Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

s__ozhan

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    37
  • Katılım

  • Son Ziyaret

s__ozhan tarafından postalanan herşey

  1. Bence bunlar insanın fıtratında dogumla gelen seyler.Ya da icgüdüler de diyebiliriz.Sanırım yedigimiz kazıklarla eger akıllıysak baskalarının yedigi kazıklardan da cıkaracagımız derslerle nasıl daha mutlu ve nasıl daha isabetli kararlar verebilecegimizi ögrenebiliriz..
  2. Bu çalışmalar islama ve tevhid inancına güç ve kuvvet verir.Zira namaz Allah emrettiği içn kılınır ve oruç Allah rızası için tutulur vs. tüm ibadetlerde Allah'a yakınlaşma niyeti vardır.Fakat her ibadetin de insan sağlığna ve vücuduna faydası vardır.Bu da Allah ın müslümanlar ve kendine itaat edenlere lütfu dur.Çağdaş bilim her şekilde Kur'an ı teyit eder bu da baska bır vechesıdır.İmanın artmasına yapılan her çalışma baş koymaya değer.Bu araştırmayı yapanlardan ve onu buraya taşıyan kralx den Allah her daim razı olsun..
  3. Sevgili kralx bu güzel çalışman için seni yürekten tebrik ediyorum..Güzel çalışmalarının devamı dileğiyle...
  4. Bediüzzaman ın Said Nursi'nin kendisini ayaklanmaya çağıran Şeyh Said e cevabı: "Türk milleti, asırlardan beri İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez." Eşref Edip ile sohbetinden: -Bana ızdırab veren, dedi, yalnız İslâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz.. çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, îman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeğe bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da, îman kalesinin istikbali selâmette olsa! Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harblerde, bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti. Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
  5. Risale-i Nur elli beş ayrı dile çevrilmiş, ve bütün dünya da okunan ve müslüman olan diğer din mensuplarının %32 ikisine vesile olan nurlu bir eserdir. Önümüzdeki eylül ayında geleneksel olarak 2 yılda bir düzenlenen risale-i nur sempozyumu var.Bu sempozyuma dünyanın çeşitli üniversitelerinden(amerika,arabistan,hollanda,ingiltere,filipinler,cezayir,fransa,almanya vs.) birçok müslüman, hristiyan, yahudi ve diğer dinlerden profesörler, doçentler; ve aynı zamanda farklı ülkelerden insanlar katılıyor ve katılımcı sayısı 7-8 bin i geçiyor.İsteyen bu sempozyuma gelir risale-i nur külliyatının amacına; yani islam dinini dünyaya duyurmaya nasıl hizmet ettiğini görür. Bizler risale-i nur vasıtasıyla Allah'ı tanımışız,onun sayesinde peygamber(asm) i sevmişiz.Risale-i nur bize islam dinini yaşama gayreti vermiş.Bizler risale-i nur u sadece bu yüzden seviyoruz.Bediüzzaman ı da bu mübarek eseri yazdığı için seviyoruz.Bize Allah'ı ,peygamber'i(asm) ve onları sevenleri karşılıksız sevmeyi öğrettiği için.Zaten mevlevi ler de mevlana yı bu sebebten dolayı sevmezler mi,yada nakşibendiler Şah-ı nakşibendiyi ya da kadiriler abdulkadir geylaniyi. "Ye'sin(ümitsizliğin) rağmına(aksine) olarak ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-ı kat'iyemle(kat'i kanaatimle) derim: İstikbâl yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak; ve hâkim, hakaik-i Kur'aniye(kur'an hakikatleri) ve imaniye olacak." Bediüzzaman
  6. Erkeğini annesi gibi şefkatle besle, Babası gibi özenle izle, Dedesi gibi belinde taşı, Ninesi gibi ninni söyle, Bir dediğini iki etme, Taki sevgisi 3 günlük değil ömür boyu olsun...
  7. Ben olsam -Eyvah temel narı(ateş) yuttun evleniyosun.Ben de fadimeyi istemeden önce aynı ruyayı görmüştüm.Dağ ev, gelecek hatun ateş.Kendi evinden çıkmış sana geliyorrrrrrrrrrrrrr.
  8. Mehdi deccal gelir gider siz daha onları beklersiniz... Kardeşim bu zatlar iman gözüyle görünür.Bizzat herkes bilmez.Hadisce de mezkurdur.Yukarıda yazılan meselelerden çıkarabilirseniz çıkarın.Akla kapı açılır,ihtiyar elinden alınmaz.Dediklerinize kısmen katılıyorum.Bunlarla ilgileneceğinize imanınızı kurtarmaya geyret edin.Birisi taş attı çıkarmak bize düştü.Fakat şu da gerçektir ki,deccal i bilip ondan kaçmak, mehdiyi bilip ona yapışmak lazım.Zira mehdi bu devirde Allah'ın ipidir.Allah hepimizi ahir zamanın fitnelerinde muhafaza etsin.
  9. Kur'an bizzet peygamber efendimiz asm mucizelerinden bahseder.Şuan aklıma gelen ayın yarılmasıdır.Bunu kur'an zikreder.Ve bu ayete karşı hiçbir müşrik itiraz etmemiştir.İtiraz edemediği gibi sadece sihir demekle yetinmişler.Demek onlar bu olayı yalanlamamış sadece peygamber efendimi asm sihirbaz demekle olayı kabullenmek istemediklerini belirtmişlerdir.Daha sonra başkalarına soralım onlar da görmüşse doğrudur diyerek ertesi gün mekke ye varan bir topluluğa olayı görüp görmediklerini sormuşlar onlar da gördük deyince ebu talip yetiminin sihri göğe de tesir etti diyerek olayı ört pas etmeye çalışmışlardır.Y ani bu olayı onlar da kabul etmişlerdir.İşte inanmak istemeyen inanmaz.Causus iyi özetlemiş. "Benim dinim bana sizin dininiz sizedir..."
  10. Bu arada hatırlatayım dehşetli, herkesi sömüren krallık döneminde halktan vergiyi halk için toplamak kavramını ilk islam dini ortaya çıkarmıştır...
