNÜN. SONRA AYETLERE VE YOLUNDAKİLERE İMAN EDECEĞİZ. ALLAH PEYGAMBERLER VE GÖNDERDİĞİ KİTAPLAR VASITASIYLA BİZE KENDİNİ TANITDIRIYOR. TABİKİ SONUCUNDA İMANIN ŞARTLARINA TABİKİ İMAN EDECEĞİZ. SADECE DÜŞÜNMEKTE YETMEZ. İMAN EDECEĞİZ. YANİ AKLIMIZ VE KALBİMİZLE İNAM EDECEĞİZ.
-
ALLAH YOKTUR!
Amin sayın ebu cehil. mühürleme meselesi daha öncede yazıldı heralde dikkatli okumadın. Allah insana cüz-i ihtiyarı koymuş, doğruyu veya yanlışı seçmek sana kalmış. sen tutupda yanlışı seçersen elbetteki suç senin. çünkü yanlış olanı seçiyorsun. bi misal. vereyim sen bi binanın tepesinde köşeden aşağı bakıyorsun. bakıyorsunki iki araç birbirini görmeden köşeye dğru hızla geliyorlar. sen diyorsunki bu araçlar köşede çarpışacaklar. ve çarpışıyorlar. şimdi sen çarpışacaklar dediğin içinmi çarpıştılar. yoksa çarpışacakları içinmi sen bildin. bunu misali kendine dürbün edip olayları bi düşün. sen cüz-i ihtiyarini (bir nevi seçim) kullanıp doğruyu seçeceksin. başka bi misal. mesela bi şimdi bi suçlu hakime diyebilirmi ki benim kalbim mühürlü olduğu için ben suç işledim.... işte bunun gibi misalleri düşünelim. DOĞRUYU SEÇELİM ARKADAŞLAR. BİRDE ŞU MEVZU OLMUŞ., BİZ MÜSLÜMANLAR ALLAH'IN VARLIĞINI İSBATLADIK VE DE ISBATLAMAYA HAZIRIZ. FAKAT İNANMAYANLARDA EĞER ISRAR EDENLER VARSA ONLARDA NİÇİN İNANMADIKLARINI ISBATLAMALARI GEREKMEZMİ. BİZ DİYORUZ Kİ ALLAH VAR VE BİRDİR. ISBATLIYORUZ. EĞER İNANMAYIP ISRARA EDENLER VARSA, BUYURSUNLAR ISBAT ETMEYE ÇALIŞSINLAR. BAKIN BU SÖYLEDİKLERİM KİMSEYE ZORLAMA DEĞİL, BASKI DEĞİL, TARTIŞMANIN Bİ GEREĞİ, EĞER SAVUNUYORSANIZ ISBAT EDİN.EĞER İSBAT EDEMİYORSANIZ, ALLAH'IN VARLIĞINI İSBAT EDEN İNSANLARA İNANIN.
-
Bismillahirrahmanirrahim
cyrano. ben sana desemki yerçekimi diye bi şey yok ben buna inanmıyorum. sen ne diyeceksin, bana izah edeceksin değilmi, yerçekimini göstermek için bir şey alıp yere atacaksın falan. sonra ben bakacağım, düşüneceğim evet gerçekten böyle bir şey var ve sana inanıyorum derim.(bana yerçekimini isbatladığın için). bu bi masaldi. ŞİMDİ GELELİM HAKİKATE. PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V) DİYORKİ; ALLAH BİRDİR VE BEN ALLAH'IN RASULUYÜM, VE KUR'AN ALLAH'IN KELAMIDIR. İNSANLARDAN PEYGAMBER EFENDİMİZ'E (S.A.V) İLK BAŞTA İNANANLAR AZ SAYIDA OLMUŞ. FAKAT PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.) DAVASINI İSBAT ETTİKÇE İSLAMA GİREN İNSANLAR AKIN AKIN OLMAYA BAŞLAMIŞ... ARKADAŞLAR ALLAH BİZE AKIL VERMİŞ DEĞİLMİ. KALP VERMİŞ. İSLAMİYETİ KALBEN TASDİK EDECEĞİZ. AYNI ZAMANDA AKLIMIZI BİR KENARA ATMAYAZAĞIZ. KALBİNLE İSLAMİYETE İAMAN ETTİĞİMİZ GİBİ AKILIMIZLA DÜŞÜNECEĞİZ. ALLAH İSBAT EDİLİR. ARKADAŞIM. VE BUNU DÜŞÜNSEN SEN KENDİ BAŞINA BİLE BULURSUN. AMA YARDIM İSTERSEN BEN DAHİL BİRÇOK ARKADAŞ SANA İSBAT EDER. ARKADAŞIM. AMA GERÇEKTEN BULMAK İSTİYORSAN. AMA EĞER BEN GENEDE İANANMAM DERSE BİRİSİ EN BAŞTA ÖRNEK VERDİĞİM İSBATLANMIŞ OLAN YERÇEKİMİNİ KALBUL ETMEMEK GİBİ BİR ŞEY OLUR BU. SİMDİ BAK MİSAL OLARAK ANLATIYORUM. BİZ İKİMİZ BÜYÜK BİR SARAYDA OLSAK BEN DESEMKİ BU ODADA Bİ YERDE BİR ÜÇÜNCÜ BİR KİŞİ DAHA VAR. SEN DESENKİ BEN SANA İNANMIYORUM BEN GİDİP ONU GETİRSENM SANA GÖSTERSEM. SEN İNANIRSIN. FAKAT SEN BAŞKA BİRİNİN OLDUĞUNA İNANMIYORDUN. BEN SANA DESEM MADEM OLMADIĞINI SAVUNUYORSUN SEN İSBAT ET OLMADIĞINI SEN NE YAPACAKSIN (BUNU SANA SORMAMIN NEDENİ BEN SANA SARAYDA BAŞKA BİRİ VARDİYORUM SEN YOK DİYORSUN). BÜTÜN SARAYIN HER YERİNE BAKIP BAŞKABİRİNİN OLMADIĞINI BANA İSBATLAMAN GEREKİYOR. FAKAT BEN SANA BİR TEK KİŞİYİ GÖSTERMEKLE O KİŞİNİN VARLIĞINI İSBATLAMIŞ OLDUM DEĞİLMİ..... İŞTE BUNUN GİBİ İNANMAYANLARDA BÜTÜN KAİNATTAKİ HER YERE BAKIPTA ALLAH'IN VARLIĞINI BULAMAKILARMIKİ (HAŞA) ALLAH YOK DİYORLAR. NETİCE OLARAK ALLAH'IN VARLIĞI İSBATLANIR YETERKİ İSTEYİN.
