Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İSTİHBARAT

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    63
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İSTİHBARAT tarafından postalanan herşey

  1. FETHULLAH GÜLEN “NURCULUK” DİNİNİ İLÂN ETTİ (Bu mevzu Mart-1995 tarihli Hakikat Aylık İslâm Dergisi'nin 18. Sayısında yayınlanmıştır.) Fethullah Gülen, basın yayın organlarıyla yaptığı röportajlar ve verdiği beyanlarla (Fetullah Gülen İslâm dini'ne aykırı bu beyanatları 23-28 Ocak 1995 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesi'nde ve 23-30 Ocak 1995 tarihleri arasında Sabah Gazetesi'nde yayınlanan röportajlarında vermiştir.), kendi dinini ilân etmiş, İslâm dininin hükümlerine karşı gelmiştir. Şöyle ki; Tesettür: “Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arzetmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.” Bu sözleri ve beyanları nurculuk dinine göredir. İslâm dininde tesettür kesinlikle farzdır. Allah-u Teâlâ Nûr sûresi 31. ve Ahzâb sûresi 59. Âyet-i kerime’lerinde tesettürün farz olduğunu beyan buyuruyor. “Resulüm! Mümin kadınlara da söyle. Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet yerlerini açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz ve eller) müstesnâdır. Başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler.” (Nûr: 31) “Resulüm! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle. Zaruri bir ihtiyaçları olup dışarı çıkmak istedikleri zaman, dış elbiselerini üzerlerine giysinler. Bu onların ahlâksız kadınlardan olmadıklarının bilinmesi ve incitilmemesi için daha elverişlidir.” (Ahzâb: 59) Bu, İslâm dinine göredir. Nurculuk dinine göre değil! Tesettür kesin olarak uyulması gereken bir emirdir ve iman meselesidir. Allah-u Teâlâ emir ve hükümlerini koymuş onu yasaklarıyla sınırlamıştır. “Bu hükümler Allah’ın hudutlarıdır. Kim Allah’ın hudutlarını aşarsa kendisine yazık etmiş olur.” (Talâk: 1) Allah-u Teâlâ, “Kim bu hudutları aşarsa kendisine yazık etmiş olur.” buyuruyorken, “Tesettür teferruattır!” ya da “İman meselesi değildir.” demek açıkca bu hudutları aşmak demektir. Bu Âyet-i kerime’leri inkâr etmek demektir. O, kendi kurduğu dinine kendi zan kitabına göre böyle söylüyor. “Doğrusu bir çokları bilmeden heva ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyorlar.” (En’am: 119) Âyet-i kerime’lere ve Allah-u Teâlâ’nın hükümlerine ters konuştuğu için nefis arzusunu ilâh edinmiş şirke düşmüştür. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde: “Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? Onu şirkten sen mi koruyacaksın.” buyuruyor. (Furkan: 43) “Tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16 ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken teferruatla uğraşılmamalı.” diyor. Yani Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e tesettür Âyetleri ilk yıllarda gelmediğini bunun için önem arzetmediğini; teferruat olduğunu söylemek istiyor. Bütün insanlar ve cinler Hazret-i Kur’an’ın bir hükmünü, bir harfini dahi inkâr etseler, hafife alsalar, hepsi kâfir olur. İsterse emir ya da hüküm Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in son nefesinde inmiş olsun. Artık o kesin hükümdür, emirdir. Biz iman ederiz. İslâm dininin hükümleri zamanla ilgili değildir. Hüküm geldikten sonra ona imandan başkası düşünülemez. “16. senede gelmiş, 17. senede gelmiş, 18. senede gelmiş” diye hüküm basite alınamaz, bu açık bir küfürdür. Âyet-i kerime’de: “İşte böyle, çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır.” buyuruluyor. (Muhammed: 9) Oysa inananlar için tesettür kesinlikle uyulması gerekli bir farzdır. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zamanında savaş sebebi dahi sayılmıştır. Asr-ı saâdet yıllarında Beni Kaynuka yahudilerinden bir kuyumcunun mümin bir kadının tesettürüne, başörtüsüne el uzatması savaş sebebi sayılmış ve savaşılarak yahudi erkekleri öldürülmüştür. (Hişam: c. 3, sh: 66) Allah’ın hükmü bu kadar önemli bir meseledir. Kadın İdareci: Başka bir beyanında ise: “Kadınlardan idareci olmasının hiçbir sakıncası yoktur.” demiş. Bu beyanları ile Allah ve Resulü’nün hükümlerine karşı gelmiştir. Zira Âyet-i kerime’de: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden nehyettiyse ondan sakının.” buyuruluyor. (Haşr: 7) “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” buyuruluyor. (Âl-i imran: 31) Hadis-i şerif’te: “Sizden hiç birinizin arzuları benim tebliğ ettiğim esasa uymadıkça gerçek mânâda iman etmiş olmaz.” (En-nevevi, Erbâin: 41) buyuruluyorken ve kadın idareci hakkında, “Mukadderatını bir kadının eline veren millet felah bulmaz.” buyuruluyor. (Buhari 1660, Megazi 82, Fiten 18, Tirmizi fiten 75, Nesai Kada: 8, Ahmed bin Hanbel 5743, 51, 38, 47) Bu İslâm dinine göre böyledir. Eğer Allah’a iman ediyorsak, Resul’üne tâbi isek, onların beyanı Âyet-i kerimeler ve Hadis-i şerif’lerde böyle buyurulmaktadır. Bunun tersini söylemek ve savunmak Allah ve Resul’üne karşı gelmek demektir. Bu da açık bir küfürdür. O kendi kurduğu nurculuk dinine göre kendi nefis putuna dayanarak zanla konuşuyor, Allah ve Resul’ünün hükümlerine karşı geliyor. “Kadınlardan idareci olur.” demek, bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’i inkâr etmektir. O yalnız zannını konuşturuyor heva ve hevesine uyuyor. Eğer doğru sözlü ise bir Âyet-i kerime ya da Hadis-i şerif getirebilir mi? Âlimim diye geçinen müfsidler, halkı ifsad ediyor. Âyet-i kerime’de: “Doğrusu bir çokları bilmeden heva ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyor.” buyuruluyor. (En’am: 119) Allah-u Teâlâ ve Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onları bize şöyle bildiriyor ve tanıtıyor; “Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.” (Kasas: 41) İşte bunlar halkı yanlış bilgilendirerek saptıran imamlardır. Bunlar insanları cehenneme çağırıyorlar. Âyet-i kerime’de: “Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı vardır.” buyuruluyor. (Şûrâ: 21) İslâm’da olmayan mesnetsiz ve asılsız yalanlarını İslâm dininin kaidesi gibi gösteriyorlar. Bu ise İslâm’ın hükümlerine karşı gelmektir. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır: “Onların çoğu Allah’a iman etmişlerdir, fakat müşrik olarak yaşarlar” (Yusuf: 106) Allah-u Teâlâ’nın kesin olarak buyurduğu, emir ve nehyettiği şeyleri hükümsüz bırakmak için, kendi arzularına göre söz söylüyorlar. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise onlar hakkında, “Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur’an okuyacaklar, fakat Kur’an’ın (feyzi) onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır.) Nitekim onlar okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da dönmeyeceklerdir. İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır.” buyuruluyor. (Müslim: 1067) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onları “Bütün insanların ve hayvanların en kötüsü” olarak ifade ediyor. Okun avı delip geçtiği gibi dinden hemen çıkıyorlar. Diğer bir Hadis-i şerif’lerinde: “Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri ilimleri ile beraber cemiyetin içinden alır, ruhlarını kabzeder, artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar. Onlar da (âyet, hadis) gözetmeden kendi düşünce ve arzularına göre fetvâ verip hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar.” buyuruluyor. (Buhari. Tecrid-i Sârih: 2174) Ümmet-i Muhammedi ifsad ediyorlar, mesnetsiz asılsız fetvâlarla Din-i mübine zarar veriyorlar. “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşü ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak. Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı, yine onlara dönecektir.” buyuruluyor. (Beyhaki) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Sizin için deccalden daha çok deccal olmayanlardan korkarım. -Onlar kimlerdir? Saptırıcı imamlardır.” buyurdular. (Ahmed bin Hanbel) Kendilerine tâbi olanları yoldan çıkartıp saptırırlar. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Ahir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa alet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden daha tatlıdır; amma kalpleri kurt gönlü gibidir. Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ bu gibi kimseler için şöyle buyuruyor: Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar, yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için onlara öyle bir ağır musibet vereceğim ki, aralarında bulunan yumuşak başlılar da şaşakalacaklardır.” buyuruluyor
  2. Muğla Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan taşlı sopalı kavgada, 3 öğrenci bıçakla yaralanırken; toplam 16 öğrenci yaralandı. Edinilen bilgiye göre, sabah saatlerinde üniversitenin kafeteryasında karşıt görüşlü öğrenciler arasında sözlü tartışma başladı. Tartışmanın büyümesi sonucu çıkan olaylarda başından ve vücudunun değişik yerlerinden delici ve kesici aletlerle ağır yaralanan 3 sol görüşlü öğrenci Muğla Menteşe Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. 13 öğrencinin de değişik yerlerinden yaralandığı olaylarda sağ görüşlü öğrencilerin satır kullanması dikkat çekti. Olayların ardından üniversiteye jandarma komando robocop timleri çağrıldı. Sağ görüşlü öğrenciler, jandarma üniversiteye geldiği zaman İstiklal Marşı'nı okuyarak, ''En büyük asker bizim asker'' sloganını attılar. Olayla ilgili 45 öğrenci gözaltına alınırken Muğla Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan, olayla ilgili yaptığı açıklamada, ''Üniversite yönetimi ve jandarma, gerekli soruşturmaları başlattı. Bugüne kadar Muğla Üniversitesi'nde bu tür olaylar yaşanmadı. Olayların sorumluları hakkında gerekli idari işlem mutlaka yapılacaktır'' diye konuştu. MYNET Adamlar satırla üniversiteye giriyor kimsenin sesi çıkmıyor. Yıllardrı bıktık artık kendini milliyetci sanan bu çabulculardan. En çokda erkeklikten söz ederler ama 50 kişi olmadan ellerinde bıcaksız sokağa adım atamazlar.
  3. Amerika Birleşik Devletleri'nde, 11 Eylül saldırılarından 10 gün sonra, başkan George Bush'a, El Kaide ile Saddam Hüseyin rejimi arasında bağlantı olduğunu gösteren deliller bulunmadığının iletildiği bildirildi. "National Journal" adlı Amerikan dergisinin, hükümet belgelerine ve eski Beyaz Saray yöneticilerine dayandırdığı haberde, 21 Eylül 2001'de Bush'a verilen günlük istihbarat brifinginde Irak'la El Kaide terör örgütü arasındaki işbirliğini gösteren kanıtların yeterli olmadığı belirtildi. Dergi, Saddam Hüseyin'in laik Bağdat rejimi için tehdit olarak gördüğü El Kaide'yi denetim altına almaya çalıştığı yolundaki istihbaratın da Bush'a iletildiğini kaydetti. Dergi, bu istihbarat brifinginin üzerinden 4 yıl geçtikten sonra, o gün ortaya konan tabloyla, bugün çelişen çok az unsurun ortaya çıktığını belirterek, Amerikan hükümetinin, bu istihbarat bilgilerini Irak'ı istila etme gerekçesi olarak nasıl kullandığının sorulması gerektiğini kaydetti
  4. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, görev süresinin 30 Ağustos 2006’da sona erdiğini, ve kendisinin bu tarihten sonra görev süresinin uzatılmasına ilişkin ne bir düşüncesi ne de bir beklentisini bulunduğunu açıkladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, görev süresinin bir yıl uzatılacağına dönük iddiaları kesin bir dille yalanladı. Özkök, görev süremin uzatılmasına ilişkin ne bir düşüncem ne de beklentim var” dedi. Özkök, 30 Ağustos 2006’da emekli olduktan sonra da herhangi bir siyasi oluşumun içinde olmayacağı mesajını verdi. Son günlerde basın ve yayın organlarında yer alan iddialar üzerine, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği’nden yapılan açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Sayın Genelkurmay Başkanı, kendisine Cumhurbaşkanlığı vadedildiği konusundaki iddiaları 13 Nisan 2004 tarihinde düzenlediği Basını Bilgilendirme Toplantısında tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturmuştur. Bu toplantıda kendileri tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamalar bugün de aynen geçerlidir. Genelkurmay Başkanlığı görev süresi, yaş haddini aşmamak kaydıyla 4 yıldır ve bu süre Sayın Genelkurmay Başkanı için 30 Ağustos 2006’da sona erecektir. Sayın Genelkurmay Başkanı’nın bu tarihten sonra görev süresinin uzatılmasına ilişkin ne bir düşüncesi, ne de bir beklentisi vardır. Sayın Genelkurmay Başkanı, askerlik mesleğine girerken ettiği yemin ile bağlıdır. Kendileri; “kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak itaatin” tartışmasız doğruluğuna inanmakta ve “Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü siyasi cereyanın dışında olduğu” kanun hükmüne bağlı olarak askeri görevlerini sürdürmektedir. Siyaset kurumuna saygılı olmakla beraber, emekli olduktan sonra herhangi bir siyasi oluşumun içinde olmayı veya siyasi bir görev almayı düşünmemektedir. İçinde yaşadığımız kritik dönemde Sayın Genelkurmay Başkanı, şahsına yöneltilen haksız eleştiri ve temelsiz iddiaları ortaya atanlara, esasen Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmakta olduklarını bir kez daha hatırlatmakta ve bunları yapanları sağduyulu davranmaya davet etmektedir. Kendileri, yüce ulusumuzun engin sağduyusuyla olup bitenleri akıl süzgecinden geçireceğine ve gerçekleri doğru teşhis edeceğine yürekten inanmaktadır.” ARINÇ’TAN ELEŞTİRİ TBMM Başkanı Bülent Arınç da, Genelkurmay Başkanı’nın görev süresi ile ilgili medyada çıkan haberleri eleştirdi. Arınç, “Silahlı kuvvetlerimizin üst kademesinde, birbirinden kıymetli insanların arasına nifak koymaya çalışanların çok kötü bir şey yaptığını düşünüyorum” dedi. www.ntvmsnbc.com
  5. Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilköğretim okulu tarandı. Olay sırasında 1 öğretmen hayatını kaybederken, 4 öğrenci ise yaralandı. Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilköğretim okulu tarandı. Olayda bir öğretmenin öldüğü, 4 öğrencinin de yaralandığı duyuruldu. Mardin’in Nusaybin ilçesinde Yavuz Selim İlköğretim Okulu'na kalaşnikofla saldırıda bulunuldu. Olayda Adnan Çelik adlı bir öğretmen öldü, dört öğrenci yaralandı. -http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=122915
  6. Yunanistan’ın başkenti Atina’da ilk Türkçe gazete yayın hayatına başladı. Atina’da bir kokteylle tanıtımı yapılan ‘Güneş’ adlı gazetenin finansörleri ve politikası meçhul. Künyeye göre gazetenin sahibi ‘Foreign Medya Agency Ltd’ şirketi, yayıncısı ise Arap kökenli Yunan vatandaşı Jean Daniel Nachit. Atina’daki tanıtım kokteyline Yunanistan’da tanınan Yunanlı veya yabancı gazetecilerin katılmaması ve davetlilerin çoğunun Arap kökenli olması dikkat çekti. Edindiğimiz bilgilere göre gazete, Atina’da bursla okuyan iki Türk öğrenci ile İstanbullu bir Rum tarafından hazırlanıyor. Gazetede Türkiye, Yunanistan ve Avrupa’dan haberlerin yanı sıra, magazin ve spor bölümü de bulunuyor. Haberlerin büyük bölümünün kaynak gösterilmeden yayınlanması da dikkat çekti. Yayıncı Nachit, Atina’da Türkçe’den başka 10 dilde daha gazete çıkaran şirket hakkındaki sorularımıza cevap vermekten kaçındı. Sadece Fransa’da bir holdingin varlığından söz etti. Tanıtım kokteylinde ‘göçmen okuyuculara seslenildiği’ ve ‘göçmen haklarının savunulacağı’ belirtildi. Ancak şirketin, gazeteleri hazırlayanlara sadece birkaç yüz Euro maaş verdiği öğrenildi. (Hürriyet)
  7. İSTİHBARAT

    Üst kimlik polemiği

    Erdoğan'ın "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliktir" sözü tartışma çıkardı. Baykal, "Türk milleti demekten utanmayacaksın"; Mumcu, "Türklük ibaresinden kaçındı" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliktir" değerlendirmesiyle parti liderleri arasında yeni bir tartışma başlattı. Muhalefet liderleri, "Türklük ibaresinden kaçınmakla" suçladıkları Erdoğan'a, "Türk milleti demekten utanma" diye seslenirken, Erdoğan "üst kimliğin sapkınlara karşı sigorta olduğunu" söyledi. Erdoğan'ın Şemdinli'deki yorumuna tepki gösteren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının bir üst kimlik olmadığını söyledi. CHP grubunda konuşan Baykal, şu ifadeleri kullandı: "Biri bunu Erdoğan'a anlatsın. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı hukuki kimliktir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, Türk milleti yerine ikame edilmez. Türk milleti kavramını içine sindireceksin. Türk milleti demekten korkmayacaksın, utanmayacaksın, mahcup olmayacaksın. Türk milletinin, kimsenin etnik kimliğine tecavüz olmadığını bileceksin. Diyarbakır'a gittiğinde suçlu suçlu 'tek millet, tek devlet' dedin. Neymiş bu millet, aç anayasaya, bak. Aç tarihe bak, gör ne milleti olduğunu." Sürçülisandır Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu da, Erdoğan'ın anayasal vatandaşlık bağının ortak adı olan Türklük ibaresini ifade etmekten kaçındığını savundu. Mumcu, "Erdoğan'ın sürçülisan etmiş olduğunu umalım. Ama bu konu üzerinden polemik üretmenin Türkiye'ye fayda getireceğini düşünmüyorum. İnşallah Erdoğan bunu düzeltir" dedi. Erdoğan ise AKP grubunda, tepkilere karşın yorumunda ısrar etti. Sapkınların ve hukuksuz alanlara kayanların ülkenin maşeri vicdanını asla teslim alamayacağını dile getiren Erdoğan, "Bunlara karşı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, 73 milyon için sigortadır. Bizi birleştiren bu üst kimliktir. Bu ifademden rahatsız olanlara bilimsel çalışmalar yapmalarını tavsiye ederim. Bir defa Anayasal vatandaşlık ortak güçtür. Bu gücü kimse bölmeye kalkmasın" ifadesini kullandı. "Biz bir mozaiğiz" diyen Erdoğan, bu mozaiğin birinin kenara atılması durumunda o zenginliğin yakalanamayacağını söyledi. 'Sen de gitsene, ne duruyorsun?' Başbakan Erdoğan, kendisini bölgeye gitmemekle eleştiren DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'a, "Bu siyaset üstü bir meseledir. Sen de siyasi parti liderisin, gitsene, ne duruyorsun" yanıtını verdi. Erdoğan, AKP grubunda, "Ülkeyi seven herkes, bu ülkeyi kamburlarından kurtarmayı görev saymalı" diye konuştu. Hakkâri, Şemdinli ve Yüksekova'daki olaylarda illegaliteyi legaliteye dönüştürme gayreti içinde olanlar bulunduğunu kaydeden Erdoğan, şunları söyledi: "Hiç kimse hukuk dışı yollardan hak aramaya kalkmasın. O devir kapanmıştır. Bu ülkede zaaf alanları oluşturarak, huzur ortamını adeta kundaklamak suretiyle bir yere varmak isteyenler olabilir. Hukuk devletinin karanlık odaları yoktur. Hükümete muhalefet edeyim derken Türkiye'ye muhalefet edilmemelidir." (Milliyet)
