-
Kuran'da Cinler
Cinler hakkında çağlar boyunca birçok iddia ortaya atılmıştır. Ancak her konuda olduğu gibi cinler hakkında da doğru bilgi alabileceğimiz kaynak mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerim'dir. Kuranda, cinlerin yaratılışları, insanlarla olan ilişkileri, nasıl yaşadıkları gibi pek çok konuda bilgi yer almaktadır. Kuranda cinlerin ateşten yaratıldıkları bildirilir. Konu ile ilgili ayetler şu şekildedir: Cannı (cinni) da yalın-dumansız bir ateşten yarattı. (Rahman Suresi, 15) Ve Cannı da daha önce nüfuz eden kavurucu ateşten yaratmıştık. (Hicr Suresi, 27) Kuran ayetleri incelendiğinde, cinlerin de aynı insan toplulukları gibi bir hayatları olduğu anlaşılmaktadır. Ayetlerde cinlerin de gelmiş ve geçmiş ümmetleri olduğundan bahsedilmektedir. Onların da soyları, ataları bulunmaktadır. (Araf Suresi, 38; Kehf Suresi, 50) Ancak cinler insanlardan daha farklı bir boyutta yaşamakta, insanları görüp izleyebilmekte, konuşmalarını dinleyebilmektedirler. Allah cinlerin yaratılış amacını ”Ben cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. “(Zariyat Suresi, 56) ayetiyle bildirmiştir. Onlar da elçiler ve elçilere indirilen kitaplar vasıtasıyla uyarılıp korkutulmakta, dünya hayatında nasıl davranışlarda bulunacaklarıyla denenmekte, ibadet ve itaat etmekte, bunun sonucunda da Allah’tan bir karşılık bulmaktadırlar. Allah Kuranda şu şekilde bildirmektedir: Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: Nefislerimize karşı şahadet ederiz derler. Dünya hayatı, onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler. (Enam Suresi, 130) Ayette de bildirildiği gibi cinlerle insanların imtihanları birbirine çok benzemektedir. Onların bazıları da dünya hayatının geçici süslerine aldanmakta, uyarıldıkları halde hidayet yolundan uzaklaşmaktadırlar. Yine ayetlerden, cinlerin peygamberlerin tebliğlerini dinledikleri, Kuran okunurken ona kulak verdikleri ve öğrendikleriyle kendi kavimlerini uyardıkları anlaşılmaktadır. Allah Ahkaf Suresinde cinlerin Hz. Muhammed (sav)in tebliğini dinlediklerini şöyle bildirir: Hani cinlerden birkaçını, Kuran dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: Kulak verin; sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. Dediler ki: Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir. (Ahkaf Suresi, 29-30) Allah, birçok Kuran ayetinde cinlere ve insanlara birlikte hitap etmekte, çeşitli öğütlerde bulunmakta ve onları cehennem azabıyla korkutmaktadır. Araf Suresinin 38. ayetinde Allah ”Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin...” şeklinde buyurmaktadır. Hz. Muhammed (sav)e bir hidayet rehberi olarak indirilen Kuranı yalanlayan cin ve insan topluluklarının durumu ise İsra Suresinde şöyle bildirilmektedir: De ki: Eğer bütün ins ve cin (toplulukları,) bu Kuranın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler. (İsra Suresi, 88) Allah’ın cinlere ve insanlara birlikte hitap ettiği ayetlerden bazıları şu şekildedir: İşte bunlar, cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır. (Ahkaf Suresi, 18) Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar ****** olanlardır. (Araf Suresi, 179) İman Eden Cinler Ayetlerde cinlerden bir kısmının Allah’a iman edip, hidayet yoluna uyduklarından bahsedilirken, bir kısmının da iman etmediklerinden bahsedilir. Müslüman cinler Kuran okunurken dinlemektedirler: De ki: Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: Doğrusu biz (büyük) hayranlık uyandıran bir Kuran dinledik. O (Kuran,) gerçeğe ve doğruya yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Elbette Rabbimiz'in Şanı Yücedir. O ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. (Cin Suresi, 1-3) Cinlerin bir bölümü Allah’ı tesbih edip yücelten, Ona hiç kimseyi ortak koşmayan Müslüman varlıklardır. Kurana karşı büyük bir hayranlık duymakta, Allah’ın emir ve tavsiyelerine uymaktadırlar. Onlar kendi aralarında iman etmeyen cinler olduğunu bilmektedirler ve bu durumu şu şekilde ifade etmektedirler: Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz Allah’a karşı bir sürü saçma şeyler söylemişler. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık. (Cin Suresi, 4-5) Cinler kendi aralarında birçok farklı gruplardan oluşmuşlardır. Bazıları samimi Müslüman, bazıları müşrik, bazıları Allah’a karşı yalan söyleyenlerdir. Cin Suresinin devamında iman eden cinler, cinlerin genel durumu hakkında şu bilgileri vermektedirler: Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz. Biz, şüphesiz Allah’ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de Onu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık. Elbette biz, o yol gösterici (Kuranı) işitince ona iman ettik... (Cin Suresi, 11-13) Cinler de aynı insanlar gibi Allah’ın kitabıyla sorumlu kılınan varlıklardır. Onlar da tüm yapıp ettiklerinden Allah’a hesap verecek ve yaptıklarıyla hiçbir haksızlığa uğramadan karşılık bulacaklardır. İman eden cinler Allah’tan güzel bir karşılıkla müjdelenmişlerdir: ... Artık kim Rabbine iman ederse o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından. Ve elbette, bizden Müslüman olanlar da var zulmedenler de. İşte ( Allah’a) teslim olanlar artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp-bulanlardır. (Cin Suresi, 13-14) Allah’ın varlığına iman etmeyip zulmedenlerin sonunu ise Allah ayetlerde şu şekilde bildirmektedir: Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. (Cin Suresi, 15) ... Andolsun cehennemi cinlerden ve insanlardan (kafirlerin) tümüyle dolduracağım. (Hud Suresi, 119) Hz. Süleyman'a Hizmet Eden Cinler Ayetlerden Allah’ın dilemesiyle cinlerle insanların görüşebilecekleri, hatta cinlerin insanların emrine girebilecekleri anlaşılmaktadır. Allah Hz. Süleyman’ın emrine cinleri vermiş, Hz. Süleyman onları türlü işlerinde kullanmıştır. ... Artık o, yere yıkılıp- düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14) Cinler hakkında Kuranda bildirilen başka önemli bir bilgi ise, cinlerin geleceğe dair haberleri bilmedikleridir. Bu yüzden cinlerin - Allah’ın dilemesi dışında- insanlara gaybtan haber vermeleri de mümkün değildir. Nitekim Sebe Suresi'nin 14. ayetinde haber verildiği gibi, Hz. Süleyman’ın ölümünden sonradan haberdar olmaları bunun bir delilidir. Ayrıca Unutulmamalıdır ki, Neml Suresinin 65. ayetinde bildirildiği gibi; Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez... Ayrıca Kuranda cinlerden İfrit, Hz. Süleyman’a o daha makamından kalkmadan, Sebe Melikesinin tahtını getirebileceğini söylemiş ve ”... ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.” (Neml Suresi, 39) şeklinde belirtmiştir. Bu ifadeyle, onun bir yerden diğer bir yere çok büyük bir hızla hareket ettiğine, bir maddeyi başka bir yere iletebildiğine işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) Cinleri Allah'a Ortak Koşanlar Bazı insanlar cinlerin kendilerine ait bir güçleri olduğuna inanmaktadırlar. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü cinleri yaratan Allah’tır ve onların kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur. Allah dilemedikçe onların herhangi bir kişiye zarar vermeleri ya da fayda sağlamaları mümkün değildir. Ancak buna rağmen insanların bir bölümü cinlerden medet umabilmektedirler: Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın Ona oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O, ise nitelendire geldikleri şeylerden Yücedir, uzaktır. (Enam Suresi, 100) Allah Kuranda, insanların cinlerle temas kurmak suretiyle saptıklarını şu şekilde bildirir: Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı. (Cin Suresi, 6) Bir ayette meleklerin de, bazı insanların cinlere ibadet ettiklerini bildirdikleri şöyle belirtilmektedir: (Melekler) Derler ki: Sen Yücesin, bizim Velimiz Sensin onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi. (Sebe Suresi, 41) İnsanların cinleri Allah’a şirk koşmalarının ve onlardan medet ummalarının en önemli sebeplerinden biri, yukarıda da belirttiğimiz gibi onların gaybı bildiklerini düşünmeleridir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü Allah Kuran'da, cinlerin gayba dair bir bilgiye sahip olmadıklarını bildirmektedir. (Sebe Suresi, 14) Ayetlerde cinlerin insanlar için bir yol gösterici olmadıkları, hatta insanları doğru yoldan saptırmak için onlara süslü sözler fısıldadıkları bildirilir. Ancak unutulmamalıdır ki, cinlerin Allah dilemedikçe insanlar üzerinde bir etkisi olması mümkün değildir. Onları Allah yaratmıştır ve onlar da kâinattaki tüm canlılar gibi Allah’ın emriyle hareket etmektedirler: Böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak. (Enam Suresi, 112) Hem insanları yoldan saptıran cinler, hem de cinleri Allah’a şirk koşanlar; bu yaptıklarına karşılık olarak Allah onları sonsuz cehennem azabıyla cezalandıracaktır. Dünya hayatlarında cinlerin yaldızlı sözlerine kananlar ahirette çok büyük bir yanılgıya düştüklerini anlayacaklardır. Çünkü o gün tüm şirk koştukları kimseler kendilerinden uzaklaşacak, Allah’ın karşısında yapayalnız, tek başlarına olduklarını kavrayacaklardır. Cehennem azabıyla karşılık bulacaklarını anladıklarında ise şu şekilde yalvaracaklardır: İnkâr edenler dediler ki: Rabbimiz cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar. (Fussilet Suresi, 29) Bir diğer ayette ateşin onlar için süresiz bir konaklama yeri olduğunu Rabbimiz şu şekilde bildirmektedir: Onların tümünü toplayacağı gün: Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz (diyecek). İnsanlardan onların dostları derler ki: Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık. (Allah) Diyecek ki: Allah’ın dilediği dışta olmak üzere ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir. Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir. (Enam Suresi, 128) Cinleri Yaratan Allah'tır Unutulmamalıdır ki cinler tıpkı insanlar gibi Allah’a kulluk etmek için Allah’ın yarattığı varlıklardır. Kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur, Allah’ın izni olmaksızın hiç kimseye zarar veremeyecekleri gibi yarar da sağlamaları mümkün değildir. Onlar da tüm insanlar gibi dünya hayatında imtihan olmaktadırlar ve yapıp ettikleriyle ahirette karşılık göreceklerdir. Cinleri farklı bir alemde yaratan, alemlerin, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbi, alemlerden müstağni olan Yüce Allah’tır.