-
Bismillahirrahmanirrahim
SAYIN MARA BULGE, BEN HİDAYET KARDEŞİMİN YAZILARINDA Bİ DAYATMA VEYA AŞAĞILAMA VEYA Bİ DALGA GEÇME GÖRMÜYORUM. HİDAYETİNDE DEDİĞİ GİBİ İNANÇ İSBAT GEREKTİRİR. BİZ İNANDIĞIMIZ HAKİKATLERİ İSBATLARIZ. BUNU YAPARKEN DOĞAL OLARAK KİTABI MUKADDES OLAN KUR'AN-IO KERİMDEN VE KUR'AN-I KERİMİN IŞINDAKİ KİTAPLARDAN İSTİFADE EDİYORUZ. BU DEĞAL DEĞİLMİ SİZCE. SELAMETLE...
-
BİRAZ UĞRAŞTIRIR
bi yerden 2çuval daha bulsak ben 12 çuvalda yapabildim.
-
Esir kampından İslam'a giden yol
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM. BELED SÛRESİ 1 – Hayır! Gerçek, kâfirlerin dediği gibi değil. Bu şanlı belde hakkı için, 2 – Senin bu beldeye girişin hakkı için, Bu belde Mekke’dir. Hz. İbrâhim (a.s.) buraya gelip hanımı Hacer’i bıraktığında burası dağlık, susuz, bitkisiz bir vadi idi. Kâbe’yi bina ettiğinde çevresinde burayı şenlendirecek insanlar yoktu. Ama sonra bütün Arap yarımadasının merkezi oldu. Tam bir anarşinin hüküm sürdüğü bu kıtada, tek emin yer burası oldu. 3 – Hem o değerli baba, hem o değerli evladının hakkı için: 4 – Biz insanı meşakkat, imtihan ve çile ile içli dışlı yarattık. [82,6-7; 95,4-5] İnsan bu dünyaya eğlenme ve dinlenme için gönderilmemiştir. Ana rahminde nutfe halinden başlayarak dokuz ayda dünyaya gelmesine, uzun çocukluk, gençlik devresinden dünya yükü altında seneler geçirerek ölümüne kadar geçirdiği meşakkatli ömür süreci bu gerçeği ispatlar. Dünyada sıkıntıdan uzak, tam güvenlik içinde âsûde bir ömür, hiç bir insana nasib olmamıştır. 5 – O insan kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır? 6 – “Ben yığınla servet tükettim” diye övünüp durur. 7 – Kendisini gören olmadığını mı sanır? 8 – Biz ona görmesi için gözler, 9 – Gönlüne tercüman olacak bir dil ve dudaklar, vermedik mi? 10 – Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi? [76,2-3] 11 – Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı. Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi. 12 – Sarp yokuş, bilir misin nedir? 13 – Sarp yokuş: bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır. Kur’ân-ı Kerîm köle âzad edilmesinden konusunda bir çok düzenlemeler yapıp çeşitli vesilelerle, çok yaygın biçimde kölelerin hürriyetlerine kavuşmasını sağlamıştır. 14 – Kıtlık zamanında yemek yedirmektir. 15 – Yakınlığı olan bir yetimi, 16 – Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır. 17 – Hem sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır. 18 – İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır. 19 – Ayetlerimizi inkâr edenlerin hesap defterleri ise, sol ellerine verilecektir. 20 – Onların cezası da, kapıları, üzerlerine sımsıkı kapatılmış ateş deposuna konulmak olacaktır. ********************************* BAKARA SÛRESİ. 177 – Takvâ, yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir. Lâkin takvâ Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, Sevdiği malını Allah’ı hoşnud etmek için Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren, Namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren, Sözleştiği zaman sözlerinde duran, Hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde, Savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır. İşte onlardır imanlarında samimi olanlar ve işte onlardır her türlü fenalıktan korunan takvâlılar! [2,285; 4,136; 22,37; 76,8-9; 3,92; 41,7; 13,20] ********************************* NİSÂ SÛRESİ 92 – Müminin mümini öldürmesi olacak iş değildir, ancak yanlışlıkla olursa başka. Kim yanlışlıkla bir mümini öldürürse, mümin bir esir (köle) âzad etmesi ve öldürülenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir; ancak onlar diyetten vazgeçip bağışlarsa o başka. Eğer yanlışlıkla öldürülen, kendisi mümin olmakla birlikte, size düşman bir topluluktan ise, öldürenin mümin bir köle âzad etmesi gerekir. Eğer öldürülen, aranızda anlaşma bulunan bir topluluktan olursa, vârislerine teslim edilecek bir diyet ile mümin bir köle âzad etmesi gerekir. Bunları yapmaya gücü yetmeyenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için ardarda iki ay oruç