  8. Tarihte uğruna savaşılıp kan dökülmeyen ender bayraklardan olan AB bayrağı bugün 50 yaşına basıyor. 50 yıl önce birlik, mükemmellik ve bütünlüğü simgelemesi amacıyla yaratılan bayrak, mavi zemin üzerine yerleştirilmiş 12 sarı yıldızdan oluşuyor. 1955'te Avrupa Konseyi'nin üye sayısı 12 iken kabul edilen bayrak 1986'da AB bayrağı kabul edildi. Üye sayısı artsa da bayrakta değişiklik yapılmadı. Salvador de Madariaga'nın yarattığı bayrakta neden 12 yıldız olduğuna dair yorumlar farklı. Resmi söylem, yıldızların Avrupa halkı, mavi zeminin Avrupa, yıldızlardan oluşan halkanın ise birliği temsil ettiği yönünde. Ama bazıları İncil'de 12 havariden bahsedilmesi, 12 burç bulunması gibi etkenlerden hareket ediyor. Bugün düzenlenecek törende ise Guinness Rekorlar Kitabı'na giren 46 metreye 25 metrelik AB bayrağı kullanılacak. -http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=8502
  9. 2000 * 24-25 Ocak: Avrupa Birliği ve Türk heyetleri arasında Adalet ve İçişleri konularında katılım ortaklığı stratejisi ile malî yardımları saptama amaçlı görüşmeler gerçekleştirildi. * 23-24 Mart: AB Konseyi Olağanüstü Zirvesi Dönem Başkanı * 5-6 Haziran: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun 45. Dönem Toplantısı yapıldı. * 13 Haziran: Türkiye-AB Gümrük İşbirliği Komitesi’nin 25’inci dönem toplantısı yapıldı. * 4 Temmuz: Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, 4 Temmuz 2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4587 sayılı Kanun’la, Başbakanlığa bağlı olarak kuruldu. Kanuna göre amaç, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanmasına yönelik faaliyetler çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları hazırlık ve çalışmalarda iç koordinasyon ve uyumun plân ve programlara uygun olarak yönlendirilmesi ve yürütülmesini sağlamaktı. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği görevine ise Büyükelçi Volkan Vural atandı. * 26 Temmuz: Avrupa Komisyonu, Türkiye için 450 milyon EURO tutarında bir kredi finansman paketini onayladı. (Türkiye’ye yönelik bir özel eylem programı şeklinde olacak 450 milyon EURO tutarındaki bu finansman 2000-2004 döneminde Avrupa Yatırım Bankası tarafından idare edilecektir.) * 18-28 Eylül: AB Komisyonu’ndan bir heyet, Adalet ve İçişleri konusunda Türkiye’nin kaydettiği gelişmeleri izlemek üzere 10 günlük inceleme ziyaretinde bulundu. * 13 Ekim: Avrupa Komisyonu Türkiye için 3. İlerleme Raporu’nu açıkladı. * 17-18 Ekim: Türkiye ile AB arasında Hizmetler ve Kamu Alımları alanlarında müzakerelere başlandı. * 8 Kasım: AB Komisyonu Türkiye hakkındaki İlerleme Raporları’ndan 3’üncüsünü, Katılım Ortaklığı Belgesi Taslağı’nı ve Genişleme Stratejisi’ni açıkladı. * 15 Kasım: Türkiye’nin ekonomik ve sosyal reform programını desteklemek amacıyla AB Komisyonu MEDA programı çerçevesinde 150 milyon EURO tutarında olan ve 2001 yılı içerisinde ödenmesi tamamlanacak olan bir hibe yardımına onay verdi. * 21-22 Kasım: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun 46’ncı toplantısı yapıldı. * 4 Aralık: Genel İşler Konseyi Türkiye için Katılım Ortaklığı taslağını kabul etti. * 7-9 Aralık: Nice’te toplanan Avrupa Konseyi, Nice Antlaşması’nı kabul ederek, üye ülkelerin genişleme sürecinde AB kurumlarındaki temsil güçlerinde değişikliğe gitti. 2001 * 4 Ocak: AB Konseyi Türkiye’ye 2001-2003 yılları içinde verilecek olan toplam 135 milyon EURO tutarındaki hibeyi onayladı. * 18-19 Ocak: Hizmetler ve Kamu Alımları müzakerelerinin ikinci turu gerçekleştirildi. * 26 Şubat: Katılım Ortaklığı’na ilişkin usuller ile Katılım Ortaklığı çerçevesinde ülkemizin alacağı yardımların temelini oluşturacak Çerçeve Yönetmelik, Genel İşler Konseyi’nin toplantısında kabul edildi. * 8 Mart: AB Bakanlar Konseyi, Türkiye için Katılım Ortaklığı Belgesi’ni kabul etti. * 19 Mart: TBMM “Topluluk Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”nı kabul etti. * 26 Haziran: Türkiye-AB Ortaklık Konseyi’nin 40’ıncı dönem toplantısı yapıldı. * 26-27 Haziran: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun 47’nci toplantısı yapıldı. * 2-3 Temmuz: AB-Türkiye Gümrükler, Vergilendirme, Uyuşturucu ve Kara Para Aklama Alt Komite Toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. * 5 Eylül: Avrupa Birliği Parlamentosu, Kıbrıs konusunda Jacque Paas tarafından hazırlanan raporu kabul etti. Raporda Kıbrıs’ta bir çözümün bulunamayışının sorumlusu olarak Türkiye gösterilirken, 2004 yılında bir çözüm olmasa dahi Kıbrıs’ın üyeliğinin gerçekleşeceği belirtilmişti. * 13 Kasım: 4’üncü İlerleme Raporu yayınlandı. * 14-15 Aralık: Avrupa Konseyi Belçika’nın Leaken kentinde toplandı. Zirvenin sonucunda Türkiye’nin katılım müzakerelerine yaklaştığı ve AB’nin geleceği ile ilgili konvansiyon çalışmalarına katılacağı ilan edildi. 2002 * 21-22 Haziran: Seville zirvesinde devlet ve hükümet başkanları Türkiye’nin gerçekleştirdiği reformların memnuniyet verici olduğunu vurguladılar. Liderler yapılan reformların yürürlüğe sokulmasının Türkiye’nin üyelik perspektifini pekiştireceğini hatırlattılar. * 3 Ağustos 2002: 14 madden oluşan III. Uyum Paketi yürürlüğe girdi. TBMM’de kabul edilen yasayla, “savaş ve yakın savaş tehdidi” dışında idam cezası kaldırıldı, Kürtçe de dahil farklı anadil ve lehçede yayına izin verildi, anadilde öğrenim serbest bırakıldı, azınlık vakıflarına gayrimenkul edinme, kendi taşınmazları üzerinde tasarrufta bulunma hakkı tanındı. * 8 Ağustos 2002 Cumhurbaşkanı Sezer, Avrupa Birliği’ne uyum yasa paketini onayladı. * 11 Aralık 2002 Kopenhag siyasi kriterleri ile Anayasa’ya uyum çerçevesinde hazırlanan ve çeşitli yasalarda değişiklik öngören yasa tasarısının, yürütme ve yürürlük maddeleri dışındaki tüm maddeleri, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. * 9 Ekim: Avrupa Komisyonu AB’ye aday 13 ülke hakkında birer ilerleme raporu yayınladı. İlerleme raporuyle birlikte aday ülkelerle ilişkilerin geleceğini belirlemek için üye ülkelere önerilerde bulunuldu. Komisyon, Türkiye’nin gerçekleştirdiği Anayasa değişiklikleri ile AB uyum paketinin Kopenhag kriterlerine doğru önemli adımlar olduğunu belirtti. * 24-25 Ekim: Olağanüstü Brüksel zirvesinde AB’ye üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Avrupa Komisyonu’nun ilerleme raporunda belirttiği reformlardan duydukları memnuniyeti dile getirdiler ve Türkiye’nin katılım müzakerelerine yaklaştığı vurgulandı. Türkiye’nin reformlara devam etmesi gerektiğini belirten sonuç bildirgesinde, Kopenhag zirvesinde, Avrupa Komisyonu’nun ilerleme raporunu esas alarak, Helsinki ve Seville zirvelerinin sonuç bildirgesinde belirtilen görüş ışığında, Türkiye’nin adaylığının bir sonraki aşaması konusunda karar alacaklarını bildirildi. * 28 Ekim:Avrupa Anayasası taslağı Avrupa Konvansiyonu’nun genel oturumunda Başkan Valéry Giscard d’Estaing tarafından sunuldu. * 12-13 Aralık:Kopenhag Avrupa Konseyi Zirvesi sonucunda 10 aday ülkenin 1 Mayıs 2004 itibariyle üye olmaları kararı verildi. Zirve’nin Sonuç Bildirgesi’nin Türkiye bölümünde Konsey’in 2004 yılı İlerleme Raporu ve Komisyon’un görüşleri ışığında, Aralık 2004 tarihli Zirve’de Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığı kararını alması halinde müzakerelerin gecikmeden başlatılacağı belirtildi. 2003 * 11 Ocak: Dördüncü Uyum Paketi Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu paketle başta Siyasi Partiler Kanunu, Basın Kanunu, Dernekler Kanunu olmak üzere toplam 16 ayrı yasada değişiklik yapıldı. * 23 Ocak: AB’ye uyum çalışmaları çerçevesinde hazırlanan Beşinci Uyum Paketi yürürlüğe girdi. Paket, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda AİHM kararları doğrultusunda yargılamanın iadesine gidebilme konusunda önemli değişiklikler getirdi. Ayrıca Beşinci Uyum Paketi ile daha önce Üçüncü Uyum Paketi’nde yer almış hükümlerin kapsamı genişletildi. * 31 Ocak: AB Troikası (AB Dönem Başkanı Yunanistan, müteakip Dönem Başkanı İtalya’nın Dışişleri Bakanları ve AB Komisyonu’nu temsilen Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Günter Verheugen’den oluşan) Türkiye’yi ziyaret etti. * 1 Şubat: AB’nin tarihindeki en büyük genişlemenin yolunu açarak gerekli kurumsal yapılanmayı düzenleyen Nice Antlaşması yürürlüğe girdi. * 19 Mart: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Genişletilmiş Başkanlık Divanı toplantısı Brüksel’de gerçekleştirildi. * 26 Mart 2003: Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye için gözden geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi taslak metnini ve katılım öncesi mali yardıma ilişkin önerisini sundu. * 2 Nisan: Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Yatırım Bankası (AYB) arasında toplam 350 milyon Euro tutarında iki kredi anlaşması yapıldı. * 15 Nisan: Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi’nin 42. toplantısı Lüksemburg’da yapılmıştır. Toplantıda Avrupa Birliği tarafı Türkiye’ye gözden geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi’ni sundu. * 19 Nisan: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde AB Komisyonu kurulmuştur. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecine ilişkin gelişmeleri izlemek ve müzakere etmekle görevlendirilen sözkonusu Komisyon aynı zamanda TBMM’ye sunulan kanun tasarı ve teklifler ile kanun hükmünde kararnamelerin AB mevzuatına uygunluğunu inceleyecek ve ihtisas komisyonlarına görüş sunacaktır. * 5 Haziran: Avrupa Halk Partisi-Hıristiyan Demokrat Grup üyesi Arie Oostlander tarafından Türkiye’ye ilişkin olarak hazırlanan rapor Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda kabul edildi. * 12 Haziran: Türkiye için Gözden Geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi 12 Haziran 2003 tarih ve L 145 sayılı Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayınlanarak geçerlilik kazandı. * 16-17 Haziran: AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu 50. toplantısını İstanbul’da gerçekleştirmiştir. Toplantıda Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Türkiye’nin AB’ye katılımının önündeki sorunlar, Türkiye için katılım öncesi stratejisinin uygulanması, Avrupa’nın geleceğine ilişkin Konvansiyon çalışmaları ve Avrupa Parlamentosu ile TBMM arasındaki işbirliği görüşüldü. * 19 Haziran: 6. Uyum Paketi TBMM’de kabul edildi. Paket ile Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik yapılarak terör suçu yeniden tanımlandı ve farklı dil ve lehçelerde yayın hakkı getirildi. * 30 Temmuz: Düşünce ve ifade özgürlüğünün kapsamının genişletilmesi amacıyla Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) değişiklikler öngören 7. Uyum Paketi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. 7. Uyum Paketi çerçevesinde MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’nun çeşitli maddelerinde de değişiklik yapıldı. Yasanın 4. maddesinde yapılan değişiklikle MGK’nın görevleri yeniden tanımlandı. * 15 Ağustos: Türkiye tarafından hazırlanan 2003-2006 dönemine ilişkin 3. Katılım Öncesi Ekonomik Program Avrupa Komisyonu’na sunuldu. * 8 Ekim: Avrupa Birliği’nden sağlanacak mali yardımların etkin bir şekilde kullanılabilmesi için kurulan Merkezi Olmayan Mali Yapılanma onaylanmış böylece AB mali yardımlarının yönetimi Türkiye’ye geçti. * 16-17 Ekim: Avrupa Birliği Brüksel Zirvesi ve 15 Birlik üyesinin yanı sıra 1 Mayıs 2004 tarihinde AB tam üyesi olacak 10 aday ülke ile Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’nin gözlemci statüsü ile katıldığı Hükümetlerarası Konferans toplantısı gerçekleştirildi. * 5 Kasım: AB Komisyonu Türkiye’nin üyelik yönünde attığı adımları siyasi, ekonomik ve müktesebat uyumu kriterleri açısından değerlendiren 2003 Türkiye İlerleme Raporunu ve Strateji Belgesi’ni yayınlandı. * 12-13 Aralık: Avrupa Birliği Zirve toplantısı Brüksel’de gerçekleşmiştir. Konsey, Komisyon’un raporu ve tavsiyeleri temelinde, 2004 Aralık ayında yapılacak olan Zirve’de alınacak karar ışığında Türkiye ile birlikte çalışacağı taahhüdünü vurgulamıştır. Ayrıca Konsey, tam üyelik müzakerelerine başlanabilmesi içim yapılan hazırlıklar çerçevesinde kaydedilen önemli ilerlemelere dayanarak Türkiye’yi teşvik ettiğini vurgulamaktadır. * 15 Aralık: Türkiye ile AB mali işbirliği çerçevesinde finanse edilen projelerin değerlendirmesinin yapıldığı Ortak İzleme Komitesi Toplantısı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nde gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de aday ülke statüsünde ilk kez yapılan toplantı sonuçları mali yardımları kullanmada bir atılım olduğunu göstermektedir. 2004 * 9 Ocak: İdam cezasının kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13. protokolü Türkiye tarafından Strazburg’da imzalandı. * 9 Şubat: İnterreg III/A kapsamında Türkiye-Yunanistan Sınır Ötesi İşbirliği Programı onaylandı. * 19 Şubat: Annan Planı çerçevesinde görüşme konusunda uzlaşmaya varan taraflar, Kıbrıs’ta müzakerelere başladı. * 31 Mart: Türkiye-Bulgaristan Sınır Ötesi İşbirliği Programının stratejik çerçevesi tamamlandı. * 1 Nisan: Avrupa Parlamentosu’da Türkiye hakkında Arie Oostlander’in Raporu onayandı. * 15 Nisan: Türkiye ile Avrupa Komisyonu arasında Türkiye’nin AB Eğitim ve Gençlik Programlarına katılımına ilişkin Mutabakat Zaptı imzalandı.. * 24 Nisan: Kıbrıs’ta referandum yapılmıştır. Kıbrıs Türk halkının yüzde 64.9’u Annan Planını onaylarken Kıbrıs Rum kesiminde ise halkın yüzde 75.83’ü planı reddetti. * 29 Nisan: Avrupa Birliği Konseyi Kıbrıs Tüzüğü’nü onaylamıştır. Tüzükle, Kıbrıs’ta yapılan referandumun ardından sorunun çözüme ulaşmaması üzerine mevcut duruma ve özellikle malların dolaşımına ilişkin önlemler alındı. * 7 Mayıs 2004: Anayasa Reform Paketi TBMM’de kabul edildi. * 22 Haziran: Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Türkiye üzerindeki denetim sürecini sona erdirdi. * 1 Temmuz: Hollanda AB dönem başkanlığını üstlendi. * 7 Temmuz: Avrupa Komisyonu Kıbrıslı Türklerin izolasyonunu sona erdirmek içim kapsamlı öneriler açıkladı. * 6 Ekim: Avrupa Komisyonu, 2004 Türkiye İlerleme Raporu ve rapora bağlı tavsiye belgesini yayımladı. Söz konusu belgelerde Türkiye’nin siyasi kriterleri gerekli ölçüde karşıladığı belirtilerek, birliğe katılım müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunuldu. * 16-17 Aralık: Avrupa Parlamentosu, Hollandalı Hıristiyan demokrat parlamenter Camiel Eurlings’in hazırladığı, AB’nin Türkiye ile 3 Ekim 2005’te tam üyelik müzakerelerini başlamasını tavsiye eden raporunu 262’ye 402 oyla kabul etti. 2005 * 7 Mart: AB-Türkiye Troyka toplantısı Ankara’da gerçekleşti. Toplantıda siyasi kriterlere uyum öncelikli olmak üzere Türkiye ve AB arasındaki ilişkiler gözden geçirildi. * 1 Haziran: Türk ceza sisteminde köklü değişiklikler getiren Yeni Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girerek AB uyum sürecine ilişkin önemli bir adım daha atıldı. * 13 Haziran: Lüksemburg’da toplanan AB Dışişleri Bakanları, Ankara Anlaşması’nı G.Kıbrıs’ı da kapsayacak şekilde genişleten Protokolü onaylandı. * 16-17 Haziran: AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde Türkiye’ye ilişkin doğrudan bir ifade yer almamakla birlikte, önceki Zirve Kararlarına atıfta bulunarak, bu kararların tam olarak uygulanması gerektiğini vurgulandı. * 29 Haziran: Avrupa Komisyonu, 2005 yılı içinde Türkiye’ye yönelik olarak hazırlanması öngörülen belgelerden, “Türkiye İçin Katılım Müzakereleri Çerçevesi Taslağı”nı açıkladı. Taslakta, müzakereleri düzenleyen genel ilkeler, müzakerelerin içeriği, müzakere prosedürleri ve müzakere başlıklarına ilişkin taslak liste yer aldı. * 18 Temmuz: AB Dışişleri Bakanları Konseyi Brüksel’de toplandı. Ayrıca Genişlemeden sorumlu Komisyon üyesi Olli Rehn Türkiye’nin üyelik müzakerelerine yönelik çerçeveyi belirleyen Komisyon önerisini Konsey’e sunmuştur. Ancak, Türkiye’nin Katma Protokolü 10 yeni üyeyi kapsayacak şekilde genişletecek olan protokolü henüz imzalamaması nedeniyle çerçevenin tartışılması 1-2 Eylül’de yapılacak olan gayriresmi Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’ne bırakıldı. * 30 Temmuz: Türkiye, AB ile ilişkilerinin hukuki temelini oluşturan 1963 tarihli Ankara Antlaşması’nı, 1 Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi olan 10 ülkeyi kapsayacak şekilde genişleten “Ek Protokol”ü imzaladı. Türkiye bu imzayı takiben, Ek Protokol’ü imzalamasının, Protokol’de “Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla ifade edilen Rum Kesimi’ni tanıdığı anlamına gelmeyeceğine yönelik deklarasyonu yayınladı. * 3 Ekim: Lüksemburg’da alınan kararla AB, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlattı.