  11. Objektivist kardeş aslına bakarsan ben de diğer arkadaşara katılıyorum.Fethullah Gülen başlığı altında yazacaktım ama neyse sataşma olmasın konu sapmasın dedim.Sizin olayları abartma ve objektif olarak yorum yapıyorum gizli kimliği altında sataşma amaçlı bir yaklaşım içinde olduğunuz çok açık.sonra da neymiş olaylara objektif bakalım mış.Aslında cevap bile vermeyecektim ama içimde kalmasın... sizi muhatap alıp da cevap vermek çok fuzuli bir iş..Buyrun meydan boş.Zaten herkesin meyli ve görüşleri belli.Kendi fikirdaşlarınızla kendi kendinize eğlenin.
  12. Zaten başta sen demişsin.Herşeye kadir.Herşeyi yaratmaya.Ona ne zorluk ve ne de zahmet.O herşeyde görünen o.Aslında sen hiçbirşeysin yada tam tersi herşey.Yoksam ne var.Var olan ne.Felsefe mi yapacağız.İşte gözümün önünde bilgisayar var.Elimledeki parmaklarımla klavyenin tuşlarına basıyorum.Ya klavyenin tuşları yoksa.O zaman bu yazanlar ne.Bunları yazan ben miyim.İşte ama.Düşünüyorum o zaman varım.Evet evet varım ben.Ama varsam bu nasıl iş.Nasıl oluyor.Varlığım nerden geliyor.Beynime gelen sinyaller ne.Bun karmakarışık varlıklar.Bunların anlamı ne.En küçük yıldızdan en büyüğüne kadar hepsi bana hizmet ediyor.Kurtlar kuşlar ceylanlar su rüzgar yağmur solucan karpuz elma şeftali hepsi bunlar ve daha aklıma gelmeyenler.Hepsi benim için var.Acaba onlar da mı yok.Ama var tadıyorum,hissediyorum,görüyorum,kokluyorum,dokunuyorum.YOksa bunlar hayalden ibaret mi?Hiç de öyle gözükmüyor.Düşünüyorum o halde varım.Evet evet varım ben.Bunlar da var.Ama anlamı yok gibi gözüküyor.Bu bana zulum veriyor.Aklım bana azap veriyor.Bunları anlayamıyor beni de karanlığa itiyor.Şu koskoca kainatta zerre bile değilim ama kainatın ucundaki yıldız bile benim şu an içinde bulunduğum mükemmel düzeni koruyorlar.Bunlar beni nerden tanıyor.Bana neden bu kadar şefkat ediyorlar.Öyle ki ona tabiat ana ismini vermişim bu derin şefkati için.Neden bu gelenler durmadan gidiyorlar neden gelenler durmuyorlar.Neereden geliyorlar ve nereye gidiyorlar.Bunları kim gönderiyor.Öyle ya bunların bir göndereni olmalı.Acaba bunları gönderen biri mi var?Öyle gözüküyor ama ben inanmak istemiyorum(!!!) o zaman bunlara başka anlamlar yüklemeliyim.Ama o zaman aklım almıyor.Niye bu düzen bu şefkat bu ilgi.Ama en öleceğim ne olacak o zaman.Yok mu olacağım yada şu yokum o zaman mı varlığa çıkacağım.Offffff anlamıyorum.Herşeyi çok seviyorum ama onlar beni bırakıp gidiyor.Heyyy nereye gidiyorsunuz bekleyin...Nİye böyle oluyor hiç anlayamıyorum.Ama aklım var anlamalıyım.Akıl zaten bu iş için değil mi?Neden bana yardım etmiyorsun.?Ediyor musun?hani nerde neden bunların anlamı bana anlatmıyrsun?Gücün mü yetmez?neden ama?Neden gücün yetmiyo?Müthiş düzen bana müthiş bir karmaşa görünüyo.Bu karmaşa da ne böyle.Bunların böyle olmasını nasıl kabul edebilirim.Yok yok benim aklım almıyor.Demek ki yokum.Ama varım.Yok bu iş böyle olmayacak ne kadar düşünsem de işin içinden çıkamıyorum.Çok zayıfım.Vücudumda devam eden milyarca ince düzenden biri bir kaç saniye sekteye uğrasa işte o zulüm dolu an.Ama uğramıyor.Devam ediyor.Düzen nasıl böyle oluyor.Eyy akıl.Elimden gelse seni başımdan çıkarır atarım.Bana ancak azap veriyorsun.Elimden gelmediğne göre seni uyuşturacağım.Sarhoş olacağım.Zevklerle meşgul olup bunları düşünmeyeceğim.Sen ancak böyle sarhoş olursun.Beunları düşünmemek daha kolay.o zaman daha fazla zevk alırım.Ohhh bu hayat çok zevkliymiş be bunları neden düşünerek kendimi zorladım ki.Ama bu zevkler çok tatlı.Ben onları bırakmak istemiyorum.Gücüm yetiyor bunları tadabiliyorum.Eyvahh ölğm var.Ne olacağım.Bu zevkler de benimle gelebilecek mi?Keşke gücüm olsaydı da bunlardan hiç ayrılmasaydım.Yada onları da kendimle beraber götürebilseydim.ama nereye gideceğim.Hayıır olmaz oraya gelmem.Orası çok küçük ve karanlık ve soğuk ve ürkünç ve böcekler var.Hayır onlar orada da tatmin etmez beni.Keşke biri bana yardım etse.Çok acizim.Eyvahhhh çıldıracağım.Yokum ben evet bu daha iii yokum.Ama düşündükçe varım.Düşünmek beni varlığa götürüyor.O zaman yine yine yne.Hayatım böyle zulümle m, geçecek.Kim di o şunu diyen "hayat düşünenler için komedi hissedenler için trajedidir"diyen.Benim için her ikisi de trajedi.Ben de akıldan başka şeyler de var.Vicdanım ne olacak.Bu kadar insanlar da benimle aynı akibete uğrayacak.Anneciğim babacığım,eyvahh sevgili eşim biricik kızım.Sizlerde aynı benim gibi o karanlık yere gireceksiniz.Ay bana bişiler oluyo.Biri bana yardım etsin.Biri beni bundan kurtarsın.Hayırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr.
