Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dedektif Clouseau

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    89
  • Katılım

  • Son Ziyaret

5 Takip eden

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek

Dedektif Clouseau - Başarıları

Meraklı

Meraklı (6/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Ben teşekkür ederim. İyi geceler...
  2. Sayın Palaman Bir şeyin ölçülebilir olmaması sebebiyle varlığının ispat edilememesi başka, olmaması başkadır. Burada sorun ölçüm yapılamadıkça varlığı bilememekten kaynaklanır. Ama demin de dediğim gibi madde halinden deterministik olarak geriye hareketle fikir sahibi olmak mümkündür. Gama radyasyon ışık hızında hareket eden bir dalgadır. Atmosferimizde kozmik çarpışmalar yapmakta ve kısa sürede bozunacak olan pozitronları doğal olarak oluşturmaktadır. Dolayısı ile madde öncesinde de bir potansiyel olan bu işinların çarpışması mümkündür. Maddeye dönüşmüş kısmın olmaması sebebiyle madde öncesi bu ışıma sayısı çok daha yoğun ve olası çarpışmalar da daha fazladır üstelik. Ama ölçülememe problemi nedeniyle ispatı mümkün değildir. Zaman da dediğim gibi sadece maddesel ölçümle ölçülebilen bir olgudur. Zaman yokken bu yüzden bu çarpışmalar mümkündür ve olduğunda ikinci partikülle beraber zamanı ve tabi mekanı başlatacaktır. Saygılar...
  3. Sayın Palaman Portakalın tek bir atomundaki radyoaktif yarı ömrü sonucunda bozunup oluşan iki rastgele ışıma bir partikülün bağına isabet edip koparabilirse masayı bırakın dünyayı sallar. Bu arada potansiyel yeterli limite ulaşırsa iki gama ışını gibi elektron pozitron çifti gibi iki ayrı madde ve antimaddeyi oluşturur. Ben bu güzel tartışma ortamından dolayı size teşekkür ederim. Saygılar...
  4. Sayın Palaman Meteryalizm sizin de belirttiğiniz gibi maddesel değişimleri kabul etmektedir. Maddesel değişimler ise enerjinin varlığını gösterir. Fakat madde öncesi dönemde üzerinde ölçüm yapılabilecek madde olmadığı için enerjinin varlığı ispat edilememektedir. Ancak evrendeki toplam madde oluşturma potansiyeline deterministik minimal limite dair bir tahminde bulunabilinir. Ama bir üst sınırdan söz edilemez. Meteryalizm madde ile sınırlı bir temeldir, üzerine inşa sürmektedir. Hala bir maddeyi eğer yok ederseniz (enerjiye yani maddeye dönüşme potansiyeline dönüştürürseniz) evrende aynı miktarda madde oluşturabilecek bir maddesel dönüşüm potansiyelini de kabul etmişsinizdir demektir. Yani madde yoktan var edilmemekte, bir potansiyelden oluşmaktadır. Parçacıklarımız bu yüzden kah gluon kah takyon kah nötrino gibi davranabilmektedir. Burada alt limit olan değişim için gereken potansiyel ve mevcut toplam madde miktarıdır. Eğer tüm potansiyeli maddeye dönüştürür ve mevcut maddeyi de eklediğinizde bu alt limitin altında madde elde ederseniz meteryalizm yıkılır. Yoktan var edilemez demek ortaya her çıkan madde için bir potansiyelin ön kabulü anlamındadır. Saygılar...