  10. 8 Ekim 2004 — - Türkiye’nin 3 Ekim 2005’te AB ile üyelik müzakerelerine başlaması bekleniyor. 1959’da başlayan Avrupa yolculuğunun geçmişi kısaca şöyle: 1959 * 31 Temmuz: Türkiye, AET’ye ortaklık için başvurdu. * 11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina’nın Ortaklık başvurularını kabul etti. * 28-30 Eylül: Avrupa Toplulukları Komisyonu ile Türkiye arasındaki ilk hazırlık görüşmesi yapıldı. 1963 * 12 Eylül: Türkiye ile AET’yi Gümrük Birliği’ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalandı. * 12 Eylül: I. Mali Protokol imzalandı. 1964 * 1 Aralık: Türkiye-AET Ankara Anlaşması yürürlüğe girdi. Birinci Ortaklık Konseyi toplantısı yapıldı. 1966 * 16-17 Mayıs: Birinci Türkiye-AET Karma Parlamento Komisyonu Brüksel’de toplandı. 1968 * 9 Aralık: Katma Protokol görüşmeleri başladı. 1970 * 26 Ekim: İlk Gümrük İşbirliği Komitesi toplantısı yapıldı. * 19 Kasım: Ortaklık Konseyi’nde Katma Protokol metni kabul edildi. * 23 Kasım: Katma Protokol Brüksel’de imzalandı. * 23 Kasım: II. Mali Protokol imzalandı. 1971 * 5 Temmuz: Katma Protokol, TBMM’de 69’a karşı 149 oyla kabul edildi. * 22 Temmuz: Senato, Katma Protokol’ü kabul etti. * 1 Eylül: Katma Protokol’ün ticari hükümleri “Geçici Anlaşma” ile yürürlüğe konuldu. 1972 * 13 Ocak: Ortaklık Anlaşması’nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye - AET müzakereleri başladı. * 20 Temmuz: Ortaklık Konseyi, 1.9.1972 tarihinde sona erecek olan “Geçici Anlaşma” süresini yıl sonuna kadar uzattı. 1973 * 1 Ocak: Katma Protokol yürürlüğe girdi. Birinci gümrük indirimi ve konsolide liberasyon listesi uyumu yapıldı. * 21 Mayıs: Türkiye - AET genişleme görüşmeleri mutabakat ile sonuçlandı. * 30 Haziran: I. Genişleme Anlaşması (Tamamlayıcı Protokol) Ankara’da imzalandı. 1974 * 1 Ocak: Tamamlayıcı Protokol ile ilgili geçici anlaşma yürürlüğe kondu. 1976 * 1 Ocak: Türkiye, Katma Protokol’den kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirerek ikinci gümrük indirimi ve konsolide liberasyon listesi uyumunu gerçekleştirdi. 1977 * 12 Mayıs: III. Mali Protokol Brüksel’de imzalandı. * 1 Temmuz: Topluluk tarafindan Türkiye’ye tanınan yeni tarım tavizleri yürürlüğe kondu. 1978 * 4-11 Ekim: Türkiye, Dördüncü Beş Yıllık Plan süresince yükümlülüklerinin dondurulması ve aynı dönem için yaklaşık 8 milyar dolarlık yardım yapılması talebinde bulundu. * 30 Ekim: III. Mali Protokol’ün onay işlemleri tamamlandı. 1980 * 30 Haziran: Ortaklık Konseyi tarım ürünlerinin tamamına yakın bir kısmında Türkiye’ye uygulanan gümrük vergilerinin 1987 yılına kadar sıfıra indirilmesini kararlaştırdı. (1/80 sayılı Karar) 1981 * 25 Mart: Milli Güvenlik Konseyi, AT’na tam üyelik başvurusu yapmak üzere hazırlıkların başlatılması kararı aldı. 1982 * 22 Ocak: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı aldı. 1986 * 16 Eylül: Türkiye - AET Ortaklık Konseyi toplandı. Böylece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başladı. 1987 * 14 Nisan: Türkiye, AT’ye, Roma Antlaşması’nın 237’nci, AKÇT Antlaşması’nın 98’inci ve EURATOM Antlaşması’nın 205’inci maddelerine istinaden tam üye olmak üzere müracaat etti. * 27 Nisan: Türkiye’nin tam üyelik talebi Topluluk Bakanlar Konseyi tarafindan incelenmek üzere Komisyon’a havale edildi. 1988 * 7 Kasım: Türkiye -AET arasındaki ticari ve iktisadi sorunların ele alınması amacıyla oluşturulan Ad- Hoc Komite, birinci toplantısını gerçekleştirdi. * 20-21 Aralık: Ad-Hoc Komite ikinci kez toplandı ve Türkiye, 1978 yılında askıya aldığı yükümlülüklerini yerine getirmek üzere, hızlandırılmış bir takvimi Topluluğa verdi ve bu takvime işlerlik kazandırdı. 1989 * 18 Aralık: AT Komisyonu, Türkiye’nin tam üyelik başvurusu konusundaki “Görüş” ünde (Avis), Topluluğun, kendi iç pazarını tamamlayabilme sürecinden önce (1992) yeni bir üyeyi kabul edemeyeceği ve Türkiye’nin katılmadan önce, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesine ihtiyaç duyulduğu hususlarına yer verdi. 1990 * 6 Haziran: Topluluklar Komisyonu, Türkiye ile her alanda işbirliğinin başlatılması ve hızlandırılması konusundaki önlemleri içeren bir “İşbirliği Paketi”ni hazırlayarak Konsey’in oluruna sundu. 1991 * 30 Eylül: Ortaklık Konseyi 1986 yılından sonra ilk kez toplandı. 1991 * 6 Aralık: Ortaklık Konseyi gibi bir ortaklık organı olan Türkiye - AT Ortaklık Komitesi de 1986’dan sonra ilk kez toplandı. 1992 * 21 Ocak: Türkiye - AT arasında bir Teknik İşbirliği Programı imzalandı. * 9 Kasım: Türkiye - AT Ortaklık Konseyi’nin 33’üncü dönem toplantısı yapıldı. * 3 Aralık: Türkiye - AT ilişkilerinin yürütülmesinde ortaya çıkan ticaret ve gümrüklerle ilgili teknik sorunların çözümü için kurulmuş olan ve 12 Kasım 1982’den beri toplanamayan Gümrük İşbirliği Komitesi, 10’uncu dönem toplantısını gerçekleştirdi. 1993 * 24-25 Şubat: 9 Kasım 1992 tarihli Ortaklık Konseyi’nde, Ortaklık Komitesi gözetimi altında çalışması kararlaştırılan teknik komitelerden Gümrük Birliği Alt Komitesi toplantısı Brüksel’de yapıldı. * 15 Temmuz: Avrupa Parlamentosu PKK’yı bir terör örgütü olarak kınadı. * 11-13 Eylül: Türkiye ile AT Komisyon ve Konsey yetkilileri arasında işbirliğini geliştirici önemli görüşmeler yapıldı. 1994 * Temmuz: AT Komisyonu, Gümrük Birliği’nin, Türkiye-AT arasında 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’nda belirtildiği şekilde gerçekleşmesini sağlayıcı ilkeleri tespit etti. 1995 * 6 Mart: Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği’nin gerçekleştirilmesi ile ilgili ve Gümrük Birliği döneminde uygulanacak usul, esas ve süreleri belirleyen 1/95 ve 2/95 sayılı kararlar Ortaklık Konseyi’nin 36’ncı dönem toplantısında kabul edildi. * 30 Ekim: Ortaklık Konseyi, 1/95 sayılı Gümrük Birliği Kararı çerçevesinde, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin iyi işlemesi için gerekli teknik koşulları yerine getirdiğini tesbit eden 37’nci toplantısını gerçekleştirdi. * 13 Aralık: 1/95 Sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı Avrupa Parlamentosu tarafindan onaylandı (343 Kabul, 149 Red, 36 Çekimser). * 21 Aralık: AB ile Türkiye arasinda, AKÇT ürünlerini kapsayan Serbest Ticaret Anlaşması parafe edildi. 1996 * 1 Ocak: Türkiye, AB ile entegrasyonunda 22 yıl süren “Geçiş Dönemi”ni 31 Aralık 1995 tarihinde tamamlayarak, 1.1.1996 tarihi itibariyle, tam üyelik sürecinde “Son Dönem”e, sanayi ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde sağlanan Gümrük Birliği ile girdi. * 7-15 Şubat: AT Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu Türkiye-Yunanistan arasındaki Kardak (İmnia) adası nedeni ile yaşanan sorunun barışçı yollardan çözümü çağrısında bulundu. * 19 Şubat: Gümrük Birliği Ortak Komitesi 1’inci dönem toplantısı yapıldı. * 24-26 Nisan: AT Komisyon ve Konsey yetkilileri Türk Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nı ziyaret ederek görüş alışverişinde bulundu. * 4 Haziran: Türk Başbakanı, AT Komisyon Başkanı’nı Brüksel’de ziyaret ederek insan hakları ve terörist faaliyetler hakkında görüşmelerde bulundu. * 25 Temmuz: Türkiye-AB AKÇT Anlaşması Brüksel’de imzalandı. * 1 Ağustos: Türkiye-AB AKÇT Anlaşması TCRG’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. * 30 Ekim: AT Komisyonu hazırlamış olduğu raporda, Türkiye-AT Gümrük Birliği ilişkisinin son derece başarılı biçimde gerçekleşmekte olduğunu vurguladı. Fakat raporda, Türkiye’nin ekonomik ve demokratik reformlar açısından aynı başarıyı gösteremediği; insan hakları ihlallerinin devam ettiği belirtildi. * 13-14 Aralık: Dublin’de gerçekleştirilen Avrupa Zirvesi’nde, AT’nin Türkiye ile ilişkilerini daha da geliştirmesinin önemine değinilmekle birlikte; insan hakları konusu ile Kıbrıs ve Ege sorunlarının da altı çizildi. 1997 * 14-16 Nisan: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 40’ıncı dönem toplantısı yapıldı. * 29 Nisan: Türkiye-AT Ortaklık Konseyi Lüksemburg’da toplandı; Konsey Başkanı Türkiye’nin AT üyeliğine ehil olduğunu ve diğer tam üyeliğe başvuran ülkelerle birlikte, aynı kriterler altında değerlendirileceğini vurguladı. * 30 Mayıs: Gümrük İşbirliği Komitesi’nin 19’uncu dönem toplantısı yapıldı. * 15 Temmuz: AT Komisyonu “Daha Güçlü ve Daha Geniş bir Birlik için Gündem 2000” isimli bir rapor yayımladı. Bu raporda, tam üyelik başvurusu yapan 10 Doğu ve Merkezi Avrupa ülkesi ile Kıbrıs’ın, Avrupa Birliği’ne katılabilme konumları incelendi. * 15 Temmuz: AT Komisyonu, Türkiye-AT ilişkilerinin Gümrük Birliği ilişkisinin ötesinde daha da geliştirilmesi dileği ve önerisini içeren bir karar aldı. * 17 Temmuz: Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta, yaptığı askerî manevraları eleştiren bir karar aldı. * 23 Temmuz: Gümrük Birliği Ortak Komitesi 6’ncı dönem toplantısı yapıldı. * 30 Ekim - 27 Kasım: AT Konsey ve Komisyon yetkilileri Türkiye’ye resmi ziyaretlerde bulundu. * 21 Kasım: Türkiye - AT Gümrük İşbirliği Komitesi, 20. Dönem toplantısını gerçekleştirdi. * 5 Aralık: Türkiye insan hakları, Kıbrıs, Ege gibi başlıkları içeren siyasî konuları AT ile hiçbir şekilde görüşmeyeceğini; ilişkisini Gümrük Birliği çizgisinde sürdüreceğini bildirdi. * 12-13 Aralık: Avrupa Birliği’nin Lüksemburg’ta gerçekleştirdiği devlet ve hükümet başkanları zirvesi sonucunda Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovenya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Estonya ve Kıbrıs Rum Yönetimi tam üyelik için aday ülkeler olarak belirlendi. Türkiye ise aday ülkeler arasında zikredilmedi, tam üyeliğe ehil olduğu teyid edildi. 1998 * 1 Ocak: Türkiye ile AB arasında karşılıklı tarım tavizlerine ilişkin 1/98 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı yürürlüğe girdi. * 21 Ocak: Türkiye-AT Ekonomik ve Sosyal Karma İstişare Komitesi Brüksel’de toplandı. * 3 Mart: Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik olarak AB Komisyonu tarafından hazırlanan “European Strategy for Turkey” başlıklı belge açıklandı. * 12 Mart: AB üyesi devletler ile tam üyeliğe aday 11 devlet Londra’da Avrupa Konferansı çerçevesinde toplandı. Türkiye’nin kendi seçimi nedeni ile katılmadığı toplantıda, Fransa, Belçika ve İngiltere devlet ve hükümet başkanları; Türkiye’nin, Avrupa’nın geleceğinin bir parçası olduğunu ve bu tür toplantılarda Türkiye’yi de görmek istediklerini vurguladı. * 20-22 Nisan: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 42’nci dönem toplantısı yapıldı. * 27 Nisan: İngiltere Dışişleri Bakanı’nın başkanlığında toplanan AB Konseyi, 25 Mayıs 1998 tarihinde yapılması öngörülen Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısını da gündeme aldı ve stratejinin uygulanması gereği vurgulandı. Yunanistan Dışişleri Bakanı, vetosunu sürdüreceğini beyan etti. * 25 Mayıs: Türkiye-AB Ortaklık Konseyi, Türkiye’nin, ilişkilerin seyrinden duyduğu memnuniyetsizlik nedeni ile toplanmadı. * 24 Haziran: Avrupa Parlamentosu Türkiye ile siyasî diyaloğun yeniden başlatılmasını vurgulayan bir raporu kabul etti. * 22 Temmuz: Türkiye, AB politikasının özünü oluşturacak şekilde hazırlamış olduğu “Türkiye AB ilişkilerini Geliştirme Stratejisi” başlıklı raporunu bir nota eşliğinde, AB Komisyonu ve dönem başkanlığına (Konsey’e) gönderdi. * 16 Eylül: Avrupa Parlamentosu’nun muhafakazar kanadından milletvekili McMillan Scott’un Türkiye-AB ilişkilerini konu alan raporu Avrupa Parlamentosu’nda tartışıldı. * 22 Ekim: AB Komisyonu, Yunanistan vetosu nedeniyle engellenen mali desteğin verilebilmesi ve Türkiye için Avrupa Stratejisi’nin uygulamaya sokulabilmesi amaçlarıyla yeni bir mali işbirliği önerisi sundu. * 4 Kasım: AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB’ye üyelik için belirlenmiş olan Kopenhag kriterleri ışığında kaydedilen gelişmelere ilişkin Komisyon görüşlerini içeren “İlerleme Raporu” yayımlandı. * 23 Kasım: Avrupa Birliği Konsey Dönem Başkanlığı adına Avusturya, yasadışı bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın İtalya tarafından Türkiye’ye iadesi hususunda, AB’nin İtalya ile dayanışma içinde bulunduğunu belirten bir deklarasyon yayımladı. * 10 Aralık: TC heyeti ile Avusturya’nın Konsey Dönem Başkanlığı’nı yaptığı AB heyeti arasında ikinci kez adalet ve içişleri konularında işbirliği toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. * 18 Aralık: AB Komisyonu, Türkiye’deki beş ekonomik ve sosyal amaçlı proje için toplam 133 milyon ECU tutarındaki yardımın MEDA fonlarından Türkiye’ye aktarılması için gereken onayı verdi. 1999 * 1 Ocak: Türkiye “Pan Avrupa Menşe Kümülasyonu” sistemine dahil oldu. * 18 Ocak: Göç ve sığınma hakkı konularında Avrupa Birliği’ne egemenlik devrine imkân veren anayasa değişikliğini gerçekleştirdi. * 26 Ocak: Türkiye’deki insan hakları ihlallerini öne sürerek iki yıldan beri Türk öğrencilerin AB’nin eğitim ve gençlik programlarından yararlanmasını önleyen Avrupa Parlamentosu’nun Kültür, Eğitim ve Gençlik Komisyonu görüş değişikliğine gitti ve bu konuda Türkiye’ye yeşil ışık yakan Alman Parlamenter Renate Heinish’ın raporunu kabul etti. * 23 Şubat: Türkiye-AKÇT Ortak Komitesi’nin Çalışma Usulleri’nin kabul edildiği ilk toplantısı yapıldı. * 24 Şubat: Öğrenci ve öğretim elemanlarının eğitimi ve değişimi amacına hizmet eden AB’nin “Socrates” ve ” Avrupa Gençliği” programlarına Türkiye’nin de katılımı konusunda Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylamada, büyük bir çoğunlukla olumlu karar alındı. (Ancak bu konudaki nihai karar yetkisi Konsey’in olacaktır.) * 26 Şubat: Türkiye-AB Gümrük Birliği Ortak Komitesi’nin 8’inci toplantısı yapıldı. * 28 Şubat: AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve gümrük birliğinin derinleştirilmesi amacını taşıyan “Türkiye için Avrupa Strateji’sinin hayata geçirilmesi amacıyla yapılan teknik görüşmelerin üçüncüsü Bonn’da gerçekleştirildi. * 4-5 Mart: AB’ye dahil 15 ülkenin Tarım Bakanları Berlin’de yapılan Avrupa Konseyi çerçevesinde toplanarak, Ortak Tarım Politikası reformu üzerinde büyük oranda uzlaştılar ve tarım harcamalarına bütçeden ayrılan miktarın azaltılması ve bunun oranları hususunda görüş birliğine ulaştılar. * 9 Mart: Türkiye’deki ve AB’deki ekonomik ve sosyal çevrelerin entegrasyon sürecinde birbirini tanıması ve anlamasına yönelik diyalog ortamının yaratılmasını amaçlayan ECOSOC Karma İstişare Komitesi’nin, 7’nci toplantısı Brüksel’de yapıldı. * 1 Mayıs: Amsterdam Antlaşması yürürlüğe girdi. 2 Ekim 1997 tarihinde 15 AB ülkesi tarafından imzalanan ve üye devletlerin onay sürecini geçen Amsterdam Antlaşması, 1 Mayıs 1999 tarihinden itibaren, AB’ye dahil tüm devletlerde uygulanmaya başlandı. * 8 Temmuz: Türkiye-AKÇT Ortak Komitesi’nin ikinci toplantısında Türkiye-AKÇT Serbest Ticaret Anlaşması’nın Menşe Protokolü’nde Türkiye’nin 1 Ocak 1999 tarihi itibariyle Pan-Avrupa Menşe Kümülasyonu Sistemi’ne dahil olması çerçevesinde gerekli değişiklikler yapıldı. * 4-5 Eylül: Finlandiya’da yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısında, deprem nedeni ile tekrar gündeme gelen Türkiye ile mali işbirliği konusu ve AB’nin genişlemesi bağlamında Türkiye’nin adaylığı ele alındı. * 13 Ekim: AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB’ye üyelik için belirlenmiş olan Kopenhag kriterleri ışığında kaydedilen gelişmelere ilişkin Komisyon görüşlerini içeren ikinci “İlerleme Raporu” yayımlandı. * 26 Ekim: Adalet Divanı tarafından üye ülkelerdeki silahlı kuvvetlerin idaresi ve organizasyonu ile ilgili alınan kararlarda, kadın erkek eşitliğinin gözetilmesine dair bir karar verildi. * 11-12 Aralık: Helsinki’de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı’nda Türkiye’ye adaylık statüsü tanındı. * 13 Aralık: Türkiye-AB Gümrük İşbirliği Komitesi 24’üncü dönem toplantısı yapıldı.