  13. Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselâm'a "Mesih" namı verildiği gibi her iki Deccal'a dahi "Mesih" namı verilmiş ve bütün rivayetlerde مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَالِ (Mesih deccalin şerrinden Allah'a sığınırım)denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir? Elcevap: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsâ Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekalifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hıristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamaz. Bunun bir hikmeti şudur ki:Allah'ın emri ile Hz İsa (as) Musa (as) şeriatında bir kısım ağeı teklifleri kaldırıp şarap gibi bazı günahları helal etmiş.Aynen öyle de;Büyük deccal şeytanın hükmü ile İsa(as) şeriatının hükümlerini kaldırıp Hristiyanların sosyal hayatlarını idare eden rabıtaları bozarak anarşistliğe ve ye'cüc me'cüc e zemin hazırlar.ve islam deccali olan süfyan dahi MuHammed(asm)'ın ebedi bir kısım hükümlerini nefis ve şeytan'ın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak insanların hayatının maddi ve manevi bağlarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer, kötü hevesler bataklığında birbirne salrmak için zorla bir serbestlik gibi dehşetli anarşistliğe meydan açar. Yani İsa (as) mesih manasını bazı günahları hella ettiği için almış.İki deccal ise(büyük deccal ve süfyan) istibdat ve zor ile hristiyanlığın ve islam ın bazı hükümlerini değiştir.Onun için deccal a mesih manası verilmiş.Yoksa Hz İsa(as) deccal değildir.. 5. Şua'nın meselerini buraya aktarmayı uygun gördüm.İlk iki mesele zamanla inşallah diğerlerini de açarız.Fakat şu unutulmamalı ki bu şua 1910 yılından önce yazılmıştır.1910 yılından sonra olacak hadiselerden bahseder ve kesinlikle şahıs isimlerine yer vermez.Sadece ye'cüc m'cüc dabbetül arz büyük deccal ve süfyan ın özelliklerinden bahseder.Herkes kendi çıkarımını yapar.. BİRİNCİ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanın mühim şahıslarından olan Süfyan'ın eli delinecek." Allahu a'lem, bunun bir tevili şudur ki: Sefahet ve lehviyat için gayet israf ile elinde mal durmaz, israfata akar. Darb-ı meselde deniliyor ki, "Filân adamın eli deliktir." Yani çok müsriftir. İşte, Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve tama'ı uyandırarak insanların o zaîf damarlarını tutup kendi emrine alır diye bu hadîs ihtar ediyor. İsraf eden ona esir olur, onun dâmına düşer diye haber verir. İKİNCİ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanın dehşetli bir şahsı, sabah kalkar; alnında "Hâzâ kâfir" yazılmış bulunur." Allahu a'lem bissavab.. bunun tevili şudur ki: O Süfyan, kendi başına firenklerin serpuşunu(fransızların şapkasını) koyup herkese de giydirir. Fakat cebir ve kanun ile tamim ettiğinden(zorla ve kanun ile umumileştirdiğinden), o serpuş dahi secdeye gittiği için inşâallah ihtida eder. DÖRDÜNCÜ MES'ELE: Rivayette var ki: "Âhirzamanda, Allah Allah diyecek kalmaz." لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ (gaybı ancak Allah bilir)bunun bir tevili(manası) şu olmak gerektir ki: "Allah!. Allah!. Allah!. deyip zikreden tekyeler, zikirhaneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeairde(sembollerde) ismullah yerine başka isim konulacak" demektir. Yoksa umum insanlar mutlak küfre düşecekler demek değildir. Çünki Allah'ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki çoğunluk insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez. Kâfirler Allah'ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfâtında hata ediyorlar. Diğer bir tevili(manası) şudur ki: Kıyamet kopmasının dehşetini görmemek için, mü'minlerin ruhları bir parça evvel kabzedilir; kıyamet, kâfirlerin başlarında patlar. ONİKİNCİ MES'ELE: Rivayetlerde var ki: "Deccal'ın birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür."Bunun iki tevili vardır: Birisi: Büyük Deccal'ın kuzey kutbu dairesinde ve kuzey tarafında zuhur edeceğine kinaye ve işarettir. Çünki kuzey kutbu mevkiinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Bir gün tren ile bu tarafa gelse, yaz mevsiminde bir ay sürekli güneş batmaz. Daha bir gün otomobil ile gelse, bir haftada daima güneş görünür. Ben Rusya'daki esaretimde bu mevkiye yakın bulunuyordum. Demek büyük Deccal, kuzeyden bu tarafa tecavüz edeceğini mu'cizane bir ihbardır.(bence bu deccal kominizm ve kominizmin başı olan zatlardır) İkinci tevili ise: Hem büyük Deccal'ın, hem İslâm Deccalı'nın üç istibdat devreleri manasında üç gün var. "Bir günü; bir hükümet devresinde öyle büyük icraat yapar ki, üçyüz sene yapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller(değişiklikler) on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır." diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiş. YİRMİNCİ MES'ELE: Güneş'in batıdan çıkması ve zeminden dâbbet-ül arzın zuhurudur. Amma Güneş'in batıdan doğması ise, bedahet derecesinde bir alâmet-i kıyamettir. Ve bedaheti için, aklın ihtiyarı ile bağlı olan tevbe kapısını kapayan bir semavi olay olduğundan tefsiri ve manası zâhirdir, tevile ihtiyacı yoktur. Yalnız bu kadar var ki: Allahu a'lem, onun açık sebebi: Dünya’nın aklı hükmünde olan Kur'an onun başından çıkmasıyla zemin divane olup, izn-i İlahî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketinden geri dönüp, batıdan doğuya olan seyahatını, Allah’ın istemesi ile doğudan batıya değiştirmekle Güneş batıdan doğmaya başlar. Evet dünyayı güneş ile, yeri gök ile kuvvetli bağlayan Allah’ın kuvvetli ipi olan Kur'anın çekim gücü kopsa; dünya nın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden Güneş batıdan çıkar. Hem çarpışma neticesinde Allah’ın emri ile kıyamet kopar diye bir te'vili vardır. Amma "Dabbet-ül Arz": Kur'anda gayet kısa bir işaret ve hal lisanında kısacık bir ifade, bir konuşma var. Tafsili ise; ben şimdilik, başka mes'eleler gibi kat'î bir kanaatla bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim: Nasılki Firavun kavmine "çekirge âfâtı ve bit belası" ve Kâ'be tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe'ye "Ebabil Kuşları" musallat olmuşlar. Öyle de: Süfyan'ın ve Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve bozgunculuğa ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek. Allahu a'lem, o dabbe bir türdür. Çünki gayet büyük birtek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir hayvan türü olacak. Belki اِلاَّدَابَّةُاْلاَرْضِتَأْكُلُمِنْسَأَتَهُ(ayet mealini bilmiyorum.Fakat Süleyman (as) asasını kemiren kurtlarlar ilgili olması lazım) âyetinin işaretiyle, o hayvan, dabbet-ül arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü'minler îman bereketiyle ve günahlardan ve kötü işlerden çekinmeleriyle kurtulmasına işareten, âyet, îman hususunda o hayvanı konuşturmuş.(o hayvan bildiğim kadarıyla müminlere bir şey yapmam diye kur’an da konuşuyor) Çok latif bir gelecek haberidir ve tam olarak aids e işaret eder.Müslümanlar zinadan çekinmekle o dabbe den kurtulurlar. Daha çok ihbarlar var fakat zaman yok.İnşallah başka zamana..