tutması gerekir. Allah alîm ve hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). Keffaret olarak bir köleyi hürriyetine kavuşturmak Allah’ın hakkı, diyet ödemek de kul hakkını karşılamak içindir. Yanlışlıkla bir hayata son veren kimse, bir köleyi toplum içinde âdeta hayata kavuşturma ile o hatasını telâfi etmiş olmaktadır. Ölenin vârislerine verilecek diyet Hz. Peygamber (a.s.) tarafından yüz deve veya onun değeri olarak tesbit edilmiştir. Bu da çok ağır bir tazminat olup, aileye verdiği zararı telafi etme maksadına yöneliktir. Vârisler isterlerse miktarı hafifletebilirler. köle âzad etme, diyet veya iki ay oruç ceza değil, suçun affedilmesi için birer keffarettir. Onun için katilin ayrıca vicdan azabı, pişmanlık duyup tövbe etmesi lâzımdır. Ceza olması halinde bunlar sözkonusu değildir. ****************************** MÂİDE SÛRESİ 89 – Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz, ama bilerek yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutar. Böyle bir yemini bozarsanız onun keffâreti, çoluk çocuğunuza yedirdiğiniz orta halli yemek çeşidinden on fakir doyurmak, yahut on fakiri giydirmek veya bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Bunlara gücü yetmeyen kimse, üç gün oruç tutsun. İşte yemin ettiğinizde, yemin bozmanın keffareti budur. Yeminlerinize sahip çıkın! Allah işte size âyetlerini böyle açıklıyor, ta ki şükredesiniz. 90 – Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız! ********************************* NUR SÛRESİ 33 – Evlenme imkânı bulamayanlar ise, Allah lütfu ile onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar. Eliniz altındaki köle ve cariyelerinizden mükâtebe yapmak isteyenler olursa ve siz de onlarda liyakat görürseniz mükâtebe yapınız. Allah’ın size ihsan ettiği maldan siz de onlara veriniz. Mecburî hizmet bedellerini ödemelerine yardım ediniz. Dünya hayatının geçici metâını elde etmek için, sakın cariyelerinizi -hele iffetli olmak isterlerse- fuhşa zorlamayın. Her kim onları fuhşa zorlarsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra, Allah kendileri hakkında gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [9,60; 4,25] Köle veya cariye efendisine başvurup hürriyetini satın almak istediğini söylerse, efendisi ona ödemesi gereken meblağı bildirip bunu ödemesi halinde hür olacağına dair onunla bir akit imzalar. Bu akde, “mükâtebe” denilir. Bu durumda çalışıp para kazanma imkânı bulması için efendisi ona vakit imkânı da verir. Zekât fonunun sarfedileceği sekiz bölümden biri de “rikab” adı ile bu bölüm olduğundan mükâtibler bu yardımdan da yararlanırlar. Öte yandan bu âyet, Cahiliye dönemine ait fuhuş evleri işletmesini de kesinlikle ilga etmiştir. BURADA GEÇEN İFADELERE DİKKAT ET. TESETTÜR FITRATTA VARDIR ARKADAŞIM. ÖNCEDEN YAZILDI. AÇIK SAÇIKLIĞI ÖRNEK GÖSTERİP TESSETTÜRÜN GEREKLİ OLDUĞUNU SÖYLEMİYORUZ. AÇIK SAÇIKLIKLA KADINKLARI NASIL KULLANILDIĞINDAN BAHSETTİK. HELAL DAİRESİ KEYFE KAFİDİR HARAMA GİRMEYE LUZUM YOKTUR. İSLAMİYET AİLE HAYATINI EN MÜKEMMEL BİÇİMDE ORTAYA KOYMUŞ. GAYRI MEŞRU İLİŞKİLERDEN İNSANLARI MEN ETMİŞ. FUHŞU TERCİH EDEN İNSANLARIN HALİ NEDİR SİZE SORUYORUM, AİDSLER.......... NERDEN ÇIKIYOR. GAYRI MEŞRU İLİŞKİLER NETİCESİNDE YIKILAN AİLELER, KÜRTAJLAR ............. DÜNYAYA Bİ BAKIN. !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! EĞER İNSANLAR İSLAMİYETİ GERÇEKTEN HAYATLARINA DÜZGÜN BİR ŞEKİLDE GEÇİRİRLERSE, FUHUŞDA ORTADAN KALKAR, AİDS GİBİ AHSTALIKLARDA ORTADAN KALKAR, KADINLARDA SATILMAZ REZİLLİKLERDE ORTADAN KALKAR, TÜM DÜNYADA, ARKADAŞIM.
-
MERDİVEN
bende 1dk 12 sn buldum. şöyle: 6.katta vardığı anda adam 5 tane merdiven ve 5 tane boşluk alan (her kattaki 2 dairenin önündeki alan). yani 1.düzlük 1. merdiven, 2. düzlük 2. merdiven. fakat altıncı kata geldiği anda ki düzlüğü gitmeyecek çünkü zaten altıncı kata geldi. dolayısıyla 5 merdive + 5 boşluk = (3*60) 180 sn zaten soruda verilmişti. yani 1 merdiven + 1 boşluk =36 sn dir. şimdi gelelim 3 kata. 3 kata gelinceye kadarda 2 merdiven + 2 boşluk = 36 sn * 2 =72sn = 1 dakika 12 sn bulunur.