  11. 8 Ekim 2004 — - Türkiye’nin 3 Ekim 2005’te AB ile üyelik müzakerelerine başlaması bekleniyor. 1959’da başlayan Avrupa yolculuğunun geçmişi kısaca şöyle: 1959 * 31 Temmuz: Türkiye, AET’ye ortaklık için başvurdu. * 11 Eylül: AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina’nın Ortaklık başvurularını kabul etti. * 28-30 Eylül: Avrupa Toplulukları Komisyonu ile Türkiye arasındaki ilk hazırlık görüşmesi yapıldı. 1963 * 12 Eylül: Türkiye ile AET’yi Gümrük Birliği’ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalandı. * 12 Eylül: I. Mali Protokol imzalandı. 1964 * 1 Aralık: Türkiye-AET Ankara Anlaşması yürürlüğe girdi. Birinci Ortaklık Konseyi toplantısı yapıldı. 1966 * 16-17 Mayıs: Birinci Türkiye-AET Karma Parlamento Komisyonu Brüksel’de toplandı. 1968 * 9 Aralık: Katma Protokol görüşmeleri başladı. 1970 * 26 Ekim: İlk Gümrük İşbirliği Komitesi toplantısı yapıldı. * 19 Kasım: Ortaklık Konseyi’nde Katma Protokol metni kabul edildi. * 23 Kasım: Katma Protokol Brüksel’de imzalandı. * 23 Kasım: II. Mali Protokol imzalandı. 1971 * 5 Temmuz: Katma Protokol, TBMM’de 69’a karşı 149 oyla kabul edildi. * 22 Temmuz: Senato, Katma Protokol’ü kabul etti. * 1 Eylül: Katma Protokol’ün ticari hükümleri “Geçici Anlaşma” ile yürürlüğe konuldu. 1972 * 13 Ocak: Ortaklık Anlaşması’nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye - AET müzakereleri başladı. * 20 Temmuz: Ortaklık Konseyi, 1.9.1972 tarihinde sona erecek olan “Geçici Anlaşma” süresini yıl sonuna kadar uzattı. 1973 * 1 Ocak: Katma Protokol yürürlüğe girdi. Birinci gümrük indirimi ve konsolide liberasyon listesi uyumu yapıldı. * 21 Mayıs: Türkiye - AET genişleme görüşmeleri mutabakat ile sonuçlandı. * 30 Haziran: I. Genişleme Anlaşması (Tamamlayıcı Protokol) Ankara’da imzalandı. 1974 * 1 Ocak: Tamamlayıcı Protokol ile ilgili geçici anlaşma yürürlüğe kondu. 1976 * 1 Ocak: Türkiye, Katma Protokol’den kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirerek ikinci gümrük indirimi ve konsolide liberasyon listesi uyumunu gerçekleştirdi. 1977 * 12 Mayıs: III. Mali Protokol Brüksel’de imzalandı. * 1 Temmuz: Topluluk tarafindan Türkiye’ye tanınan yeni tarım tavizleri yürürlüğe kondu. 1978 * 4-11 Ekim: Türkiye, Dördüncü Beş Yıllık Plan süresince yükümlülüklerinin dondurulması ve aynı dönem için yaklaşık 8 milyar dolarlık yardım yapılması talebinde bulundu. * 30 Ekim: III. Mali Protokol’ün onay işlemleri tamamlandı. 1980 * 30 Haziran: Ortaklık Konseyi tarım ürünlerinin tamamına yakın bir kısmında Türkiye’ye uygulanan gümrük vergilerinin 1987 yılına kadar sıfıra indirilmesini kararlaştırdı. (1/80 sayılı Karar) 1981 * 25 Mart: Milli Güvenlik Konseyi, AT’na tam üyelik başvurusu yapmak üzere hazırlıkların başlatılması kararı aldı. 1982 * 22 Ocak: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı aldı. 1986 * 16 Eylül: Türkiye - AET Ortaklık Konseyi toplandı. Böylece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başladı. 1987 * 14 Nisan: Türkiye, AT’ye, Roma Antlaşması’nın 237’nci, AKÇT Antlaşması’nın 98’inci ve EURATOM Antlaşması’nın 205’inci maddelerine istinaden tam üye olmak üzere müracaat etti. * 27 Nisan: Türkiye’nin tam üyelik talebi Topluluk Bakanlar Konseyi tarafindan incelenmek üzere Komisyon’a havale edildi. 1988 * 7 Kasım: Türkiye -AET arasındaki ticari ve iktisadi sorunların ele alınması amacıyla oluşturulan Ad- Hoc Komite, birinci toplantısını gerçekleştirdi. * 20-21 Aralık: Ad-Hoc Komite ikinci kez toplandı ve Türkiye, 1978 yılında askıya aldığı yükümlülüklerini yerine getirmek üzere, hızlandırılmış bir takvimi Topluluğa verdi ve bu takvime işlerlik kazandırdı. 1989 * 18 Aralık: AT Komisyonu, Türkiye’nin tam üyelik başvurusu konusundaki “Görüş” ünde (Avis), Topluluğun, kendi iç pazarını tamamlayabilme sürecinden önce (1992) yeni bir üyeyi kabul edemeyeceği ve Türkiye’nin katılmadan önce, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesine ihtiyaç duyulduğu hususlarına yer verdi. 1990 * 6 Haziran: Topluluklar Komisyonu, Türkiye ile her alanda işbirliğinin başlatılması ve hızlandırılması konusundaki önlemleri içeren bir “İşbirliği Paketi”ni hazırlayarak Konsey’in oluruna sundu. 1991 * 30 Eylül: Ortaklık Konseyi 1986 yılından sonra ilk kez toplandı. 1991 * 6 Aralık: Ortaklık Konseyi gibi bir ortaklık organı olan Türkiye - AT Ortaklık Komitesi de 1986’dan sonra ilk kez toplandı. 1992 * 21 Ocak: Türkiye - AT arasında bir Teknik İşbirliği Programı imzalandı. * 9 Kasım: Türkiye - AT Ortaklık Konseyi’nin 33’üncü dönem toplantısı yapıldı. * 3 Aralık: Türkiye - AT ilişkilerinin yürütülmesinde ortaya çıkan ticaret ve gümrüklerle ilgili teknik sorunların çözümü için kurulmuş olan ve 12 Kasım 1982’den beri toplanamayan Gümrük İşbirliği Komitesi, 10’uncu dönem toplantısını gerçekleştirdi. 1993 * 24-25 Şubat: 9 Kasım 1992 tarihli Ortaklık Konseyi’nde, Ortaklık Komitesi gözetimi altında çalışması kararlaştırılan teknik komitelerden Gümrük Birliği Alt Komitesi toplantısı Brüksel’de yapıldı. * 15 Temmuz: Avrupa Parlamentosu PKK’yı bir terör örgütü olarak kınadı. * 11-13 Eylül: Türkiye ile AT Komisyon ve Konsey yetkilileri arasında işbirliğini geliştirici önemli görüşmeler yapıldı. 1994 * Temmuz: AT Komisyonu, Gümrük Birliği’nin, Türkiye-AT arasında 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’nda belirtildiği şekilde gerçekleşmesini sağlayıcı ilkeleri tespit etti. 1995 * 6 Mart: Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği’nin gerçekleştirilmesi ile ilgili ve Gümrük Birliği döneminde uygulanacak usul, esas ve süreleri belirleyen 1/95 ve 2/95 sayılı kararlar Ortaklık Konseyi’nin 36’ncı dönem toplantısında kabul edildi. * 30 Ekim: Ortaklık Konseyi, 1/95 sayılı Gümrük Birliği Kararı çerçevesinde, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin iyi işlemesi için gerekli teknik koşulları yerine getirdiğini tesbit eden 37’nci toplantısını gerçekleştirdi. * 13 Aralık: 1/95 Sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı Avrupa Parlamentosu tarafindan onaylandı (343 Kabul, 149 Red, 36 Çekimser). * 21 Aralık: AB ile Türkiye arasinda, AKÇT ürünlerini kapsayan Serbest Ticaret Anlaşması parafe edildi. 1996 * 1 Ocak: Türkiye, AB ile entegrasyonunda 22 yıl süren “Geçiş Dönemi”ni 31 Aralık 1995 tarihinde tamamlayarak, 1.1.1996 tarihi itibariyle, tam üyelik sürecinde “Son Dönem”e, sanayi ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde sağlanan Gümrük Birliği ile girdi. * 7-15 Şubat: AT Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu Türkiye-Yunanistan arasındaki Kardak (İmnia) adası nedeni ile yaşanan sorunun barışçı yollardan çözümü çağrısında bulundu. * 19 Şubat: Gümrük Birliği Ortak Komitesi 1’inci dönem toplantısı yapıldı. * 24-26 Nisan: AT Komisyon ve Konsey yetkilileri Türk Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nı ziyaret ederek görüş alışverişinde bulundu. * 4 Haziran: Türk Başbakanı, AT Komisyon Başkanı’nı Brüksel’de ziyaret ederek insan hakları ve terörist faaliyetler hakkında görüşmelerde bulundu. * 25 Temmuz: Türkiye-AB AKÇT Anlaşması Brüksel’de imzalandı. * 1 Ağustos: Türkiye-AB AKÇT Anlaşması TCRG’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. * 30 Ekim: AT Komisyonu hazırlamış olduğu raporda, Türkiye-AT Gümrük Birliği ilişkisinin son derece başarılı biçimde gerçekleşmekte olduğunu vurguladı. Fakat raporda, Türkiye’nin ekonomik ve demokratik reformlar açısından aynı başarıyı gösteremediği; insan hakları ihlallerinin devam ettiği belirtildi. * 13-14 Aralık: Dublin’de gerçekleştirilen Avrupa Zirvesi’nde, AT’nin Türkiye ile ilişkilerini daha da geliştirmesinin önemine değinilmekle birlikte; insan hakları konusu ile Kıbrıs ve Ege sorunlarının da altı çizildi. 1997 * 14-16 Nisan: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 40’ıncı dönem toplantısı yapıldı. * 29 Nisan: Türkiye-AT Ortaklık Konseyi Lüksemburg’da toplandı; Konsey Başkanı Türkiye’nin AT üyeliğine ehil olduğunu ve diğer tam üyeliğe başvuran ülkelerle birlikte, aynı kriterler altında değerlendirileceğini vurguladı. * 30 Mayıs: Gümrük İşbirliği Komitesi’nin 19’uncu dönem toplantısı yapıldı. * 15 Temmuz: AT Komisyonu “Daha Güçlü ve Daha Geniş bir Birlik için Gündem 2000” isimli bir rapor yayımladı. Bu raporda, tam üyelik başvurusu yapan 10 Doğu ve Merkezi Avrupa ülkesi ile Kıbrıs’ın, Avrupa Birliği’ne katılabilme konumları incelendi. * 15 Temmuz: AT Komisyonu, Türkiye-AT ilişkilerinin Gümrük Birliği ilişkisinin ötesinde daha da geliştirilmesi dileği ve önerisini içeren bir karar aldı. * 17 Temmuz: Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta, yaptığı askerî manevraları eleştiren bir karar aldı. * 23 Temmuz: Gümrük Birliği Ortak Komitesi 6’ncı dönem toplantısı yapıldı. * 30 Ekim - 27 Kasım: AT Konsey ve Komisyon yetkilileri Türkiye’ye resmi ziyaretlerde bulundu. * 21 Kasım: Türkiye - AT Gümrük İşbirliği Komitesi, 20. Dönem toplantısını gerçekleştirdi. * 5 Aralık: Türkiye insan hakları, Kıbrıs, Ege gibi başlıkları içeren siyasî konuları AT ile hiçbir şekilde görüşmeyeceğini; ilişkisini Gümrük Birliği çizgisinde sürdüreceğini bildirdi. * 12-13 Aralık: Avrupa Birliği’nin Lüksemburg’ta gerçekleştirdiği devlet ve hükümet başkanları zirvesi sonucunda Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovenya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Estonya ve Kıbrıs Rum Yönetimi tam üyelik için aday ülkeler olarak belirlendi. Türkiye ise aday ülkeler arasında zikredilmedi, tam üyeliğe ehil olduğu teyid edildi. 1998 * 1 Ocak: Türkiye ile AB arasında karşılıklı tarım tavizlerine ilişkin 1/98 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı yürürlüğe girdi. * 21 Ocak: Türkiye-AT Ekonomik ve Sosyal Karma İstişare Komitesi Brüksel’de toplandı. * 3 Mart: Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik olarak AB Komisyonu tarafından hazırlanan “European Strategy for Turkey” başlıklı belge açıklandı. * 12 Mart: AB üyesi devletler ile tam üyeliğe aday 11 devlet Londra’da Avrupa Konferansı çerçevesinde toplandı. Türkiye’nin kendi seçimi nedeni ile katılmadığı toplantıda, Fransa, Belçika ve İngiltere devlet ve hükümet başkanları; Türkiye’nin, Avrupa’nın geleceğinin bir parçası olduğunu ve bu tür toplantılarda Türkiye’yi de görmek istediklerini vurguladı. * 20-22 Nisan: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 42’nci dönem toplantısı yapıldı. * 27 Nisan: İngiltere Dışişleri Bakanı’nın başkanlığında toplanan AB Konseyi, 25 Mayıs 1998 tarihinde yapılması öngörülen Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısını da gündeme aldı ve stratejinin uygulanması gereği vurgulandı. Yunanistan Dışişleri Bakanı, vetosunu sürdüreceğini beyan etti. * 25 Mayıs: Türkiye-AB Ortaklık Konseyi, Türkiye’nin, ilişkilerin seyrinden duyduğu memnuniyetsizlik nedeni ile toplanmadı. * 24 Haziran: Avrupa Parlamentosu Türkiye ile siyasî diyaloğun yeniden başlatılmasını vurgulayan bir raporu kabul etti. * 22 Temmuz: Türkiye, AB politikasının özünü oluşturacak şekilde hazırlamış olduğu “Türkiye AB ilişkilerini Geliştirme Stratejisi” başlıklı raporunu bir nota eşliğinde, AB Komisyonu ve dönem başkanlığına (Konsey’e) gönderdi. * 16 Eylül: Avrupa Parlamentosu’nun muhafakazar kanadından milletvekili McMillan Scott’un Türkiye-AB ilişkilerini konu alan raporu Avrupa Parlamentosu’nda tartışıldı. * 22 Ekim: AB Komisyonu, Yunanistan vetosu nedeniyle engellenen mali desteğin verilebilmesi ve Türkiye için Avrupa Stratejisi’nin uygulamaya sokulabilmesi amaçlarıyla yeni bir mali işbirliği önerisi sundu. * 4 Kasım: AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB’ye üyelik için belirlenmiş olan Kopenhag kriterleri ışığında kaydedilen gelişmelere ilişkin Komisyon görüşlerini içeren “İlerleme Raporu” yayımlandı. * 23 Kasım: Avrupa Birliği Konsey Dönem Başkanlığı adına Avusturya, yasadışı bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın İtalya tarafından Türkiye’ye iadesi hususunda, AB’nin İtalya ile dayanışma içinde bulunduğunu belirten bir deklarasyon yayımladı. * 10 Aralık: TC heyeti ile Avusturya’nın Konsey Dönem Başkanlığı’nı yaptığı AB heyeti arasında ikinci kez adalet ve içişleri konularında işbirliği toplantısı Ankara’da gerçekleştirildi. * 18 Aralık: AB Komisyonu, Türkiye’deki beş ekonomik ve sosyal amaçlı proje için toplam 133 milyon ECU tutarındaki yardımın MEDA fonlarından Türkiye’ye aktarılması için gereken onayı verdi. 1999 * 1 Ocak: Türkiye “Pan Avrupa Menşe Kümülasyonu” sistemine dahil oldu. * 18 Ocak: Göç ve sığınma hakkı konularında Avrupa Birliği’ne egemenlik devrine imkân veren anayasa değişikliğini gerçekleştirdi. * 26 Ocak: Türkiye’deki insan hakları ihlallerini öne sürerek iki yıldan beri Türk öğrencilerin AB’nin eğitim ve gençlik programlarından yararlanmasını önleyen Avrupa Parlamentosu’nun Kültür, Eğitim ve Gençlik Komisyonu görüş değişikliğine gitti ve bu konuda Türkiye’ye yeşil ışık yakan Alman Parlamenter Renate Heinish’ın raporunu kabul etti. * 23 Şubat: Türkiye-AKÇT Ortak Komitesi’nin Çalışma Usulleri’nin kabul edildiği ilk toplantısı yapıldı. * 24 Şubat: Öğrenci ve öğretim elemanlarının eğitimi ve değişimi amacına hizmet eden AB’nin “Socrates” ve ” Avrupa Gençliği” programlarına Türkiye’nin de katılımı konusunda Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylamada, büyük bir çoğunlukla olumlu karar alındı. (Ancak bu konudaki nihai karar yetkisi Konsey’in olacaktır.) * 26 Şubat: Türkiye-AB Gümrük Birliği Ortak Komite
  12. EKONOMİK VE SOSYAL KOMİTE İşçiler, işverenler ve diğer ekonomik gruplar olmak üzere üç temel grubu temsil eden 317 üyeden oluşuyor. Brüksel’de toplanıyor. Danışma nitelikli bir organ. Pek çok konu için Komite’nin görüşüne başvurulması zorunlu. BÖLGELER KOMİTESİ Yerel ve bölgesel mercileri temsil eden 317 asil ve 317 de yedek üyesi var. Her iki grup üye de dört yıllık bir süre için görev üstleniyor. Çalışmalarını Lüksemburg’ta yürütüyor. Kuruluşu Avrupa Birliği Anlaşması’na dayanır. Bu anlaşma, Konsey ve Komisyon’un, bölgesel çıkarların söz konusu olduğu eğitim, gençlik, kültür, kamu sağlığı, ekonomik ve toplumsal bütünleşme gibi konularda Bölgeler Komitesi’nin görüşüne başvurmalarını hükme bağlıyor. Komite re’sen görüş bildirebiliyor. AVRUPA YATIRIM BANKASI Kuruluşu 1958 Roma Anlaşması’na dayanıyor. Merkezi Lüksemburg. Tüzel kişilik ve mali özerkliğe sahip. Üyelerini AB üyesi ülkeler oluşturuyor ve her ülkeden bir temsilci olmak üzere 25 üyesi bulunuyor. Öncelikli hedefi AB’nin dengeli gelişimine katkıda bulunmak. AB’nin uzun vadeli krediler veren mali kuruluşu niteliğini taşıyor. Kaynaklarını sermaye piyasaları ve kendi kaynakları oluşturuyor.