  5. Sayın Palaman Ben de güzel bir konu açtığınız kanaatindeyim ve teşekkür ederim. Bu doğrultuda materyalizm, maddenin sonsuzdan beri var olduğunu kabul eder. Burada çıkarımınızda ki itirazım şu. Varolmak maddesel bir kavramdır ve ölçülebilmelidir. Maddenin olmadığı ortamda varlıktan söz edilemez. Enerji de madde formuna dönüşmedikçe veya maddeleri etkilemedikçe algılanamaz, dolayısı ile de var olduğu gösterilemez. Materyalizm maddenin bu sebepten sonsuzdan beri var olduğunu değil sonlu bir ilk zamandan beri var olduğunu ifade eder. Zamanın da mekanın da bükülebildiği ince ölçüm tekniklerine dayanan deneylerle kanıtlandığı için artık görelilik yasalaşmıştır. Hatta bu güneşimizin ardında kalan ışığın doğrusal hareket etmesi durumunda görememiz gereken bir yıldızın ışığının görülmesi ile fotonun kütlelerden etkilenerek doğrusal hareket etmediğinin anlaşılması ile benzer şekilde evren boyunca diğer yıldızlardan gelen ışıklarında kütlesel çekimlerin etkisiyle eğrilerek yolunun uzadığının tesbiti fakat ulaşma zamanının değişmemesi ile zamanın bükülmesi kanıtlanmıştır. Hatta bu etki karadeliklerin etrafındaki kütlesel çekim kuvvetinin büyüklüğüne bağlı olarak Halo etkisinde daha da ölçülebilir olmuştur. Einstein ise inandığı tanrıyı ispata uğraşmış fakat edememiştir. Bu sebeple ispatlanamamış Einsteinin tanrı inancının bilimsel bir değeri yoktur. Ama eminim tanrının varlığını ispat edebilse kuramlarındakinden daha mutlu olurdu. Saygılar...
  6. Sayın Palaman Zamanın ne olduğunu anlamanız gerekiyor öncelikle. Zaman yavaşlayabilir, durabilir ve hızlanabilir, hatta teorik olarak geriye akması da mümkündür. Biraz zamanda yolculuk konusunu bilmeniz gerekir. Zaman maddesel harekete bağıldır. Eğer herhangi bir maddesel hareket yoksa zaman durur. Madde ise enerjinin algılayabildiğimiz türüdür. Einsteini ve zamanın bükülürlüğünü görelelik kanunlarını duymuşsunuzdur. Bunlar hem zaman hem mekanın nasıl büküldüğünü anlatır. Cevabınız da burada yatar. İnsan beyni çalıştığı kurgusal sıralamaya uygun bir zaman algısı yaratır. Oysa ki gerçek ölçülen zaman dahi bundan farklıdır. En iyi saatler dahi şaşar. Atom saatlerinin bile sapmaları vardır. Mesela göreliliğe göre ne kadar hızla hareket ediyorsanız o kadar zamanı yavaşlatırsınız. Gelelim ilk an'a... İlk anda sadece enerji vardır ama madde formu yani kütle ve parçacıklar oluşmamıştır. Parçacık ve kütlenin oluşmadığı ortamda ise zamandan bahsedilemez. Bizim anladığımız anlamda zaman bu yüzden o iki maddenin oluşması ve birbirlerine göre hareketi ile başlar. Daha öncesinde ise zamandan söz edemeyiz. Enerjinin önceki hali ise bildiğimiz yasalara tabi değildir, zira hiç bir evrensel yasa henüz oluşmamıştır o sırada. Bu sebeple enerjisel dönüşümler tahmin edilemezdir zaman öncesinde ve eğer daha önceden madde oluşmuş ve yok olmuşsa da o sırada zaman yaşanmış ve sonlanmıştır. Yani maddesel hareket bittiğinde zaman da sonlanacaktır. Kısacası zaman başı ve sonu olan bir kavramdır. Sevgiler...
  7. Dedektif Clouseau

    YÜREĞİMİN YARISI SADECE SENİN HAKKINDI‏

    Sevgili Kardelen'e teşekkürler bu yazıyı da güzel yazmış gerçekten.
