Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İnsan Nasıl İnsan Oldu?


Misafir yersoy

Önerilen İletiler

Selam arkadaşlar. Bilim dünyası forumunda evrimle ilgili bir çok forum ve tartışma düzenlenmiş. Ben yeni bir başlık altında sizlere evrim hakkında (özellikle insanın evrimi) bilimsel bulguları özetleyerek vermeye çalışacağım. Umarım faydalı olacaktır...

 

resim2po1.jpg

 

Hominidae terimi, insan familyasının, kuyrusuz maymunlar (ape) ve insanların son ortak atasından itibaren yaşamış olan tüm türlerini tanımlamak için kullanılır. Hominid, bu familyadaki bir türdür. İnsan fosillerini çalışan bilim dalı paleoantropoloji olarak isimlendirilir ve paleontoloji ile antropolojinin birlikte çalıştığı bir daldır. Herbir hominid ismi, baş harfi büyük yazılan bir cins (genus) adı (öreğin Australopithecus, Homo) ve küçük harfle başlayan tür (species) adından (öreğin africanus, erectus) oluşur.

 

Kuyrusuz maymunlar ve insanların son ortak atasının ne zaman yaşadığı konusunda bazı görüş farklılıkları olsa da yaygın olarak 5.5 My (milyon yıl) önce olduğu kabul edilir. Bu zamana yakın bir fosil kaydı olan Ramapithecus'ın erken bir hominid olduğu kabul edilirdi, ancak son zamanlarda eski bir kuyruksuz maymun atası olduğu anlaşıldı...

 

Genom çalışmaları, modern insanla modern kuyrukasuz maymunlar arasındaki farkın çok küçük olduğunu göstermiştir (yaklaşık %2). Fiziksel görünümde bu fark hareket şeklidir. İnsanlar iki ayağı üzerinde yürür (bipedalizm). Fosil kayıtları bu özelliğn yaklaşık 4 My önce kazanıldığını göstermektedir. Bununla birlikte insanın yüzündeki değişiklik çok daha geç bir zamanda (100.000 yıl önce) meydana geldiği bilinmektedir.

 

İnsanın tarihi:

 

Ardipithicus ramidus 5-4 My

Australopithecus anamensis 4.2 - 3.9 My

Australopithecus afarensis 4 - 2.7

Australopithecus africanus 3 – 2 My

Australopithecus robustus 2.2 - 1.6 My

Homo habilis 2.2 - 1.6 My

Homo erectus 2.0 - 0.4 My

Homo sapiens archaic 400.000 – 200.000

Homo sapiens neandertalensis 200.000 – 30.000

Homo sapiens sapiens 200.000 – güncel

 

En eski hominid fosili olan, Ardipithecus ramidus, yeni bir buluştur. 4.4 milyon yıl yaşındadır. Kalıntıları tam değildir ancak, iki ayak üzerinde yürüdüğü (bipedal olduğu) ve yaklaşık 1.2 m boyunda olduğu anlaşılabilmiştir. Ramidus ile birlikte bulunan diğer fosiller bunların ormanda yaşadığını göstermiştir. Yeni bir iskeleti, %45 bütün olarak yeni keşfedilmiştir ve üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

 

Yeni bir tür olan, Australopithecus anamensis, Kenya’da Allia körfezinde bulundu ve 1995 de isimlendirildi. Anamensis 4.2 ve 3.9 My arasında yaşamıştır. Vücudu gelişmiş bir bipedal özelliğe sahiptir fakat kafatası eski kuyruksuz maymunlara benzer.

 

australopithecusanamenswc5.jpg

 

 

Australopithecus afarensis 3.9 ve 3.0 My arasında yaşamıştır. Kuyruksuz maymun benzeri yüzünü korumuştur. Yaklaşık 450 cc beyin kapasitesine sahiptir. Tam anlamıyla bipedaldi ve kemiklerinin kalınlığı güçlü olduğunu gösterir. Yapısı (ağırlığının yüksekliğine oranı) güncel insanla çok benzerlik sunar dakat kafası ve ve yüzü çok daha genişti.

 

australopithecusafarensly5.jpgaustralopithecusafarenskt5.jpg

 

 

Australopithecus africanus, afarensis’e çok benzer ve 3-2 My arasında yaşamıştır. Aynı şekilde bipedaldir fakat vücudu daha geniştir. Beyni de aynı şekilde daha büyüktür (> 500 cc). Beyni, konuşmak için yeterince gelişmemişti. Azıdişleri afarensis’ten biraz daha büyüktü. Bu hominid otçuldu. Çenesi güncel insana benzemekteydi.

 

australopithecusafricanun5.jpgaustralopithecusafricanft5.jpg

 

 

Australopithecus aethiopicus 2.6 ve 2.3 My önce yaşamıştır. Bu türler muhtemelen robustus ve boisei’nin bir atasıydılar. Bu hominid kaba ve sert otlar yerdi. Çok büyük azı dişleri ve çenesi vardır. Ayrıca oka benzeyen bir ibiği vardır (sagittal crest; ben böyle çevirdim). Oksu ibik kafatasındaki kemikli bir sırttır. Beyin hacmi yaklaşık 500 cc dir ve herhangi bir konuşma fonksiyonu sunmaz.