-
kaanansay Dini yazilar
Ceylanlardaki Soğutma Sistemi Hepimizin bildiği gibi arabaların soğutma sistemleri vardır. Su veya soğutucu madde motorun etrafında dolaşır. Radyatöre taşınır ve hava ile tekrar motora dönmeden önce bir kez daha soğutulur. Eğer motor soğutulmazsa aşırı derecede ısınacak ve çatlayacaktır. Ancak bu ve benzeri soğutma sistemlerini kullananlar sadece insanlar değildir. Sıcakkanlı her canlının ısı kontrol mekanizması vardır. Örneğin Afrika'nın hızlı koşan ceylanı düşmanlarından kaçmak için uzun ve hızlı koşular yapmalıdır. Bu hızlı eylem ceylanın vücut ısısını oldukça yükseltir. Ancak ceylanın hayatta kalabilmesi için beyninin vücudundan daha serin olması gerekmektedir. Ceylanların ve benzer hayvanların nefes borularının yanında küçük kılcal damarlarla yayılan bir kan havuzu vardır. Daha sonra bu küçük kılcal damarlar bir araya gelerek beyne kan taşıyan tek bir damar haline dönüşür. Saatte 40 km. hızla 4 dakika koşan bir ceylandaki ısı farkı ölçülmüştür ve bu canlının vücut ısısının 27,7oC'den 33,9oC'ye çıktığı gözlenmiştir. Ancak beynin ısısı asla 30oC'yi aşmamaktadır ve bu da hayvan için yeterli bir ısıdır. Ceylan, beynindeki bu soğutma sistemi olmadan yaşayamaz. Ceylanın beyninin serin kalması için onu kusursuz bir tasarıma sahip doğal soğutma sistemiyle yaratan üstün yaratış sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'tır. (It Couldn't Just Happen, Lawrence O. Richards, Sweet Publication, 1987, s.108) Afrika Fare Kuşlarının Fedakarlığı Afrika fare kuşları, bir ağaç dalına topluca konan arılar gibi kümelenirler. Dalın ucundaki meyveye her birey ulaşamayacağı için, dalın en ucundaki kuşun kopardığı meyve, gagadan gagaya geçirilerek diğerlerine ulaştırılır. Mevcut meyvelerin herkese yetmemesi asla sorun yaratmaz. Başka bir meyveli dala konduklarında öncelikle yeterince beslenmemiş olanlara dağıtım işi başlatılır. (Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı:298, Eylül 1992, Erdoğan Sakman) Tüm canlıların sadece kendilerini düşündüklerini ve doğada bencil bir yaşam mücadelesi olduğunu öne süren Darwinizm, bu kuşların gösterdikleri davranış karşısında açmaza düşmektedir. Bu hayvanların gösterdikleri tüm fedakar davranışlar, Darwinizm'in temel dayanaklarını çürütmektedir. Bu canlıları ve onların gösterdikleri akılcı davranışları yaratan, sonsuz ilim sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Karıncalar Asit Fabrikası Kurabilir mi? Hemen her yerde görmeye alışkın olduğumuz karıncaların vücutlarında birer kimya laboratuvarı olduğunu biliyor muydunuz? Karıncaların küçük bedenlerinde yaratılmış olan bu muazzam mekanizma, çok özel bir tasarım örneğidir. Karıncaların vücutlarında, formik asit (H2CO2) isimli kimyasal maddeyi üreten bezler vardır. Antibiyotik etkisine sahip bu maddeyi, karıncalar düzenli olarak vücutlarına sürerler. Bu şekilde, hem yuvalarında hem de kendi üzerlerinde bakteri ve mantar oluşumunu engellemiş olurlar. Karıncaların vücutlarından salgılanan bu asitten haberdar olmaları ve bunu nasıl kullanacaklarını bilmeleri elbette ki hayranlık uyandıran bir yaratılış delilidir. Bunun gibi bir diğer hayranlık uyandıran delil ise, başka canlıların da karıncaların bu özelliğinin farkında olup, bundan yararlanmasıdır. Örneğin bazı kuş türleri karıncaların toplu halde bulundukları yerlere giderek, onların tüylerinin arasında dolaşmalarına izin verirler. Bunun sonucunda bütün vücudu formik aside bulanan kuş, üzerindeki tüm parazitlerden kurtulmuş olur. Bir karıncanın, mantara karşı formik asidin etkili olduğunu kendiliğinden bilmesi veya bu asidin formülünü bir şekilde öğrenmesi mümkün değildir. Normal şartlarda son derece tehlikeli bir kimyasal olan formik asitten hiçbir şekilde zarar görmemeyi başarması ise oldukça zordur. Dahası kuşların karıncalarda formik asit olduğunu ve bunu parazitlerinden kurtulmak için kullanabileceklerini bilmeleri imkansızdır. Böylesine etkili bir kimyasalın kendiliğinden