  8. Ayaklarımızın altındaki servete ulaşmak için eğilmek gerekir...

  9. Eğer referandumdan evet çıkarsa, bazı kişilerin hayatlarında “somut” değişikliklere neden olacak. İşte bazı örnekler; · Van Savcısı Sarıkaya’ya mesleğe dönme imkanı- Değişiklik paketi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilenlere yargı yoluna başvurma olanağı getiriliyor. Bu konuda herkesin hatırladığı yakın dönemde yaşanmış olay, Van eski Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracı.Sarıkaya, 9 Kasım 2005'te Şemdinli'deki patlama sonrası meydana gelen olaylar üzerine hazırladığı iddianamede, olaylar nedeniyle tutuklanan astsubay Ali Kaya hakkında "tanırımı, iyi çocuktur" diyen dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile birçok general ve üst düzey subayın da adını iddianameye dahil etmişti. Sarıkaya 2006’da HSYK kararı ile meslekten ihraç edilmişti. · Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk’e aktif siyasi olasılığı- Anayasa Paketi, partisinin kapatılmasına neden olan milletvekilinin üyeliğinin düşmemesini de öngörüyor. Bu konudaki son örnek,DTP’nin kapatılması. Anayasa Mahkemesi’nin DTP'nin kapatılmasına ilişkin verdiği karar ile, Türk ve Tuğluk, milletvekili sıfatını kaybetmişti. Anayasa değişikliğinin geçmesi halinde, iki eski vekil Anayasa mahkemesine başvurup lehte düzenleme isteyerek milletvekilliklerinin iadesini talep edebilecekler. · İskender Pala gibi binlerce eski subay ve astsubaya yeniden ordu yolu- Anayasa değişiklik paketinin geçmesi halinde, Yüksek Askeri Şura kararı ile TSK’dan çıkarılanlara da yargı yolu açılıyor. Bu konudaki sembol isimlerden biri de, yazar İskender Pala. Pala, “iki darbe arasında” adını taşıyan kitabında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden hangi gerekçe ve şartlarda ihraç edildiğini, buna karşı verdiği hukuk mücadelesini anlatmıştı.Yeni Anayasa değişikliği ile, İskender Pala durumundaki, ordudan ihraç edilmiş binlerce astsubay ve subay dava açabilecek. Bunlardan durumu uygun bulunanların mesleğe dönmelerinin de önü açılacak. Ancak bu sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin, yeni yasal düzenlemeler de yapılması gerekiyor. Yeni yasal düzenlemelerde göreve iade edilecek kişinin hangi rütbe ve kıdemden göreve döneceği, tazminat olasılığı gibi unsurların yer alması gerekecek. · Kenan Evren’e yargı yolu açılıyor- Pakette, 12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi’nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. madde yürürlükten kaldırılacak. Böylece, 12 eylül darbesinin sorumluları, üst düzey yetkilileri için yargı yolu açılmış olacak. · Şehit ailelerine, gazilere, kadınlara, çocuk ve özürlülere daha fazla hak- Anayasa değişikliğinin getirdiği bir başka unsur, “pozitif ayrımcılığın” artık Türkiye Anayasası’nın bir parçası haline getirilmesi. Bu çerçevede, ülkesi için hayatını kaybetmiş şehitlerin ailelerine, iş göremez hale gelmiş gazilere, kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve özürlülere yeni hakların önü açıldı. Bu kesimlere yasalarla tanınacak yeni hakların, Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine takılarak, iptal edilmesi olasılığı ortadan kaldırıldı. · Vergi daireleri yurtdışına çıkış yasağı koyamayacak- Yeni değişiklikler ile, kişisel verilerin korunması Anayasal güvenceye alınacak. Daha önce, vergi borcu nedeniyle, bizzat vergi dairesi tarafından yurtdışına çıkış yasağı konulabiliyordu. Şimdi bu konuda, yani yurtdışına çıkış yasağı konusunda karar, sadece hakimler tarafından verilecek. · Memurlar toplu sözleşme yapabilecek- Anayasa değişikliği, çalışma hayatında da çok önemli değişiklikler getiriyor. Bundan böyle işçiler, aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olabilecekler. Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplusözleşme yapma hakkı tanınacak, memurlara verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılacak. Greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan işyerinde neden oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılacak. · Ombudsmanlık kuruluyor - Yeni değişiklikler ile, ‘Kamu Denetçiliği Kurumu’ (ombudsmanlık) oluşturulacak. · Askerlere sivil yargı yolu- Askerlere bazı suçlarda sivil yargı yolu açılacak. Siviller, savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacak. · Normal vatandaş, Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilecek- Anayasa Mahkemesi Anayasa değişiklikleri kapsamında, yeniden yapılandırılacak. Halen 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak. Cumhurbaşkanı’nın yanı sıra Meclis de 2 üyeyi, Sayıştay Genel Kurulu’nun gösterdiği 3’er aday arasından, 1 üyeyi ise baro başkanlarının avukatlar arasından göstereceği 3 aday arasından gizli oyla seçecek. Mevcut durumda, süresiz (kaç yaşında seçildiğine bakılmaksızın emeklilik yaşı olan 65 yaşına kadar) olan Anayasa Mahkemesi üyeliği 12 yıl ile sınırlandırılacak. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak. Ve en önemli değişiklik olarak; Artık sıradan vatandaşlar da Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilecek. Daha önce sadece mahkemeler, ana muhalefet partisi ya da TBMM’de 110 milletvekili topluca Anayasa Mahkemesi’ne başvurabiliyordu. · Genelkurmay başkanı da, Meclis Başkanı da Yüce Divan’da yargılanabilecek- Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları da Yüce Divan’da yargılanacak. · HSYK’nın yapısı: HSYK’nın halen 7 olan üye sayısı 22’ye, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’ye çıkarılacak. HSYK, 3 daire halinde çalışacak. HSYK’nın mevcut asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edecek. Saygılar...
  10. Sosyolog Mahmut KAYA tarafından kaleme alınan “Çok Eşlilik” kitabı Çıra yayınları arasında çıktı. Dünden Bugüne Çok Eşlilik adlı kitapta, çok eşli evliliğin tarihsel ve toplumsal temelleri inceleniyor. Dünya toplumları örneğinde evliliğin uygulanış tarzlarını irdeleyen yazar, Eski Türk Topluluklarından Osmanlıya, Cumhuriyet döneminden günümüze erkeklerin birden fazla kadınla evliliklerinin sebeplerini tartışıyor. Çok eşli evliliğin dinamikleri arasında kabul edilen dini dayanakların din otoriteleri açısından yorumlarının yer aldığı kitapta evrensel, yerel din ve inançların çok eşli evlilikle ilgili uygulamalarına yer veriliyor. Kitabın diğer bir özelliği Çok eşli evliliğin en yoğun yapıldığı Şanlıurfa ilini mercek altına almış olmasıdır. Bölgedeki Çok eşli evliliğin nedenlerini bulmak amacı ile Şanlıurfa merkez, ilçe ve kırsalında 200 çok eşli paydaşı ile görüşme yapan KAYA, buradan elde edilen verileri kuramsal