 

australopithecusaethiopkx6.jpg

 

 

 

Australopithecus robustus 2 - 1.5 My önce yaşamıştır. Africanus’a benzeyen bir vücudu vardır fakat daha büyük kafatası ve dişleri vardır. Büyük suratı düz ve yassı olup alnı yoktur. Geniş kaş çıkıntıları ve oksu ibiği vardır. Beyin kapasitesi 525cc olup konuşma kabiliyeti göstermez.

 

australopithecusrobustupd4.jpgaustralopithecusrobusturl6.jpg

 

 

Australopithecus boisei 2.1 ve 1.1 My önce yaşamıştır. Tamamen robostus’a benzer fakat daha iri bir yüzü vardır. Azı dişleri 22 mm çapındadır. Beyin hacmi yaklaşık robustus’unki gibidir. Bazı bilim adamları robustus ve boisei’nin aynı türün farklı biçimleri olduğunu savunur.

 

australopithecusboiseiio9.jpgaustralopithecusboisei2eu5.jpg

 

 

 

Homo habilis 2.4 ve 1.5 My arasında yaşamıştır. Fosil kalıntılarıyla birlikte aletler de bulunduğu için elli insan olarak isimlendirilmiştir. Beyin hacmi erken örneklerinde 500cc iken türe ait son örneklerde 800 cc ye ulaşır. Bu türün beyin şekli bazı konuşma özelliklerinin geliştiğini gösterir. Bazı bilim adamları habilis’in ayrı bir tür olmadığını ve Australopithecine ya da erken Homo erectus’a dahil edilmesi gerektiğini savunur.

 

homohabilistt9.jpghomohabilis2bq1.jpg

 

 

Homo erectus 1.8 My ve 300.000 yılları arasında yaşamıştır. İlk örneklerinin 900cc olan beyin hacimleri son örneklerine doğru artarak modern insanın 1200 cc lik beyin hacmine değişmiştir. Tam anlamıyla konuşma özelliklerine sahiptiler. Aletleri ve silahları geliştirmiş ve ateşi bularak yemeğini pişirmeyi öğrenmiştir. Afrika’dan Çin’e ve güneydoğu Asya’ya yolculuk etmiş ve kuzey iklimi nedeniyle giysiyi geliştirmiştir. Yiyecek için avlanmıştır. Yalnızca kafası modern insandan farklıdır. Habilis gibi yüzünde geniş bir çene ve kocaman azı dişleri vardır.

 

homoerectusme9.jpghomoerectus2wb8.jpg

 

 

Homo sapiens (archaic), Homo erectus ve Homo sapiens sapiens asında bir köprü oluşturur ve 200.000 ile 500.000 yıl önce görülür. Bulunan kafataslarının çoğu ikisi arasında özellik sunar. Beyin hacmi yaklaşık 1200 cc dir ve konuşma kabiliyeti sunar. Kafatasları daha küçük özelliklerde olup daha yuvarlaktır. Azı dişleri ve kaş sırtları daha küçüktür. İskeletleri modern insandan daha güçlü yapıdadır.

 

 

 

Homo sapiens neandertalensis Avrupa ve Ortadoğu’da 150.000 ve 35.000 yıllar arasında yaşamıştır. Neandertaller H.sapiens (archaic) ile aynı zamanda var olmuşlardır. Neandertallerin H.sapiens sapiens gen havuzunda kayıp mı oldukları ve aynı tür mü oldukları; yoksa H.sapiens sapiens tarafından yok mu edildikleri bilinmemektedir. Son DNA çalışmaları neandertalin H. Sapiens sapiens’den farklı olduğunu ve onun gen havuzunda yitmediğini göstermiştir. Beyin boyutları 1450 cc olup modern insandan daha büyüktür ancak kafa biçimi çok farklıdır.

 

neandertalyv1.jpg

 

 

 

Homo sapiens sapiens ilk olarak 120.000 yıl önce ortaya çıkar. Modern insanlar 1350 cc beyin hacmine sahiptir.

 

Daha ayrıntılı bilgi için (kaynak): http://www.onelife.com/evolve/manev.html

 

Şimdilik bu kadar, saygılaımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslına bakarsanız ben Dinozorların nasıl o kadar büyük ve cüsseli ve bir o kadar da çeşitli hale evrildiklerini çok merak ediyorum...

Sayın Yam_yam bana anlatmıştı aslında ama burada da görmek güzel olurdu, resimleriyle falan...

Genelde net'te bulduklarım hep İngilizce kaynak, anlayamıyorum :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

NEDEN EVRİMDEN BU KADAR KORKUYORUZ?

 

Darwin Kuramı bilim ve düşünce tarihinde kendisinden önce ve sonra ortaya çıkan diğer bilimsel devrimlerden doğası gereği daha tehlikeli öngörülerde bulunur. Öncelikle bu kuramın en temel görüşlerine kısaca bir göz atmak özellikle son yıllarda Zeki Tasarımcıların açtığı savaşın ve bazı grupların bu kuramı insanın süre gelen ahlak anlayışının karşısındaki en büyük tehlikelerden biri olarak görmesinin nedenlerini anlamakta yararlı olacaktır.