  14. Arkadaşlar konuyu saptırıp da tartışma boyutuna getirmek çok anlamsız.Bay objektivist herşey sizin fikrinizin anladağı kadar dar çerçevelerde değildir.Biz işin iftira ve kul hakkı boyutundayız yoksa insanların cezasını vermek bize düşmez.Elbet bir mahkeme-i kübra kurulacak ve karınca bile cezasını çekecektir...Bu böyle biline.. ayrıca Nur cemaati demek Fethullan Gülen demek değildir.Fethullah Gülen Bediüzzaman'ın risale-i nur külliyatından esinlenmiş ve kendisi bediüzzaman'ı takip etmeyerek yeni bir hizmet tarzı geliştirmiştir.Sadece medya Fethullah Gülen üzerine esinlendiği için herkes bu konuyu yanlış anlamaktadır. Ben Fethullah Gülen ve cemaati hakkında fazla bilgim olmadığı için savunabilecek durumda değilim.Zaten benim ilk mesajım da açık. Açık bir şekilde delil getirin biz de toplum da önder konumunda olan insanları tanıyalım.Eğer İslam'a millete ve vatana gerçekten zararı varsa biz de ona göre konum alırız. Tehlike de toplum içinde belli delile dayanmadan yapılan tahmin fikir ve suçlamalar insanlar üzerinde çok yanıltıcı etkiler bırakır buda kargaşa doğurur. Bu açıdan sayın objektivist sizden rica ediyorum bir bardak suda fırtına koparmayın.Bir iki satırlık yazı yazmışım beni hemen tehditkar ilan ettiniz.Kesinlikle böyle bir anlam taşımayan, ve yöneltiğiniz suçlamaları netice vermemesi gereken bu yazıya nasıl böyle anlamlar yükleyebildiniz..Zaten cengizhan diyerek anlaşılması gerekeni almış.
  15. Kur'an da meal olarak bu muazzam işlerde akıl sahpleri ve düşünenler için deliller vardır demektedir.Bu muazzam işler bizzat kendileri delil ve emarelerdir.Fakat inanmak isteyen inanlar için. Oğuz saygın şunu anlatır 4*4 lük iletişim kitabında.Bir konferans sırasında herkese sarı bir kağıt gösterir ve çaycı geldiğinde(çaycının nazik yapısını bildiği için bunu yaptığını da belirtir)herkesin bu kağıda kırmızı demesini ister.Bu olay olduktan sonra çaycı gelir ve herkese tekrar sorar sanki ilk defa soruyormuş gibi.Daha sonra çaycıya bi daha sorar o ise o kağıdın kırmızı olduğunu söyler. İnsanlar baskı, inanç tarzı ve bazı çıkarlarından dolayı hakikatı bilerek kabul etmeyebilirler.Deliller çoktur fakat isteyen farklı nedenlerinden dolayı değiştirebilir.Sadece birtanesi aşığıdadır.. http://kayseri.meteor.gov.tr/merakettikleriniz.html Şu kartanelerindeki sanatı görüp de tesadüfen oldu diyen bir insanın ben akıl sahibi olduğuna inanmam. İnsanın tekrar diriltimesi de fiziksel bir olaydır ve olacaktır.Her kış bütün mevcudatın ağaçların çiçeklerin ve ölmüş diğer varlıkların diriltilmesi de fiziksel olaylardır ve biz bakıp ibret alırız.Ayrıca fizik kanunları Hükümetin genel sekreterliği gibidir.Hükümet ne derse sekreterlik onu yapar.Fizik kanunları da Allah'ın bu mevcudat aleminde işlerini bu şekilde yaptığı kalem dairesidir.Allah emreder fizik kanunları da bu şekilde görevlerini yaparlar.. Akıl mantık direk olarak şu sonucu verir:Tesadüfen bu işlerin olması imkansızdır zira sanalı bir sanat; sanatkarın olmasını gerektirir.Bu işleri yapan sanatkar da ancak bir tanedir çünkü ikinci bir el işe müdahele etse düzen fesada uğrar.Cenab-ı hakkı ise kendini tanıttırmak ve ilminin kudretinin ve azametinin nihayetsiz olduğunu göstermek(daha nice hikmetleri vardır da ben bu kadarını anlayabildim) için bu muazzam işleri yapar.
  16. Beşinci şua(bu şua ahirzamanda olacak olaylardan bahseder) burada bahsedilmesi pek gerekmeyen bir meseledir.Risale-i Nur külliyatının sadece bir amacı vardır ve o da namaz kılan insanların artmasına ve insanların imanının kurtulmasına hizmet etmektir Fakat madem arkadaşımız bu bahsi açmış bu konuda çok luzumlu bir kaç bilgi verilmelidir.5. şua bahsi yazılması 1908(1905 te olabilir tam olarak bilmiyorum ama 1910 yılından önce olduğu kesindir) yılındadır.O zaman yorum gerektiren müteşabih hadisler ve bazı rivayetler bu tarihlerde japon başkumandanı tarafından islam ulemasına sorarlar onlarda bu konuyu bedizzaman a getirirler ve o da bu hadisleri 5. şua içindeki şekliyle yorumlar.Yani gaybi bir ihtardır ve gelecekten haber verir.(mana olarak şu ayet vardır:O ayetlerin ne demek istediğini yalnız Allah bilir.Bir de peygamberler ve ilimde ileri seviyede olanlar.Bu şekilde birçok alim gelecekten ve gizli olan biçok olaydan haber vermiştir.Muhyiddin-i Arabi bunlardan biridir.) Afyon mahkemesinde 5. Şua sebebiyle suçlanır ve kendisi şu şekilde bir savunma yapar(inşallah savunmanın tam aslının yerini de bulup yayınlamak nasip olur):"Ben o yorumları daha 2. meşrutiyet zamanında yaptım.O yorumlarda sadece olaylar anlatılır şahıs isimlerine yer verilmez.Ben sadece ortaya bir taş attım bir zat çıktı taş kafasına çarptı".Bu müdafadan sonra (aynı meseleden defalarca mahkemeye verirlir fakat beraat alır) afyon mahkemesi beraat verir... Demek istediğin 5. şua çok erken yazılmıştır ve bir ihbarat-ı gaybiyedir.İçinde bahsedilen her mesele bizzat vuku bulmuştur..