  13. İSTİHBARAT

    Müzakere Süreci

    AB ile Türkiye arasında yürütülecek müzakerelerde yol haritasını oluşturan Müzakere Çerçeve Belgesi, üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde müzakerelerin kuralları, ikinci bölümde özü, üçüncü bölümde ise prosedürü yer alıyor. Müzakerelerin kurallarıyla ilgili bölümde, Türkiye’den beklentilerle birlikte, müzakerelerin ilerlemesi ve askıya alınmasına ilişkin koşullara geniş biçimde yer veriliyor. MÜZAKERELERİN KURALLARI Müzakerelerin, Türkiye’nin liyakatına dayanacağı ve hızının, Türkiye’nin üyelik gereklerini karşılama yönünde kaydettiği ilerlemelere bağlı olacağı” vurgulanan bu bölümde, “AB dönem başkanıülkenin ya da AB Komisyonu’nun, hangisi uygunsa, karar organı AB Konseyi’ni devamlı olarak bilgilendireceği” vurgulanıyor. Belgede, AB Konseyi’nin durumu düzenli olarak kontrol altında tutabileceği hatırlatılıyor. ‘AB’nin, kendi üstüne düşenler çerçevesinde, müzakerelerin sonucaulaştırılması için gerekli şartların karşılanıp karşılanmadığını uygunzaman içinde kararlaştıracağı’ belirtilen belgede, bunun aşağıda yer alan ilgili maddede sıralanan şartların Türkiye tarafından yerine getirildiğini teyit eden bir AB Komisyonu raporu temelinde yapılacağı kaydediliyor. * Müzakerelerin kurallarının belirlendiği bu bölümde, AB Konseyi’ninAralık 2004 zirve kararına atıfta bulunuluyor ve müzakerelerin AB Anlaşması’nın 49. maddesini temel aldığı ifade ediliyor. Bu bölümde özetle şu görüşlere yer veriliyor: * Müzakerelerin ortak hedefi katılımdır. Bu müzakereler ucu açık bir süreç olup, sonucu önceden garanti edilemez. Kopenhag kriterlerinin tam değerlendirmesi, AB’nin hazmetme kapasitesi de göz önüne alınarak, eğer Türkiye’nin tüm üyelik yükümlülüklerini tamamen üstlenecek konumda olmadığını ortaya koyarsa, Türkiye’nin mümkün olan en güçlü bağ ile Avrupa yapılarına bağlanması sağlanmalıdır. * Genişleme, Birliğin ve üye devletlerinin katıldığı sürekli entegrasyon sürecini güçlendirmelidir. Birliğin uyum ve etkinliğini korumak için her türlü çaba sarf edilmelidir. 1993 Kopenhag AB Konseyi toplantısının sonuçlarına uygun olarak, Birliğin bir yandan Avrupa entegrasyonunun momentumunu korurken öte yandan Türkiye’yi özümseme kapasitesi, hem Birliğin hem de Türkiye’nin genel menfaati açısından göz önüne alınması gereken önemli bir noktadır. Komisyon müzakereler sırasında bu kapasiteyi 2004 Ekim kararlarına uygun olarak izleyecektir. * Müzakereler, Türkiye’nin 1993’te Kopenhag’da AB Konseyi’nce belirlenen siyasi kriterleri, özellikle de daha sonra AB Antlaşması madde 6(1)de kabul edilen ve Temel Haklar Şartında ilan edilen kriterleri yeterli ölçüde karşılamasına dayanarak açılmıştır. AB, Türkiye’den reform sürecini sürdürmesini ve ilgili Avrupa içtihadı da dahil olmak üzere özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ilkeleriyle ilgili olarak daha fazla iyileşme sağlanması yönünde çabalamasını, özellikle işkence ve kötü muameleye karşı mücadelede sıfır tolerans politikasıyla ve ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, kadın hakları, sendika haklarını içeren ILO standartları ve azınlık haklarıyla ilgili hükümlerin uygulanmasında mevzuatı ve uygulama tedbirlerini pekiştirmesini ve genişletmesini beklemektedir. Birlik ve Türkiye yoğun siyasi diyaloglarına devam edecektir. Bu alanlarda, özellikle temel özgürlükler ve insan haklarına tam saygı konularında kaydedilen ilerlemelerin geri dönülmezliğini ve tam ve etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak için, ilerlemeler Komisyon tarafından yakından izlenmeye devam edecek olup, Komisyon yıllık rapor ve 2004’teki raporu da göz önüne alarak, düzenli aralıklarla bu konudaki raporlarını Konseye sunmaya devam etmeye çağrılmaktadır. MÜZAKERELERİN ASKIYA ALINMA KOŞULU Birliğin temelini oluşturan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere tam saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin Türkiye’de ciddi ve ısrarlı bir şekilde ihlal edilmesi durumunda, Komisyon, kendi inisiyatifiyle veya üye devletlerin üçte birinin talebi üzerine, müzakerelerin askıya alınmasını önerebilir ve müzakerelerin tekrar başlaması için karşılanması gereken koşullara yönelik tekliflerde bulunabilir. Konsey, Türkiye’yi dinledikten sonra,müzakerelerin askıya alınıp alınmaması veya müzakerelerin yeniden başlaması için aranacak koşullarla ilgili bu tür bir öneriyi nitelikliçoğunluk esasına göre kararlaştıracaktır. Üye devletler, Hükümetlerarası Konferanstaki genel oybirliği şartından bağımsız olarak Hükümetlerarası Konferansta Konsey kararına uygun olarak hareket edeceklerdir. Avrupa Parlamentosu’na bilgi verilecektir. MÜZAKERELERİN İLERLEMESİ “Müzakerelerin ilerlemesinin, ekonomik ve sosyal bir birleşme çerçevesi kapsamında Türkiye’nin katılıma hazırlık aşamasında kaydettiği ilerleme ile 2. paragraftaki AB Komisyonu’nun raporuna göreyönlendirileceği” ifade edilen belgede, ‘Üyelik için aşağıdaki gerekleri belirleyen Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesi gerektiği’ belirtiliyor: * Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıklarasaygı ve azınlıkların korunmasını teminat altına alan kurumların istikrarı; * İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığı ve Birlik içindeki rekabetçi baskıyla ve pazar güçleriyle başa çıkabilme kapasitesi; * Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uygunluk ve müktesebatın etkin bir şekilde uygulanması ve yürütülmesi için gerekliidari kapasite dahil olmak üzere, üyeliğin getirdiği yükümlülükleri üstlenebilme yetisi. Bu bölümde ayrıca şu taleplere yer veriliyor: * Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri yönünde verdiği açık taahhüt ve henüz çözümlenmemiş olan tüm sınır ihtilaflarını, gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yargılama yetkisi de dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler Şartına göre, ihtilafların sulh yoluyla halli ilkesine uygun olarak çözüme kavuşturmayı taahhüt etmesi; * Kapsamlı bir çözüm için uygun ortamın yaratılmasına katkıda bulunmaya yönelik adımlar atılması ve Kıbrıs Cumhuriyeti (Rum kesimi) dahil tüm AB ülkeleriyle Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin normalleştirilmesinde ilerleme kaydedilmesinin yanı sıra BM nezdinde ve Birliğin üzerine inşa edildiği ilkeler doğrultusunda, Türkiye’nin Kıbrıs sorunu için kapsamlı bir çözüme ulaşma çabalarını devamlı olarak desteklemesi. * Türkiye’nin Ortaklık Anlaşmasında ve Ortaklık Anlaşmasını tüm yeni AB üye devletlerini içine alacak şekilde genişleten Ek Protokolünde yer alan yükümlülükleri, özellikle de AB-Türkiye gümrük birliğine ve düzenli aralıklarla revize edilen Katılım Ortaklığının uygulanmasına yönelik yükümlülükleri yerine getirmesi. ÜYELİK ÖNCESİ SÜREÇ ‘Türkiye’nin, üye devletler ve birlik tarafından kabul edilen tutum ve politikalarla, (bu örgütler ve düzenlemelerdeki AB ülkelerinin üyelikleri de içinde olmak üzere) uluslararası örgütler içindeki kendi pozisyonunu ve üçüncü ülkelere ilişkin politikalarını, katılıma kadar olan dönemde içinde uyarlaması gerektiği’ belirtilen belgede, ‘Türkiye’nin, tüm diğer katılım müzakerelerinin sonuçlarını,katılımı zamanındaki haliyle kabul etmelidir’ ifadesine yer veriliyor. Lüksemburg’da yapılan yoğun müzakerelerden sonra, İngiltere, AB Konseyi ülkelerinin de onayı ile, bu maddenin Türkiye aleyhine yorumlanmamasını talep eden bir bölümün müktesebatın içine dahil edilmesini kabul etti. Bu bölüm, ileride Rum Kesimi’nin, NATO gibi uluslararası bir kuruluşa üye olma talebi halinde, Türkiye’nin veto koyma hakkını korumayı hedeflediği bildirildi. AB’ye üyelik sürecinin aşamaları Müzakerelerin kurallarıyla ilgili bölümün sonunda ayrıca özetle şu görüşlere yer veriliyor: “Katılım müzakerelerine paralel olarak, Birlik Türkiye ile yoğunbir siyasi diyaloga ve sivil toplum diyaloguna girecektir. Kapsamlı sivil toplum diyalogunun amacı, halkları bir araya getirmek yoluyla karşılıklı anlayışı arttırmak olacaktır.” http://www.ntvmsnbc.com/news/343855.asp
  14. AB ile Türkiye arasında tam üyelik müzakerelerinde yol haritası görevi görecek Müzakere Çerçeve Belgesi’nin “müzakerelerin özü” başlıklı ikinci bölümünde, AB müktesebatına ilişkin sorumluluklar yer alıyor. - AB’ye katılımın, birlik sisteminin ve birliğin “müktesebatı” olarak bilinen kurumsal çerçevenin getirdiği hak ve yükümlülüklerin kabulü anlamına geldiği vurgulanan bu bölümde, Türkiye’nin, bu müktesebatı katılım zamanındaki şekliyle uygulaması gerektiği ifade ediliyor. Ayrıca, mevzuatın uyumlu hale getirilmesine ek olarak, katılımın aynı zamanda müktesebatın zamanında ve etkin bir şekilde uygulanması anlamına geldiği vurgulanıyor. Müktesebatın içerdiği bölümler kısaca şöyle özetleniyor: * AB Birliği’nin üzerine kurulduğu antlaşmaların içeriği, ilkelerive siyasi hedefleri; * Antlaşmalar uyarınca benimsenen mevzuat ve kararlar ve Adalet Divanı’nın içtihadı; * Kurumlar arası anlaşmalar, kararlar, beyanatlar, tavsiyeler, kılavuzlar gibi, yasal olarak bağlayıcı olan ya da olmayan, Birlik çerçevesinde benimsenmiş diğer belgeler; * Ortak dışişleri ve güvenlik politikaları çerçevesindeki ortak eylemler, ortak tutumlar, bildirgeler, sonuçlar ve diğer belgeler; * Adalet ve içişleri çerçevesinde kabul edilen ortak eylemler, ortak tutumlar, imzalanan sözleşmeler, tavsiyeler, beyanatlar ve diğer belgeler; * Birlik faaliyetlerine ilişkin olarak topluluğun, toplulukla birlikte üye devletlerin, birliğin ve kendi aralarında üye devletlerinakdettiği uluslararası anlaşmalar. MÜKTESEBAT TÜRKÇEYE ÇEVRİLECEK Belgede, “Türkiye’nin, katılımdan yeterli bir süre önce müktesebatın Türkçeye çevirisini ve katılımdan sonra AB kurumlarının çalışmalarını aksatmadan yerine getirmesini temin edecek yeterli sayıda yazılı ve sözlü çevirmeni eğitmesi gerektiğine” dikkat çekiliyor. “Sonuç olarak ortaya çıkan ve bir üye devlet olarak Türkiye’nin uymak zorunda olacağı haklar ve yükümlülükler, Türkiye ile topluluklararasındaki tüm mevcut ikili anlaşmaların ve Türkiye tarafından akdedilen, üyelik yükümlülükleriyle uyumlu olmayan tüm diğer uluslararası anlaşmaların sona ereceği anlamına gelmektedir” denilen belgede, “Ortaklık Anlaşmasının müktesebattan ayrılan hükümleri, katılım müzakerelerinde emsal olarak kabul edilemez” ifadesi kullanılıyor. “TÜRKİYE’NİN ÖZEL DURUMLARI” Türkiye’nin müktesebattan doğan hak ve yükümlülükleri kabul etmesinin, müktesebatta belli uyarlamaların yapılmasını gerektirebileceği belirtilen belgede, “Gerektiğinde müktesebatta belli uyarlamalara karar verilirken, üye devletlerin müktesebatı benimserken uyguladıkları ve o müktesebatın ayrılmaz parçası haline gelmiş olan ilkeler, kriterler ve parametrelerin esas alınacağı ve Türkiye’nin özel durumları göz önüne bulundurulacağı” belirtiliyor. “Birliğin, zaman ve kapsam açısından sınırlı olması ve müktesebatın uygulanmasına ilişkin olarak açıkça tanımlanmış aşamaları içeren bir plan eşliğinde olması koşuluyla, geçici tedbirler için Türkiye’den gelecek talepleri kabul edebileceğine” dikkati çekilen belgede, “iç pazarın genişletilmesiyle bağlantılı alanlar için, düzenleyici tedbirlerin hızlı bir şekilde uygulanması gerektiği ve geçiş dönemlerinin kısa ve az sayıda olması gerektiği, büyük mali giderler de dahil olmak üzere ciddi çaba gerektiren kapsamlı uyarlamaların gerekli olduğu yerlerde, uyumlaştırmaya yönelik sürekli, ayrıntılı ve bütçeli bir planın bir parçası olarak uygun geçiş düzenlemeleri öngörülebileceği” ifade ediliyor. BİRLİĞİN VE AB’NİN MENFAATLERİ “Her halükarda, geçiş düzenlemeleri Birliğin kural ya da politikalarında herhangi bir değişiklik yapılmasını içermemeli, bunların sağlıklı bir şekilde işleyişini bozmamalı ve rekabetin büyük ölçüde zarar görmesine neden olmamalıdır. Bu bağlamda, Birliğin ve Türkiye’nin menfaatleri göz önünde bulundurulmalıdır” şeklinde ifadelere yer verilen belgede, “Uzun geçiş dönemleri, derogasyonlar, özel düzenlemeler ya da kalıcı koruma hükümleri, bir başka deyişle koruma tedbirlerine bir temel oluşturmak üzere sürekli olarak emre amade olacak maddeler düşünülebilir. Komisyon bunları, uygun olan hallerde, kişilerin dolaşım özgürlükleri, yapısal politikalar ya da tarım gibi alanlarda getireceği tekliflere dahil edecektir. Bunun yanısıra, kişilerin dolaşım özgürlüğünün nihai olarak tesis edilmesine ilişkin karar alma süreci, üye devletlerin bireysel olarak azami düzeyde rol oynayabilmesine olanak vermelidir. Geçici düzenlemeler ya da koruma tedbirleri, rekabet üzerinde ya da iç pazarın işleyişi üzerinde yaratacakları etkiler göz önüne alınarak gözden geçirilmelidir” deniliyor. “Müktesebatta yapılacak ayrıntılı teknik uyarlamaların, katılım müzakereleri sırasında belirlenmesinin gerekli olmadığı” belirtilen belgede, “Bunlar Türkiye ile işbirliği içerisinde hazırlanacak ve katılım tarihinde yürürlüğe girmek üzere Birlik kurumları tarafından zamanı geldiğinde benimsenecektir” ifadesi yer alıyor. MALİ ÇERÇEVE “Türkiye’nin Birliğe katılımının mali yönleri kabili tatbik Mali Çerçevede göz önünde bulundurulması gerektiği” kaydedilen belgede, “Bu nedenle, Türkiye’nin katılımı çok büyük mali sonuçlar doğurabileceğinden, müzakereler ancak sonuç olarak ortaya çıkacak olası mali reformlarla birlikte 2014’ten itibaren başlayacak olan döneme ilişkin Mali Çerçevenin oluşturulmasından sonra sonuca ulaştırılabilir” ifadesi yer alıyor. TL YERİNE EURO Belgede, “Türkiye, katılımdan itibaren derogasyona sahip bir üye devlet olarak ekonomik ve parasal birliğe katılacak ve gerekli koşulları karşılayıp karşılamadığına yönelik olarak yapılacak bir değerlendirme esasında Konseyin bu amaca yönelik vereceği kararın ardından ulusal para birimi olarak euro’yu benimseyecektir. Bu alandaki diğer müktesebat katılımdan itibaren tamamen geçerli olacaktır” deniliyor. Müzakerelerin özü ile ilgili bu bölümde kısaca şu görüşlere yer veriliyor: * “Özgürlük, adalet ve güvenlik alanıyla ilgili olarak, Avrupa Birliğine üyelik, Türkiye’nin katılımla birlikte Schengen müktesebatı da dahil olmak üzere, bu alandaki tüm müktesebatı tamamen kabul etmesi anlamına gelmektedir. Ancak, bu müktesebatın bir kısmı Türkiye’de sadece, Türkiye’nin hazır olup olmadığına yönelik olarak yapılacak kabili tatbik Schengen değerlendirmesine dayalı olarak, iç sınırlarda kişiler üzerindeki kontrollerin kaldırılması konusunda alınacak bir Konsey kararından sonra uygulanacaktır.” * “AB, nükleer güvenliğin tüm yönleri de dahil olmak üzere, yüksek düzeyde bir çevresel korumanın önemine işaret etmektedir.” * “Müktesebatı etkin bir şekilde uygulamak amacıyla, ya da duruma göre, müktesebatı katılımdan yeterli bir süre önce etkin bir şekilde uygulayabilmek amacıyla, Türkiye müktesebatın tüm alanlarında kurumlarını, yönetim kapasitesini ve idari ve yargı sistemlerini -hem ulusal hem bölgesel düzeyde- Birlik standartlarına getirecektir. Bunun yapılabilmesi için, genel düzeyde, verimli ve tarafsız bir sivil hizmet anlayışı üzerine kurulmuş, iyi işleyen ve istikrarlı bir kamu idaresine ve bağımsız ve etkin bir yargı sistemine ihtiyaç vardır.” http://www.ntvmsnbc.com/news/343867.asp Müzakere başlıkları Avrupa Birliği’nin Türkiye ile yapacağı tam üyelik müzakereleri 35 bölümden oluşuyor: - Bu bölümler sırasıyla şu şekilde: 1-Malların serbest dolaşımı. 2-İş gücünün serbest dolaşımı 3-Yerleşme hakkı ve hizmet sağlama özgürlüğü 4-Sermayenin serbest dolaşımı 5-Kamu ihaleleri 6-Şirketler hukuku 7-Fikri haklar hukuku 8-Rekabet politikası 10-Bilgi toplumu ve medya 11-Tarım ve kırsal kesim kalkınması 12-Gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığı politikası 13-Balıkçılık 14-Ulaştırma politikası 15-Enerji 16-Vergilendirme 17-Ekonomi ve para politikası 18-İstatistik 19-Sosyal politika ve istihdam 20-Şirketler ve sanayi politikası 21-Avrupa üzerinden giden ulaştırma ağları 22-Bölgesel politika 23-Hukuki ve temel haklar 24-Adalet, özgürlük ve güvenlik 25-Bilim ve araştırma 26-Eğitim ve kültür 27-Çevre 28-Tüketim ve sağlık koruması 29-Gümrük birliği 30-Dış ilişkiler 31-Dış güvenlik ve savunma 32-Mali kontrol 33-Mali ve bütçe koşulları 34-Kurumlar 35-Diğer konular