 

Evrim Amaçsızdır:

Evrim kuramı ve evrimin motor u olarak kabul edilen doğal seçilim tamamen amaçsız bir süreçtir. Her ne kadar günlük dilde evrimsel açıklamalar sanki içinde bir amaç taşıyormuş izlenimi verse de bu çoğunlukla kuramın görülerinin daha anlaşılır kılınması adına içine düşülen bir yanlıştır. Örneğin 'evrimin tek amacı bireylerin kendi genlerini ('gen' teriminin Darwin'den çok daha sonra ortaya atıldığının altını çizmek bu noktada faydalı olacaktır. Burada öne sürülen görüşler Darwin'in sadece kendi eserlerinde ortaya attığı iddialardan çok bugün evrim kuramından ne anladığımıza işaret etmektedir) bir sonraki kuşakta temsil etmesidir' ifadesinde olduğu gibi. Evrim sürecinin (bahsi geçen belirli bir evrim sürecinin son halindeki durum) sonunda hayatta kalmayı başaranlar kendisinden önce bu başarıyı sağlamış olan atalarının genlerini taşımaktadırlar. Ancak bu temsil bir amaç sonunda ortaya çıkmış bir durum değil, sadece mevcut olan durumdur. Bu amaçsızlık düşünce tarihi açısından kolay kabul edilebilir, rahatça anlaşılabilir bir durum değildir. Aristotales'den bu yana olagelen her değişim ya da her vakanın bir amaç uğruna meydan geldiği kanıksanmış bir tutumdur. Hatta bazı yönlerden bu tutumun insanın doğaya ve kendisine olan merakının nedeni olduğu dahi söylenebilir. Dış dünyadayada zihnimizde ortaya çıkan her türlü olayı bir sistem içerisinde düşünüp, adlandırma zihinsel ve bilimsel etkinliklerimizde bağlı olduğumuz bir alışkanlıktır. Evrim düşüncesinin dinamitlediği temeldetam olarak budur.

 

Evrim kuramına göre biyolojik düzen, bireylerin hayatta kalabilme ya da genlerini temsil etme savaşlarının tesadüfî onucundan başka bir şey değildir. Dolayısıyla kuralları tanrı tarafından koyulmuş bir dünyadan ya da herhangi bir yaratıcıdan söz etmek en azından var olan evreni açıklamak adına anlamsızdır. Üzerine konuşulabilecek tek şey amaçsız, saf bir düzendir.

 

Evrim herhangi bir noktaya yönlenmemiştir:

Bu ikinci özellik de açıklamaya çalıştığım ilk özellikle sıkı bir ilişki içerisindedir. Evrim kuramına göre organizmalar zorunlu olarak daha 'üstün' organizmalara dönüşemezler. Evrim sadece uyum gücünü (fitness)arttırır.Yanibir paraziten az bir kaplan ya da insan kadar mükemmeldir. Bu görüde kendisininve evrenin sonsuz ilerlemesine (progress) inanan modern insan için yutulması zor bir lokmadır.

 

Bütün varoluş madde temellidir:

Evrim kuramı tutarlı bir maddecililik sergiler. Zihin, ruh, tanrı sadece nörolojik karmaşıklıkların (complexities) sonuçlarına yapılan atıflar,adlandırmalardır. Uzun yıllar soğuk savaşın gölgesi altında şekillenen,komünizm paranoyası yaşayan insanlar için aynı zamanda komünizmin temeli olan bu katı maddecilik her yanıyla korkutucudur. Evrim kuramının geleceğe ilişkin tek öngörüsü seçilimin sonsuz bir süreç olması ancak neyin seçileceğinin kör bir süreç olduğudur: Burada asıl bahsi geçen konu biyolojinin yasalarının olup olamayacağı sorunsalıdır. Fizik, kimya gibi diğer temel bilimlerde “yasalar”la çalışan, onlarla iş

yapan, ya da yapılan işleri tüketen, kullanan modern insan için bu kör süreç evrim kuramına olan inancın sarsılmasını kolaylaştırmaktadır. Evrim kuramı geçmişte meydana gelen değişimleri açıklama konusunda başarılı gözükse de, doğal süreçlerin, koşulların belirsizliği ve tahmin edilemezliği geleceğe ilişkin tahminleri neredeyse imkânsız kılmaktadır.

 

Sonuç olarak Evrim Kuramı üzerinde düşünüldükçe aslında daha da tehlikeli olan; her yöne çekilebilmesiyle (her ne kadar bu amaç uğrunda çarpıtılsa da) bu tehlikeyi daha da körükleyen, açıklama yaparken kullandığı tüm öğeleri test edilmeye ve yanlışlamaya açık bilimsel bir kuramdır. Argümanları ne denli radikal ve düşünme biçimi alışkanlıklarımızdan ne denli

farkı olursa olsun, insanoğlunun belki de en değerli etkinliği olan bilimi önyargılardan uzak bir şekilde anlamaya çalışmak insanoğlu için son derece olumlu sonuçlar doğuracaktı.