  17. Bu tür konu ve suçlamalarda bence gibi muğlak ve sadece şahsi kanaati ifade eden kelimeler ve düşünce sistemleri çok tehlikledir.Kesin kanıtlara dayanan ve çok açık olan deliller getirmelisin. Ayrıca vebali de ağırdır ona göre...
  18. Bu başlık bence de yanlış, ürkütücü, ve biraz yanlış anlamaya medar olabilecek türden bi şey.Asıl olarak şöyle düzeltmek gerekir: Hz. Peygamber(asm) ve 4 Halife(ra) zamanlarında cumhuriyet ve demokrasi nasıldı. Diye düzeltmek daha doğru olur...
  19. Bunlar cevabı birçok kez verilmiş konular sanırım 6 günden kasıt 6 devir yani 6 zaman biçimidir.Bu da Allah'ın bildiği bir kavramdır.Zira bir atom günü farklı, bir dünya günü farklı, bir güneş günü farklı, bir güneşlerin güneşi günü de farklıdır vs vs.Ayrıca 6 gün derken ben aynı zamanda baharda çiçeklerin 6 haftada yeşermesini de anlıyorum.Bu Kur'an ın herkese hitab etme özelliğinden de kaynaklanır.Başkası başka şey anlar ve hakeza... Ayrıca Allah bu kainatı isterse bir anda bu şekilde de yaratabilir fakat Hakim(hikmetle iş yapan) ismi bunu iktiza etmiştir(her sıkıştığınızda bunu kullanıyorsunuz deme bu asıl olduğu için bunu kullanıyoruz). Bak bakalım dünyaya ve kainata Allah(cc) bir anda ne kadar çok işi en ufak bir hesap hatası,en ufak bir karışıklık, düzensiklik olmadan ve olabilecek bütün kusurlardan uzak olarak nasıl yaratıyor.Her atomu idare ettiği gibi,güneş sistemini ve galaksileri idare ediyor ve birbirinin içinden geçiriyor(tesadüften ne kadar uzak muazzam bir iş ve Allah azametini gösteren bir olay),canlıları yaratıyor,havayı temizliyor, vsvs. kainatın yaratılışından itibaren anlatmaya başlasam sonsuza kadar bitiremem. Ben çok sevdiğim bir olayı anlatmak istiyorum.Şuanda dışarıda kar yağıyor.Kim bilir saniyede bulutlardan kaçtane çıkıyor(sadece burada).Bide tüm dünyada acaba kaç tane çıkıyor.Bi de kainatın yaratılışından itibaren kaç tane çıktı.Her biri altıgen olmakla birlikte(vahdaniyet) herbirisinin şekli ve sanatı değişik(ehadiyet)bir anda çıkanların herbirini böyle değişik sanatta(aynı zamanda başlangıçtan bugüne kadar da hiçbirinin diğerine benzemediği sonucuna, bugüne kadar bakılan kar tanelerinin birbirine benzemediğinden yola çıkarak varılabilir((Allah Allah sanata güce ilme kudrete azamete bak ve secdeye gel kendini akıllı sanan akıllı)))yapabilen bir Zat(cc) elbette bütün işleri bir anda yapabilir ama Kendi(cc) zaman anlayışına göre 6 günde yapmıştır. Tabi sen tesadüf dersen kamunun vicdanına bırakırım. (şu anda yaşadığım latif bir halet): Kar tanelerini böyle anlatırken Allah'ın azamatei karşısında duygularım galeyana geldi ve gaflette yolunu şaşırıp insanların yaptığı işlere hayran olan ve bu tefekkür sonucunda asıl yaratılış amacına uygun hareket eden hayret damarım bu azamet karşısında kalbimi secdeye getirdi (yaşadığım şu duygusal anı yaşayabilmek için herşeyini eminim ki verebilirsin.)ve dilime Allahu ekber(Allah çok büyüktür) elhamdülillah(ezelden ebeden herkimden kime olursa olsun yapılan tüm övgüler tüm teşekkürler tüm medh-ü senalar ancak ve ancak Allah'a dır) Subhanallah(Allah işlerinde sıfatlarında ve yaptığı tüm işlerde kusurdan aczden şerikten ve ehli küfürün sahip olduğu bütün noksan fikirlerden uzaktır) demeye hemde müthiş bir zevkle dedirtti(kelimeler yetmiyor lisanım yetersiz kalıyor).Ben bir kere daha gerçek ve elemsiz mutluğun ancak ve ancak imanla olabileceğini hakkalyakin(bizzat yaşayarak) anladım ve cennete bir an önce gitmek için iştiyak geldi.Mevlana'ın benim ölüm günüm düğün günümdür diye niye değini anladım ve kendi kabiliyetimce o sözü yaşadım.Siz işte küfürde bütün bu ve benzeri duygusal güzelliklerden uzak kalıyorsunuz. Bunu anlatmamı hoşgörün sadece imanın insana kattığı hadsiz güzellikleri bir parça anlatmak istedim.Yoksa kusur dolu olan nefsimi beğendirmek haddime değil...Bütün bunlar Cenab-ı hakkın lütfudur.Kendimi beğendirmek için bunu anlatıp bu lutufdan mahrum kalmak istemem...
