SUKABAKLARI..
..
Bir zamanlar genç bir adam varmış.
Bir kentte beyaz adamların arasında yaşayan
yoksul bir kızılderili.
Ne evi varmış bu adamın, ne bir yakını, ne bir dostu.
Bu kente "köşeyi dönme" umuduyla gelmiş, ama
yoksulluktan, acıdan başka bir şey bulamamış.
Arada bir çoço gibi çalışıp bir kaç kuruş kazanırmışsa
da bu onun ancak karnını doyurmaya yetermiş;
Çoğu zaman aşını dilenerek ya da hırsızlık yaparak
bulurmuş.
Bir gün bu delikanlı kentin pazar yerine gitmiş.
Ne yapacağını bilemeden sokakları bir aşağı bir yukarı
arşınlarmış.
Orada satılan nimetleri aç gözlerle izlemiş durmuş.
Kendinden geçmişçesine ve nereye gittiğini bilmeksizin,
pazardaki kimi sepetleri devirmiş de yaşlı bir adamın
üzerine yıkılıvermiş.
Yaşlı adam dört koskoca sukabağı taşıyormuş ve
dinlenmek ve yemeğini yemek için henüz oturmuşmuş.
Don Juan kurnazca gülümseyerek bu yaşlı adamın,
delikanlının onun üzerine yıkılmasını hayretle karşılamış
olduğunu söyledi.
Adamcağız tedirgin edilmesinden ötürü kızmamış da,
o delikanlının kendi üzerine niçin devrildiğini merak etmiş.
Oysa delikanlı çok öfkelenmiş ve yaşlı adama yolundan
çekilmesini söylemiş.
Bu karşılaşmalarının ardındaki nedeni aklına getirmemiş
bile. Yollarının neden kesiştiği gerçeği hiç mi hiç dikkatini
çekmemiş.
Do Juan, yuvarlanan bir şeyin ardından giden bir kimseye
öykünerek, yaşlı adamın devrilen sukabaklarının yokuş
aşağı yuvarlanarak gitmiş olduğunu söyledi.
Genç adam sukabaklarını görünce o günkü rızkının çıktığını
düşünmüş.
Yaşlı adama yardım ederek, ağır Sukabaklarını taşımayı
önermiş. Yaşlı adam, dağlardaki evine gitmekte olduğunu
söyleyince, delikanlı da hiç olmazsa, yolun bir bölümünü
onunla birlikte yürümek istemiş.
Yaşlı adam, dağ yolunu tutmuş giderlerken, pazardan
aldığı yiyeceklerden bir bölümünü delikanlıya vermişmiş.
Genç adam yiyecekleri iştahla gövdeye indirmiş ve karnı
doyunca sukabaklarının ne denli ağır olduklarının farkına
varmaya başlayarak onları sıkıca kavramış.
Don Juan gözlerini açıp şeytanca sırıtarak genç adamın,
"Bu sukabaklarında ne var?" diye sormuş olduğunu söyledi.
Yaşlı adam yanıt vermemiş, ama genç adama onun acılarını
hafifletecek, ona dünyanın işlerine değğin ışık tutacak, bilgi
verecek bir yoldaş, bir dost göstereceğini söylemiş.
Don Juan ellerini pek gösterişlice devindirerek yaşlı adamın
ortaya, delikanlının tüm yaşamı boyunca görmediği güzellikte
bir geyik çıkarmış olduğunu anlattı.
Geyik öyle uysalmış ki, delikanlının yanına gelip çevresinde
dolanmaya başlamış.
Her yanı pırıl pırıl parlıyormuş geyiğin.
Gözleri kamaşan genç adamın dili tutulmuşsa da onun bir
"tinsel geyik" olduğunu anlayıvermiş.
İşte o zaman yaşlı adam delikanlıya, o dostu ve onun
bilgeliğini istediği takdirde sukabaklarını bırakıvermesinin
yeterli olacağını söylemiş.
Don Juan'ın sırıtışında tutku yansıyordu; bunu işiten genç
adamın açgözlülüğünün kamçılanmış olduğunu söyledi.
Delikanlının sorusunu dile getirirken Don Juanın gözleri
ufalmış, şeytanlaşmıştı.