 

Can YAĞIZ

ODTÜ Felsefe Bölümü

 

yazının tümü için:

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/dc961...HABER%20BÜLTENİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar merhaba TMMOB Jeoloji Müh. Odasının 2007/2 sayılı HABER BÜLTENİ'nde güzel makalele yer almaktadır.

İlginize sunulur...

 

 

EVRİM KURAMI BİZE NELER ÖĞRETİR?

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/3c72e...HABER%20BÜLTENİ

 

 

DARWİNCİ KURAMIN BİLİMSELLİĞİ ÜZERİNE

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/c685c...HABER%20BÜLTENİ

 

EVRİMDE OLANAKLILIK

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/840f4...HABER%20BÜLTENİ

 

AHLAKIN KÖKENİ VE EVRİMSEL ETİK

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/8c4f7...HABER%20BÜLTENİ

 

BİLİNCİN EVRİMİ

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/5e3ab...HABER%20BÜLTENİ

 

EJDERİN EVRİMİ

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/35671...HABER%20BÜLTENİ

 

HANGİ "EVRİM", HANGİ "DİN", VE HANGİ "TOPLUM "?

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/984fb...HABER%20BÜLTENİ

 

DARWİN ÖNCESİ EVRİM DÜŞÜNCESİ

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/096df...HABER%20BÜLTENİ

 

"İNSAN" NASIL "İNSAN" OLDU ?

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/96fab...HABER%20BÜLTENİ

 

BIPEDALIZMIN KÖKENİ

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/07cef...HABER%20BÜLTENİ

 

İNSAN EVRİMİNDE TAŞ ALETLER

http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/b6197...HABER%20BÜLTENİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaratılışı inkar için bilimin tutunacağı dallardan biride evrim midir acaba...

 

Sözde ayetlerde mantık arar bazıları fakat maymundan(yani hayvandan-hakaret için söylemiyorum !) insan olmasını mantıklı buluyorlar.

 

Kaldıki neden maymundan insana geçiş ? Sadece bedeni en çok insana uyan hayvan o olduğu için mi ? Her hayvanın bir yeteneği var dimi ? Peki bu yeteneği doğuştan almadığını nasıl ispatlarsınız ? Mesela köpek havlamayı doğuştan bilir, arı doğar doğmaz tüm hayat şartlarını bilir bal yapmasını bilir. Yani diyorum ki her hayvan türü kendi hayat şartları için gerekli organ, yeteneklerle donatılmış ve bir amaç için yaratılmıştır. Yani amaçtan kasıt doğar doğmaz yeteneklerine uygun olarak bilgiyi otomatik öğrenmiş gibi bir durum. Mesela ineğin süt vermesi, arının bal yapması....İnek süt yapmayı nerden öğrenmiştir dediğimizde sorumuz cevapsız olmamalı, mantıklı bir açıklama getirilebilmelidir.

 

Şimdi sayın yersoy şekil itibariyle hadi kabul ettik diyelim; insandaki duygularda sonsuzluk isteği, sonsuz yaşam isteği, doldurulmasını bırak tahmin etmeyi hayal bile edilemeyecek bir beyin kapasitesi, ,aynı zamanda yeteneği varsa kişinin herhangi bir müziği kendi organlarıyla yapabilmesi, vs. vs. say say bitmez bunca özellik maymundan insana geçişte nasıl gerçekleşti. Mantıklı bir açıklama istiyorum. (bilimsel olsun)

 

Ya bu evrim bunları atlayarak mı anlatıyor maymundan insana geçişi ? Yoksa bunları düşünmek hiç aklınıza gelmiyor mu ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaratılışı inkar için bilimin tutunacağı dallardan biride evrim midir acaba...

 

Evrim, ya da her hangibir bilimsel çalışmanın amacı dini inanışların yıkılması olamaz sayın Muallim-i Ali. Daha önce de çok bahsettiğim gibi, bilim, bilimi bilim için yapar, insanlık için yapar. Yola çıkarken başka bir kaygısı yoktur. Soru sorar ve sorduğu sorular aslında dini inançların kaynağını oluşturan kavramlarla da çakışabilir: örneğin insan nasıl oluştu? dünya nasıl meydana geldi, canlıların kökeni nedir?. Elbette dini inanışlar da bunlara cevap vermek durumundadır. Ama bilim, bu gibi sorulara cevap ararken sadece ve sadece doğayı (gerçeği, nesnelliği, fiziksel olanı) kullanır. Çünkü bilimin yöntemi budur. Elbette ki metafizik olaylar yardımıyla da bu sorulara yanıtlar getirilebilir. İnanmak ya da inkar etmek insanın elindedir. Dİnler tarihine baktığımız zaman bu sorulara getirilen bir çok yanıtın var olduığunu görürüz. Mitolojiye bakın örneğin. Yerbilimleri-İnsan-Din forumunda biraz da buna ışık tutmak istedim. Ama bilimsel teoriler biraz daha farklıdır. Elbette teoriler kanun haline gelmeden inanmak ya da inanmamak bize kalır. Ama inkar edilemeyecek verilerden sonra bunları topyekün inkar etmek hiç de bilimsel olmayan bir duruştur ve taraf bulamaz bilim dünyasında.