bilgilerle analiz ederek Çok eşliliğin neden en çok Şanlıurfa’da yapıldığı sorusuna cevap arıyor. Bunun yanı sıra çok eşliliğin aile hayatı üzerindeki etkileri kitap içerisinde gerçek yaşam öyküleri ile gözler önüne seriliyor. Çok eşli çiftlerle yapılan görüşmelerden yola çıkılarak hazırlanan altı öykü, okuyucuya Şanlıurfa bölgesindeki Çok eşli evlilik ve bu evliliğin karı, koca, çocuklar ve toplum üzerinde ne tür yansımalar bıraktığı hakkında bir pencere açıyor. Sosyolojik bir bakış açısı ile hazırlanan kitap çok eşliliğin ülkemizdeki görünümü hakkında okuyucuya doyurucu akademik ve güncel bilgiler verip, çok eşlilik hakkında bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarıyor. Sosyolog Mahmut KAYA ile yapılan konu hakkındaki söyleşi: Çok eşlilik nedir? Sosyolojik olarak çok eşli evlenmeler poligami başlığı altında ele alınır. Bunlar bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi; polijini (çok karılılık) diğeri de bir kadının birden fazla erkekle evlenmesi; poliandri (çok kocalılık)tır. Çok kocalılık çok nadir bir uygulama geçmişte tarım arazilerinin çok kıt olduğu ve kapalı toplum yapısının hakim olduğu bazı küçük topluluklarda görülmüştür. Geçmişte ve günümüzde en yaygın olan çok eşli evlenme biçimi polijinidir. Osmanlıda buna Taaddüd-i Zevcat denilmiştir. Çok eşlilik İslam toplumuna özgü bir gelenek midir? Hayır. Böyle bir yargı doğru olmaz. Çok eşlilik Atinalılar, Çinliler, Hintler, Babilliler, Asurlular ve Mısırlılar gibi birçok toplumda görülen bir olgu. Yunanlı Demostene’in sözü çok eşliliği izah etmeye kafidir; “bizim gönüllerimizi ferahlandıracak hetayrlerimiz, hislerimizin huzuru için palakilerimiz, evimize bakacak ve çocuk yapacak karılarımız da var.” Mesela Hammurabi kanunlarına göre kadın, çocuk doğurmazsa veya ağır bir hastalığa tutulursa koca odalık alabilir. Yunanlılarda çok farklı birçok eşlilik söz konusu idi. Aile tek eşli olmasına rağmen asıl kadının yanı sıra “palaki” ve “hetayrler” denilen kadınlar bulunurdu. Çin Liki dini, 130 kadına kadar müsaade ediyordu. Eski Hint toplumunda Manu yasası gereğince Brahmanlar, değişik sınıf ya da katmanlardan dört kadın alabilirlerdi. Bu örnekler çoğaltılabilir. Niçin çok eşlilik yapılır? Bunun birçok nedeni var. Sosyolog ve Antorpologların yaptığı araştırmalara göre çok eşlilik dinsel ve felsefi inançlar, nüfusu arttırma, çocuksuzluk, erkek çocuk istemi, iş gücü sağlama, siyasi nedenler, gelenekler, toplumsal örgütlenme, nüfuz ve erk sağlama vb. birçok nedene bağlı olarak çok eşlilik yapılmakta. Siyasi nedenlerle nasıl çok eşli evlilik yapılmakta? Eskiden devlet yöneticileri hem kendi içerisinde yönetimin belli bir soydan devam etmesini sağlamak hem de diğer devletlerle işbirliğini geliştirmek için bu tür evliliklerin yapılmasını destekliyordu. ÖrneğinMısır Firavunları, kendi kız kardeşleri ile evlilik yaparlardı. Üç-dört kadına sahip olan Firavunlar, bu eşlerinden yalnızca birini kraliçe olarak seçerlerdi. Yine Madagaskar’ın dağlık bölgesinde bir milyondan fazla nüfusu olan Merina toplumunun kralının, on iki eşinin her birine farklı yerlerde tahsis ettiği bir sarayı vardı. Ülkesinde seyahat ettiğinde onların yanında kalırdı. Bu eşler, o mıntıkadaki sorunları izleyen ve bunları krala bildiren yerel temsilci idiler. Dinlerin