  20. Bu vesveseye karşı müthiş bir cevap vardı fakat yerini bulamadım aklımdan kısmen yazmaya çalışacağım yerini bulunca inşallah ordan aktarırım.. Güneş misali bu vesvese için müthiş bir cevaptır. Güneş bizden fizik in anlattığına göre bilmem kaç milyon kilometre uzak ve biz güneşe bakamıyoruz, gözümüz yanıyo.Fakat güneş bize bizden daha yakın.Işığıyla ve o ışıktan yansıttığı renklerle senin gözbebeğinin içinden beynine kadar gidiyor.Isısıyla senin her hücrene işliyor.Eğer güneş ışığı içindeki yedi renk güneşin sıfatları olsa ve güneş canlı ve konuşan(o sıfatlardan gelen yeteneklerdir zaten) bir varlık olsa senin kabiliyetine göre seninle konuşurdu.Denizin kabiliyetine göre deniz yüzünde yansır,bir şişenin kabiliyetine göre şişede yansır,çiçeğin kabiliyetine göre çiçeğin renklerini yansıtır vs.. bu devam eder gider.Kısaca biz güneşden çok fazla uzaktayız fakat güneş ışığıyla ısısıyla ve diğer özellikleriyle bize çok ama çok yakın. Allah bu kainatın dışındadır (nasıl bir şey olduğunu ancak kendisi bilir ve bizim aklımıza gelebilecek herşeyden çok uzaktır)fakat sıfat ve yaptığı işlerle bize bizzat çok yakın.Rezzak ismiyle hem midemizde, hem hücrelerimizde vs.., kelam sıfatıyla kalbimizdeki ona karşı açılan telefon ile bizimle konuşur ve kalbimizde olur, cemil ismi ile güzel olan herşeyin içindedir (tat koku görüntü),halik ismiyle zaten yaratılmış olan herşeydedir,Yani binbir ismi ile herşey ,her yaratılmış olan bize Allah'ı anlatır.(inşallah bunun da nasıl olduğunu uygun bir zaman da anlatırım) vs...Yani Cenab-ı hakkı bize bizden yakın olduğu halde biz ondan nihayetsiz derecede uzağız.Fakat biz kullukla ve onun istediği şekilde yaşarayarak(sünnetlere uyarak da diyebiliriz) mertebeleri aşıp ona kabiliyetimiz kadar yaklaşabiliriz.Peygamber(asm) bu şekilde O'na (cc) yaklaşmıştır(mirac).Her an Allah'ın istediği şekilde yaşamıştır.(Bir gün Hz Aişe'ye(ra):"Ya Ayşe biraz konuşta gaflet gelsin"demiş olması bunu ispatlar.) Biraz muğlak oldu fakat kısaca şunu demek istedim:"Allah sıfat ve isimleriyle heryerdedir fakat kendisi bizzat zatı olarak herşeyden uzaktır ve hiçbiryerde değildir.(Güneş misali tam yerinde bir misaldir.)
  21. Bu arada bana, " Ve midesinin gıda ihtiyacını te'min etmeğe çalıştığı gibi; dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları akıl ve kalb ve ruh ve insâniyet mideleri için tedarik etmeğe fıtratan mecburdur, çabalıyor." ifadesindeki "mecburiyetin" nedenini açıklayabilir misiniz? Yam Yam Senin karnın acıkıyor bu muhakkak sen mutlak olarak yemek alıp karnınıdoyurmak zorundasın ki rahat yaşayabilesin.Senin aklında kalbinde ve ruhundaki mideleri bir kaç tane sayayım.. Akıl:İnsanın öldükten sonra yok olacağına inanması insanın tüm iştahını kaçırır.Senin yarın çok önemli bir sınavın var ve o sınavdan mutlaka geçmen lazım ama alman gereken not 80 üstü sen o gün yediğin yemekten ne kadar zevk alabilirsin.Aynen öyle de öldükten sonra yok olacağına inanmak akılı insan için azab aletine çevirir.Akıl sana artık hikmet değil azab verecektir.Çok şefkatlisin hem de inanılmaz bir şefkat ana şefkatı.En sevdiğin varlık olan biricik her şeyi feda edeceğin oğlun öldğ.Daha 5 yaşında.O ahirete imandan yoksun olan akıl sana verilebilecek en büyük azabı kendisi verecektir.Ama ahirete iman gelse insana sürur verir ve onu daha hayırlı işler yapmaya yöneltir.Şöyle:Oğlunu tekrar cennette görmeye olan iştah onun o elemini alır ve oğlu için fakir fukaraya hayır yapmaya sevkeder.(Din sömürücü Allah'tan korkmazları bunun içine katmamak gerekir.Zİra dinin temelinde sömürü yoktur.O dinsizlerin suçu İslam'a yüklenemez) Kalb:Kalbinde insanın en temel olarak sevgi vardır.Her şeyle alakadardır.Evini, eşini, çocuğunu çoluğunu,anasını,bqabsını,bağını bahçesini,hatta kedisini vs. duyguları ölmemiş bir insan deli gibi sever.Anası öldü, babsı öldü,iflas etti,evi yandı vs. insan bu tür felaketler yaşadığı zaman onun saf ve yumuşak kalbine inen darbeleri ahiret inancı izale eder."Merak etme, senin ebedi bir hayatın var.Anan baban malın mülkün gitsin varsın zaten sana sadaka hükmüne geçti(mal mülk için), bunların hepsi sana cennet te daha güzel bir şekilde gelecek ve sana en güzel şekilde sunulacak.Bu dünyada yaşasan ne kadar yaşayacaksın ki.Sen sabret."der.Kalbine inen müthiş bu darbeleri yumuşatır.Hatta benim kuzenimin iki yaşındayken babası vefat etti.Çocuk a dedim ki merak etme senin baban inşallah cennete gidecek sen de bu dünyada iyilik yap insanları kandırma ve Allah'ın istediği gibi yaşa baban seni cennette kucağına alıp sevecek.O ancak bu şekilde tatmin oldu.