ortaya çıkması mümkün değildir. Bu kimyasalın antiseptik özelliklerini gösterebilmesi, kendine has niteliklere tam olarak sahip olabilmesi için içerdiği tüm elementlerle birlikte özel olarak üretilmesi gereklidir. Bu ise, bir kimya laboratuvarının varlığını gerektirir. Bunun yanı sıra, karıncanın bedeninde asit üretilirken, aynı zamanda bundan korunmasını sağlayacak özel bir mekanizmaya da ihtiyaç vardır. Bu mekanizma olmadan, karınca bu mucizevi işlemi ne kadar kusursuz yaparsa yapsın, ürettiği maddeden mutlaka zarar görecektir. Dolayısıyla karınca hem üretim hem de korunma mekanizmalarının ikisine de aynı anda sahip olmalıdır. Böyle bir sistemin evrimcilerin iddia ettiği gibi aşama aşama oluşma imkanı yoktur. Bu mucizevi varlıkları ve sahip oldukları kusursuz özellikleri yaratan, karınca yuvalarına giderek formik asitten faydalanmalarını kuşlara ilham eden de kuşkusuz ilim bakımından her şeyi kuşatan Allah'tır. Timsah Böceği Takma adı timsah böceği olan Laternaria, Güney Amerika'nın tropik ormanlarında yaşayan bir ağaç böceğidir. Böceğin burun kısmındaki yumrular onu bir ağaç dalına benzetmektedir. Gözü andıran koyu benekler aynı zamanda bir yaprak üzerindeki küflü kısımları da çağrıştırmaktadır. Bunlar bir böcek için en iyi savunma sistemi olan kamuflaj'ın temel gereklilikleridir. Ancak Laternaria'nın savunma stratejisi sadece kamuflaj üzerine kurulmamıştır. Pennsylvania Üniversitesi'nden Tropikal Biyolog Daniel Janzen'e göre bu böcek, bir maymun ya da kuşta korku etkisi uyandıracak kadar bir kertenkeleye benzemektedir. Eğer tüm bunlar bir maymun, sincap ya da kuşu aldatmaya yetmezse, o zaman timsah böceği önce, kanatlarını çırparak kocaman gözlerini sergiler, bu yöntemle saldırganı korkutup kaçıramazsa böcek bu kez, şiddetli sarımsak kokulu, etkili bir kimyasal madde salgılar. Bu yöntem de etkili olmazsa, geniş kafasını ağaca vurarak sersemletici bir ses çıkarır ve düşmanını korkutmaya çalışır. Fakat bütün bu pasif savunma yöntemleri başarısız kalırsa, timsah böceği en etkili silahını kullanır, uçarak uzaklaşır. Görüldüğü gibi bu böceğin kendini koruması için gereken savunma sistemleri belli bir sıralamayla kusursuz bir şekilde işlemektedir. Timsah böceği Allah'ın kendisine lütfettiği mükemmel yaratılışı sonucu kendinden birkaç kat büyük canlıları dahi caydırmayı başarır ve bu sayede yaşamını sürdürür. Karıncalardan Zehir Üreten Altın Kurbağa Tüm canlılarda Allah’ın üstün sanatı hâkimdir. Allah Kuran’da insanları çevrelerindeki yaratılış delillerini düşünmeye ve incelemeye çağırır. Bilimsel araştırmalar Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu emrini yerine getirmemiz için önemli bir bilgi kaynağını oluşturur. Bu araştırmalar vesilesiyle Allah’ın üstün aklını, ilmini ve sonsuz gücünü daha iyi kavrarız. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28) Geçtiğimiz günlerde Orta ve Güney Amerika’da yaşayan altın kurbağalar üzerinde yapılan araştırma da bunun bir örneğidir. Altın kurbağalar, görüntüleri çok güzel olmasına rağmen, salgıladığı zehir nedeniyle son derece tehlikeli hayvanlardır. Bu zehrin kaynağı ise derisinden salgıladığı alkaloid adlı bir kimyasal maddedir. Tek bir altın kurbağanın salgıladığı zehir, 10 insanı öldürebilecek kuvvettedir. Araştırmacılar, altın kurbağanın bu toksinleri “özenli besin seçimi” sayesinde elde ettiğini keşfettiler. Altın kurbağaların bol miktarda “karınca” ihtiva eden beslenme şekilleri sayesinde alkoloid ürettiklerini belirlemişlerdir. Kolombiya Üniversitesi’nden Valerie Clarck ve New York Doğa Tarihi Müzesi çalışanları Madagaskar’da yaşayan kurbağa türlerinden aldıkları 3 farklı zehri analiz ederek, kurbağaların yedikleri karıncalar sayesinde, toksik salgılar ihtiva eden kimyasallar salgıladıklarını belirlediler. Bu kurbağalar, karıncaları, hem beslenmek amacıyla hem de kendilerini korumalarını sağlayan zehri üretmek amacıyla kullanmaktadırlar. (*) -Altın kurbağalar kendilerini