Diyarbakır'da Güneş Batıyordu...ve ben gidiyordum!
Diyarbakır'da güneş batıyordu.
Ve ben gidiyordum!
Diyarbakır surları güneşin batışını seyrediyor,Mardin Kapı,bütün görkemiyle yıllara inat "bugün de buradayım" diyordu.Balıkçılarbaşı,günün kalabalığını üstünden atmak için ilerleyen saatleri kolluyor,Dağkapı yorgun argın evine dönen resmi kıyafetleri ağırlıyordu.Ofis gürül gürül akıyordu...
Ve ben gidiyordum!
Sokağın hemen yanıbaşında oturan kadınlar birbirlerine dert yanıyordu.Yaşlı amca belirli belirsiz söyleniyor,elinde ki poşetlerin ağırlığından bunalan esmer genç,mendili ile terini siliyordu...
Ve ben gidiyordum!
...
Diyarbakır'ın Seyrantepe'sini görmelisin demişti bana yerini veren genç adam."Seyrantepe'de kahveler boşalmaz,kadınlar gülmez.Seyrantepe'de çocuk oyunları oynanmaz..."
Sırtımızda çantamız,elimizde sorularımız atmıştık kendimizi genç adamın tarif ettiği yere.Kalabalıktı adım attığımız tüm yerler.Cıvıl cıvıldı insanlar.Çocuklar ellerinde uçurtmalar,kavgalıydı bisikletini paylaşmayanlarla.Kadınlar sarmıştı etrafımızı,kuşkuluydu erkekler.
Biliyordum açlığı,tanıdıktı bana.Aç kalmamıştım hiçbir zaman,aç kalanlar arkadaşlarım olmuştu çoğu zaman...Seyrantepe de açlık vardı.Çaresizdi insanlar.Herkes korkuyordu.Yaşananlar kaderdi,kabul etmişlerdi bunu.Ama yine de kırgınlardı kendilerini kaderlerine terkedenlere.
Saçları darmadağınık olan Berivan şaşkınlıkla bizi izliyor,kavuran sıcağa rağmen ayağında ki çizmeleriyle Mehmet bize yol gösteriyordu."Abi,ne yapiysen sen Diyarbakkırdaa" diye ısrarla soru soran küçük çocuğa cevap yetiştitmeye çalışırken bizler,gökyüzünde kağıttan uçurtmalar yarışıyordu.
...
Diyarbakır'da güneş batıyordu.
Ve ben gidiyordum!
Çok sevdiğim kent ardımda kalıyordu.Günahkardı dilim,yorgundu bedenim.Saatlerce sarılıp kaldığım,bırakamadığım arkadaşlarımı özlüyordum.Ağlıyordum...
Ve ben gidiyordum!
Arabanın seyrine takılı kalmıştı gözlerim .Seyrantepe'den geçerken yolcu alan arabanın freniyle irkildi bedenim.Gökyüzünde paramparça olmuş uçurtmalar...Barış soruyordu İnci'ye;"İnci,neden uçmuyor uçurtmalar"...
Ve ben gidiyordum!
Hüzünlü gözlerine sevdalandığım Diyarbakır'ın çırılçıplak bedeni,çocukları ile hüzne yakalanmışken...Olmayacaktım artık bu kentte;Seyrantepe İnci gibi "uçar birgün" demeyi dilerken...
Diyarbakır'da güneş batıyordu.
Mısralar ağıdın birer sureti,tekrarlıyordum kendi kendime;
"Açar
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan
Savrulur Karacadağ
Savrulur zozan...
Bak bıyığım buz tuttu
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı
Seni baharmışın gibi düşünüyorum
Seni Diyarbekir gibi
Nelere nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı..."
Susuyordum.Sustukça aldığım nefes yüreğimi zorluyordu...
Ve ben gidiyordum...
*AHMED ARİF.
0 Yorum
Önerilen Yorumlar
Gösterilecek hiç bir yorum yok