  15. Aday ülke, tam üye olmadan önce tarama, müzakere ve onay süreçlerinden geçiyor. AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı AB zirvesinde adaylığı resmen kabul edilen bir ülke, aday statüsünden tam üyeliğe uzanan yolculuğunda tarama, müzakere ve onay olmak üzere üç ana süreçten geçiyor. Müzakerelerin başlaması için Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmesi gereken aday ülke, müzakere sürecinde ekonomik yapısını ve yasal düzenlemelerini AB normlarına uygun hale getiriyor. Başlıklar halinde yürütülen müzakerelerde aynı anda birden fazla başlık ele alınabiliyor. Müzakere başlıklarının tamamının kapanmasının ardından ise onay süreci başlıyor. AB’nin tüm üyelerinin yeni üyenin katılımını onaylamaları gerekiyor. TARAMA SÜRECİ Tarama süreci, aday ülkenin, Avrupa Komisyonu ile birlikte hukuki düzenlemeleriyle AB yasalarını karşılaştırması anlamına geliyor. Bu süreçteki çalışmalarda yasal düzenlemeler üç başlık altında kategorileştiriliyor; * AB düzenlemeleriyle uyumlu olanlar, düzeltilmesi ya da değiştirilmesi gerekenler ve AB’de olup da aday ülkede olmayan yasal düzenlemeler. * Müzakere sürecine büyük katkı sağlayan tarama aşamasında, yalnızca aday ülkenin yapması gerekenlerin bir haritası çıkarılmış olmuyor, aynı zamanda hangi alanlarda geçiş dönemleri ya da istisnaların söz konusu olabileceği de belirleniyor. * Müzakereler, AB ile aday ülke yasal düzenlemeleri arasındaki bu tür farklılıkların net biçimde tanımlanmasından sonra başlatılıyor. Aday ülkelerin tümü için geçerli olacak şekilde AB Komisyonu, tarama sürecini iki aşamada tamamlıyor. “Çok taraflı” görüşmelerde aday ülkelerin tümü ve Komisyon temsilcileri Brüksel’de bir araya geliyor ve bu görüşmelerde Komisyon daha çok söz alarak AB normları ve beklentileri hakkında adayları detaylı şekilde bilgilendiriyor. “İki taraflı” görüşmeler ise daha büyük önem taşıyor ve bu görüşmelerde aday ülke ile Komisyon temsilcileri bire bir yaptıkları toplantılarda söz konusu aday ülke ile AB yasal düzenlemelerini karşılaştırıp olmayan ya da eksik düzenlemeleri tespit ediyor. MÜZAKERE SÜRECİ AB katılım müzakerelerinde, tüm adaylar için geçerli olan kurallar mevcut. Müzakereler, aday ülke ve AB üyesi ülkeler tarafından oluşturulan ve Katılım Konferansları adı verilen yapı tarafından yürütülüyor. Konferans üç farklı seviyede toplanabiliyor ve en üst seviyesini her dönem başkanlığında bir kez, yani altı ayda bir kez toplanan dışişleri bakanları toplantısı oluşturuyor. Eğer aday ülkenin baş müzakerecisi ve üye ülkelerin Brüksel’deki daimi temsilcileri Konferansta bir araya gelirlerse, o zaman Konferans “vekiller düzeyinde” toplanmış kabul ediliyor. Vekiller düzeyindeki toplantı da her dönem başkanı için ortalama iki kez yapılıyor. İlk ikisinden farklı olarak “uzmanlar” seviyesindeki toplantılar, tarafların gerekli buldukları sıklıkta yapılabiliyor. Müzakerelerde AB Komisyonu önemli rol oynuyor ve teknik işlerin çoğu Komisyon tarafından yürütülüyor. Buna karşılık, son sözü üye ülkelerin siyasi temsilcileri söylüyor. Müzakerelerin başlangıç dönemlerinde birden fazla başlığa ilişkin görüşmelerin paralel olarak sürdürülmesi mümkün olabiliyor. Başlıkların açılma tarihleri AB’nin önerisi üzerine netlik kazanıyor. Aday ülkenin başmüzakerecisi, söz konusu başlığa ilişkin ülkesinin müzakere pozisyonunu, dönem başkanlığına ve AB Komisyonu’na iletiyor. Komisyon ise kendisine sunulan belgeleri değerlendirerek, AB’nin Ortak Pozisyonu adı verilen belgenin taslağını oluşturuyor. Üye ülkelerin uzmanları da bu belge üzerindeki görüşlerini ortaya koyuyor, belgeye son şekli verilmiş oluyor ve bu belge AB üyelerinin daimi temsilcilerinden oluşan COREPER’e sunuluyor. Bir başlığın resmen açılabilmesi için COREPER’de değerlendirilmesi ve AB Pozisyonu belgesinin onaylanması gerekiyor. Aday ülkenin o başlıktaki yasal düzenlemelerini, AB normlarıyla uyumlu hale getirmesi sonucunda, söz konusu başlık yine COREPER’de “geçici” olarak kapatılıyor. Kapatılmış bir başlık, müzakere süreci içinde gerekli görülmesi durumunda tekrar açılabiliyor, yani AB içinde sıkça kullanılan deyişle “her şey kabul edilene kadar hiçbir şey kabul edilmemiş” oluyor. Müzakere prosedürleri incelendiğinde, görüşmelerin 30 başlık altında yapıldığı varsayılırsa, aday ülkenin sadece müzakere aşamasında en azından altmış kez aday ülkelerin tümünün onayına ihtiyaç duyduğu ortaya çıkıyor. ONAY SÜRECİ Kapatılan her müzakere başlığı için AB ve aday ülke arasında varılan anlaşma, Katılım Anlaşması’nın temellerini oluşturuyor. Katılım Anlaşması’nda aday ülkenin hangi tarihte AB’ye gireceği, hangi konulara ilişkin geçiş dönemlerini ne kadar süreyle uygulayacağı detaylı şekilde belirtiliyor. Anlaşmanın üye ülke temsilcileri tarafından imzalanmasının ardından onay süreci başlıyor. AB, üye ülkeleri onay sürecinde seçecekleri yönteme ilişkin serbest bırakıyor. Buna göre, ülkeler Anlaşmayı ya Parlamentolarında oyluyorlar ya da referanduma götürüyorlar. http://www.ntvmsnbc.com/news/343886.asp DETAYLAR: Müzakere Çerçeve Belgesi’nin üçüncü bölümünde, “müzakere prosedürü”ne yer veriliyor. - AB Komisyonu’nun, Türkiye’nin belli alanlarda müzakerelerin başlatılabilmesi için ne derece hazırlıklı olduğunu değerlendireceği ifade edilen bu bölümde, ‘AB Komisyonu’nun, yine müzakereler sırasında gündeme gelmesi en muhtemel olan sorunların emarelerini önceden elde etmek için, tarama olarak adlandırılan resmi bir süreç çerçevesinde müktesebatı inceleyeceği’ hatırlatılıyor. ‘Tarama amaçları çerçevesinde ve tarama sonrasında gerçekleştirilecek müzakereler için, müktesebatın her biri belli bir politika alanını kapsayan bir dizi başlığa ayrılacağı’ vurgulanan belgede, ‘bu başlıkların bir listesinin ekte sunulduğu’ belirtiliyor. BAŞLIKLAR ÜZERİNDE MUTABAKAT, TÜM BÖLÜMLER MUTABAKAT SAĞLANINCA GEÇERLİ OLACAK ‘Müzakerelerin belli bir başlığı hakkında Türkiye ya da AB tarafından ifade edilecek görüşler hiçbir şekilde başka başlıklarla ilgili olarak takınılacak tutumu etkilemeyeceği’ kaydedilen metinde,’Ayrıca, müzakereler sırasında, kısmi olanlar da dahil olmak üzere, belli başlıklar üzerinde varılan mutabakat, tüm bölümler üzerinde tam bir mutabakata varılana dek nihayete ermiş sayılamayacağı’ ifade ediliyor. ‘Türkiye’nin katılıma yönelik kaydettiği ilerlemeler hakkında AB Komisyonu tarafından hazırlanan düzenli raporların ve özellikle de tarama sırasında AB Komisyonu’nun elde ettiği bilgileri esas alarak, AB Konseyi’nin, AB Komisyonu’nun teklifi üzerine oybirliğiyle hareket ederek, bir başlığın geçici olarak kapatılması ve uygun olduğu yerlerde, başlığın açılması için karşılaştırma ölçütleri tespit edeceği’ vurgulanan belgede daha sonra şunlar kaydediliyor: * Birlik bu karşılaştırma ölçütlerini Türkiye’ye bildirecektir. İlgili başlığa bağlı olarak, özellikle işleyen bir pazar ekonomisinin varlığına, mevzuatın müktesebatla uyumuna, ve yeterli bir idari ve adli kapasitenin olduğunu ortaya koymak için müktesebatın temel unsurlarının uygulanmasında tatmin edici bir seyir izlendiğine ilişkinnet karşılaştırma ölçütleri bulunacaktır. * İlgili yerlerde, karşılaştırma ölçütleri aynı zamanda Ortaklık Anlaşmasının altındaki taahhütlerin, özellikle de AB-Türkiye gümrük birliğiyle ilgili olan taahhütlerin ve müktesebat çerçevesindeki şartları yansıtan taahhütlerin yerine getirilmesini de içerecektir. * Müzakerelerin geniş bir süreyi kapsadığı hallerde ya da yeni müktesebat gibi yeni öğelerin dahil edilmesi amacıyla bir başlığa dahasonraki bir tarihte geri dönüldüğü hallerde, var olan karşılaştırma ölçütleri güncellenebilir. Belgede şu görüşlere yer veriliyor: * Türkiye’den müktesebatla ilgili olarak tavrını belirtmesi ve ölçütleri karşılama konusunda kaydettiği ilerlemeleri rapor etmesi istenecektir. * Müktesebatın uygun idari ve adli yapılar vasıtasıyla etkin ve verimli bir şekilde uygulanması da dahil olmak üzere, * Türkiye tarafından doğru bir şekilde iç hukuka aktarılması ve uygulanması, müzakerelerin hızını belirleyecektir. * Bu amaçla Komisyon, Komisyon tarafından ya da Komisyon adına uzmanlar tarafından yapılacak yerinde incelemeler de dahil olmak üzere, elindeki tüm araçlardan yararlanarak Türkiye’nin tüm alanlarda kaydettiği ilerlemeyi yakından izleyecektir. * Komisyon, AB Ortak Pozisyonları taslağını sunarken Türkiye’nin belli bir alanda kat ettiği ilerleme hakkında Konseyi bilgilendirecektir. * Konsey, söz konusu başlık hakkındaki müzakerelerle ilgili olarak atacağı ileriye dönük adımları kararlaştırırken bu değerlendirmeyi gözönünde bulunduracaktır. * AB’nin her bir başlıkla ilgili müzakereler için isteyebileceği ve Türkiye tarafından Konferansa temin edilecek olan bilgilere ek olarak, Türkiye’den belli bir başlıkla ilgili müzakerelerin geçici kapanışından sonra bile müktesebatla uyum ve müktesebatın uygulanması konularında kat edilen ilerlemeler hakkında düzenli aralıklarla ayrıntılı, yazılı bilgi vermesi istenecektir. * Müzakeresi geçici olarak kapatılan bölümlerin söz konusu olduğu hallerde, özellikle Türkiye’nin taahhütlerini ya da önemli karşılaştırma ölçütlerini yerine getiremediği yerlerde Komisyon müzakerelerin tekrar açılmasını önerebilir.” http://www.ntvmsnbc.com/news/343826.asp
  16. 1. 2005 KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİ’NİN MÜKTESEBAT BAŞLIKLARINA GÖRE GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ 2. 2005 YILI İLERLEME RAPORU’NUN MÜKTESEBAT BAŞLIKLARINA GÖRE GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ 3. 2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ 4. 2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ
  17. KARADENİZ İÇİN FELAKET SENARYOLARI YAZILIYOR: Üç petrol platformu mühendislik hataları yüzünden battı; Karadeniz ŞEYTAN ÜÇGENİ olacak... Gaz sızıntısı başladı. Felâket senaryoları gündeme geldi. Uzmanlara göre, kuyularda su altı yaşamını bitirecek çapta gaz sızıntısı var. Sızan gaz, ısınarak havaya karışınca bölgede yer çekimi azalacak, uçaklar için büyük tehlike yaratacak. İŞTE KARADENİZDE GERÇEK DURUM VE BU DURUM ÜZERİNE YAZILAN GELECEK SENARYOSU: Art arda üç petrol arama platformu battı. Gaz sızıntısı başladı. Şirketler kaçtı. Tehlike büyüyor Türkiye'nin en büyük petrol umudu olarak başlayan Karadeniz platformları suya gömüldü. Petrol çıkarma umutlarının bitmesinin yanında büyük bir çevre felaketinin başlamasına da yol açabilecek olay için deniz altında önlem alınmazsa Karadeniz'de yeni bir "Bermuda Şeytan Üçgeni" ortaya çıkacak. Batı Karadeniz'de, gazlı petrol aramak için üç kuyu açıldı ve bu kuyulara platformlar yerleştirildi. Ayazlı-1, Ayazlı-2 ve Akkaya kuyuları sondaj platformları, mühendislik hatası iddialarından kısa süre sonra battı. Birleştirilen üç platformun sonuncusu kasım ayının ilk günlerinde sulara gömüldü. Platformları kuran Medison Oil firması ise bu gelişmelerin hemen ardından apar topar Türkiye'den ayrıldı. Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile birlikte kurulan platformların batmasının ardından zararın telafisi de gündeme geldi. Ancak yapılan incelemelerden sonra, sadece platformun fiziki maliyetinin sigorta şirketinden tahsil edilebileceği, masrafların tamamının karşılanmasının imkansız olduğu görüldü. Bu arada, Medison Oil firması Türkiye' de olmadığı için sigorta başvurusunun da halen yapılamadığı kaydedildi. Karadeniz'de üç petrol kuyusunun batması ve petrol çıkarma rüyasının sulara gömülmesinin ardından çok büyük felaket senaryoları da gündeme geldi. Karadeniz'de balıkçılık ve su altı yaşamını kısa sürede bitirebilecek kadar tehlikeli bir gaz sızıntısının yaşandığı kuyular, bölgedeki en büyük çevre felaketine yol açacak durumda. Sondaj yapılan ve bir miktar gazlı petrolün çıkarıldığı kuyulardan, denize sızıntı ihtimalinin yüksek olması yetkilileri de telaşa sevk etti. Sadece Türkiye'de değil, Karadeniz'e kıyısı olan bütün ülkelerin geçim kaynakları arasında önemli yer tutan balıkçılığı bitirebilecek senaryolara göre, önlem alınmazsa, Karadeniz'de su altı yaşamı büyük tehlikeye girecek. Batan platformlarla ilgili en tehlikeli senaryo ise Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı uzmanlarından geldi. İddiaya göre, denizin altından sızan gazlı petrol, ısınarak havaya karışacak ve havadaki yer çekimini önemli derecede azaltacak. Yerçekiminin azalması demek de, hava sahasından geçen uçak ya da helikopterlerin çok düşmesi anlamına geliyor. Uzmanların öngördükleri "Felaket Senaryosu" gerçekleşirse 5 ile 15 senelik dönemde Karadeniz, ünlü Bermuda Şeytan Üçgeni'nin yeni adresi haline gelecek. Link : -http://www.nethaber.com/?h=36526-
  18. AKP'li Ümraniye Belediyesi'nin Çanakkale Savaşı'nı çocuklara öğretmek amacıyla hazırlattığı "Tarihe Sığmayan Destan; Çanakkale Geçilmez" isimli çizgi filmde, savaşın 'bazı üstün güçlerin varlığıyla' kazanıldığı anlatılıyor Şükran Pakkan - İstanbul AKP'li Ümraniye Belediyesi'nin hazırlattığı ve 2 bine yakın ilköğretim okulunda gösterilecek "Tarihe Sığmayan Destan; Çanakkale Geçilmez" isimli çizgi filmin, tarihi gerçeklerle uyuşmadığı ortaya çıktı. Çocuklara hazırlandı Çanakkale Savaşı'nı çocuklara öğretmek amacıyla hazırlanan ve Düşlerevi Çizgi Film Stüdyosu'nca hazırlanan çizgi film, İslami ağırlıklı bazı TV kanallarında da yayımlandı. Belediye yetkilileri, hazırlık aşaması altı ay süren film için yapımcıdan "tarihsel gerçekliğe uygundur" belgesi alındığını açıkladı. Belgeyi, Marmara Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlileri Prof. Dr. Cevdet Küçük ve Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, "Filmi izledik ve kurgusunun tarihi gerçeklere uygun olduğunu onaylarız" diyerek imzaladı. 75 dakikalık filmin temasını üç ana hikâye oluşturuyor. Birincisi, komutanlardan Cevat Paşa'yla ilgili. Buna göre, Cevat Paşa rüyasında ebced hesabında Kef harflerini görüyor. (Ebced: Arap alfabesinin kolayca hatırlanması için kullanılan harf dizisi.) Rüyasında, ne anlama geldiğini düşünürken, eli sopalı, sakallı "ruhani bir kişi" bu harflerin 26 olduğunu, depodaki 26 mayının çift sıra halinde denize döşenmesi gerektiğini söylüyor. Düşman donanmasını boğazın derinliklerine gömerek tarihe geçen Nusret mayın gemisinin kullanılma nedeni bu şekilde açıklanıyor. Mermime yol göster İkinci hikâye ise Seyid Onbaşı hakkında. Arkadaşlarının tümü ölünce, düşmanı tek başına durdurabilmek için harekete geçen Seyid Onbaşı, "Ey Allahım. Yardımını benden esirgeme. Zafer sendendir ya Rabbi" diye dua ediyor. Ardından 245 kiloluk mermileri kol gücüyle kaldırıp, "Allahım mermilerime yolu göster" diyerek topu ateşliyor. Komutanlar da mucizeyi görünce, "Yüce Allahım, sen büyüksün ya Rabbim" diye dua etmeye başlıyor. Bir başka ilginç olay acemi birliğinde geçiyor. Komutan, Yozgatlı Hasan isimli askerin saçındaki kınayı fark ediyor. Asker annesine mektup yazarak saçını neden kınaladığını soruyor. Yanıtta, "Bizim oralarda kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni kurbanlık adadım. Allah seni İsmail Peygamber'in yolundan ayırmasın" yazıyor. Filmde Mustafa Kemal Atatürk'e az yer veriliyor. Görüntüsü de hiç benzemiyor. Bir sahnede, mermileri bittiği gerekçesiyle geri çekilen askerlerin yanına gelen Atatürk, "O halde ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" diyor. Mustafa Kemal, bir kez de Arıburnu çıkarması öncesi, askere hitap ederken görülüyor. Film boyunca, asker ve komutanlar sık sık dua ediyor. Düşman askerleri ise şarap ya da puro içerken görüntüleniyor. Askerler düşman askerlerine "kefere" diye sesleniyor. Bir başka bölümde ise bir komutan askerlerine kanla ıslanmış Kuran sayfalarını gösteriyor ve "Bu, Fransızlarla çarpışma sırasında siyahi bir İslam askerinin üzerinden çıktı. Sömürgeci Fransız ve İngilizler memleketlerini yağmaladıkları yetmiyormuş gibi, bir de zavallıları bize karşı savaştırıyor" diyor. 'Truva gibi bir film' Belediye Başkan Yardımcısı Mahmut Emin Mollaoğlu, 400 bin YTL'lik projeyi kabul şartı olarak iki tarih profesöründen imzalı onay aldıklarını söyledi. Stüdyonun sahibi Ayhan Bal da, "Tarihsel gerçekliği olmayabilir. Bu 'Truva' gibi bir film. Duygusallık da, abartı da olur. Biz belgesel değil, film çektik" diye konuştu. Prof. Kılıçbay: Hepsi palavra Anlatılanlara tepki gösteren Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay, "Hepsi palavradan ibaret. Tarih böyle söylemiyor. Şimdiye kadar bu ruhani zat yardım etmemiş de, mayın döşenirken mi yardım etmiş? Bu ruhani propaganda" dedi. Kılıçbay, şunları kaydetti: "Kendilerince İslami propaganda yapıyorlar. Çanakkale Savaşı'ndan Ümraniye Belediyesi'ne ne? Önce gitsin yollarını yapsın. Filmi illa ki çekecekse, doğrusunu çeksin. 'Çanakkale Zaferi imanla kazanıldı' demeye çalışıyorlar. Bunların önüne geçmek gerekiyor. Çocuklara bu savaş böyle öğretilemez." Türk Tarih Kurumu Başkanı (TTK) Prof. Dr.Yusuf Halaçoğlu da anlatılanların tarihsel gerçekliği olmadığını söyledi. Halaçoğlu, "Tarihsel gerçeklik olarak anlatılıyorsa yanlıştır. Bu tür anlatımlar, halkın kendi içinde yakıştırdığı, kulaktan naklettiği şeylerdir" dedi. kaynak:milliyet.com.tr/2005/11/20/siyaset/asiy.html
  19. İSTİHBARAT

    Türban de, oyu kap!