çok eşlilik hakkındaki hükmü nedir? Çok eşlilik konusunda birçok din ve inanış biçimi kesin bir yasak koymamıştır. Hıristiyanlığın bazı mezhepleri çok eşliliği teşvik etmiştir, Protestanlığın kurucusu Martin Luther, çokevliliğin uygun olduğunu açıkça belirtmiştir Yahudilerde, Yaradılış (Genèse) in bazı paragraflarından anlaşıldığına göre, Tevrat’ta monogami esastır. Ancak çıkış (Exode) erkeklerin cariye almasını normal kabul ediyor. Brahmanlar’da Vişnu kitabına göre erkekler; bulundukları sınıflara göre bir, iki, üç veya dört kadınla evlenebiliriler. İslam çok eşliliğe nasıl bakıyor? İslam’ın çok eşlilikle ilgili ayeti Müslümanlar arasında tartışma konusudur. Nisa suresindeki ayette; “Eğer yetim kızlarla evlendiğinizde, adaleti yerine getirememekten korkarsanız size helal olan diğer kadınlardan ikişer üçer ve dörder evlenin. Eğer onlar arasında da adaleti gözetememekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya sahip olduğunuz cariyelerle ile yetinin. Adaletten ayrılmamanız için bu daha uygundur.” denilmekte. Bunu bir emir olarak algılayanlar da var ruhsat olarak kabul edenler de. Bu farklı yorumlar nereden kaynaklanıyor? Ayetin inmiş olduğu zaman ve Arapçadan yapılan çeviriler değişik yorumların çıkmasını sağlıyor. Mesala İlahiyat profesörü Süleyman Ateş’e göre “ayetin amacı kaç kadın alınacağını belirtmek değil, yetimlere zulmü önlemek için başka kadınlarla evlenme yolunu göstermektir. Buradaki evleniniz hükmü, bir emir değil dinin konu ile ilgili iznini ifade eder. Yani bu ayetin hükmü farz değil, mübahtır.” Bir diğer ilahiyat profesörü olan Hayrettin Karaman “erkeğin birden fazla kadınla evlenme imkân ve uygulamasını İslam getirmemiş, mevcut uygulamayı belirli şartlara ve hukuka bağlayarak devam ettirmiştir. Devam ettirirken de iki durumu birbirinden ayırmıştır; Birincisi evlenmemiş olanlara –söz konusu ayetle- bir kadınla yetinmelerini tavsiye etmiş, birden fazla kadınla evli olanlar için adalete riayet edememe tehlikesinin bulunduğunu, bundan uzak kalmanın en uygun yolunun ise bir kadınla evlenmek olduğunu dile getirmiştir. İkincisi birden fazla kadınla fiilen evli olanlara hitap etmiş, birden fazla kadın arasında adalete tam riayetin mümkün olmadığını bir kere daha hatırlattıktan sonra, hiç olmazsa adaletsizlikte farklı ilgi ve muamelede ölçünün kaçırılmamasını istemiştir. Farklı bir yorum da Dücane Cündioğlu’na ait. Ona göre “Nisa suresi, Uhud Savaşı sonrasında nazil olmuştur. Müslümanlar bu savaşta çok sayıda şehid vermiş; böylelikle geride birçok dul ve yetim kocasız ve babasız kalmıştır. Çok evlilik tartışmasına yol açan Nisa: 3-4 ayetleri, öncelikle mücerred kadın ve nikâh hukukunu değil, bilâkis yetim kız ve kadınların hukukunu düzenler.” Sıra dışı bir yorum da Zahiriye mezhebine aittir; ikişer, üçer, dörder kelimeleri; iki, üç ve dört kelimelerine karşılıktır. Bunların toplamı dokuz eder, buna göre insan dokuz kadını nikâhı altında bulundurabilir. Osmanlıdan günümüze çok eşlilik nasıl süregelmiştir? Dünya toplumları arasında yaygın olan çok eşlilik Osmanlı toplumunda da görülmüştür. Osman Gazinin iki, Orhan gazinin dört eşi vardı. Ayrıca Orhan Gazi çok eşliliği teşvik eden bir de ferman ilan etmişti.