 

Bu açıdan bakarsanız sayın Muallim-i Ali, bilimin yaratılış teorisini çürütmek gibi bir amacı olmadığını, hele hele de bunu çürütmek için evrim gibi bir olayı ortaya atması ve ona "bir dal" misali tutunması pek mantıklı değildir. Eğer öyle olsaydı kendi kendini çoktan çürütürdü maalesef... Ancak yine belirtmek isterim: bilimin elde ettiği bulgular "yaratılış teorisine" ters düşebilir (/düşmeyebilir de). Bu durumda her birimize kalan "inanmak" için bir tercihte bulunmaktır. Kimse de bunu sorgulayamaz.

 

Sözde ayetlerde mantık arar bazıları fakat maymundan (yani hayvandan-hakaret için söylemiyorum !) insan olmasını mantıklı buluyorlar.

 

Mantıklı bulduğumuz şeyin mantığını sorgulamadığımızı mı sanıyorsunuz? Yine söyleyeyim: ayetler olsun bilimsel teoriler olsun felsefi görüşler olsun, inançlar olsun her zaman sorgulanmalıdır. Bu hepsi için geçerli olmalıdır. Yoksa taraflı bir bakış açısından öteye geçemeyip, bili bilim deyip dururken filmin ötesine geçemeyip yine geri kalırız yine gelişemeyiz. İnanılan şey ister bilim ister din olsun her iki durumda da sorgulamak esastır... Kendimizi geliştirmenin, ilerlemenin başka bir yolu yoktur.

 

Kaldıki neden maymundan insana geçiş ? Sadece bedeni en çok insana uyan hayvan o olduğu için mi ? Her hayvanın bir yeteneği var dimi ?

 

Güzel bir soru, işte bilimsel bir yaklaşım... Her zaman takınılması gereken bir tavır... Bu sorunuzun cevabı çok karmaşık aslında. Bulunan fosil kayıtları ve insan genomu ile maymunlar arasındaki benzerlik bize bunu göstermekte. Ayrıca, elbette ki ortak bir atayı paylaşan iki tür birbirlerine benzemek zorundadırlar. Benzerliklerimizin sebebi budur. Tarihi geriye doğru çevirdiğimizde bu nedenle ortak bir ataya varırız. Bu konuda en önemli buluşlar, çok nadir rastlama imkanımız olan

fosillerdir. Hele de bir fosili (içinde bulunduğu kayayı) yaşlandırma imkanımızın olduğunu düşünürseniz elimizdeki hazinenin ne denli kıymetli olduğunu anlarsınız. Kronolojik suraya göre fosilleri koyduğumuz zaman dallı budaklı bir manzara çıkar karşımıza. Neyse bu konuya daha sonra girelim. Demek istediğim o ki, her hayvanın (hatta bitkinin) yeteneği, evrim sırasında ortaya çıkan/kazanılmış bir yetenektir.

 

Şimdi sayın yersoy şekil itibariyle hadi kabul ettik diyelim; insandaki duygularda sonsuzluk isteği, sonsuz yaşam isteği, doldurulmasını bırak tahmin etmeyi hayal bile edilemeyecek bir beyin kapasitesi, ,aynı zamanda yeteneği varsa kişinin herhangi bir müziği kendi organlarıyla yapabilmesi, vs. vs. say say bitmez bunca özellik maymundan insana geçişte nasıl gerçekleşti. Mantıklı bir açıklama istiyorum. (bilimsel olsun)

 

Ya bu evrim bunları atlayarak mı anlatıyor maymundan insana geçişi ? Yoksa bunları düşünmek hiç aklınıza gelmiyor mu ?

 

Öncelikle teşekkür ederim. Farklı görüşlerdeki insanların nasıl tartılması gerektiğine örnek olacak bu tavrınız için. Yeter ki tartışmalar bu şekilde olsun. Başka türlü nasıl bilgilerimizi paylaşırız? nasıl birbirimizi anlarız? nasıl yanlışlarımızın/eksiklerimizin farkına varabiliriz ki?...

 

Aslında sorunuz şuna açıklama gerektirmektedir: bilincimiz nasıl gelişti, beynimizin evrimi...

 

Bu konuya geçmeden önce bir kaç bir şeyden bahsetmek istiyorum. Sayın Muallim-i Ali, evrimi tartışabilmek için öncelikle bazı konularda hem fikir olmak gerekmektedir. Örneğin fosil kayıtlarının güvenilirliği, fosillerin yaşlandırılması, paleontolojik ve radyometrik yaşlara güven meselesi gibi. Bunun yanısıra (ve bu adı geçen konuları da sorgulayabilmek için) jeolojinin bazı temel prensiplerini bilmek gerekmekedir. Aksi takdirde tartışılanların havada kalacağını sanıyorum...