    Şener: Türbanın çözümü için söz vermeyince seçimde partiye oy da vermiyorlar. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, seçimden önce söz verdiği halde türban sorununu çözemeyen AKP hükümetini dört geri vitesli arabaya benzeten bir partiliye, "Söz vermediğiniz zaman da oy vermiyorlar" karşılığını verdi. Şener, "Ama sizin hiç mi kabahatiniz yok? Ben o sözleri söylerken 'bunlar yerine getirilecek sözler değil' diye bana niye söylemediniz" dedi. AKP'nin Siyaset Akademisi'nde geçen cuma günü ders veren Şener, bazı partililerin türbanla ilgili sitemiyle karşılaştı. 'Dört geri vites var' Partisinin türban sorununu çözememesinden yakınan bir AKP'li, Şener'e "Başörtüsüyle ilgili sorunun çözüleceğine dair söz verdiniz. O da yerine getirilmedi. Bir arabanın bir tane geri vitesi olur, dört tane ileri vitesi olur. Bu hükümet dört tane geri vites, bir tane ileri vitesli mi? Oynamayan gelin 'yerim dar' mı diyor?" diye bir soru yöneltti. Şener'in bu soruya yanıtı, "İyi de arkadaşlar, söz vermediğiniz zaman da oy vermiyorlar" oldu. Şener, "Seçimden önce söz verdim, o sözleri tutmadım, kabahatim var. Ama sizin hiç mi kabahatiniz yok? Ben o sözleri söylerken 'bunlar yerine getirilecek sözler değil' diye bana niye söylemediniz" dedi. Abdüllatif Şener'in bu sözleri, partililer arasında gülüşmelere neden oldu. (Radikal) Link: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=170629
  20. Ceviz Kabuğu programında KÜR-DER sözcüsü PKK’yı övünce ortalık karıştı ! Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'yi bölüp parçalamak istediğini haykıran vatanseverlere “paranoyak” diyerek hakaret eden teslimiyetçi-işbirlikçiler, usta gazeteci Hulki Cevizoğlu'nun hazırlayıp sunduğu Ceviz Kabuğu programı sayesinde suçüstü yakalandı. Kuzey Kürdistan Hararetli tartışmaların yaşandığı programın konuklarından biri olan Kürt-Der sözcüsü ve İsviçre vatandaşı İbrahim Güçlü, AB'nin Türkiye'ye yaptığı dayatmalar sayesinde “Kuzey Kürdistan” olarak adlandırdığı Güneydoğu'da ayrı devlet istediğini söyledi. Vatandaş öfkeli Atatürk'e “mandacı”, Türk milletine de “işgalci” iftirasını atan Güçlü büyük tepki çekti. Programa telefonla katılan Emekli Tuğgeneral Ramiz İlker, Ürgüp Emniyet Müdürü Mutlu Çelik ve Prof.Dr.Anıl Çeçen, “Bölücülere hak ettikleri cevap verilmelidir” dedi. Onun lideri Barzani Dilinden zehir aktı Hezeyanlarıyla ve asılsız iftiralarıyla bölgedeki vatandaşlarımızın da tepkisini çeken İbrahim Güçlü, “Türkiye'de Kürt milletinin egemenlik hakkı gasp edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan sonra Kürtler'in değerlerine, topraklarına el koydu... Ben Barzani dostuyum, 100 yıllık bir mücadele sonucunda halkımızın lider olarak seçtiği, Mesut Barzani bir Kürt lideridir” dedi, Hulki Cevizoğlu susturdu... Bölücülerin maskesi düştü Kanaltürk’te yayınlanan programda Ürgüp Emniyet Müdürü Mutlu Çelik bölücülere tarihi bir ders verdi. Tartışmaların reklam arasında da devam ettiği Ceviz Kabuğu programında, ekrana yansımayan görüntülerde de hararetli tartışmalar vardı. 5,5 saat süren program, belgegeçer ve telefon akınına uğradı. Telefonlar sürekli kilitlendi. Çelİk, “Ceviz Kabuğu programını yıllardır izliyorum. Ama bu akşam hayret ve dehşetle izliyorum. Maval okumayalım. Türk polisi olmaktan gurur duyuyoruz. Hiç kimse hiçbir oyundan medet ummasın. Bizler her şeyin farkındayız” dedi. Programda, Diyarbakır KÜRD-DER Sözcüsü olarak tanıtılan, Eski “HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı” İbrahim Güçlü, Cevizoğlu’nun “Derneğiniz yasal mı?” sorusuna yasal bir dernek olduklarını, İçişleri Bakanlığı’nın ve Diyarbakır Valiliği’nden gelen cevapta da derneklerinin Kürt ismiyle kurulabileceği konusunda onay aldıklarını belirtti. Cevizoğlu, bunun Dernekler Yasası’nın 5.maddesinde yasal olmadığını vurgulayarak, “Bir avukat olarak nasıl oluyor da Kürt adıyla kurulan bir derneğin yasal olduğunu söylüyorsunuz?” şeklinde Güçlü’ye çıkıştı. KAPIYI GÖSTERDİ Cevizoğlu yasa dışı bir derneği muhatap alarak konuşmayacağını belirterek, “Sizinle İbrahim Güçlü olarak konuşacağım. Derneklerin kurulması için yasal anlamda bir izne gerek yok” diye devam etti. Propagandaya izin vermeyeceğini söyleyen Cevizoğlu, “Burası miting meydanı değil. Söylemek istediklerinizi burada söyleyebileceksiniz, ama yasal sınırlar ve gazetecilik kuralları içerisinde. Ceviz Kabuğu programının Ceviz Kabuğu olmasının özelliği de bu. Ekranın altında “Diyarbakır KÜRD-DER Sözcüsü” yazıyor, eğer KÜRD-DER yasal değilse, o yazıyı ekrandan kaldıracağız” uyarılarında bulundu. Güçlü, “Uyarı gibi kavramlarla programı götüremeyiz” diye yanıt verince, Cevizoğlu, Güçlü’ye kapıyı göstererek, “Ben bazı siyasi parti temsilcilerine ve bazı şehirlerdeki valilere benzemem. Ben 24 yıldır objektif gazeteciliği sürdürüyorum. Nasıl HAK-PAR’a girerek oranın kurallarına uyuyorsanız, Ceviz Kabuğu’na gelmekle de buranın kurallarına uyacaksınız” diye sert tepki verdi. “SEN DE Mİ BRÜTÜS?” Bu açıklamalar üzerine programı telefonla arayan Ürgüp Emniyet Müdürü Mutlu Çelik, “Kürt ismiyle dernek kurulamaz. Ben bunları biliyorum. Türk adını kullanırken bakanlıktan izin alınması gereken bir sistem, Kürt adını alırken, bırakınız teraneye gerek yok. Öyle numara yok” diye konuştu. Çelik, yasal değişiklikleri takip ettiklerini anlatarak “Yasadaki rahatsız olduğumuz noktaları değiştirmenin, eleştirmenin polis olarak en düzgün yolu harfiyen uygulamaktır. Ama maalesef biz harfiyen uygulamakta bazen gecikmelere sebep oluyoruz. Türk polisi olmak var ya. Türk halkının gelip ‘Sen de mi Brütüs?’ bakışlarından dolayı bazen esnetiyoruz” şeklinde konuştu. “BEN DE TÜRK’ÜM ULAN” Çelik, “PKK terörünün ne anlama geldiğini biliyoruz. Uyuşturucu pazarını irdelediğinizde Güçlü’nün “Pekeke” dediği “Pekaka” çıkacaktır. Yıllardır terörle mücadele birimlerinde çalıştım pekeke deyiminin bile ne anlama geldiğini bilirim. Teraneye gerek yok. Yürekli olalım. Duygusal konuşmak istemiyorum. Bir emniyet müdürü gibi konuşmak istemiyorum, ama tepemi attırırsanız, şunu da söylerim: Evet kardeşim buyur gel, ben de Türk’üm ulan derim. O zaman da zararlı çıkarsın. Kürt halkımızı sakın ha sakın tahrik etmeye kalkma. Hiç kimse ayrımcılık yapmaya kalkışmasın. Karşısında demokratik sınırlar içerisindeki kanunlara saygılı, Türk polisini görür, o görmesinden de Avrupa istediği kareyi alsın, istediği kadar rahatsız olsun, hiçbir şey tutturamaz” diyerek Avrupa’ya meydan okudu. “YÜREKLİLİĞİNİZİ KUTLUYORUM” Çelik, “insanlar ismiyle tezattır” sözünü hatırlatarak, “Ben bugün bunu yaşıyorum. Adım Mutlu, mutsuzum. Adamın adı Güçlü, hiçbir güç göremiyorum. Adamın adı Satılmış, asla satılmamış. Adamın adı Cevizoğlu, ne Cevizoğlu’su adam her şeyi dolduruyor, konuşuyor” diye devam etti. Bu sözler üzerine, Cevizoğlu, “Sizi sözlerinizden dolayı kutluyorum, ama cesaretinizden dolayı kutlamalı mıyım bilmiyorum. Görev başındaki bir emniyet müdürünün Türk kamuoyuna açık yüreklilikle düşüncesini söylemesine biz gazeteciler, tanık olmadık. Sizi bu açıdan kutluyorum. Diliyorum görevinizin başında kalırsınız. Türkiye’nin sizin gibi insanlara ihtiyacı var” diye kaydetti. Çelik ise, “Kurtuluş Savaşı destanını okuduğunuzda bizimkilerin vızıltı olduğunu anlarsınız” diye yanıt verdi. HEM İSVEÇ, HEM TÜRK VATANDAŞI Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu ‘Ceviz Kabuğu’ programına, Eski HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı İbrahim Güçlü ile Ülkü Ocakları eski Başkanı Alişan Satılmış katıldı. Programda, Güçlü’nün hem Türk, hem de İsveç vatandaşı olduğu ortaya çıktı. Cevizoğlu, Güçlü’den kimliğini göstermesini isteyince, “Söylemem yeterlidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyerek kimliğini göstermedi. Güçlü’nün açıklamalarına tepki gösteren vatandaşlar, programı telefon ve mail yağmuruna tuttu. BARZANİ VE YANDAŞLARI YAYINDA DEŞİFRE OLDU Dostu Barzani’ye saygı gösterilmesi gerektiğini iddia eden Güçlü, “Türk milletinin liderlerine saygı duymuyorum” dedi. Son günlerde Şemdinli’de yaşanan olaylara dikkat çekilen Ceviz Kabuğu programında, teröristbaşı Abdullah Öcalan ile Barzani yanlıları arasındaki ilişkiler ve Türkiye’yi bölme konusundaki farklı yaklaşımlar da deşifre oldu. İbrahim Güçlü, Ülkü Ocakları Eski Başkanı Alişan Satılmış’ın, teröristbaşının kitabından bazı sözler okuması üzerine, “O sözleri söyleyen zırdelidir. Bunlar deli saçmasıdır” dedi. “ÖZEL BÖLGELER” Güçlü, Şemdinli ve Yüksekova’nın özel bölgeler olduğunu belirterek, “Hakkari, İran, Irak ve Türkiye’nin kesiştiği önemli bir bölgedir. Bu önemli bölgeyi zorunlu bir göç yaratmak için boşaltmak istiyorlar” şeklinde konuştu. Cevizoğlu’nun “Kim istiyor?” sorusuna ise, “Hukuku tanımayan devletin belirli güçleri” yanıtını verdi. Bu olayların Susurluk’tan daha kapsamlı olduğunu düşündüğünü sözlerine ekledi. “Güney Kürdistan Hükümeti parlamentosu yetkilileri, Federe Devlet Başkanı amaçlarının çok açık bir biçimde belirtmektedirler. Biz Irak’ın içinde federal bir sistem kurduk. Sayın Mesud Barzani’nin parlamentodaki seçiminden sonra yaptığı açıklamada da biz umut ediyoruz ki Kürt milletinin sorunlarını diyalogla barışçıl, demokratik ve eşitlikçi bir sistemle çözülecek”açıklamalarını eklemesi üzerine, Cevizoğlu, “Barzani boyuna posuna bakmadan Türkiye’ye mi müdahale ediyor?” diye sordu. Güçlü’nün yanıtı ilginç oldu. Cevizoğlu’nun bu sözünü protesto ettiğini kaydederek, bu sözün geri alınmasını istediğini söyledi. “Ben Barzani dostuyum, 100 yıllık bir mücadele sonucunda halkımızın lider olarak seçtiği, Barzani bir Kürt lideridir” şeklinde devam ederek haddini aşınca, programın diğer stüdyo konuğu Eski “Ülkü Ocakları Başkanı” Alişan Satılmış, “Irak’ta insanlara ne tür işkenceler yapıldığını siz bilmiyor musunuz?” diye tepki gösterdi. SANTRALLER KİLİTLENDİ Cevizoğlu, Güçlü’ye dönerek, “Siz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunuzu söylüyorsunuz ve bir başka ülkedeki politikacıya, ki o Barzani oluyor, Barzani’ye saygı duymamız gerektiğini söylüyorsunuz öyle mi?” sözleri üzerine, Güçlü, “En azından meşru görmeniz gerektiğini söylüyorum. Türk milletinin liderlerine saygı duymuyorum, ama meşruiyetlerine inanıyorum” dedi. Cevizoğlu, “Bir süredir bana izleyicilerden not gelmiyor, çünkü gelemiyor. Ankara ve İstanbul santralimiz kilitlenmiş vaziyette. TBMM insan Hakları Komisyonu Başkanı ve üyeleri Güneydoğu Anadolu’da ya da yurdumuzun herhangi bir bölgesinde nereden geldiği belli olan mayınlara basıp bir askeri şehit olduğu zaman, neden bir araştırma yapmak için bölgeye gitmezler? Nasıl oluyor da Atatürk’ün TBMM’ne girmiş milletvekilleri insan hakları adı altında şehitlerimizi hakları için o bölgeye gidip araştırma komisyonu kurmuyor? Nasıl oluyor da Şemdinli ve Yüksekova’da bu olaylar oluyor?” dedi ve Hakkari Valisi Gürbüz’ün “Burada işler Ankara’dan İstanbul’dan düşündüğünüz gibi değil” sözlerini hatırlattı. KÖPEK TARTIŞMASI Bu arada programa telefonla bağlanan Yrd. Doç. Dr Necati Ulunay Ucuzstar da konuşmasına hakim olamadı ve İbrahim Güçlü'ye 'Köpek' diye bağırdı. Bunun üzerine Cevizoğlu mikrofonların sesini kesti ve uyarıda bulundu. Cevizoğlu'nun uyarısı üzerine Ucuzstar sözünü geri aldı. Yeni Çağ -http://www.haber3.com/detay.haber3?id=71434-
  21. İSTİHBARAT

    MİT

    Belli olan bir şey var. MİT'in gizliliği ve halka kapanık olması peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
  22. İSTİHBARAT

    12 Eylül Dönemi

    12 Eylül'de tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildi. 12 Eylül 1980 tarihinden önce, 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş olayları nedeniyle 13 ilde (Adana, Ankara, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kars, Malatya, Kahramanmaraş, Sivas, Şanlıurfa) sıkıyönetim ilan edilmişti. 13 ilden Sivas (26 Şubat 1980) ve Erzincan'da (20 Nisan 1980) sıkıyönetim daha sonra kaldırılmıştı. Ancak "yaygın şiddet olayları" nedeniyle 26 Nisan 1979 : Adıyaman, Diyarbakır, Hakkari, Mardin, Siirt ve Tunceli, 20 Şubat 1980 : Hatay, İzmir, 20 Nisan 1980 : Ağrı illerinde sıkıyönetim ilan edilmişti. 12 Eylül 1980'e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu. 12 Eylül'de diğer illerde de (48 il) sıkıyönetim ilan edildi. Uygulama, 19 Mart 1984 tarihinden başlayarak aşama aşama 19 Temmuz 1987 tarihine kadar tüm illerden kaldırıldı. Tarihlere göre sıkıyönetim uygulamasının kaldırılması: 19 MART 1984 : Bilecik, Bitlis, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Kırklareli, Kırşehir, Kütahya, Muş, Sinop 19 TEMMUZ 1984 : Afyon, Amasya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Çorum, Muğla, Nevşehir, Niğde, Rize, Sakarya, Tekirdağ, Yozgat 19 KASIM 1984 : Denizli, Giresun, Kayseri, Konya, Manisa, Uşak 19 MART 1985 : Antalya, Bursa, Eskişehir, Hakkari, İçel, Kocaeli, Malatya, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas, Tokat, Zonguldak 19 TEMMUZ 1985 : Ankara, Artvin, Edirne, Erzincan, İzmir, Ordu 19 EYLÜL 1985 : Trabzon 19 KASIM 1985 : Adana, Adıyaman, Ağrı, Erzurum, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Kars 19 MART 1986 : Bingöl, Elazığ, Tunceli, Şanlıurfa 19 MART 1987 : Van 19 TEMMUZ 1987 : Diyarbakır, Mardin, Siirt