savunmak için zehir üretmeleri gerektiğini nereden bilmektedir? -Kimya bilgisine sahip olmayan kurbağalar, karıncaları yiyerek, bu zehri üretebileceklerini, ihtiyaç duyacakları kimyasal maddelerin karıncada olduğunu, nereden bilmektedir? -10 kişiyi öldürebilecek kuvvetteki zehrin üretilmesini sağlayan karıncalar, nasıl olup da kurbağaya hiçbir zarar vermemektedir? -Laboratuarı olmayan, test yapamayan kurbağalar, yediği karıncaların kendisine zarar vermeyeceğini nereden bilmektedir? Aklı ve şuuru olmayan bu iki canlının, tüm bu karmaşık işlemlere kendi kendilerine karar verdiklerini ve uyguladıklarını düşünmek elbette imkansızdır. Kurbağaların bu üstün özellikleri, Allah’ın sonsuz yaratma gücünün bir delilidir. Allah bir Kuran ayetinde, bu gerçeği şöyle bildirir: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. (Al-i İmran Suresi, 190) (*)http://www.sciam.com/article Yumurta Kabuklarını Güçlendiren Benekler Kuş yumurtalarının üzerindeki beneklerin, bugüne kadar sadece kamuflaj açısından elverişli olduğu düşünülürdü. Ancak yapılan son araştırmalar, bu beneklerin aynı zamanda mekanik bazı işlevlerinin de olduğunu ortaya çıkardı. Allah yumurtayı çok dayanıklı olarak yaratmıştır. Yumurtanın kabuğu, hem gelişmekte olan civcivi dış darbelere karşı koruyacak ve hem de kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek güçtedir. Ancak bazı bölgelerin toprakları kalsiyum oranı açısından zayıftır. Bu bölgelerdeki kuş yumurtalarının kabuklarında da, kalsiyum eksikliği görülmektedir. Bu eksiklik yumurtaların bazı noktalarda daha kırılgan olmasına, dayanıklılığının azalmasına neden olur. Ancak bu bölgelerde bulunan yumurtaların bir başka dikkat çekici özelliği daha vardır. Bu yumurtaların kabuklarının üzerinde oldukça fazla sayıda benekler vardır. Oxford Üniversitesi'nden Andrew Gosler ve ekibi, benekli yumurtaları olan Büyük Baştankara (Parus major) kuşları üzerinde bir çalışma yapmışlardır(*). Andrew Gosler ve ekibi, 90 yumurta kabuğu üzerindeki desenleri incelemiş ve beneklerin yumurta kabuğunun en zayıf olduğu noktaların üzerinde bulunduğunu tespit etmişlerdir. Kalsiyum eksikliği nedeniyle kabuğun belli noktalarında oluşan zayıflık, beneklerle desteklenerek kabuk güçlendirilmektedir. Bilinç ve şuur sahibi olmayan bir yumurta, neslinin devamı için kabuğunu güçlendirmesi gerektiğini nereden bilmektedir? Hiç kuşkusuz yumurtanın her ayrıntısına sahip olan üstün akıl sahibi olan Yüce Rabbimiz, kabuğu güçlendirecek mekanizmayı da en güzel biçimde düzenlemiş ve nesillerin devamını garanti altına almıştır. Bu hikmetli yaratılış, her canlının Allah’ın kontrolünde olduğunun ve en kusursuz şekilde yaratıldığının delillerindendir Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirir: O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.) (Hud Suresi, 56) Allah'ın yaratma sanatındaki incelik her detayda karşımıza çıkar. Bunları hikmet gözüyle değerlendirip, takdir etmek ise ancak Allah'a samimi yönelenlerin davranışıdır. Bu önemli gerçek, Kuran’da şöyle bildirilir: O, size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor. İçten (Allah'a) yönelenden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Mü’min Suresi, 13) (*)Kaynak: New Scientist, 17 Eylül 2005, sayfa 13 Ziraat Mühendisi Karıncalar Allah’ın varlığını ve sonsuz kudretini gözler önüne seren deliller yaşadığımız her ortamda bulunmaktadır. Allah Kuran’da insanları sürekli olarak göklerdeki, yerdeki ve ikisinin arasındaki yaratılış delillerini düşünmeye davet eder. Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164) Karıncalar da, Allah’ın yarattığı, kusursuz özelliklere sahip canlılardan bir tanesidir. Karıncalar üzerine pek çok bilimsel araştırma yapılmış, bu araştırmalar neticesinde ziraî bazı yetenekleri olduğu keşfedilmiştir. Örneğin; diğer adı “atta” olan yaprak kesici karıncaların, koparttıkları yaprak parçalarını başlarının üstünde yuvalarına taşıya.rak, mantar yetiştirmek için kullandıklarını, hayretle keşfetmişlerdir. Bazı karınca türlerinin de, bitkilerin besleyici sularını kullanabilmek için yaprak bitlerini sürü halinde bir arada tuttukları keşfedilmiştir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ise, karıncaların bunların da ötesinde bir zirai bilgiye sahip olduklarını göstermiştir. Amazon yağmur ormanlarında yaşayan Myrmelachista schumanni cinsi karıncaların, yaşadıkları bölgede, sadece tek bir cins ağacın yetişmesine izin verdikleri, farklı cinste ekilen ağaçları, vücutlarında ürettikleri formik asitle zehirleyip, kuruttukları gözlemlenmiştir. Karıncanın ağaç seçmesinin nedeni ise, sadece bu tür ağaçlarda yuva kurmasıdır. Myrmelachista schumanni türü karıncaların, bu şaşırtıcı ağaç seçme yöntemini incelemek için, karıncaların yaşadığı ve içinde sadece Duroia hirsuta cinsi ağacın bulunduğu bölgeye, Amazon sediri fidanları ekildi. Ancak bu fidanların bir kısmını karıncalardan koruyacak şekilde, bir kısmını ise herhangi bir koruma olmadan yerleştirildi. Beş gün içinde işçi karıncaların korunmaya alınmayan fidanları, vücutlarında ürettikleri formik asitle zehirleyip, kuruttuklarını gözlemlemişlerdir. (*) Böylece, yaşadıkları alanı yabancı ağaçlardan temizleyen karıncalar, kendileri için yuva olan Duroia hirsuta ağacının gelişmesi için gerekli alanı sağlamış olurlar. Karıncanın sanki bir kimyager gibi üstün bir şuurla hareket ederek, formik asidi tarım ilacı olarak kullanması, Allah’ın canlıları yaratmasındaki üstün aklın tecellilerinden sadece bir tanesidir. Bu makalede Allah’ın yaratma sanatının, yalnızca birkaç milimetrelik bir canlı türü üzerindeki ayetinden bir örnek verdik. Karıncalarla ilgili verilebilecek daha yüzlerce örnek vardır. Ancak sadece bir örnek bile, bu mucizelerin Sahibini tanımamız ve O’nun üstün yaratma gücünü tefekkür etmemiz için yeterlidir. Allah, yegane yol göstericimiz olan Kuran’da, bunun önemini şöyle bildirmektedir: Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. (Kaf Suresi, 7-8) (*) New Scientist magazine, 24 Eylül 2005 Allah’ın Hayvanlarda Tecelli Ettirdiği Aklın Güzel Bir Örneği: Sinekkuşları Doğadaki canlıların tümü, yaşamlarını sürdürebilmek için akıl gerektiren davranışlarda bulunurlar. Yetenek, beceri, üstün manevra kabiliyeti gibi tanımlamalarla adlandırabilecek bu davranışların ortak özelliği ise, her birinin mutlak surette akıl gerektiren davranışlar olmalarıdır. Bir insanın ancak öğrenme, beceri ve tecrübe gibi özelliklerle kazanabileceği yetenekler, bu canlılarda doğdukları andan itibaren vardır. Yapılan birçok bilimsel araştırma, canlıların yaptıkları akıl gerektiren davranışları anlamamıza vesile olmaktadır. Bu araştırmalar neticesinde dünyadaki canlılığın ve yaratılan her şeyin birbiri ile olan kusursuz uyumunun, tesadüflerle açıklanamayacak kadar mükemmel olduğunu görür, Allah’ın büyüklüğünü daha iyi kavrarız. Bu araştırmalardan bir tanesi de, İngiliz ve Kanadalı bilim adamlarının ortak olarak, sinekkuşları ile yaptığı çalışmadır. Araştırmanın sonucu sinekkuşlarının sanılandan çok daha zeki olduğunu ortaya koymuştur. Journal of Current Biology dergisinde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, havada sabit durarak beslenen sinekkuşlarının ne zaman ve hangi çiçeklerden nektar aldıklarını hatırlayabildikleri belirlendi. Araştırma Kanada'nın Rocheuses dağlarında, 3 tane erkek sinekkuşunun, 8 tane yapay çiçekten beslenme zamanları incelenerek yapıldı. Bilimadamları 8 yapay çiçekten 4'üne 10 dakika arayla, diğer 4'üne ise 20 dakika arayla nektar koydu. Sinekkuşlarının, 10 dakika arayla nektar koyulan çiçeklere 10 dakika sonra, 20 dakika arayla nektar koyulanlaraysa, 20 dakika sonra geldikleri gözlemlendi. En küçük göçmen kuş olarak bilinen sinekkuşları, yaklaşık 3.2 gr ağırlığındadır. Her yıl 6.000 km’den fazla yol kateden sinekkuşları, bu yolu katedebilmek için güçlerini çok akılcı kullanmaları gerekmektedir. Kanada'nın Alberta eyaletindeki