 

Örneğn dünyanın yaşı konusunda hemfikirmiyiz? Eski canlıların yaşadıkları dönem ve ortamlar konusunda hemfikirmiyiz? Mesla dinazor fosili aramak istrediğimiz zaman hangi tür ve hangi yaştaki kayalara bakmak gerekli? Dinazor fosilinin bulunduğu bir katmanda eski insan fosillerinin bulunması mümkün müdür? Bunu şu yüzden söylüyorum,, bir internet sitesinde yaratılış teorisine karşı evrim teorisini çürütmek amacıyla öyle tezler ortaya konmuş ki, birazcık jeoloji bilgisi olan bir insan, jeoloji öğrencileri bile buna güler ve geçer. Eğer şüpheye düşüyorsa jeoloji bilmiyor demektir...

 

O nedenle öncelikle jeoloji, paleontoloji ve jeolojik zaman çizelgesi hakkında hem fikirmiyiz? Değilsek öncelikle onları konuşalı, onlar hakkında bilgi vereyim derim...

 

Vaktimin de kısıtlı olması nedeniyle bu yazıyı biraz parçalı yazacağımaffınıza sığınarak. Umarım herkes için verimli olacaktır...

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

...Ama bilimsel teoriler biraz daha farklıdır. Elbette teoriler kanun haline gelmeden inanmak ya da inanmamak bize kalır. Ama inkar edilemeyecek verilerden sonra bunları topyekün inkar etmek hiç de bilimsel olmayan bir duruştur ve taraf bulamaz bilim dünyasında.

 

Yaratılışı inkardan kastımın 2 nedeni vardı onlardan birisi ilk anladığınız mana(onu anlamış görünüyorsunuz,geçiyorum ilk nedeni), ikincisi ise şu idi :

 

Araştırma merakı olan herkes doğal olarak ilk insanın nasıl oluştuğunu merak eder ve araştırır. Önünde iki seçenek var şu an : Evrim Teorisi ve Allah'ın Yaratması(Mukaddes Kitaba İnanlar Açısından), Başka seçenek olarak Hiçbiri Yada Kendine kendine seçenekleri kalıyor gibi geliyor bana.

 

Gerçi Darwin'den öncekiler nasıl açıklamalar getirdiler, onları da merak ediyorum.

 

(yanlışsam düzeltin) Bilim İlk insanın oluşumu, dünya ve diğer gezenler vs. oluşumu gibi kritik konularda sanırım hep teoride kalmış.

 

(belki delil ve şu an ki elde olan bilgi yetersizliğinden,

ek olarak bilim adamlarının özelliklerinden biri olan pozitivist olma görüşüyle metafiziği reddetmesi gerçeği (dolayısıyla metafizik varlık varsa bile onu hiç araştırmamak gibi bir durum oluyor) ) ?

 

... Ancak yine belirtmek isterim: bilimin elde ettiği bulgular "yaratılış teorisine" ters düşebilir (/düşmeyebilir de). Bu durumda her birimize kalan "inanmak" için bir tercihte bulunmaktır. Kimse de bunu sorgulayamaz.

Yukarıdaki kırmızı renkli cümlelerden yola çıkarsak bir bağlama yapabiliriz.

 

Güzel bir soru, işte bilimsel bir yaklaşım... Her zaman takınılması gereken bir tavır... Bu sorunuzun cevabı çok karmaşık aslında. Bulunan fosil kayıtları ve insan genomu ile maymunlar arasındaki benzerlik bize bunu göstermekte. Ayrıca, elbette ki ortak bir atayı paylaşan iki tür birbirlerine benzemek zorundadırlar. Benzerliklerimizin sebebi budur. Tarihi geriye doğru çevirdiğimizde bu nedenle ortak bir ataya varırız. Bu konuda en önemli buluşlar, çok nadir rastlama imkanımız olan fosillerdir. Hele de bir fosili (içinde bulunduğu kayayı) yaşlandırma imkanımızın olduğunu düşünürseniz elimizdeki hazinenin ne denli kıymetli olduğunu anlarsınız. Kronolojik suraya göre fosilleri koyduğumuz zaman dallı budaklı bir manzara çıkar karşımıza. Neyse bu konuya daha sonra girelim. Demek istediğim o ki, her hayvanın (hatta bitkinin) yeteneği, evrim sırasında ortaya çıkan/kazanılmış bir yetenektir.

 

--------------------

Bizim inancımıza göre kuranda şöyle bir ayet geçiyor.

 

Nahl Suresi, 68. ayet : Rabbin balarısına ilhâm etti...

 

Biz inananlar anlıyoruz ki bu ayetten....Balarası sonuçta bir hayvandır, ayette "ilham etti" hitabıyla hayvanlara yeteneklerini öğretenin Allah olduğunu vurguluyor.