-
AAA KAFAYI YİCEM YARDIM EDİN
böyle olabilirmi cevap
-
Esir kampından İslam'a giden yol
SİZ MÜSLÜMANLARIMI SAF ZANNEDİYORSUNUZ. ben diyorum İslamiyet köleliği yavaş yavaş kaldırdı. sen diyorsun neden hemen kaldırmadı. şimdi bak kardeşim bi düşün, İslamiyetten önceki dönemlerde kölelik sistemiyle herşey yapılıyordu. İslamiyet geldiği zaman bunu yavaş yavaş kaldırdı. bak dikkat et kaldırdı. sen diyorsun İslamiyet'te kölelik var. nasıl mantık bu. heralde yazdıklarımı düzgün olumuyorsun. endişeliyim. Örtünme meselesinin izahınnı yazmıştım, TEKRAR YAZIYORUM. (2)“Ma‘lûmdur ki, insan sevmediği ve istiskāl ettiği (rahatsız olduğu) adamların nazarlarından (bakışlarından) sıkılır, müteessir olur. Elbette açık-saçıklık kıyâfetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskāl eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen (fuhşa düşmeyen ve ahlâkı bozulmayan) bir güzel kadın, nâzik ve serîü’t-teessür (çabuk müteessir) olduğundan, maddeten te’sîri tecrübe edilen belki semlendiren (zehirleyen) pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık-saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, ‘Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar’ diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek medeniyetin ref‘-i tesettürü (tesettürün kaldırılması), hilâf-ı fıtrattır (yaratılışa terstir). Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla berâber, o ma‘den-i şefkat ve kıymetdar birer refîka-i ebediye (ebedî hayat arkadaşı) olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan (kıymetten düşmekten), zilletten (alçalmaktan) ve ma‘nevî esâretten ve sefâletten kurtarıyor.” (Lem’alar, 24. Lem‘a, 206) birde İslami devletlerde şöyle yapıyormuş, böyle yapılıyormuş, arkadaşım EĞER İNSANLAR İSLAMİYET'İ DÜZGÜN YAŞAMIYORSALAR BU İSLAM'IN SUÇUMU. herzaman söylerim İslamiyet'i asıl kaynaklarından. KUR'AN VE PEYGAMBERİMİZDEN (S.A.V) DÜZGÜN BİR ŞEKİLDE ÖĞRENMEK GEREKİYOR. ALLAH OL DESEYDİ OLURDU ŞÜPHESİZ. CENAB-I HAKKIN HERŞEYE GÜCÜ YETER ARKADAŞIM. ALLAH OL DEDİ, KAİNAT YOKTAN VAR EDİLDİ..., HZ. İSA BEBEKKEN HERKESİN HUZURUNDA ALLAHI TASDİK ETTİ..., POMPEİ, HALKI, LUT KAVMİ, AD KAVMİ, NASIL HELAKOLDU BİLİYORMUSUN... YANİ ALLAH'IN HERŞEYE KADİRDİR. kölelik meselesini, kadın hakları meselesini umarum anlamışsınızdır. HA BU ARADA İSLAMİYET KADINLARI MAL GİBİ KULLANDIĞI NEREDE GÖRÜLMÜŞ, ÇOOOOK DEFALAR DEDİM ASIL İSLAMİYETİN KADINLARA VERDİKLERİNİ VERMEYENLER MAL GİBİ KULLAM9IYORLAR. TELEVİZYONLARI AÇIN Bİ BAKIN KADINLARIN DURUMUNA, NASILDA KULLANILIYORLAR.
-
124.000 Peygamber mi?
ASLINDA SİZ ALLAH'I İNKAR ETMEKTE KENDİNİZİ ŞARTLAMIŞSINIZ. YAM YAM CEVAP VERMEKTEN KAÇIYORSUN, VEYA BAŞKA SORULARLA VEREMEDİĞİN CEVAPLARI KAPATMAYA ÇALIŞIYORSUN. HİDAYET KARDEŞİN SORULARINA CEVAP VER. AYRICA DAHA ÖNCEDE YAZMIŞTIM DOĞA KANUNLARI MESELESİNİ, HERALDE YA OKUMADIN YADA ŞARTLANDIĞINDAN ANLAYAMADIN. ŞİMDİ DOĞA KANUNLARI DEDEĞİN NEDİR. SENİN BİLDİĞİN KİMYASAL OLAYLAR, BİZDE YILARCA FİZİK KİMYA OKUDUK BİZDE BİLİYORUZ, KİMYASAL FİZİKSEL OLAYLARI. SADECE SİZ OKUMADINIZ. SANA Bİ MİSAL VEREYİM, TEPEDEKİ GÜNEŞİ DÜŞÜN, BİRDE YERDEKİ CAM VE AYNA PARÇACIKLARINI, CAMDA VE AYNADA GÜNEŞİN YANSIMALARINI GÖRÜRÜZ DEĞİLMİ... EVET GÜNEŞİN YANSIMALARINI GÖRÜRÜZ. ŞİMDİ BURDA BİZ İKİ ŞEY SÖYLEBİLİRİZ; YA DİYECEĞİZKİ BÜTÜN CAM VE AYNALARIN HER BİRİSİNİN İÇİNDE BİR GÜNEŞ VARDIR (YANİ GÜNEŞİ KENDİSİNDENDİR.), VEYA DİYECEĞİZKİ GÖK YÜZÜNDE BİR GÜNEŞ VAR VE YERDEKİ CAMLARDA YANSIYAN GÜNEŞCİKLER GÖKYÜZÜNDEKİ TEK BİR GÜNEŞE AİTTİR. EVET BUNU HAKİKATE UYARLARSAK ... KAİNATTA Kİ CİSİMLERİN ÜZERİNDE GÖZÜKEN BİR KUVVET VAR. BU KUVVET O KADAR BÜYÜK BİR KUVVETKİ ADETA BİR İLAH'IN KUVVETİNE BENZİYOR. (EN BASİTİNDEN KÜÇÜCÜK BİR HÜCREDEKİ ACAİB İŞLER...) EĞER BİZ ALLAH VAR VE TEKDİR, BU CİSİMLER ÜZERİNDEKİ KUVVETDE MİSALDEKİ GÜNEŞ GİBİ ONUN KUVVETİNİN TECELLİSİ DEMEZSEK HERBİR CİSMİN, HÜCRENİN İÇİNDE BİR İLAH'IN VARLIINI KABUL ETMEMİZ GEREKİR. ÇÜNKÜ YUKARIDA DA DEDİĞİM GİBİ CİSİMLERDEKİ KUVVET BİR İLAH'IN KUVVETİNE BENZİYOR. BU İSE ELBETTE AKILDAN YÜZBİN DERECE MUHALDİR, UZAKTIR. NASIL OLURDA ŞUURSUZ, AKILSIZ , İDRAKSİZ, BASİT BİR HÜCRE BÖYLE MUNTAZAM İŞLER YAPABİLİR. CAMDAKİ GÜNEŞ GİBİ HER BİRİ KENDİ İÇİNDE KENDİNE AİT BİR İLAHI BARINDIRABİLİR. DEDİĞİMİZ GİBİ TABİAAT DA ALLAH'IN KUDRETİNİN TECELLİ ETDİĞİ KANUNLARDIR. KANUNLARA HAKİM VAZİYETİ VERMEYELİM. ONLAR BİR HAKİMİN ELİNDEN ÇIKMIŞ KANUNLAR SİLSİLESİDİR... EVET, ALLAH BİRDİR, TEKTİR, O, BİZİM GÜNEŞİMİZDİR.KAİNAT VE BİZLER O'NUN NURURYA NURLANIRIZ... AKLINI HENÜZ KAYBETMEYENLERİN VİCDANLARINA SUNUYORUZ... HA BU ARADA HİDAYET KARDEŞİMİZİN BU SAMİMİ İFADELERİ SENİ ŞAŞIRTMASIN. BİZ MÜSLÜMANLAR ALLAH'DAN ALDIĞIMIZ EMİR İLE BİRBİRİMİZE BÖYLE SAMİMANE KONUŞURUZ. CENAB-I HAKKIN İZNİYLE ARAMIZA GİRMEN DUA VE TEMNNİSİYLE. SELAMETLE KAL.