Lethbridge Üniversitesi'nden Profesör Andrew Hurly “Bu yeteneğin Kanada ve Meksika arasında 1500 km yolu uçabilmek için güçlerinden tasarruf etmeleri gereğine bağlı olabileceğini, çiçeklere nektar kalmadığında gelselerdi çok enerji kaybedeceklerdi'' demiştir. Profesör Andrew Hurly ayrıca ''araştırmanın, bu hayvanların sandığımızdan daha iyi bir hafızaya sahip olduklarını ve karmaşık işleri yapmak için büyük bir beyne sahip olmaya gerek olmadığını gösterdiğini'' belirtmiş, ''Bu kuş, bizimkinden 7 bin kat küçük bir beyinle, yere ve zamana ilişkin bilgileri birleştirebiliyor, bu da çok karmaşık bir olay'' demiştir. Bu özelliklerin tümünü onlara veren, onları akıllı davranacakları, bilinçli hareket edecekleri şekilde yaratan güç Allah’a aittir. Allah tüm doğadaki canlılarda sayısız örneğini gördüğümüz aklın, tek sahibidir. Canlılara neler yapmaları gerektiğini ilham eden Allah’tır. Hiçbir canlının davranışlarını tesadüflerle, başka herhangi bir mekanizma ile ya da ilginç kavramlarla açıklamak mümkün değildir. Böyle bir iddiada bulunmak ise sadece bir aldatmaca olmaktan öteye gidemeyecektir. Allah bunu bir ayetinde bizlere şöyle bildirmektedir. De ki: “Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar. (Fatır Suresi, 40)
-
kaanansay Dini yazilar
Muhteşem Bir Yaratılış Harikası, DNA Mikroskobik hücrenin içindeki bir DNA’da, milyonlarca bilgi içeren dünyanın en büyük ansiklopedisinin 40 katı büyüklüğünde bir bilgi deposu saklı durmaktadır. * Peki, bu 1000 ciltlik kütüphane, gözle göremediğimiz tek bir molekülün içinde nasıl saklanmış olabilir? * Tek başına taşınması mümkün olmayan 1000 kitaba sığacak kadar bilgi, nasıl olup da 100 trilyon kez bedenimize yerleştirilmiştir? Ortalama 100 trilyon hücreye sahibiz. Bu hücrelerin her birinde birer tane DNA molekülü vardır. Bu moleküllerden "sadece bir tanesinin" içinde 3 milyar farklı konuda bilgi bulunur. Bu bilgiler toplam 1 milyon sayfalık bir seri kitap oluşturabilirler. 1 milyon sayfalık kitap yaklaşık 1000 cilttir. Bu 1000 ciltlik eserin sayfalarını yan yana uzatabilsek, uzunluğu Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'a kadar uzanabilir. Bu 1000 ciltlik eser 24 saat hiç durmadan okunacak olsa, eserin tamamlanması 100 yıl sürer. Bu muazzam bilgi, tek bir tırnağımızda, saçımızın tek bir telinde veya kolumuzun üzerindeki herhangi bir tüyde bulunan "tek bir DNA"ya aittir. 1000 ciltlik bir kütüphane, nasıl bir tüycüğü meydana getiren tüm hücrelerde ayrı ayrı paketlenebilir, nasıl olup da bizleri oluşturan "tüm diğer hücrelerin" içine sığdırılmış olabilir? Bir insan istese bunu kendi kendine başarabilir mi? Böyle bir işlemi gerçekleştirebilecek herhangi bir teknoloji var mıdır? Bu muazzam bilginin tesadüf eseri hücrelerin içine yerleşmiş olması mümkün müdür? Ne rastgele olayların, ne insanın, ne de teknolojinin, bu hayranlık uyandırıcı eseri meydana getirecek gücü olmadığı açıktır. Bu, bilimsel olarak da delillendirilmiş bir gerçektir. Bedenimizde taşıdığımız bu hayranlık uyandırıcı eser, herşeyi dilediği gibi yapmaya gücü yeten Allah'a aittir. "Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören kıldık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör." (İnsan Suresi, 2-3) DNA'nın Sır Dolu Yapısı * Teknolojik bir ürünün veya tesisin yapımı ve yönetiminde insanoğlunun yüzyıllar boyunca elde ettiği tecrübe ve bilgi birikimi kullanılır. Dünyanın en ileri ve kompleks tesisi olan insan vücudunun inşası için gereken bilgi ve tecrübe ise DNA'da saklıdır. * DNA, hücre çekirdeğinde titizlikle korunan oldukça büyük bir moleküldür ve bu molekül insan vücudunun bir nevi bilgi bankasıdır. * DNA'da korunan bilgiler, insanın saç ve gözlerinin renginden, boyunun uzunluğuna kadar tüm fiziksel özellikleri ile birlikte, hücrelerde ve vücutta meydana gelen binlerce farklı olayı ve sistemi de kontrol eder. Örneğin, insanın kan basıncının alçak, yüksek veya normal olması bile DNA'daki bilgilere bağlıdır.