--------------------

Merak ettiğim nokta; Arı doğar doğmaz bal yapmayı biliyor.Bu noktada hemfikiriz.Bunu evrim sırasında nasıl kazanıyor ? Evrim bunu nasıl yorumluyor/izah ediyor? derken sizin cevabınız geliyor direk :

 

Aslında sorunuz şuna açıklama gerektirmektedir: bilincimiz nasıl gelişti, beynimizin evrimi...

 

.

.

.

 

O nedenle öncelikle jeoloji, paleontoloji ve jeolojik zaman çizelgesi hakkında hem fikirmiyiz? Değilsek öncelikle onları konuşalı, onlar hakkında bilgi vereyim derim...

 

Evet giriş yapın bakalım şu konuya....: bilincimiz nasıl gelişti, beynimizin evrimi..?...

 

Sırf mücadele için bile olsa bunları öğrenmeliyim. Rakibimin nasıl düşündüğünü bilmeliyim tabi -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...
Sırf mücadele için bile olsa bunları öğrenmeliyim. Rakibimin nasıl düşündüğünü bilmeliyim tabi

 

Önce buu açığa kavuşturalım isterseniz. Evrim teorisinin dini öğretilerle alıp veremediği yoktur. Bunu kimse anlamak istemiyor. Peki siz neden evrimi bir tehlike olarak görmektesiniz? Evrim teorisi neden sizin için bu kadar sıkıntı yaratan bilimsel bir görüştür acaba?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Mutasyon Çıkmazı

 

 

 

Evrim teorisinin bilimi oyalayan iddialarından bir diğeri, "yararlı mutasyonlar" için yapılan umutsuz arayış olmuştur. 19 Neo-Darwinizm, "evrim mekanizması" olarak iki kavram öne sürer ve bunların biri mutasyonlardır. Bu nedenle, mutasyonların canlılar üzerinde yararlı etkiler oluşturabileceğini ispatlamak, evrim teorisi açısından zorunludur. Ancak mutasyonlar daima zararlıdır ve hiçbir zaman evrimleştirici bir etkilerinin olduğu gözlemlenmemiştir.

 

Evrimciler ise ısrarla yapay mutasyon örnekleri oluşturmuş ve yararlı mutasyon gözlemleyebilmek için on yıllar süren bir çaba içine girmişlerdir. Örneğin meyve sinekleri üzerinde neredeyse sayısız mutasyon deneyi yapılmış ve hep "genetik bilgiyi geliştiren mutasyon" umulmuştur. Varılan sonuç ise tam bir fiyaskodur. Evrimci bilim adamı Michael Pitman yıllardır süren ve hiçbir sonuç getirmeyen bu mutasyon denemeleri için şöyle demektedir:

 

Sayısız genetikçi meyve sineklerini nesiller boyunca sayısız mutasyonlara maruz bıraktılar. Peki sonuçta insan yapımı bir evrim mi ortaya çıktı? Maalesef hayır. Genetikçilerin yarattıkları canavarlardan sadece pek azı beslendikleri şişelerin dışında yaşamlarını sürdürebildiler. Pratikte mutasyona uğratılmış olan tüm sinekler ya öldüler, ya sakat kaldılar ya da kısır oldular.20

 

Ünlü evrimci Gordon Taylor ise mutasyon deneyleri ile 50 yıl boyunca vakit kaybedildiğini şöyle ifade etmiştir:

 

Elli yıldan beri sinekler üzerinde binlerce deney yapıldı ama kesinlikle yeni bir türün oluştuğu görülmedi....Hatta tek bir enzim bile oluşamadı.21

 

Evrimcilerin diğer bilimsel konulardaki iddialarına bakıldığında da durum değişmemektedir. Evrimciler, Darwinizm'i her türlü bilimsel bulguya rağmen savunmakta, sonra bir de bunu "bilimsel sabır" gibi kılıflarla örtmeye çalışmaktadır. Oysa gösterdikleri şey, bilimsel sabır değil, bilime karşı inattır.

 

 

 

 

 

Fosil Çıkmazı

 

 

 

Evrim teorisinin bilime kaybettirdiği zamanın bir diğer örneği, paleontolojinin (fosil bilimi) bu teoriyi ispatlamak adına çıkmaz bir sokak içine sokulmuş olmasıdır. Elbette dünya üzerindeki yaşamın tarihini öğrenebilmek için paleontolojik araştırmalara gerek vardır. Ancak evrim teorisinin yanlış öngörüleri, fosil araştırmalarını olumsuz yönde etkilemekte ve bilim adamlarını yanlış yönlendirmektedir. Özellikle "insanın kökeni" konusunu araştıran paleontologlar, tam bir çıkmaz içindedir. Hayali yarı maymun-yarı insan canlıları bulmak için yaptıkları tüm araştırmalar boşa gitmektedir.