Şimdi derslerine deli gibi çalışıyo ben bu dünya da güzel işler yapıp hem cennete girmeye hak kazanacağım hem babama hayır hasenat kazandıracağım diye. İnsaniyet:İnsan insan gibi davranılmaya muhtaçtır.Zira günümüzde insan gibi davranılmayan insanlar kenidini başkalarına kabul ettirmek için neler yapıyor malumdur.Allah'tan korkan diğer insanlara hakettiği hakkı verir ve cehennemden korkarak yetimin yaşlının hakkını kollar.Yaşlıya yardım eder yetimin başını okşar ki sevap kazansın.Hatta benim bir arkadaşım var dul ve yaşlı olan komşusunun her gün soba kovasını doldurup sevap kazanmak için sürekli kapısını çalar hal ve hatırını sorar.Ama Allah'tan korkmayan ve cehennemden tırsmayan vicdansızlar yanlarında mezara götüremeyeceği ve dünyada bile o kadarına ihtiyaç duymadıkları trilyonları hortumlarlar.Senin benim hakkıma ilişirler.Vatana millete zarar verirler. İşte bu mideleri iman ve ahiret inancı doyurur. Her şeyden önce duyguları ölmemiş aklı bozulmamış bir insanın sonsuzluk isteiğini ise douracak ahiret inancından başka bir gıda yoktur. Ben bir rusun ahiret hakkında bazı şeyler duyduktan sonra hanım hanım yaşasın cehennem var.Ebedi yok olmayacağız dediğini biliyorum.Bu dünyadaki lezzetlerin tümü cennetteki numunelerdir.Zira bir baklavacı tezgahına dükkanında olan tatlıların numunelerini serer.Lezzetin lezzet olması için, o lezzetin bitmemesi gerekir.Zira herkes lezzet bittiğinde elem duyar.Bu elem lezzetin büyüklüğüne göre artar.Cennette ise o lezzetin hiç bitmeyeceği için o elem hatıra gelmez ve insan tam olarak zevkini alır.Ve ayrıca şöyle bir düşünce hasıl olur.Bu dünyada böyle numuler varsa cennette neler vardır düşüncesi aldığın lezzetin tadını kat be kat artırır.Bunu ben yaşadığım için çok iyi biliyorum.Duygularım dilimin aldığı tatın binbir katını alıyor. Bir insan normal bir maaş normal bir ev normal bir araba sahibi olmak için gençliğini feda ediyor.Cennet için ise böyle bir fiat bence de az değildir. Bıçak hayır mıdır şer midir?Bu soru senin bu cümlene çok güzel bir cevapdır.Aşçının elinde hayır katilin elinde şerdir.Yukarıda bahsettiğim gibi; vicdansızlar bunu kendi çıkarı için kullanıyorsa bunda islam'ı suçlamak akıldan çok uzaktır. Buda zaten ahiret inancının insanın akıl ruh kalb ruh midelerine olan gıdalardan sadece bir tanesidir.Sen de bunu farketmişssin bana sormana gerek yokmuş zaten.. Bu insanın karakteri olan bir durum olmakla beraber insanı o karatere sokan ve toplumu ifsad etmekten koruyan Allah korkusudur.Teist anlayış her türlü ahlaksızlığı önlemeye yeterli sadece doğru olarak çarpıtılmadan insanlar tarafından yaşansın.Fatih zamanında insanlar cami oyuklarına para koyardı da sadece ihtiyacı olanlar alırdı.Orası hazine gibi dolardı da insanlar zekat sadaka verecek yer bulamazdı(Lütfen bunu çarpıtmayalım bu bahsettiğim Fatih zamanında islamiyet en güzel ve doğru şekilde yaşandığı zamanlardadır) Zaten yazıda daha birçoğundan bahsediliyor...Daha fazla açamaya gerek yok.
  22. ******** cevabı sukuttur fakat bazıları sessiz kalmayı ikrardan kabul eder.Bu sebeble cevap vermek durumunda kaldım.Hakikatlar güneş gibidir.Ben Bediüzzaman'ın kitaplarından anladığım kadarıyla ahiret inancının binlerce faydasından birkaçını yazdım.Bugün toplumun ihtiyacı olan rahat bir düzene ve ruh sakinliğine tam bir ilaçtır.Ahirete ne gerek var yazısına da tokat gibi bir cevaptır.Zaten dikkatle okuyan ve biraz düşünen bu iki sözüme kesinlikle hak verecektir.(ayrıca yazı türkçedir ve ifadeler çok açıkdır sadece bir kaç paragrafta inancın önemi ve etkisi vurgulanmak için biraz uzun ifadeler kullanılmıştır fakat anlam bütünlüğünü bozmaz yazı amacına hizmet etmiştir anlamadığın kısmı yaz sana ne demek istediğini bildereyim.) Seninle kişisel polemiğe girip konunun sapmasına izin vermeyeceğim(Yazı hakkında her türlü tartışmaya hazırım).Zira yapılmak istenen budur.Altta kalınan zamanlarda hakikata perde çekip insanların nazarları başka yönlere kaydırılmak istenir.İsteyen yukarıda yazılan faydalardan istifade edip imanına katkı yapar, isteyen de gözünü kapar ve ancak sinek gibi vızıldar.Şu unutulmamalıdır ki, yukarı da yazdığım gibi, hakikatlar güneş gibidir.Zira güneş ışığı güzel bir çiçeğe vurduğunda çiçek cennet kokularından bir demet olur, birikmiş çöp parçalarına vurduğunda ise onların zaten kötü olan kokularını artırmaktan başka bir şey yapmaz. Said Nursi hakkında ise daha önce bir başlık açıldı ve insanlar sukut etti.Muhakkak ki sen de o yazıyı okudun.Kedi uzanamadığı ciğere pis der.O başlık da herkese meydan okudum kimse de çıkıp bir cevap veremedi.Burada aynısını sana tekrar yazıyorum.İstediğin suçlmayı yap cevabı hazırdır.Bu konunun tartışma mevkii orasıdır..