  23. 2'nci Dünya Harbi'nin kaderini değiştiren, Çiçero kod adlı İlyas Bazna, İngiltere'nin Türkiye'yi savaşa çekme planı ve Normandiya çıkarması taslağını Nazilere satmıştı. İkinci Dünya Savaşı'na damgasını vuran en önemli istihbarat operasyonu Ankara'da yaşandı. İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Sir Hugessen'in uşağı İlyas Bazna, Naziler'e müttefiklere ait gizli bilgileri satarak savaşın seyrini değiştirdi. Müzik tutkunu İngiliz elçi piyano başına geçtiğinde, Bazna gizlice odasına giriyor ve belgeleri fotoğraflıyordu. "Çiçero" kod adlı Bazna, 1943-44 arasında Naziler'e İngiltere'nin Türkiye'yi savaşa çekmek için yaptığı planları, Tahran, Kahire ve Moskova'daki istihbarat faaliyetlerini ve Normandiya çıkarmasının taslaklarını Naziler'e sattı. Almanlar, Çiçero'ya hizmetlerinin karşılığında 88 bin sterlin ödedi. Çiçero'nun kimliğinin ortaya çıkarılmasını ise ironik bir şekilde Nazileri sevmeyen bir Alman kadın elçilik görevlisi sağladı. Çiçero yakalandıktan sonra Naziler, Alman 'köstebeğin' peşine düştü. İşte Türk topraklarındaki soluk solukluğa insan avı: Köstebek Alman çıktı Alman Büyükelçliği'nde sekreter olan Nele Kapp, sessiz biriydi. Ancak bu genç kız, Çiçero'yu ortaya çıkararak belki de İkinci Dünya Savaşı'nın kaderini değiştirdi. Babası Almanya'nın Sofya Konsolosu olan Nele, liseyi ABD'de okumuştu. Babasının yanında Sofya'da çalışan Nele burada sıkılınca, savaştan uzak olan Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği'ne gönderildi. Nele aslında Naziler'e karşı içten içe nefret duyuyor; küçükken mutlu olduğu yere, Amerika'ya yerleşmek istiyordu. Ancak değil ABD Büyükelçiliği'ne girmek, kapısına yaklaşsa "vatan haini" diye tutuklanırdı. Bir gün dişinin ağrıması Nele için dönüm noktası oldu. Dişçisi Yahudi bir Almandı. Kendisini bir Amerikalı ile tanıştırması istedi. 2 hafta sonra randevusuna gittiğinde karşısında bir ABD Dışişleri görevlisini buldu. Naziler'e karşı casusluk yapmak karşılığında, sığınma hakkı verilmesini önerdi. Verdiği bilgiler çok ilgi çekiciydi: "Çiçero diye İngiliz elçiliğinde çalışan bir adam var. Bizim elçiliği aradığında büyük hareketlilik başlıyor. Düşük rütbeli görevliler odadan çıkarılıyor" dedi. Naziler çıkışları tuttu ABD'li yetkili durumu Ankara masasına bildirdi. ABD, İngilizler'e köstebeğin Çiçero kod adlı bir çalışan olduğu iletti. Tüm elçilik görevlileri sorgulandı. Şüphelilerden biri İlyas Bazna'ydı... İngilizler 3 haftalık takip sonucu Bazna'nın Çiçero olduğunu anladı. Almanlar da İngiltere Büyükelçiliği'nden gelen bilgilerin aniden kesilmesi üzerine şüphelenmeye başladı. Hayati önem taşıyan Çiçero'nun nasıl ortaya çıktığını araştırmaya başladı. Nele için çember daralıyordu. ABD'lilerle temas kurdu. "Beni hemen Amerika'ya gönderin! Hayatım tehlikede..." dedi. Ancak Türkiye tarafsız bir ülkeydi ve bir köstebeğin ABD Büyükelçiği'nde olduğunun ortaya çıkması işleri karıştırabilirdi. Bu yüzden Nele'nin Kahire'ye gönderilmesine karar verildi. Fakat Ankara Naziler'in gözetimi altındaydı. Nele, Naziler'e yakalanmadan Türkiye'den nasıl çıkarılacaktı? Nele'nin 1 hafta Ankara'da tutulmasına karar verildi. Amerikalı iki ABD'li sekreterin evine yerleştirildi ve saçları siyaha boyandı. Bir gece sekreterlerden birinin Türk sevgilisi eve gelince, Nele sabaha kadar yatağın altında gizlendi. 7'nci gün Amerikan ajanları geldi. Sekreterlere ve Nele'e aynı kıyafetler giydirildi. İki araçla tren istasyonuna hareket edildi. Nele'in, Toros Ekspresi'ne bindirilerek Suriye'ye götürülmesi öngörülüyordu. Oradan da tekneyle Kahire'ye geçecekti. Fakat risk çok yüksekti. Nele gibi giyinen sekreter ve bir ABD ajanı Toros Ekspresine birlikte bindi. Amaçları Naziler'i peşlerine takmaktı. Nele'in aracı ise İstanbul trenini yakalamak için Ayaş istasyonuna gitti. Ajan ile Nele'nin aynı anda trene binmesi çok sakıncalıydı. Ajan, kondüktöre yaklaşarak "Yeni evlendik. Geleneklere göre, evliler ilk tren yolculuklarına ayrı kapılardan girer. Arka kapıyı da açar mısın?" dedi. Kondüktör kabul edince ayrı ayrı binip, kompartmanda buluştular. "Nele'yi ölü ya da diri yakalama" emri alan Naziler'in İstanbul'da hazır bekledikleri kesindi. Balıkesir'de apar topar indiler. ABD'de garson oldu 3 gün bir İngiliz'in evinde saklandılar. Daha sonra kara yoluyla İzmir'e geçtiler. Nele buradan bir tekneyle Kıbrıs'a, oradan da Kahire'ye kaçırıldı. Böylece savaşın kaderini etkileyen genç kadın Naziler'den kurtulmuş oldu. Kahire'de önce bir esir kampına atıldı. Fakat savaştan sonra ABD'ye getirilip, kendisine yeni bir kimlik verildi. California'da garson olarak çalışmaya başlayan Nele evlendi ve bir de çocuğu oldu. Çiçero ise sığınmacı olarak gitti Almanya'da 1970'te öldü. 2'nci Dünya Savaşı'nın kaderini değiştiren adam İlyas Bazna, 1904'te Priştine'de doğdu. İstanbul'a göç eden Bazna, askerliğini Çankaya Köşkü'nde Atatürk'ün yanında yaptı. 1930-1944 yılları arasında Yugoslavya, Alman ve İngiliz Büyükelçilikleri'nde şoför ve hizmetli olarak çalıştı. Naziler'e bilgi sattığı ortaya çıkınca Almanya'ya kaçtı. Naziler'in belgeler karşılığında verdiği 88 bin sterlinin hayatını garanti altına aldığını düşünüyordu. Fakat banknotların çoğu sahte çıktı. Alman hükümeti tarafından emekli maaşı bağlanan Bazna, Münih'te gece bekçiliği yapmaya başladı. Casusluk hikayelerini anlatan bir kitap yazan Bazna fakir bir adam olarak 1970'te Almanya'da öldü. vatan
  24. Parti içi çekişmelerle gündeme getirilen Demirel'in Masonluğu konusu, basında yoğun kampanyaya neden oldu. Mason olmadığına dair belge gösteren Demirel için sorun kapandı, fakat kurumun bunalımlı günleri bu olayla başladı. 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi, kurumun DP'nin güdümüne girmesinden rahatsız olmuş ama engelleyememiş olan üyelerin harekete geçmesine ortam hazırladı. Mason olan İçişleri Bakanı Namık Gedik, tutuklu bulunduğu yerde intihar etmişti. Büyük Üstat Ahmet Salih Korur da hakimlerin karşısındaydı. Gerçi 27 Mayıs siyaset etkisinden kurtulmaları için yararlı oluyordu ama, bu müdahale lehinde bir girişimde bulunuyormuş gibi davranmak da Masonluğun siyasetle bütünleştiği şeklinde yorumlanabilirdi. Üstelik Milli Birlik Komitesi'nin içinde de üç Mason'un bulunduğu belirtiliyordu. Çözüm Korur'un, bilgisi dışında ve kurallara aykırı olarak istifa etmiş sayılmasına bağlandı. Yüce Adalet Divanı'nın onu mahkum etmesi bu kararın kurallara aykırılığını örttü. Ancak 1973'te Masonluğa tekrar kabul edilerek ve arkasından 33. dereceye terfi ettirilerek kuraldışılık tamamen kapatıldı. 27 Mayıs sırasında 50'ye yakın DP'linin (ki 9'u milletvekiliydi) Masonluk'tan kayıtları silinmiştir. Asıl çaba, bir ölçüde temel kurallardan ayrılmış olan yapıyı geleneksel yerine oturtmaya yöneltildi. Özellikle bir türlü tam yoluna oturtulamamış olan uluslararası tanınma girişimleri hızlandırıldı. 1963'te İskoçya Büyük Locası'nın Türkiye Büyük Locası'nı tanıması ve onların uyarısı ile Gayri Muntazam sayılan Fransa Grand Orient'ı ve Grand Loge de France ile ilişkilerin kesilmesi suretiyle önemlibir adım atıldı. Tam bu yönde çaba sarfedilirken, sonradan "Münkir Mason olayı" olarak adlandırılacak Süleyman Demirel konusunun gündeme gelmesi, kurumu daha da büyük bir sorunla karşı karşıya getirdi. Ahmet Salih Korur'un teşvikiyle tekris ettirilmişler arasında bulunan Demirel, 1962'de Adalet Partisi'ne girmiş ve partinin başkanlığına aday olmuştu. Parti içi çekişmeler sırasında Milliyetçilerin adayı Sadettin Bilgiç grubu tarafından Masonluğu gündeme getirildi. Konu basında yoğun bir kampanyaya sebep oldu. Üyeliğini belirten resmi içeren bir kitap herkese dağıtıldı. Yasal bir kurumun üyesi olmak tabii ki suç değildi, ancak bunun siyaset alanında açıklanması ortalığı karıştırdı. 29 Kasım 1964 günü kürsüye çıkıp Mason yetkililerinden Necdet Egeran'ın hazırladığı bir belgeyi göstererek Demirel Mason olmadığını ilan etmekle, delegelerin güvenini kazandı ve başkan seçildi. 'O HESAPLAR ÇOKTAN KAPANDI' Sorun Demirel için kapanmış gibi görünüyordu ama Kurum için en büyük bunalımlardan biri bu olayla başladı. Belgenin nasıl sağlanmış olduğunun perde gerisi basında açıklandı. Bir yandan kurum içinde gizli bir soruşturma yürütülürken, diğer taraftan konu tamamen bir siyasi tartışmaya dönüştürüldü. Ve kaçınılmaz olarak onun kişiliğinin yanı sıra ilke olarak siyaset dışılığı savunan kuruma eleştirileryöneltilmeye başlandı. Buna rağmen 1965 seçimlerinde partisine oyların yüzde 53'ünü kazandırmak ve "O hesaplar çoktan kapandı" söylemiyle kendisini tartışmaların ötesine taşımayı başardı. Buna karşılık bu ilişkisini hedef alarak onu yıpratmak isteyenler daha çok Masonluğun tutarsızlıkları ve kötülükleri tezini ön plana çıkararak kampanya sürdürdüler. Başta CHP'liler, her kaybettikleri seçimde Mason parmağı arar oldular. Liberal ekonominin yerleşme döneminde, ihalelerin dağıtımındaki her yolsuzluk Mason Biraderler'e malediliyordu. 1968'de Ulus'ta çıkan "Mason Birader" başlıklı yazı bu kampanyanın ilginç örneklerindendir: "Mason Birader ne kadar aslan postuna bürünürse bürünsün, ne kadar dil dökerse döksün, seçmen yurttaş onun sırtındaki boyayı suratına bir kova su çalarak akıtacak ve asıl çehresini apaçık ortaya koyacaktır. Çünkü halk bir ikinci Mason Birader'i denemeyecek kadar aklı selim sahibidir." 'İMAM DEĞİL LİDER SEÇİYORUZ' CHP muhalefetine ek olarak, kısmen AP'den ayrılanların da katılmasıyla kurulan milliyetçi bir parti yanlıları da aynı nitelikte, hatta daha da sert bir kampanya yürüttüler. "Bir Adam ki" başlıklı bir yazıda Demirel hedef alınırken şöyle saldırılıyordu: "Bir adam ki Mason olduğu halde, halkı aldatmak için birkaç defa camiye gelir; namaz kılanların arasına karışır, iftar zamanıoruç tutanlarla bir olur, sair zaman odasında purosunu tüttürür. O adamdan hayır gelmez!" Bu yazıyı kaleme alan O.Y. Serdengeçti'ye, böylesine suçladığı birinin lider olduğu partide neden milletvekilliği yaptığı sorulduğunda verdiği yanıt, iyice emin olmak için beklediği ve ondan sonra partiyi kurtarmak için kampanya başlattığı yolundadır. Demirel'i hedef aldığı savunulan kampanyanın onu yıprattığını söylemek güçtür. Bir CHP'linin bir AP'liye yönelttiği "Bir Mason'u nasıl lider kabul edebilirsiniz?" sorusuna aldığı yanıt partidekilerin onun başarısından memnun olduklarını kanıtlıyordu: "Biz imam değil, partiye lider seçiyoruz." En sonunda dinci kesim, Erbakan'ın başkanı olduğu Milli Nizam Partisi çerçevesinde Demirel üzerinden Masonluğu en katı yeren bir kampanya başlattı. İşin ilginci, uzun süredir unutulmuş olan Masonluk/ Siyonizm özdeşleştirmesi onlar tarafından yeniden gündeme getirildi. Komplo teorileri Menderes'i yok etmek için ABD ile Masonluğun işbirliği yaptığı noktasına getirildi. Hatta 27 Mayıs'ı yapan Milli Birlik Komitesi de aynı şekilde suçlandı. Oysa Komite'nin üniversiteden 147 bilim adamını uzaklaştırma kararında bunların "Komünist, Mason, cinsi sapık, vb..." oldukları hakkında bir iddia yer alıyordu. 1980'lerden beri, Adnan Hocacılar denilen grupla Akit/Vakit gazetesi, Masonluk aleyhtarı kampanyayı, Siyonizmle de birleştirerek sürdürmektedirler. Orhan KOLOĞLU
  25. TERÖRİZM: TEHDİTLERİN BELİRLENMESİ, KARŞI ÖNLEMLER VE POLİTİKALAR Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush "11 Eylül'de özgürlük düşmanları ülkemize karşı savaş nedeni sayılacak bir olay gerçekleştirdiler. Amerikalılar savaşı bilirler fakat 136 yıldan beri yabancı topraklarda savaşmışlardır. Buna tek istisna 1941'deki Pazar günüdür. Amerikalılar savaşların neden olduğu kayıpları bilirler ama büyük bir şehrin ortasında, huzurlu bir sabahta değil. Amerikalılar sürpriz saldırıları birliler ama binlerce sivile yapılanı değil. Bütün bunlar bir günde oldu ve gece olduğunda dünya farklıydı ki bu dünyada özgürlüğün kendisi saldırıya uğramıştı… Bu yalnız Amerika'nın savaşı değildir. Tehlikede olan sadece Amerika'nın özgürlüğü değildir. Bu dünyanın savaşıdır. Bu medeniyetin savaşıdır. Bu savaş ilerleme ve plüralizme, hoşgörü ve özgürlüğe inananların savaşıdır. Bütün milletleri bize katılmaya davet ediyoruz. Talep edeceğiz ve polis güçlerinin, istihbarat teşkilatlarının ve bankacılık sistemlerinden gelecek bilgiye ihtiyacımız var. Birleşik Devletler şimdiden tepkilerini göstermiş olan birçok devlete ve uluslar arası kuruluşa müteşekkirdir. Latin Amerika'dan Asya'ya, Afrika'ya, Avrupa'ya ve İslam Dünyasına kadar bir çok ülke.. Belki de NATO'nun açıklaması dünyanın olaya bakış açısını tam olarak anlatmaktadır: Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış demektir. Çağdaş dünya Amerika'nın etrafında toplanmıştır. Şunu anladılar ki eğer terör cezalandırılmazsa, kendi şehirleri, kendi vatandaşları sıradaki hedef olabilir. Cezalandırılmamış terör sadece binaları yıkmaz, meşru hükümetlerin de istikrarını tehdit eder. Biz buna izin vermeyeceğiz. Yöntem daha belli değildir ama sonuç kesindir. Özgürlük ve korku, adalet ve şiddet her zaman savaşmıştır ve şunu biliyoruz ki Tanrı bunların arasında tarafsız değildir." Kaynak:ABD Dışişleri Bakanlığı Elektronik Dergisi , Cilt 6, Sayı 3, Kasım 2001, ÖNSÖZ
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.