 

Ayrıca belirtmek gerekir ki, fosil araştırmaları çok zor koşullarda ve büyük maliyetlerle yapılmaktadır. Genellikle Afrika vadileri gibi alanlarda, onlarca kişiden oluşan araştırma ekiplerinin aylarca yaşayabilecekleri kampların kurulması, bu zor koşullarda, kızgın güneşin altında milyar dolarlarla ifade edilen maliyetlerle yapılan çalışmalar son 1.5 asırdır hiçbir sonuç vermemiştir. Ünlü evrimci fosil araştırmacısı Richard Leakey ve ünlü bilim yazarı Roger Lewin bu sonuçsuz çalışmalar hakkında şu itirafı yaparlar:

 

Ne yazık ki, insanın evrimi yolu bize çok az ve zayıf ipuçları veriyor: Taştan aletler, kafatası parçaları, bir bacak kemiği parçası, yarım bir çene kemiği, nadiren bütün bir kafatası ve tabii çok sayıda diş... Bir zamanlar atalarımızın yaşadığı, şimdi derinlerde gömülü tortullarda bulabildiklerimiz işte bunlar... Eğer birileri, örneğin beş ila bir milyon yıl önce yaşamış atalarımızın şimdiye kadar bulunan bütün fosil kalıntılarını bir odaya toplamaya girişseydi, hepsini sergilemek için sadece birkaç büyük masa yeterdi. Bundan da kötüsü, 15 ila 6 milyon yıl önce yaşamış hominidlere ait fosil buluntularını yerleştirmek için, çok da büyük olmayan bir ayakkabı kutusu yeterli olacaktır.22

 

Tüm bunlar "bilimsellik" kılıfı kullanılarak yapılan zaman, bilgi, emek, para ve imkan israfıdır. Tüm dünyada binlerce üniversite, bilimsel kuruluş ve organizasyon, milyonlarca bilim adamı, öğretmenler ve öğrenciler, laboratuvarlar, teknik eleman ve teknik aletler ve daha saymakla bitmeyecek kadar çok imkan, gerçek dışı bir iddianın ispatlanması uğruna seferber edilmiş durumdadır. Ancak ortaya hiçbir sonuç çıkmamakta, ele geçen yeni bulgular evrim iddiasının yanlışlığını daha açık olarak göstermektedir. Evrimci bilim adamı S. J. Jones, Nature dergisine yazdığı bir makalede, paleoantropolojinin, yani insanın kökeni hakkındaki fosil araştırmalarının içine girmiş olduğu çıkmaz sokağı şöyle özetler:

 

Paleoantropologlar, fosil kayıtlarının azlığına gösterdikleri öfkenin üzerini kapatmaya çalışıyorlar. Paleoantropoloji hala, sadece bir fikir ileriye sürerek ünlü olunabilecek tek bilim dalı olmalı. Paleoantropolojide bir fikrin onay görmesi kimin daha yüksek sesle bağırdığına bağlı.23

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilgi elbette ki çok değerli ve en küçük kırıntılarının büyük dikkat ve emekle toplanması gereken insanlığın en önemli ve değerli üretimidir. Bir küçük bilgi kırıntısı, dünyada paha biçilemeyen en değerli nesnedir. Bunun böyle oluşu bilginin ve ona ulaşma çabasının değerini azaltmaz, artırır.

 

Henüz çok az şey açıkladığımızın bilincindeyiz ve bunu katlayarak artırmamız gerekiyor. Bunun yolu daha çok çalışmak, daha çok araştırmak. Oluşları bir oluşturan bilinmez güce havale edip işin içinden çıkma tavrı ile bilimin hiç işi yoktur ve bu tür anlayışlara dönüp bakmaz bile... Sessizce işine bakar, iğneyle kuyu kazmayı sürdürür...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

araştırır bulur iğneyle kuyu kazır ne güzel tamam emeğe saygı ama işin içinden çıkamayınca araştırdıgı şeyleri başka şeylere örnek vererek kestirip atmak ve üstünü örtmek örnek olarak Evrimci bilim adamı S. J. Jones, Nature dergisine yazdığı bir makalede, paleoantropolojinin, yani insanın kökeni hakkındaki fosil araştırmalarının içine girmiş olduğu çıkmaz sokağı şöyle özetler:

 

Paleoantropologlar, fosil kayıtlarının azlığına gösterdikleri öfkenin üzerini kapatmaya çalışıyorlar. Paleoantropoloji hala, sadece bir fikir ileriye sürerek ünlü olunabilecek tek bilim dalı olmalı. Paleoantropolojide bir fikrin onay görmesi kimin daha yüksek sesle bağırdığına bağlı.

 

bu şey gibi oldu ben bir şeyi araştırdım çabaladım didindim ama ispatlıyamadım şimdi benden daha iyi biri gelirse o ispatlıcaktır buna inanıyom inanmak içten bile gelmiyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu şey gibi oldu ben bir şeyi araştırdım çabaladım didindim ama ispatlıyamadım şimdi benden daha iyi biri gelirse o ispatlıcaktır buna inanıyom inanmak içten bile gelmiyor...

Niye? Böyle düşünmenin nesini beğenmediniz? Böyle olmasa da her şey pat diye açıklanıverse çok mu iyi olurdu? Bu kadar sıradan ve tekdüze, basit ve kolayca açıklanıverecek kadar basit bir evren sizi sıkmaz mıydı?

 

Bence iyi ki evren bu kadar muhteşem ve karmaşık...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.