  23. Ahirete imanın hadsiz faydalarında bazıları.Saysak bitmez... Birincisi : İnsan, diğer hayvanattan farklı olarak, hânesiyle alâkadar olduğu gibi dünya ile alâkadardır; ve akrabalarıyla münasebetdar olduğu gibi, tüm insanlar ile de ciddî ve fıtrî münâsebettardır. Ve dünyada geçici bekasını arzuladığı gibi bir ebedi yaşamda bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını te'min etmeğe çalıştığı gibi; dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları akıl ve kalb ve ruh ve insâniyet mideleri için tedarik etmeğe fıtratan mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve hedefleri var ki, ebedî saadetten başka hiç bir şey onları tatmin etmiyor. bir zaman (küçüklüğümde) hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra yokluğa ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa bâki fakat alçak ve meşakkatli bir ebediyeti mi istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "ah!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi. İşte mâdem, insanın mahiyetinin bir hizmetkârı olan hayali bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor. Elbette insanın çok geniş mahiyeti, ebediyetle fıtraten alâkadardır. İşte bu hadsiz arzu ve emellere bağlı olduğu halde, sermâyesi bir cüz'i cüz'-ü ihtiyarî ve tam fakir bir insana, âhirete îman ne derece kuvvetli ve kâfi ve ve yeterli bir hazine, bir bir saadet sebebi ve lezzet; bir bir dayanak , bir merci; ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir teselli olduğu öyle bir meyve ve faydedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse, yine ucuzdur. İkinci meyvesi ve şahsi hayata bakan bir fâidesi: çok ehemmiyetli bir neticedir. Evet, her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o idamhâneye girmek tir. Bir tek dostu için ruhunu feda eden o çaresiz insanın; binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedi bir ayrılık içinde idam olmalarını düşünüp Cehennem azabından beter bir elem, - o düşünmek ucundan- göründüğü vakit, âhirete îman geldi, gözünü açtırdı; ve perdeyi kaldırdı.. "bak" dedi. O îmanla baktı.. Cennet lezzetinden haber veren bir ruhi lezzet, o dostları ebedî ölümlerden ve çürümelerden kurtulup sevinçli bir nuranî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde görerek aldı. şahsi hayata ait üçüncü bir faidesi: İnsanın diğer hayat sahipleri üstündeki üstünlüğü ve rütbesi ise; yüksek ahlakları ve geniş yetenekleri ve küllî ubudiyetleri ve geniş vücudî dâireleri itibariyledir. Halbuki o insan, hem yok, hem ölü, hem karanlık olan geçmiş ve gelecek zamanların ortasında sıkışmış bir kısa zaman olan hazır vaktin ölçüsüyle; ahlaki, muhabbeti, kardeşliği, insaniyeti gibi seciyeler alır. Meselâ: Eskiden tanımadığı ve ayrıldıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadâkata ve ihlâsa pek nâdir muvaffak olabilir; o ölçüde kemâlâtı ve ahlakı küçülür. Değil hayvanların en yükseği, belki baş aşağı, akıl cihetiyle en çaresizi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sırada, âhirete îman imdâda yetişir. Mezar gibi dar zamanını geçmiş ve gelecek zamanları içine alan, pek geniş bir zamana çevirir. Ve dünya kadar, belki ezelden ebede kadar bir varlık dairesi gösterir. Babasını, cennette ve ruhlar aleminde dahi pederlik münasebetiyle; ve kardeşini, tâ ebede kadar samimiyetini düşünmesiyle ve karısını Cennet'te dahi en güzel bir hayat arkadaşı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş hayat dairesinde ve vücuttaki münasebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve küçük garazlarına ve menfaatlerine âlet etmez. Ciddi sadâkata ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette - derecesine göre- yükselmeğe başlar. İnsaniyeti yükseklenir. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde, kâinatın en seçilmişve bahtiyar bir misafiri ve Sâhib-i Kâinatın en sevgili ve makbûl bir abdi olmasıdır. Dördüncü bir fâidesi ki, toplum hayatına bakıyor : İnsanoğlunun dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret îmanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler. Yoksa elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünki, her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik aklında ve ileride uzun arzuları taşıyan zaîf kalbinde ve dayanıksız ruhunda öyle bir te'sir yapar ki; hayatı ve aklı o çaresize azab aleti ve işkence edeceği zamanda, âhiret îmanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde bir sevinç ve genişlik hissederek der: "Bu kardeşim veya arkadaşım öldü. Cennet'in bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve vâlidem öldü, fakat Allah'ın rahmetine gitti; yine beni Cennet'te kucağını alıp, sevecek. Ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim." diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir. Hem insanın bir kısmını teşkil eden ihtiyarlar; yakında hayatlarının sönmesine ve toprağa girmelerine ve güzel ve sevimli dünyalarının kapanmasına karşı teselliyi, ancak ve ancak âhiret îmanında bulabilirler. Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar, öyle bir ruh azabı ve kalb dağdağası çekeceklerdi ki, dünya onlara ümitsiz bir zindan ve hayat işkenceli bir azab olurdu. Fakat, âhiret îmanı onlara der: "Merak etmeyiniz. Sizin ebedî bir gençliğiniz var, gelecek; ve parlak bir hayat ve sozsuz bir ömür sizi bekliyor. Ve kaybettiğiniz evlâd ve akrabalarınızla sevinçlerle görüşeceksiniz. Ve ettiğiniz bütün iyilikleriniz muhafaza edilmiş; mükâfatlarını göreceksiniz." diye, ahiret inancı onlara öyle bir teselli ve mutluluk verir ki; herbirinin yüz ihtiyarlık birden başlarına toplansa onları üzmez. İnsanoğlunun üçten birisini teşkil eden gençler - Hevesatları galeyanda, hissiyata mağlub cür'etkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler- âhiret îmanını kaybetseler ve Cehennem azâbını akılarına getirmezlerse, sosyal hayatta,Namusluların malı ve ırzı ve zaif ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır. Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes'ud hanenin saadetini mahveder ve bu gibi hapiste dört-beş sene azab çeker. Canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer, ahiret inancı onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır. "Gerçi hükûmet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat, Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir celal sahibi padişahın melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kayd ediyorlar. Ben başı boş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zaif olacağım." diye birden, zulmen tecâvüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar. Hem insanoğlunun ehemmiyetli bir kısmı, hastalar ve mazlumlar ve bizim gibi musibetzedeler ve fakirler ve ağır ceza alan mahbuslar; eğer ahiret imanı onların imdadına yetişmezse, her vakit hastalığın ihtariyle gözü önüne gelen ölüm ve intikamını alamadığı ve namusunu elinden kurtaramadığı zâlimin gurur dolu ihâneti ve büyük musibetlerde boş boşuna malını, evlâdını kaybetmekle elîm ümitsizliği ve bir-iki dakika veya bir-iki saat keyf yüzünden beş-on sene böyle bir hapis azâbını çekmekten gelen kederli sıkıntı, elbette o çaresizlere dünyayı zindan ve hayatı bir işkenceli azâba çevirir. Eğer âhirete îmân imdatlarına yetişse birden onlar nefes alırlar; sıkıntıları, ümitsizlikleri ve endişeleri ve intikam hiddetleri, imanın dercesine göre kısmen ve bazen tamamen azalır. Bediüzzaman Said Nursi. Şular. 11. şua'nın 8. meselesinin hülasası...
  24. Tamam onlarda sorun yok.Benim sorduğum hani altın, odun, yemek toplayan işçiler belli bir zaman sonra kesiliyo.Ama bilgisayara karşı oynadığında bilgisayarın işçisi daha fazla oluyo ve sen daha yavaş gelişiyorsun.Senin bahsettiğin populasyon ben sadece çalışan işçileri soruyorum.Nasıl devam ettiğini.Ekstra ne yapmamız gerekiyo..?İlgin için teşekkür ederim..
  25. s__ozhan

    age of 3

    Age of 3 te oyun işçileri kendisi veriyor.Belli bir seviyeden sonra işçi vermeyi bırakıyor.Daha fazla işçiyi biz nasıl yapabiliyoruz.Bilgisayara karşı oynadığımda bilgisayarın daha fazla işçisi oluyor.Bu işi anlayamadım.. Yardımcı olur musunuz??
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.