“Fermanımdır! Eşleri ölen kadınlar ve yetim çocuklara sahip çıkılması için erkeklerin birden çok kadınla evlenmeleri teşvik edile.”Birçok Osmanlı padişahı çok eşli idi. Ve Osmanlı toplumunda çok eşlilik serbestti. 20.yy’ın başına kadar herhangi bir kısıtlama da yoktu. Hatta Osmanlı erkeği çok evlenme ilanı bile verebiliyordu. “On sene evvel Erbaa kazasında bir Çerkez kızı aldım. Evladım olmadığı için tekrar evlenmek istiyorum. Kırk, kırk iki yaşlarındayım, 800 kuruş mazulliyet maaşı alıyorum. Yanımdaki refikam 25, 26 yaşlarındadır. Sultanahmet civarında Füruz ağa mahallesinde 8 numarılı hanede müstecir, Mektebi Mülkiyeyi Şahane 309 senesi mezunlarından Sofyalı Emin Şükrü” Cumhuriyet döneminde çok eşlilik nasıl uyarlanmış? Osmanlının son dönemlerine doğru her alanda başlayan Batılılaşma furyası aile ve evlenme adetleri üzerinde de etkili olmuştur. Osmanlıdan Cumhuriyet dönemine geçişte aydınlar arasında çok eşlilik tartışma konusu olmuştur. Mahmud Esad, Ünlü tarihçi Cevdet Paşanın kızı ilk kadın romancı ve felsefeci Fatma Aliye Hanım, Mansurizade Sait, Ahmet Rıza, Musa Kazım Cenap Şehabettin, Şemsettin Sami, Mazhar Osman vb. birçok aydın konuyu tartışmıştır. Tartışmaların temelinde ne vardı? Bu yazarların bir kısmı, çokeşliliğin gereklerini anlatırken bir kısmı da tek eşliliği savunmuşlardır. Mahmud Esad, Mansurizade Sait, Ahmet Rıza, Mazhar Osman gibileri çok eşliliğin dini bir ruhsat olduğu, kişinin biyolojik yapısının çok eşliliğe müsait olabileceği, erkeklerin fıtratında çok eşliliğe meyil olduğu, bu tür evliliğin nüfusu arttırma, kadını koruma, fuhşu önleme ve toplumu zührevi hastalıklardan koruma işlevinin olduğunu belirtirler. Diğer yandan Fatma Aliye Hanım, Cenap Şehabettin, Şemsettin Sami, Musa Kazım gibi aydınlar ise çok eşliliğin istismar edildiğini modern dünyanın tek eşli aile yapısına uygun olduğunu ve Batı toplumu karşısında Müslümanların çok eşlilik nedeni ile zor durumda kaldığını belirtip çok eşliliğin uygulamasından vaz geçilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Mansurizade Sait çok eşlilik konusunu İslam’ın kanun koyucunun yetkisine bıraktığını söyledikten sonra bir kanunla yasaklanması gerektiğini ifade eder. Sonuç ne oldu peki? 1917 yılında çıkarılan Aile kanunu ile kocanın ikinci bir kadına sahip olması, ilk karısının rızasına bırakıldı. Bu kanuna göre evlenmiş olan ilk çift meşhur romancı Halide Edip Adıvar ve Salih Zeki Bey’dir. Salih Zeki Bey söz konusu kanuna muhalif davranıp ikinci evliliğini yapınca Halide Edip boşanma hakkını kullanmıştır. 1924-25 yıllarında çıkarılan kanunlarda ise çok eşli evliliklerde izin alma zorunluluğu getirilmiş, bu yetki de devlet tarafından görevlendirilmiş olan hakimlere verilmişti. Bu bağlamda birden fazla kadınla evlenmek için hakimden özel izin alınmasının yanı sıra, bu tür evlilik yapmak isteyen erkeğin, ikinci eşe ‘ihtiyacı olduğunu’ ve her iki eşine karşı adil davranacağını ispatlaması gerekiyordu. Ve son olarak 17 Şubat 1926 yılında kabul edilen Medeni kanun ile çok eşlilik yasaklanmıştır. Peki, çok eşlilik yasaklanınca bitti mi? Kesinlikle hayır. Sosyolojik olgular yasaklarla ortadan kaldırılamaz. Toplumsal koşullar bir ihtiyacı doğurduğu sürece varlığını sürdürür. Nitekim çok eşlilik de böyle oldu. Yıl 2009 Türkiye’de halen çok eşlilik yasaklanmış olmasına rağmen mevcut. Türkiye’de çok eşliliğin