-
kaanansay Dini yazilar
ÖLÜM GERÇEK ÖLÜM ve GÖRÜNEN ÖLÜM ÖLÜM De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir."(Cuma Suresi, 8) Ölüm sizi her an yakalayabilir. Kimbilir o an, belki de şu andır ya da size çok yaklaşmıştır. Belki de bu satırlar ahlakınızı yeniden düşünmeniz için ölümünüzden önce size tanınmışson bir fırsat, son bir hatırlatma, son bir uyarıdır. Siz bu satırları okurken bir saat sonra hayatta kalacağınızdan emin olamazsınız. Bir saat sonra hayatta olsanız bir sonraki saate erişeceğinizin hiçbir garantisi yoktur. Saat değil bir dakika, hatta bir saniye sonra bile hayatta olacağınız kesin değildir. Bu sitedeki yazıları sonuna kadar okuyup bitireceğinizin de hiçbir garantisi yoktur. Ölüm size, büyük bir ihtimalle, bir dakika öncesinde ölmeyi hiç aklınızdan geçirmediğiniz bir anda gelecektir. Mutlaka öleceksiniz, tüm sevdikleriniz de ölecek, sizden önce ya da sonra mutlaka ölecekler. Bundan 100 sene sonra dünya üzerinde sizin tanıdığınız hiçbir canlı insan kalmayacak. Her insanın, kendi hayatı hakkında bitmek tükenmek bilmeyen planları vardır. Liseyi bitirmek, üniversiteye girebilmek, mezun olmak, işsahibi olmak, ev sahibi olmak, evlenip çoluk çocuk sahibi olmak, çocuğunu büyütmek, emekli olmak, huzurlu bir hayata kavuşmak gibi... Bunların dışında, herkesin, kendi içinde bulunduğu durum ve şartlara göre daha binlerce konuda çok kapsamlı plan ve tasarıları vardır. Oysa bu planların hiçbirinin gerçekleşeceği kesin değildir. Buna karşın ölüm, yüzde yüz gerçekleşecektir. Yıllarca çalışıp çabalayıp üniversiteye giren bir öğrenci okuluna giderken ölebilir. Ya da yeni işe giren bir kişi işine giderken veya evlenenler düğünden dönerken ani bir trafik kazası sonucunda ölebilirler. Başarılı bir işadamı ise, işlerini çabuk halledebilmek, gideceği yere daha çabuk ulaşıp vakit kazanmak ve daha çok şeyler yapabilmek için uçak yolculuğunu tercih eder. Fakat uçak düşebilir ve hayatı hiç düşünmediği şekilde son bulabilir. Geriye kalan planlarını gerçekleştiremeden, bir daha asla tamamlanmayacak bir şekilde yarıda bırakarak, dönüşü olmayan bir yere giderler... Oysa o gittikleri yer için hazırladıkları hiçbir planları yoktur. Gerçekleştiremeyecekleri planları yıllarca en ince ayrıntısına kadar düşünmüşlerdir, ama gerçekleşeceği kesin olan ölüm hakkında hiçbir şey düşünmemişlerdir. Peki akla ve bilince sahip bir insan hangisine öncelik vermelidir? Gerçekleşeceği kesin olan hakkında mı, yoksa olmayan hakkında mı plan kurmalıdır? İnsanların bir kısmı, kesin olmayana önem verirler. Hayatın hangi safhasında olursa olsun bütün planlarını, gelecekte daha iyi ve daha mükemmel bir hayata kavuşabilmek için yaparlar. Eğer insan ölümsüz olsaydı, bu davranışgerçekten de mantıklı olacaktı. Fakat bütün planlar, ölüm denen mutlak sona mahkumdur. Bu nedenle, kesin olan ölümü bırakıp kesin olmayanları önemsemek, kesinlikle akıl dışıdır. Ama insanlardan bazıları, akıllarını kaplamışgarip bir gaflet hali nedeniyle bir türlü bu açık gerçeği fark edemezler. Uzun yıllar yaşayacaklarını hatta hiç ölmeyeceklerini varsayarak sadece dünyada belirledikleri hedeflere ulaşmak için çabalarlar. Ölümle birlikte başlayacak olan gerçek hayatlarını düşünmezler. Ona yönelik bir hazırlık yapmazlar. Hesap günü bu gerçekle yüz yüze kaldıklarında ise telafisi olmayan bu büyük hatadan dolayı çok derin bir pişmanlık duyarlar. Bu site, insana bu çok önemli gerçekleri düşündürmek ve hızla yaklaşan büyük olayı haber vermek için hazırlanmışmıştır... Bu büyük olay, kesindir. Dolayısıyla, düşünmekten kaçmak, hiçbir şekilde çözüm değildir.
kaanansay
Φ Yeni Üyeler
-
Katılım
-
Son Ziyaret