-
Esir kampından İslam'a giden yol
yam yam bilmiyorsan biraz araştır sonra çık meydana. şimdi dikkitli oku. 33/59-Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde) dış örtülerinden (çarşaflarından bir kısmıyla) üzerlerini örtsünler!(2) Bu, onların (iffetli olarak) tanınıp da rahatsız edilmemeleri için daha yakındır (daha elverişlidir). Allah ise, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir. (2)“Ma‘lûmdur ki, insan sevmediği ve istiskāl ettiği (rahatsız olduğu) adamların nazarlarından (bakışlarından) sıkılır, müteessir olur. Elbette açık-saçıklık kıyâfetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskāl eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen (fuhşa düşmeyen ve ahlâkı bozulmayan) bir güzel kadın, nâzik ve serîü’t-teessür (çabuk müteessir) olduğundan, maddeten te’sîri tecrübe edilen belki semlendiren (zehirleyen) pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık-saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, ‘Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar’ diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek medeniyetin ref‘-i tesettürü (tesettürün kaldırılması), hilâf-ı fıtrattır (yaratılışa terstir). Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla berâber, o ma‘den-i şefkat ve kıymetdar birer refîka-i ebediye (ebedî hayat arkadaşı) olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan (kıymetten düşmekten), zilletten (alçalmaktan) ve ma‘nevî esâretten ve sefâletten kurtarıyor.” (Lem’alar, 24. Lem‘a, 206) ********************************* “Nisa Sûresi, 3. âyette, ‘Eğer hanımlarınız arasında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sadece bir tane ile veya sahip olduğunuz (cariyelerle) yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır’. Kur’ân âyetleri indiği günlerde insanlık köle ve cariye ticareti yapıyordu. Kur’ân bu utancı, cahiliye insanının utancı olarak önünde buldu ve bunu ıslah etmeye yönelik tedbirler aldı. Kur’ân kölelik ve cariyelik sistemini birden bire kaldıramazdı. Çünkü köle ve cariyeler sokağa atıldıkları zaman kendi başlarına hayatlarını devam ettirecek sistem toplum hayatında mevcut değildi. Böyle bir ıslah sisteminin temelinde yer alan insanlık sevgisi, kardeşlik, eşitlik, Allah korkusu, kul hakkı, adalet, merhamet, insan hakkı, kadın hakkı gibi kavramları Kur’ân zihinlere yerleştirdikten sonra kölelik ve cariyelik sistemini kökünden kazıyıp kaldırdı. Dikkat ederseniz, daha Asr-ı Saadet döneminde kölelik ve cariyelik kademeli olarak ortadan kaldırılmıştır. Peygamber Efendimiz (asm), “Kölelerinize giydiklerinizden giydiriniz, yediklerinizden yediriniz, onları barındığınız yerlerde barındırınız” diye emir buyurduğu zaman müşriklerin ve münâfıkların, “Bu nasıl olur? Köle ile efendi aynı şeyden yer, aynı şeyi giyer, aynı yerde barınır mı?” diye isyan içinde feveran etmeleri hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır. Bugün yeryüzünde eğer kölelik ve cariyelik diye bir kavram artık insanlığın gündeminde yoksa, bu başarı Kur’ân’a aittir. Bahsettiğiniz âyette Kur’ân bir kadınla evlenmeyi teşvik ediyor. Ya da diyor, elinizde cariyeniz varsa, onunla yetinin. Bildiğiniz gibi hür bir kimse cariyesi ile nikâh yaptığı anda artık o cariye hürriyetine kavuşmuş oluyor. Yani cariye adamla hür bir kadın olarak nikâh yapmış oluyor. Artık hakkında hür insan hukuku geçerli oluyor. Bu durumda cariyenin efendisi ile evlenmesi zaten kendi lehine bir tasarruf haline geliyor. Yani böylece kendisi cariye statüsünden hür insan statüsüne yükseliyor. ********************************* Soru : İslamın esirler ve köleler konusuna bakışı nasıldır? Cevap: Tarih boyunca savaşın olduğu yerde, genelde esir de olmuştur. Kur’an-ı Kerim Bedir savaşından bahsederken esirler konusuna da temas eder: Bedir savaşında Müslümanlar karşı taraftan 70 esir alırlar. Hz. Peygamber, bu esirlere nasıl muamele edileceği konusunda meşveret eder. -Esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılması, -Hepsinin öldürülmesi, şeklinde iki görüş ortaya çıkar. Resulullah da fidyeye taraftardır. Esirlerin ekonomik durumlarıyla orantılı olarak fidye alınır ve serbest bırakılırlar. (1) Bedir esirleriyle ilgili şu ayetler nazil olur: " Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini iyice kırıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, ( sizin için) ahireti diliyor, Allah Aziz'dir, Hakimdir. Şayet Allah'tan bir yazı geçmiş olmasaydı, aldığınızdan dolayı mutlaka size büyük bir azab dokunurdu." (Enfal Sûresi, 67-68) "Yeryüzünde ağır basmak" ifadesi, tam bir galibiyet halini belirtir. Bir Peygamber için, karşı tarafı çökertmeden ve küfrün belini kırmadan esirlerle uğraşmasının uygun olmadığı anlatılmıştır. Çünkü, daha sistemini tam kuramadan, hakimiyeti tam sağlayamadan esirlerle meşgul olmak, büyük bir vakit kaybı olacaktır. (2) "Allah'tan bir yazı" ifadesi hakkında şu gibi açıklamalara yer verilmiştir: -Cenab-ı Hakk'ın, "içtihat sonucu yapılan amelden dolayı kimseyi azablandırmayacağı" şeklindeki teminatı, -Cenab-ı Hakk'ın, Levh-i Mahfuz'da belirlemiş olduğu "ehl-i Bedr'e azap etmeyeceği" garantisi,.. (3) İşte bu gibi sebeplerden dolayı Resulullah'ın uygulaması yürürlükten kaldırılmamış ve şöyle denilmiştir: "Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş olarak yiyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, Gafur'dur, Rahim'dir." (Enfal Sûresi, 69) Daha sonra, Hz. Peygamber'e hitap edilerek, şu talimat verilir: "Ey Peygamber ! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah sizin kalblerinizde bir hayır (imana bir liyakat) görürse, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah Gafur'dur, Rahim'dir. Eğer sana hainlik etmek isterlerse, bilsinler ki, bundan önce Allah'a hıyanet ettiler de, Allah onların cezalandırılması için sana imkan verdi (Hıyanet ederlerse, yine verir). Allah Alim'dir, Hakim'dir." (Enfal Sûresi, 70-71) Hz. Abbas, Resulullah'ın amcalarından olup, Bedir esirlerindendi. Fidye karşılığı serbest bırakılır. O da İslam'ı din olarak seçer. Yıllar sonra, Bahreyn'den hayli yüklü bir miktar ganimet gelir. Hz. Abbas, kendine düşen hisseyi alınca, üstteki ayeti hatırlatıp der: "Bu benden alınandan daha fazla bir mal. Cenab-ı Hakk'ın ikinci va'dini (yani, ‘sizi bağışlar’ müjdesini) de ümit etmekteyim." (4) Esirlerle ilgili bir başka bahis, Muhammed Sûresinde geçer: "Kafirlerle savaşta karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Onlara tam galip geldiğinizde, bağı sağlam bağlayın (esir alın). Sonra da, ya onları karşılıksız salıverin, ya da fidyeyle bırakın. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya kadar (savaş bitip durum netleşinceye kadar) yapılacak olan budur." (Muhammed Sûresi, 4) Esirlerle ilgili burada bildirilen hükümlerle, Enfal Sûresindeki ayetler arasında bir zıtlık söz konusu değildir. Önce İshan (karşı tarafı tam mağlup ve perişan etmek), sonra esir almak şeklinde bir tertib söz konusudur. (7) Esirler ise, 1- Ya karşılıksız (meccanen), 2- Ya da fidye karşılığında serbest bırakılacaklardır. Ayette, karşılıksız serbest bırakılmasının önce zikredilmesi, bu şekilde salıverilmelerinin daha evla olduğuna işaret sayılabilir. (8) Fakat idareci olanlar, bulundukları duruma en uygun tercihi yaparlar. Ayette, "savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar" kaydı ise, savaş bitmeden esirleri bırakmanın mahzuruna dikkat çeker. Ortalık yatışmadan, durum netleşmeden onları salıvermek, düşmana yardım olur. Salınan esirler, tekrar düşman saflarına geçecek, müslümanlara karşı savaşacaklardır. (9) Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şu esaslara dikkat çekmekte yarar görüyoruz: 1- İslamiyet, esirleri köle yapmayı emretmez. Bu konuda, Kur'an'da ve hadiste bir emir, asla söz konusu değildir. Asıl olan hürriyettir. (10) 2- Uygulamada, zaman zaman müslümanların esirleri köleleştirmesi, günün savaş şartlarından kaynaklanan bir durumdur(11). Karşı taraf müslüman esirleri köleleştirirken, onlardan alınan esirleri serbest bırakmak, iyi bir siyaset olmasa gerektir. 3- İslamiyet, köleliği birden kaldırmak yerine, kadeeeeemmeli olarak kaldırmayı esas kabul etmiştir. Zira, insanlık aleminde yerleşmiş köklü bir adeti birden kaldırmak, mümkün değildir. Hata ile öldürme ve yemin kefaretlerinde köle azat edilmesi esası vardır(12). Köle azat etmek, Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet olarak takdim edilmiştir(13). Zekatın verilme yerlerinden biri de, kölelerdir. (Tevbe Sûresi, 60) Hz. Peygamber (a.s.m), kölelerle ilgili şöyle der: "Onlara, "kölem, cariyem" demeyiniz. "Oğlum, kızım" deyiniz".(14) "Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin..." (15). Görüldüğü gibi, İslamiyet kölelik sistemini kademeli olakrak kalrırmayı esas almış, mevcut uygulamayı da en insani bir şekilde yapmıştır. Kaynaklar: 1-Nesefi, II, 111 2-Bkz. Ateş, V, 2444 3- Nesefi, II, 111 4- Nesefi, II, 112 7-Kutub, VI, 3282 8-Ateş, V, 2444 9-Ay. 10-Zuhayli, Alakat, s., 81; Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Diyanet Yay. 11- Kutub, VI, 3285; Özel, TDV. İslam Ansiklobedisi, Esir md. XI, 385,Hatip, s., 152-153 12-Bkz. Nisa, 92; Maide, 89; Mücadele, 3 13-Mesela, bkz. Bakara, 177; Beled, 13 14-Buhari, Itk, 50-51; Müslim, Elfaz, 13-15 15-Buhari, Itk, 15; Müslim, Eyman, 38 Şadi Eren (Doç Dr.) ********************************* EĞER YUKARIDA YAZILANLARI İYİCE OKURSAN SORULARINA CEVAP ALIRSIN. ŞİMDİ BEN SANA SORUYORUM , İSLAMİYETİN KADINLARA TANIDIĞI BU KADAR HAKKI İNKAR EDİP, MALESEF, KADINLARIN MAL GİBİ KULLANILMALARINI, PARA İÇİN SATILMALARINI, ŞEHVET İÇİN KULLANILMALARINI SAVUNUYORSUN ???????????????????