devamını sağlayan koşullar mı var? Evet var. Mesela ekonominin tarıma dayalı olması en büyük sebep… Doğu ve Güneydoğuda aşiret yapısı ve ülkedeki geleneksel değerler çok eşliliği halen devam ettiren nedenlerin başına gelir. Örneğin, tarımda iş gücüne duyulan ihtiyaç, aşiretlerde nüfuz ve erk sağlama, prestij, çocuksuz ve erkek çocuk doğuramayan kadının üstüne ikinci eş alınması çok eşlilik yolu ile temin edilmektedir. Türkiye’de çok eşlilik hakkında bir istatistik var mı? Bilebildiğim kadarı ile devletin resmi bir istatistiği yok. Ancak yapılan araştırmalarda alınan örneklemden yola çıkılarak yapılan tahmini rakamlar var. 1972 yılında Serim Timur tarafından yapılan çalışmada çok eşliliğin en yüksek olduğu bölge % 5 ile Doğu/Güneydoğo Anadolu, en düşük % 0.2 ile Batı Anadolu yani Ege ve Marmara bölgeleri olarak çıkmıştır. 1988 yılında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Enstitüsünce yapılmış olan bir çalışmada ülke bazında çok eşlilik oranı % 1.6 olarak ortaya çıkmıştır. 1991 yılında yapılan çalışmada ise % 4.7 olarak Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Şanlıurfa’nın kent kesiminde bölgesi ülke genelinde tüm bölgeler içinde yüzdelik dilimi olarak en yüksek sıralarda çıkmıştır. 1992 yıllarında yapılan bir araştırmaya göre, iki eşlilerin oranı % 10.2, Diyarbakır’ın kent kesiminde ise % 10.0 olarak çıkmıştır. Çok eşlilik sizce istismar ediliyor mu ? Buna karar vermek benim haddim değil ama zorunlu nedenler ve ilk eşin izni dışındaki sebeplerle yapılan çok eşli evlenmeler istismar sayılabilir. Zorunlu nedenler nedir sizce? Örneğin; çocuksuzluk, kadının çok ağır hasta hali… Bunlar tüm kültürlerde olağan sayılan nedenlerdir. Çok eşliliğin kadın ve erkek açısından artıları eksileri nelerdir? Burada en dezavantajlı kesim kadınlar ve çocuklardır. Çünkü tam adalet sağlanamıyor. Ciddi. psikolojik travmalar var. Yeni kuşak çok eşliliğe nasıl bakıyor? Bir kısmı ki bu kısım genelde eğitim imkânlarından yararlanabilen kişiler bu tür evliliğe karşı çıkıyor. Ama halen kırsalda ilköğretimi bile bitirmeden okuldan alına ve geleneksel değerler ile yetişen gençler maaselef çok eşli evliliği savunmaktalar. Çünkü onlar babaları ve atalarının uygulamalarını esas almaktadırlar.
  11. Dedektif, Hafiye, Müfettiş, Komiser, Kumandan...

    Bi iş dönüyo ama dur bakalım... :S

  12. Tabii, hemen yardımcı olayım ve vazgeçireyim sizi. Ya bu devirde hala evlenmek isteyen insanlar da mı var? Herkes fellik fellik boşanıp Sulukule'deki Ata Dede'ye 40 göbek atıyor. Çabuk dönün yanlıştan sultanlığınıza devam edin keyfinize bakın da bir çılgınlık yapıp sakın evleneyim falan demeyin. Teşekküre gerek yok, bana hayat boyu edeceğiniz dualar yeter...
  13. Sayın demirefe Süleymen Demirel'in özlü dediğiniz sözüne örnek tutarlı çok davranışı olmuştur. İlk akla gelenlerden biri iktidara gelmek için vaatler veren Demirel'in tüm vaatlerini 100 gün içinde gerçekleştirme sözü vermiş olup altını çiziyorum diye vurgulamış olmasıdır. Bir gazeteci vaatlerin hiçbirinin yerine hala gelmemiş olduğu 300. günde "Bu vaatlerinizin altını çizmistiniz, 100 değil 300 gün oldu ne diyorsunuz?" diye sormuştur. Demirel'in cevabı Dün Dündüre uygundur; "Şimdi de üstünü çizin". Saygılar...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.