"Senin bu dört koskoca sukabağında ne var?
Don Juan, yaşlı adamın dingincesine, sukabaklarının içinde
yiyecek şeyler bulunduğu yanıtını vermiş olduğunu söyledi:
"Pinole ve su/Mısırunu aşı ve su."
Sonra, öyküyü anlatmasını keserek bir iki tur attı.
Ne yaptığını anlayamamıştım.
Herhalde öykünün bir parçasıydı bu.
Attığı dairesel turlar genç adamın karar vermek amacıyla
kafa yurduğunu simgeliyor olmalıydı.
Don Juan genç adamın, elbette, kendisine anlatılanlara
inanmamış olduğunu söyledi.
Delikanlı bir büyücü olduğunu düşündüğü yaşlı adamın,
sukabakları yerine bir "tinsel geyik" vermeyi önerdiğini,
bu durumda sukabaklarının akıl almaz ölçüde güçlerle dolu
olması gerektiğini hesaplamış.
Do Juan yüzünü gene buruşturdu ve şeytanca sırıtarak,
delikanlının sukabaklarını istemiş olduğunu söyledi.
Öykünün bittiğini imleyen uzun bir suskunluk oldu.
Do Juan sessizce duruyordu.
Ama bir soru sormamı beklediğine kuşkum yoktu.
Ben de sordum:
"Sonra genç adama ne olmuş?"
"Almış sukabaklarını," diye keyifli bi gülmsemeyle yanıt
verdi Don Juan.
Uzun bir duraklama daha oldu.
Ben güldüm. Bunun gerçek bir "Kızılderili öyküsü" olduğunu
düşünmekteydim.
Don Juan bana gülümserken gözleri ışıldıyordu.
Saf saf yüzüme baktı.
Birden yumuşakça gülerek sordu:
"Sukabaklaruında ne vardı, bilmek istemiyormusun?"
"Elbet istiyorum. Ben öykü bitti sanmıştım."
Don Juan, gözlerinde haşarı ışıltılar,
"Yoo, yoo," dedi.
"Delikanlı sukabaklarını alıp, ordan kaçmış;
gitmiş ıssız bi yere açmış onları."
"Ne bulmuş içinde?" diye sordum.
Don Juan bana bir göz attı; zihninden geçirdiğim tahminleri
okuduğunu duyumsamaktaydım.
Don Juan başını sallayarak kıkır kıkır güldü.
"Söyle hadi," diye asıldım.
"Boş muymuş sukabakları?"
"Sadece yiyeceklerle su varmış onlarda," dedi.
"Genç adam da, öfkesinden, almış sukabaklarını, taşlara
vura vura parçalamış."
Bu tepkisinin pek doğal olduğunu söyledim.
Onun yerinde olan herkes aynı şeyi yapardı.
Don Juan yanıtında, genç adamın ne aradığını bilmeyen
bir sersem olduğunu söyledi.
"Erk" denilen şeyin ne olduğunu bilmediğinden,
onu bulup bulmadığının farkına varamamış.
Kendi kararlarının sorumluluğunu üstlenmemiş,
bu yüzden, ettiği budalalık onu öfkelendirmişti.
Bir şeyler kazanmak istemiş, hiç bir şey elde
edememişti.
Don Juan, ben de o genç adam gibi kendi isteklerimin
tutsağı olursam, benim de onun gibi öfkeleneceğimi,
pişmanlık duyacağımı ve kuşkusuz, yaşamımın geri
kalan bölümünü yitirdiğim şey yüzünden başımı taşlara
vurarak geçireceğimi söyledi.
Do Juan sonra yaşlı adamın davranışını açıkladı.
Genç adama,
"tok bi midenin getireceği yürekliliği" verebilmek amacıyla
onu zekice doyurmuş, delikanlı da sukabaklarının içinde
yiyecek bulunca küplere binip, onları parçalamıştı..
"Şayet verdiği kararın bilincinde oılsa ve sorumluluğunu
üstlenseydi," dedi Don Juan,
"O takdirde yiyecekleri alır, öpüp başına koyardı.
Ola ki, yiyeceklerin de erk olduğunu kavramış bile olabilirdi."
Carlos Castenada
Ixtlan Yolculuğ
Önerilen Yorumlar
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.