-
124.000 Peygamber mi?
EVET HİDAYET KARDEŞ SANA KATILIYORUM. Ne yazıkki, ALLAH'ı inkar etmek için bilimsel kaynaklara dayandırılmaya çalışılan yalanlara yalanlara insanalar nasılda inanıyorlar. eğer kainatın hala evrim ve tesadufden oluştuğuna inanan varsa şunları okusun. bunlar sadece yalanların küçük bir kısımı. diğer yalanları siz düşünün. evrimcilerin svunduğu bilim adamlarının itiraflarını bi okuyun. Hayat Tesadüfen Ortaya Çıktı İddiasının Geçersizliği Darwin teorisini 1800'lerin ortasında geliştirmişti. O dönemin en dikkat çekici özeliği ise, bilim düzeyinin bugünle kıyaslanamayacak kadar geri olmasıydı. Ne Darwin ne de teoriye öncülük eden diğer isimler, canlıların nasıl üredikleri, nasıl bir biyokimyaya sahip oldukları, kalıtımın nasıl gerçekleştiği gibi konularda hemen hiç bir bilgiye sahip değillerdi. Canlılığın detayları gözlemlenemediği için, hayatın tesadüfen ortaya çıkmış ve yine tesadüflerle gelişmiş olabileceği iddiasını makul gösterebilmişlerdi. Oysa 20. yüzyılın gelişen bilimi, canlılığın detaylarında evrimcilerin hiç ummadıkları kadar karmaşık bir bilgi ve plan olduğunu ortaya çıkardı. Darwin ve yandaşları "bir hücrenin oluşması için gerekli kimyasalları karıştırıp uzunca bir süre beklemek yeterlidir" diyorlardı. Oysa 20. yüzyılın ikinci yarısında modern elektron mikroskoplarının altında incelenen canlı hücresi, bambaşka bir tablo ortaya koydu. Hücrede o denli karmaşık bir tasarım vardı ki, bu yapının tesadüfen oluşması, ünlü İngiliz astronom ve matematikçi Sir Fred Hoyle'un ifadesiyle, "bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması" kadar imkansızdı. (Fred Hoyle, Nature, 12 Kasım 1981) Hatta bu benzetme bile yetersizdir; çünkü insanoğlu ulaştığı teknolojiyle Boeing 747 yapabildi, ama bugün hala dünyanın hiç bir laboratuvarında tek bir canlı hücresi bile sentezlenemedi. Peki bu neyi gösterir? Bu kadar karmaşık bir yapı, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesadüflerle ortaya çıkmış olamaz. Nasıl bir saat, çarkların tesadüfen meydana gelmesiyle oluşamaz ve kendisini yapan bir saatçinin varlığını ispatlarsa, hücre-ve canlılığın tüm diğer parçaları-kendilerini yaratan üstün bir Yaratıcı'nın, yani Allah'ın varlığını ispatlar. Bugün evrim teorisini kriz içine sokan en büyük gerçeklerden biri budur. Nitekim hiç bir evrimci canlılığın tesadüfen nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap aramaya bile çalışmamaktadır.
-
Esir kampından İslam'a giden yol
yine anlamadan yorum yapmaya başlamışsınız bakıyorum. üzülerek söylüyorum kadınların mal gibi kullanıldığı şu devire bi bakın. telvizyonlarda, gazetelerde ve başka yerlerde kadınlar nasıl kullanılıyor. dünyadaki haberleri duymuyormusunuz. kulaklarınızı açın dinleyin. birde şunları iyice okuyun. """" Kur'an Riddley'i çok etkiledi. Özellikle Kur'an'ın kadın haklarıyla ilgili tanımlamaları... "Kur'an sanki bir yaşam kılavuzu. Okuduğum herşeyden çok etkilendim. Özellikle kadın haklarından. Çünkü bize hep Müslüman kadınların baskı altında olduğu anlatılırdı. Ancak Kur'an diyor ki "Biz kadınlar manevi olarak erkeklere eşitiz. Eğitim hakkı konusunda da eşitiz. biz kadınlar çocuk doğurma özelliğinden dolayı İslam'da yüceltiliyoruz. Cennetin annelerin ayağının altında olduğu söyleniyor." """ heralde yazılanları okumadan direk tenkide yöneliyorsunuz. sizin dünyadan haberiniz yok heralde; Dünyada kadınlara Kur'andaki haklar verilmediğinden dolayı kadınlara yapılanlar malum. para için satılırlar, çalıştırılırlar, vucutları nasıl para ve başka şeyler için kullanılıyor. bunlarıda iyice okuyun : فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلاُنْثَيَيْنِ olan hükm-ü Kur'anî, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adalettir. Çünki ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telafi eder. Hem merhamettir, çünki o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur'ana göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, "Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebeb olacak zararlı bir çocuk" nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona, "hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakib" nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. Şu halde o fıtraten nazik, nazenin ve hilkaten zaîfe ve nahife kız, sureten az bir şey kaybeder; fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak'tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedid bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır. Bunun gibi bütün ahkâm-ı Kur'aniye, وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَاَلمِينَ fermanını tasdik ediyorlar. Bediüzzaman Sid Nursi. Sözler Mecmuası. ------------------------------------- İSLAM VE KADIN HAKLARI Mehmet Nuri YILMAZ Diyanet İşleri Başkanı 05.12.2000 Şüphesiz geçmiş incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde erkeklere nazaran daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü çizdikleri görülmektedir. Bugün İslam alemindeki bazı olumsuz görünümler, İslam'ın kadına değer vermediği gibi haksız görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmaktadır. İslam'da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek de kadın da, yeryüzünü imar etmek ve orada Allah'a kulluk yapmakla sorumludurlar. İslâm'da insanlık ve Allah'a kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından da kadının konumu erkekten farklı değildir. Kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip değildir. İlke olarak insanların en değerlisi, 'takvâda (güzel şeyler yapma ve kötülüklerden sakınma da) en üstün olanıdır' (el-Hucurât 49/13) Kurân-ı Kerim'de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir. (el-Bakara 2/187) 'Ben, erkek olsun, kadın olsun (ki hep birbirinizdensiniz) içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını zayi etmeyeceğim. (Al-i İmran, 3/195) ve 'O'nun varlığının delillerinden (Allah'ın ayetlerinden) biri de kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.' (Rum, 30/21) âyet-i kerimeleri, İslam'a göre kadının bir insan olarak asla ikinci sınıf olmadığını ifade etmektedir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim; 'Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.' (Bakara, 2/187) beyanıyla da erkek ve kadının insan olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat çekmektedir. İslâm dininin kadına tanıdığı hakların değer ve önemini daha iyi kavrayabilmek için İslâm'dan önceki çeşitli toplum ve medeniyetlerde kadının durumu çok iyi değerlendirilmelidir. Kadının insan olup olmadığının, rûhunun bulunup bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli vesayet altında bulunduğu, hatta mirastan hisse alması bir yana, kendisinin bile miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce İslam dini; kadının da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu sadece emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını olması gereken yere koymuştur. Hz. Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin Kur'an-ı Kerim'de açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam'a göre kadın iradesinin bağımsızlığını göstermektedir. İslam'a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur. İslam'ın ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün bile kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla ilgili konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar, Peygamberimizin konuşmalarını dinlerlerdi. Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehirin yüksek oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; 'Allah'ın bize vermiş olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur'an'da bulunan bir hükümdür' diye itiraz ettiği, Hz. Ömer'in de bu itiraz karşısında 'Allah'a şükürler olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var' dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer döneminde 'Hisbe' denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi kontrol işlerinin bir nevi bugünkü anlamda 'zabıta' hizmetlerinin kadına verildiği tarihî bir vakıadır. İslam tarihine ve İslam ülkelerindeki uygulamaya bakıldığında, Peygamberimiz döneminde kadınlara tanınan hakların; geleneklerin din gibi algılanması ve kabul edilmesi gibi sebeplerin etkisiyle tedrici olarak azaldığı görülmektedir. Bu anlayışın etkisiyle bazı ülkelerde kadın; cinsel obje olarak değerlendirilmiş, horlanmış ve toplumdan tecrit edilmiştir. Bu uygulama asırlarca dünyanın her yerinde farklı din mensupları tarafından da benimsenmiştir. Yakın zamanlara kadar, bazı istisnalar dışında erkeklerle kadınlar medenî ve siyasî haklarda eşit değildi. Son yüzyıla kadar Batı toplumu kadın hakları konusunda kötü bir sınav vermiştir. Bugün kadın haklarının en fazla olduğu ülkelerde bile 18, 19. asra kadar; kadının ruhu var mı, insan sayılır mı, sayılmaz mı tartışmalarının yapıldığı bir realitedir. Netice itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana eşittir. Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir. ---------------------- İSLAMDA KADIN, KADINDIR.KADIN İFFETLİDİR. TESETTÜR İLE İFFETİNİ MUHAFAZA EDER. NAMUSLUDUR TESETTÜRLE MUHAFAZA EDER. PARA İÇİN SATILMAZ,MAL GİBİ KULLANILMAZ. DÜNYADA DUYDUĞUMUZ BOŞANMALAR, AİLE KAVGALARI, MİRAS KAVGALARI, İSLAMDAKİ KADIN HAKLARININ UYGULANMAYIŞINDANDIR. ÖZELLİKLE YABANCI ÜLKEDEKİ OLAYLAR...... ŞİMDİ SÖYLEYİN İSLAMIN AİLE HAYATINA VERDİĞİ ÖNEMİ BAŞKA KİM VERMİŞTİR.
-
ŞAŞI BAK ŞAŞIR VE ZEKA SORULARI
farklı olan Yokuş kelimesidir. çünkü a,e,ı,i düz ünlülerdir. ilk 5 kelime düz ünlü ile başlamış düz ünlü ile bitmiş. Yokuş kelimesi ise yuvarlak ünlü ile başlamış, yuvarlak ünlü ile bitmiş.
-
Esir kampından İslam'a giden yol
Her insan gerçekten elini vicdanına kosya ve düşünse, gerçekten heryerde Allah'ı bulabilir. ona ulaşabilir. "" Kur'an Riddley'i çok etkiledi. Özellikle Kur'an'ın kadın haklarıyla ilgili tanımlamaları... "" Sadece kadın hakları değil, Kur'anın bütün hükümleri insanlar için en iyi sonuçtur. Cenab-ı Hak bizlere Kur'anı en iyi bir şekilde yaşamayı nasib etsin.
-
Tanrı ve Kötülük
evet gerçekten kralx ve yol gösterici çok iyi açıklamışlar. helal olsun.
-
Bismillahirrahmanirrahim
teşekkürler mizyal böyle güzel Salatü selamları ve duaları bizimle paylaştığın için. birde şunu söylemek istiyorum hakikaten bazıları böyle konular açılıca rahatsız oluyorlar. fakat zaman arkadaşımızında dediği gibi bizim içimiz rahat çünkü Allah'a istinad ediyoruz. Elhamdülillah.
-
cok merak ediyorum cevabını.bilen varsa cok sevinirim...
kırmızı bilyelerin sahibidir.
-
ŞAŞI BAK ŞAŞIR VE ZEKA SORULARI
"=" işaretinin üzerine bir doğru çizerim ve eşitsizlik işareti olur. yani eşitsizlik eşitlenmiş olur. soruyu tam okumamışım